26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 EYLÜL 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Tuhaf Hasan Kalaycı: ‘‘AKP milletvekili Eyüp Fatsa, kendisine yönelik saldırının yasadışı örgüt işi olduğunu söyledi. Yakalanan saldırgan AKP üyesi çıktı. Ne olacak şimdi?’’ Ya ğ m u r E k i m Beş kişiden biri işsizmiş... ‘‘Dört kişi ise ne iş olsa yapıyor!’’ BÖYLESİ sanırım ilk kez yaşanıyor. Türkiye’nin en çağdaş kentlerinden İzmir’de ramazan ayının başlangıcı havaya ateş açılarak kutlanıyor ve ‘‘kutlamalar’’ sırasında evinin terasında oturan iki çocuk annesi bir kadın kurşunlara hedef olup yaşamını yitiriyor. Öte yandan Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye oluyor! Anlatın bakalım: Türk halkının yüzde 98’i Müslümandır. Ramazan İslamiyette kutsal bir aydır. Bu ayda Müslümanlar oruç tutar, yani güneşin doğumundan batımına kadar yemek yemez. Oruç, bir ibadettir. Kutsal ibadet ayının başlaması da havaya kurşun sıkılarak kutlanır. Eski çağlarda tabanca olmadığı için ok atılırdı. Kutlamalar sırasında yaşamını yitiren Müslümanlar cennete gider. GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Kamera Şakası Gibi Ülke Gerçekten yaşadığımız değişik şeylere bakıyorum da, vallahi helal olsun bize demek gerek. Onların adı ‘‘Milliyetçi Avukat’’. Bu nasıl ülke sevgisi ki, her fırsatta Türkiye’yi dünya önünde gülünç durumlara düşürmek için sanki fırsat kolluyorlar. Ulusunu sevmek, her Allah’ın günü bu ülkeyi antidemokrat ve tahammülsüz bir yer olarak göstermek olamaz. Avukat Kerinçsiz ve arkadaşları bunu bilinçsiz olarak mı yapıyor, yoksa benim anlayamadığım katmanlar mı var? Bu insanlarla birçok konuyu bağımsız olarak ele alsam, belki büyük kesişmelerimiz olur. Nasıl ısrarla ülkeye milyarlarca dolar zarar veren bir ‘‘yıkıcılık’’ gösterisini zevkle içlerine sindiriyorlar, lütfen gelin anlatın. Onların adı ‘‘Gazeteci’’. Her gün sütun doldurmaları lazım ya? Efendim ‘‘spermsel çelişki var’’ diye başlık atıyorlar. Neymiş, Bedri Baykam bir konuda ifadesinin alınmasına karşı ‘‘AB’ye girmek isteyen bir ülkeye yakışmıyor ‘’demişmiş de, halbuki kendisi Orhan Pamuk olayında mahkeme önünde gösteri yapanlar arasındaymış. Açtım telefonu bu ‘‘araştırmacı (!) gazeteciye...’’ Bütün Türkiye önünde her yerde açıklamalar yapmışım, pankartlar açıp bangır bangır bağırmışız’’ Orhan Pamuk’u yargılamayın, Türkiye’yi bu durumlara düşürmeyin, bu kişiyi zoraki şekilde demokrasi kahramanlığına terfi ettirmeyin.’’ Ama Özay Şendir arkadaşımız bunların hiçbiriyle ilgilenmemiş. Aylar önce, davayı engellemek için yazdığım üç makaleyi de okumamış! Ortada ‘‘çelişki’’ olmadığı gibi, örtüşen bir tutarlılık olduğunu anlattım. Ertesi gün açıyorum gazeteyi, köşe yazarımız özür filan dilemediği gibi, anlattığım her şeyin suyunu döküp, kuru posasını ruhsuz şekilde paranteze alırcasına lütfen koymuş. İşte ben buna ‘‘demokratik mertlik’’ derim. ??? Genç yazarımızın adı Seçkin Şenvardan, ‘‘magazin yazarı’’. geçen hafta Pınar Altuğ olayında bu oyuncumuzun özel hayatıyla aldığı rollerdeki görevlerinin nasıl komik şekilde karıştırıldığına değinmiştim. Bu yazar da Star’da manşeti patlatmış: ‘‘Pınar’dan anne olur mu? O yıllardakinden daha karmaşık ilişkiler yaşayan Altuğ’a anne rolü verilmesi şaşkınlık yarattı.’’ Fesupanallah! Yahu kardeşim, o zaman Kadir İnanır da Türkiye’nin en büyük çapkınları listesinde yer alıyor diye ‘‘baba’’ rolü oynamayacak mı? Ya da Woody Allen, ‘‘Mia Farrow’a yaptıklarımdan sonra bana uygun hangi roller kaldı’’ diye Seçkin Bey’e mi soracak? Bunlar Gırgır dergisinde değil, günlük gazetelerde yayımlanıyor! Kurumun adı TMSF. Çeşitli batık olaylarından parasını kurtarmaya çalışmak için eline geçen resimleri değerlendirip devlet kasasının açığını kapatmaya çalışıyor. Buraya kadar her şey normal. Ne beklersiniz? Elindeki resimleri en çekici şekilde sunup en yüksek değerlere ulaşmaları için rayiçlerine yaklaşıp, hatta aşmaları için bir çaba göstermelerini, değil mi? Hayır, ne gezer? Birçok çağdaş eser, piyasa rayicinin 1/8’ine konulmuş, adeta ‘‘değersizdir almayın’’ der gibi bir havayla sunuluyor. Bir makale içerisinde detaya inmeme imkân yok, ama şu kadarını da söyleyebilirim, bu fiyatları saptayan ‘‘kurul’’un isimlerini tespit ettim. Uzaktan yakından Türk çağdaş sanatını ve piyasasını bilen galerici, tarihçi veya küratör hiç kimse yok aralarında! Yani diyelim milli takım seçeceksin, ama o kurulda Terim, Denizli veya Dilmen değil, bambaşka spor dallarından veya alanlardan insanlar ‘‘eksper’’ diye oraya sürülmüş. Üstelik yapıtlar çağdaş eserler değil, antika toplama geleneği olan bir salonun önüne çıkarılmış. Güler misin, ağlar mısın? Böyle mi batık paraları yerine koyacaksınız? O kurulları kim seçti? Böyle bir Nasreddin Hocalık duruma nasıl düştünüz? ??? Bakanın adı Hüseyin Çelik. Baykal onun için uygunsuz uygulamaları, atamaları ve kadrolaşmaları hakkında ‘‘Bunlarla ansiklopedi doldurulur’’ diyor. Türkiye buna benzer birçok konuda SOS veriyor. MGK’de bunlar masaya yatırılacak. Her zamanki gibi ‘‘bölücülük ve irtica’’ tehlikelerinden söz edilecek. Sonuçta bunları ‘‘düzeltme’’ görevi kime verilecek? Tayyip Erdoğan’a! Hangi Erdoğan biliyor musunuz? Geçen hafta hâlâ ‘‘Biz dokunulmazlıkları kaldırmak istiyoruz’’ (!) diye gazetecilere sıkıştığı noktada demeç verebilen Erdoğan’a... Hepinize iyi haftalar, nasıl olsa sıkılmazsınız. Bu ülkede kamera şakalarına gerek yok, baksanıza ülkenin kendisini büyük bir kamera şakası yapmışlar! email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 İktidar azınlıkların emrindeymiş. Kendisi de azınlık olduğundandır! Soru Muhittin Erdoğan: ‘‘İlköğretim 6. sınıf sosyal bilgiler kitabının 120. sayfasındaki soru: Devletimizin bütünlüğü ve devamı için askerimizin önemi hakkında neler söyleyebilirsiniz? El cevap: Askerlik yan gelip yatma yeri değildir. Molla İrecep.’’ Anlatın ki belki inandırabilirsiniz. Ankara’da da bir ilk yaşandı. Sahurda bira içen iki sevgili sokak ortasında dövüldü. Türkiye, Avrupa Birliği’ne giriyor ya. Anlatın bakalım: Sahur, oruç zamanının başlamasından önceki süredir. Bu süre içinde son yemek yenir. Öte yandan İslamiyette içki haramdır. Bir erkekle bir kadının gecenin bir saatinde sokakta birlikte dolaşması ise en büyük günahtır. Hem harama hem de günaha bulaşan Müslümanın aslında katli vaciptir, ama Avrupa Birliği’ne uyum paketi ile ölüm cezası kaldırıldığı için meydan dayağını inanç özgürlüğü içinde değerlendirmek gerekir. Anlatın ve inandırın. Ramazan Aslında anlatmanıza ve inandırmanıza gerek yok. Çünkü çok iyi biliyorlar. İlkelliği, geri kalmışlığı, din ticaretini, din üzerinden siyaseti her şeyi ama her şeyi çok iyi biliyorlar ve sonuna kadar destekliyorlar. Çünkü Türk toplumunun çağdaşlaşmasını istemiyorlar. Avrupa Birliği’ni kayıtsız koşulsuz destekleyen televizyonların haline bakın. İslamcı iktidara yaranmak için ramazanın ilk iftarını ‘‘Oruç Baba’’dan naklen yayınla açtılar. ‘‘Oruç Baba’’nın, sirke ile iftar açmanın İslam dinindeki yeri hurafeden başka nedir? Bilen varsa anlatsın! Yazık bu dine. Yazık bu ülkeye. Bir yandan ülkeyi parçalıyorlar. Öte yandan dini. Taşeronluğun bu kadarı hiç görülmemişti! SESSİZ SEDASIZ (!) Salacak vergi arayan hükümete akıl HÜKÜMETİN yeni vergi arayışlarına Demet Günoğlu katkıda bulunarak, çapına göre alınacak ‘‘Bel Vergisi’’ öneriyor: ‘‘Vergiye matrah oluşturacak mükellef 15 yaşından büyük her kadın ve erkeği kapsayacağından (ilmi olarak veya ilahi olarak hiç fark etmez), dolayısıyla 15 yaşından büyük geniş bir mükellef kitlesi mevcuttur. Vergi vatandaşın günlük olağan yaşantısından çıkmaktadır ve tanımlanması kolaydır. Vergi muafiyeti sadece ve sadece işlev yokluğunun tam teşekküllü hastane raporlarınca onaylanmasıdır. ‘Kendi kendini denetle’ prensibi kolaylıkla uygulanacağından ayrıca bir denetim organizasyonu gerekmeyecektir. Her Türk vatandaşı bu vergiyi seve seve verecektir. Bu manada milliyetçidir, mukaddesatçıdır. Lakin AB’nin yarattığı ve dayattığı her türlü anlayış ve fırsatı kollayanlar da ister istemez ülke ekonomisine katkı koymak durumunda kalacaklardır. Vatandaşın beyanını içeren bir bildirge dışında hiçbir bürokratik işlem gerekmemektedir. Sadece aylık olarak, vergi rekortmenlerinin ‘ilk 10’ listelerinin televizyonlardan açıklanacağının söylenmesi yeterli olacaktır. Kaynağı sınırsız ve tahsili en kolay olacak bu devlet gelirini, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibilerin ‘mutlak ve değişmez’ bir şekilde borç ödemelerine ayırıyor olmamız, Türkiye’yi saygın bir dünya devi yapmaya yetecektir.’’ Boyut Ahmet Önen: ‘‘Kameralar karşısında ‘lan’lı, ‘lun’lu konuşmaktan kendini alamayan Başbakan, kameraların olmadığı yerlerde argonun hangi boyutuna ulaşıyordur acaba!’’ Önceliklerimizin Neler Olduğunu Bilmek... DENİZ BANOĞLU Hepimizin iş, meslek ve özel yaşamında olduğu gibi, toplumun nabzını tutan, yönlendiren kurumlarla, ülke yönetimine soyunan iktidarların da öngördüğü kendi öncelikleri vardır. Nasıl ki birey olarak, kendi yaşamımızda neye, hangi şeye, ne zaman ve nasıl öncelik tanımamız gerektiğine dair kafamızda planlar yapıyor, ileriye dönük hedefler koyarak, bu hedefleri gerçekleştirmeye çaba harcıyorsak, kamusal yönlendirmeler ve siyasal erk de kendi önceliklerinde planlamalarını yapar, tüm çabasıyla hedefine doğru yol alır. ??? Şu anda Türkiye’yi yönetmeye soyunmuş bulunan siyasal iktidarın aynen uyguladığı gibi... Seçmen oylarının yüzde 25’i ile iktidara oturan hükümet işin başından beri önceliğini koymuş, hedefini belirlemiş, elindeki tüm olanaklarla bu hedefine doğru adım adım ilerlemiş, neredeyse hedefine yaklaşmış görünmektedir. Sorun asıl şu noktada düğümlenmektedir; iktidarın planladığı önceliğin ne olduğu toplumun büyük bir kesimi tarafından algılanmamış, öte yandan önceliğin yanılgısına düşüp nerede odaklandığını görmezden gelen kimi kamusal kurumlarla, toplumu bilinçlendirmede kendilerine büyük görevler düşen başta medya olmak üzere tüm iletişim kurumları da büyük bir aymazlığa sürüklenmiştir... İktidarın önceliği, topluma yansıyan yüzüyle Türkiye’yi AB’ye tam üye yapmaktır; ülkeyi, sözde Batı’nın çağdaş toplumsal değerleriyle eşdeğer düzeye getirmektir. Bu hedefe yönelik ‘‘uyum yasaları’’ adı altında, AB kodamanlarının, IMF ve ABD sözcülerinin buyruğuyla kimi yasalar çıkararak, yandaşlarının yanı sıra şakşakçılarının da gözünü boyamaktadır. İktidarın topluma yansıyan, daha doğru bir deyimle, yansıtmaya çabaladığı bu yüzün gerisindeki asıl ve birincil önceliği ise Cumhuriyetin altını oymaktır. 1923’ten bu yana gelmiş, yerleşmiş, kökleşmiş tüm kurumların, ilkelerin, devrimlerin, kazanımların altını üstüne getirmektir.İktidar çoktan almış başını gitmiş, Türkiye’yi, Cumhuriyetin kazanımlarından teker teker uzaklaştırmıştır. Öğrenim Birliği Yasası’nın dibi delinmiş, devlet kurumlarının hemen hemen tüm kademelerine imam hatipli kadrolaşma yerleşmiş, AB’nin, içeriden aldığı destekle başlatılan Kemalizm ve Atatürk düşmanlığı, tek tek onun kurumlarını yok etmeye kadar uzanmıştır. Cumhuriyet döneminin devlet ve kamu yararına kuruluşları yabancılara el değiştirir, yabancı güçlerin silahla kazanamadığı topraklar ‘‘ekonomi’’ adına yabancılara devredilir, toprak sahibi köylü de onların yanında çalışanı hale getirilirken, şimdi sıra Atatürk’ün ülkeye miras bıraktığı kurumlara gelmiştir. Ankara’da Türkiye’nin ilk Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin evi, müze yerine kurufasulye lokantasına layık görülürken, yoktan var edilen bu güzelim başkent Can Dündar’ın bir yazısından öğrendiğimize göre, tam anlamıyla talan edilmektedir. Cumhuriyetin başkentidir Ankara. Atatürk Orman Çiftliği’nin yavaştan işgali devam ederken, başkentin simgelerinden biri olan Kızılay Binası’nın yıkımına sıra gelmiş, bilinçli yok etme eylemi, bağlarla bahçeleri yerle bir etmeye kadar uzanmıştır. Ki o çorak Ankara, Cumhuriyet döneminde başlayan çalışmalarla bugünkü yeşiline kavuşabilmiştir... İstanbul da talandan nasibini almaktadır, Atatürk’ün öğretmenlere miras bıraktığı, çevresindeki muazzam korusu ile Altunizade’deki Adile Sultan Kasrı ile Yalova’daki çiftliğe rant uğruna göz dikilmesi rastlantı değildir. Geçmiş dönemlerde zaman zaman Atatürk büstleri ve heykellerine yapılan saldırılarla başlayan Cumhuriyet düşmanlığı, resmi kurumlardan Atatürk fotoğraflarını indirme tartışmasından sonra, günümüz AKP iktidarında, tüm simgeleri, kurumları, ilkeleri, devrimleri ile Cumhuriyet’i yok etme politikasına dönüşmüştür. Ve bu amansız uygulama bütün açıklığı ile pervasızca yapılmaktadır. ??? Bütün bu olumsuzlukları tamamlayan Türkiye’nin başındaki en büyük tehlike Lozan’ın çizdiği sınırların değiştirilmesine yönelik, Sevr tehditleridir ki, bu artık kimi aydınlarımızın hâlâ ısrarla ileri sürdüğü gibi, bir‘‘paranoya’’ olmaktan çıkmış, gerçek olmuştur. Azınlık söylemleri ile başlatılan iç ve dış kışkırtmalar, Türkiye’nin eyaletler sistemine göre yönetilmesi isteminde düğümlenmekte, paylaşım adım adım uygulamaya konulmaktadır. Yeni çizilen haritalar, açıkça özerklik istemleri bu gelişmenin sadece bir iki örneğidir. Bu gerçekler önünde, iktidarın kendi önceliğini belirlediği gibi, Türk aydını, siyasetçisi, ulusalcı partileri, medyası, ülke sorumluluğunu üstlenmiş tüm kurum ve kuruluşları da kendi önceliklerini belirlemelidir.. Sözüm; hâlâ etik dışı magazin programları ve yayınları ile toplumun büyük kesimini uyuşturan, aslında bu önemli misyonu üstlenmesi gereken yazılı ve görsel basınımızadır. Sözüm; özellikle de hâlâ Kemalizm ve Atatürk tartışmaları ile Cumhuriyeti yıpratma gayretinde olan aydınlarımıza ve kimi sivil toplum kuruluşlarınadır... Sözüm; rejim, Cumhuriyet, ulusal bütünlüğümüz elden giderken, gazete köşelerindeki yazılarıyla kavram karmaşası yaratarak ülkeyi tehdit edenlere destek çıkanlaradır.. Sözüm; özellikle de muhalefet partilerine ve liderlerinedir. Hepimizin önceliği Cumhuriyeti korumak olmalıdır. Uyguladığı politikalarla ülkeyi uçuruma sürükleyen iktidardan kurtulmanın yollarını aramak, bu yolda çözüm üretmek olmalıdır. Birincil öncelik, Cumhuriyete ve Türkiye’ye sahip çıkmak olmalıdır... Zaman hızla akıp gitmekte, daralmaktadır... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY İsmet Sungurbey hocaya veda... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Eylül www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Osmanlı donanmasıy 1 la Haçlı do 2 nanması ara 3 sında 1538’de yapılan ve 4 Akdeniz’deki 5 üstünlüğün 6 Osmanlılara 7 geçmesini sağlayan sa 8 vaş. 2/ Gü 9 neydoğu As1 2 3 4 5 6 7 8 9 ya’da yetişen ve moA bilya yapımında 1 K U Z Y A K A Z İ F O S kullanılan bir cins 2 E C E T İ kamış... Kızıl tüylü 3 S A Y V A N 4 T R İ M E L D bir kuş. 3/ Rey... MaT A N E vi renkli bir süs taşı. 5 E Ş E Y 4/ Güney Ameri 6 R İ K A B İ Y E ka’da yaşayan, tavu 7 E N D A K İ K A ğa benzer bir kuş... 8 E T Ü V H İ T Sınır boyu. 5/ Bir is 9 İ L E K H A R A kambil oyunu... Yasal olmayan cinsel ilişki. 6/ Şarap mahzeni... Gizli yer, köşe bucak. 7/ İşlem, kılgı. 8/ Çipura balığının gençlerine verilen ad... Yabancı. 9/ İsviçre’ye özgü, ağaç kütüklerinden yapılan dağ evi.. Muğla’nın bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir toplantı, oturum, soruşturma sonunda imzalanan belge. 2/ Güzel koku... Uğraş. 3/ Bir gıda maddesi... ABD’nin bir eyaleti. 4/Bir derebeyinin himayesine girip kendini onun hizmetine adayan kimse... Büyükbaş hayvanlara verilen ortak ad. 5/ Kuran’da bir sure... Erkek keçi. 6/ Divan edebiyatının en büyük şairlerinden biri. 7/ Hitit... Kayınbirader. 8/ Mevki, makam... Romatizma ağrısı. 9/ ‘‘başlar doğarken saltanatı sultaniyegâhın’’ (Attilâ İlhan)... Balıkçıların, tuttukları balıkları içine attıkları sepet. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear