02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2005 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER ACI MUMTAZ SOYSAL Kafes KUŞLAR kendiliklerinden kafese girmezler; al- datılrnalan gerekir. Çeşitli yemlerden biriyle ya da başka bir hileyte. Hattja bazı kuşlar, örneğin en akıllılanndan karga- lar bunu bile "yemez". Arna yiyen kuşlar da çok olduğu için, bizler, ap- tallık deyimi olarak "kuş kafalı" diye bir söz uydur- muşuzdur. Oysa kimileri "çoğu aptaldır" dese de aslında akıllı insanı çok olan yetmiş milyonluk kosko- ca bir Türk toplumu, daha dogrusu bu toplumun yüzde 25'inden aldıklan oylaria onu yönetmeye soyunmuş olanlar, göz göre göre ve neredeyse bi- le bile bir kafese girmek üzeredir. Kafes, Avrupa Birliği "sürec/"dir. öyl«e birsüreç ki, kapısını tutmuş olanlar bile "Ucu açık; tam üyeliğe varmayabilir" deyip böyle bir sö- zü resmi metinlere sokmaya başlamışlardır. öyl-e bır süreç ki, "zorvnludur" dedikleri bütün koşullar yerine getirildiği halde, her Allah'ın günü ve her fırsatta "gereklidir" diyerek daha şimdiden yeni yeni koşullar ileriye sürmektedirler. öyle bir süreç ki, başladıktan sonra bir bölümü- nü kapatıp öbürüne geçmek için hemen yapılma- sı iste necek olanlardan söz edildiği gibi, her bölü- mün başında ve sonunda 25 ülkenin, bu arada Yu- nanistan'la "Kıbns Cumhuriyeti'rim nzasına gerek- sinim duyulacağı peşin peşin anlatılmaktadır. Kısacası, öyle bir süreç ki, Rum yönetiminin ve gerisindeki senarist Yunanistan'ın oyu olmadan bir adnm bile ilerietilmesi olanaksızdır. Sirndi söylermisiniz; böyle bir sürece girmek is- te»mek, bırakın istemeyi girmek için çırpınmak, zâman zaman yalvar yakar olmak, kargaJann bile gülüp asla yapmaya yanaşmayacaklan bir şeyi yapmak değildir de nedir? Ne yazık ki, AKP iktidan şu günlerde bunu yap- maya çalışmaktadır. Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş buna, çok ha- frf bir deyimle, "tehlikelı bir kanala girmek" diyor. Kanal mı, kanalizasyon mu, dere yatağı mı, akıntı mı, ne derseniz deyin, 3 Ekim'de "büyükzafer" di- ye ilara edilse de bir yığın sorunu ve hiç istenme- yen sonuçlan çok çabuk zamanda gündeme ge- tirecek birgirişbu. Istenmeyen, istenmemesi gereken sonuçiarsay- makla bitmez. KKTC'nin yok sayılması ve hemen sonra yok edilmessi. Türtc askerinin adadan çekılmesi. Askergittikten sonra Rumlann "birdaha yapma- yız" dediklerini mutlaka yapmaya baslamalan. AB \/e bütün Batı'nın herzaman olduğu gibi on- lardan yana cephe tutması. Kötü sonuçlan saydıkça sayabilirsiniz. Ama biri var ki, her siyasetçiden daha çok AKP'li- lerin düşünmesi gerekir: llkseçimde Anadolu seç- meninden müthiş bir tokat yenmesi. Süreç için çırpınışlan intihar çılgınlığıdır. 'Olan Olmuş', Olsun mu? Prof. Dr. Necdet ADÂBAGAnkam O lan olmuş", ağzımı- za pelesenk ettiğı- miz bir laftır. Her ol- madık ışimızde bu _ lafı kullanır ve bu lafla avuntu bulmaya çalışınz. Kabullenme- yi göstenr. Eskiler, kabullenmeye "tevek- kül" derlerdi. Kabullenme, yazgıcıhğa ışa- rettir. Yazgıcıhk insanı usçu ohnaktan uzak- laşiınr. Bizım de gerektiği biçimde aydın- lanmacı olamadıgımızı gösterir. Bu bağ- lamda "olan olmuş" bize yetmez ve avun- tumuzu arttırmak isterken daha etkili olsun diye "Ölenk, olana ağlanmaz" denz. Öle- ne ağlamamak ınsanın elınde olan bir şey değil. Ağlamayanlanmız da vardır. Tepki- lerini farklı biçimde koyarlar ortaya. Ancak bu ışte de kalkınmışhğın payı vardır. In- sanlar kalkmmış toplumlarda doğum gibi ölümün de doğal bir olgu olduğunu kabul- lenir, hüzünlenırler ama.. ya hiç ağlamaz- lar ya da ağlarlarsa ölçülü ağlamasını bilir- ler ve en can dostlan ve akrabalan, yakın- lan için herkesin önünde göz yaşı dökmek- ten kaçınır ve kendilerini denetlemenin yol- lannı ararlar. Bugünlerde sık sık yaşadığı- mız bombalama eylemlerinde ülkemize gö- re, koşullanmıza göre, yaşam biçimlerimi- ze göre.. dahası, birey oluşumuzun ölçüsü- ne göre tavu koyuyoruz. Örneğin, Irak'ta- kı bir bombalama eylemı ile Ingiltere'deki aynı olay karşısında ınsanların koyduklan tepkiler taban tabana zıttır. Tepkilenn biçi- mi, bir ölçüde, insanJann karakterine de bağhdır. Bır Güneyliyle Kuzeyluun tepki- leri hiç aynı olabilir mi? Sıcakkanlı bir in- sanla soğukkanlının demek istiyorum. En doğal bir olayda bile aralannda uçurumlar gibi fark varken böylesı ıç sızlatan bir olay- da aynı tepkiyi koymalan beklenebilir mi? Tepkı koyuşlannda insanlann ekonomık bağımsızlığuun ölçüsünü, sosyal güvence- lerini de gözardı etmemek. yabana atmamak gerek. Kocası ölmüş ve arkasında beş ço- cuk bırakmış, geliri ohnayan zavallı bır eşın feryatlan ve yaktığı ağıt ile tek ya da ikı ço- cuklu, esenlüc içindekı bir kaduun kocası- nnı ardından duyduğu üzünç bır mıdir? tn- sanın çaresizliği, hüznünü ve üzüntüsünü kimi zaman ikiye; kimi zaman üçe, dörde katlar. Ne ki, ınsanlar iç ağnlannı ne ölçü- de ve ne biçimde dışan vururlarsa \iu-sun- lar böylesi trajik olaylar karşısında yaptık- lan, ortaya koyduklan tepkiler ne biçimde olursa olsun her zaman hoş karşılanmıştır, karşılanacaktır. Doğal olan budur. Ünıversitesi Öğretim Üyesi Ölüme ağlamak ne kadar doğalsa, olana da ağlamamız gerektiğine ınanıyorum. Ma- sanın üstünden düşen ve kınlan bir bardak için doğal olarak ağlanmaz ve hiç kimse bu- güne dek ağlamamıştır da... Ama çok sev- diği bir oyuncağını yitiren çocuk kendinı ağ- lamaktan ahkoyamıyorsa demek ki ağla- ması gerekıyordur. Ya da elındeki balonu- nu kaçıran çocuk gibi. E. MontaJe, balonu mutluluğun sımgesı olarak göriiyor. Izin verelim de mutluluğunu yitırenkimse de ağ- lasın! Ona da "Olan okJu", ağlama demek ne ölçüde doğrudur, bılmem! Büyüklerin de ağlaması gereken durumlar söz konusudur ve ohnalı da.. Tıpkı Sahipata Külliyesı'nin restorasyon çahşmalan sırasında Selçuklu dönemine aıt çınilenn kınlarak dolgu mad- desı yapılmasının ardından Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Tamolaç'ın ağlaması gi- bi Nâzım ">'arah hayvamn, kurnyan dahn acısuuçek"memız gerektiğinı söyler. Böy- lesi bır tepkı, duyarlı olan hiç kimsenin yadsıyacağı bir tepkı değildır. Bu acıyı duy- mayanın da gerek insanlığından gerek yurt- taşlığından ku$ku du>mak gerektiğine ına- nıyorum. Dahası, ülkesindeki bircanhya sa- hip çıkamamarun utancını yaşamak zorun- da olduğunu düşünüyorum. Acı duyan in- sanın ağlamasını da çok doğal karşılıyo- rum. Ama söz konusu ağacın niçin kuru- duğunu ve yaralı hayvamn niçin yaralandı- ğını araştırmak gerekir. Bu görev gene yal- nızca duyarh ınsanlara düşmektedır. Duyar- sızlardan beklenen bır şey olmaz Ancak araştırmak da yetmez; engellemek için yol- lar aramak gerekir. Yollan aramadığınız za- man ya da arayıp da bulamadığımız zaman o tatsız ve hüzün veren, can sıkan.. dahası, sizı yaralayan manzaralarla gene karşı- laşırsınız. "Canını. olan oldu bundan son- rasına bakahm" dedığıniz anda, yitirirsiniz; yıtırmış olursunuz. Önemli olan yitirmek aşamasına gelınmemesıdir. însan bir kez yıtırmeye görsün, arkası gelır. Bunu önle- mek artık insamn ya da toplumlann elinde obnayabilir. Istanbul, bana göre yihrilmış bir kenttır, örneğin. tstanbul'u özgün yapısına gen göndermek artık olanaklı değildir. O gör- kemi, o çekicıliğı, o albenısı kentsel çarpık- lık içinde yitınlmıştır. Şimdi "Olan oldu" diyen çok insan \^ar da ağlayan yok! Hoş ağ- lamak da çözüm getinnez artık; zamanın- da ağlanılmadığı için... O nedenle çözüm de yok. Ne vize, ne tüp geçit... Giden gitti. Istanbul'un yaşam bi- çimi değişmez artık... Kentsel dokusu, top- lumsal yapısı değişmez... Istanbul lümpen- lerin, köşe dönücülerin kentı oldu; pijama ya da iç çamaşınyla denize giren ınsanla- nn!.. Geçmişte yaptığımız yanhşlann cere- mesini bugün çekiyoruz. Yanlıslanmızı göz- den geçirmediğimizı düşünüyorum. Geçmis- te "Olan oldu" demek bizi niçin olduğu konusunda yapmak zorunda olduğumuz araştırmayı yapmaktan alıkoymuştur. Sanı- yorum bugüne dek yaptığımız bu yanlışhk- tan ötüni çok kaybunız oldu. Ve ne yazık- tır ki yıtirdikJerimizi de geri getirmenin olanağı kalmadı artık. Çok kolay değil ge- riye dönmek ve yeniden yapmak... O zaman- ki koşullan bugün bulamayabilirsiniz... Marmara depremınde çok can yitirdik. On- lara ağladık. Ağlamamız gerekiyordu çün- kü. Ama deprem olgusuna ağlamadık; ağ- ladığımızı sanmıyorum. Gene fabnkalar orada kuruluyor, iş yerleri orada açıhyor; tecim ve sanayi merkezlerinin yen orası. Ve koca Türkiye'de iş olanağı sunan bölge ora- sı. Başkent bile değil. Belki biraz Ege ve Çukurova... Koca İç Anadolu, Doğu ve Gü- neydoğu Anadolu ve koca Karadeniz akm akin gene Marmara'ya koşmakta. Ikinci bır koca depremi karşılamaya mı gidıyor yok- sa insanlanmız? Yazgılanna terk edilmiş- ler gibi. Ve Marmara'mn o keşmekeşinde kendini gösteremeden yıtip giden Anado- lu gençleri; iş gücünü yitiriyor Anadolu; ardından üretkenJiğmı... Iş dünyasında, toplumsal, ekinsel yaşam- da edilgenliğe sürüklenıyor. Tıpkı Osman- h'da olduğu gibi mi yoksa?.. Yanan ormanlar yıtirilıyor. . Ardından ağlamadığımız için... Sele kapılan kentler, köyler yitınliyor. Yıllardır süregelen rüm olumsuzluklar, ağlamadığımız içındir. Ve kır- lenmiş denizlerimiz yitiriliyor. Denizde bomboş kalan villalar... Villalann yapıldı- ğı zeytinlikler ve portakal bahçelen... De- nizler, ormanlar, kentler bir daha geri gel- meyecek. Giden gelmez çünkü. Ölen de gehnez; olan da... Ama gidince, bir daha hiç, ama hiç geri gelmeyecek bır şey daha var ve hepsinden çok çok daha önemli: Cumhuriyet. Cum- huriyet Türkiyesi. Giden Cumhuriyet'le bır- likte çağdaşhğımızı, kalkınrruşhğımızı, uy- garlığımızı, aydınlanmamızı yihrmiş olaca- ği2. Cumhuriyet'le bırlikte emeğunizi, göz- yaşı ve kanla yoğrulmuş de\Timlerimizi ve çağdaş insanımızı yitirmiş olacağız. Ben- liğimizi.. dahası, kimliğimızi. Yoksa gene ağlamayacak ve "Ohm oldu mu" diyeceğiz ardından?.. PENCERE Pislik Uzepine Laflama... Pis bir dünyada yaşıyoruz.. Pislik her yandan fışkırıyor.. Şu Irak'taki Angloamerıkan işgali nedir?.. Pislik!.. Ya Türkiye'de Yüce Tann'yı ve kutsal Müslümanlığı iktidar koltuğu için kullananların aşağılık polrtikalan ne?.. Pislik!.. Her türlü hortumculuğu yaptıktan sonra dokunul- mazlığın arkasında saklanmanın adı ne?.. Pislik!.. Bir yandan uygariık taslayıp öte yandan dünyayı sö- mürüp insanlığın çoğunluğunu yoksullaştırmak ve aç açına süründürmek ikiyüzlülüğüne ne denir?.. Pislik!.. Medyamızın havsalaya sığmaz kokuşmuşluğu nasıl vurgulanabılır?.. Pislik!.. • Nereye baksan pislik.. Zaten dünya pıs olmasa insan sabunu icat etmek zo- runda kalmazdı... Tuvalet sabunu, yeşil sabun, beyaz sabun, kokulu sabun, killi sabun, katranlı sabun, arapsabunu, çama- şır sabunu, yüz sabunu neyi temızlemek için üretiliyor?.. Koskoca fabrikalar hiç durmadan, ara vermeden, paydos etmeden leke tozu, deterjan, şampuan, bula- şık temizleme suyu ve daha nicelerini, pislikieri temiz- lemek için piyasaya sürüyorlar... Dünya pis olmasa, bütün bunlara ne gerek var?.. • - Oğlum burnunu sil.. - Kızım ellerini yıka.. - O pis lakırdıyı kimden öğrendın?.. - Pis pis sırrtma!.. - Evi bok götürüyor.. - Bu düzen kokuşmuş.. - Siyaset leş kokuyor.. • Dünya öylesirte pistir ki bir yakının hastalansa has- tanede yer bulamazsın, otobüste yeni ayakkabının he- men üstüne basarlar, lokantada yemek tabağından saç çıkar, tam uyku bastınrken komşu kapıyı çalar, te- lefonu çevirsen yanlış numara düşer, banyoya girersin sular kesilir, uçsuz bucaksız göklerde uçaklar çarpışır, düz yollarda arabalar birbirine girer, evden çıkıp kapı- yı kapadığın zaman anahtan içerde unuttuğunu anım- sarsın... Dünyanın pisliğiyle başa çıkılmaz... • Ancak 21 'inci yüzyılda bu işin dibini bulduk.. İnsan artık dünyayı içinde yaşanılmaz boyutta kirle- tip pisletmeye başladı; tüm doğa, denizler, bulutlar, bitkiler, hava, toprak kirlenıyor... Pis dünyanın, pis huylu, pıs ağızlı insanlan pisi pisi- ne konuşup sözde polrtika yapıyorlar, pisi pisine yaşa- yıp pisi pisine ölüyoriar... m Ortalık yıkılıyor. EFES PUsea Şimdi gecelere dayanıklı şişede, sınırlı sayıda noktada. COOLBOTTLE
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear