Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 19 MART 2005 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYS
Çökiiş ve Çığğlık
HAFTA SONLARI medv a hafifler; basınıyla,
televizyonlarıyla. Yazılardu, ekranlarda ciddi
konular ele alınmaz. Insanlar için de öyledir.
Bu bakımdan, bir cumartesi günü, endişe
verici ve karamsar üslup a sorunlar üzerine
eğilmek biraz çiğ ve tuhaf kaçabilir.
Ama gün çekingen, suskun, tepkisiz, hare-
ketsiz durma günü değildi
V
ünkü,Türkiyeüzerineyeni bir "çullanış"\n
' eşiğinde gibiyiz.
B'liler üsluplarını değiktirdiler. "Şunu da,
bunu da yapın" yerine "Yupmazsanız, Hırva-
tistan gibi cascavlak kapıda kalırsınız" türü
tehditlerduyulmayabaşlandı. Bu.yalnızAvru-
pa'nınöbürucundanBrükiîel'ekomiser olarak
gelen Finlandiyalı Olli Rehn'in tavrı değil, küs-
tahlaşmakta Karen Fogg' J geçen Ankara'da-
ki AB temsilcisi Bay Kretî chmer de aynı ha-
vada.
öte yandan, dış kurtlar iç in dumanlı hava sa-
yılan genel mali krizin söyl
laşıyor. Ekonomileri güçl
Dünya Bankası gibi kuru
tukları için öyle bir badired
1929 çöküntüsünü bir daha yaşamazlar; ama,
öyle bunalımlarda uçurum cenarına sürüklenen
Türkiye gibi ülkeler, sözde kurtarıcıların hertür-
lü isteklerine boyun eğme< zorunda kalırlar.
Böyle olduğu için, şimdi bile AB kapısında
bu ülkenin önüne konan Kıbrıs ve Ege sorun-
ları o dönemlerin daha da etkili şantaj konula-
rı olacaktır.
Demek ki, bunalımlı gürılerin Türkiye'si hak-
larına ve çıkarlarına her zamankinden da-
ha çok sahip çıkma direncini ve gücünü gös-
terebilmelidir. Oysa AKP iktidarı, büyük biray-
mazlık ya da sinsi bir hesaplayışla, AB'nin,
Rum Kıbrıs'ın, Atina'nın zorlama ve blöflerine
karşı çok zayıf bir görüntü veriyor. 17 Aralık'ta
ileri sürülen Ek Protokol
jntileri ortalıkta do-
devletler, IMF ve
uşları ellerinde tut-
înkolaysıyrılırlarve
imzalatma dayatışı
bunun en açık örneğidir. Ankara, üstelik nere-
ye nasıl varacağı belli OIITIE
reç uğruna, bunlara pabuç
rap söküğü gibi gelir. Nite(<im, Rum Yönetimi,
lyanucu açık bir sü-
bırakırsa arkası ço-
şimdiden, "Türkiye imza
rını gemilerimize, havaak
açmaya mecbur" demey
Ama bilmek gerekir ki,
"haklı ve güçlü" olduğu b
sına sahip çıkamazsa hal
çöküntüsüne sürüklemen
da ezilir. Fransa'daki Dö
1958 Cezayir dramıyla yık
danış ve boyun eğiş yüzL
rağını indirmiş ve askerin
de, yalnız kendi halkının
\onrasmda limanla-
nlarını uçaklarımıza
başladı da.
3u devlet böylesine
r konuda bile dava-
<ını büyük bir moral
n sorumluluğu altın-
düncü Cumhuriyet
Idı. Akılalmazbiral-
nden Kıbrıs'ta bay-
çekmiş bir Türkiye
özünde küçülmekle
kalmaz, dost düşman büt jn ülkelerin saygısı-
nı da bir daha kolay elde
de kaybeder. 1878'in Osmanlı'sı gibi.
Ama bunun vebali, sivil y
revlilerden öteye, şimdi çel
kisiz ve hareketsiz duran
a da asker bütün gö-
<ingen, suskun, tep-
ırın da boynunadır.
Gün, büyük çöküş gelmeden, bu mıymıntı tes-
limiyetçiliğe karşı isyan çı
KADIR HAS
ÜNİVERSİTESİ
Kadir Has
Ödülü
FO
X
G
dilemeyecek biçim-
ı atma günüdür.
Türban Yasağı ve Siyasal İktidarlar...
Hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü benimseyen çağdaş bir devlet
adamının görevi, kamu alanmda ve okullarda dinsel sembollerin, dinsel
simgelerin kullanılmasmı yasaklayan yargı kararlarına uymaktır. Kızmm
modasına uymak değildir.
İskender ÖZTURANLI
Ç
ocukluğumda ninem ve annem,
öteki Türk kadınlan gibi eşarp ta-
karak başlarını hafifçe örterler-
di. Saçlannın bir kesimi de gö-
rünürdü. Öteden beri gelen bu
uygulamanın "maksaflı" ya da sakıncalı ol-
duğunu söyleyen yoktu. Ortaokul, lise ve üni-
versite yıllarımda okullarımızda başörtüsü
takan tek kız arkadaşımızı görmek olanak-
sızdı. Atatürk'ün aydınlığı tüm insanlarımı-
zı, kızlanmızı, kadınlanmızı aydınlığa ve çağ-
daşlığa kavuşturmuştu. Türk kadınlan o gü-
zelim başlannı hiç kimseden saklamak ge-
reğini duymuyorlar, özgür olmanın tadını çı-
kanyorlardı.
1950'lerden sonra başlayan gerici ikti-
darlar dönemi, önce siyasal amaçlı başör-
tüsü sorununu getirdi gündeme. Daha son-
ra "Türkiye Cumhuriyeti'ndeBaşbakanlık
arabasıyla cuma namazına giden ilk adam
benim" diye böbürlenen, "en çok inıam
okulu açmakla" övünen devlet adamlan dö-
nemine ulaştık. En sonunda "Başörtüsünü
miIBkıyafethalinegetireceğiz" sloganlarıy-
la şeriatçılığı ve gericiliği savunan partiler,
şeriatın simgesi olarak başörtüsünü çıkar-
dılar gün yüzüne.
Saçlarınm tek teli görünmesin diye kafa-
larına bir bant geçiren kızlarımız ve kadın-
larımız, bunun kavgasını vermeye başladı-
lar. Giderek türban, hem şeriatın hem dinin
bir simgesi (sembolü) oldu.
199O'lı yıllarda Cumhurbaşkanı Özal,
"Muhafazakârlıkjgericilikdeğildir" diyor-
du. Bu kavramların açık seçik bir tanımını
da yapabilmiş değildi. Aynı yıllarda Demi-
rel, "Devlet laik olabilir, insan laik olamaz"
diyerek laik düşünceyi yıpratmanın çabası
içindeydi. Şimdi ise AKP önde gelenleri
türban savaşı vermektedirler.
Bu savaşı, 3 Kasım 2002 seçimlerinden
sonra başlatan Meclis Başkanımız olmuş-
tur. îki kez türban yasağını delmek istemiş
ve bu alanda eyleme de geçmiştir. Sayın
Annç'ın bu eylemleri sırasında Erdoğan,
"türban diye bir sorunlan olmadığuu" söy-
lemekte ve konuyu uyutmaya çalışmakta-
dır. Bir süre de "Öğretim özgürlüğünün
önündekiengellerikaldıracağız'' söylemiy-
le türban sorununu gizliden gizliye günde-
me getirmek istemiştir. En sonunda daya-
namamış ve Almanya'da yayımlanan haf-
talık bir gazeteye verdiği demeçte "türba-
nın üniversitelerde serbest bıraküması için
çalışmalar ve incelemeler başlattıklarau"
belirtmiş, düşüncesini de şöyle açıklamış-
tır: "Kızını, eşim ve ben inançlı Müslüman-
larız. Kuran'a göre bir Müslünıanın top-
lumda türban taknıasıgerekiyor. Kızmı Ku-
ran'a saygı göstcrdiği için bu şarü da yerine
getiriyor ve dinimizin kurallanna göre yaşı-
yonız." Aynca sayın Başbakan, kızının "mo-
da olduğu için türban taktığmı" da ekle-
miştir sözlerine, (Hürriyet 7 Şubat 2005).
Oysa Kuran'da türban diye bir sözcük
yoktur. Tesettür (örtünme) sözcüğü vardır.
Bu da kesinlikle türban değildir. Ve XIII. yüz-
yılın örtünme biçimi günümüzde tarihe ka-
rışmıştır. Nasıl zamanın değişmesiyle yasa-
lar ve yargılar değişiyorsa, örtünme ve ör-
tünmeme biçimi de değişmiştir. Bu, çağdaş-
lığın gereğidir.
Öncelikle sormamız gerekir: Sayın Er-
doğan, Kuran'daki tüm ayetleri benimse-
mekte ve bunları uygulamak istemekte mi-
dir? Örneğin Islamın kutsal kitabında "Adam
öldüreni öldürün" yargısı vardır. "Cana
can, göze göz, dişe (üş" önermesine yer ve-
rilmiştir. (Maide Suresi 43. ayet) Ve Ku-
ran'a göre "İsteyen dörtkadm alabilir" (Nas
suresi 3. Ayet). Ne var ki Türk hukuk siste-
minde bilerek adam öldürene çeşitli ceza-
lar verilmekte, erkek ancak bir kadınla ev-
lenebilmektedir. Bu örnekleri çoğaltabilir-
siniz.
Görülüyor ki dın kurallarının çoğu, çağı-
mızda uygulama alanından kaldınlmış, sos-
yal ve siyasal yaşamda laik düzenlemeye
geçilmiştir. Din kurallan ancak ibadet ala-
nında geçerliliğini korumuştur ve korumak-
tadır. Laik düşünceli bir devlet adamı tüm
dinlere hoşgörüyle yaklaşmak zorundadır.
Bir dinin yandaşlığını ve savunuculuğunu
yapamaz, "Kızım, eşim ve ben inançlı Müs-
lümanlanz" biçiminde sözler sarfederek
kendi dininin propagandasını yapma girişi-
minde bulunamaz. Din devletini çağrıştıran
açıklamalar yapmaya ve demokrasiyi din-
selleştirmeye kalkışamaz. Bir yandan laik
olduğunu söyleyip öte yandan laik düzen-
lemenin benimsediği kurallara ve yasakla-
malara karşı çıkamaz. Çünkü devlet, din
kurallarıyla değil, hukuk kurallanyla yö-
netilir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin bir devlet ada-
mı, Anayasa Mahkemesi'nin, Danıştay'ın
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin
kararlarına uymak zorundadır. Bu, hukuka
ve anayasaya saygının bir gereğidir. Ana-
yasamızın 153. maddesinde şu yargı vardır:
"Anayasa Mahkemesi kararlan, yasama,
yürütme ve yargı organlannı, idare makam-
laruu,gerçekvetüzelkişileribağlar." Hukuk
devletini ve hukukun üstünlüğünü benim-
seyen çağdaş bir devlet adamının görevi, ka-
mu alanında ve okullarda dinsel sembolle-
rin, dinsel simgelerin kullanılmasmı yasak-
layan yargı kararlarına uymaktır. Kızının
modasına uymak değildir.
Grevler Neden Azaldı?
Ne oldu da işçiler sendikalarmdan uzaklaştı ve sendikalar birer
kâğıttan kaplana dönüştü? Sosyal siyasetçiler bu sorunun üzerine
ciddi olarak eğilmeli ve işçilerin yitirilen onurunu yeniden
kazanması için çalışmalar yapmalıdır.
Yrd. Doç. Dr. ENGİN ÜNSAL Maltepe Üni. Hukuk Fakültesi Öğr. Üyesi
alışma ve Sosyal
Güvenlik Bakan-
lığı verilerine göre
2004 yılının ilk 11 ayın-
da ülkemizde sadece 30
ç
eleneksel 3. Kadir Has
Ödülü'nün bu yılki konusu:
Türkiye'nin AB üyeliği
AB'ne neler katar?
lül tüm katılımcılara açık olup; ödül
rtnamesi Kadir Has Üniversitesi
bali Kampüsü Genel Sekreterliği'nden
veya www.khas.edu.tr internet
resinden temin edilebilir.
n Katılım Tarihi
Haziran 2005
ÖLIÜLLER
Bi
İki
Üc
ncı
ci
üncü
5.000 YTL
4.000 YTL
3.000 YTL
MANSİYONLAR
1. Mansiyon 2.000 YTL
2. Mansiyon 1.500 YTL
3. Mansiyon 1.000 YTL
ÖDÜL DEĞERLENDİRME KURULU
M jstafa Dural
C; n Baydarol
Moral Gezgin Eriş
Hiiluk Kabaalioğlu
Ziya Müezzinoğlu
Kiidir Has Üniversitesi
Cibali Merkez Kampüsü
30-01 Cibali - İstanbul
T(l:(0212)533 65 32pbx
F<ıks:(0212) 533 65 15
www.khas.edu.tr
grev oldu ve bu grevlere
3bin557işçikatıldı.Ge-
ne aynı kaynağa göre
1990 yılından bu yana
uygulanan grev ve lokavt
sayısında ciddi bir azal-
magözlenmektedir. 1990
yıhnda 458 grev yapıl-
mış ve bu grevlere 166
bin 306 işçi katılmıştır.
1991 yılında 398 grev ol-
muş ve grevlere 164 bin
968 işçi katılmıştır. 1991
yılından sonra grev ve
greve katılan işçi sayısın-
da çok ciddi bir düşüş ya-
şanmayabaşlamıştır. Ay-
nı azalma lokavt ve bağıt-
lanan toplu iş sözleşme-
lerinde de kendini gös-
termiştir. 1990 yılında uy-
gulanan lokavt sayısı 41
olarak gerçekleşirken bu
sayı 2003'te 2'ye ve
2004'te l'e gerilemiştir.
Bağıtlanan toplu iş söz-
leşmesi sayısındaki geri-
leme ise dehşet vericidir.
1990 yılında ülkemizde
iki binin üzerinde toplu iş
sözleşmesi bağıtlanırken
2004 yılının ilk on bir
ayında 1218 toplu iş söz-
leşmesi bağıtlanabilmiş-
tır.
Özellikle 1980 önce-
sinde yaşanan yıllar işçi-
lerin çok güçlü olduğu,
sendikaların sosyal ve si-
yasal yaşamda çok etki-
li olduğu, toplusözleşme-
lerin işçi yaranna çok cid-
di kazanımlar sağladığı
ve toplugörüşmeler so-
nunda çıkan uyuşmazlık-
larda sendikaların çok ra-
hat grev karan aldıkları,
bunlan başan ile uygula-
dıklan sosyal siyasetçi-
ler tarafından çok iyi bi-
linmektedir. Konfederas-
yonların ve sendikaların
genel kurullarına hükü-
met üyeleri ve siyasi par-
ti temsilcileri tam kadro
gelir ve söz alabilmek için
birbirleri ile yanşırlardı.
Sendika genel kurullan
ve sendikaların eylemle-
ri gazetelerin birinci say-
falannda sürekli yer bu-
lurdu. İşçilerin sorunlan-
nı irdeleyen yazılar bek-
letilmeden yayımlanırdı.
1980 öncesinde işçiler bu
ülkeninbirinci sırafvatan-
daşı ve üye olduklan sen-
dikalar en önemli sivil
toplum örgütleri olarak
algılanırdı.
Günümüzde bunun tam
tersi bir görüntüye tanık
olmaktayız. işçi, sendi-
ka üyeliğine ve sendika-
ya sıcak bakmamaktadır.
Sendika üye sayılannda
korkunç bir düşüş yaşan-
maktadır. Sendika mer-
kezleri ve işçi işlemleri
siyasiler için çekim mer-
kezi olmaktan çıkmıştır.
Hükümet işçiyi karşı-
sına almakta ve işçi kar-
şıtı eylemlerini sergile-
mede hiçbir sakınca gör-
memektedir. Hükümetin
yandaşlarını zengin et-
mek amaçlı özelleştirme
girişimleri sonunda özel-
leştirme olgusu tamemen
amacından saptırılmış,
özelleştirilen kamu işlet-
melerinde çalışan binler-
ce işçinin aç ve açıkta
kalmasına göz yumul-
muştur. lşçiye karşı ser-
gilenen bu sorumsuzlu-
ğun son örneği SEKA iş-
çileridir... 5-6 milyon do-
larla yenilenip ülkenin
gereksinim duyduğu kâ-
ğıt üretimini gerçekleş-
tirecek SEKA işletmele-
ri, kâğıt ithal edecekyan-
daşlan büyük kazançlar
elde etsin diye, ısrarla el-
den çıkarılmak, işçiler
kabul edilemeyecek ko-
şullarda sokağa atılmak
istenmektedir. Hüküme-
tin bu akıl dışı davranışı-
nın hükümet ile işçileri
çok sıcak bir ortama çe-
keceği ve bundan da top-
lumun ciddi zararlar gö-
receği açıktır.
Ne oldu da işçiler sen-
dikalanndan uzaklaştı ve
sendikalar birer kâğıttan
kaplana dönüştü? Sosyal
siyasetçiler bu sorunun
üzerine ciddi olarak eğil-
meli ve işçilerin yitirilen
onurunu yeniden kazan-
ması için çalışmalar yap-
malıdır. Yukarıdaki so-
runun yanıtını satırbaş-
ları ile vermek gerekirse
işçilerin ve sendikaların
içine düştükleri bugün-
kü durumun başlıca so-
rumlusu 12 Eylül'ün fa-
şist generaüeridir. Yaşa-
nan toplumsal ve ekono-
mik bozukluğun faturası-
nı işçiye çıkarmışlar ve
2821,2822 sayılı Sendi-
ka ve Toplusözleşme ya-
saları ile işçinin sendika
üyeliğini zorlaştırıp pa-
halılaştırmış, sözleşme
yapma yetkisi için getir-
diği barajlarla sendikala-
nn sözleşme yapabilme
gücünü kırmıştır. Sendi-
kalar siyaset dışına itilmiş,
etkisizleştirilmiş ve rüz-
gârın önündeki, biçimi
büyük ama gücü olma-
yan, devedikeni toplanna
dönüştürülmüştür.
ILO'nun baskısı ile son-
raki yıllarda sendikal ya-
salarda yapılan iyileşti-
rilmeler bu düşüşü durdu-
ramamıştır.
Sendikaların etkisizleş-
tirilmesinde başka önem-
li bir neden hükümetin
çok ciddi denetim yok-
luğundan kaynaklanmak-
tadır.
Bugün ülkemizde çalı-
şan işgücünün sayısı 22
milyon olarak verilmek-
te ve çalışanların yüzde
53'ükayıtdışıekonomi-
de kölelik koşullarında
çalışmaktadır. Sigortası
yoktur, devletin ve
SSK'nin gelir ve prim
kaybı korkuııçtur, tüm bu
gerçeklere karşı hükü-
met, polisiyle, jandarma-
sıyla, müfettişler ordu-
suyla bu kayıt dışı sektör
karşısında eli kolu bağlı
oturmaktadır. AKP hü-
kümetinin devlet anlayı-
şını tanımlamakta ger-
çekten güçlük çekiyoruz.
Hükümetler devleti tari-
katçı kadrolarla doldur-
mak için değil, yurttaşı-
na ekonomik ve sosyal
güvenceler vermek, yurt-
dışında onurlu bir devlet
yaratmak için vardır.
Küreselleşme olgusu
başka önemli bir neden-
dir. Emperyalizmin bu
yeni yüzü ülkemizde üre-
tim araçlannı toptan ele
geçirme çabasındadır. Bu
süreç tamamlanınca si-
yaseti de, toplumsal ya-
şamı da üçüncü binyılın
bu yeni çarlan belirleye-
cektir ve elbette bu yeni
oluşumda işçinin ve sen-
dikanın adı olmayacak-
tır.
Uluslararası sendika
merkezleri bu küresel ser-
maye gücünü denetleye-
bilmek için yeni bir olu-
şum başlatmıştır. Küre-
sel Çerçeve Sözleşmele-
ri adı verilen bu oluşum-
da sendikacılığın temel
ilkeleri çokuluslu şirket-
lere kabul ettirilmeye ça-
lışılmaktadır.
Bu konuda daha fazla
bilgi Petrol-lş Sendika-
sı'nın Şubat 2004 tari-
hinde yayımladığı Küre-
sel Çerçeve Sözleşmeleri
başlıklı, 7 No'lu dünya
sendikal hareket dosya-
sında bulunabilir.
Bugün geldiğimiz nok-
tada işçiler sendikadan
uzaklaşmakta, güçsüz
sendikalar toplusözleş-
me ve grev yapma gücü-
nü yiürmekte, sendika-
lar değil bir grevi finan-
se etme, sendikada çalış-
tırdıklan kişilerin maaşı-
nı ödeyememektedir.
Toplumun örgütlü işçi
ayağı yok olma tehlikesi
ile karşı karşıyadır. Bunun
topluma neler kaybetti-
rebileceği konusunda ko-
nu ile ilgili herkesin çok
ciddi olarak düşünmeye
başlama zamanı çoktan
geİmiştir.
VAKFIKEBİR KADASTRO HÂKİMLtĞt'NDEN
Esas No: 2005/4
Davacı Fatime Oünaydın tarafından davalı Gençağa Günaydın aleyhıne mahkememizde açılan Vakfıkebir
ilçesi Caferli köyünde 131 ada 5 ve 24 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin kadastro tespitine itiraz davasının
yapılan açık yargılaması sırasında davacı ve davalının ölümleri nedeniyle mirasçılan davaya dahil edilmekle,
adreslerine tebligat yapılamadığından ılanen tebliğlerine karar verilmiş olmakla,
Tüm araştırmalara rağmen adreslen tespit edilemeyen ölü davalı Gençağa Günaydın mirasçıları, Mustafa
Günaydın, Bilal Günaydın, Gülhanım Günaydın, Gülfe Günaydın, Sami Günaydın, Şükran Günaydın, lhsan
Günaydın, Sunay Günaydın, Birsen Günaydın, Songül Günaydın, Mehnıet Günaydın, Nur Günaydın ve Ce-
nıile Günaydın ile dahili davalı Bilal kızı Havva Günaydın'ın mahkememizde görülen davanın duruşması
olan 23.05.2005 günü saat 09.00'da hazır bulunmaları veya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, hazır
bulunmadıkları takdırde Tebligat «.anunu'nun 28. maddesi uyannca duruşma günü ve saatinin tebliğ edilmış
sayılacagı ılan olunur. 04.03.2005 Basın: 11581
PENCERE
1915ten 2005e...
Çanakkale Zaferi bu yıl bir başka biçimde anı-
lıyor...
"Duryolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, birdevrin battığı yerdir
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir"
Necmettin Halil'in dizeleri neden birdenbire
güncelleşti?.. Mehmet Akif'in vatanseverliği ni-
çin dillerde şiirleşti?..
Vallahi bu bizim kusurumuz değil!..
Türkiye öyle bir kuşatma altına düştü ki ister is-
temez bir karşı-tepki oluştu.
•
Çanakkale nedir?..
Bizim için bir kahramanlık destanıdır...
'Destan' yaşamın içinden fışkırır, ama, aynı za-
manda bir edebiyat türüdür, Homeros'tan başla-
yıp Nâzım Hikmet'e, Dağlarca'ya dek ozanlara
şiir kaynağıdır. Ancak destan yaratabilen toplum-
lar destan şairleri çıkarabilirler...
Çanakkale Savaşları 3 Kasım 1914'ten 9 Ocak
1916'ya dek sürmüştür; 18 Mart 1915 deniz sa-
vaşında bir dönüm noktasıdır.
Ingilizlerin başını çektiği 'Itilaf Devletleri' deniz-
deki yenilgiden sonra Çanakkale'yi karadan zor-
ladılar; bu kez karşılarına Mustafa Kemal çıktı, yi-
ne yenilgiye uğradılar.
Peki, bu destansı direnişle kendinden kat kat üs-
tündüşmana 'dur'diyebilen Mehmetçik dünya ta-
rihinde ne yaptı?..
•
Ingilizler Çanakkale Boğazı'nı Istanbul'u elege-
çirmek için zorlamışlardı; Karadeniz'e çıkıp müt-
tefikleri Rusya ile birleşeceklerdi... Başarı kazan-
salardı 1917 Bolşevik Devrimi suya düşecekti;
Türkiye Milli Kurtuluş Savaşı'nda sırtını dayayacak
bir destek bulamayacak, dört yandan kuşatılıp
sarılmış olacaktı...
Çanakkale'de Ingiliz ve Fransızların durdurul-
masıyla Istiklal Savaşı'nda Yunanlıların yenilgiye
uğratılması birbütünün parçaları gibidir...
Atatürk'ün ikisinde de oynadığı büyük rol rast-
lantı mı?..
Osmanlı Imparatorluğu yaşayamazdı, er geç yı-
kılacaktı...
Tarihteki bütün tarım imparatorlukları bugün bir
varmışbiryokmuş...
Ancak Osmanlfnın miadı dolmuş dinci tarım
imparatorluğundan çağdaş bir ulusal devlet çıka-
ran Türkiye, bugün de kendisine Batı'dan gelen
adı konmamış bir saldırının tedirginliği içindedir.
•
16 Mart 1920 günü İstanbul işgal edilmiş, Ingi-
liz askerleri Şehzadebaşı Karakolu'nu basarak
Mehmetçikleri yataklarında şehit etmişlerdi...
BuyılşehitMehmetçiklerduyarlıbirtörenleanıl-
dı...
Ve bizim medyada sorgulama başladı:
"- 50yıldan beri yapılmayan Şehzadebaşı Ka-
rakolu töreni neden yapıldı?.."
Elinin körü!..
Çanakkale Zaferi 1915'te..
Ermeni tehciri de 1915'te..
Tehcirin nasıl bir ortamda yapıldığını anlamak ve
anlatmak için zahmete değer mi?.. Türkiye'de iki
yandan yangın 1915'te ortalığı sarmış, Çanakka-
le'den Erzurum'a dek alev alevL
•
Ya bugün ne durumdayız?..
Bizim okul çağındaki çocukluğumuzda kırmızı
bez üzerine beyaz harflerle şu deyiş yazılıydı:
"Dünü unutma, bugünü iyi anlarsınl.."
MATEMATIGIN OYKUSU VE SERUVENI
Pruf. Dr. Ali DÖNMF.Z 7 Frdnsız Malemutıkçıler
H Alman Malemallkçıler
9 ingılii Malematıkifiler
Narlıbahçs Sk No 6 Cagaloğlu İstanbul
Tsl (0212)528 66 89 Fax (0212) 519 84 85 TOPLUMSAL
— ! ! ! !_„_ DÖNÜŞUM
TUm Kllapçılarda TBk Dağltım ALFA 0212.512 30 46-513 B; 51 YAYINLARI
Server Tanilli
24 Mart 2005
"Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz? "
Sabih Kanadoğlu
7 Nisan 2005
"Çağdaş Demokrasi"
Muzaffer İlhan Erdost
21 Nisan 2005
"Saidli Nursf'nin Öğretisi ve
Bılimirt Islamlaştırılması"
Birgül Ayman Güler
5 Mayıs2005
"Devletin Buşkalaştırılması"
Ahmct Özer
12Mayıs2005
"Cumhuriyet Sürecinde
Toplumsal Kesitler ve Şiir"
UÇIUfA
Parıs Caddesı No 14
Kavaklıdere - Ankara
Tel: (0312) 417 77 20 pbx
Faks (0312)417 57 46
e-posta umag@umag.org.tr
www umag org.tr