26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 MART 2006 PAZARTESİ 10 DIŞ HABERLER dishab?cumhuriyet.com.tr ABD’nin Irak’ı işgali 3. yılını doldururken kargaşaya sürüklenen, iç savaşın eşiğine gelen ülkede on binlerce sivil öldü Demokrasi yerine kan ve gözyaşı BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA Irak işgalinin 3. yıldönümünde, ABD’nin Ortadoğu coğrafyasına demokrasi yerine kan, gözyaşı ve acı getirdiği bir kez daha ortaya çıktı. İşgalin başından bu yana iki seçim ve bir referandumun yapıldığı Irak’ta siyasi istikrar bir türlü sağlanamazken ülke iç savaşın eşiğine geldi. ABD operasyonları ve iç çatışmalar sonucu yaklaşık 80 bin sivil yaşamını yitirdi. İşgalle birlikte Irak’ta devlet sistemi tamamen çöktü, büyük bir iktidar boşluğu ortaya çıktı. ABD’ye verdiği destek nedeniyle büyük siyasi avantaj sağlayan Kürt grupların aşırı talepleri, Irak’ı parçalanma noktasına getirdi. ABD’nin ‘‘kendini güvenceye alma ve direniş oluşturmama’’ kaygısıyla yürüttüğü ‘‘Baassızlaştırma politikası’’, aralarında doktor, öğretmen ve birçok kritik görevde çalışan bürokratların bulunduğu 750 bin Iraklının işsiz kalmasına neden oldu. Irak’taki işgalin 3. yılında ortaya çıkan tablonun ayrıntıları şöyle: İstikrarsızlık: ABD politikaları, Irak’a demokrasi yerine istikrarsızlık getirdi. İşgal sonrası süreçte, Irak’ta etnik, dini ve mezhepsel kimlikler ön plana çıkmaya başladı. Siyaset, etnik ve dini kimliklerini kullanan politikacıların eline geçti. ABD, siyasi pozisyonları etnik ve dini açıdan değerlendirmeye alarak ayrımcılığın önünü açtı. Yapılan akademik çalışmalarla, Irak halkı arasında karma evlilikler ve aile bağları gibi konularda etnik ayrımcılığın sanıldığı kadar büyük olmadığı, ancak süregelen şiddetin, bu ayrımcılığı körüklediği ortaya çıktı. Seçimler ve referandumda ortaya çıkan oylar, Irak’ın etnik ve dini siyaset anlamında geri dönülmez bir yola sokul ? ABD işgali ile birlikte Irak’ta devlet sistemi tamamen çöktü, büyük bir iktidar boşluğu ortaya çıktı. Washington’a verdiği destek nedeniyle büyük siyasi avantaj sağlayan Kürt grupların aşırı talepleri, Irak’ı parçalanma noktasına getirdi. Kan gölüne dönüşen ülkede direnişçiler hemen her gün saldırılar düzenliyor. (REUTERS) duğunu gösterdi. Babil, Basra, Kerbela, Maysan, Mutana, Necef, Kadisiye, Tikar, Vasit gibi Şiilerin ağırlıkta olduğu eyaletlerde, 15 Aralık 2005 seçimlerine katılım oranı yüzde 70 olurken bu oran Dohuk, Erbil ve Süleymaniye gibi Kürt eyaletlerinde yüzde 90’a kadar çıktı. Anbar, Selahaddin ve Diyala gibi Sünni eyaletlerde yüzde 85’te kaldı. Şiiler 128, Kürt ittifakı 53, Sünniler toplam 55, ABD destekli İyad Allavi ve Gazi el Yaver’in listesi 25, Türkmen Cephesi, Irak Milleti Listesi, Asuri ve Yezidiler birer milletvekili çıkardı. Bu tablo, Irak’ın etnik ve dini açıdan nasıl parçalanmış olduğunu ortaya koydu. İç savaş: Irak’taki siyasi tablonun dini ve etnik temellere bağlı olarak kalın çizgilerle ayrışması, iç savaş tehdidini de beraberinde getirdi. Kürt grupların 100 bin, Şii Bedir Tugayları’nın 20 bin, Şii Mehdi Ordusu’nun 10 bin milisinin bulunması, birbiri ile kaygan zeminde politika yapan bu etnik grupların çatışma potansiyalini en üst noktaya taşıyor. Askeriye Türbesi’ne yapılan saldırının ardından ortaya çıkan tablo, iç savaş provasının en son örneğini oluşturdu. Sünni gruplara bağlı olarak 57 bin direnişçinin ve 3 bine yakın yabancı Arap militanın Irak’ta bulunduğu tahmin ediliyor. Direnişçiler hem ABD güçlerine hem de ABD’ye destek veren gruplara karşı eylemlerini sürdürürlerken Şii ittifakı içinde yer alan El Hakim grubu ABD’nin müttefiki Kürtler ile ilişkisini koruyor. Şii ittifakının diğer iki unsuru, Dava Partisi ve El Sadr akımı ise Kürtlere karşıt bir politika izliyor. Bu iki Şii grubu, Irak’ın toprak bütünlüğünü ve Kerkük’ün özel statüde kalmasını savunurken ŞiilerinTahran ile yakın ilişki içinde olduğu biliniyor. Sünniler hem direniş içinde önemli bir görev üstleniyor hem de ABD’nin karşısında ‘‘muhatap’’ olmak istiyor. Türkiye açısından büyük önem taşıyan Türkmenlerin ise siyasi arenada kendini göstermemesi için gerek Kürtler gerekse bazı Şii gruplar önemli adımlar attılar. Kerkük’teki Türkmen nüfus bilerek az gösterilirken Türkmenlerin hakları da ABD’nin göz yummasıyla gasp edildi. Kayıplar ve yaralılar: İşgalden sonra ABD, 2003 yılı içinde 486, diğer koalisyon güçleri 93, Irak yönetimi 1300 asker ve polisini kaybetti. 200’te 11 bin 584 sivilin yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. 2004’te ise 848 ABD askeri, 57 diğer koalisyon güçlerinin askeri yaşamını yitirdi. Bu yıl içinde sivil kayıp sayısı 10 bin 96 oldu. 2005’teyse ABD 846, diğer koalisyon gücü olan ülkelerin 51, Irak’ın ise 2 bin 736 askeri öldü. 2005’te sivil kayıp sayısı 9 bin 637 oldu. 2005 sonu itibarıyla ABD askerle rinden yaşamını yitirenlerin sayısı 2 bin 180, diğer koalisyon güçlerinden 201, Irak askerlerinden 4 bin 36’yı buldu. Sivil kayıpların sayısı en alt düzeyde, 31 bin 317 olarak gösterilirken Brookings Enstitüsü 39 bin 20079 bin 700 rakamları arasını, Lancet Report 100 bin, Uluslararası Af Örgütü 50 bin, ABD resmi açıklamaları ise 30 bin rakamını ortaya koydu. Ancak, gerçek rakamın 80 bin civarında olduğu sanılıyor. Ekonomi ve günlük yaşam: İşgalden sonra Irak’ın ambargo döneminde zaten çökmüş olan sosyoekonomik altyapısı, tamamen yok oldu. ABD güçleri, halkın günlük yaşamına ilişkin hiçbir önlem almadı. Elektrik ve su verilememesi, temel gereksinimlerin karşılanamaması nedeniyle günlük yaşam durma noktasına geldi. Bu durum ekonomiye büyük darbe vurdu. İşsizlik yüzde 60’lara dayandı. ABD, petrol endüstrisinin özelleştirilmesini savunurken IMF ile imzalanan standby anlaşmalarının bir bölümü de özelleştirme vaatlerine dayandırıldı. 2002 yılı boyunca günlük ortalama 2.04 milyon varil petrol üreten Irak, işgal sonrası ancak 1.3 milyon varil petrol üretebilir duruma düştü. Kişi başına düşen gelir 940 dolarda kaldı, Irak, nüfusunun yüzde 60’ının yardıma muhtaç olduğu, 78 milyar dolar dış borcu olan bir ülke durumuna geldi. İnsan hakları ve demokrasi: ABD işgalden sonra Irak’ta insan hakları konusunda bütün dünyaya örnek olacak kadar kötü bir sınav verdi. Ebu Garib cezaevinde yaşanan işkence skandallarının, gerçekte yaşanmakta olan insan hakları ihlallerinin çok küçük bir bölümü olduğu belirtildi. ABD’nin işkencesinden geçen Iraklı sivil sayısının 100 bin civarında olduğu belirtiliyor. Washington, dünyanın farklı coğrafyalarında kullandığı bu yönteme Irak’ta da başvuruyor ESKİ BAŞBAKAN ALLAVİ Ölüm mangaları işbaşında GAMZE ERBİL ‘İç savaşın ortasındayız’ Dış Haberler Servisi Irak’ta işgal döneminin eski Başbakanı İyad Allavi, ülkenin ‘‘bir iç savaşın ortasında’’ olduğunu söyledi. BBC’ye konuşan Allavi, İngiliz ve Amerikan yönetiminden kimi isimlerin iç savaş yaşandığı yönündeki savları reddetmesine rağmen Irak’ta bugün yaşanan şiddeti başka şekilde yorumlama olanağı bulunmadığını belirtti. Allavi, ‘‘Her gün en az 50 insanımızı kaybediyoruz. Eğer bu iç savaş değilse, iç savaşın ne olduğunu Allah bilir’’ dedi. Başından beri ülkede oluşabilecek otorite boşluğu konusunda uyarıda bulunduğunu kaydeden Allavi, ülkesinin dönüşü olmayan bir noktaya sürüklendiğini, her an parçalanabileceğini ve bunun sonucunda şiddetin ve anarşinin bölgeye yayılması tehlikesinin ortaya çıkabileceğini söyledi. Irak’ta işgalin üç yılı geride kalırken ülkede bir iç savaş senaryosu eşliğinde ölüm mangaları etkinliklerini yoğunlaştırdı. Geçen hafta Bağdat ve çevresinde 5 günde 150 ceset bulundu. Bu cesetler, 5’li 10’lu kimi zaman 2030’lu gruplar halinde ve benzer yöntemlerle öldürülmüş olarak bulunuyor. Kimilerinde, yüzleri çamura bulanmış, boyunlarında kablo izleri; kimilerinde yanık izleri ve iç çamaşırlarıyla; çoğu zaman işkence gördüklerinin belirgin işaretini taşıyan biçimde, elleri ve gözleri bağlı ve neredeyse tümü kafalarına tek kurşun sıkılmış ya da taranmış biçimde... Dünyanın farklı coğrafyalarında daha önce de rastlanan bu ‘‘öldürme yöntemi’’nin ise, insanlığın evrensel barbarlığının farklı biçimlerde açığa çıkışı olmadığını biliyoruz. ABD’nin belli bir coğrafyaya askeri müdahalesinin sonucu veya nedeni olan direniş ve gerilla hareketlerinin militan kadrolarını hedef alan bu ‘‘temizlik’’ yöntemi, 60’lı yıllardan beri CIA tarafından uygulanıyor, katilleri yetiştiriliyor. ? ABD, işgal ettiği Irak’ta bir türlü baş edemediği direnişi çeşitli kontrgerilla taktikleriyle yok etmeye çalışıyor. Ölüm mangaları bugüne kadar binlerce Iraklıyı öldürdü. Bu ölümler Irak’ta mezhep kavgasını derinleştirmek ve iç savaş senaryolarını canlandırmak için kullanılıyor. ABD’nin School of Americas (SOA) kurumunda eğitim gören kontrgerilla ekipleri, Latin Amerika’da ve Asya’da Soğuk Savaş yıllarında bu şekilde büyük kıyımlara imza attılar. Uluslararası Af Örgütü verileriyle ölüm mangaları Guatemala’da 196676 arasında 20 bin kişiyi katletti. Latin Amerika’da ölüm mangalarının 30 bin kişiyi katlettiği Şili’deki 1973 darbesi ve yine 30 bin kişinin gözaltında kaybedildiği Arjantin örnekleri bugün hâlâ toplumsal etkileri hissedilen olaylar. Bugün ABD’nin bu uygulamalardan tümüyle vazgeçmediği ve farklı biçimlerde perdeleme yoluna gittiği anlaşılıyor. SOA yoğun tepkiler sonucunda Batı Yarıküre Güvenlik İşbirliği Kurumu’na dönüştü. Ama kontrgerilla timleri üretme faaliyetleri devam ediyor. Irak’ta yaşanan türbe provokasyonunun ardından ‘‘iç savaş’’ çığlıkları eşliğinde yoğunlaşan katliamın sorumluları konusunda da Irak’ta bir belirsizlik yaratıldı. ‘‘Iraklılar etnik ve dinsel farklılıkları nedeniyle birbirini öldürüyor ve ülke iç savaşa sürükleniyor’’ iddiası öyle büyük bir kampanya olarak gündeme geldi ki, kimi basit gerçekler ve bilinen doğrular unutuldu. ‘Geleneksel yöntemler tükendi’ ‘‘Ölüm mangaları’’ farklı coğrafyalarda, farklı dönemlerde ortaya çıktı ve direniş hareketlerini etkisiz hale getirmek için uygulanan kontrgerilla yöntemiydi. İnfazların yerel ve paramiliter güçler ya da başka gizli örgütler tarafından gerçekleştirilmesi, kontrgerilla stratejisi çerçevesinde iş gören bu güçlerin hedefini değiştirmiyor: Direnişi ‘‘imha etmek’’, destekçilerini sindirmek... ABD yöneticileri çeşitli dönemlerde bu yöntemi Irak’a taşıyacaklarını beyan ettiler. Geçen yıl Newsweek, ABD’nin Irak’taki direnişe karşı ‘‘Salvador seçeneği’’ni gündeme getirmeyi düşündüğünü yazmıştı. Ordu kaynakları geleneksel yöntemleri tükettiklerini ve Latin Amerika’daki ‘‘deneyimlerini’’ buraya taşımanın iyi olabileceğini öne sürüyorlardı. Bir dönem özel harekât timinin başında olan Wayne Downing ölüm mangalarının işgalin ardından faaliyete sokulduğunu söyledi. Ölüm mangalarının infazları ise, ilk kez geçen yıl mayısta ortaya çıktı. Bağdat’ta bulunan 15 cesedin tümünde, ağır işkence izleri vardı ve elleri kelepçeli, gözleri bağlı ve hepsi kafalarına tek kurşun sıkılmış haldeydiler. Bağdat morgu müdürü Faik Bekir mart başında, son aylarda ölüm mangaları tarafından 7 bin kişinin öldürüldüğünü söyledikten sonra ülkeyi terk etti. BM’nin Irak’taki insan hakları temsilcisi John Pace de şu bilgileri veriyordu: Sadece ekimde Bağdat morguna 1100 ceset getirilmiş. 900’ü işkence ile öldürülmüş. Ayda ortalama 780 ceset geliyor. Celal Talabani reddetti Devlet Başkanı Celal Talabani de Allavi’nin değerlendirmelerine yanıt olarak, ‘‘Irak’ta iç savaş riski bulunmadığını’’ söyledi. Talabani, ‘‘Irak halkı iç savaşı kabul edemez. Zorluklar var ama Iraklıların ülkelerine bağlılığı böyle bir savaşı engeller’’ dedi. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney de Allavi’nin görüşlerine katılmadığını kaydederek ‘‘Irak’ta iç savaş çıkarmak için ciddi girişimler olduğunu’’ savundu. Irak’taki çokuluslu gücün ABD’li komutanı General George Casey, ‘‘Irak’ta bir iç savaşın ne yakın bir zamanda olacağını ne de kaçınılmaz olduğunu’’ belirtti. ‘KAN ÇIKMAZSA SORUN YOK’ Havaalanında işkence kampı Dış Haberler Servisi Irak’taki ABD askerlerinin Bağdat Havaalanı’nda çok gizli bir hapishane oluşturduğu ve burada direnişçilere işkence yaptığı öne sürüldü. Devrik lider Saddam Hüseyin’in eski işkence zindanının bu kez ABD’li askerlerce kullanıldığını bildiren New York Times gazetesi, Kamp Nama adlı gizli yerde birkaç kilometre uzaktaki Ebu Garib’i aratmayacak işkence ve kötü muamelenin uygulandığını kaydetti. Kamp Nama’da işkencenin, Ebu Garib’den önce başladığını ve Nisan 2004’te Ebu Garib fotoğraflarının yayımlanmasının ardından da sürdüğünü belirten gazeteye göre, Nama ilk duraktı. IRAK’TAN ÇEKİLME Rumsfeld’den Nazi benzetmesi Dış Haberler Servisi ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Irak’tan zamanı gelmeden çekilmeleri durumunda ülkeyi teröristlerin ele geçireceğini ve bunun ‘‘Almanya’yı Nazilere bırakmaya benzeyeceğini’’ söyledi. Rumsfeld, önceki gün Irak savaşının 3. yıldönümü nedeniyle düzenlenen, on binlerce kişinin katıldığı protesto gösterilerinin ardından Amerikan Washington Post gazetesine yaptığı açıklamada, Irak’tan zamanı gelmeden çekilmenin, bu ülkede iktidarın teröristlerin eline geçmesine yol açacağını belirtti. Donald Rumsfeld, ‘‘Bugün Irak’tan çekildiğimizi varsayalım, boşluğu Saddam Hüseyin yanlılarının ve teröristlerin dolduracaklarını düşünmek için her türlü neden mevcut’’ diye konuştu. ABD’nin Irak’a bugün sırt çevirmesinin, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Nazilerin Almanya’ya dönmesine izin vermeye benzeyeceğini söyleyen Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, ‘‘Bu, Doğu Avrupa’daki özgür ülkelere Sovyet egemenliğine dönmelerini söylemek gibi olur’’ dedi. 2004 yılında kapandı Kamp, ‘‘Görev Birliği 626’’ adlı antiterör birliğinin denetimineydi ve bu birlik El Kaide Irak lideri Ebu Musab el Zerkavi’yi arıyordu. Tutsaklar kukuleta ile dolaştırılıyor, sivil giyimli askerler ‘‘Kan Çıkmazsa Sorun Yok’’ pankartları altında tutsakları dövüyordu. Pankarttaki uyarıya göre askerler, disiplin ve yargı sorunu olmaması için esirlerin vücutlarını kanatmamaya önem veriyordu. ABD’li yetkililer Nama’daki uygulamaları Ağustos 2003’te duydular. Gazete, 2004’te kampın kapatılıp 626 birliğinin Balad’a taşındığını bildirdi. Irak’a dönük hava saldırısının başlamasının üçüncü yıldönümünde, ABD işgalini protesto için dünyanın dört bir yanında eylemler düzenlendi. Bush yönetimini hedef alan protesto eylemleri ABD’nin bir dizi kentinde de yapıldı. Önceki gün gerçekleşen ve on binden fazla kişinin katıldığı San Francisco’daki gösteride ise renkli görüntüler göze çarpıyordu. Eylemi düzenleyenler böyle bir katılımın kendilerini de şaşırttığını söylerken önemli caddeler boyunca yapılan yürüyüş yarım saatten fazla sürdü. ABD’de yapılan gösteri ve eylemlerde, bütçeden savaşa ayrılan payın kısılması ve eğitim, sağlık gibi alanlara pay ayrılması talebi öne çıkıyordu. En sık atılan slogan ise ‘‘Askerler eve dönsün’’ oldu. (AFP) ‘Askerler eve dönsün’ CUMHURİYET 10 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear