26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 MART 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 Düşmanla işbirliği yapan Vahidettin, vatan için mücadele eden yurtseverlere de savaş açtı DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Taht korkusu, ihanet ve sultan Vahidettin kaçıyor... ürklerin sonsuz sevinçlerini ortaya koydukları bir zamanda, aynı ırktan sadece bir adam, memleketinin özgürlüğü uğrunda savaşan ordularının zaferi karşısında, kenarda ve üzüntüden yıkılmış durumdaydı. Milleti bu dava uğrunda kendini feda ederken o, memleketinin düşmanlarıyla anlaşmaktan korkmamıştı. Özgürlük adına hayati kahramanlıkla halkı ayaklandıran mücadelenin dışında kalmakla yetinmiyor, kardeşlerinin gırtlağını sıkanların başarısını diliyordu. Bu adam; milletine, kanına, ırkına ihanet eden bu kişi, tüm Osmanlıların imparatoru, tüm müminlerin emiri, halifesi, Tanrı’nın dünyadaki gölgesi, Osmanlı hanedanının otuz yedinci hükümdarı Mehmet Vahidettin’den başkası değildi. Bu bedbaht adam, zaten aylardan beri İngiltere’nin elinde oyuncaktan başka bir şey değildi. Milli hareket başarılı olur da kendisi tahtını kaybeder korkusu ile onu bütün bütüne İngiliz subayı Harrington’un iradesine bırakmaktan çekinmedi. Bakalım Şimdi Ne Diyecekler? ANKA Ajansı, ‘‘Ocak ayında 2 milyar YTL fazla veren merkezi yönetim bütçesinin, şubat ayında 2.5 milyar açıkla sonuçlandığı’’nı duyuruyor. Açık, Maliye Bakanlığı’nın bütçe uygulaması sonuçları için yaptığı açıklamaya göre, merkezi yönetimin 15.3 milyar liralık harcamalarına karşı, gelirlerin 12.8 milyar YTL olarak gerçekleşmesinden doğuyor. Yine aynı açıklamadan: 2006 Şubat ayında verilen açık, bir yıl öncesinin şubatına göre sekiz kata yakın artmış. Benim gibi ekonomiyi sadece, gazete haberlerinden izleyen ve bu alandaki otoritelerin yazılarını anlamaya çalışan birisi için ANKA’nın sözünü ettiğim haberinden daha çok; bundan sadece 20 gün önce Ocak 2006 bütçesinin 2 milyar YTL fazlalık vermesi üzerine başta Başbakan olmak üzere iktidar sözcülerinin övünme sözleri öne çıkıyor. AKP grup kürsüsünden ocak ayındaki bütçe fazlalığını hükümetinin izlediği ekonomi politikasının sonucu olarak yorumlayan Sayın Başbakan, o başarılı sonuçtan, o gün de yolsuzluk savları yüzünden gündemin tepesinde olan aziz ağabeysi Unakıtan’a pay çıkartmıştı! T üyük Meclis’in, kamuoyu adına aldığı karara göre, kişisel egemenliğe dayanan İstanbul hükümet biçimi artık tarihe mal oldu. Bununla beraber, Büyük Meclis, sanki kendi gözü pekliği karşısında çekinir gibi ikinci bir kararla ‘‘Türk hükümeti halifeliğin dayanağıdır ve halifelik Osmanlı hanedanına emanet edilmiştir. Büyük Meclis sadece bu aileden kendisine en layık ve uygun görüleni seçmek görevini yapacaktır’’ sözünü de eklemekte gecikmedi. Bu, başka bir deyişle VI. Mehmet’in halifelikten düşürülmesi demekti. B ? Türkiye’de egemenlik sorumluluğunu üzerine alarak saltanatı kaldıran Büyük Meclis, Mustafa Kemal’den esinlenerek Osmanlı İmparatorluğu’na kesinlikle son verdiğini belirtiyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun son sadrazamı Tevfik Paşa devletin mühürlerini hükümdara teslim etmek üzere Yıldız’a gitti. Böylece Osmanlı İmparatorluğu gibi eski bir taht çökmüş oldu. Vahidettin’in de artık kaderi belli olmuştu. Kaçmalıydı... Mehmet, olup biten olaylar hakkında hayale kapılmaz oldu. Eğer kalmakta inat etseydi, kolay ve kibarca çarelerle uzaklaştırılamazsa, kuşkusuz kesin bir hükme bağlanırdı. Artık kaderi belli olmuştu. Kaçmalıydı. Hiçbir konuda göstermediği bir dirençle İngilizlerden güvenlik garantisi istiyordu. Sarayın mızıka şefi Ziya Bey, General Harrington’a giderek efendisinin, İngiltere’nin koruyuculuğuna sığınarak Türkiye’yi terk etmek niyetinde olduğunu duyurmuştu. Britanya Birlikleri Komutanı, sultanın isteğinin yerine getirileceği cevabını verdi. 11 Kasım günü, VI. Mehmet, geceyi tören köşkünde geçirmek istediğini bildirdi. Haber kimseyi şaşırtmamıştı. Herkes, düşük hükümdarın olası bir darbe karşısında ken İstanbul’a ulaştırılan bu 2 Kasım kararları orada büyük bir heyecan yarattı. Gerçekte, Türkiye’de egemenlik sorumluluğunu üzerine alarak saltanatı kaldıran Büyük Meclis’in Mustafa Kemal’den esinlenerek Osmanlı İmparatorluğu’na kesinlikle son verdiğini belirtiyordu. Artık saltanat yerinde sadece kurtuluş ve özgürlük duygusundan ruh alan bir Türk milleti vardır. Bu olay başlı başına büyük bir sonuçtu. Öte yandan, Türkiye, halifeliği sultanlıktan ayırmakla İslam âleminde ilk kez dünya ve ahret işlerini ayırmaETVA ÇIKARDI nın temelini atıyordu. MüSultanın ihaneti bununla minlerin emirini bir seçibitmedi. Vatanın düşmame bağlayarak ve onu nıyla işbirliği yapmakMustafa Kemal’in sadece moral bir otorite la yetinmeyen VI. MehTarsus Çiftçiler Yurdu’nda tanımakla yüzyıllardan met, vatanı kurtarmak konuşması: beri yüzlerce milyon iniçin savaşa atılmış olan sanı ilgilendiren bir gelene‘‘...Memleketimiz şu iki kardeşlerine karşı ayrı bir ği altüst ediyordu. şeyin memleketidir; biri savaş düzenledi. ÖnceleÖğleden sonra saat dörtte de ri Ankara’nın milli hareçiftçi, diğeri asker. Biz Osmanlı İmparatorluğu’nun son ketini kabul etmeye davet çok iyi çiftçi ve çok iyi sadrazamı Tevfik Paşa devletin olundu. Ama o, bunu redmühürlerini hükümdara teslim asker yetiştiren bir detti. Sonra halife olarak etmek üzere Babıâli’den ayrımilletiz. İyi çiftçi Mustafa Kemal ve genelarak Yıldız’a gitti. Böylece rallerinin davranışlarını kayetiştirdik; çünkü Osmanlı İmparatorluğu gibi nun dışı ilan etti ve kenditopraklarımız çoktur. İyi eski bir taht çökmüş oldu. lerini mahkum eden fetva O zamandan sonra, VI. asker yetiştirdik; çünkü çıkardı. Bu belgeyi Yunan o topraklara kasteden uçaklarıyla Anadolu’da Türk siperlerinin üzerine attırdı. düşmanlar fazladır.’’ YARIN: Bundan başka, milleti düş(18 Mart 1923) mana tutsak olmaya zorlayacak kadar kendini unutarak Anadolu önderlerini arkadan vuracak hainler görevlendirdi. Başta Mustafa Kemal olmak üzere Sıvas Kongresi’nde milleti temsil edenlerin tutuklanıp el ve ayakları bağlı olarak İstanbul’a gönderilmeleri için Elazığ (Harput) Valisi Ali Galip Bey’e bizzat emir verdi. Ama daima uyanık olan Mustafa Kemal, bu yeni girişimi de ortaya çıkardı ve tehlikeyi zamanında önledi. Başarısızlığı öğrenince fazlaca öfkelenen VI. Mehmet, bununla yetinmedi. Anadolu yurtseverlerine karşı ‘‘Halife Ordusu’’ adı altında vurucu bir ordu hazırlığına girişti. Asker toplanmasına buyruk çıkardı. Çağrıya kimse katılmayınca İstanbul’un köşe bucağından binlerce çapulcu toplandı. Böylece müminler emirinin ordusu(!) oluştu. Milli Kuvvetlere karşı Yunanlıların yanında savaşa başlayan bu hainler topluluğu İzmit, Bolu, Adapazarı ve Konya’da isyanlar çıkardılar, memleketi yakıp yıktılar. 2 KASIM KARARLARI disine sığınacak bir yer aradığını zannediyordu. Köşk acele ile ısıtıldı. Plana göre, kaçışta kendisine eşlik edecek kişiler birer birer yanına geldiler. Önce altı yaşındaki oğlu şehzade Ertuğrul, sonra Başmabeyinci Yaver Paşa, Albay Zeki Bey, başhekimi Reşat Paşa, iki musahibi, bir uşak, bir berber ve iki harem ağası olmak üzere hepsi on kişi geceyi hazırlıklarla geçirdiler. Sultanın gözetimi altında mücevherat, kıymetli taşlar, som altından küçük bir tabancaya kadar dikkatle paketler halinde sandıklara yerleştirildi. IRHLININ MERDİVENLERİNDE Ortalık tam ağarmamışken küçük kafile köşkten ayrıldı. Birkaç adım ötede Yıldız Sarayı’nın kalın duvarlarında, anahtarı bir harem ağasında bulunan kapı açıldı. Dışarıda, üstünde Kızılhaç işareti bulunan otomobil, etrafında İngiliz subay ve askerleri olduğu halde bekliyordu. Küçük bir İngiliz müfrezesi arabayı izledi. Yıldız’ın kalın çevre duvarı boyunca giden kafile Ortaköy’de indi. Yol boyunca, İngiliz askerleri sözde yürüyüş ve silahlı talim yapmak üzere dağılmış bulunuyordu. Gerçekte bu, sultanın kaçışını güvenlik altına almak içindi. Arabalar, Dolmabahçe Sarayı’nın önünde durdular. General Harrington ve kurmaylarından birkaç subay firarileri burada kabul ettiler. Birkaç yüz metre uzaklıkta, önceden gelmiş bulunan Malaya adlı İngiliz filosuna bağlı büyük zırhlılardan biri halka halka dumandan sorguçlar atıyordu. Mehmet Vahidettin ve maiyeti derhal bir istimbotta yerlerini aldılar. On dakika sonra son Osmanlı hükümdarı geminin merdivenlerini çıkıyordu. Kendilerini kandırdılar Erdoğan, başta iktidar sözcülerinin bu övünmelerinin ardından Güngör Uras’ın ‘‘Bütçe fazla verdi’’ başlığı ile Milliyet’teki ‘‘Olayların İçinden’’ köşesinde yazdıklarını (2 Mart 2006) dün arşivden çıkarttım. Uras, ocak ayındaki o fazlalık görünümünün ‘‘geçici bir durum’’ olduğunu söylemiş. Neyin ne olduğunu anlatmadan halkı ve de Başbakanı kandırmanın doğru olmadığını ilgililere hatırlatmış. Ve eklemiş: ‘‘Bütçenin fazlalık vermesi halkın yararına değil zararınadır.’’ Ocak ayında geçen yıla göre vatandaşların yüzde 34.4 oranında daha fazla KDV, yüzde 21.4 oranında da daha fazla ÖTV ödediğini, fazla alınan verginin geçen yıla göre gelirleri arttırdığını da birilerinin gözüne adeta sokmuş Uras. Ocak ayındaki o 2 milyar YTL’lik bütçe fazlalığının bir başka nedeni de Maliye’nin iç borcun ödeme ve faiz takvimine göre, daha az faiz ödemesinden doğduğunu da söylemiş... Martta Maliye’nin ödediği borç faizi 2.2 milyar YTL imiş. Mart ayında ise 5.9 milyar YTL ödenmesi gerektiğini de o yazıda hatırlatmış. Z F GÜVENLİK GARANTİSİ İSTEDİ Yatırımlar durmuşsa Nitekim dünkü açıklamasında da Maliye Bakanlığı, gazetecinin 2 Mart’taki bu yazısında söylediklerini adeta şubat ayı açığının mazeret gerekçesi olarak tekrarlıyor. O tekrarların bir bölümünü haklı görmek ve o nedenle anlayışla karşılamak da mümkün. Ancak bazı rakamlar hiç de iç açıcı değil. Örneğin şubat ayında yatırım harcamaları sadece 646 milyon YTL’de kalmış. Yatırım için eli bu kadar sıkı bir hükümetin cari harcamalara transferi 8.1 milyardır. Bu paranın 5.2 milyar YTL SSK, BağKur ve Emekli Sandığı’na yapılan aktarmalardan doğmaktadır. O aktarmaların da Başbakan’ın hastaneler için bir gecede yaptığını söylediği reform adı altındaki yaz boz operasyonundan oluştuğu biliniyor. Hastanelerin döner sermayelerinin alacakları, eczanelere ilaç borçları gibi... Bu sonuçlara bakarak da elbette gelecek aylar için karamsar olmanın da âlemi yoktur. Ancak, bu ayın başında kürsülere çıkarak ilk kez bütçesi fazlalık vermiş bir hükümette, bu işi başaran sihirbaz ekonomist rolüne çok erkenden soyunmuş olmanın ne kadar boş olduğunu başta Erdoğan olmak üzere, herkes anlamış olmalıdır. Herkesi kör, âlemi sersem sananlar, rakamların gerçekliğiyle kendilerine geliverirler... Ve o eski masallar için yeni gerekçeler ararlar. CUMHURİYET FİKRİ YAŞAMA GEÇİRİLİYOR ÜKÜMDARLIK SIRASI MİLLETTE Saltanatın derhal kaldırılmasını hiçbir şey engelleyemezdi. Mustafa Kemal konu ile meşgul olma görevini alan Meclis komisyonunda derhal söz aldı: ‘‘Hükümranlık kendiliğinden oluşmaz, o zapt edilir. Vaktiyle onu Osmanlı hanedanı zapt etmiştir. Bugün onu ele geçirme sırası, milletindir. Bu iş de olup bitmiştir. Komisyonunuzda söz konusu olan husus, bu durumun kabülünden ibarettir.’’ Sonra, ordunun kendini desteklediği güvencesi içinde ve tehditle şunları ekledi: ‘‘Ne pahasına olursa olsun milli egemenlik kabul olunacaktır. Eğer burada bulunan mebuslar ve Büyük Meclis, hatta bütün dünya bunu tabii karşılarsa ne âlâ, aksi halde, her şeye rağmen gerçek, bütün şiddetiyle kendini gösterecektir. Ama o zaman belki bazı başlar kesilecektir.’’ Tartışmalar Meclis’te sürdürüldü. Sonunda, Rıza Nur’un, halifeliğin Osmanlı hanedanında kalması önerisi, oybirliği ile kabul olundu. H Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net ‘Güneş tutulması depremi tetiklemez’ ? İstanbul Haber Servisi Güneş tutulmasının depremi tetiklediğine dair çıkan haber ve söylentilere Kandilli Rasathanesi tepki gösterdi. Kandilli Rasathanesi Müdürü Dr. Gülay Barbarosoğlu, Güneş tutulmasının depremi tetiklediğine dair iddiaların bilimsel olmadığını belirtti. Bu tür fikirleri dile getirenlerin bilimsel kanıtlar göstermesi gerektiğini vurgulayan Dr. Barbarosoğlu, deprem kehanetlerini ‘‘bilimsel sorumsuzluk’’ olarak nitelendirdi. Öğretmen okullarının 158. yılı Mustafa Kemal, Mersin Millet Bahçesi’nde Türk Ocağı’nın düzenlediği toplantıda Mersinlilere seslenirken... (1719 Mart 1923) ? İSTANBUL/ADANA (Cumhuriyet) Öğretmen okullarının 158. kuruluş yıldönümü çeşitli etkinliklerle kutlandı. Fatih Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi’ndeki kutlamaya katılan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey, ‘‘Öğretmenler, emeği ucuz, yükü ağır olan insanlar’’ dedi. Gün dolayısıyla açıklama yapan EğitimSen Adana Şubesi Başkanı Güven Boğa da ‘‘Yüksek Öğretmen Okulları, gerçekçi olmayan gerekçelerle 1978’de kapatıldı. Bu kararla, ülkemizde nitelikli öğretmen yetiştirilmesine son verildi’’ diye konuştu. Kasım 1922 sabahı, Kemalist hükümetin İstanbul’daki temsilcisi Refet Paşa, sultanın İngiliz zırhlısıyla kaçışını öğrenince durumu Ankara’ya Meclis’e bildirdi. Meclis, büyük memnunlukla karşıladı. Gerçekte, VI. Mehmet’in gidişi, bu eski hükümdarla ilgili sert önlemler almak gereğini ortadan kaldırmak gibi bir yarar sağlıyordu. Çünkü, daha önceden bazı ileri karşıtçılar, VI. Mehmet’i adalete teslim etmeyi düşünmüşlerdi. Diğer yandan, Kemalist önderler, çıkması her zaman mümkün olan tepkilere karşı önlem alarak sultanı mazlum durumuna sokmamaya önem veriyorlardı. Böylece bu kaçış, Ankara’nın işini kolaylaştırıyordu. Bununla beraber, olay halife tahtını boş bırakmış oluyordu. Zaten 2 Kasım günü Meclis’te alınan kararla, mümin 18 lerin emirliğine Osmanlı ailesinden en uygun olanın seçileceği öngörülüyordu. Mustafa Kemal, Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırdı. 18 Kasım günü, akşamın 6.30’u. Yürütme Kurulu Başkanı Rauf Bey kürsüye çıktı. Refet Paşa’nın VI. Mehmet’in kaçışına dair telgrafını okudu. Daha sonra, ‘‘bu hükümdarın, halifeliği İngiltere’nin himayesine vermek suretiyle görülüp duyulması imkânsız bir suç işlediğini’’ söyleyerek tutanağa geçirdi. Onun arkasından, Şer’iye Komisyonu Başkanı Konya Mebusu Vehbi Efendi, VI. Mehmet’in halifelik makamını terk etmekle bu makamdan artık düşmüş Abdülmecit halife seçiliyor sayılacağını, bu nedenle de müminlere yeni bir imam tayin etmek için usulün tespitinin gerekli olduğunu savundu. Seçim derhal yapıldı. 162 oydan 148’i Şehzade Abdülmecit adına kullanılmıştı. Abdülmecit, halifelik tahtına çıktığında elli dört yaşındaydı. Abdülhamit’in 1908’e kadar süren otuz iki yıllık saltanatı sırasında o, sultanın emriyle alınan birçok önlemler arasında daima kenarda tutulmuştu. Şehzade Abdülmecit, Abdülaziz’in oğluydu. Yaratılıştan engin, özgür ve hoşgörür olan zekâsı çağdaşlaşmadan hiçbir şekilde çekinmiyordu. Bu anlamda tutumu yeni Türkiye atmos ferine uyuyordu. Yeni halifenin göreve başlaması, 27 Kasım’da, İstanbul’da, Kemalist önderlerin direktifleri gereğince yapıldı. EHLİKEDEN HABERSİZ... Taç giydiğinin ertesi günü kendisi ile görüşen gazetecilerden birine demokratik bir inanç içinde görevini yerine getirerek diğerine ise Osmanlı hanedanının liyakatlarını hatırlatarak konuşmaktadır. Tehlikelere koştuğunun farkında olmadan din ve dünya işlerini karıştırıyordu. Öte yandan da halifeliğin prestijini dokunulmaz olarak elde tutmaya çalışıyordu. Başından beri görevlerinin otoritesini sağlamlaştırmaya çalışıyordu. Ancak kendinden öncekilerin aksine, onun ne ordusu ne bu unvana tahsis edilmiş bir koruma gücü, ne de isteğe göre kullanacağı genel hazinesi vardı. T ‘Mayınlı arazileri TSK temizlesin’ ? İstanbul Haber Servisi Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, mayınlı arazilerin yabancı firmalar yerine Türk Silahlı Kuvvetleri’nce temizlenmesi gerektiğini ifade etti. Saylan, ‘‘İşin yabancılara 49 yıllık kullanma hakkıyla devri, Misakı Milli sınırlarımızın yok edilmesi anlamına gelir ki bunu, TBMM’deki hiçbir temsilcimizin onaylaması mümkün değildir, onaylamamalıdır’’ dedi. CUMHURİYET 07 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear