02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 OCAK 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER CHP’ye ‘kaşarlı kadrolaşmacı’ diyen Erdoğan, üst düzeyde 4 bine yakın bürokrat ataması yaptı GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Kadrolaşma rekoru ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) “Kadrolaşmanın en kaşarlısını CHP yapmıştır” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 4 yıllık iktidarı döneminde yalnızca üst düzeyde 4 bine yakın bürokrat ataması yaptı. AKP hükümetinin 4 yıllık iktidarı boyunca atamalarda “deneyim ve liyakat” yerine AKP’ye yakınlık göz önünde tutuldu. Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde birlikte çalıştığı ekibi, devletin üst düzey kadrolarına atadı. Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde BİT’lerden (belediye iktisadi teşekkülleri) sorumlu danışmanlığını yapan Ömer Dinçer, Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirildi. Dinçer’in, “Türkiye Cumhuriyeti’nin başlan Artık ‘Gerçek Saddam’ Önemli Değil! Artık, karşımızda eli kanlı bir diktatör değil, sömürgecilerin elinde, linç edilmiş bir ulusalcı Arap lideri var! Ve, işbirlikçi Arap liderlerinin yüz kızartıcı suskunlukları... Artık bir simge olarak Saddam önemli. “Gerçek Saddam” değil! ? AKP hükümetinin 4 yıllık iktidarı boyunca 26’sı müsteşar, 112’si müsteşar yardımcısı, 243’ü genel müdür, 480’i genel müdür yardımcısı, 1175’i başkan veya daire başkanı, 1299’u il müdürü, 351’i müşavir, 26’sı müstakil başkan, 3’ü genel sekreter ve 4’ü de genel sekreter yardımcısı olmak üzere yaklaşık 4 bin kişinin ataması yapıldı. AKP iktidarı boyunca yapılan atamalarda “deneyim ve liyakat” yerine AKP’ye yakınlık göz önünde tutuldu. gıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin; laiklik, Cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini, daha çok katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu olduğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum” dediğinin ortaya çıkması, büyük tartışmalara neden oldu. Erdoğan, muhalefetin tüm tepki ve eleştirilerine karşın Dinçer’e sahip çıkmayı sürdürüyor. Erdoğan’ın kilit noktalara getirdiği bürokratların büyük bölümü, yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanlarından oluşuyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi KİPTAŞ Genel Müdürü Erdoğan Bayraktar, TOKİ Başkanlığı’na; eski Büyükşehir Belediyesi İktisadi Teşebbüsler Daire Başkanı Candan Karlıtekin, THY Yönetim Kurulu Başkanlığı’na atandı. THY’de özel ERDOĞAN’I KIZDIRMIŞTI İĞNELİ FIRÇA ‘Ata’ya şikâyet mektubu’ Gül’ün sitesinde ? Selanik ziyaretinde Erdoğan’ın büyük tepkisini çeken ve yazarı Fethi Dördüncü’nün tazminat cezasına çarptırılmasına neden olan mektup, Dışişleri Bakanı Gül’ün internet sitesinde tam metin olarak yer alıyor. ANKARA (ANKA) Başbakan Tayyip Erdoğan’ı Selanik ziyareti sırasında çileden çıkaran mektup, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün resmi internet sitesinde tam metin yayımlanıyor. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, www.abdullahgul.gen.tr adresindeki sitesinin forum bölümünün yeniden yapılandırıldığı belirtiliyor. Ancak aynı şekilde yeniden yapılandırıldığı belirtilen “Makaleler” bölümünde Gül’e gönderilen görüş ve talepler yer alıyor. Bunlar arasında “Mektup” başlığıyla yer alan bir görüş ise Başbakan Erdoğan’ı çok kızdıracak gibi görünüyor. “Şiirimsi” rumuzlu kişinin sitede yayımlanan görüşünde, Erdoğan’ı Atatürk’ün doğduğu eve gerçekleştirdiği ziyaretinde şeref defterini imzalarken kızdıran mektup yer alıyor. Fethi Dördüncü tarafından yazılan ve Erdoğan’ın defterden yırttığı mektubun tam metnine yer veren Şiirimsi rumuzlu kişi şu görüşlerini aktarıyor: “Benim de şahsi düşüncelerim aynen bu yöndedir. Ve bu nedenle diyorum ki; sadece Sayın Dördüncü’yü değil, beni ve benim gibileri de mahkemeye vermelisiniz.” Adalet Bakan Cemil Çiçek’in “illegal örgüt bildirisine” benzettiği mektubun yazarı Fethi Dördüncü hakkında, hükümeti aşağıladığı ve hakaret ettiği gerekçesiyle dava açılmıştı. Dördüncü, hükümete hakaret ettiği gerekçesiyle çeşitli davalardan tazminata mahkum olmuştu. Sitede Gül’ün her akşam kendisine gelen yorumları okuduğu belirtilirken şu ifadeler de yer alıyor: “Forumda yer alan yazılar ön kontrolden geçmemektedir ve site yönetiminin sorumluluğunda değildir.” ğü’ne getirildi. DSİ Genel Müdürlüğü’ne de eski İSKİ Genel Müdürü Veysel Eroğlu atandı. 1 Aralık 2002 ile 25 Eylül 2006 tarihleri arasında 26’sı müsteşar, 112’si müsteşar yardımcısı, 243’ü genel müdür, 480’i genel müdür yardımcısı, likle AKP döneminde yaşanan değişik 1175’i başkan veya daire başkanı, lik tartışma konusu olurken seferlerde 1299’u il müdürü, 351’i müşavir, 26’sı ki gecikmeler, bazı hosteslerin içki ser müstakil başkan, 3’ü genel sekreter ve visi yapmaması, havaalanı apronunda 4’ü de genel sekreter yardımcısı oldeve kesilmesi tepkilere neden oldu. Es mak üzere yaklaşık 4 bin kişinin ataki İstanbul Büyükşehir Belediyesi Em ması yapıldı. DYP Denizli Milletvekilak ve İstimlak Daire Başkanı Yusuf li Ümmet Kandoğan’ın hesaplamaBeyazıt, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne, sına göre, AKP her 9 saat 6 dakikada eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1 bürokrat; günde 2.5 bürokrat; ayda Spor AŞ Genel Müdürü Mehmet Ata 81 bürokrat atadı. En fazla atamayı 392 kişiyle İçişlelay, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüri Bakanı Abdülkadir Aksu, en az atamayı ise 7 kişiyle Devlet Bakanı MehZAFER TEMOÇİN met Aydın yaptı. Diğer bakanların atamaları ise şöyle: “Başbakanlık ve bağlı kuruluşlar (193), Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül (254), Adalet Bakanı Cemil Çiçek (115), Maliye Bakanı Kemal Unakıtan (140), Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik (141), Sağlık Bakanı Recep Akdağ (157), Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım (64), Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker (369).” AKP hükümeti döneminde en fazla göze çarpan kadrolaşmalardan biri Diyanet İşleri Başkanlığı’nda yaşandı. Diyanet İşleri Başkanlığı, birçok camide imam olmamasından yakınırken başkanlıktan başka kurumlara geçiş yapan 1800 personelin 1107’sinin “imam hatip” olduğu ortaya çıktı. Irak’tan Hindistan’a... Karthika Thampan, Hindistan’ın Kerela eyaletinden bildiriyor (özetliyorum): Yerel saatle sabah 08.30’da haber, bir yangın gibi hızla yayıldı. İnsanlar kendiliklerinden sokaklara dökülmeye, köşe başlarında birikmeye, konuşmaya başladılar. Sonra küçük siyah bayraklarla ortaya çıktı, protesto gösterileri başladı: “Yaşasın Saddam, kahrolsun Bush!” Halkın ruh halini kavrayan siyasi partiler genel yas ilan ettiler. Öğleden sonra tüm dükkânlar kapandı. Komünist Partisi, Hindistan Ulusal Kongresi ve Müslüman Ligası üyeleri Kerela tarihinde ilk kez birlikte yürüdüler. Saddam’ın infazı binlerce kilometre uzakta Kerela’da halkı birleştirdi. Neden? Saddam Müslüman olduğu için mi, büyük bir lider olduğu için mi? Hayır, değil! Kerela halkının yalnızca yüzde 20’si Müslüman. Saddam dönemindeki soykırımları, işkenceleri burada herkes biliyor. Irak’tan binlerce kilometre uzaktaki bu insanlar Amerikan Emperyalizmini lanetlemek için sokaklara döküldüler. Bütün TV kanalları Saddam için “şehit” kavramını kullandılar (www.countercurrent.org). Karthika Thampan’ın aktardıklarının da gösterdiği gibi “gerçek Saddam” artık hiç önemli değil. Birçok insan için, Kurban Bayramı’na girerken infaz edilen Saddam, artık bir simge! Nereden nereye? Saddam gaddar bir diktatördü, ama Irak halkının yüzde 90’ı, Saddam’ın infazından bir gün önce yayımlanan bir Irak Stratejik Araştırmalar Merkezi araştırmasına göre, bugün yaşamın Saddam dönemindekinden daha kötü olduğunu söylüyor (UPI, 30/12). Tüm dünya, emperyalizmin süngüsüyle özgürlük, demokrasi gelmeyeceğini bir kez daha gördü. Irak’a saldırı için gerekçe gösterilen kitle imha silahları asla bulunamadı. İşgalciler, bir işgalciden beklenen asgari sorumluluğu bile yerine getiremediler. Önce yağma, sonra altyapının imha edilmesi, bir türlü restore edilemeyen elektrik, su, sağlık ve eğitim hizmetleri, karikatür bir anayasa, kukla hükümetler… Ebu Garib’de işkenceler, Felluce, Hadita’da jenosit boyutlarına ulaşan katliamlar. Demokrasi getirme gerekçesi ise artık müstehcen bir şaka. Ama direniş bastırılamadı. O zaman, Şiilerin ve Sünnilerin kutsal, kültürel simgesel değeri yüksek yerlerine yönelik saldırılar başladı, sonra etnik temizlik, hükümet eliyle idam mangaları… Üç yılda yaklaşık 3 bin ABD askeri öldü, on binlercesi yaralandı, sakat aldı. Kaç Iraklı sivil öldü? İşgalci öldürdüklerinin kaydını tutuyor mu? Tarafsız kurumların araştırmaları sayının çoktan 500 bini geçtiğini gösteriyor. Aralık ayında toplam 110’dan fazla Amerikan askeri, günde de yaklaşık 76 Iraklı öldü. Yaklaşık diyoruz, çünkü ölümlerin bir kısmı artık yetkililere bildirilmiyor bile. Bildirmenin ne anlamı var? Yetkililer kim? Her ay yaklaşık on binlerce Iraklı ülkeyi terk ediyor. Birleşmiş Milletler’e göre gidenlerin sayısı 1.6 milyonu geçti. Gidenler de ülkenin Saddam döneminde yetişmiş değerleri: Doktorlar, avukatlar, mühendisler, üniversite öğretim görevlileri. Gitmeyip kalanlarını da birileri, teker teker öldürüyor. Saddam bir despottu, ama onun zamanında Irak’ta bir düzen vardı, yaşam vardı. Evet, Saddam emperyalizmin işbirlikçisi bir diktatördü, ama her şeye karşın yavaş, ağrılı, baskıcı da olsa modern bir devlet, ulus şekilleniyordu. Saddam iktidardayken hiç olmazsa Saddam’sız, demokratik bir Irak özlemek, onun için savaşmak vardı. Şimdi en fazla, ne zaman biteceği belirsiz bir ABD işgalinden sonra, biri etnik temellere dayalı, feodal özellikleri güçlü ve komşularının tehdidi altında bir ABD/İsrail mandası devletçik... O da tarih Kürtlerin umduğu yolda giderse (ABD’nin Türkiye ve İran’la anlaşıp Kürtleri bir kez daha kurtlara atma olasılığı da yok değil). Diğer iki devletin de, teokratik ilkeler temelinde şekilleneceği, demokrasiyle yakından uzaktan ilgisi olmayan rejimlerle yönetileceği kesin. Bunlar da iyimser senaryolar. Daha gerçekçi olanı, daha yıllarca sürecek, devlet dışı örgütlerin, giderek bölgede etrafa sıçratacağı bir kaos… Bugün Irak, bir ulus olarak şekillenmesine olanak sağlayan tüm ekonomik, sosyal, kültürel örüntüleri kırılmış, çökertilmiş bir toplumdur artık. Bu yüzden Saddam’ın, ABD’nin en büyük insan hakları örgütü Human Rights Watch tarafından bile şiddetle eleştirilen bir yargılama sonunda idama mahkum edilerek aceleyle, üstelik de adeta linç edilir gibi infaz edilmesi, Irak’taki uluslaşma sürecinin infaz edilmesi olarak da görülebilir. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com 6 bin dava açıldı Kamu kurum ve kuruluşlarında atama kararlarına karşı açılan davalar, AKP’nin 4 yıldır uyguladığı kadrolaşma politikasının boyutlarını gözler önüne serdi. 2002 yılından bugüne kadar atamalara karşı 6 bin 391 dava açılırken 1977 atama kararı yargıdan döndü. 83 bürokrat hakkında yargı kararlarını uygulamadığı için dava açıldı. Bu davalarla ilgili olarak yalnızca 44 personel için soruşturma izni istendi. Sadece 5 personel hakkında soruşturma izni verildi. Atama kararlarına karşı açılan davalarda 20 bin 28 davayla Sağlık Bakanlığı birinci sırada yer alırken bunu 867 davayla Milli Eğitim Bakanlığı izledi. Başbakanlık’ın bağlı ve ilgili kuruluşları arasında aleyhine en fazla dava açılan kurum Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) oldu. DİB’e karşı açılan 120 davanın 37’sinde atama konusu idari işlem iptal edildi. Hizmet bakanlıklarının bağlı ve ilgili kuruluşları arasında en fazla dava açılan kurum ise SSK. [email protected] PKK’nin kuruluşunda rol alan gizemli isim AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli: Pilot Necati’nin mezarı Ankara’da bulundu ANKARA (ANKA) PKK lideri Abdullah Öcalan’a İmralı’daki mahkemesinde de sorulan pilot Necati’nin mezarı bulundu. PKK’nin kuruluşunda “içerdeki istihbaratçı” olarak bilinen ve Öcalan’ın duruşmada “1982 yılında kullandığı zirai ilaçlama uçağının düştüğünü ve öldüğünü duydum” dediği Ağrılı pilot Necati Kaya’nın o tarihte öldüğü ve mezarının Ankara’da olduğu anlaşıldı. Terör örgütünün kurulduğu yıllarda ortaya çıkan ve Öcalan’ın her konuşmasında Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile bağlantılı olduğu iddiasını gündeme getirdiği pilot Necati’nin sırrı çözüldü. PKK içinde kuruluş aşamasında Apo ve Kesire Yıldırım’dan sonra en güçlü isim olarak 80’li yılların başında dile getirilen daha sonra sır olan pilot Necati’nin Ağrılı olduğu biliniyordu. Mezarlıkta bulunan 6 Necati Kaya’dan biri olan pilot Necati’nin 1956 doğumlu, Ferzende oğlu olduğu ve 9 Eylül 1982 yılında öldüğü anlaşılıyor. Saddam’ın idamı mezhep çatışmasını artıracak SAKARYA / İSTANBUL (Cumhuriyet) AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli, “Saddam Hüseyin’in alelacele idamı, mezhep çatışması boyutunu ön plana çıkarmaya yönelik” dedi. Dişli, Irak’ta işgalden sonraki başarısızlık nedeniyle kaosun artmaya başladığını belirtti. Saddam Hüseyin’in idamının mezhep çatışması boyutunu ön plana çıkarmaya yönelik olduğunu savunan Dişli, Tüm bölge ülkelerinin özellikle Türkiye İran ve Suriye’nin gayretinin Irak’taki mezhep çatışmalarını sonlandırmak için olduğunu ifade etti. Perinçek: Şehit oldu İP Genel Başkanı Doğu Perinçek ve çok sayıda partili, İP İstanbul İl Başkanlığı’ndan Galatasaray’a kadara yürüyerek Saddam Hüseyin’in idamını protesto etti. Perinçek, “Saddam Hüseyin’in idam edilerek şehit olduğunu” söyledi. Perinçek, Irak’ta mezhep savaşı kışkırtmalarının başarısız olacağını söyledi. ACI KAYBIMIZ Hürriyet gazetesi, bir araştırmanın sonuçlarını işte bu başlıkla vermişti. Sonuç olarak deniyordu ki, kadınlar erkeklerden dayak yemeyi kabullenmişler. Haberin başlangıç paragrafı şöyle: “Aile içi şiddetin önlenmesine yönelik toplumu ve kamuoyunu bilinçlendirme çabaları sürerken, yapılan bir araştırma, ‘kadınların bir bölümünün şiddete maruz kalmayı onayladıklarını’ ortaya koydu.” Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Seyhan Hıdıroğlu, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Topuzoğlu, Öğretim Görevlisi Dr. Pınar Ay ve Prof. Dr. Melda Karavuş, İstanbul’da bir sağlık ocağı bölgesinde, kadın ve çocuklara karşı fiziksel şiddeti etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi amacıyla bir çalışma gerçekleştiriyorlar. Bu araştırma; sağlık ocağına başvuran ve yüzde 82.9’u hiç eğitim almamış veya ilkokul mezunu 146 kadınla yüz yüze görüşme sonucu ortaya çıkıyor. Sorulara cevap veren kadınların yüzde 63.7’si “çocuklukta annebabası”ndan, ‘Kocamdır, İster Döver İster Sever…’ yüzde 40.4’ü de “kocasından” fiziksel şiddet görmüştü. Bu duruma çocukların yüzde 26’sı “tanıklık” etmiş, ayrıca kadınların yüzde 76.7’si de “çocuklarına fiziksel şiddet” uygulamıştı. Araştırma, kadınların fiziksel şiddeti bazı durumlarda haklı bulduğunu iddia ediyor. Katılımcıların yüzde 42.5’i “çocuklarının bakımlarını ihmal etmeleri”, yüzde 41.8’i de “kocalarına karşılık vermeleri” halinde, yüzde 37’si de “kadının parayı lüzumsuz yere harcaması” durumunda “kocanın şiddet uygulamakta haklı olduğu” görüşünü savundukları belirtiliyor. Bu araştırmaya göre şiddeti herhangi bir nedenle haklı görenlerin oranı ise yüzde 78.1’i buluyordu. Hiçbir kadının dayak yemeyi “normal” karşılaması mümkün değil. Hiçbir çocuğun da. Burada geleneklerin kadınlara zorla kabul ettirilmesinin ötesinde, erkeğin ekonomik egemenliğinin de bu sonucun ortaya çıkmasında rol oynadığını görmek gerekiyor. Eğer bu araştırmadan “kadınlar dayak yemeyi normal karşılıyorlar” sonucu çıkarılıyorsa, bu tamamen yanlış bir değerlendirme olur. Tam tersine kadınlar, her geçen gün bu şiddete karşı daha duyarlı davranıyorlar, tepki gösteriyorlar. Onları çaresizliğe iten ortam bir şekilde böyle bir sonuç ortaya çıkmasına neden oluyor. Kadınların neden böyle cevap verdiklerini de ayrıca araştırmak gerekiyor. ??? Yine bu araştırmaya göre, aile içi şiddetin asıl merkezi de baba, yani erkek. Kocasından dayak yiyen kadın da çocuğunu dövüyor. Araştırmalar, şiddete karşı yürütülen kampanyaların etkili olduğunu gösteriyor. Çünkü kadını şiddeti doğal görmeye zorlayan ortam, erkek egemen bir ortam. Ekonomik gücü elinde tutan erkek, çaresiz kadının hamisi, aynı zamanda amiri gibi görüyor kendini. Tabii eğitimcisi olarak gördüğü de ayrı bir gerçek. Ülkemizde erkeğin eğitimden anladığı ise daha çok otorite ve korkutma. Kadını ve çocuğu korkutup döven erkek, onları eğittiğini de düşünüyor. ??? Gazetede bu yazının internet ortamında yayımlanmasının ardından okuyucu yorumları ilgimi çekti. Bakın bir erkek okur ne diyor: “Siz böyle dedikçe daha çok dayak yersiniz… İnsan bazen sinirine hâkim olamayıp canından çok sevdiği çocuğuna bile bir tane vurabiliyor. Ama sistematik dayağa asla prim vermeyin.” Tam anlamıyla geri düşüncenin, erkek egemen önyargıların ifadesiyle yüz yüzeyiz. Bir başka araştırmada da eğitimli kadınların da kocalarından ya da sevgililerinden dayak yediklerini ve bu oranın çok yüksek olduğunu okumuştum. Anlayacağınız durum ülkemiz açısından vahim. Erkekler dayak atmayı sürdürüyorlar, kadınlar da yaratılan kültü rel ve sosyal ortam nedeniyle bu duruma boyun eğmek durumunda bırakılıyorlar. Son dönemde başlatılan “aile içi şiddete son” kampanyaları bu nedenle çok önemli. Hürriyet gazetesinin başlattığı, aileden sorumlu devlet bakanlığının da sürdürdüğü şiddet karşıtı çalışmalar giderek yaygınlaşıyor ve iyi de oluyor. Hürriyet gazetesi kampanyayı şöyle başlatmıştı: “Hürriyet aile içi şiddetin, hiçbir sebeple hoş görülemeyeceğine, olağan kabul edilemeyeceğine ve şiddetin, bedelini çok uzun yıllar tüm aile bireylerinin ödediği çok önemli bir toplumsal sorun olduğuna inanıyor.” Erkek egemen kültürü sorgulamadan, kadınların toplumsal hayata katılmasını sağlayan önlemler almadan, sırf sözcüklerle bu konuda sonuç almak da mümkün değil. Her alanda “kadınlara pozitif ayrımcılık” anlayışının kökleşmesi bu noktada daha da önem kazanıyor. “Kadınlar olmadan asla”. Şiddet, bir egemenlik anlayışının ürünü; bunu unutmayalım. Gazeteci Arkadaşımız, Hürriyet Gazetesi Yazarı YENER SÜSOY’u 31 Aralık 2006 Pazar günü kalp krizi sonucu yitirdik. Kaybı topluluğumuzda üzüntü yaratan Süsoy’un cenazesi 2 Ocak 2007 Salı günü 5. Kısım Ataköy Camii’nde kılınarak öğle namazının ardından Kazlıçeşme Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir. Süsoy’u saygı ve sevgi ile anarken yakınlarına, basın topluluğuna, Hürriyet Gazetesi’ne başsağlığı dileriz. TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear