26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 EYLÜL 2006 PERŞEMBE 10 DIŞ HABERLER dishab?cumhuriyet.com.tr Türkiye’de bir kuşak, ‘solcu Müslüman gerillalar ile sağcı Hıristiyan Falanjistler arasındaki çatışma’ haberleriyle büyüdü Umudun yeşeremediği topraklar Başlarken... ABD yönetiminin Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) uygulamaya koymasıyla birlikte, Ortadoğu, başını Washington’ın çektiği küresel güçlerin ‘‘oyun alanı’’ oldu. 2003 yılındaki ABD işgalinin ardından Irak’ta akmaya başlayan kan henüz durmadı. İran ile ABD arasındaki nükleer krizin yeni bir çatışma ortamı yaratacağı kaygısı sürerken İsrail, Hizbullah’ı ortadan kaldırmak gerekçesiyle 12 Temmuz’da Lübnan’a saldırılar başlattı. AKP hükümetinin ısrarıyla TBMM’de kabul edilen tezkereyle birlikte Türk askerine Lübnan yolunun görünmesi Türkiye’de bütün gözleri, tarihine savaşların, istikrarsızlıkların ve siyasi çekişmelerin damgasını vurduğu Ortadoğu’nun bu küçük ülkesine çevirdi. Bu yazı dizisiyle Lübnan’da yaşayan dini ve etnik grupların gündemini, beklentilerini, Türkiye’ye ve Türk askerine nasıl baktıklarını yansıtmaya çalıştık. Beyrut’ta yaşayan Ermenilerin bakış açılarını öğrenme fırsatı yakalarken, Lübnan’a yerleşmiş 15 bin Mardinlinin ilginç yaşamöykülerine tanık olduk. Yaralarını sarmaya çalışan Lübnanlıların trajedisini kendi tümcelerinden öğrendik. Özetle, Ortadoğu’nun kanayan yarasının geçmişiyle, bugünüyle ve yarınıyla bir fotoğrafını çekmeye çalıştık. übnan, Türkiye’ye yakın olduğu kadar uzak olan bir ülke. Her iki ülkenin de, coğrafi açıdan yakınlığına, Akdeniz havzasının benzer kültürlerini ve 400 yıllık ortak geçmişi paylaşmış olmasına karşın, ne Türkiye Lübnan’da çok fazla tanınıyor, ne de Lübnan Türkiye’de. Lübnan Üniversitesi’nin Türkiye Araştırmaları Uzmanı Prof. Muhammed Nurettin, Lübnan’ı kısaca, ‘‘savaşların ve provokasyonların ülkesi’’ olarak tanımlıyor. 70’li yıllardan 90’lı yıllara uzanan süreçte, Türk halkı önce radyoların, sonra da televizyonların haber bültenlerinde Lübnan adını sıkça duyardı. Türkiye’de bir kuşak, Lübnan’da ‘‘solcu Müslüman gerillalar ile sağcı Hıristiyan Falanjistler arasındaki çatışmalar’’ ile ilgili haberleri dinleyerek büyüdü. Ardından, İsrail uçaklarının Lübnan’daki Filistin kamplarını vurması haber bültenlerine yansır oldu. Sonrasında da İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesi gündeme damgasını vurdu. Türk toplumu Lübnan’ı, Prof. Nurettin’in saptamasında olduğu gibi ‘‘savaşların ülkesi’’ olarak tanıdı. Aslında bu saptama, Lübnan’ın sınırlarıyla ortaya çıkmış coğrafyanın sadece dünü, bugünü için değil, yakın ve uzak geçmişi ve büyük bir olasılıkla geleceği için de geçerli. Bugünkü Lübnan topraklarına, yüzyıllardan bu yana savaşlar, çatışmalar ve istikrarsızlık damgasını vurmuş durumda. Bu özelliği ile Lübnan, Doğu Akdeniz’de yaklaşık 220 kilometre sahil şeridi olan 10 bin 452 kilometrekare genişliğinde küçük bir ülke olmasına karşın, son 60 yıldan bu yana sürekli dünya gündeminin ilk sıralarında. Bunun nedenlerini anlayabilmek, bugünkü Lübnan’ı daha iyi değerlendirebilmek için ülkenin dini ve etnik yapısına ve küresel güçlerin hesaplarına göz atmakta yarar var. L K AN VE GÖZYAŞI Yüzyıllardan bu yana savaşlar, çatışmalar ve istikrarsızlık etnik ve siyasi açıdan karmaşık bir yapıya sahip Lübnan’ın tarihine damgasını vurmuş. Savaş sonrası Beyrut’un merkezinde sergilenen fotoğraflar bu gerçeğin altını kuvvetle çiziyor. Küresel güçlerin çıkar hesapları, belki daha uzun yıllar umudun bu topraklarda yeşermesine izin vermeyecek. lı verilere ulaşılması olası görünmüyor. Ülkenin son derece karmaşık olan dini ve etnik yapısı, yüzyıllardan bu yana iç çekişmelerin temel nedeni oldu. Bugünkü Lübnan topraklarının bulunduğu coğrafya 16. yüzyıl başında Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altına girdi ve yaklaşık 400 yıl boyunca yine Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetildi. bir yönetime sahip olarak tüm din ve kültürlerin serbestçe icra edildiği bu dönemde ülkenin en güçlü iki mezhebi Dürziler ve Maruniler olmuştur. Bu iki grup arasında 19. yüzyılda kızışan rekabet 1840 ve 1860’lı yıllarda bir nevi iç çatışmaya dönüşmüş ve neticede Osmanlılar Lübnan’da din esasına dayalı çeşitli siyasal yönetim biçimleri oluşturmuşlardır. 20. yüzyıla yaklaştıkça, Maruniler gerek ekonomik gerek siyasal bakımdan güçlenerek en etkili mezhep durumuna gelmiş, Dürzilerin etkinliği azalarak, Müslüman kanatta Sünniler hâkim olmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı neticesi Osmanlı İmparatorluğu parçalanınca, uzun süredir bölgede gözü olan Fransa, 1920 yılından itibaren Lübnan’ı manda rejimine almıştır.’’ 20. yüzyıl başında güçlenen milliyetçilik akımları Lübnanlıları birlikte hareket etmeye zorladı, Fransa 1941 yılındaki sözünü yerine getirip 1943 yılında Lübnan’ın bağımsızlığını verdi. Ancak, Fransa’nın Lübnan üzerindeki etkisi hiç sona ermedi. Fransa, ilişkilerinin geçmişi Haçlı seferlerine kadar uzanan Marunilerin manevi destekçisi olmayı sürdürdü. Fransa, son yaşanan savaşın ardından ‘‘Lübnan’ın yardımına koştuğu’’ imajını da itinayla dünya kamuoyunun gündemine yansıtmayı ihmal etmedi. Fransa’nın etkisi sürüyor Türkiye’nin Beyrut Büyükelçisi İrfan Acar, 1989 yılında yayımladığı ‘‘Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu’’ adlı kitabında, Lübnan’ın yakın tarihini şöyle özetliyor: ‘‘Osmanlıların yürüttüğü genel politikalar doğrultusunda oldukça özerk Çatışmaların nedeni Ülke, 1943 yılından bu yana iç savaşlarla ve istikrarsızlıklarla boğuştu. Bir dönem birbiri ile ittifaklar yapan gruplar, bir süre sonra birbirine silah doğ Fransa’dan ‘imaj’ operasyonu Karmaşık yapı... Bugün Lübnan’da birbiri ile çeşitli alanlarda çekişmekte olan 18 ayrı dini ve etnik grup yaşıyor. Lübnan nüfusunun yüzde 83’ünü Araplar oluşturuyor. Arapların yüzde 63’ü Müslüman, yüzde 8’i Dürzi, geri kalanı Maruni Hıristiyan. Arap olmayan nüfus içinde ise yüzde 11 oranında Grek bulunuyor. Greklerin yüzde 59’u Ortodoks, yüzde 41’i Katolik. Lübnan’da yüzde 5 oranında Hıristiyan Ortodoks Ermeni, yüzde 1 oranında ise Müslüman Kürt de yaşıyor. Ülkenin kuzeyindeki iki köyde sayıları üç bin civarında olduğu tahmin edilen Türk var. Nüfus yapısı, dini bağlamda ise şöyle bir görüntü veriyor: Lübnan nüfusunun yüzde 59.5’ini oluşturan Müslümanların yüzde 60’ı Şii, yüzde 40’ı ise Sünni. Dürzilerin oranı yüzde 7 civarında. Toplam nüfusun yüzde 20’si Maruni Hıristiyan, yüzde 5’i Grek Ortodoks ve yüzde 3.4’ü Grek Katolik. Ülkenin toplam nüfusunun 46 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. İç savaş ve İsrail işgali, yoğun bir nüfus hareketine neden olduğu ve son dönemde nüfus sayımı yapılamadığı için, sağlık rulttu. Özünde HıristiyanMüslüman çatışması gibi görünse de, çatışmaların temelinde Lübnan’ın feodal yapısının, nüfuz mücadelesi içinde bulunan çeşitli dinlere ve mezheplere mensup ailelerin çıkarları yer aldı. Lübnan’da şimdiye kadar istikrarlı bir hükümet kurulamadığı gibi güçlü bir ordu da oluşturulamadı. Ordunun yönetim ve subay kadrosu Hıristiyan Marunilerin ağırlığı ile şekillendi. Ancak rütbesiz veya alt rütbedeki askerlerin önemli bir bölümünü Şiiler oluşturdu. Bu nedenle Lübnan iç savaşı sırasında yaşanan HıristiyanMüslüman çatışmasına müdahale edemedi. Şii askerler, Maruni subayların emirlerini yerine getirmek yerine aynı mezhepte yer aldıkları grubun yanında savaşmayı tercih ettiler. Ülke savunması için gerekli mekanizmalar oluşturulamadı. Her grup kendi silahlı milislerini oluşturdu. Siyasi yapı da dini ve etnik temele dayandırıldı. 1943 yılında bağımsızlığını kazanmasından sonra varılan ancak yazılı olmayan bir anlaşmaya göre cumhurbaşkanlığı Marunilere, başbakanlık Sünnilere, meclis başkanlığı Şiilere verildi. Hükümette 6 Hıristiyan, 5 Müslüman bakanın olması karara bağlandı. 128 sandalyeli mecliste milletvekili sayıları 30 Maruni, 11 Grek Ortodoks, 6 Grek Katolik, 4 Ermeni Ortodoks, 1 Ermeni Katolik, 1 Protestan, 20 Sünni, 19 Şii, 6 Dürzi ve 1 diğer azınlık olarak belirlendi. Lübnan’ın güçlü ailelerinin geçmişten gelen etkisi, siyasi yapı üzerindeki belirleyiciliğini sürdürdü. Hıristiyan Cemayel, Çamun, Huri, Edde; Müslüman Selam, Karami, Sulh, Berri; Dürzi Canpolat aileleri, Lübnan siyasetine damgasını vurdu. Ailelerin liderlikleri babadan oğula geçerken bu ailelerin mensuplarından bir veya birkaç isim, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlık ve milletvekilliği yaptı. Cemayel ve Canpolat gibi ailelerin bireyleri suikastlar sonucu yaşamlarını yitirdi. Ulus kavramı yerleşemedi ‘‘Lübnan Ulusu’’ kavramı, belli dönemlerde uç vermiş gibi görünse de hiçbir zaman yerleşemedi. Falanjist ve Ulusal Liberal Parti Marunilerin, Najjida Sünnilerin, İlerici Sosyalist Parti Dürzilerin, Emel ve Hizbullah Şiilerin örgütlendikleri partilerden sadece birkaç tanesi olarak gösterilebilir. İşte Lübnan siyasetinin bu yapısı, geçmişte yaşanan mezhepsel ve ailesel çekişmeleri, dini, etnik ve feodal açıdan siyasi arenaya taşıdı. Lübnan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden sonraki yıllarda Şii nüfusunda meydana gelen önemli artış, Şiilerin siyasi alanda taleplerini arttırdı. 1943 yılında siyasi yapının şekillendirilmesi üzerine varılan mutabakat, Müslüman kesim, özellikle de Şiiler tarafından eleştirilir duruma geldi. Şiiler de bu alanda mücadele etmeye başladılar. Maruniler ise değişen nüfus yapısına karşın ellerindeki gücü yitirmemek için büyük çaba gösterdiler. A teşkesin ardından konuyla ilgili bütün başkentler, BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 No’lu kararını yorumlamaya çalışırken, ‘‘tarihi bağlarını’’ öne sürerek Lübnan’a ilk adımı atan ülke Fransa oldu. Paris, küçük bir istihkâm birliğini hemen Lübnan’a gönderdi. Birlik, Beyrut’un 15 kilometre güneyindeki Damur’da konuşlanarak, İsrail saldırıları sonucunda yıkılan bir köprünün yerine seyyar bir köprü inşa etmek için çalışmalara başladı. Aslında köprü, otoyolun Beyrut’a geliş yönünde inşa edilirken yolun gidiş yönünde yıkılan bölüm Lübnanlılar tarafından çoktan toprakla doldurulup trafiğe açılmıştı. Bunun Fransızlar için bir yardım faaliyetinden çok bir ‘‘imaj operasyonu’’ olduğu anlaşıldı. Çünkü köprünün başında inşa çalışmaları hakkında gazetecilere bilgi vermesi için ‘‘basından sorumlu bir subay’’ görevlendirilmişti. Fransızlar bununla da kalmamış, yaptıkları yardımı gösteren büyük afişleri köprünün yakınlarına asmışlardı. Sorumlu subay olan Yarbay Christian Huc da basına konuyla ilgili bilgi veriyordu. YARIN: Türkiye’ye kuşkulu bakış ep telefonu, günümüzde bilimsel gelişmenin sıradan insanların hayatında yarattığı en büyük değişmelerden biri. Ve hiçbir virüsün yayılamayacağı bir hızla ilerliyor. Şu anda dünyada yaklaşık 2.5 milyar cep telefonu var. Gelecek yıl bitmeden bu sayı 3 milyara ulaşacak. Aylık ortalama artış 40 milyon... En fazla cep telefonu sırasıyla Çin, Hindistan, Rusya ve ABD’de. Nüfusa oranla bakıldığında Rusya lider. Geçen günlerde ülkedeki cep numara (sim kart) sayısının 145 milyona yaklaştığı açıklandı. Rusya’nın durmadan azalan nüfusu şimdilerde 142 milyon civarında... Bir de cep telefonunun kendisi, markası, fiyakası var ki, hiç sormayın... Moskova’da 300400 dolar düzeyinde maaş alanların 500 dolar ve üzerinde cep telefonu aldığına çok tanık oldum. Üstelik pek çokları için cebin 34 ayda bir yenilenmemesi, ‘‘demodeliğin daniskası’’. Gençler ve hatta çocuklar için ‘‘cebin modeli’’, sanki kişiliğin önemli bir parçası. Buluşmalarda bir yere oturanlar, silahlarını her an çekmeye hazır kovboylar gibi ilk iş olarak cep telefonlarını masaya koyuyorlar. Ve hepsinin durmadan çalan telefonları, onların daha çok kendi aralarında değil, telefon edenlerle konuşması sonucunu doğuruyor. E, ne de olsa, iletişim toplumu!.. İmajımız Cebimizde C PERŞEMBENİN GELİŞİ HAKAN AKSAY aksay@rusya.ru İnanç, görmediğimize ağanı da inanmaktır. Bunun arm tir. ek rm inandığımızı gö Yolculuk Yine Çin Seddi’ne Doğru mu? yeni hatalar yapmak daha akıllıca olur. Türkiye, SSCB’nin yıkılışı sürecinde ‘‘Türkçe konuşan ülkeler ‘‘Balkanlar’dan Çin Seddi’ne topluluğu kuralım’’ önerisi, kadar’’ uzanan ‘‘Türk dünyaünlü Ankara Valisi Nevzat sının liderliği’’ senaryosunu Tandoğan’ın (18941946) uygulamaya koymuştu. ‘‘Or‘‘Bu memlekete komütak tarih, kardeşlik’’ falan nizm gerekiyorsa ve koderken, kimileri, bazen Türkmünizm yararlı bir şeyse lük ile ilgisi olmayan Tacikisonu da biz getiririz’’ söztan’ı bile ‘‘kucaklayarak’’ bülerini aklıma getirdi. yük düşler kurmuştu. Malum, AKP İslamcılaSonuç ne oldu? HamaTürk Dünyası Kurultayı’na KKTC ve Azerbaycan dışında rın partisi... si nutukların etkisi ne kahiçbir devletten üst düzey katılım olmadı. ABD ve İsrail’e karşı çıkışdar sürerse, bu düşlerin etlarıyla Amerika karşıtı kitlelerin önderi... Her şeyden önce, bunların konuşkisi de o kadar sürdü. ‘‘Hedef ülkeler’’ Aynı zamanda ABD’nin yakın ittifakı tuğu Türkçe değil. Türkçenin de içiniçin en başta ekonomik olarak çekici ve Müslüman ülkelere önerdiği ‘‘ılımlı İsde olduğu dil grubu içindeki 18 dili koalternatifler üretilemedi. Türkiye’nin lamcı’’ modeli... nuşanların bazen birbirini anlaması böyle bir ‘‘önderlik’’ için ne kapVe de AB’ye üyelik mücadelesinin lihiç de kolay değil. Azeriyi iyi kötü ansamlı bir stratejisi ne de para harderi... larsın, ama SahaYakutya’da anlaşmak cayacak gücü olduğu ortaya çıktı. Şimdi de Türkçü... için Rusça bilmiyorsan mektepte görBu arada Azerbaycan’da darbe yapİç politika keyifli iş! Oy sahibi her vadüğün İngilizceyi hatırlamaya çalışırtırmaya çalışmak, Özbekistan muhatandaşa bir başka mavi boncuk uzatsın... lefetini örgütlemek gibi ‘‘cinlikler’’ de mak için yeni bir senaryo üretmek zevkAyrıca bazılarının düşündüğünün tercabası... Sonuçta bu hamasi nutuklarli bir uğraş olsa gerek... sine ‘‘Türki’’ dilleri konuşanların tümüla belki de en fazla rahatsız ettiğimiz Bu ağa takılanlar olabilir. nün kültürü ve dini bir değildir; örneğin, Rusya’nın bize önerdiği ekonomik poAma dış politika daha zor bir alan. DıÇuvaşlar ve Türkçeye en yakın dilin satansiyelin, ‘‘Türki kardeşler’’den çok daşardaki balıklar içerdeki kadar küçük hibi Gagauzlar ile aramızda ortak din payha fazla olduğu ortaya çıktı. olmadığı için ağa takılmıyor, hatta badası yoktur... ??? zen onu yırtıveriyor. Peki, dil, din, tarih, kültür gibi alanlarPeki, bizimle tarihi ve kültürel bağlar ??? daki ortak yönler, bunlarla ekonomik ve taşıyan ülkeler ve topluluklarla işbirliği Gelelim, ‘‘Türkçe konuşan ülkeler siyasi ittifak yapmak için yeterli midir?.. yapmak gericilik midir? Elbette hayır. topluluğu’’ önerisine. Aynı hatalara bir daha düşmektense Ama bunun ciddi ve sürekli bir çizgi olntalya’daki Türk KuA rultayı’nda Başbakan Erdoğan’ın çizdiği tablo ve ması, iç politika malzemesi olarak görülmemesi ve uzun vadeli bir ulusal strateji kapsamında ele alınması koşulu ile. Söz konusu ülkeler ve topluluklarla en başta kültürel ve insani konularda bir dizi ortak inisiyatif geliştirilebilir. Ancak geniş kapsamlı adımlar ve özellikle de ekonomik işbirliği alanında, tribünden alkış almaya yönelik vurgular yerine, üzerinde çalışılmış ciddi projeler hazırlanması zorunludur. Şimdi, seçimlere az zaman kala AKP ‘‘Türk dünyasının liderliği’’ söylemini gündeme taşıyor. Hem de yıllardır ilgi gösterilmeyen 10. Türk Dünyası Kurul St. Augustine tayı ile. Kurultaya bizim dışımızda üst düzey katılım nereden geliyor? Yalnızca Azerbaycan ve KKTC’den. Onların liderleri de uluslararası yalnızlıklarını, ‘‘kardeşlerine yönelik olarak’’ kürsüden dile getirdikleri sitemlerle yansıtıyorlar. Öteki devletlerin katılımı çok daha alt seviyelerde ve sembolik. Yani çağrılan ülkelerin yönetimleri bu tür girişimlere artık pas vermiyor... Tabii biz kendimiz çalıp kendimiz oynamayı becerebilen bir milletiz. Ne var ki bu oyunlarla içerde bir güzel eğlensek de, dışarda ne Balkanlar’a varabiliriz ne de Çin Seddi’ne!.. Memleket Havası Bir uçakta Fransız, Amerikalı ve Türk sohbet etmektedir. Bir ara Fransız, ötekilerinin şaşkın bakışları arasında camı açarak elini dışarı uzatır. Sonra koklar ve ötekilere döner: Fransa’nın üzerinden geçiyoruz. Nereden anladın? Parfüm kokusundan! Az sonra Amerikalı elini camdan uzatır ve koklar: ABD semalarındayız. Nereden anladın? Para kokusundan! Bir süre sonra da Türk elini camdan uzatır, sonra sıkıntılı bir yüz ifadesiyle ötekilere döner: Burası da Türkiye. Nereden anladın? Saatimi çaldılar!.. CUMHURİYET 10 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear