26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 MART 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr UYGARLIKLARIN İZİNDE... OKTAY EKİNCİ 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Alanya’nın başına gelenleri yaşamamak için, yapılaşma baskısına ‘plan’la direniyor Gazipaşa’da ‘temkinli’ planlama Antalya’dan Alanya’ya uzanan yeni ‘bölünmüş yol’, ulaşımı ‘şimdilik’ rahatlatmış görünüyor. Ne var ki ufukta görünen, yakın geleceğin ‘en uzun caddesi’ne dönüşeceği... Çünkü ardı ardına sıralanan ‘belediyeler’ ile arada kalan arazilerdeki ‘turizm yatırım alanları’nda öylesine yoğun bir ‘yapılaşma hırsı’ var ki... Kentsel dokuların yeni egemenleri olan tekdüze apartmanlar, birbirlerine bitişmiş tatil siteleri, irikıyım lüks oteller, dev alışveriş merkezleri, hatta sanayi siteleri, kıyıdan başlayıp dağlara tırmanıyor... Bunu yaratan ise belediye sınırları içerisinde ‘halkın temsilcileri’nin; dışında da ‘merkezi hükümet’in sözde hukuka ve hatta demokrasiye ‘uygun’(!) imar yetkileri... Akdeniz Bölgemizin bu ‘metropoliten’ kıyı şeridi, Alanya’dan sonra Antalya ilinin en uzak ve ‘son’ ilçesi Gazipaşa’ya doğru da ‘kat yükselmeleri’yle sürüyor. Oba ve Kestel belediyelerinden geçerken 5 katlı olan apartmanlar, Mahmutlar sınırına girince 1112 kata çıkıyor. Kargıcak’taki ormanı villalar doldururken Yeşilöz’de yol ile deniz arasındaki kumsal bile ‘kentleşmiş’ durumda... Atatürk’ün adına yakışmak Ressam Sadi Bey’in Yakalayamadığı Kötülük... Epey bir süredir yazdığım ve artık bitme noktasına gelen romanın başkişisi ressam Sadi Bey. Orta yaşlarını çoktan geride bırakmış bir sanatçı. Yaşamının son on yılında Beyoğlu’nun arka sokaklarından birini mekân tutmuş. Bu sokağın özelliği, genellikle travestilerin evlerini barındırması. Ressam Sadi Bey’in atölyeevi de dört katında travestilerin oturduğu bir apartmanın beşinci katında. Ressam Sadi Bey, çok bilinçli bir seçimle buraya gelmiş. Ya da bilinçli bir özdeşleştirme sonucu diyelim. Zengin bir kitaplığa sahip bulunan, yıllarca sade resme değil, fakat sanatın her alanına yoğun bir ilgi duymuş, yaşadığı ülkenin yakın ve uzak tarihini yerli ve yabancı kaynaklardan araştırmış, gerçek bir aydın olan ressam Sadi Bey, sonunda kendince bir saptama yapmış; ya da kendi iç dünyasında bir tür tez geliştirmiş: Bu teze göre yaşadığı ve yakın tarihinde imparatorluktan cumhuriyete geçmiş olan ülke, bir imparatorluğun yıkıntıları üzerinde yükselen yeni ve çağdaş bir toplum kimliğini tam kazanmak üzereyken kurucularının siyasi mirasçılarının ihanetine uğramaya başlamış. Başlıca kurucusu o ülkenin ve o toplumun önünde eleştirel düşüncenin rehberliğindeki bireylerden meydana gelen bir dokuya uzanan tüm yolları açmışken, aynı yollar onun ardından gelenlerce bir bir tıkanmış. Ve sonuçta, bir zamanlar özgün temeller üzerinde yükselmiş olan her şey, türlü yozlaştırmaların ve çarpıtmaların etkisiyle bir tür dönmeliğe yönelmiş. Laikliğin yerini inancın travestisi, demokrasinin yerini ‘gibi yaşama’nın dönmesi almış. Zaman gelmiş, dönmelik her alana ‘sirayet’ etmiş. Düşüncenin, sanatın, modernleşmenin özgünü değil, fakat çoğunlukla yabancı modellerin taklitlerinden kaynaklanma dönmeleri yaşanmaya ve uygulanmaya başlanmış. Bu yüzden insanı insan kılan hedeflere uzanan yolların neredeyse tümü tıkanmış. Ve bunca yoğun bir dönmelik atmosferinin ortasında ressam Sadi Bey, biraz rahat soluk alabilmenin, daha dürüst yaşayabilmenin tek çaresini özgün dönmelerin arasına taşınmakta bulmuş. ??? Ressam Sadi Bey, son birkaç yıldır sanatında yalnızca kötülüğün resmini yapma hedefi üzerinde odaklaşmış. Yaşadığı iklimde yayıldığına inandığı türden bir kötülüğü tuvale geçirebilmekten başka bir şey düşünmez olmuş. Ne var ki zaman geçtikçe bu kötülüğü bütünüyle yakalayabilmenin neredeyse olanaksız olduğunu düşünmeye başlamış. Bir yandan gerçekliğin, paletindeki boyaların arasında bir yerde saklı olduğundan eminken, öte yandan hiçbir fırçayla o gerçekliği yakalayamamanın aczine kapılmış. Ve günün birinde ressam Sadi Bey iç dünyasında, belki de aradığı kötülüğün yaşadığı iklimde artık hiçbir sanat eseriyle yakalanamayacak kadar dallanıp budaklandığı, her yanı kapladığı düşüncesinin yarattığı dehşetle irkilmiş. Romanın sonuna yaklaştıkça, ressam Sadi Bey de benim için çok daha yoğun düzlemde bir ötekiben’e dönüşmeye başladı (satırlara ve satır aralarına da sızmaya başlayan bu durum, ilk romanımda anlatıcı ile benim aramda özdeşlik kurma çabalarını roman eleştirisi sayan kitap tanıtıcılarının ya da edebiyat hafiyelerinin işini hiç kuşkusuz kolaylaştıracak!). Evet, ben de tıpkı bu yeni romandaki ressam Sadi Bey gibi, ‘‘çoğunlukla en kalabalık caddelerinden geçerken, kimi zaman benden daha tenha’’ bulduğum, ‘‘en tenha olduğu yerlerde de benim için en kalabalık’’ bir kentte, ‘‘kül rengi sabahlardan birinde, benim dediğim, ama hiç benim olmamış evlerden birinden’’ usulca çıkarak kaçmak istediğim bu kentte gittikçe odaklaşan bir kötülüğün izini artık süremez oldum! Belki de artık tek yapabileceğim, o kötülüğü yayanlardan veya yayılmasını kolaylaştıranlardan biri olmaktan kendimi yeterince kararlılıkla koruyabilmek, o kadar! eposta: acem20?hotmail.com ahmetcemal?superonline.com ‘Mimarlık ve kentsel planlama’ ir süredir sorguluyoruz: ‘Mimarlık’ ile ‘kent planlaması’nı birbirlerinden ‘tümüyle’ ayıran eğitim sistemi Türkiye’ye uygun mudur? Bu köşeciğe gelen ‘görüşler’ sürüyor: B Mimarlar ve Kent Plancıları Doç. Dr. DENİZ İNCEDAYI Prof. DOĞAN KUBAN ADINI ATATÜRK’TEN ALAN ‘SESSİZ CENNET’ Antalya ilinin Mersin’e doğru son ilçesi Gazipaşa kendisini ‘Sessiz Cennet’ olarak tanıtıyor (üstte). Adını Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten alan ilçedeki yerel basın bu ayrıcalağın gururu ile yayınlanıyor. koruyabilecek’ bir imar düzenine ‘temkinli bir planlama’yla kavuşmak istiyor... ‘Yabancılara konut’ adına İşte bu sürecin tahribatını henüz yaşamayan Gazipaşa, 1930’larda adını aldığı Atatürk’ün kemiklerini sızlatmamak için zorlu bir direniş içinde... Biraz da kıyı topografyasındaki engeller yüzünden bölünmüş yolun henüz buraya kadar uzanamıyor olması, belki de en önemli şansı. Böylece, bir Akdeniz yerleşmemiz için ‘gözden ırak’ kalmanın, sadece ‘gönülden ırak’ değil, aynı zamanda ‘işgalden de ırak’ kalmak anlamına geldiğini kanıtlıyor. Kendi deyimiyle ‘Sessiz Cennet’ini yaratan ünlü muz bahçelerini ve doğal dokusunu ‘apartman istilasına karşı O gün (25 Şubat 2006) Mimarlar Odası Antalya Şubesi Başkanı Osman Aydın ve arkadaşlarıyla birlikte Gazipaşa’ya varıp önce Mimarlar Odası temsilcisi Esin Bilgiç, sonra da Belediye Başkanı Cem Burak Özgenç ile görüştüğümüzde, her ikisini de sarmalayan temel kaygının, özellikle ‘yabancılar’a dönük ‘konut pazarı’ olduğunu gördük... Aynı gün ‘halkın katılımı’yla yaptığımız söyleşide de ‘bu salgından korunabilme’nin zorluklarını gözledik... Çünkü her boş buldukları tarlaya ‘imar parseli’ olarak bakan bu yatırımcılar, internette yayımladıkları ‘deniz manzaralı apartman’ resimleriyle ‘Avrupa’dan müşteri’ topluyorlar... Her bir ‘apartman dairesi’nin proje üzerinden bile satış fiyatı o kadar yüksek ki en verimli muz bahçelerini de teslim alabiliyorlar. Tarla sahiplerinin birer ‘seçmen’ olarak belediye üzerin de yarattıkları baskı ise ‘yerel demokrasi’yi imar talanına dönüştürmeye yetiyor... Gazipaşa Belediyesi, işte bu duruma düşmemek, AntalyaMersin arasındaki, neredeyse ‘yegâne’ betonlaşmayan ilçelerini yitirmemek ve her şeye rağmen gereksinme duyulan ‘yeni yapılaşma’nın doğal peyzajı bozmayacak şekilde gerçekleşmesini sağlamak için Türkiye’nin belki de en zorlu ‘imar sınavı’yla karşı karşıya... Ovanın önündeki ‘Karadağ’ ile hemen karşısındaki ‘Selinus Kalesi’nin bulunduğu tepenin denize bakan yamaçları, yakın yıllara kadar buradaki evinde yaşayan ressam Fikret Otyam’a da ilham veren güzellikleriyle eşsiz bir SİT alanı. Kaleye doğru uzanan tarihi ‘su kemeri’ de geçmişin uygarlık tanığı olmasına rağmen, koruma alanı belirlenmediği için ‘5 katlı imar kuşatması’nda... Üniversitelerimizin mimarlık ve şehircilik bölümleri, bu sene yaz okullarını Gazipaşa’da düzenlemeli ve belediyenin ‘uyumlu mimari’ özlemini de gözeten ‘temkinli planlama’ arayışına her türlü akademik desteklerini vermeliler... Kentsel planlama eğitiminin mimarlıktan ayrı düşünülmediği dönemde, mimar adayları şehircilik dersleri alarak bu konudaki formasyonlarını geliştirmekteydiler. Söz konusu dersleri veren hocalar mimardılar. Kent olgusuna ve sorunlarına bakışları mimarca idi. O dönemde yetişmiş olan birçok akademisyen, bilim insanı kent planlamanın başarılı uzmanları oldular. Geçmişin bu mimar kökenli uzmanları, konulara mimarlık formasyonunun da katkısıyla yaklaşırlarken doğrudan Şehir ve Bölge Planlama bölümlerine giren öğrenciler, var olan eğitim programları nedeniyle mimari konularda yetkin olmakta zorlanabiliyorlar. Kısaca ifade edersek, geçmişin mimar kökenli kent plancılarının sahip oldukları tasarımla ilgili altyapısal zenginliğin, bugünün ‘mimarlık eğitimi almamış’ kent plancılarında bulunduğunu söylemek kolay değildir. Diğer taraftan, kent kuramına ait gelişmeler, tartışmalar ve teoriuygulama alanları hakkında yeterince bilgi sahibi olamayan mimarların da kent ve çevre sorunsalına yaklaşımlarında eksiklikler olacağı bir gerçektir. Atina Karta’sından (1933) bu yana mimarlar modern sanayi kentinin biçimiyle uğraşmış ve kuramsal alanda çalışmışlardır. Kentler halen mimarların düşünceleriyle şekillenmektedirler. Norman Foster’ın Hong Kong uluslararası havalimanı terminali, yarattığı yeni kent imgesiyle kentsel planlamadan ayrı düşünülebilir mi? E. Soja’nın 20. yüzyılın en önemli kent plancılarından birisi olarak sunduğu Henri Lefebvre, ‘Mekânın Yaratılması’ başlıklı çalışmasında sosyal yapılaşmanın, ‘mekânlaşma’ olmazsa temelsiz kalacağını savunmaktadır. Burada sözü edilen ‘mekânlaşma’nın aracı ‘mimarlık’tır. Kuşkusuz Henri Lefebvre’in ‘mekân’la kastettiği, pek çok mimarın da düşündüğü gibi, basit bir geometrik yapılanma değildir. Mimarlık ve kent plancısı karşıtlığı yapay bir tartışma alanı oluşturmaktadır. Mimarlık eğitiminin kentsel planlamanın bilgi alanlarıyla desteklenmesi gerektiği gibi; şehir ve bölge planlama eğitiminin de mimarlığın bilgi alanlarıyla desteklenmesi ve bütünleştirilmesi kaçınılmazdır. Çözüm arayışlarında, yaratılan yapay tartışmalara uzaktan bakabilmek, bugün her iki meslek alanı mensupları için de bir aydın sorumluluğudur. Ankaram Platformu, Yeni Sahne’nin sadece restore edilmesini istiyor Shaman ile dans rüzgârı Sofya’da esiyor ‘Kültürel mirastır, yıkılmasın’ Kültür Servisi Shaman Dans, Müzik ve Ritim Tiyatrosu’nun ‘Buluşma’ isimli gösteriyi 22 Mart’ta Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da sahneleyecek. Bu özel geceye Bulgaristan Cumhurbaşkanı Georgi Parvanov ve Başbakan Sergey Stanişev de katılacak. Anadolu halk danslarını farklı ülkelerin dansları ile harmanlayarak modern bir yorumla sunan topluluk; Bulgaristan’ın başkenti Sofya’nın en büyük gösteri merkezi NDK’de sahneye çıkacak. Genel sanat yönetmenliğini Murat Uygun’un üstlendiği Shaman Dans Müzik Tiyatrosu, farklı zamanları aynı sahnede buluşturan gösterilerinde, Shaman Orkestrası’nın canlı müzikleri eşliğinde sahneye çıkıyor. Şarkılarla süslenen gösteride dansçılar ayrıca kendi çaldıkları ve aralarında davul, cajon, darbuka, bendir, nagara, def, kös gibi geleneksel Türk çalgılarının da bulunduğu enstrümanlarla gösterilerini renklendiriyor. bekledik. Ama artık icraya verdik ve işlemi başlattık’’ ANKARA Devlet Tiyatdedi. Yumurtacı, yıllardır roları’nın (DT), Kızılay’daki DT’ye yeni bir tiyatro yapıltek sahnesi olan 46 yıllık Yemasını söylediklerini, ayrıca ni Sahne’nin yıkılması ve yeYeni Sahne’nin yenilenmesi rine alışveriş merkezi yapıliçin ortak çalışmada bulunma ması kararına ilişkin tartışma talepleri olduğunu anlatarak, büyüyor. ‘‘Şimdi mi tepki gösteriyorArazi sahibi olan Türkiye lar? Bu süreç 2002’de başlaOrmancılar Derneği’nin yımıştı. 2002’den bu yana kım kararına karşı Ankaram kimsenin bir girişimi, tekliPlatformu 11 bin imza toplafimize yanıtı olmadı. Yargı dı. Peyzaj Mimarları Odası kararı alındı, her şey kesinTeknik Danışmanı ve Ankaleşti, şimdi karşı çıkıyorlar’’ ram Platformu Dönem Söz Yeni Sahne’nin yerine alışveriş merkezi yapılması diye konuştu. cüsü Redife Kolçak, Türki kararına ilişkin tartışmalar büyüyor. Artık ‘‘vazgeçilemez’’ bir ye Ormancılar Derneği’nin döneme girildiğini belirten 46 yıllık emeğini ve sanata taahhütte bulunuyoruz. Biz onla Yumurtacı, Yeni Sahne’nin üzerinverdiği desteği inkâr etmediklerini ra destek olmaya hazırız. DT’nin de yer aldığı arazinin yüzde 70’inin belirterek, ‘‘Biz sadece derneğin yeni yönetimiyle tekrar masaya boş durduğunu vurguladı. ‘‘Kızıbunca yıllık misyonunu neden oturmaya hazırız. Biz bundan lay gibi yerde bu kadar büyük bir terk etmek istediğini anlamıyo önceki söylemlerin rivayet oldu arsanın boş olarak durması üyeruz. Belki de artık koruma altı ğunu, belgesiz hiçbir şeyin inan lerimizi rahatsız ediyor’’ diyen na alınması gereken ve kent oda dırıcı olmadığını düşünüyoruz.’’ Yumurtacı, gösterilen tepkilerin kiğındaki tek sanat temsilcimiz Yeni Sahne’yi başkentin ve Türki şisel tatmin sağlamak için, başka olan Yeni Sahne’nin korunarak ye’nin kültürel miraslarından biri amaçlarla yapıldığını öne sürdü. yaşatılmasını istiyoruz’’ dedi. olarak gördüklerinin altını çizen Yumurtacı, ‘‘46 yıldır çok düşük Kolçak, Yeni Sahne’nin sadece Kolçak, yapının herhangi bir şekil kiralarla Yeni Sahne’yi bünyesinrestore edilmesini içeren her türlü de barındıran bir dernek şimdi projede Ormancılar Derneği’ne de zarar görmemesi için de Koru ‘sanat düşmanı’ ilan edildi. Bu ma Kurulu’na başvurduklarını söydestek olmaya hazır olduklarını da hakkımıza ipotek koyulması dedile getirerek, ‘‘Mutlaka bir an ledi. Kolçak, ‘‘Israrla üzerinde mek. durduğumuz şey şu: Mirasımıza laşma noktası bulacağımıza inaBuna kimsenin hakkı yok’’ denıyoruz’’ görüşünü belirtti. Dernek el sürülmesin. Biz bu tür yapıla di. Ankaram Platformu Yeni Sahne rın ortak bellek alanlarımız olile Devlet Tiyatrosu arasında daha girişimi ise yapının yıkılmaması önce yapılan konuşmalardan, su duğunu düşünüyoruz. Çok künulan önerilerden haberdar olma çükken beni bu sahneye tiyatro için çalışmalarını sürdürüyor. Bu dıklarına değinen Kolçak şunları ya getirmişlerdi. Ben de torunu kapsamda bir imza kampanyası yüsöyledi: ‘‘DT ile derneğin diya mu getirmek istiyorum’’ diye ko rüten platform, 11 bin imzaya ulaşloglarında biz yoktuk. Biz bu tür nuştu. Sahnenin yıkım kararının tı. Çankaya Belediye Başkanı Mukonuşmaların çok dışındayız, sa 3.5 ay önce Yargıtay’ca onaylandı zaffer Eryılmaz’ı da ziyaret eden dece Ankara’nın kentli bilinci ta ğını anımsatan Türkiye Ormancılar platform temsilcileri, Yeni Sahşıyan yurttaşları olarak hareket Derneği Genel Başkanı Mustafa ne’nin kent belleği açısından öneediyoruz. Biz devreye girdiğimiz Yumurtacı ise ‘‘Önce ocak sonu mini vurgularken, Eryılmaz da tiandan itibaren de Türkiye Or na kadar izin istediler, verdik. yatronun yıkım kararına karşı immancılar Derneği’ne her türlü Sonra şubat sonu dediler onu da za kampanyasına destek verdi. ZEYNEP ŞAHİN Sıra Rahmaninov’da ? Kültür Servisi 20. yüzyılın en büyük piyanist ve bestecilerinden birisi olan Rahmaninov’un yaşamı beyazperdeye aktarılacak. ‘Variety’ dergisinin haberine göre filmin yönetmenliğini, ‘Driving Miss Daisy’ filminin yönetmeni Bruce Beresford yapacak. Filmin, 1917’deki Bolşevik Devrimi’nden sonra Rusya’dan kaçarak ABD’ye yerleşen ve 1943’te ölen Rahmaninov’un eşinin gözünden anlatılacak. CUMHURİYET 15 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear