28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 TEMMUZ 2006 SALI 6 KırımKongo Kanamalı Ateşi ile mücadele yöntemlerimiz HABERLER Kenelerin başı dertte RAKI İLE KENE MÜCADELESİ SALI ORHAN BURSALI Ali Dibocular ve Tanrı Mesele iyice anlaşıldı. Partinin başkanı, Başbakanlık koltuğunda oturan zat, geçen yıl da benzer şeyler söylemiş, belediye ve hükümet uygulamalarıyla AKP’li kişi ve şirketlere kaynak aktarma haberlerini veren basın için, ‘‘Hortumlarını kestik, bu nedenle bağırıp çağırıyorlar..’’ demişti. Son olarak, İstanbul Belediyesi’nde 50 milyon YTL’lik ihalenin, şartnamede neredeyse noktası virgülüne kadar tarif edilmiş bir şirkete verildiği basına yansıdı. Şirketin sahiplerinin AKP çevresi, Kanal 7 diye bilinen televizyon yöneticileri olduğu anlaşıldı.. Üstüne üstlük, bu aynı ekibin, farklı şirketler kisvesi altında, üç yıldır İstanbulluların bütçesine dadanmış oldukları ortaya çıktı. Eh, 50 milyon YTL’lik bol sütlü, besin değerleri yüksek, zengin vitaminli memelerden, şehvetle dayadıkları dudaklarını ayıramamışlardır! Bu ‘‘insanlık hali’’dir! Belediye Başkanı da, ‘‘Yazıktır günahtır, süt içen canlıya yılan olsa dokunulmaz’’ diye düşünmüş, tanrısına sığınarak sütten kesememiştir ‘‘garibanları’’... Bu manzaralar ülkemizin sanki ‘‘insanlık hali’’ne dönüşmüş durumda!.. Ve ilginçtir, iktidarlaregemenler bize bu durumu ‘‘Türkiye’nin normali ve doğalı’’ olarak kabul ettirmeye çalışıyor, beyin ve düşüncelerimizde ‘‘rasyonalleştirmemizi’’ istiyorlar!.. Kim bunu kabul ederse koca bir yuh ona; bitmiş demektir! Başbakanlık koltuğundaki zat, İstanbul Belediyesi’nin ihale numaraları sergilenince, baktık kavalın aynı deliğinden zırt sesi verdi: Bu haberleri yayanlar hortumu kesilenlermiş!.. Mesele bitmiştir... Kayırma, yolsuzluk, ihale oyunlarıyla kendi yandaşlarını ve parti kasalarını besleme, demek ki yönetimin doğal biçimidir.. Erdoğan, bu demeçleriyle, olayların üzerini örtbas etmektedir... Yolsuzluk ve hortumlama konusunda eskiye yönelttiği bütün eleştirilerinde, zaten olmayan inandırıcılığını sıfıra indirmiş durumdadır. ??? AKP’nin il kongre seçimlerinde neredeyse ‘‘kan gövdeyi’’ götürüyor. Adayların arabaları yakılıp seçimlere girmemesi isteniyor... Genel merkezin, ‘‘Bunu seçin!’’ emirleri dinlenmeyince kongre ve seçimler iptal ediliyor... Başbakan, bizzat neredeyse her kongrede boy gösteriyor ve kimi seçecekleri konusunda ‘‘seçmenlere’’ baskı yapıyor... Neden dersiniz bu kıyamet! Çok açık değil mi? AKP bir iktidar partisi.. Ali Dibo belediyeleri gırla... İktidar nimetleri üzerinde bir ‘‘Yağma Hasan’ın böreği’’ partileri düzenleniyor.. Peki ‘‘yerel’’ ile ‘‘merkez’’ niye çatışıyor? Börek, merkezi mi ele geçirilip dağıtılacak, yoksa yerel mi!? Şüphesiz, merkezi dağıtım, her zaman iyidir, yağlı tarafı örgütsel amaçlara ve emanet kasalara ayrılıp yerellere kırıntılar bırakılabilir. Bu sav, çatışmaya yeterince bir açıklama mı, bilmiyorum... ??? İlginçtir ki, en çok ‘‘ahrete’’ inananlar, en dinibütünler, para, malmülk konusunda yeryüzücülere taş çıkartacak performans (başarım) sergiliyor! Diyelim ki, iktidarda dinciler, milletin emanet kasalarını istedikleri gibi har vurup harman savurdu.. Öbür dünyada (eğer inanıyorlarsa; bundan derin şüphem var!) hesabını nasıl verecekler ve kendilerini savunacaklar? Mahkemei Kübra’da ne diyecekler? Mesela şöyle mi: ‘‘Yüce Tanrım! Bu devlet bizim devlet değildi, laiklerin devletiydi! Biz Tanrı aşkı yolunda harcamak için laiklerin kasalarından paralar aktardık.. Amacımız, Tanrı’nın egemenliğine, Kuran’ın egemenliğine dayanan, şeriatın geçerli olacağı bir devlet kurmaktı!..’’ Peki, hadi diyelim kasalara aktardıklarınızdan bir kısmını ‘‘cihat uğruna’’ harcadınız.. ya diğer kısmı? Kendinize, çocuklarınıza, eşinize, kendi her türlü nefsinizi köreltmek için harcadıklarınızı hangi çuvala sokacaksınız Tanrı karşısında!? İnsanın ruhu bir kez ‘‘takıyyemakıyye’’ satılmamış olsun... Bu ruhunu, Tanrı karşısında bile savunur hale gelir, eninde sonunda... Tabii, tanrısı varsa! Ruhları bütün dinsizlerden daha paracı ve maddeci dinci siyasetçilerin hali pür melalini izilyoruz. Yasal açıdan idamı kaldırdık ama kene savaşımında eski yöntem hâlâ uygulanıyor. Sakıncalı bulunsa bile, keneyi asmak (boğmak) veya jiletle başını uçurmak gibi buluşlar yaratıldı. İçkili piknikçiler arasında keneyi rakı ile sarhoş edip yapıştığı yerden ayırmak isteyenler var. eneler konusunda bilmediğimiz hiçbir şey kalmadı; kenenin günlük yaşamı, sosyal davranışları (örneğin insanlar ve hayvanlarla birlikte yaşama isteği) beslenmeüreme biçimleri, en önemlisi bir kenenin yaşamına nasıl son verileceği... Resmi rakamlara göre son iki haftada 4, son iki ayda 22 ve son iki yılda 33 kişi kenelerden bulaşan KKKA (KırımKongo Kanamalı Ateşi) hastalığından öldü. 500’ün üstünde vatandaşımız hastanelerde yatarak tedavi gördü. Kene yapışan binlerce kişi hastanelere koştu, ayakta bakım gördü. On binlerce kişi de karıncadan örümceğe, bitten pireye üzerinde gördüğü her haşaratı kene sandı. Piknik levazımatı arasına et, mangal, çıra, kömür ve maşadan sonra bir de cımbız eklendi. Herkes ölümcül hastalığa karşı kendince bir önlem aldı. Ben yıllardır hafta sonlarımı Şile’nin kuş uçmaz, kervan geçmez, fakat keneden geçilmez bir bölge H K astane dönüşü, bir açıklıkta mangallarını tutuşturmuş bir piknikçi grubu ile karşılaşıyorum... Cesaretlerini kutlamak için yanlarına yaklaşıyorum. Kene korkusuna rağmen piknik yaptıkları için değil; Şile’nin piknik alanları neredeyse çöplük alanları gibidir. Her gelen çöpünü bırakır gider. Buralarda henüz KırımKongo hastalığı olmasa bile, başka birçok hastalık bulunur. Örneğin piknik işletmecileri bu yıl ‘‘Tesisimizde kene ilaçlama çalışması yapılmıştır’ tarzı yazılarını, atık sularını ve doğal insan atıklarını Heciz deresine bırakan hem üstü, hem altı açık tuvaletlerin kapısına astılar. Aralarına girdiğim piknikçi grubunu kene konusunda uyardım. Bir önlem alıp almadıklarını sordum. Örneğin cımbızları var mıydı? Cımbızları yoktu ama rakıları vardı. Kene yapışırsa biraz rakı dökerek sarhoş edeceklerdi. Zaten kendileri de epey içmişlerdi. O kafayla sarhoş hayvanın ‘Ne olacak bu memleketin hali?’ duygu ve düşünceleri içinde yapıştığı yeri bırakacağını düşünüyorlardı. sinde geçiriyorum. Kene, yabancısı olduğumuz bir tür değil. Hemen her yaz oğlumla birlikte birkaç kenenin ziyaretine uğrarız. Fakat bizim rastladığımız keneler televizyonlarda gördüklerimiz kadar büyük değildir. Televizyonda gördüklerimiz, bizim gördüklerimiz yanında ‘kene’ değil, ‘deve’ gibi kalır. Bizim keneler gelir, vücudun bir yerine yerleşir. Bir hafta, on gün o bölgenin hafifçe kaşınmasından başka bir belirti vermez ve çıplak gözle görülmez. Fakat deneyimlerimize göre bir kaşıntı bir haftadan fazla sürerse kene olabilir. Bir büyüteçle bakılır, olmazsa, çevredeki köylülerden birine danışılır. Köylü tarafından ‘Bu kenedir’ teşhisi konulmuşsa, KırımKongo Kanamalı Ateşi dışında her türden mikrop ve virüsü taşıma olasılığı olan elleriyle keneyi vücuttan ayırır. Kene lafı bir daha edilmez, ‘Ya kene yapışırsa’ diye dert edilmez. Bir kenenin yapışması bir sivrisineğin ısırma olasılığı kadar ve ancak o kadar önemlidir. BU YIL FARKLI Fakat bu yıl bazı değişiklikler var. Havalar iyice ısındığı halde piknikçiler bölgeye gelmeye pek hevesli değil. Tek tük gelenler ise diken üstünde görünüyorlar. Önce bize bir uğrayıp Kene var mı buralarda, diye soruyorlar. Bildiklerimizi söylüyoruz. Fazla önemsemeden yaşadığımız kene vakalarını anlatıyoruz. Kaygılı bir ifade ile gidiyorlar. Doğrusu bu yıl ben de biraz kuşkuluyum. Ya bizim kenelere de KırımKongo virüsü bulaştıysa diye düşünüyorum. Bu nedenle Şile’nin tek hastanesinde, (tam teşekküllü değilse bile ga yet güzel işleyen küçük bir devlet hastanesidir) bir araştırma yaptım. Nöbetçi doktorun söylediğine göre bölgede KırımKongo virüsüne henüz rastlanmamış, fakat hastalık korkusuyla başvuru sayısında artış var. Bizim doktorlar da, gazetelerde yazıldığı gibi en iyi yöntemin kenenin cımbızla çekilip çıkarılması olduğunu söylüyorlar. Cımbızın bir özelliği olup olmadığını anlamak için görmek istedim, fakat hastanede cımbız bulamadılar. Bir doktor cımbız yokluğundan keneleri kerpetenle çıkardıklarını söyledi ki, bu da tıp literatürüne geçecek değişik bir kene çıkarma yöntemi olabilir. Kene lafı açılınca başka nedenlerle hastaneye gelen hastalar da lafa karıştılar. Laf lafı açtı ve keneler üzerine muhabbet yoğunlaştı. Bir vatandaş, komşusunun üzerine yapışan keneyi nasıl yok ettiğini anlatarak doktor dahil, hepimizi şaşırttı. Bu yöntem halen ülkemizde yasak olan ‘adam asmayı’ hatırlatıyor. Bakın ‘kene idamı’ nasıl oluyor: En incesinden dikiş ipliğine bir ilmek atıp, kenenin boynuna geçiriliyor ve ip iki yandan sıkıştırılıyor. Hayvanın kafası koparılıyor. Fakat kafa içerde kaldığı için aslında kıçı koparılmış oluyor. Bir vatandaş ‘giyotine’ benzer başka bir yöntemden söz etti. Jilet derinin üstünde kaydırılarak hayvanın boynu uçuruluyor. Yaratıcı yöntemler ama her iki durumda da baş içerde kalacağı için önerilmiyor. Özetle kenelerin başı oldukça dertte görünüyor. 81. yaşını kutlayan ve sadece 500 tane satan İstanbullu Rum azınlığın yayın organı Apoyevmatini destek bekliyor Rumlar İstanbul’da burjuvalaştı LEYLA TAVŞANOĞLU ürkiye’nin Cumhuriyet’le özdeşleşmiş iki gazetesi var. Birisi tabii ki Cumhuriyet, öbürü de İstanbullu Rum azınlığın günlük yayın organı Apoyevmatini (öğleden sonra). Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1960’lara kadar çok ciddi bir tirajı olan gazete bugün sadece 500 tane, evet, evet, sadece 500 tane satabiliyor. Gazeteyi çıkaran ve genel yayın müdürlüğünü yapan 1939 doğumlu İstanbullu Rum Mihail Vasiliadis. Varını yoğunu Apoyevmatini’nin hayatta kalabilmesine harcıyor. Bu yıl da gazetenin 81. yaş günü kutlamasını düzenlediği toplantıda, kamuoyunu Apoyevmatini’nin ayakta kalabilmesine destek vermesi çağrısında bulunuyor. Mihail Vasiliadis’le konuşuyoruz: Gazetenin benden önceki yayın müdürü ve sahibi Dr. Adosoğlu, Apoyevmatini’yi ayakta tutabilmek için insan üstü gayret sarfetti. Çocuğu yoktu. Ölümüne yakın gazete sadece 80 tane satıyordu. Felaket bir durumdaydı. Gazetenin yönetimini ben devraldığım zaman, bu gazetenin her Rumun evine girmesini önüme hedef olarak koydum. Nitekim, İstanbul’da ulaşılabilecek yerlerde oturan ailelerin evlerine Apoyevmatini’yi ulaştırıyorum. Gazetede cemaat haberleri de, evlenmeler, vaftizler, cemaat etkinlikleri, ölümler yer alıyor. Mihail Vasiliadis bu noktada hem İstanbullu azınlık, hem de Rum azınlık olma kimliğini anlatıyor: ‘‘Benim gibi anası babası, anasının anası babası, babasının anası babası İstanbul’da doğmuş pek az kişi bulabilirsin. O bakımdan daha da küçük bir azınlıktanım. Hele de biz Rumlar burada 34 bin kişi kalmışken...’’ TİNA’DA AZINLIĞIM’ ‘A 67 Eylül olaylarına rağmen DP dönemi biz İstanbullu azınlıklar için en iyi dönemdi. 67 Eylül olaylarını kimi güçler Londra’daki Kıbrıs görüşmelerinde Rumlara karşı koz olsun diye, küçük bir olay olarak örgütlediler, diye düşünüyorum. Ama iş çığrından çıktı ve hükümet de kandırılarak bütün azınlıklara karşı pogrom durumuna dönüştü. Mihail Vasiliadis 1970’li yıllarda İstanbul’dan Atina’ya gitmiş ve orada yerleşmiş. Evlenmiş, boyu kadar iki oğlu var. Anlatmasını sürdürüyor: İstanbul’da azınlık olduğum gibi Atina’da da azınlığım, çünkü İstanbulluyum. Bak, İstanbul Rum nüfusu içinde burjuvalaşmak, adam olmak isteyen kesimi cezp etti. Örneğin Zoğrafoslar, Zarifisler ya da Şişmanoğlu. Bugün onun konağı Yunanistan Konsolosluğu’nun İstiklal Caddesi üzerindeki Kültür Merkezi. Şişmanoğlu, Karaman’dan İstanbul’a geldiğinde Rumca konuşmasını bilmiyordu. Bir kere İstanbul’a geldikten sonra yüksek burjuva oldu. Oysa Atina dağdan taştan gelenlerle doldu. Mihail Vasiliadis ‘50’li yıllara geri dönerek ilk T tutmadı. Ne yazık ki sonunda Yunanistan’a gitti ve sefalet içinde öldü. Oysa Yunanistan’da onun ayarında ya bir ya da iki gazeteci sayabilirim. Gazetenin arşivini karıştırıyorum. Onun yazıları bugün bile hâlâ taptaze duruyor. Peki, o dönem başka hangi değerli Rum gazeteci vardı? Birisi İstanbullu, Akropolis gazetesini kuran Gavrilidis, öbürü de önce Türkiye’de, sonra Yunanistan’da Neo Logos’u çıkaran Butiras. Bunlar o dönemin sıkı kalemleriydi. Markoizos, Apoyevmatini gazetesinin ilk sloganı olan Victor Hugo’nun ‘‘Yeni dönemler, yeni görevler getirir’’ sözlerini yerleştirmiştir. Gerçekten de Cumhuriyet ülkeye yeni dönemle birlikte yeni görevler getirmişti. 1980’li yıllarda da gazeteye ikinci bir slogan eklendi. Zoğrafyon Lisesi’nde hocam olan Pandelaras, ‘‘Türkiye’deki Rum cemaatinde Apoyevmatini’nin haberi olmadan ne kimse doğar, ne kimse ölür’’ demişti. Bunu da ikinci slogan olarak aldık. Gerçekten de İstanbul Rum cemaatinin tarihini öğrenmek istiyorsan Apoyevmatini’nin sütunlarını okuman lazım. Rumca Apoyevmatini gazetesi Mihail Vasiliadis’in kişisel gayretiyle yayın hayatını sürdürüyor. gençlik yıllarının deneyimlerini anlatıyor: Kıbrıs’taki Hıristiyanlara Rum deniyordu. Bu Rum kelimesi de onların günahlarının bizlere (İstanbullu Rumlara) aksetmesine yol açıyordu. O dönemin basını devamlı Rum aleyhtarı yazılarla doluydu. Ben de onlara sürekli cevap yazıyordum, özellikle de Peyami Safa’ya... Bu yazılarım cemaat içinde dikkat çekti. Bu arada da haftalık gazete çıkıyordu. Gazeteyi esas çıkaran Hacopulos ve arkadaşlarıydı. Ama gazetenin sahibi olarak ilkokul mezunu birisi gözüküyordu. Derken bir yasa çıktı. Gazetelerin sorumlu müdürleri olmalıydı. İlkokul mezunu bir kişi sorumlu müdür olamayacağına göre bu görevi Bütün bunlara rağmen ben 10 yıl süren o davadan üç kere beraat ettim. Ben de kızdım. Çıktım gittim, Atina’ya yerleştim. Orada evlendim, çocuklarım oldu. Yirmi sekiz yıl orada yaşadım. Tam yirmi sekizinci yıl, Apoyevmatini gazetesinin sahibi Dr. Adosoğlu öldü. On yıl gazeteyi hasta yatağından yönetmişti. Apoyevmatini’yi kuranlar babamın kuzenleriydi. Konstantinos ve Andonios Vasiliadis kardeşler. Galatasaray’ı bitirdikten sonra eczacı olmuşlardı. Osmanlı ordusuna da yıllarca hizmet vermişlerdi. Cumhuriyet’in ilanından sonra bir Rum gazetesi çıkarılması kararı alınınca gazete çıkarma izni Vasiliadis kardeşlere verilmiş. Gazete AMihail Vasiliadis oğluyla birlikte ApoyevmaRŞİV İÇİN SEFERBERLİK tini’nin arşivini kurtarmayı amaçlıyor. ‘‘Bu işi kısmen yaptık. Yapılmayanı da tamamlayıp dijital hale getirmek istiyoruz. Bu işin bedeli de 50 bin YTL. Daha fazla değil. Bunu bizzat yapacağım. Ama bu parayı bulmak yazım. Nereden bulabileceğimizi de bilmiyoruz.’’ Apoyevmatini’nin dijital ortama taşınması gereken 160 cildi var. Parayı bulursa bu işi bir yılda tamamlayabileceğini hesaplıyor Mihail Vasiliadis. Bu gazeteyi rantabl hale getirmek lazım. Ben gazeteyi ayakta tutabilmek için uğraşıyorum. Ama çocuklarımı sonu yoksa bu işin içine nasıl sokayım? Bana, ‘‘Size Yunanistan’dan yardım etmiyorlar mı’’ diye soruyorlar. Bunu nasıl sorarlar. Apoyevmatini Türkiye’nin bir kurumu. Yunanistan’la ne ilgisi var? Bize resmi ilan verilmiyor. Bari yılda biriki ay yayımlanan bilançoların ilanları verilse hayatımız kısmen kurtulur. Bütün mesele Rumca yayınlanmakta olan bu Türk gazetesinin hayatını devam ettirebilmesini sağlamak. Ben diyorum ki: Batı Trakya’daki toplumun da gazetelerinin korunması gerekir. Mihail Vasiliadis şu ilginç öneriyle de bir çağrıda bulunuyor: ‘‘Batı Trakya’dan bir gazeteci gelsin benim gazetemde yazı yazsın, ben de oradaki bir gazetede yazayım. Ama iki tarafta da bu işi parasal olarak yapabilecek güç yok. Bunu finanse edecek birilerinin artık ortaya çıkması lazım. Bu şekilde bizlerin görüşleri orada, oradakilerin görüşleri de burada daha iyi anlaşılır. Böyle bir projeyi destekleyecek bir AB kurumu filan varsa ben bu işi yapmaya hazırım. Bu, iki ülkedeki büyük gazetelerde de yapılabilir.’’ obursali?cumhuriyet.com.tr. Tokatlılar federasyon oluşturuyor ? İstanbul Haber Servisi Tokat’a bağlı 70’den fazla köy derneğini, tek çatı altına toplayan Tüm Tokatlılar Derneği (TÜMTOKDER) federasyona gidiyor. Merkezi Perpa’da bulunan ve önceki akşam Kağıthane Majör Düğün Salon’unda gerçekleştirilen toplantıda konuşan Selahattin Tezce Dernek Genel Başkanı Selahattin Tezce, derneklerinin İstanbul’daki en büyük sivil toplum örgütlerinden biri olduğunu belirtti. Tezce, biraraya gelinerek çok daha fazla iş yapılabileceğine dikkat çekti. TÜMTOKDER Kurucu Genel Başkanı Ali Gökçe de amaçlarının “Tokat Federasyonu”nu oluşturmak olduğunu belirterek, bunu örgütlü güç ile başaracaklarını söyledi. İ stanbul’da azınlık olduğum gibi Atina’da da azınlığım, çünkü İstanbulluyum. Bak, İstanbul Rum nüfusu içinde burjuvalaşmak, adam olmak isteyen kesimi cezbetti. Örneğin Zoğrafoslar, Zarifisler ya da Şişmanoğlu. Bugün onun konağı Yunanistan Konsolosluğu’nun İstiklal Caddesi üzerindeki Kültür Merkezi. Şişmanoğlu, Karaman’dan İstanbul’a geldiğinde Rumca konuşmasını bilmiyordu. Sonra yüksek burjuva oldu. bana önerdiler. Kabul ettim ve böylece gazeteciliğe bulaşmış oldum. AVAMA AVUKAT BULAMADIM’ ‘D Yine gazetecilik anılarına dönüyor: Gazetede çıkan bir yazım nedeniyle Rumluk propagandası yapmakla suçlandım. Dava açıldı. Fakat mahkemede beni savunacak avukat bulamadım. Rum avukatlar korktu, Türk avukatlar da ilgilenmedi. işiyle Konstantinos Vasiliadis ilgilenmiş. Matbaacılıkta çok bilgili bir Rum olan Odisseas Hristalidis’le 12 Temmuz 1925’te ortaklaşa gazeteyi çıkarmaya başlamış. Yanlarına da gazetecilikte sayılı isimlerden olan Kavallieros Markoizos’u almışlar. Markoizos hem haberi yazar, yorumunu da ayrıca yapardı. Ardından gazeteye Yaveridis geldi. Sanıyorum daha girgin bir kişiydi ki Markoizos’un ayağını kaydırdı. Markoizos da gitti Efimeris (günlük gazete) adlı kendi gazetesini çıkardı, ama ‘Bavul ticareti’ şikâyeti ? İstanbul Haber Servisi Laleli Sanayici ve İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Karahan, Bulgaristan’ın bavul ticaretine getirdiği kısıtlamalar nedeniyle sevkiyat yapamadıklarını belirtti. Girişimlerinin sonuçsuz kaldığını ifade eden Karahan, ‘‘Çözüm bulunamaması, yıllık 4 milyar dolarlık potansiyele sahip olan 19 ülke pazarının kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya kalınmasına yol açacaktır’’ diye konuştu. Sağlığa 208 milyon YTL ? İstanbul Haber Servisi İstanbul İl Özel İdaresi bütçeden ayırdığı yüzde 15’lik pay doğrultusunda, kentin sağlık altyapısını güçlendirmek için sağlık bütçesini 208 milyon YTL’ye çıkarttığını belirtti. Açıklamada, 60 adet büyük tıbbi cihazın alımının yapıldığı ifade edilerek çeşitli sağlık cihazlarının alım ihalesinin de yapıldığı bildirildi. CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear