26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 HAZİRAN 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIŞ BASIN 9 DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ My Lai’ den Hadisa’ya... İnsan, kömür olmuş cesetlerin resimlerini gördüğünde, bebeklerin intikam için öldürüldüğünü, tutsaklara korkunç işkenceler yapıldığını duyduğunda Amerikalı olmaktan utanmalı CINDY SHEEHAN u makaleyi yazarken çok zorlandım ama ne yazık ki yazmak zorundaydım. Ben ve benim gibi Başkan George Bush’u ve savaşını eleştiren herkes, kim olursa olsun ‘‘askerlere destek vermemekle’’ suçlanıyor. Oğlum Casey Irak’ta, yalanlar ve o ülkeyi ticari çıkarlarımız açısından güvenli hale getirme hedefi yüzünden öldürüldüğünden bu yana, askerlerimizi desteklememizin tek yolunun, onları bu yasadışı ve ahlakdışı savaştan çekip çıkarmak olduğunu söylüyorum. 19 Kasım 2005’teki Hadisa katliamı, ‘‘Irak savaşının en kötü savaş suçu’’ (Sydney Morning Herald, 28 Mayıs 2006) başlıklı makalede de yazıldığı gibi, askerlerimizin savaş suçlularına dönüştüğünün bir başka göstergesi. Şaşırtıcı bir utanmazca ikiyüzlülük sergileyen Bush, Hadisa’da masum sivillerin katledilmesiyle (bu sıra dışı bir olay değil) ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: ‘‘Askerlerimize eğitimleri sırasında temel değerler öğretiliyor, ama Irak’ta bir olay gerçekleştiği açık...’’ Bush, bir kabine toplantısının ardındansa şunları söylemişti: ‘‘Dünya kapsamlı ve tam bir soruşturma görecek.’’ Bize dayatılan bir başka yanlış propaganda da, özellikle de ‘‘savaşta iken’’ Başkan Bush’u desteklememiz gerektiği. Ben buna ‘‘Hayır, asla!’’ diyorum. Askerlerimizi canavarlaştıran ve ‘‘düşmanı’’, çocukları öldürüp cinayetleri örtbas etmenin görünürde kabul edilebilir bir davranış haline geldiği bir noktaya kadar canavarlaştıran bir askeri sistemin içine çekilmeden önce, çocuklarımız doğruyla yanlışı ayırt edebiliyordu. Ailesinin üç kuşak Avrupa Ülkeleri CIA İşbirliği El Kaide’nin Irak’ta düzineyle bombalı kanlı eylemden, yüzlerce sivilin öldürülmesinden sorumlu lideri El Zerkavi’nin ortadan kaldırılması, kuşkusuz, başta ABD ve İngiltere olmak üzere çok sayıda ülkede memnuniyetle karşılanmıştır. Bu doğaldır. Ancak W. Bush ve Blair’in de altını çizdikleri gibi bu, Irak’ta şiddetin noktalandığı anlamına gelmemektedir. Ama her şeye karşın, El Kaide’nin esaslı bir darbe yediği söylenebilir. El Kaide’nin Irak’taki lideri başarılı bir operasyonla saf dışı edilmiştir. Ama ülkede işgal ve işgalcinin Irak halkına yönelik şiddeti sürmektedir. Zerkavi olayı bu gerçeği ortadan kaldırmamaktadır. İşgalin başından bu yana Irak’ta yüz bini aşkın sivil hayatını kaybetmiştir. Amerikan ve İngiliz askerleri tarafından gerçekleştirilen çok sayıda işkence ve katliam soruşturmaya bile uğramamış, nasılsa soruşturulanlar ise sonunda ‘Bir hatadır olmuş’ diye savuşturulmuştur. Daha geçenlerde Hadisa ve ardından İshaki baskınlarında onlarca masum sivilin öldürülmesi bunun son örnekleri arasındadır. El Kaide ve Zerkavi’nin giriştikleri kanlı şiddet eylemlerinin elbette ki kınanması gerekir. Ama bu, işgal kuvvetlerinin yerli halka karşı uyguladıkları insanlık dışı eylemlerin mazereti olarak kabul edilemez. Birleşik Devletler’in Cenevre Sözleşmesi’ni hiçe sayan uygulamaları Irak’la sınırlı değildir. ABD yasadışı eylemlerini tüm dünyada sürdürmektedir. Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 14 Avrupa ülkesinde CIA’nın işkence uçaklarının, söz konusu ülkelerin düpedüz desteği ya da en azından göz yummasıyla bu ülkelerin havalimanlarında cirit attıkları, geçen yılın sonundan bu yana kimsenin saklısı değildir. Ancak bugün ilk kez CIA’nın bu yasadışı eylemleri bir araştırma sonunda resmen ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet gazetesinin ‘‘Avrupa CIA’ya çalışmış’’ başlığı altında verdiği haberde (8 Haziran 2006), Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından yayımlanan ‘‘CIA’nın terör zanlılarının yasadışı transferi’’ konulu raporda Türkiye, İspanya, İngiltere, Almanya, Kıbrıs Rum Kesimi, Polonya, Romanya, Portekiz, Bosna Hersek, Makedonya ve İsviçre, havalimanlarını kullanıma açan ülkeler arasında yer alıyor. İsviçreli senatör Dick Marty tarafından hazırlanan rapora göre ‘‘Birleşik Devletler, Avrupa Konseyi üyelerinin işbirliği ya da müsamahasıyla, terör zanlılarının yasadışı transferi ve tutuklanarak gizli hapishanelerde işkence altında sorgulanmalarına olanak tanıyan, dünya çapında bir ‘Örümcek Ağı’ gerçekleştirmiştir’’. ??? CIA’nın ve Amerikan işgal ordusunun Irak’ta Ebu Garib ve Guantanamo’da uyguladıkları insanlık dışı işkenceleri anımsayanlar, sözü edilen ve genellikle ‘kara delikler’ olarak anılan bu gizli hapishane ve işkence odalarında terör zanlılarına neleri reva gördüklerini kolaylıkla tahmin edebilirler. O kadar ki Vietnam Savaşı’ndan bu yana My Lai katliamı ABD gizli servislerinin ve özel birliklerinin giriştikleri yüzlerce olay incelendiğinde, bu tür davranışların ABD için süreklilik arz ettiği, dahası hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ‘müesses’ olduğu söylenebilir. Aslında bunun şaşılacak bir yanı da yoktur. Zira 2005 yılı sonundan bu yana CIA’nın Avrupa’da gizli hapishanelerinin var olduğu biliniyordu. Buralarda, ilgili ülkelerin çeşitli düzeylerde katılımlarıyla Cenevre Sözleşmeleri, insan hakları, hak hukuk adına ne varsa hoyratça ayaklar altına alındığı da keza sır değildi. O sıralarda W. Bush yönetimi, en yetkili ağızlardan terörün önlenmesi için işkence dahil tüm insan hakları ihlallerinin ‘zorunlu’, dahası ‘yararlı’ olduğunu açıklamakta sakınca görmüyordu. Ama bu pis işlerin sınırları dışında yapılmasının gerekçesi ise kendi ülkelerindeki yasaların gazabından kurtulmaktı! CIA’nın gizli hapishane ve işkence odalarında ağırlanmak için azılı birer terörist olmak da gerekmiyordu. Salt terör örgütlerine sempati duyduğu kuşkusu yetip artıyordu. CIA’nın sözü edilen Avrupa ülkelerinin işbirliğiyle gerçekleştirdiği yasadışı eylemlerin sayıları da ürkünç. Rapora göre CIA’nın işkence uçaklarına Almanya 430, İngiltere 210, Portekiz 50, İspanya 15, Fransa ve Türkiye ise 2 kez havalimanlarına iniş izni vermiş. ABD Savunma Bakanlığı’nın yeni ordu saha el kitapçığında, Cenevre Sözleşmesi’nin en temel maddesi olan ‘‘Tutsaklara küçük düşürücü ve haysiyet kırıcı davranılamaz’’ ifadesine yer verilmediğine bakılırsa, Birleşik Devletler’in bu tür yasadışı eylemleri sürecek. Rapor ise 27 Haziran’da Strasbourg’da yapılacak genel kurul oturumunda ele alınacak. B ğlu Casey Irak’ta direnişçiler tarafından öldürülen Cindy Sheehan, ABD’deki savaş karşıtı hareketin öncüsü oldu. Sheehan ve barış eylemcileri ABD’nin Irak’tan çekilmesini istiyor. (Fotoğraf: AFP) boyunca savaşları ve doğasındaki suçları desteklediğini gördüğümüzde, Georgie’ye soğukkanlı cinayetlerin yanlış olduğunun hiç söylenmediğini düşünebilir miyiz? Gizli CIA operasyonları. Kimyasal silah kullanımı. Hastanelerin vurulması, ‘‘direnişçileri’’ (ki aralarında gebe kadınlarla bebekler bile bulunuyor) tedavi eden doktorların ölümle tehdit edilmesi. İşkence ve yargısız infazlar için paralı asker kullanılması. Kongre savaş ilan etmeden Irak’a saldırılarak anayasa ihlal edildi, BM ve Cenevre Sözleşmesi’ne aykırı hareket edildi. Bush haklı. Irak’ta işlenen insanlık suçları ‘‘kapsamlı ve tam’’ bir şekilde soruşturulmalı. Ve adalet kazanırsa eğer, George ve işkence ve cinayet satıcısı diğer neoconlar yargılanmalı ve en ağır cezalara çarptırılmalı. Sorumluluk düzeyi, er ya da çavuşları aşıp ülkemizi savaya sokmak için yalan söyleyen yönetimin tepe noktalarına kadar ulaşmalıdır. Başkomutan yargılanmalıdır: Bu yazının en zor bölümü de askerlerimizin, Hadisa örneğinde olduğu gibi, kanlı bir çılgınlığı önleyebilecek vicdan ve sağduyuyu gösterememiş olduğu gerçeğini kabullenmeye çalışmak. İnsan, kömür olmuş cesetlerin resimlerini gördüğünde, bebeklerin intikam için öldürüldüğünü, kadınların kendi ülkelerindeki bir kontrol noktasında duramadıkları için vurulduğunu, tutsaklara korkunç işkenceler yapıldığını duyduğu zaman dehşete düşüp Amerikalı olmaktan utanmalı. Kimi askerlerimizin liderleri kadar alçalıp böyle kötülükler yapabilmeleri çok korkunç. Bush, askerlerimize ‘‘temel değerlerin’’ öğretildiğini söylüyor, diğer yandan da sözde yeniden doğan bir Hıristiyan olarak Tanrı’nın ona Irak’ı işgal etmesini söylediğini ve ölüm ve yıkıma düşkün sapkın bir röntgenci gibi, ABD yurttaşlarını gözetlemenin doğru bir şey olduğunu iddia edebiliyor. Savaş hiçbir koşulda insanlığın temel değerlerinden biri olmadığı gibi, insanlığın nihai O başarısızlığıdır. Savaş, sıradan Amerikan gençlerini, insanlıklarını ve sevgilerini yitirmiş vahşi katillere dönüştürüyor. SAVAŞ SAPKINLIK Bu savaştaki Hadisa ve bir başka iğrenç savaştaki (Vietnam) My Lai ne yazık ki sapkınlık değil. Savaşın kendisi korkunç bir sapkınlık. Askerlerimizin yasalara aykırı kurallara uymaları yasaktır. Askerlerimizin aralarında Irak’ta konuşlandırılmanın da bulunduğu yasadışı emirlere uymamaya başlamaları ve ‘‘Bu savaş bir suç, bense suçlu değilim. Beni korkutsanız da sizin insanlık suçlarınıza ortak olmayacağım’’ demeleri gerekiyor. Barış için çalışan bizler Iraklıların Bush AŞ’nin yaptıklarını hak etmediğini söylesek de tetikleri çeken, Kuran’ı tuvalete atan ve tutsaklara cinsel tacizde bulunanlar, bizim askerlerimiz... Ortadoğu’da süregelen acıma ve sevecenlik ihlallerini durdurmaya çabalamadığımız sürece de bu savaşın aksesuvarları olarak kalacağız. Savaşı durdurmak ve erden başkana kadar suç işleyen herkesin cezalandırılması için çalışmalıyız elbette. Ama diğer yandan da öldürmek istemeyen askerlerimizi desteklemeliyiz. Bu ülkede bir insanın hem bir başka insanı öldürdüğü, hem de savaşa gidip bir başkasının canını almayı reddettiği için cezalandırılabilmesi trajik bir çelişki. Askerlerimizin Bush AŞ ve Irak’ın kötülüklerine karşı direnişini desteklemenin pek çok yolu var. Iraklıların ise kaçacak bir yeri, ABD’nin açtığı bu terör savaşını durduracak sesi yok. Bizler, Irak’taki insanların sesi olabiliriz. Onların yanlış zamanda yanlış yerde doğmuş olmak ve zengin petrol kaynaklarının tepesinde oturuyor olma talihsizliğinden başka suçları yok. Askerlerimizi desteklemek mi? Ben sadece Irak halkının sömürülmesini desteklemeyenleri ve savaş vurguncularının bu ölümlerle zenginleşmelerine izin vermeyenleri destekliyorum. Çılgın ve tehlikeli bir dış politikayı destekleyenleri desteklemiyorum. Ama, öldürülmüş bir askerin annesi olarak, onların kendilerini istemeyen bu ülkede kalış sürelerini azaltmak ve sözde başkomutanlarının kendilerini sürüklediği bataklıktan çıkarmak için elimden geleni yapacağım. Bush AŞ ve savaş makinesi, bebeğimi öldürdü. On binlercesini daha öldürdüler. Bush AŞ, sıradan bir suçlu gibi yargılanıp cezalandırılmalı. Bunu Irak’a, dünyaya ve askerlerimize borçluyuz. Bunu kendimize borçluyuz. (www.truthout.org, 5 Haziran) İngilizce’den çeviren İrem Sağlamer GADDARLIK LİSTESİ Aşağıdaki listede yasadışı, ahlaksız ve gaddarca davranışların bazıları bulunuyor: 12 yıl boyunca uygulanan ve 500 bin Iraklı çocuğun ölümüne yol açan yaptırımlar. Eski eserlerin ve kültürün yok edilmesi savaş suçudur. Irak’ın işgali, kimseye tehdit oluşturmayan bir ülkeye karşı bir önleyici savaştır ve Cenevre Sözleşmesine’ne aykırıdır. Irak, Birleşmiş Milletler’in onayı ve izni olmaksızın işgal edilmiştir. ‘‘Şok ve Dehşet Operasyonu’’ sivil yerleşimleri ve çok sayıda masum insanı hedef almıştır. Ebu Garib, Guantanamo. N Eichmann’a CIA ve BND koruması AZİ SAVAŞ SUÇLUSU RENE HEILIG merikan Merkezi Haberalma Örgütü (CIA) tarafından açıklanan belgeler, Batı Alman ve ABD gizli servislerinin, Yahudi soykırımının düzenleyicisi ve SS yöneticisi Adolf Eichmann’ı koruduğunu gösteriyor. CIA’nın, dönemin Almanya Başbakanı Konrad Adenauer’in müsteşarı olan ve ünlü Nürnberg Irk Yasaları’nın yorumculuğunu da yapan Hans Globke ile işbirliği içinde bulunması, Batı Almanların Globke’yi Eichmann’dan korumasında yardımcı oldu. Bu iddianın sahibi, Virginia Üniversitesi tarihçilerinden Timothy Naftali. Böyle bir cümlenin ortaya çıkardığı iki konu var. Birincisi: Batı Alman istihbaratının yanı sıra, CIA’nın da Globke’yi korumakta kendince büyük çıkarı vardı. İkincisi: CIA ve Alman gizli servisinin, Yahudi avını ve onların imha kamplarına naklini örgütlemiş olan Eichmann’ı korumakta büyük çıkarı vardı. Naftali’ye göre, CIA, Eichmann hakkında bilgilendirilmişti. Alman gizli servisinin CIA’ya gönderdiği 1958 tarihli bir notta, Eichmann’ın 1952’den beri Clemens adı altında Arjantin’de yaşadığı belirtiliyordu. Naftali, Amerikan gizli servisinin, ‘‘devlet meselesi’’ olduğundan, Eichmann’ın yakalanması işine katılmadığını ileri sürüyor. 1960’ta İsrail gizli servisi MOSSAD, Eichmann’ı kaçırarak İsrail’e getirdi. Eichmann, İsrail’de 1962’de idam edildi. Naftali, şöyle diyor: ‘‘Yeni CIA belgeleri hükümetin en üst düzeyinin, Eichmann’ın tutuklanması halinde Adenauer’in çalışma arkadaşları hakkında ifade vermesinden endişe duyulduğuna işaret ediyor.’’ Naftali’ye göre CIA, Eichmann’ın kimliği açığa çıkarıldıktan sonra da Globke hakkındaki bu işaretleri hasır altı etmek için gazetecilere baskı uyguladı. Doğu Alman İstihbarat Servisi Başkanı Markus Wolf, Eichmann’ın Alman İstihbaratı’nca (BND) korunması ile ilgili şöyle diyordu: ‘‘Bu eylemin BND içinde üst düzeyde önceliğe sahip olduğu anlaşılıyor. Bildiklerimiz, böyle operasyonların hiç öyle BND kantinindeki sohbetlere konu falan olmadığını gösteriyor. Öyle olsaydı, zaten bunu öğrenirdik ve skandalı da duyurmuş olurduk.’’ (Neues Deutschland, Almanya, 8 Haziran) Almanca’dan çeviren Osman Çutsay A 8 Haziran 2006 Afganistan’ın ikinci intifadası MIKE WHITNEY G eorge Bush, Afganistan halkına verdiği sözlerin tümünü çiğnedi. 2001’de Taliban’ı sileceğini, düzeni sağlayacağını ve ülkeyi Marshall Planı’na benzer bir biçimde yeniden inşa edeceğini söylüyordu. Tüm açıklamaları yalandı. Taliban Afganistan’ın güneyini yeniden ele geçirdi, yeniden yapılanma hayli sınırlı kaldı ve başkent Kâbil dışında güvenliğin korunması için bir girişimde bulunulmadı. Afganistan savaş öncesinden daha az temiz su ve elektriğe sahip ve yoksulluktan bezmiş durumda. Nüfusunun yüzde 99’unun, yerel savaş ağalarının ve uyuşturucu kaçakçılarının ağır baskıları altında kırlarda yaşadığı başarısız bir narkodevlet. Yoksa Bush’un demokratik bir ütopya tanımı bu mudur? Saldırı döneminde Amerikan halkının yüzde 95’i savaş kararını destekliyordu. 11 Eylül saldırılarının gölgesinde Bush, ulusun büyük üzüntüsünü bir intikam çığlığına dönüştürdü. Tahmin edilebileceği gibi, 5 yıl sonraki tablo hiç de iç açıcı değil; Afganistan bir yıkıntı halinde. Afganistan’da bir Marshall Planı olasılığı, Amerikalılarla kolayca baş edebileceklerini New Orleans’ta olduğundan daha fazla değil. anladı.’’ (Afganistan’ı Değiştiren Gün, M. K. Devlet Başkanı Karzai, geniş bir etki alanı ya Badrakumar) Albone haklıdır. Afganistan, da yaygın halk desteği bulunmayan, etkisiz bir geçen hafta dikkatsiz bir sürücünün yaptığı insan karikatürüdür. Dökümlü giysisi ve basit bir kazayla alev alan bir barut fıçısı gibi. takkesiyle görünmekten hoşlanan ve her yere Afganistan çözülmeye başlamıştır. 75 kişilik, silahlı paralı askerlerin korumasıyla Taliban güneyde yeniden ortaya çıktı. Pek çok giden bir başka Amerikan yardakçısıdır. kentte rahatça dolaşıp yeni insanlar Birazcık yurtsever olan her Afgan için kazanmaktalar. Beş yıllık işgal, kırsal onun devlet başkanı olması rahatsız edici bir durumdur. kesimdeki halka hiçbir şey getirmedi. Amerikalıların bu saçmalığa öfke İşsizlik yüzde 45’leri aşıyor, BD’nin duyması gerekir. Bush’un uyuşturucu ticareti patlama yaptı Afganistan’daki sahtekârlığını kavramalı ve ve yabancı birlikler güvenliği balayı sona erdi. savaş çağrısına direnmeliydik. sağlayamıyor. Kâbil’deki Washington bir Geçen hafta bir askeri aracın ayaklanmalar şüphesiz yeni sivillere çarpması, Amerikan filizlenen direniş çerçevesinde başka felakete karşıtı ayaklanmaya yol açtı. İki anlam taşımaktadır. Bush doğru yol alan kişinin öldüğü kazanın ardından yönetimi, Afganistan’da ‘‘kalpleri bir uyurgezer ABD askerleri kalabalığa ateş ve akılları’’ kazanma kampanyası gibi. açarak 8 sivili öldürdüler. Bu olay başlatma fırsatına sahipti. Bunun pek çok kişiye 2003’te Felluce’de yerine ülkeyi yoksul bir akraba gibi yaşananları hatırlattı. Bugün Irak, sonucu gözden çıkardılar. ‘‘Bu yabancıları belirsiz bir savaş yaşıyor. Afganistan’da da aynı istemiyoruz. Evlerine gitmeliler’’ diyor Faysal şey mi oluyor? London Times muhabiri Tim Ağa. ‘‘Toplumumuza zarar veriyorlar ve çok Albone böyle düşünüyor. ‘‘Irak’ta çalışan yoksullaşıyoruz. Afganistan’ı yağmalıyorlar. arkadaşlarımla konuştum, her şeyin bir günde Neden fabrika inşa etmiyorlar?’’ Ağa’nın düş değiştiğini söylüyorlardı. Buradaki durum da kırıklığını neredeyse bütün Afganistan böyle olabilir... Afganlar polisle ve paylaşıyor. ABD’nin Afganistan’da 23 bin A askeri var. NATO’nun öncülüğündeki çokuluslu güç sayesinde bu sayıya 9 bin daha ekleniyor. Bu, birim alana düşen yabancı asker sayısının ülkede güvenliği sağlamak için yetersiz olduğunu gösteriyor. ABD birlikleri her zaman masum sivillerin ölümüyle sonuçlanan çatışmalara giriyor. Asya Times’taki makalesinde Syed Şahzad, Afgan Gizli Servisi ISI’nin müdürü Hamid Gül ile görüşmesini yazdı. Gül, ‘‘Bu tip bir kitlesel direniş başladığında, bu Afganların ortak kararı anlamına gelir. Böylece, Taliban direnişi çok sınırlı bir bölgede yoğunlaşmış olsa bile kimi olaylar her yerde yayılır... Bu buzdağının görünen yüzüdür, durum bütün ortamı direnişe uygun hale getirir. Afganistan büyük bir savaşa doğru gidiyor.’’ Uyuşturucu ticareti, Taliban’a silah almak için ihtiyaç duyduğu kaynağı sağlayarak direnişi besliyor. Uyuşturucu, Rusya üzerinden yoluna devam ediyor. Emperyal ihmalkârlık ise ‘‘düşmanlık kazanını’’ kaynatıyor. Washington’ın Afganistan’daki balayı sona erdi. Afganlar aynı kuşağın ikinci intifadasının hazırlığını yaparken ABD bir başka felakete doğru yol alan bir uyurgezer gibi. (www.uruknet.info, 6 Haziran) İngilizce’den çeviren Gamze Erbil CUMHURİYET 09 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear