01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 OCAK 2007 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Atatürkçü Olmadığımız İçin Geriledik! Atatürk’ümüze saldıran ya da onun oluşturduğu düşünce sistemini “gerici” olarak nitelendiren sözde aydınlarımızın üzerinde en çok durdukları husus, onların deyimiyle, “Kemalizmin dogmatik bir düşünce sistemi olduğu ve zamanımızın koşullarına ters düştüğüdür”. Oysa, Atatürkümüzün kendisi, oluşturduğu düşünce sisteminin kesinlikle dogmalara dayanmadığını ve düşüncelerinin sürekli devrime tabi tutulmasını her fırsatta vurgulamıştır. dukları ya da başkaları tarafından Atatürk hakkında yazılanları doğru dürüst okumadıkları ya da okuduklarını doğru biçimde anlayamadıkları görüşündeyim. Atatürk’ümüze saldıran ya da onun oluşturduğu düşünce sistemini “gerici” olarak nitelendiren sözde aydınlarımızın üzerinde en çok durdukları husus, onların deyimiyle, “Kemalizmin dogmatik bir düşünce sistemi olduğu ve zamanımızın koşullarına ters düştüğüdür”. Oysa, Atatürkümüzün kendisi, oluşturduğu düşünce sisteminin kesinlikle dogmalara dayanmadığını ve düşüncelerinin sürekli devrime tabi tutulmasını her fırsatta vurgulamıştır. O zaman sözde aydınlarımız, o büyük insanın düşüncelerini çarpıtarak, kamuoyumuzu yanlış bilgilendirmekte ve halkımızın, maalesef, çoğunluğunun eğitimli olmamasından yararlanarak, istedikleri gibi davranacaklarını ve istediklerini söylemede özgür olduklarını düşünmektedir. PENCERE Saddam’ın İnfaz Filmi... Sinema çağımızın sanatıdır, şimdiye dek izlediğim filmlerde kaç idam sahnesi seyrettim, bilmiyorum, ama, Saddam’ın infazı kadar etkilisini de anımsamıyorum... Eski Irak diktatörünün TV’lerde yayımlanan idam filmi harikaydı... ? İnfazın kapalı mekânda gerçekleştirilmesi filme ayrı bir hava veriyordu... Eskiden açık havadaki idamlar, bu çağdışı cezaya daha hukuksallık, başka deyişle meşruluk kazandırıyorlardı... Kapalı mekân gizliliği çağrıştırıyor; gizlilikle suçluluk kavramları arasında da sanki bir akrabalık var... Açık havada sehpa ya da öteki adıyla darağacı herkesin gözleri önünde kurulur... Yüksek olur... Neden?.. Halk idamı seyretsin diye... Mahkum ya da hükümlü bir sandalyenin üstüne çıkarılır, boynuna ilmik geçirilir... Sonra iskemle tekmelenir... Her şey meydandadır... Alenidir... ? Saddam kapalı mekânda gizlice asıldı... Sonra idam filmi tüm dünyaya TV’lerde gösterildi... Film gerçekten olağanüstüydü.. Işıklar iyi ayarlanmıştı.. Cellatlar yüzlerini saklayan kukuletalar giymişlerdi.. Maskeli yüzler senaryoya yakışıyor, dekorla uyuşuyordu.. İriyarı bedenleriyle infazcılar Saddam’ı ortalarına almışlardı.. Kapalı mekânda kurulan darağacı yüksek değildi; cesedin sallanacağı bir boşluğa açılıyordu.. ? Saddam rolünü çok iyi yaptı.. Olağanüstü sakindi.. Yüzüne bir duruluk gelmiş, bakışlarına sükunet sinmişti; canavar, ölüm karşısında alabildiğine bir ruh dengesine mi kavuşmuştu?.. Hangi adı bilinmeyen usta yönetmen bu rolü ona münasip görmüştü?.. İdam ilmiği infazcıların ellerinde dolaşıyordu.. Bir avuçluk mekânda hükümlü kurbanla görevli cellatlar sarmaş dolaş idiler.. Celladın biri Saddam’ın boynuna siyah bir eşarbı güzelce sardı.. Saddam’ın yüzü unutulmazdı.. Bakışı belleklere yazıldı.. Her şey hazırdı. ? Uygarlık gelişti.. Teknoloji sayesinde Saddam’ın idamını tüm dünya yakından izledi... Peki, bundan payımıza düşen ne?.. Utanç mı?.. Denebilir ki: Saddam kaç kişinin canına kıymıştı?.. Soru: Bush’un canına okuduğu kişiler mi daha çok, Saddam’ın kanına girdiği kişiler mi?.. İkinci soru: Saddam, Şiilerle Sünniler daha çok düşmanlaşıp da birbirlerini daha çok öldürsünler diye idam edilmedi mi?.. Neresinden bakarsanız bakın, Başkan Bush’un aklanması olanaksız... Ama, Saddam’ın idam filmi de harika... Film, terör sinemalarında kapalı gişe oynayacak, dehşet piyasasında büyük hasılat yapacaktır... Filmin senaristi Bush... Prodüktörü Bush.. Rejisörü Bush.. Yeni Bir Yıl mı? “Yeni yılı geçmişimden kopmuş bir insan olarak karşılayabilsem. Her yeni yıla yeni doğmuş gibi girebilsem...” Böyle yazmışım defterime!.. Hangi yıl? İşte öyle bir yıl!.. Başka bir defterimin ilk yaprağında da şunlar yazılı: “Yeni yılın ilk günü. Bir ayrım var mı sanki öteki günlerden? Ne mi getirecek bize yeni yıl? Öncekilerin getirdiğini!.. Zamana egemen olmak gerek... Oysa biz zamana kendimizi bırakmışız. Hep bekliyoruz. Neyi beklediğimizi bilmeden, Godot’yu bekleyenler gibi...” ??? Geçip gitmiş yaşantılar! Kiminin anısı bile kalmamış. Yazmasaydım uçup gidecekmiş hepsi!.. Defter yapraklarına yerleşmişler de ne olmuş? Bir aldatmaca, kendimizi, başkalarını... Bir süre dinlendim. Zaman zaman çevremizi değiştirmeliyiz. Kolay iş değil o da... Alışkanlık ağır basar. Evinizdesiniz, odanızdasınız, kitabınızla, yazınızla, toplumunuzun ardı ardına karşınıza dikilen gerçekleriyle... ??? Geçenlerde bir yazarımız güzel bir konuşma yapmıştı... Bir fildişi kulede yaşamış gibiydi! Kendisi, babası, odası, yazma tutkusu, üne kavuşmak isteği, sonunda büyük başarı!.. Kim ne diyebilir, zengin bir yaşantı, rahatlık, güven içinde olmak! Toplumuna bir pencereden bile bakmamak, bakma gereğini duymamak, başka insanların derdine, sorununa ilgi duymadan bir ömür geçirmek!.. Fildişi kulenin bile bir penceresi, bir kapısı var... Ama böylesine kopukluk, böylesine umursamazlık, böylesine dünyadan, ülkeden, toplumdan uzak durabilmek şaşırtıcı mı, yoksa kızdırıcı mı? Her gün çirkinlikler artıyor, karanlıklar üstümüze çöküyor; görüyoruz, duyuyoruz, yaşıyoruz... Ulusumuzun dörtte biri açlık çizgisindeyse; çağdaş uygarlık bir masala dönmüşse; belirli bir kesim özel hesaplarla gününü gün etmek peşindeyse!.. ??? Ha yeni bir yıla girmişsin, ha eskinin eskisi bir zamana geri dönmüşsün, ne fark eder? İşte, hem bayram, hem 2007’ye adım attığımız gün!.. Ne bekliyor bizleri? Umut mu, umutsuzluk mu? Bir bilinç silkinişi mi? Yoksa yeni bozgunla karşılaşmak mı, bir daha bir daha!.. ??? Yine de kutlamak isterim sevgili okurlarımın hem bayramını hem yeni yılını... Hepimizi yeni sorumlulukların, yeni görevlerin beklediğini de anımsatarak!.. Doç. Dr. Hüner TUNCER B ilmiyorum, farkında mısınız, AKP hükümeti döneminde, büyük Atatürk’e yapılan saldırıların hem sayısı arttı hem de bu saldırılar, halkımızın “hazmetme” sınırını çoktan aştı!!! “Profesör” unvanlı sözde bilim insanları, basınyayın organlarında kendilerinden söz ettirebilmek ve bu yolla “ün” kazanabilmek için, Atatürk’e ve Türklüğe hakaret etmeyi bir “marifet” saymaya başladı. Bu sözde bilim insanlarının, genellikle, isimlerinden söz edilmesine neden olabilecek elle tutulabilir bilimsel yapıtlarının olmadığını da göz önüne alırsak, bunların sırf “meşhur” olmak amacıyla, bu yola saptıkları çok daha iyi anlaşılabilir. Artık öyle bir Türkiye’de yaşamaktayız ki, devletimizi hiçten yaratan ve ulusumuzu uygar ve çağdaş uluslar düzeyine getirmeyi amaçlayan ve bu yolda da dev adımlar atan büyük önderimiz Atatürk’e bile saldırmaktan kendimizi alamıyoruz; daha doğrusu, büyük Atatürk’e saldırmakla, bizleri içlerine almaya hiç niyetleri olmayan Batılılara hoş görünmeyi amaçlıyor; Batılı devletlere “yalakalık” yaparak, onların bizleri beğenmesini sağlamaya çalışıyoruz! “Profesör” unvanına sahip olan bir “adam” ortaya çıktı ve “Kemalizm gericiliktir” diyerek, hepimizin dikkatlerini üzerinde topladı. Bu “profesör” unvanlı “adam”, ülkemizin en saygın üniversitelerinden biri olan Gazi Üniversitesi’nde “Devrim Tarihi” dersini vermekte; bu “adam”ın yetiştirdiği öğrencilerin “Atatürkçü” ve “ilerici’ olmaları beklenebilir mi?.. Genç beyinleri zehirleyenler Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç, çok isabetli bir karar alarak “Yayla” isimli bu “adam”ın üniversitede ders vermesini askıya aldı ve bu kişi hakkında bir soruşturma başlattı. Benim görüşüme göre, bu adamın yalnızca ders vermesi engellenmemeli: bunun yanı sıra, profesörlük unvanı da elinden alınmalıdır, çünkü Atatürk Cumhuriyeti’nin Atatürkçülüğün daha ne demek olduğunu anlamak istemeyen ve kasıtlı olarak Atatürkçülüğü yanlış algılayarak ve anlatarak, genç beyinleri zehirlemeye çalışan profesörlere kesinlikle gereksinmesi yoktur! Üzülerek söylemeliyim ki, Yayla gibi azımsanamayacak sayıda sözde öğretim üyesi, en saygın üniversitelerimizde dahi gençlerimizi Atatürkçülükten uzaklaştırmakta ve Atatürkçülüğün, artık modası geçmiş bir düşünce sistemi olduğunu, içinde yaşadığımız çağın koşullarına uymadığını gençlerimizin beyinlerine kazımaktadır! Bu öğretim üyelerinin, bu denli yanlış ve gerçekleri yansıtmayan saptamalarda bulunabilmeleri için; ben, bu kişilerin başta “Söylev” olmak üzere, Atatürk’ün yazmış ol Sözde aydınlar Sözde aydınlarımızın, sözde öğretim üyelerimizin ve sözde bilim insanlarımızın bilmedikleri ya da bilmek istemedikleri; Atatürk Türkiyesi’nde onlara hadlerini bildirecek ve ülkemizi onun ilkelerinden ve devrimlerinden ayırarak, “çağdışı” ve “geri” bir devlet durumuna dönüştürme yolunda çaba harcayanların karşısına çıkacak gerçek Atatürkçülerin sayılarının hiç de azımsanamayacak bir düzeyde olmasıdır! Gerçekten Atatürk’ün düşüncelerini özümsemiş olan ve bu düşünceler doğrultusunda Türkiyemizi yönetmek isteyenler, bir gün mutlaka iktidar olacaklar ve işte o zaman, Atatürk’e “bu adam” diye hakaret edenler ve onun düşüncelerine saldıranlar hak ettikleri cezaları alacaktır!!! Sınıf Gözlüğüyle Bakmak Toplumsal olaylara sınıf merceğinden bakılamadığı sürece hem sağda hem solda böylesine tarihsel sapmalara tanık olunacaktır. Ta ki her iki kesim, en azından tekelci sermaye denli kendi toplumsal tabanının sınıf gerçeğini kavrayana değin... Sönmez TARGAN kanıklıklar daha bir değer ve önem kazanmaktadır. Sık sık sözünü ettikleri istikrardan amaçladıkları da budur. Uluslararası sermaye devinmeleri, finans ilişkilerini riske sokmayan, daha başka bir anlatımla bu alanda dışa bağımlılığı dış odaklarca da onay ve destek gören siyasal yapılanmaların rengi ne olursa olsun, TÜSİAD ve temsil ettiği sermaye çevrelerince de açık ya da örtülü bir biçimde benimseniyor olması son derece doğaldır. Doğal olmayan, bu sınıfsal ve yalın gerçeğin, bunun dışındaki sınıf ve katmanlarca kavranamıyor olmasıdır. Ne ilginçtir ki, Türkiye’deki büyük ve tekelci sermayenin bu niteliğinin en iyi bilinmesi gereken bilimsel sosyalist, sosyal demokrat ve ulusalcı kesimlerde de bu konuda ciddi bir sapma yaşanmaktadır. Örneğin, kökleri ta Kurtuluş Savaşı yıllarına değin uzanan bilimsel sosyalist bir partinin genel sekreterliğine değin yükselmiş ünlü bir solcumuzun yine ünlü bir işadamımızla ekranlara çıkıp kapitalist ideolojinin meşrebine uygun söylemleriyle hem kendini hem kendi siyasal tabanını nasıl yanılttığı henüz belleklerden silinmedi. Buna benzer bir yanılsama örneği de sosyal demokrat kesimden verelim. Atatürk’ün kurduğu parti olarak bilinen ve kendisine sol bir çizgi izlediği için oy verilen bu partinin genel başkanı, hem partisi ve hem de ülkesi için stratejik bir kararın üretilmesi yönünde yüzünü halka, işçi ve emekçilere dönmesi gerekirken, kabeye döner gibi TÜSİAD’ın açıklamalarından yardım beklemesi ciddi bir sapma değil midir? Ulusal kesimde durum daha mı parlak? Yıllarca ABD emperyalizminin Türkiye’deki tetikçiliğini yapmış, suçsuz nice yurtsever ve solcunun canına kıymış bir milliyetçilik bakış açısının ideolojik alt yapısında ne değişti de bugün yer yer sağ söylemlerle taze bir taban arama yarışı içine giriliyor. Yeni Dünya Düzeni ve Küreselleşme rüzgarlarının etkisine kendini aşırı bir biçimde kaptırmış bu her üç kesim, tekelci sermayenin bu evrensel niteliği ve sınıf gerçeğini göz ardı ederek siyasal rota çizmeyi sürdürecek olursa, TÜSİAD örneğinde olduğu gibi daha çok duvara toslayacağı unutulmamalıdır. Gerek önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri, gerekse erken genel seçim konularında Türkiye büyük sermayesinin gösterdikleri tavır, kendi sınıf çıkarları açısından son derece doğru ve nettir. Hâlâ TÜSİAD kurmaylarının konuşmalarının satır aralarında keramet arayıp zaman yitirmenin ise ikinci bir aymazlık olacağının bilincine varılarak erken seçim için nasıl bir strateji izlenmesi gerekir? Asıl yapılması, hem de ivedilikle yapılması gereken de budur. Değilse ilerde daha sert bir duvara toslanacaktır! Belkide bu toslamanın bedeli, onarımı olanaksız bir yıkım olacaktır. Sonuç olarak, toplumsal olaylara sınıf merceğinden bakılamadığı sürece hem sağda hem solda böylesine tarihsel sapmalara tanık olunacaktır. Ta ki her iki kesim, en azından tekelci sermaye denli kendi toplumsal tabanının sınıf gerçeğini kavrayana değin... İşin özü budur. G eçen günlerde Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Ankara’da bir doruk toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıda derneğin gerek Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Mustafa Koç, gerekse Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı yaptıkları konuşmalarda seçimlerin zamanında yapılmasını özellikle vurguladılar. Her iki konuşmanın içeriğine bir bütün olarak bakıldığında, TÜSİAD kurmaylarının AKP hükümetinin izlemekte olduğu politikalara onay veriyor olmaları sonucuna rahatlıkla varılabilirdi. Aslında hiç yadırgamadığım bu tutum bana yıllar önce yaşadığım bir olayı anımsattı. 12 Eylül askersel devirmesinin iş ve sermaye çevreleri dışında yaşamın bütün alanlarında terör estirdiği yıllarda ben de siyasal çalışma bölgem olan Çukurova’dan kaçıp İstanbul’a sığınmıştım. Bu zorunlu sürgün yıllarımda şemsiyesi altına girdiğim bir arkadaşımın Cağaloğlu’ndaki ofisinde danışman olarak bulunan Arslan Başer Kafaoğlu ile sık sık konuşma, tartışma olanağı bulurdum. Yine bugünkü gibi stratejik öneme sahip siyasal bir konuda cuntanın aldığı bir karar üzerine işadamlarını temsilen birinin, yanlış anımsamıyorsam Halit Narin’in cuntayı hararetle destekleyen bir demecini eleştirmiştim. Sayın Kafaoğlu:”Nefesini boş yere tüketme. Türkiye büyük sermayesi daima siyasal iktidarların yanında olur. Bu iktidarın hangi siyasal görüşün temsilcisi olduğu onlar için hiç önemli değildir. Çünkü bizdeki sermaye çevrelerinin varlıkları ve gelişmeleri ancak siyasal iktidarların teşvik ve destekleriyle mümkündür. Yarın komünist bir iktidar gelse, hiç kuşkun olmasın onların da yanında yer alırlar ve açıkta kalan yine bizler oluruz.” Bundan yaklaşık otuz yıl önce vurgulanan bu gerçeğin hiç değişmediğini TÜSİAD kurmaylarının açıklamalarıyla bugün bir kez daha yaşıyor olmam da beni şaşırtmadı. Çünkü daha önce de bu sütunlarda yazdığım, birçok konuşmamda vurguladığım gibi, Türkiye büyük sermayesinin ulusal konularda öyle büyük bir derdi hiç olmamıştır. Onlar için temel ölçüt, sınıfsal çıkarlarının herhangi bir sorun ya da riskle karşılaşmadan “istikrar” içinde sürdürülmesidir. Türkiye büyük sermayesi 12 Eylül askersel devirmesi ve onu izleyen Turgut Özal yönetimleri dönemlerinde uluslararası sermaye ile olan entegrasyon sürecini büyük ölçüde tamamlamış ve dolayısıyla ulusal ölçekten evrenselliğe taşınan bir boyut kazanmıştır. Bu nedenle, bu sermaye kesimi için artık ulusal duyarlıklar değil, gelinen bu noktada uluslararası finansal ilişkilerde doğabilecek tı Aşağıda cinsi, mevkii, miktarı yazılı taşınmazların İİK. hükümleri uyarınca açık artırma sureti ile umum arasında Kırşehir Sulh Hukuk Mahkemesi Kaleminde 18.06.2007 tarihinde belirtilen gün ve saatlerde 1. satışı yapılacaktır. Aynı gün alıcısı çıkmaz veya teklif edilen fiyat muhammen bedelin % 60’ını karşılamaz ise aynı yer ve saatlerde 28.06.2007 tarihinde 2. satışı yapılacaktır. Bu satışta muhammen bedelin % 40’ını karşılamak sureti ile en çok artırana ihale yapılacaktır. Taşınmazın Yeri: Cinsi: AdaParsel: Miktarı: Muhammen Bedeli: Satış Saati: Kırşehir Aşıkpaşa Mah. Arsa 1111/2 580 M2. 120.000,00 YTL 09.3009.40 1 Satış peşin para ile olup talep halinde alıcıya 10 güne kadar yasal süre verilir. 2 Satışa iştirak etmek isteyenlerden % 20 teminat alınacaktır. Paydaşların paylarının bu bedeli karşılamaması halinde onlardan da ilave teminat alınarak % 20’ye ulaştırılacaktır. 3 Taşınmaz imar planı içerisinde blok 5 kata müsaadeli konut alanında kalmakta olup inşaat alanı zeminde %40’tır. 5 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililer (*) taşınmazlar üzerindeki her türlü hak iddialarını belgeleri ile birlikte 15 gün içerisinde satış memurluğuna bildirmezlerse, hakları tapu siciliyle sabit olmadığı takdirde satış bedelinin paylaştırılmasından hariç kalacaklardır. 6 Şartnamesi ilan tarihinden itibaren açık olup, masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir, satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve kabul etmiş sayılacakları, daha fazla bilgi almak isteyenlerin memurluğumuzun 2005/9 Satış sayılı dosyasına müracaatları kendilerine tebligat yapılamayan SIDDIK PERÇİNEL, KEZİBAN PERÇİNEL, ANİŞ KOCAMIŞ, HASAN AKAN, ZEYNEP HAYRAN, FATMA DOĞAN, RABİA YILDIZ, KEMAL KÖYLÜ, HATİCE KAYA, AYHAN YILMAZ, GÜLHAN AYDIN, NURHAN ÖZCAN, CEYHAN GÜNEŞ, YAŞAR AKDOĞAN, FATMA AKDOĞAN, MUSA AKDOĞAN, ALİ BAŞDOĞAN, YUSUF ZİYA BAŞDOĞAN, METİN PERÇİNEL, EMİNE BARAN, EROL AYDIN, AYTEN AYDIN, YILDIZ ERGİNEL, YÜKSEL ALTUNKAYA, SEVAL PERÇİNEL, OĞUZ BORA PERÇİNEL, EMİNE PINAR PERÇİNEL, YEŞİM PERÇİNEL, GÖNÜL PERÇİNEL, NERGİS PERÇİNEL, SİBEL ÖZTÜRK, ALPER TOLGA PERÇİNEL, GÖNÜL ALEMDAR PERÇİNEL, FEYZULLAH GEDİZ PERÇİNEL, ALTUĞ AYKENT, HİKMET PERÇİNEL, SAFİYE PERÇİNEL, MELEK YORGANCILAR, HATİCE İZMİRLİ, DİLEK KANDIRMAZ, SEVGİ PERÇİNEL, GÜLSEREN ESENSOY, SAKİR YAFES ŞAKİRAĞAOĞLU, KURTULUŞ ŞAKİRAĞAOĞLU, ZEHRA BODUROĞLU, NECLA KAPLAN, DİLEK BAŞKAYA, ALİ BAŞKAYA, UFUK GÜROL, DÜNDAR YAVUZ PERÇİNEL, BİLLUR PERÇİNEL, EMİNE PERÇİNEL, TUNCER PERÇİNEL, İSMET PERÇİNEL, SOLMAZ PERÇİNEL, YELİZ PERÇİNEL umuma ve sair tüm ilgililere ilanen tebliğ olunur.21.12.2006 Basın: 64977 KIRŞEHİR SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ İZALEİ ŞÜYU SATIŞ MEMURLUĞU’NDAN AÇIK ARTIRMA İLANI KAMAN SATIŞ MEMURLUĞUNDAN GAYRİMENKUL AÇIK ARTIRMA İLANI SAYI: 2006/7 Satış. Kaman İlçesi Karakaya köyü; 1Öz Mvk. 94 par. 13000 m2. Tarla tamamı: 7.800,00.YTL. 2Hatal Arkaç Mvk. 120 par. 10625 m2 Tarla tamamı: 6.375,00.YTL. 3Hatal Arkaç Mvk. 121 par. 32875 m2 Tarla tamamı: 19.725,00.YTL. 4Köy içi Mvk. 956 par. 310.m2 Bahçe,tamamı: 200,00.YTL. 5Karaçamur Mvk.857 par. 875 m2 Bahçe, tamamı: 300,00.YTL. 6Köy içi Mvk. 960 par. 460 m2 Bahçe tamamı: 300,00.YTL. 7Köy içi Mvk. 983 par. 720 m2. arsa ve kerpiç ev tamamı: 430,00.YTL.satışa çıkartılmış olup, I. Satış 15.01.2007 günü saat: 10.00’dan 10.05’e kadar, IISatış: 24.01.2007 günü saat 10.00’dan, 10.05’e kadar yapılacaktır. İsteklilerin masraf gönderdiklerinde şartnamenin gönderilebileceği, bilgi için Kaman Satış Memurluğuna başvurmaları, tebligatları bila tebliğ gelebilecek diğer mirasçılara ilanen tebliğ olunur. (Basın: 63898) CUMHURİYET 02 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear