23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 MAYIS 2005 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER MUMTAZ Tartışmanın Püf Noktası GALİBA Anayasa Mahkemesi Başkanı asıl vurgulama- sı gereken noktayı vurgulamayıp meramını tam anlatama- dı. Meclis Başkanı da galiaa bildiği bir noktayı göz ardı edip asıl söylemesi gerekeni tam söyleyemedi. Böyle yapmasalardı, belki tam o noktada buluşabilir ve ülkedeki çeneleri boş yere yormazlardı. O nokta şu: TBMM, tam bir yıl önce 7 Mayıs 2004'te yaptığı bir anayasa değişikiiğiyle, uluslararası antlaşma- ların uygun bulunmasına ilişkin 90. maddeye bir tümce ekledi. Bu yeni hüküm gereğince, artık temel hak ve öz- gürlüklere ilişkin bir yasayla bir antlaşma arasında çatış- ma çıkarsa antlaşma hükürnlerine üstünlük tanımak ge- rekiyor. Türk anayasa sistemi, zaten 1961'den beri usu- lüne göre yürürlüğe konmuş uluslararası antlaşmaları ya- sa hükmünde saymakta ve bunlar hakkında anayasaya aykırılık gerekçesiyle Anayiasa Mahkemesi'ne başvurul- masını önlemekteydi. Biraz da Avrupa'nın ho^una gitmek için yapılan son anayasa değişikliği bu hükınü başka bir açıdan perçinle- miş oluyor. Aslında, ortaya çıkan durum Türk yargı organlarının şimdiye kadar ara sıra dolaylı yoldan vardıkları bir so- nuca fazla değişiklik getirmiş olmuyor. Danıştay ve hatta bazı adliye mahkemeleri ınsan hakları" denen "temel hak ve özgürlükler"e ilişkin bir konuda Türk mevzuatın- da açık hüküm yoksa ya da bir yasada aykırı hüküm bu- lunup da sonra yürürlüğe diren bir uluslararası antlaşma yeni hüküm getirmişse o aptlaşmaya göre sonuca vara- biliyordu. Anayasa Mahkenhesi de anayasaya aykırılık ko- nulannı incelerken zaman zafnan Avrupa insan Haklan Söz- leşmesi'nin hükümlerinderj ya da o hükümler konusun- da Strasbourg'daki Avrupa Insan Hakları Mahkemesi'nin kararlarından yararlandı. | Anayasa değişikliği, bu yararlanmayı artık bir zorunlu- luğadÖnüştürdü. örnek vermekgerekirse, sözgelimi üni- versitelerdeki "türban yasi\ğı"n\ kaldıran bir yasa çıkar- sanızve Anayasa Mahkemşsi'ninyetkilerinideğiştirseniz, hatta o mahkemeyi kapatıp bu yasağın konamayacağı- na ilişkin bir anayasa değiş kliği de yapsanız, Türkiye Av- rupa Konseyi'nin üyesi olarak kaldığı ve üyeliğin zorunlu koşulu olarak Insan Hakları Sözleşmesi'ni kabul ettiği, hele kişisel başvuru hakkını tanıdığı sürece böyle bir ko- nunun çözüm yeri artık mutlaka Strasbourg Mahkemesi olacak. O mahkemenin türban konusunda şimdiye kadar birkaç davayla ortaya koyc uğu içtihat da malûm. Anayasa Mahkemesi Buşkanı'nın söylemek istediği herhalde buydu. Geçen yılki anayasa değişikliğini yapan bir Meclis'in Başkanı bu sonucu b Imiyor olamaz. Sonuca kızıp Anayasa Mahkemesi'ne y^ükleneceğine, Avrupa istedi diye her şeyi hemen kabjl etmenin ve başka birçok konuda siyasal davranabi en uluslararası yargı organ- larına güvenmenin yanlışlı ğını vurgulasa, hem partisini uyarmış hem de kendisiyle tutarlı kalmış olmaz mıydı? Kaldırtmazlar Sayın Annç... Sayın Armç, şunu bilmenizi istiyorum, siz Meclis'seniz, kaldırma yetkiniz varsa, biz sizden daha büyüğüz, biz halkız, size kaldırtmayız. Bu tehditlerle sıkmabaşı meşrulaştıramazsınız. Gündüz AKGUL Emekli Cumhuhvet Savcısı A nayasa Mahkemesi'nin 43. kuruluş yıldönümünde konu- şan Anayasa Mahkemesi Baş- kanı Sayın Mustafa Bumin'in sıkmabaş (türban) konusunda- ki sözleri, ülkenin başka sorunu yokmuş gibi sıkmabaşı kamusal alanda resmi üni- forma haline getirme gayreti içinde olan ve bunu namus borcu bilen iktidar partisini ve özellikle TBMM Başkanı Sayın Annç'ı ol- dukça rahatsız etti. Bunun yanında gerçeği yalın bir şekilde dile getiren konuşma, ana- yasanın 2. maddesinde "Türkiye Cumhu- riyeti... denıokrarik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" diye ifade edilen Cumhuriyet yanhlanndan, demokrat kesimden, aydın- lardan, çağdaşlıktan yana olanlardan ve bü- yük bir yurttaş kitlesinden çok beğeni aldı ve alkışlandı. Bu tartışmalar henüz gün- demden düşmeden Sayın Annç gerçek ni- yetini belirten dilinin altındaki baklayı çı- karıverdi: "Ben Meclisim, istersem Anaya- sa Mahkemesi'ni kaldırabilir miyinı? Kal- dınrnn" diyerek, konuşmaya destek veren yukarıda belirttiğim kesimleri tahrik ederek bir yanlış daha yaptı. Bu ülkede, "Sizister- seniz hilafeti bile getirirsiniz, odunu aday koyarsam milletvekili seçtiririm", "Bana sağcdar suç işliyor dedirtenıezsiniz, ülkede üs yok tesis vardır", "Benim memurum işi- ni biür" "Anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz" diyerek laik ve demokratik cumhu- riyet kazanımlarını hiçe sayan ve halkla alay eden yöneticileri bu halk çok iyi ceza- landırmasını bilmiştir. Tümünün partileri bugün Meclis dışında kalmışlardır. Sayın Annç, kapatma gerekçelerinin or- takpaydalan "laikCumhııriyetilkelerineay- kın davranmak" olan Milli Nizam, Selamet, Refah ve Fazilet partilerinin geleneğinden yola çıkarak bugünlere geldiğini hiçbir za- man unutmamalıdır. Ülkenin bugün önde gelen sorunlan; - Uluslararası ilişkilerde onurlu bir dış politika uygulamaktır. - En kısa sürede iç ve dış borç sarmalın- dan kurtulmanın koşullannı yaratmaktır. - Birtakım dayatmalarla durdurulan ve yok edilen üretime yeniden başlamaktır. - Güvenliğimiz açısından hayati önemi olan ve ekonomimize büyük katkılar sağ- layan kurumlann (ERDEMlR, PETKİM, Te- lekom, Milli Piyango vs.) özelleştirme adı altında yabancılara peşkeş çekilmesinden vazgeçmektir. - Ülke arazisini "babalar gibi" yabancı- lara satmaktan vazgeçmektir. - lşsizliğe çare bularak insanlara aş ve iş sağlamaktır. - Sözde Ermeni soykınm sorununu, Kıb- ns sorununu, Ege sorununu, ruhban okulu sorununu uluslararası alanda ülkenin çıkar- lan doğrultusunda hiçbir ödün vermeden sa- vunmaktır. - Demokratikleşmeyi ABD, AB, IMF re- çetelerine ve dayatmalanna göre değil yurt- taşlarımıza yaraşır haklar olarak ele alıp gerçekleştirmektir. - AB'ye el etek öperek değil onurumuz- la girme koşullannı yaratmaktır. Bu ve buna benzer sorunlar yumağı gün- demde olması gerekirken, iktidar partisi bunlan bir yana bırakarak var yok sıkma- başı meşrulaştırmak, kadrolan imamlarla dol- durmak ve yeni imam kadrolan açmak, ana- yasaya aykırı yasalar çıkarmak, yolsuzluğa bulaşmış milletvekillerinin dokunulmazlı- ğını kaldırmamakta ısrar etmek gibi savu- nulması olanaksız işlerle ilgilenmektedir. Sayın Annç, şunu bilmenizi istiyorum, siz Meclis'seniz, kaldırma yetkiniz varsa, biz sizden daha büyüğüz, biz halkız, size kal- dırtmayız. Bu tehditlerle sıkmabaşı meşrulaştıramazsınız. Bu eforunuzu de- mokratik ve laik hukuk devletinin yaşama- sı için harcarcanız, yıllarca gündemde ka- labilirsiniz. Aydınlık yannlar dileği ile... Örgütlenmiş Dinin Tabanı ve Devletin Duruşu Ercan YEŞtLYURT T ürkiye'de ögüt- te din de örgütlenmeye lenmiş dinin ge- başlamıştır. lişimi, devletin duruşuna göre yapılan- mıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan çok par- tili sisteme geçene ka- dar süren devrimci uz- laşmaz tavır, dinin ör- gütlenmesini engelle- miştir. Bu geçişle birlik- 1946 ve 1968yılları arasında Türkiye'de dernekleşme sürecine baktığımızda çok yo- ğun bir hareket görül- mektedir. Bunun nede- ni 1946'ya kadar çok sıkı bir denetim altında olan sosyal ve siyasal katılma haklannın 1946 İkinci Cemiyetler Ka- nunu ile serbest bıra- kılması, 1950'den iti- baren başlayan ve Tür- kiye'nin o zamana ka- dar görmüş olduğu en hızlı kapitalistleşme sü- reci sonunda toplumun giderek farklılaşan sos- yal güçler kazanması- BASARI MAXIMUM KART İLE TAM 12'DEN VURUNSiemt ns cep telefonlan Maximum Kart'a özel 12 taksit avantajı ile tüm Başan bayilerinde 0X70 SK65 M65 www.basari.com.tr SIEMENS Sertlkalı ürunler kullanım ömn) siımslnce bakım onanm güvenceslndedlr. Kampanya 31 Mayıs 2005 taritıine kadar geçoil ve stoklaıla stnırtıdr. rnriMmum www.maximujm.com.tr | 444 02 Oî dır. Toplum çok farklı güçler tarafından etki- lenmeye başlamıştır. Bu etkileşim toplumda der- nekleşmeyi başlatmış- tır. Sosyal yardım, spor, din, işveren, tanm, kül- tür, işçi, güzelleştirme, komünizmle mücade- le gibi derneklerkurul- muştur. Bu etkileşimde, özel- likle din derneklerinin sayısında bir patlama olmuştur. Cami yaptır- ma ve diğer din dernek- leri sayısı 1946'da bü- tün ülkede toplam 11 taneyken 1968 yılının sonunda 10 bin 730'a çıkmıştır. Yani 22 yılda 1000 misli artmıştır. Din der- neklerinin bu kadar hız- la çoğalmasmm sebebi, kapitalizmin yarattığı gelişme ve modernleş- meye karşı toplumsal tepkidir. Bütün bunlar, Tiirki- ye'de belirli bir geliş- menin gerçekleştiğini fakat aynı zamanda bu gelişmenin ilkel düzey- de olduğunu göster- mektedir. Bu duruma örnek ola- rak da tanm dernekle- rini gösterebiliriz. 1968 yılında halkın yüzde 64'ü köylerde olması- na rağmen çoğunluğu batı bölgelerinde olmak üzere 683 tanm derne- ği kurulmuştur. Bunun sebebi kırsal bölgeler- de henüz tarımsal üre- timin pazar için yapıl- mamasıdır. Pazar için üretim yapan batı böl- gelerinde örgütlenme daha fazladır. Bu da dernekleşme sürecinin, gelişim ve farklılaşma- nın ürünü olduğunu göstermektedir. Bütün dinler, işkence- den, yoksulluktan kur- tuluşu vaat etmektedir. Zamanın ilkel ve geri toplumlannda bu çıkış, dinlerin gelişmesini, ta- ban bulmasını ve tut- masmı sağlamıştır. Si- yasi yapılar ve sistem- ler, kendilerine uygun ortamlarda gelişir, uy- gulanabilir ve yaşatılır. Kapitalizm, dinden bağımsız bir şekilde ge- lişme yeteneğine sahip- tir. Ama dinden sistemi tehdit eden hareketle- re karşı yararlanmakta, buna rağmen kendini dinle özdeşleştirme- mektedir. Türkiye'de dinciler, kapitalizmi, solcu bir düzene ya da aydın-bü- rokrat egemenliğine ter- cih etmektedirler. Kapitalistler ise di- nin bir Arap atasözün- deki "Halifeadilsemü- kâfat onundur, eğer aclil değüse günah onundur, sana şükretmek düşer" anlamına uygun davra- narak dini kendi çıkar- lanna geldiği gibi kul- lanmışlardır. Bugünkü siyasi so- nuca göre din, kapita- lizm karşısında ezilen ve sönen sınıfların dü- zenden intikam alma aracı olarak bayrak ya- pılmış ve dinciler seçi- mi kazanmıştır. Yani şimdi yönettik- leri ve bütünleştikleri düzene karşı görünerek toplumdan destek al- mışlardır. Bu dinci iktidann de- vam etmesi, sosyolojik olarak mümkün değil- dir. Çünkü bütün dinler gibi lslam dini de ancak statik ve durağan bir toplumu yönetecek ya- pıdadır. Günümüzde her şey çok hızlı değişmekte, toplumsal yapı hızla parçalanıp dönüşmek- tedir. Halbuki din, dün- yaya şekil veren insan davranışlannın ona gö- re ayarlanacağı bir de- ğer ve hukuk sistemidir. Sistem bunlan kendi- ne benzetip yalama yapmaya başlamıştır bile. Din adına iktidara ge- lenlerin yaşam tarzlan da değişmiştir. Birtakım güçlere hoş görünmek ve iktidarla- rını devam ettirmek için şarap bardaklanna su doldurup "Şerefe" diye kadeh kaldırmak- tadırlar. Nasıl Genel- kurmay Başkanı "Tür- kiye bir İslam devleti ve İslanı ülkesi değüdir" deyince hemen "Paşam doğru söylüyor" dedi- lerse; yann protokol ge- reği diye rakı da içe- ceklerdir. Düzenlerini sürdürmek tek ölçüle- ri olduğu için, başka ça- releri de yoktur. Hal- buki bunlar, içki satan bakkaldan alışveriş bi- le yapmazdı. Kendi çocuklarını imam hatiplere gönder- mek istememektedir- ler. Cami yapımı dur- muş durumdadır. Bu durum biraz da devletin duruşu sonu- cudur. Gelişen kapita- lizm ve AB hayallerinin insanda yarattığı dü- şünce sistemi, bunlan da dönüştürmeye baş- lamıştır. Toplumsal gelişme, dini, ihtiyaç ve yaşam biçimi olmaktan çıkar- mıştır. Modernleşen ve değişen Batı yanlısı top- lum yapısı, sığınılacak yeni kurumlar ve de- ğerler yarattığı için din de önemini yitirmekte- dir. 1946'dan beri dini, kurtuluş olarak göste- renler, artık bundan vaz- geçmişlerdir. PENCERE İnsanın İnsanlığı Yenilgilerden Doğar.. Insanlık tarihinin kuyusuna bir taş atsanız, dip- teki suya erişmesi için yeterli zamanın süresi ne olacaktır?.. Okullarda öğrencilere bitmez tükenmez kral, im- parator, padişah adları ezberletilir ki hepsi nafile- dir... Ama çocuklara Hıristiyan kralının ardındaki dü-< zenin kiliseden, Müslüman padişahının ardındaki düzenin de camiden kaynaklandığı anlatılmaz; dinci devlet düzenlerinin tarım ekonomisine daya- lı olduğu vurgulanmaz... Aydınlanma'ya dek yaşanan tarihte ne vatan, ne yurttaş, ne insan hakları, ne de laiklik, demokra- si, özgürlük ve eşitlik kavramları vardı; bu gerçek-' lerden söz açılmaz... Insanlık tarihinin kuyusu çok derin.. Ama, özgürlük, eşitlik, sosyal adalet, laiklik, de- mokrasi tarihi daha dün gibi... Yer yuvarlağı 20'nci yüzyılın ortasına dek sö- mürge imparatorluklarının küresel çiftliğiydi... Peki, bugünkü 'Küreselleşme'nm gerçek anla- mı ne?.. Amerika burnumuzun dibinde ne arıyor?.. Incir- lik'te neden yuvalanıyor... Yoksul halkların üstün- de oturdukları toprakların altındaki enerji kaynak- lanna el koymak için lslam coğrafyasında Dante'nin cehennemini yaratan emperyaliste Avrupa Birliği'nin en muteber üyelerinin de katılması, geçerli dünya düzeninin aşağılık çehresini ortaya koymuyor mu?.. • Yazımın bu noktasına bir yıldız koyduktan son- ra ikinci bölüme geçiyorum... 68'li kuşağı iyi tanıyanlardanım, bunların arasın- da en hızlı görünen ciğersizlerden kimileri yenilgi- nin tokadını yiyince döndüler, dönekleştiler, mide bulandırıcı bir kimliğe büründüler... Insanlık halleri bunlar.. Gülüp geçmek gerek.. Insanlığın mücadelesi bitmez; insanın insanlaş- ması kolay değil... 68'liler yenildiler; ama, özgürlük, eşitlik, sömü- rüye karşı savaşım -insanın doğası gereği- süre- cektir. Bugünkü gençliğin içinde de 68'li ruhunun tohumlandığı görülüyor ki, ne güzel... Bugünkü gençliğin geçmişten alacakları ders- lerle '68 Deneyimi'nm tuzaklarına düşmekten sa- kınmaları, ülkenin ve dünyanın devrimci dengele- rini duyumsayıp kurt kapanlarına sürüklenmek- ten kendilerini korumaları gerekiyor... 68'liler eylemi nereden ve kimden tohumlan- mıştı?.. Çok daha eskilerden.. Kimden?.. Spartaküs'ten!.. • Spartaküs'ü bilmeyen var mı?.. Trakyalı çoban.. Gladyatör.. Köle.. Köleliğe başkaldırdı.. Veyenildi.. ', Yenildi mi?.. Bugün Spartaküsdönemindekikölelik var mı?... özgürlük, zaferlerin değil, yenilgilerin birbirineek-^ lenmesiyle oluşan yenilgilerzincirinin halkalarını k\-< ra kıra gerçekleşir; tarihte yaşanan binlerce köle] isyanıyla köleliğin ilkel biçimi geçmişe gömüldü. Gençliğindeki yenilginin anlamını yerli yerine; oturtamadığı için sefil hayatında üç beş kuruşluk: çıkar uğruna parasal zilleteteslim olup ruhunu sa-^ tan zavallılara acımaktan başka ne yapılabilir ki..: Yaz sezonunda en sıcak teklif yine Axess'ten: . +4 taksit. +4 taksit kampanyası yukandaki işareti gördüg binlerce seçkin giyim mağazasında 30 Haziran'a kadar geçerlidir. Taksit sayısı en fazla 12 ile sımrlıdir. ÇAY ASLİYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN (AİLE MAHKEMESİ SIFAHYLA) Dosya No: 2004/309 Davacı Sacit Zeybek vekıli tarafından davalı Dur- sun Sezgin aleyhine mahkememize açılan velayetin değiştirilmesi davasma esas olmak üzere; Davacı vekili mahkememize verdiği dava dilekçe- sinde; davalı ile müvekkilinin 2003/196 E. 2004/213 K.. sayılı ilamı ile boşandıklarını, müşterek çocuk Emine Naz Zeybek'ın velayetinin anneye verildiğini, davalının bugüne kadar da müvekkilinden adresini gizleyerek çocukla şahsi münasebet kurmasının en- gellendiğinı, 2004 yılı yaz aylarında Manisa ilinde görülen davalının en son Denizli Merkez Karşıyaka Mh.'de gecekondu semtinde evli olan llhan Aydoğ- muş'un evinde eş üstünde kaldığmın haber alındığını ancak davalı ile küçük Emine'ye ulaşılamadığım, da- valının oradan aynldığı, sık sık başka şehirlere karan- lık işler çevinnek maksadı ile gidip geldiğinin belir- tildiği, küçük Emine ile ilgili araştırma yapılarak ço- cukla ilgili tedbirlerın resen ahnmasını, küçük emine Naz Zeybek'in velayetinin değiştirilmesini ve davalı anneden alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiş olup, davalı Ibrahim ve Ummahan'dan ol- ma, 20.08.1975 d.lu Dursun Sezgin'in adresi tüm ara- malara rağmen bulunamadığından duruşma günü olan 30.06.2005 günü saat 09.00'da mahkememiz du- ruşma salonunda bizzat hazır bulunması veya bir ve- kille temsil olunması, gelmediği ve vekil ile temsil olunrnadığı takdirde davanın yokluğunda devam edip gıyabında karar verileceği hususu dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğı yerine geçerli olmak üzere ila- nen tebliğ olunur. 15.04.2005 Basın: 18999
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear