28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 EYLÜL 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Muskacı Savaş Ünlü: ‘‘Hayati değer taşıyan ilaçların parası sosyal güvenlik kuruluşlarınca ödenmeyecek. Hastanelerin yönetimine imamlar boşuna atanmadı. Tedavi işini nefesi kuvvetli ‘hoca’ların edeceği dualar ve yazacakları muskalarla idare edecekler.’’ Ya ğ m u r E k i m İğneden ipliğe vergi geliyormuş... ‘‘Yüksük için de vergi koysunlar!’’ ‘‘İSLAM dünyası Atatürk’ü anlamış olsaydı, Papa İslam dinine saygısızlık yapamazdı’’ diyor Prof. Dr. Özer Ozankaya: ‘‘Vatikan Devlet Başkanı Papa’nın dünya önünde, 500 yıl önceki selefinin sözleriyle İslam dininin kan dökücülüğe dayandığını söylemesi, Türkiye’de bile İstanbul’un Fatih Çarşamba camisinde ve semtinde sergilenen ilkelliklerin ortaya koyduğu üzere, Müslüman ülkelerin din ile bilim ve demokrasiyi bağdaştırmadaki başarısızlığı nedeniyle yapılabilen saldırılardan sadece birisidir. Çünkü, sömürgeci Batı’nın işbirlikçisi İslam sömürücüleri kitleleri avutmak için istedikleri kadar ‘uygarlık sahibi olduklarını’ savlasınlar, İslam dünyasının durumu bugün de, Atatürk’ün 80 yıl önce betimlediği durumdur: ‘Yeryüzündeki 100 milyonlarca Müslüman kitleleri şunun ya da bunun tutsaklık ve PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Osmanlı hanedanı evine dönmüş. Acaba kimin mandasında? Gelenek Gülhan Elmas: ‘‘AKP’nin bu yılki ‘iftar çalışmaları’ programına göre milletvekilleri oruçlarını teşkilatının belirleyeceği yoksulların evlerinde açacakmış. Ramazan mı yoksa geleneksel din istismarı ve propaganda ayı mı belli değil! aşağılayıcılık zincirleri altındadır. Aldıkları manevi eğitim ve ahlak, onlara, bu tutsaklık zincirlerini kı rabilecek insanlık niteliğini vermemiştir, veremiyor.’ İşte Papa’nın gözü pekliğinin temelinde, Müslüman kitlelerin İslam’ın gerçek özünden habersiz bıraktırılarak, bu dinin bilim ve demokrasiyle bağdaşmaz olduğu aldatmacası ile karanlıklar içine tutulmakta olması yatmaktadır. Hem de sömürgeci Hıristiyan Batı’nın işbirlikçisi şeyhler, tarikatlar, mollalar eliyle! Atatürk, bu durumdan kurtulmak için ‘Bireyler düşünür olmalıdır, bireyler düşünür olmadıkça bir toplumu iyi ya da kötü yöne herkes yöneltebilir’ demekteydi. Müslümanlar Bunu sağlamak yolunda bilime ve özgürlüğe dayalı bir toplum ve devlet düzeni kurdu. Tarikat şeyhlerinin İslam dini gereğince meşru konumları bulunmadığını sergiledi. İslam’a yönelen ve artık Papa’nın da kamu önünde katıldığı aşağılamalar gösteriyor ki, Atatürk’ün uyarılarının değerini anlamak, insan olarak da, ulus olarak da, Müslüman olarak da onurumuzu, özgürlük ve bağımsızlığımızı, gönencimizi sağlayıp güvencede bulundurmak için zorunludur. İşte tam da bunun için sömürgeci Batı, bir yandan tarikat denilen ve İslamiyeti Hıristiyanlığa benzeten çıkarcı işbirlikçi örgütleri desteklemekte, öte yandan Atatürk’e açıktan ve örtülü yollarla saldırmaktadır. Bu gerçeği unutmayalım ve ulusumuza her olanaktan yararlanarak anlatalım.’’ Utanç Sabahı Geçen perşembe sabahı, ‘‘Baba ve Piç’’ romanının yazarı Elif Şafak’ın duruşmasını izlemek üzere Beyoğlu Adliyesi’ndeydim. Bir yanda Büyük Hukukçular Birliği adındaki aşırı milliyetçi kuruluşun üyesi avukatlar ve onları desteklemek üzere toplanmış öfke dolu bir kalabalık, öbür yanda Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden yazar örgütlerinin, Uluslararası Af Örgütü’nün, Avrupa Birliği’nin temsilcisi yabancılar. Arada da benim gibi, yazdığı bir edebiyat yapıtında kullandığı diyaloglarda ‘‘suç unsuru bulunduğu’’ savıyla hakkında dava açılmış bir yazarla dayanışmak için Beyoğlu Adliyesine gelmiş yurttaşlar, gazeteciler, sanatçılar, yazarlar, öğretim üyeleri ve daha birçok meslekten kişi. Düşünce ve açıklama özgürlüğünün kısıtlanmasının söz konusu olduğu davalarda yargılanan kişinin düşünsel duruşu, o duruşun insanın kendi düşüncesine yakın ya da uzak olması bence önemli değil. Çünkü düşünce özgürlüğünden yana olmanın insana, başkalarının düşünce özgürlüğünü de kendi özgürlüğünü savunduğu ölçüde savunma sorumluluğu yüklediği inancını taşıyorum. İnsan bu gibi durumlarda çeşitli duygularla sarmalanıyor. Bende o sabah öne çıkan baskın duygu ülkem adına duyduğum utançtı. 21. yüzyılda bu ülkede hâlâ bir romanın ‘‘suç unsuru’’ olarak görülebiliyor olmasının, bir yazarın fotoğrafının yakılmasının, yakılmadan önce üzerine tükürülmesinin, ortalarına gamalı haç resmedilmiş Avrupa Birliği bayraklarının yere serilip çiğnenmesinin, kendi sorunlarımızı kendi başımıza çözemeyeceğimizin kanıtı olarak ‘‘olay yerine’’ gelen, getirilen yabancılara sergilenen bu geri kalmışlık gösterilerine seyirci kılmanın verdiği utanç... ??? Kimi köşe yazarları ise bu davanın yurtiçinde ve dışında böylesine yoğun bir ilgi görmesinin nedenlerini yorumlarken, bunda yazar Elif Şafak’ın, ‘‘Türklüğü alenen aşağılamak’’la suçlanmasına zemin oluşturan söz konusu diyaloglarının Ermenilerin soykırım savlarını destekler nitelikte olmasının payı olduğunu ileri sürüyorlar. Gerçekten de daha önce yine Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesine dayanılarak açılmış başka davalar da benzer yoğunlukta iç ve dış ilgiyle karşılaşmış, adliye önleri ana baba gününe dönmüştü. Gazeteci Hrant Dink’in de, yazar Orhan Pamuk’un da ‘‘Ermeni sorunu’’na ilişkin yazıları ve açıklamaları üzerine açılan davaların duruşmalarında insanlar birbirine girmişler, domatesler, yumurtalar havada uçuşmuş, sanıklar linç edilmekten polis tarafından kurtarılmıştı. Sanırım bu yorumcuların gözlerinden kaçan bir nokta var. Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesine göre açılan öbür davalarda Büyük Hukukçular Birliği, Şehit Aileleri Derneği gibi kuruluşlar devreye girmiyor. ‘‘Ermeni sorunu’’nun söz konusu olduğu davalarda ise başta avukat Kemal Kerinçsiz olmak üzere Büyük Hukukçular Birliği’ne bağlı avukatlar öne çıkıyorlar, çoğu kez davaya temel oluşturan dilekçe bu avukatlar tarafından savcılığa sunuluyor, duruşmalara davacı vekili olarak katılanlar da yine onlar oluyor. Yükselmeye başlayan ‘‘linç’’ çağrılarıyla birlikte ‘‘olay’’, iç ve dış kamuoyuna ‘‘milliyetçiler’’ ile ‘‘satılmış vatan hainleri’’ arasında bir çatışma olarak yansıyınca gördüğü ilgi de büyük oluyor. Son günlerde yoğunlaşan bir başka ilginç tartışma da TCY’nin 301. maddesine eş düşen maddelerin başka ülkelerin yasalarında olup olmadığı. Benzer yasa maddeleri tabii ki başka ülkelerde de var, fakat ‘‘Almanlığı’’, ‘‘Hollandalılığı’’, ‘‘İsveçliliği’’ ya da ‘‘İtalyanlığı’’ alenen aşağılamak suçundan bu ülkelerde bir yazarın yargı önüne çıkarıldığını duyanımız var mı? Diyeceğim o ki, suç sayılan bir fiilin her şeyden önce nerede başlayıp nerede biteceğini iyice belirlemek gerekiyor. Yoksa Orhan Pamuk davasında olduğu gibi Elif Şafak davasında da yargı ‘‘aklama’’ kararı verince geriye ‘‘Tüm bunlar ne içindi’’ sorusundan başka bir şey kalmıyor. Bir söz de son zamanlarda yükselmeye başlayan milliyetçilik dalgasından rant çıkarma kaygısıyla kraldan fazla kralcı kesilen Cumhuriyet Halk Partisi’ne: Şu anda yüze yakın yazarın, çizerin, gazetecinin, çevirmenin, yayıncının hakkında dava açılmasına neden olan 301. madde gibi düşünce özgürlüğünü kısıtlayan, kısıtladığı kanıtlanan, bizi ele güne rezil eden, utandıran bir yasa maddesini savunmak ‘‘sosyal demokrat’’ olma savındaki bir partiye hiç mi hiç yakışmıyor. Parti yönetimi bu savdan vazgeçmiş ya da vazgeçiyor olabilir, fakat en azından tabanda birçok insan bu partiyi hâlâ düşünce ve açıklama özgürlüğünü vazgeçilmez temel hak gören sosyal ve demokrat bir parti sanıyor. Yazık! (eposta: dkavukcuoglu@superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) YÖK’e göre vakıf üniversiteleri YÖK’ÜN ‘‘Türkiye’nin Yüksek Öğretim Stratejisi’’ raporu üzerine Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’nın hazırladığı karşı rapordan küçük bir alıntı: ‘‘Kanımca, günümüzde yüksek öğrenimin en önemli sorunu, vakıf üniversiteleri adı altında başlatılmış bulunan özelleştirmedir. YÖK’ün söz konusu raporu, bu konuda belli bir ideolojik eğilimin etkisi altında biçimlenmiştir. Rapor, içerdiği geniş bir bilgi yığını arasında yükseköğrenimin özelleştirilmesi sürecini kaçınılmaz ve bu nedenle de haklı gösterecek açıklamalar içermektedir. YÖK Raporu, kâr amacı gütmeyen vakıf üniversitelerinin bulunabileceği görüşünü benimsemiş bulunmakta ve ‘Bilkent Üniversitesi kâr amacı gütmeyen bir vakıf yükseköğretim kurumu olarak ilk örneği oluşturmuştur, ifadesine yer verilmektedir. Oysa Bilkent’in, kamudan sağladığı değişik türdeki avantajlara ve kolaylıklara, yakın tarihte bir yenisi daha eklenmiş bulunuyor. 4 Temmuz 2006’da çıkarılan 5526 sayılı yasayla Bilkent’in tüm personelinden keseceği vergileri 25 yıl süreyle devlete ödememesi, kendisine ait bir hesaba aktarması hükme bağlanmıştır. Sağlanan yarar, bundan ibaret değildir ve vakıf üniversitelerinin Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde öngörülen yasağı aşarak doğrudan doğruya parasal kâr anlamında kazanç sağlamalarının yolları bulunabilmektedir.’’ Kabak Akif Kökçe: ‘‘Dinsel bölünme yanlılarının başı kabak mı? Onlar için de ‘tarikat koordinatörü’ atansın!’’ ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Can Dündar’a ‘Serzeniş’ düzenlemeleri de hep Batı’dan ‘‘Ortaçağ karanlık mıydı?’’ Bu soru, Can Dündar’ın 19 devşirmek yerine; Batı’ya da Eylül tarihli Milliyet’teki yazı esin kaynağı olan binlerce yılın Anadolu yaşanmışlıklarından sının başlığıydı... Yanıtının ise ‘‘Avrupa’da da beslenemez miyiz?’’ Peki, böylesi bir sorumluluevet; Anadolu’da hayır’’ olduğunu, Mimarlar Odası’nın yıl ğu, acaba yeniden nasıl ‘‘ulusal lar önceki bir Anadolu etkinli bilinç’’le buluşturabiliriz? Bunun ancak ‘‘Anadolu’ya ğinde şöyle vurgulamıştık: ‘‘Batı’da din terörünün yaşan yabancılaşan eğitimi sorgulayadığı ortaçağda, bizde farklı rak’’ mümkün olabileceğini de inançların ortak hemşeriliği şöyle vurgulamışız: ‘‘Toplumsal tarihimizin düvardı...’’ (Mardin1989) İlerleyen yıllarda, aynı sapta şünsel derinliklerini öğrenmek manın ‘‘sol partilerimizdeki yerine sadece siyasal tarihi ezkimliksizlik’’ için de ‘‘çare’’ ol berleyerek yetişen kuşaklar, ‘Anadolu’daki ortaçağ’ın ne duğunu şöyle yazmışız: ‘‘Hümanizmanın ufukta bile denli ‘aydınlık’ olduğundan bigörünmediği o ‘karanlık’ Avru le habersizler... O kadar ki Yarpa çağlarında, Anadolu’da ‘Be gıtay Başkanımız da adli yılı açış nim kâbem insandır’ denildiği konuşmasında ‘gerici eğilimni; aydın siyasetçilerimiz parti ler’e dikkat çekerken ‘ortaçağ programlarını yazarken bile karanlığına dönebileceğimizi’ unutuyorlar...’’ (Cumhuriyet16 söyledi. Oysa, günümüzün politikacıları, keşke o ‘ortaçağ Mayıs 2002) Yine Anadolu’daki ‘‘ortaçağ Anadolusu’nun aydınlarından, aydınlığı’’nın, düşüncenin yanı yani Yunus Emre’lerden, Pir sıra ‘‘yaşama kültürü’’ndeki Sultan’lardan, Mevlana’lardan yansımasını da şu örneklerle esinlenebilselerdi...’’ (Cumhuriyet15 Eylül 05) açıklamışız: Ve yıllar süren ‘‘Batı ‘ortaçağ bu ısrarlı anımsatkaranlığı’nda inmalarımız üzerine lerken Selçuklular, söyleştiğimiz ‘‘İsAnadolu aydınlantanbul Life’’ dergimasının sanatçılasinde de demişiz rı ve bekçileriydiki: ‘‘Ortaçağ kaler... Saraylarındaranlığı bizde yaki ‘şarap ayinleşanmadı... Bunu ri’nden bezemelefelsefenin yanı sıra rindeki ‘insan fikent kültürü, migürleri’ne; hatta marlık ve kültürel kentlerin yönetimmiras alanında da de ‘kadınlara’ (hagörmekteyiz.’’ tunlar) tanıdıkları (Ekim 2005) resmi yetkilere ka??? dar...’’ (Eylül2003 İşte bütün bu / Doğubeyazıt “Düşmanının da insan olduğunu unutma.” yazılara, sayısız Sempozyumu) Hacı Bektaşi Veli konuşmaya ve etİşte böylesi bir (Ortaçağ) kinliklere rağmen birikimin, İslam coğrafyasında ‘‘sadece’’ Ana bugüne kadar hemen hiçbir ‘‘ladolu’da gerçekleşen ‘‘laik dev ik aydın’’ımızdan tek satır desrim’’in de kültürel altyapısını tek görmezken, Can Dündar’ın yarattığını ise Cumhuriyetin yazısı yüreğimize su serpti... Üstelik, ‘‘sanki ilk kez değini80. yılında bir kez daha anımliyor’’muş izlenimi verecek şesatmışız: ‘‘...örneğin ‘türban’ın insan kilde yazılmış olsa bile... Ne var ki Papa’nın İslamihakkı sayılabilmesi, ‘aklın ve toplumun birlikte özgürleşme yetle ilgili ‘‘gaf’’ını yorumlarsi’ni hedefleyen bir devrimin ken ortaçağ aydınlanmasının ‘Anadolu’da ‘gerçekleştiği’nin ‘‘tarihsel beşiği’’ olarak Anaunutulması yüzünden değil mi dolu’yu değil de ‘‘İslam Dünyadir?.. Çünkü ‘Anadolu’ demek, sı’’nı öne çıkartmayı keşke yeğtüm tanrıların ana tanrıçası Ki lemeseydi... Çünkü, ‘‘Anadolu Müslübele’yle, İsa’dan yüzyıllar önce ‘tek tanrı’yı tanıyan; ‘inançla manlığı’’nın temelindeki insan rın kardeşliği’ni onca din savaş sevgisiyle Arabistan’dakinden larına ‘inat’ kent yaşamlarına farklı olduğunu; hatta laik devtaşıyan, ‘tarihin her döneminde rimle bile bu nedenle kucaklaşçağdaş’ toplumların ülkesi de tığını; ‘‘ortaçağ parlaklığı’’nın mek...’’ (29 Ekim 2003Cum da İslam coğrafyasında ‘‘sadece Anadolu’ya has binlerce yılhuriyet) Aynı süreçte, yine Mimarlar lık uygarlık kazanımları’’yla Odası’nda bir gurup aydınla yaratıldığını, Can Dündar’ımız düzenlediğimiz ‘‘Anadolu’dan bilmeyecek de kim bilecek?.. 3. Bin Yıla Mesajlar’’ konulu toplantıların ‘‘çağrı’’sında şu örneği vermişiz: ‘‘...hukuksal ekinci?cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 24 Eylül www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ ‘‘Bakal’’ da 1 denilen ötücü bir kuş. 2/ 2 Asık suratlı... 3 Bir duvardaki taş ya da tuğ 4 la sırası. 3/ 5 Mikroskop 6 camı... Asur7 lular tarafından kurulan 8 ticaret kolo 9 nilerine veri1 2 3 4 5 6 7 8 9 len ad. 4/ Utanç duy1 S U N T A L AM ma... Yumurta biçi2 Ö C Ü HO D A N minde olan. 5/ Hindiba bitkisine veri 3 Y A K L A Ş I M T Ü L L A F len bir başka ad. 6/ 4 L L İ Edremit Körfezi kı 5 E R E M İ K E A K İ T yısında turistik bir 6 M E S İ N A GOG yöre... Bir bağlaç. 7/ 7 Büyük pulluk... Ma 8 L U T H İ L A L den külçelerinin eri 9 A L A V U R A E tilip arındırılması. 8/ Pirinç ve şekerkamışından elde edilen bir tür rakı... Afrika’da bir ülke. 9/ Uzun gagalı bir deniz kuşu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tezek yığını... Meyve kurusu. 2/ Toprak, kum ve saman elemeye yarayan iri delikli kalbur... Sınır nişanı. 3/ Müslüman ülkelerde oturan Yunan asıllı kimse... Gecikme. 4/ İskambilde bir kâğıt... ‘‘Alay, istihza’’ anlamında argo sözcük. 5/ Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak üstünde yayılan dalları. 6/ Gaziantep’in bir ilçesi... Eski dilde su. 7/ Bir köşeden karşı köşeye doğru kesilmiş ya da katlanmış olan... Tabaka. 8/ Afrika’ya özgü, testiye benzer vurmalı bir çalgı... Düdenden daha geniş olan çukurluklara verilen ad. 9/ Kötü, fena... Eski ayakkabı. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear