25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 NİSAN 2005 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL 'Susmakm Konuşmakm?' Bu yazı, 20 yıl önce 'Cumhuriyet'te çık- mıştı. 'Susmak mı Konuşmak mı?' adlı kita- bımda da yer aldı. Susmak ve konuşmak!.. Insanoğlunun iki ni- teliği... Yerinde, zamanında konuşmasını bilir- se... Susan bir Türkiye özlenebilir mi? Ya konuşan Türkiye? Hangisini yeğlersiniz? Bu soruya veri- lecekyanıt, elbet, korkusuz konuşan Türkiye'dir. Konuşmak, hatta arada bir bağırmak bile gere- kir... Son günlerin tartışması: Konuşmak mı, sus- mak mı? Hamlet'e böyle bir soru sorulmamış- tı, çünkü anlamsız olurdu, sürekli susmak ölüm- le eşti de ondan.. Var olmak ya da yok olmak gi- bi bir şeydi susmak ya da konuşmamak... Denecek ki, çok konuşmak gevezelik değil mi- dir? "Türkiye'yi 12 Eylül'e çok konuşmak getir- di" diye bir sav da var. Gereksiz yere konuşma- nın, yani gevezeliğin zararlı olduğu düşünülebi- linir, ama büyük bir zarar vereceğini sanmam! Var- sın, herkes konuşsun, alabildiğine gevezelik et- sin, ne çıkar! Bir şey kazanmasak da bir şey yi- tirmiş olmayız. Ama susmayı, suskunluğu sa- vunmak!..Yanlışolanbudur. Hepimiz konuşaca- ğız, hatta gevezelik de edeceğiz, ama hiçbir za- man susan, susturulan birtoplumun bireyleri ol- mayacağız. Susanlar kurtulacak" diye bir söz var. Din ki- taplarına bile geçmiş! Bu da gösteriyor ki bas- kıyla yönetilmeye kalkışılan toplumlarda suskun- luk özellikle isteniyor. Susacaksın, ses çıkarma- yacaksın, "Baştakilerbizdeniyibilir, iyi düşünür, yalnızonlarkonuşur, radyoda, TV'de, alanlarda" diyeceksin. Bizlere de dinlemek, o sözlere uy- mak düşer! Bu yöntemi uygulayan ülkeler oldu, oluyor da! Siyaset adamlarını sustur, yazarlan, dü- şünenleri sustur, yalnız sen konuş! Hitler'ler, Mussolini'ler, Pinochet'ler, Franko'lar, bunlar gibiler suskunluğu başlıca erdem sayarlardı. Ama bu kişilerin ülkelerinde 'demokrasi' diye bir dü- zen yoktu. Kimse demokrasiden, demokrasinin gerekliliğinden söz etmiyordu ki! Hem, demokrasi yönetimindeyiz diyeceğiz, anayasal haklarımız var diye övüneceğiz, çok partili bir düzen kurduk diye sevineceğiz, sonra da susacağız, susmak zorunda bırakılacağız!.. Insanları susmayazorlayacağız. Senin konuşma- ya hakkın yok, senin önüne şu şu şu engelleri dik- tik, hem konuşacaksın da ne olacak, konuşa ko- nuşa bu ülkeyi bu hale getirdiniz diyerek onu yurttaşlığın dışına iteceğiz. O zaman bu rejimin gerçek adını koymak gerekmez mi? Yerinde, zamanında konuşacağız... Yasaların, anayasanın tanıdiğı haklarımızın çizgisinde ko- nuşacağız. Yazıyla, sözle düşüncelerimizi açık- layacağız, haklarımızı arayacağız, savunacağız.. Partililer, sendikacılar, yazarlar, öğretmenler, iş- çiler, bilimciler, sanatçılar, herkes yerinde zama- nında konuşarak düşüncesini belirtecek. Hayır, sen konuşamazsın demeyeceğiz hiç kimseye. Ko- nuşma hakkı tekele alınamaz ki! Yasaklamalar bir an önce kaldırılmalıdır. Tür- kiye dilsizler ülkesi değildir. Suskunluk, geveze- likten de kötüdür, tehlikelidir. Sessizliğe mah- kûm toplumlar büyük patlamalara gebedir. Her şey anayasa çerçevesinde yazılsın söylensin. Hiç kimsanin konuşma özgürlüğü kısıtlanmasın. Katılmadığımız düşünceleri bile dinleyelim, son- ra biz de o düşüncenin karşıtını söyleyelim. De- mokrasi, susmaya değil konuşmayadayanır, bu- nu iyi bilelim!.. NOT: TCY'nin yürürlüğü iki ay ertelenmiş! Ye- niden ele alınıp düzeltmeler yapılacakmış. Ney- se, uyarılaryararlı olmuşa benziyor... Denktaş'la... 4 Annan Planı, Rumları tatmin etmek için ve Türkleri Kıbns'tan çıkartmak için bulunmuş bir formüldü. Bu planı reddetmemiz için daha birçok gerekçe var. Plan, gereğince müzakere edilmiş değildi; ancak, Türkiye'yi Kjbns'tan çıkartmayı öngören devletler, meseleyi kendi görüşleri doğrultusunda halletme görüşündeydi. Doç. Dr. Hüner TUNCER 0 yıldır kendisini Kıbns davasıyla öz- deşlcştirmiş olan büyük devlet adamı Sayın Rauf Denktaş'a ithaf ettiğim "Kıbns Sarmalı" başlıkh kitabımı sunmak üzere Kıbns'a gitmıştim.( l) Adı geçen kilabımda yer alaıı bir tümceyi vur- gulayarak, söylcşimize başladı Sayın Rauf Denktaş: "Egemenlik ve self-determinasyon hakkıtuiçermeyen eşitlik,ancaksözde,yapay bir ışitlik olur." 17 Nisan tarihinde Cumhurbaşkanlığı göre- vinden aynlacak olan Sayın Rauf Denktaş, bu söylemi halkına anlatma çabası içınde olduğu- nu söyleyerek konuşmasında özellikle şu hu- suslan vurguladı: "Cumhurbaşkanlığından aynldıktan sonra, dunımunıdabirdeğişiklikolacağınıdüşünınü- yorum. Mücadele devam ediyor. Cumhurbaş- kanhğı, anayasal çerçevedeyeddlerikısıdı birgö- rev mekânıydı. Görüşmeci de olduğunı için, ge- reğinden fazla bu mevkide kaldım. "Annan Planı ile başlanan süreçte ben Iıu Ikı- ma 'hayır' demesini önerdim.. çünkü bu plan, egemenliği uıi/,i içermiyordu. Bize kâğıt üzerin- de bazı haklar verilecekti, aynen 1960 Antlaş- ması'nda olduğu gibL Rıunlar yine bunu yırüp atıp, Kıbns'a hâldm olmak için harekete geçe- bfleceklerdL Bu anlaşma,Tüıİdye'yi de adadan çıkartıyordu; Türkiye'nin müdahale hakkı sı- firlanıyordu. Annan Planı, bir önceki Ccnel Sekreter'in planına(ButrosButrosGali'nin'FikirlerDizi- Sİ') büyükbir mücadeleylekoydurduğumuz bir ilkeyiortadankaldınyorvebizi, 1960 Antlaşma- sı'nıçiğneyerek,Türkiye'nin üyeolmadığıAB'ye götürmeyi öngörüyordu. Annan Planı, 1960 Antlaşması'nda Türkiye'ye vcrilmiş olan ga- rantörlükhakkınıve bi/iırı degüvcnliğinıizin te- nıelini oluşturan Garanti Antlaşması'nın ön- gördüğü Tiirk-Yiınun dengesini, Yunanistan'ın lehine bozuyordu. Ydlarca her görüşnıcde,kut- salbir hakolarak koruduğum bu ilkeyi tcrs-yüz edenAnnanPlanı'nıkabuletmem; KıbnsTür- kü'nün, Türkiye'nin adadan çıkışuu kendi im- zasıvear/.u sııylagerçekleştirmesi dcmckti ki, ba- na göre bu, tarihîbir hata olurdu. Bu ilkc, Tür- kiye de üye olmadan, Kıbrıs ııı AB gibi hir bir- liğe üye olamayacağı ve Kıbns'uı AB'ye ginne- sinin,ancakKıbrıs'taki her iki tarafin uzlaşnıa- sından sonra gündeme gelebilcceğiydL Annan Planı, Rumlan tatmin etmek için ve TürkleriKıbns'tançıkartmakiçin bulunmuş bir formüldü.Buplanıreddetmemiziçin, dahabir- çok gerekçe var. Plan, gereğince müzakere edil- mişdeğildi; ancak,'1 ürkiye'yi Kıbns'tan çıkart- mayı öngören devletler, meseleyi kendi görüşle- ri doğrultusunda halletmegörüşündeydL Rum- lann AB'ye müracaatı destekleniyordu. Türki- ye'nin Annan Planı'ndan yana çıkması; plana 'evet' dememiz için ABD'nin, İngiltere'nin ve AB'nin kabul edilemezparalıve parasız müda- halcleri,propagandalan; Türkbasuıının 'evet' yönündekigirişünleri; Türkiye'nin, 'hayır' de- diğimiz takdirde, 'Bunun sunucuna katlanırsı- nız' yolundaki tehditleri; Türkiye'nin, Evet derseniz, ertesi gün KKTC'nin tanınma yolu açı- lacaktır' vaatleri; lıalkımızın yüzdeöS'inin,pla- na 'evet' demesinin yolunu açmışür. Bize 'evet' dedirtenler, Rumlar'ın da plana 'evet' diycccği inancıyla hareketetmişlerdir. Oy- sa, Rum, 'meşru Kıbns Hükümeti' olarak, Kıb- ns'a sahip çıktığını düşünüyor vebu unvandan tavizvermek vebunu bizunle paylaşmak ihtiya- cuu duymuyordu. Verheugen'uı 'Anlaşsanız da, anlaşmasanız da üye olacaksınız' sözlcrtgöriiş- me yoluyla sorunun çözümü olasıhğuu ortadan kaldınyordu. Halkunızuı yii/ılc 65'inin 'evet' demesinden sonra, benim derhal islil'a etmem gerekirdi; ancak, Rumlann 'hayır' demek su- retiyle, bize yenidcn düşünme şansı vermesi ne- deniylc, görcvimûı sonuna değin bu hakkı kul- lanmak surctiylc, görevime devam ettim. Dünya devletleri,KıbnsTürk halkının Annan Plam'na 'evet' denıesini şöyle yorumlamıştır: Kıbnslı Türklcrin yüzdc 65 oyla planı kabul et- mesi, Denktaş'ın yıllardır savunduğıı Kıbns Türk halkının hağımsızlığını, egemenliğini vc Türkaskerinin adada varoluşunu, KıbnsTiirk- lcrinin çoğunluğunun reddetmesi anlamınagel- mektedir. 1 iiı kluılkıııuı 'evet' oylan,Türklcrin Rumlarla hiıieşmeyi istediği biçiminde yorum- lanmışnr. Benim, uzlaşma istemeyen birkişi ola- rakalgüannıanı sonucunda, halkimdan yeniden oy islenıemin doğru olmayacağını düşündünı. lürk 11iikümeti, Türk basını; dış dünyanın bc- ni gördüğü gibi, uzlaşmaz bir kişi, Türkiye'nin AB'yegirişiniengelleyen birkişi olarakgörüyor- du. Kıbns'tasağlam vckalıcı bir anlaşmanuı ola- biunesi için, böyle bir anlaşmanın' bağımsızlık' ve' egemenlik' üzerine uışa edUmesi gerekir. İş- te, bundan böyle, benim bu ilkeyi daha sağlam casavunabileccğimplatform/halkadönüş'ola- caknr. 'Evet' oylannın, dış dünya taranndan' Kıb- ns Türkleri Ruınlarla birleşmek istiyor; aynlık, egemenlik, bağımsızlık istemiyor' şekündekiyo- rumlan, tamamen lıaksız bir yorumdur.. çün- kü bu sorıı, lıalka sorulmamıştır; halkımıza, yanıızca 'Hvet derseniz, KKTC tanınacaktır' sözii verUnuştir. AnnanPlanı'm yeniden masaya gctirmekiçin başlatılan girişim yanhşlıı. Er geç yeni referan- dumlara gidilecektir. Rumun pazarlık kozuelin- dcdir; biz ise Annan Plam'na mahkûm bir du- rumda pazarlık yapamayız. Bu şartlarda be- nim görevim, halk arasıııda gcrckli aydınlatma faaliyetlerini yünitmek olacaktır." Sayın Rauf Denktaş'la yaptığım söyleşıden aynlırken, bu büyük devlet adamının, Kıbrıslı Türklerin haklı davasını savunmak ve bu dava- yı dünya devletlerine benimsetmek yolunda40 yıl önce başlattığı zorlu savaşımı, bundan böy- le de aynı kararlılıkla ve başarı azmıyle sürdü- receginden cmindim. (I) Hüner Tuncer, "Kıbns Sarmalı, Nasıl bir Çö- züm?.." Ankara, Ümit Yayıncıhk, Şubat 2005. Türkiye'nin En Ciddi Sorunu Türban Av. Burhaneddİn AKDAG Eski Sakarya MUletvekili 1949 yılında Ankara Hu- görkemli bir şekilde bütün Fürkiye'nin hasret ve özle- kukFakültesi'nden mezun oldum. O tarihlerde Çum- hunyetbayramlan hep An- kara Palas salonlannda kııt- lanırdı. Biz arkadaşlarla bir- likte Ulus'ta eski TBMM kapısından bu bayramlan izlerdik. Kırmızı plakalı arabalar vızır vızır kapı önünde durur İsmet tnönü ve zarif eşleri, Prof. Nihat Erûn, tsmail Rüştü Aksal, Fazıl Şerafettin Bürge, Fa- ik Ahmet Barutçu frak ve smokinlerle gelir, Paris mo- dasına taş çıkaran saçları ve gıysileriyle zarif eşleri, bu baloyu onurlandınrlar- dı. Yani hepsi birer Avru- palı'ydı. Ayrıca bu balolar vilayetlerde kutlanır, tıp ve hukukçular gecelerinde Türk hanımları dekolte ve zarif kıyafetler ve her çeşit saç modelleriyle görünür- ler, Tarm'nm kadınlara ver- diği güzellıkleriyle bu top- lantıları ışıklandırırlardı. O tarihlerde Türkiye'de okul- lann hiçbirinde türbanlı öğ- rencilere, karaçarşaflı ka- dınlara, sakallı ve sanklı insanlara rastlanmazdı. Türk geleneklerinde kara çarşaf ve türban yoktur, be- yaz başörtüsü vardır. Bu giysiler îran ve Rum Pon- tus gelenekleridir. Ben bir Atatürk çocuğu olarak mc- zun olduğunı yıllardakı kanalturkIf 8 # « I m v kanalturk mını çekiyorum. Hoca Er- bakan'ın (Müli Nızam) par- tisini kurduğıı yıllarda Ada- pazan Çark Caddesi'nde Ali Dihnen' in Nişasta fab rikasına danışmanlık hiz- meti veren Yıldız Teknik Üniversitesi'nde eğitim gö- revlisı Cevat Giray ile tanış- tım. Necmettin Erbakan'ın 1972 yılında kurduğu Mil- li Nizam Partisi'nin kuru- luş öyküsünü şöyle anlat- tı: "Biz Erbakan ve ailesi ile Ataköy'de çok sık görü- şürdük. Hanımlarunız ma- yoyla denize gireıierdi. Er- bakan Hoca ve hanımı 1 ay Avrupa'ya scyahategittilcr. Dönüşlerinde, hanımımla birükte Erbakan ailesine hoş geldiniz ziyaretine git- tik Kapıda bizi Erbakan karşıladı. Bize nc içeccği- ıııîzi sordu. Bizler kahve is- tedik, Yanm saat sonra oda kapisi aı alanılı. Kahve tep- sisini tutan siyah eldivenli bir kol, kapı aralığıııdan uzandLErbakan kahve tep- sisiııi alıp kahvelerimizi biz- lere verdi. Biz kan koca sa- şırdıkkaldık. Erbakan Ho- ca bu şaşkınlığıımzı fark edincc, bize, hanummn te- settüregirdiğüü, keııdisinin de Türkiye'de M illi Nizam Partisi'ni kuracağını söyle-, di. O tarihten sonra biz Er- bakan'la hiç görüşmedik" dedi. Acaba Kaddafl veya Humeyni'nin adamlan, Ba- tılı ülkelerin gözetiminde Erbakan'ı böyle dinci bir partryı kıırmaya ikna etmiş olabilirler mi? Bu parti ku- rulduktan sonra okullarda tesettür olaylan gündeme gelmeye başladı. Sakarya'da bir yaz günü kısa gömlek ve kravatla ad- liyeye giderken bir hâkim kravatıma yapışarak bana, "Bu Atatürkyulannıçıkar" dedi. Ben de tarikat üyesi bu hâkime "Yobaz, çek şu pis ellerini üzerunden" di- ye yanıt verdim. Ben o ta- rihlerde hiçbir bakarun top- lantılarda, resmi merasim- lerde kravatsız dolaştığını görmedim. TurgutOzal'la birükte bu devlet ciddiyeti de bir kenara atılmaya ça- lışıldı. Bütün bakanlarsan- ki Îran molla rejiminin ba- kanlanymış gibi köşe bu- cak kravatsız dolaşmakta- dırlar. Bu olaylar beni 50 yıllık CHP'li olarak çok üzmek- tedir. 1962-1963 yıllannda Meclis Bütçe Komisyonu Başkanı olduğum sırada Meclis'te önemlı bir oyla- ma vardı. Ben bütçe komıs- yonundaki arkadaşları ku- rulagönderdim. Saat 15.30 sıralarında lobide îsmet Pa- şa ile karşılaştım. Benim elimı tutarak u Akdağ,beni ne zamandan beri tanıyor- sun" diye sordu. Ben de şa- şırarak "İlkokuidaıı beri Paşam" diye yanıt verdim. O da bana "Peki, hiç beni sakallı gördün mii?" diye zılgıtı çekti. Gerçekten büt- çe çahşmalan dolayısıyla sakalım epeyce uzamıştı. Bana "Yannsabahyüzünü yıkarken muüaka üraş ola- caksın, scııi bir daha sakal- hgörmeyeceğim''dedi. Avu- katlık mesleğıni bırakınca- ya kadar her zaman onun nasihatmı tuttum. Ben ha- yatım boyunca tsmet Pa- şa'yı sakallı veya kravatsız olarak hiç görmedim. Bu yanıyla da İsmet Paşa dün- yada eşi az bulunan bir dev- let adamıydı. Bir gün An- kara'ya Suudi Arabistan Kralı geldi. Kralın hanım- lanndan bir kısmını da çe- lik kasalarla Dedeman Ote- li'ne yerleştirdiler. ismet Paşa, krah karşılamadı. Ben ertesi günü Meclis'te "Pa- şam, (İünyamıı en zengin adamıTürkiye'ye geldi, ni- çin karşüamadımz" diye sordum. "Benaşiretreisle- rini karşılamam, devlet adamlannı karşılarun" di- ye yanıt verdi. Fakat îsmet Paşa'dan sonra aynı devlet katına dünyanın en büyük silah kaçakçısının ayağına gidip karşılayan, Iran'a si- yah çarşaf giyerck giden, türbanı devletın en tcpesi- ne taşımaya çalışan yöne- ticiler oturmuştur. 1964 yılında CHPGrup Odası'nda ismet Paşabah- çeyi seyrediyordu. Günler- den cumaydı. Süleyman Demirel, Adalet Partisi mil- letvekillennı etrafına topla- mış Maltepe Camisi'ne top- lu namaz kılmaya gidiyor- du. Paşa bana dönerek "Ak- dağ, mühendis okullan aç- tık, ne hikmetse buralar- dan hep sanklı hocalar çı- kıyor" diyerek, Süleyman Demirel, Erbakan, Ekrcm Pakdemirli, Turgut Özal, Korkut Özal'ı kastederek serzenişte bulunmuştu. Bu yıl 4 aylıkAmerika seyaha- timde bir büyükelçi bana "Bu yönetim başa geçtiğih- den beri,her yapüklanyurt- dışıziyaretlerinde 50 yıldır hassasiyetle oluşturduğu- ıııuz çağdaş imajımızı vc kazanunlarımızı bir çırpı- da kaybettik.Aınrika veAv- nıpa'da artıkbizi bir İslam Cumhuriyeti zannediyor- lar" dedi. Bu lafı ile herhalde üçüzlerin sayın eşlerini kastettiği bellıydı. 1980 yıhndan beri Osman- bey'de otururum. AKP ik- tidara gelinceye kadar ma- ğazalann hiçbinnde teset- türlü ve türbanlı kız çalış- mazdı. Bugünlerde, AKP iktidara geldikten sonra, 13-14 yaşlarında kız ço- cuklannın, ekmek parası için, yerleri süpürcn uzun etekleriyle başlan sıkı sıkı- ya "dolnıa gibi" bağlanmış şekilde sıcak havalarda o kapalı dükkânlarda nasıl boncuk boncuk lerleyip ıs- tırap çektiklerini görüyo- rum. Yüce Islam dinimizi hanımların saçına bağla- yan yobaz zihniyeti lanet- liyorum. Ürdün Kralı Ha- şimi sülalesi peygamberso- yundandır. Türkiye'yi ba- şı açık zarif eşlenyle zıya- retetmişlerdi. Surıye Dev- let Başkanı da Türkiye'ye geldiler. Onun eşi de başı açık, mcdeni hukuka ve me- deni toplumlara yakışır kı- yafetlerle Atatürk'ün Tür- kiye'sinı onurlandırdılar. Bu olaylara bakıp, kımi Arap ülkelerinin devlet baş- kanlarının hanınılarının Atatürk'ün kadınlara tanı- dığı haklara sahip çıktıkla- rını, bızımkilerinse koyu Îran ve Suudı şenat huku- kuna özlem duyduklarını ve benimsediklerini gör- dükçe bir Atatürk çocuğu olarak çok üzülüyorum. Erbakan Hoca, Başba- kanlık koltuğuna oturmuş olmasına rağmen Çankaya ve orducvleriyle tesettür konusunda çahşmamış, tür- banlı hanımını ön plana çı- karmamıştır. AKP yöneticilen bugün Mehter Takımı gibi iki adım ileri bir adım geri ataı ak te- settürlü hanımlarını Çan- kay Köşkü'ne, ordııevleri- ne ve Avnıpa Bırliğı'ne ka- bul ettkmeye çahşmaktadır- lar. Bu konuda bir hayli de yol almışlardır. Bugün devletimizin ba- şında hukukıı bilen dört dörtlük bir devlet adamı- nın olması Türkiye için çok büyük bir şanstır. Ancak bu değcrli kişi makamından aynldıktan sonra "türban" sorununun karışmıza en ciddi ve en önemli sorun olarak çıkacağını düşünü- yorum. PENCERE Miinasebetsizlik! Incili Çavuş 16'ncı yüzyılın sonunda ve 17'nci yüzyılın başında yaşamış... Bir gün Padişaha demişler ki: - Gedikpaşa'da biryeniçeri çavuşu var, bıyık- lannın ucuna inci takıp talim meydanına çıkıyor... Sultan buyurmuş: - Getirin şunu!.. Incili Çavuş'u huzuraçıkarmışlar, Padişah sor- muş: - Bre, sen ne iş yaparsın?.. - Küffara kılıç çalarım.. - Kadın mısın ki inci takarsın?.. Çavuş, sakalına inci dizdiren Padişah Deli Ib- rahim'e lafı getirerek etek öpmüş: - Sultanım, demiş, sakalına inciler takıp bize yol gösteren sizin mübarek ceddiniz... • Incili Çavuş mizah dünyamızda münasebetsiz- liğiyle ünlenmiş bir kişidir; en meşhur öyküsü de malûmdur; Padişah bir gün demiş ki: - Incili!.. öyle bir iş yap ki özrü kabahatinden büyük olsun!.. Bir gün durup dururken Padişahın poposuna el atmış Incili... Sultan hışımla geri dönüp sormuş: - Bre edepsiz, nedir bu?.. Incili: - Efendimiz, sizi bir an için kadınefendimiz sandım... • Osmanlı'da münasebetsizlik dendi mi akla In- cili Çavuş fıkrası gelir; ama yaşadığımız Cumhu- riyet döneminde iktidar kesimindeki münase- betsizlikler say say bitmiyor.. Devletin parasal işlerinin başına getirilen Ma- liye Bakanı Unakıtan'ın sırtında yolsuzluk dos- yaları var. Devletin kilit noktası Başbakanlık Müsteşarlı- ğı'na getirilen Ömer Dinçer intihal sucu da iş- lemiş uslanmaz bir şeriatçı.. Cumhuriyet tarihinde böylesine münasebetsiz- liklerle harmanlanmış bir başka iktidar görülme- di... Ama, en büyük münasebetsizlik TCK (Türk Ceza Kanunu) üzerine gündeme girdi... • Ceza Kanunu devletlerin temel yasalanndan bi- ri sayılır. Düşünün, heryurttaşı ilgilendiren bu ya- sayı yürütmek için savcılarıyla, yargıçlarıyla, Yar- gıtay'ıyla, adliyesiyle, polisiyle koskoca bir dev- let örgütlenmesi var... Ceza Yasamız hayat memat sorunumuz... Bu yasayı kim yapar, kim değiştirir?.. Meclis değil mi!.. Meclis'in üçte ikisi AKP'liL HükümetAKP'li!.. Işte yeni Ceza Yasası'nı yapan da erteleyen de bu iktidar... Peki, neden yaptın bu kanunu?.. Devlet yaşamında şimdiye dek bu kadar bü- yük münasebetsizlik ne görüldü, ne işitildi... • Ancak daha çarpıcı bir münasebetsizlik bizim medyada görülüyor; sanki bu olay AKP iktidarı- nın dışında cereyan ediyormuş gibi bir hava ya- şanıyor!.. Hükümeti de Meclis'i de dolduran AKP'lilerdeğil mi?.. Yeni Ceza Kanunu bu ortam- da nasıl hazırlandı?.. Yoksa yaptığının farkında olmayanlarmı iktidar koltuklarını doldurmuşlar?.. Ceza Kanunu ile ilgilenmeyenler devlet kadrola- rını yandaşlarıyla doldurmak için neden uğraşı- yorlar?.. Münasebetsizlik üzerine münasebetsizlik!... • Osmanlı sarayında münasebetsizlik yalnız In- cili Çavuş'la sınırlanmıyor; bir de Ikinci Mah- mut zamanında yaşayan 'Münasebetsiz Meh- met Efendi' var. Kavalalı Mehmet Ali Paşa ayaklanmasıyla uğraşan Padişaha Mehmet Efen- di durup durduk yerde sormuş: - Sultanım, rahmetlipederinizzurna çalarmıy- dı?.. Ikinci Mahmut: - Sana, demiş, niye münasebetsiz dediklerini şimdianladım... önce münasebetsiz bir Ceza Kanunu yapan, sonra da bunu ertelemek marifetini gösterenle- resunulur!.. N ÜCRETSİZÜ! ISAN'DA lllGİLİZCEiârOS1S 347 £7 91 - www kttntnngliBtı AL'ıcan Baytekin. . Alıaın liaytekın Oteki Âleviler Şare ma ıkokitaplığı 0212 518 03 07
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear