26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 HAZİRAN 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Ekonomi Tekin Münür Ormancıoğlu: ‘‘Ekonomik durumu halka anlatmak için fazla konuşmaya gerek yok. Anadolu’da bu tür durumlara uygun pek çok deyim var: Eğreti ata binen çabuk iner veya el parasıyla gerdeğe girilmez!’’ Ya ğ m u r E k i m Latife Hanım’ın kitabı yazılmış... ‘‘Hangi amaçla!’’ BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN İsrail Hamas’lı Meşal’in peşindeymiş. Yerini AKP’ye sorsunlar! Tele İbrahim Ormancı: ‘‘Bunlar, dini iyice televoleleştirdiler. Deccal gelecek mi, gelmeyecek mi? Azzz sonra!’’ ŞU ‘‘küçük’’ dünyanın en büyük sıcak para spekülatörlerinden George Soroz’un Türkiye’ye yaptığı ‘‘ziyaret’’, Türkiye’nin içine düştüğü sıcak para krizi nedeniyle soğudu gitti. TÜSİAD’ın Soroz’la yaptığı istişarelerden sonra hükümete önerdiği ‘‘yeni stratejik iletişim’’ bile sanki buzdolabına kalktı. Neyse ki Bülent Esinoğlu, sıcak gündemin içinde kaynayan konuyu buzdolabında da olsa takip ediyor: ‘‘Yeni stratejik iletişim derken Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki iletişimi kast ediyorlar. Deniyor ki Avrupa halkları Türkiye’nin üyeliğine karşı; bunu bertaraf etmek için çalışalım. 600 yıllık AvrupaOsmanlı tarihi Avrupalının Türk düşmanlığı üzerine kuruludur. Genlerine Türk düşmanlığı işlemiş olanları Türk dostu haline getireceğiz. Laf salatası. Aslında demek istedikleri Türk halkını Avrupa’ya teslime zorlayalım diyorlar. Stratejik iletişim dedikleri bu. Bir de şimdilerde CHP gibi AKP de şerefli girişten bahsediyor. Bağımsızlığı Avrupa’ya terk etmenin şereflisi nasıl, olur bir bilen varsa söylesin. AB’ye gireceğiz ve İngiltere, Almanya ve Fransa’yı yöneteceğiz veya yönetimlerine ortak olacağız. Yani Alman işçisinin ne maaş alacağı, Fransız vergi sisteminin nasıl olacağı kararlarına ortak olacağız. Fakat biz AB’ye üye olmadan Yunanistan Türkiye’yi yönetmeye başladı bile! Önce AB’ye giriş vardı. Şimdi şerefli girişe dönüştü. Türk halkını daha ne kadar süre şerefli giriş ile kandırırlar bilmiyorum. Ama Türk halkının İletişim gittikçe uyandığı kesindir. Uyutmak için uygulayacakları daha da yeni ‘yeni iletişim stratejileri’ bir işe yaramayacaktır!’’ Büyük sermaye boşa kürek çeker mi; olmayacak duaya amin der mi? Bülent Esinoğlu: ‘‘Avrupa sermayesi, Türk sermayesinin kendi kararlarına ortak olmasını istemiyor. Yani TÜSİAD’ı kendi bünyelerine alıp Avrupa’yı birlikte yönetmek onlar için hiç kabul edilecek bir husus değil. Bu aynen şuna benzer; esnaf odalarına sicil kaydını yaptırabilen bir esnafın gidip TÜSİAD’a kayıt olması gibi bir şey olur. Bu durumu TÜSİAD bilmez mi, elbette bilir. Peki, AB ısrarı nedendir? Maksat AB’ye tam üye olmak değil, sürece bağlı kalmaktır. Bu süreçte ulusal pazarlar çokuluslu şirketlere açık tutulmuş olacaktır.’’ Uyan Türkiye uyan! BelediyelerFestivalHasretlik Festival deyince akla o yörenin ve ürettiği, pazarlayamadığı malların tanıtımı gelir. Yani yörenin kültürtarih varlıkları turizmi teşvik eder. İnsanlar gerek içeriden gerek yurtdışından katılırsa yerel ekonomi canlanır. Bunun ilk iyi örneklerinden aklımda kalan Malatya Kayısı Festivali ile İzmir Dikili Kültür Festivali’dir. Birincisi rahmetli Özal’ın Amerikanvari tanıtım kampanyalarından biriydi. Kayısının insana nasıl yaradığını, hatta böbrekten taş düşürme özelliğini bile keşfetmiştik! İkincisi Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in başlattığı Dikili Kültür Festivali’ydi. Hem Dikili’nin doğal güzelliğini anlatıp turist çekiyordu, hem de Türk aydınının 12 Eylül sonrası buluşma ve akıl paylaşma ringine dönmüştü. Bir seferinde ben de izlemiştim. Aziz Nesin’den başlayıp ismini sayamayacağım kadar çok insanla tanışma ve onları dinleme mutluluğuna ermiştim. Dikili bir hafta boyunca aydınlanmanın bahçesi oluvermişti. Aydınlar halkıyla buluşuyor, halkı da aydınlarını bağrına basıyordu. İyi bir buluşma oluyordu. Bundan etkilenen Sıvaslılar da Pir Sultan etkinlikleri düzenlemeye başladılar. Ancak sevgili Sıvaslılar odun kıtlığı yaşıyorlardı ki, bir yığın aydın ve sanatçıyı odun zannederek diri diri yaktılar. 1993 2 Temmuz’u 37 aydınını yakarken sonsuz bir karanlığın da habercisi olmuştu. O günü okuyamayan Cumhuriyetin basiretsiz yöneticileri, bugün dizlerini dövüyorlar. SESSİZ SEDASIZ (!) Ordusuna sahip çık(a)mayan millet YUNAN Cumhurbaşkanı geçenlerde, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni iki ülke arasında en büyük sorun olarak gördü ve ettiği laf yanına kâr kaldı; kimse tepki göstermedi. Ertuğrul Sevimbüke: ‘‘Bir AB ülkesinin cumhurbaşkanı tüm diplomatik nezaketi bir yana bırakarak çok açık bir şekilde Türk ordusunu hedef almaktan çekinmemektedir. Bu Yunanistan aynı zamanda NATO müttefikimizdir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emekli generalleri yıllardır yapmadıkları bir şeyi yapmaktadırlar; kitaplar yayımlayarak, makaleler yazarak, konferanslar vererek, Anadolu’da dolaşarak emperyalizmden, ABD’den, Avrupa’dan bahsetmektedirler. Fakat cevabı verilmemiş bir soru vardır: Kıbrıs’ta ve Ege’de Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ve çıkarlarını savunmak mecburiyetine düşersek; temel kriterimiz NATO çıkarları mı olacak yoksa bağımsız bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti mi olacak? Afganistan’da, Balkanlar’da NATO çıkarları doğrultusunda görev yapmaya devam eden Türk ordusunun gücü, Ege’de, Kıbrıs’ta ve Güneydoğu’da AB’yi rahatsız etmektedir. Bu durum adeta bilek güreşi haline gelmiştir. Taraflar karşı tarafın bileğini bükmek için her yolu denemektedir. Ve bu konuda her yol mubahtır. Fakat biz Türk halkı olarak dün olduğu gibi bugün de olup bitene seyirci kalıyoruz.’’ behicak?yahoo.com.tr Çözek Mehmet Ali Kılınç: ‘‘Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu kadroları fıkıh, hadis, kelam ilmiyle uğraşmaya başladığına göre silah sistemleri yazılım sorunu da artık kaçak Kuran kursları tarafından çözülür.’’ Sonraki festivaller Sonraları her iyi şeyi sulandırmada ki ustalığımızdan ya da yoğurdu cacık yapma alışkanlığımızdan olacak, festivalleri de sulu sepken hale getirdik. Bilmem ne kasabasında kültür ve sünnet festivali yapılmaya başladı. İlla kan çıkaracağız ya, çocukların çükünü kesmeye başladık. Kurban bayramlarında Zulu kabilesi gibi dana kovalayan halkımız, kasaba festivallerinde de çocuk kovalamaya başladı. Nihayet topluca davranış kazanmıştık. Bundan âlâ festival mi olurdu? İlk Genelge ve Tarih Eki MERİÇ VELİDEDEOĞLU Geride bıraktığımız hafta içinde Amasya Genelgesi’nin imzalanıp yayımlanmasının 87. yılını yaşadık. Bilindiği gibi, 1919 yılının 21 Haziran’ını 22’ye bağlayan gece Amasya’da hazırlanıp yayımlanan bu genelge, Cumhuriyet tarihimizin ilk genel bildirisi olup, Anadolu’da başlayacak hareketin anlamını, içeriğini ortaya koymuştur. O gece emir subayı Cevad Abbas’a yazdırdığı bu genelgenin imzalanmasında çekimser olanları Atatürk, Söylev’de (Nutuk) belirtir. Kendisiyle birlikte Samsun’a gelenlerden Amasya’da bulunanlar hemen imzalarlarsa da, Refet Paşa (Bele) imzalamamakta direnir. Rauf Bey (Orbay) ile Ankara’dan Amasya’ya gelen Fuat Paşa’nın (Cebesoy) zorlamasıyla Refet Paşa genelgeye belli belirsiz bir işaret koyar. Rauf Bey de ilkin imzalamaktan kaçınırsa da sonradan imzalar. Böylece Atatürk’ün hazırladığı bu ilk izlence (program) kendisinin dirençli duruşu ile ortaya konur. Şunu da anımsamalıyız, o sırada Amasya’da bulunanlar arasında ülkenin kurtuluşunu ve dolayısıyla yapılması gerekenleri içeren bir görüşü belirtecek bir hazırlığı olan başka kimse de yoktur. Atatürk’ü ve neleri nasıl gerçekleştirdiğini tam değerlendirebilmekte bu ayrıntıların bilinmesinin gereğini yadsıyamayız. Ne var ki bu ayrıntıların üzerinde durmak bir yana, genelgenin 87. yılı Cumhuriyet dışında ne basında ne de televizyonlarda hemen hemen hiç yer almadı. 19. yüzyılın Danimarkalı düşünürü S. Kierkegaard’ın bir deyişi vardır, arada sırada bu sütunlarda dile getiririm: ‘‘Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönüp anlarız’’ der. Düşünürün bu saptamasını onaylarsak, bugün ülkemizde yaşanan kimi olayları, kimi oluşumları tüm anlamıyla kavrayabilmek için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hangi süreçlerden geçerek kurulduğunu öğrenip bilmek, üzerinde düşünmek gerektiği ortaya çıkar. Ne ki son 1520 yıldır gerek eğitimde gerekse eğitim dışı ortamda, ‘‘kurtuluş’’ ve ‘‘kuruluş’’ dönemine ait öğretimde, bilgilendirmede genelde öne çıkarılan Atatürk’e karşı olan kişilerdir, bunların görüşleridir. Bir bakıma bu süreci, yer yer Atatürk’ü suçlayan karşıt görüşlerin bağlamında ortaya koymakla ‘‘kurtuluş ve kuruluş’’un ne denli sakat, ne denli hukuk dışı, ne denli antidemokratik olduğu sergilenmek istenmektedir. Bu akımın yanında son yıllarda bir de bu sürecin ve Atatürk’ün, ‘‘Her devletin bir kurucu ‘miti’ var’’, saptamasıyla ‘‘mitoloji’’ (söylencebilim) alanına kaydırılarak orada yer alması, söylencebilimin konusu olarak ele alınıp değerlendirilmesi isteniyor. Dolayısıyla, söylencebilimin ‘‘irrasyonal’’ (usdışı) niteliğiyle bu sürece bakılması, yorumlanması da konu ediliyor. Oysa başta belirttiğimiz gibi, bu sürecin daha ilk adımında ortaya konan ilk atılımın küçük de olsa nasıl bir karşı koyuşla hemen karşılaştığı, yani o gecenin Amasya’da etiyle kemiğiyle bizim gibi insanlar arasında yaşandığı açıkça ortadadır; böyle bir yaşanmışlığı daha yüz yıl bile geçmeden ‘‘mitleştirme’’ olanağı var mıdır? Kurtuluş Savaşı’nı, laik Cumhuriyet’in kuruluş aşamalarını gerçekdışı düşlerle süsleyen bir masal anlatımına dönüştürülmesini isteyen bu görüş yanında, bu süreci tam bir iftira ile değerlendiren bir sav da son günlerde gündemdedir. Bu sava göre: ‘‘Ermeni soykırımına sebep olan ideoloji, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisinin çok önemli unsurlarından biri’’ olduğudur. (*) İçimizden çıkan bu denli haince bir karalamayı, Lozan Antlaşması müzakerelerinde bizi suçlayan Yunan Başdelegesi E. Venizelos bile akıl edememişti. Bu ortamda Cumhuriyet’in çıkardığı ‘‘Kurtuluş Savaşı’’ ekinin değeri gerçekten büyüktür. Önemli bir nokta, bu eki özellikle gençlerin, genç annebabaların okumasıdır, başvuru kaynağı olarak biriktirmesidir; ama önce ihmal etmeden ‘‘sonraya bırakmadan’’ okumalarıdır. (*) www.erenkeskinedestek.or KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Festivallerin yararları 1970’lerde başlayıp 90’ların sonuna kadar sürüp giden acımasız içgöç, memleket hasreti diye sosyolojik bir fenomen doğurmuştu. İşaş derdine düşmüş halkım, doğduğu topraklarda doyamaz hale gelmişti. Yorganını sırtlayan, nerede bir fabrika bacası tütüyorsa oraya hücum ediyordu. Sanayi kentlerinde Karslılar, Tokatlılar, Sıvaslılar gibi memleket adlı mahalleler (varoş diyorlar oralara) oluşmaya başladı. Tatile gidemeyen, denizi ve tarihi kültür varlıklarını tanımayan bu yoksullar biraz para biriktirince, bir de kışlık erzağını yapmak için bir hafta, on günlük gezilerle memleketlerine dönüyorlardı. Orada ölümü bekleyen ana babalarını ziyaret edip ufak tefek de ihtiyaçlarını gideriyorlardı. Bunu fark eden akıllı belediye başkanları hemen kültür ve sünnet festivali yapmaya başladılar. Gurbetteki garipgureba da bir şey yapma dürtüsüyle topluca gitmeye başladı köylerinekasabalarına. Birinci, ikinci turlar heyecanlı başlasa da üçüncü de baygınlık gelmeye başladı. Bunun en trajikomik örneği Arpaçay Kiraz Festivali’ydi. Zira Arpaçay’da (Kars) kiraz yetişmiyor. Kasabanın yöneticileri Tokat’tan kiraz getirtip kasabaya dağıttılar. Televizyonlar da muzipçe anlattı bunu ve Arpaçay da tanınmış oldu. O gün bugün Arpaçay’a her yıl bir milyon turist gitmeye başladı! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Sonuç Bu festivalleri, bütün trajikomikliğine rağmen yurdumun yoksullarını bir araya getirdiği, erken koparılmanın ya da isteksiz ayrılmanın hasretliğini giderdiği için yine de önemsiyorum. İstanbul’da birbirini göremeyen aynı ilçenin muhacirleri gidip kendi köylerinde hasretlik giderdiklerinden, yine de iyimserlikle karşılıyorum. Akıldan korkmayıp aydınları, bilim adamlarını da çağırıp akılla buluşan kasabalar da var. Gurbet ne yana düşer ustam, Hasret ne yana. İyi festivaller.. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com gurbuzcapan@eksev.org.tr/Faks: 0212 672 71 71 BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30 Haziran www.mumtazarikan.com Sevgili Kır Çiçeğim, yeni yaş gününü en içten dileklerimle kutlarım. İyi ki varsın. Sevgilerimle... HÜSEYİN ŞİMŞEK CUMHURİYET 17 K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Anado1 lu’nun kuzeydeki en uç 2 noktası olan burun. 2/ Ja 3 pon lirik dra 4 mı... Sığırın öd 5 kesesinden çıkan ve sarılığı 6 iyi ettiğine 7 inanılan taş. 3/ 8 Tevfik Fikret’in, İstan 9 bul’a lanetler yağdır1 2 3 4 5 6 7 8 9 dığı ünlü şiiri... Hava 1 B O T Ü L İ ZM basıncı birimi. 4/ Bir 2 N U R İ Y E işi yapmakta usta R B 3 U R A Y İ L A N olan... Kimi bitkilerin İ N İ sapında oluşan yaprak 4 K U P E S E T MR biti. 5/ Basınçlı suyla 5 S K İ K A V A T A tuvaletin yıkanmasını 6 İ İ R A sağlayan aygıt... Kur 7 Z L O T İ şun boruların ağzını 8 M E O Y U N T açmakta kullanılan u 9 K AME R İ Y E cu sivri takoz. 6/ Tümör... Oyma ağaç kap. 7/ Düz döşenmiş parke... Utanç duyma. 8/ Algılanan nesnelerin temel niteliği... Duvar içindeki kapaksız küçük dolap. 9/ Bir meyve... Türk halk müziğinde bir uzunhava türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bakırcılıkta kullanılan içbükey yüzeyli makas. 2/ Numaranın kısa yazılışı... Kavga, gürültü. 3/ Kalın su buğusu... Kaplarda su nedeniyle oluşan tortu. 4 Topluluk, cemaat... ‘‘Dur, sakın ha’’ anlamında kullanılan bir ünlem. 5/ En kalın erkek sesi... Bulgur, biber, soğan, domates, maydanozla yapılan ve asma yaprağına sarılıp çiğ olarak yenen yiyecek. 6/ Kale hendeği... Sert ve fazla kızarmayan bir domates cinsi. 7/ İlgi, ilişki... Güzel sanat. 8/ Mekân... Tavana yakın küçük pencere. 9/ Ateş... Bir cins av köpeği.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear