23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 EYLÜL 2005 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA Tel: 0.212^12 05 05 Faks: 0.21İL512 44 9?Etektronik posta: denirsom@cumhuriyetcom,tr 17 İTÜ İTÜ matematik Mühendisliği'ni bitiren Candan Başak Erdinç'in İTÜ'de iktisat yüksek lisans programına kayıt yaptıramama öyküsü mutlu sonla bitti. Kayıt işlemlerinden sonjmlu şube müdürü konumundaki görevli, geçen hafta verdiği sözü tuttu ve genç öğrencinin banka dekontundan kaynaklanan kayıt engeli kaldınlıp işlem tamamlandı. - Rumlar, AB'den istediğini almış... "Nasıl olsa faturayı Türkiye ödeyecek!" e a Ata ölmüş.. Azrail'in Semra Hanım'dan çekeceği var! MİDE ağnsından yakınan 16 yaşındaki oğlu Can'ı Kızılay'ın Istanbul Maltepe'deki Adatepe Tıp Merkezi'ne götürüyor Nilgün Ertem... Doktor, apandisitten kuşkulanıp kan ve idrar tahlili istiyor. Tahlil sonuçlan geldiğinde doktor, "Oğlunuz kum döküyor, aynca protein kaçağı var; yeni tahliller gerekiyor" diyor. 24 saat boyunca idrar toplanıp yeniden kan veriliyor ve ikinci tahlilın sonuçlan alındığında doktor şöyle diyor. "Oğlunuzda böbrek yetmezliği var. Böbreklerinin yüzde 50'si çalışmıyor. Uzman doktora götürün." Nilgün Ertem; başından aşağıya kaynar sular dökülmüş bir anne olarak Kızılay'dan çıkıp hemen bir uzman doktora gidiyor. Uzman doktor Kızılay'ın tahlil sonuçlanna baktığında "Evet, böbrek yetmezliği" diyor, ama yeniden tahlil yapılmasını da istiyor. KızılayTekrar 24 saat boyunca idrar örnekleri toplanıyor; başka bir laboratuvara gidiliyon kan veriliyor. Tahlil sonuçlannın alınması için dört gün bekleniyor. O dört gün sanki dört yüzyıl gibi geçmek bilmiyor. Nilgün Ertem, yeni tahlil sonuçlannı aldığında uzman doktora koşarak gidiyon eğer oğlunun böbreklerinin yansı çalışmıyorsa tedaviye başlamak için zaman yitirmemek istiyor. Bir anne olarak aklında bin türtü olasılık; yüreğinde bin türlü kuşku... Ve uzman doktor son tahlil sonuçlanna baktığında gülümseyerek müjdeli haberi veriyor "Oğlunuzun böbreklerinde sorun yok." Nilgün Ertem derin bir nefes alıyor... Fakat, boğazında bir düğüm oluyor; bu büyük hatayı Kızılay'a bildirme gereği duyuyor. Adatepe Tıp Merkezi'ne gidiyor. Başhekimlikte işler o denli yoğun ki ancak ayaküstü dinleyebiliyoriar. Dinledikten sonra da "Ortada anormal bir durum yok. Kızılay'ın tahlillerine bakıp böbrek yetmezliği teşhisi konamaz. Kaldı ki, iki tahlil arasında degerier değişmiş olabilir" diyoriar. Nilgün Ertem "İki tahlil arası üç gün. Üç gün, herhangi bir tedavi yapılmadı. Degerier niye değişsin" bile diyemiyor çünkü kimse onu dinlemiyor! Zaten Nilgün Ertem olayın bu boyutunun peşinde değil... Belli ki, Kızılay'ın laboratuvannda tahliller kanşmış; ortada gerçekten böbreklerinin yansı çalışmayan bir hasta var, fakat o hastanın bundan haberi yok. Bu durum Kızılay'ın da pek umurunda değil! Fransa Fransız televizyonu TV5'teki bir programda Türkiye'nin doğusunun t "Kürdistan" diye gösterilmesine biz niye tepki gösteriyoruz anlamak mümkün değil? Çünkü, bu Fransızlar aynı bölgeye "Ermenistan" demiyoriar mıydı? Bırakın Fransızlardan kazık yiyen Ermeniler düşünsün! SESSİZ SEDASIZ (!) CeSAZET EDESfLECBt/ A^IL O/M TLİlZJtL AMALAJZf ZlOSüeZMAZ. /.. SEN /C/MİZDEİŞJ M/NLEZB <3ÜVENM£ /. ÛA/LAJ. G&Uf / A1Ü OVLAfiL DA 8/G.GüMAYNEN SENÎNGfeî OZOCA/yjUSTArA *ZE*1AL' ÖLÜSüNüN &Û2/S/A/C&/ D4NA OTUO. &/İ2A1Z. Bu kadar saçmalık yeter de artar bile FIRSAH bir televizyon programıpda yakaladıklarında Turgut Özal'ın önerdiğı gibi köşeyi dönemediler, ama kendi çaplannda "meşhur" oldular... Türkiye'nin dikkatini "kaynanalann kaynanası ve anasının dizinin dibindeki oğul" olarak çekmeyi başardılar. Fakat televizyon programı bitince, ancak başka programlann stüdyo köşelerinde ekmek parası çıkarabildiler. Sonra o programlar da bitti. Geldikleri noktaya "meşhur" olarak döndüler. Eğitim yok. Meslek yok. Üretim yok. Iş yok. Para yok. Ama magazın dünyası var. Boş laflar, lafazanlık, lafebeliği var, "ben dedim, sen dedın" var; "meşhur" olmak var. Ne var ki televızyonun yarattığı hayal dünyası, dünyanın gerçeği ile örtüşmüyor; ekrandaki "komedi" gerçek yaşamda "dram" oluyor; çocuk otel odasında ölüyor. Anne ıse çocuğunu "şehit" kabul ediyor. Popüler kültürün magazın şehidi! Bu kadan da fazla ya da bu kadar saçmalık yeter. Evde yetişme çağında bir erkek çocuk daha var; devlet, sosyal devlet olmalı ve evdeki çocuğun sorumluluğunu bu "kaynana"dan almalıdır. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku n yahoo.com Almanya seçimlerinde Türkler belirleyici oldu. Türkiye seçimlerinde de Amerikalılar! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ 'Yüz akımız'm yüz karası Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), eğer Hasankeyf'i ger- çekten baraj sulan altında bıra- kırsa, bu hem Türkiye için, hem de GAP için "yüz karasT bir du- rum olacaktır. Çünkü GAP "uhısal yüz ala- hiız"dır... Hasankeyf de "ulusal onuru- nmz" ve "insannk mirasTmız- dır... Çağlar boyunca Anadolu'yu uygarlıklann beşığı kılan Fırat ve Dicle'nın, "çağdaş uygarhğh mız r 'a da bereket kaynağı olma- sını sağlayan GAP, aynı zaman- da "gdeceğüniz"dir... Ne var ki GAP fiknnın dogduğu 1960'lar- daki "uygariaşma" bilınci ile günümüzün "uygarhk hedeOe- ri" arasında fark var. Daha doğnısu, çağdaş uygar- bk anlayışında "gefişmeter" var... Kalkınma pohtıkalan konu- sundaki hemen tüm uluslarara- sı insanlık bıldirgelerinde artık öne çıkan temel kavram "geçmi- şi yok etmeden gekceği tasarla- yacağı bir düzeyde tutmaya yö- nelik değışiklik önerilerine bile kulaklarını tıkamış durumda- lar... Doğrusu artık çok merak et- meye başladık. Bu kan yürekli ve kültürel mirasa karşı böylesi- ne "donuk" duran bürokratlar ve sıyasiler, bu gibi modası geç- miş "hazırproje''lerin faydadan çok zarar getireceğini ne zaman kavrayacaklar? HısnKe>fa'datt turizırr! Tarıhteki adıyla "Hısn Key- fa*yı kurtarabilmek için, hemen herkesin yıllardır sürdürdükleri çabalara. son günlerde bir imza kampanyası da eklendi. Hasankeyf Gönüllüleri Der- neğı Başkanı Recep Kavuş, im- zalan "Başbakan'm sözünü rut- ması için" topladıklannı söylü- yor Çünkü Recep Tayyip Erdo- ğan,2OO3 'tekı ziyaretınde demış ki: "Yaklaşık 40 medeniyetin geçtiği antik kenti Ihsu Barajı'na feda edemeyiz. Dünya medeni- KtVI KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicak(a yahoo.com. tr ÇİZGİLİK K.İMİL MiSARACI kamilmasaraci • mynet.com HARBİ SEMİH POROY semihporoyr' yahoo.com mak", yani 'İarih.küJtürvedo- ğa miragnın korunduğıT bir ge- lışmeyi gerçekleşürebümek... Başta Bırleşmiş Milletler, UNESGO ve Avrapa Konseyi ohnaküzere, 1970'lerdenbuya- na Türkiye'nin de imzası bulu- nan ve hatta TBMM onayıyla 'iıtusal yasa"mız olan çok sayı- daki sözleşmede, "uyprhğııı flertemesi için tarihten geten de- ğerkri de yaşatmanm" önemi ve hatta "zorunhıluğu'' vurgulanı- yor. 0 halde GAP'ın da bu ev- rensel dııruşu projelenne yan- sıtması ve 40 yü önceki, kültü- rel mirası göz ardı edenbaraj ta- sanmlannı, insanlığa karşı *ve- ribniş söz" anlamındakı bu çağ- daş kalkınma sözleşmelerine a uyariamasır gerekmıyor mu? "Hazır proje' tembeüiğL. Ne var kı GAP'tan sorumlu üst düzey bürokratlar ile siyasi- ler, artık "eskiıniş" olan bir kal- kuıma anlayışını "aynen" sa- vunmanın insan akh için de "ha- karet" olduğunu bile sanki kav- ramaktan uzak bir "inat" içinde- ler. Hasankeyf'i yutmaya aday flısu Barajı Projesi için, kimbi- lirkaç büimsel toplantıda, kim bilirkaç bilimsel bildiriyle "tek- noioJKİ bile eski" denildiği hal- de, bu ilkel projeyi ıptal etmek şöyle dursun, hiç değılse su se- viyeşni tarihi kentin boğuhııa- yetlerine beşiklik eden Hasan- keyTi dünya turizmine açmaya kararfayız»" Aynı konuşmasında Başba- kan şunlan da söylemış: "Avus- turya'da Dısu Barajı'na talip olan müteahhitierie görüştüğü- müzde, projelerini Hasankeyf i Dısu'ya gömmemeleri şeklinde hazırlanıalannı istedim." (Ak- şam, 21 Temmuz 2003) Aradan geçen 2 yılda bu söz- lerin tutuhnası bir yana. "ger- çekleşme umudu" bile yaratıl- mayınca, GAP'çılann "Dısuiçin arük gün sayıhyor" dedıklerini duyan gönüllüler Başbakan'a şunu soruyorlar: "VoksaHasan- kevfte sualb turizmi mi düşün- mektesmiz?-" Dedik ya GAP ne kadar onu- rumuzsa, Hasankeyf de en az o kadar onurumuz. Bu tarihsel başkentın sular altında kahnası- nın ötesinde, böylesi bir sonuca onay vermek de "hepimiz ad> na" yüz kızartıcı bir tutum. Çünkü geleceğin tarihçileri, 4000 yıllık uygarlık zengınliği- mizin sadece 40 yıllık bir elekt- rik ihtiyacuıa kurban edıldiğini hayretle yazarlarken, bundan sa- dece yöneticileri sorumlu tutma- yacaklar; "Türkler'' dıyecekler, "dünya miraslanT 'nı yok ettıler... Biz, böyle anılmak istemiyo- ruz... oekincic/ cumhuriyet.cqm.tr HAYAT EPİK TİYATROSL MUSTAFA hayatepik I mynet.com " R U H Î S U , O KADAR BEYEFENDI BİR ÎNSANDI KI KUFUR. ETrîStKlE BİR KERE BİLE RASTLAMADIM. BtR GUN MAHCUBÎYETTEN YANAKLARI KIZARMIS 6ELDİ VE: "BİR KAOINA ÇOK KÜFÜRLÜ KONUŞTUM. AYIP ETTİIC" DEDt RUHÎ NİN KÜ^URONO ÖYLE MERAK ETMtŞTIM Kİ ISRAR ETTIM, "NASIL KÜFÜR ETTTN. SÖYLE" DIVE UTANA SIKILA ANLATTT •YALOVAVA KONSERE &IDtyORDUM, ARABALI ViAPURUN ACTK TARAFIMDA SAZIMI KOLTUSUN KENARIMA BIRAKMIŞTIM KADININ BIRI &ELDÎ, DÎKKAT ETMEDEN OTURDU VE SAZIN SAPINI KIRDI . . . HANfMEFENDt 6ÖRDÜNÜZ MU YEDlSlNtZ HALTI OEDZM" RUHth4tN ASlR DEDİSİ KÜFÜR BUVMUŞ.." *Azız Nicsm den okudugurn ama aklımda kaldıÇı gtbı aktordıŞım bu anekdotu, tfûmunUn ZQ ynndc Ruhı 5uya saygtyla yoîdım ve çızdım T_J. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 21EyIül icwus.mumtaz-arikan.com isMastersVoice "SAHİBİNİN SESTNDEKİKÖPBK. •1839'OA BUGÜN, İNGİLİZ RESSAMI HZANCIS BARRAUO 'NUN VAPTtĞt tiESİM "EU>RlO6£ TOHNSOU VICTDR WLtCING MACH/Ne* 6ISAMO- FON şîe<erı r#ıeAFfNO<4N SAT/N AUNMIŞTT. /GÖPEĞİNİU G/eAMOf&A/ bİNLE&££N RESMİNİ ÇİZMİÇ, SUfJU, fCÖPetC MAM4SI İMAL BOB^J A A OÜÇÜMMÜÇTİJ. AN- RA İA ZESİMLE İLGtLENMtŞ IfE 1OO ST£RLİM£ *L- söz /coıvusa /eesMt MA&&4 OLA- KULL4AJAM FtKMA, OÜNYA ÇAP/A/PA ÜA/E ULAŞMIŞrt. 8Ü7ZJN gUMl/)R£>AN HA - Sees/z rr y/L YAŞAYAM NIPPEZ, M/LYOA/- LARCA KİÇf THISAFtNDAN rANINMı ~T('.. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bir Yineleme 14 Eylül 2005 tarihli gazetemizin "Söz Okurun'say- fasındayazılanmdan birine ilişkin birokurmektubu ya- yımlandı. Sayın Olcay Akdeniz, "Edebiyatçtlar Avru- pa Biriiği'ne Karşı mı?" ve "Avrupacılık" başlıklı yazı- lanmdan yola çıkarak altı maddelik bir eleştiri yazısı ka- leme almış. özet olarak, AB üyesi ülkelerin "çoğunlu- ğunun emperyalist" olduklannı, Türkiye'nin ise "henûz yan feodal, yan sömûrge, yan kapitalist birülke" oldu- ğunu söylüyor. Değerii okurum "bu böyledir", demiyor; cümlelerini "Bu böyle değil midır" diyerek kurmuş. Bir maddede de "Bu haliyleAB, kapitalist-emperyalist ni- teliklıAvnıpa ülkelerinin sermaye sınıfannın birüst ör- gütlenmesi midir, yoksa Avnıpa 'nın işçi sınrfının birör- gütlenmesi midir" diye soruyor. Okurumun, Türkiye'nin "yan feodal, yan sömürge, yan kapitalist" bir ülke ol- duğu yaklaşımının dışındaki sorulannın büyük bölümü- ne hiç duraksamadan "evet" diyebilirim. Ne var ki bu yanıtla "sorun" çözülmüş olmuyor. Adına ister "kûreselleşme", ister "yeni dünya düze- ni" diyelim, çağımız dünyasına egemen olan belirleyi- ci gücün emperyalizm olduğunu biliyoruz. "Sorun" da dolayısıyla emperyalizme karşı mücadele sorunu. Em- peryalizm eğer Lenin'in saptadığı gibi "kapitalızmin en yüksek aşaması" ıse sorunun çözümü de doğrudan doğruya kapitalizme karşı verilecek mücadelenin so- nucuna bağlı oluyor. öte yandan emperyalızmin ulus- lararası, sınırlar üstü, sınıriar ötesi, evrensel bir güç ol- duğu da bılindiğine göre o zaman ulusal sınırlar içine sıkışmış, eli kolu bağlı emekçilerin 21. yüzyıl emperya- lizmine karşı nasıl mücadele verebilecekleri bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Görmemiz gereken önemli bir nokta da günümüz- de "yerti" kapitalızmin evrensel kapitalizmden ba- ğımsız olamayacağı gerçeği. önümüzde güncel bir örnek var: TÜPFtAŞ. fnale, "ulusal" bir kuruluşta kal- dı diye seviniliyor, peki TÜPRAŞ'ın yüzde 10'luk his- seleri bir Ingiliz-Hollanda şirketi olan Shell'e, yüzde 14.7 oranında hisseleri de bir Israil grubuna ait değil mi? Yarın Koç Grubu'nun elindeki hisselerden, söz- gelimi yüzde 27'sini, herhangi bir yabancı kuruluşa satmayacağının, dolayısıyla TÜPRAŞ'ın "yabancıla- nn"elinegeçmeyeceğinin birgarantisi mi var? Bu ör- neklerin bizi bir yere götüımeyeceğini biliyorum. A- ma ınsan söylemeden de edemiyor, ceplerimizdeki kredi kartlanna bir bakahm, kaçı "ulusal" bankalann? Emperyalizmin bayraktannın "yabancımalisermaye" olduğunu aklımıza getirelim, son iki yılda kaç banka- nın, kaç sigorta şirketinin yabancılann eline geçtiğini anımsamaya çalışalım. Ne kadar çok, değil mi? Di- ğer sektörierde durum farklı mı? Yerlı sermayemiz uluslararası sermaye ile çoktan birleşmiş, bütünleş- mişken hangi "ulusal" sermayeden söz edeceğiz? Sermayenin küreselleşmesi, küresel sermayeye kar- şı mücadele vermek durumunda olan emeğin de kü- reselleşmesini zorunlu kılmıyor mu? Bu, bizim öznel is- tencimize değil, bizim istencimiz dışında gelişen nes- nel koşullara bağlı bir zorunluluk. Ekolojik tehditler gi- bi kapitalist sömürü de sınırlar ötesi bir olgu ise emek de emeğin direnişi de sınırlar ötesi olmak zorunda de- ğil mi? Çokuluslu şirketlenn ülkemızdeki işletmelerin- de gerçekleşecek olan emekçi direnişlerinin o çokulus- lu şirketlenn başka ülkelerde, özellikle de onlann mer- kez üslerinde çalışan emekçilerin dayanışması, deste- ği olmaksızın başanya ulaşabıleceklerini sanmıyorum. Yıllardır, özellikle de özel sektörde, başanlı bir emekçi dırenişıne rastlamayışımızın bir nedeni de bu değil mi? Okurumun bir de "AB'deki 'işçi sınıff, AB'nin veya kendi ülkelennin emperyalist poiitikalanndan ve kaza- nımlanndan pay aldığı için, açıkçası AB'nin veya ken- di ülkelennin kapitalist-emperyalist sermaye sınıfının işbirlikçisi durumunda değil midir" diye soruyor. Bu yaklaşımın her şeyden önce Avrupa'nın birçok ülkesin- de kapitalizme karşı uzun yıllardır sayısız direniş örne- ğı verniiş işçi sınıflanna ve emekçilere karşı haksızlık olduğunu düşünüyorum. Ben, bir yurtsever olduğum kadar emekçi entemasyonalizmini de savunan bir in- sanım; ülkemiz emekçilerinin başka ülkelerin emekçi- leriyle her türlü sınıfsal dayanışma yollanna başvurma- sının yaranna inanıyorum. AB'yi de bu bağlamda de- nenmesi gereken yollardan biri olarak görüyonjm, yok- sa içımde AB'ye karşı özel bir aşk yok! Herkesin hayal- len vardır, benim de bir hayalim günün binnde Barce- lona'nın, Marsilya'nın, Cenova'nın, Hamburg'un, Rot- terdam'ın, Anvers'ın, Pire'nin, Istanbul'un lıman ışçile- nnin ortak direnışlerine tanık olmak. Insanoğlu, hayal ettiğı kadar yaşarmış, benimkı de böyle bir şey işte. e-posta: dkavukcuoglu@superonline.com BULMACA SEDAT YAŞAY±\ SOLDANSAĞA: 1/ Güney Amerika'nın Amazon böl- gesinde yaşa- yan, yeşil renkli ve çatal 4 kuyruklu bir kuş. 2/ Acılar karşısında da- yanmagücünü yitirmeyen... AkiraKurosa- va'nın bir fil- mi. 3/Bir gıda madde- si... Osmanlı donan- masında tümgenerale eş rütbe. 4/ Dikişte kullanılan pamuk ipli- ği... Sanatta, siyasette ya da düşünce yaşa- mında ortaya çıkan yeni görüş. 5/ Küçük erkek kardeş... Kalın 8 bükülmüşsicim...Ey- 9 lemleri olumsuz yap- makta kullanılan ek. 61 Yeniçerilerin giydikleri üstlük. II1944'te Bandırma açıklannda batan Türk yolcu ge- misi... Uygun. tıpatıp gelen. 8/Cazibe... Deri üzerine uygulanan hamur kıvamında ilaç. 9/ Iğdiş etmek... Tantal elementınm simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Süs taşı olarak kullanılan, mor renkte bir tür ku- vars. 2/ Yazılı yapıt parçası... Iskandinav mitoloji- sinde, denizcileri kapıp kaçırdığma inanılan tann- ça. 3/ Mısır'ın plaka işareti... Eskiden hükümdara ay- nlan gemı. 4/ Izmir'in bir ilçesi... Bir ıletken için- de, elektrik yüklerinin yer değiştirmesi. 5/Kayınbi- rader... Alfred Hitchcock'un bir filmi... Kuzu sesi. 6/ At ve benzeri hayvanlann sırtma vurulan keçe, meşin ya da kalın kumaş parçası. 7/Tuna Irmağı, Ka- radeniz ve Ege Denızı arasında kalan bölgeye adı- nı vermiş olan eski halk... Eski Türklerde at, köpek, keçı gibi hayvanlann mumyalanna venlen ad. 8/ Genişlik, hacim... Bir tür elinas iğne. 9/ Hayvanla- ra işaret koymak amacıyla kulaklarını kesmek ya da boynuzunu kertmek... Uzaklık işare^. r
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear