25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 2005 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Soykırım Soruları BU CUMHURİYET, kuruldu kurulalı Ermeni vatandaşlarına, Almanların Musevilere yaptığı gi- bi sırf Ermeni oldukları için eziyet etti mi? Bu halk, Almanların ve genel olarak Hıristiyanların Musevilere yüzyıllar boyu baktığı gibi, Ermenilere de iki bin yıl önce çektirilmiş bir acı dolayısıyla nefretle bakıp soylarını yok etmeye mi kalktı? On dokuzuncu yüzyıl sonlarında ulusalcı akım- ların Osmanlı Ermenilerini isyanlara sürüklediği yıllara gelinceye kadar Ermenilerle Anadolu halkı arasında herhangi bir sürtüşme, çatışma, karşı- lıklı katliam oldu mu? O dönemlerin öncesinde Ermenilerle Türkler arasındaki ilişkiler ve hoşgörü ortamı, başka halklar arasında hiç görülmemiş ölçüde insanca ve uygarca olmamış mıdır? 1915 tehciri, bir savaş sırasında ve o savaştakı tutumlardan ötürü, Osmanlı devletinin bir bölge- deki Ermeni nüfusa karşı en zor koşullarda uygu- lamaya çalıştığı bir önlem değil miydi? On doku- zuncu yüzyıl sonlarında ve tehcir sırasında iki halkın yaşadığı trajedi ve karşılıklı katliamlar, Türklerce Ermenilere karşı duyulan ezeli bir hınç- tan ve köklerini kurutma niyetinden mi kaynak- landı? O halde, neredeyse bir yüzyıl sonra yaşadığı- mız bu savunma telaşı niye? Soykırım suçu, Ikinci Dünya Savaşı sonrasın- da, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 9 Aralık 1948'de kabul ettiği ve Türkiye'nin de im- zalayıp onayladığı bir Sözleşme ile "insanlığa karşı suçlar"dan biri olarak tanımlanan bir suç değil mi? Ceza yargısının temel kavramlarından biri sayılan "kasıt" unsurunu burada da aramak gerektiğine göre, Sözleşme'nin aradığı kasıt, yani "bir ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel grubu bütü- nüyle ya da kısmen yok etme" kastı 1915 olayla- rında var mı? Soykırım suçu için yargılama ve cezalandırma bakımından zamanaşımı yoktur ama, ceza hukukunun evrensel ilkelerinden olan "geriye yürümezlik", yani daha önceden suç ola- rak tanımlanmamış olaylara uygulanmazlık bura- da da geçerli değil midir? Kaldı ki, Osmanlı döneminde, devlet olarak ol- masa da görevliler olarak 1915 olaylarıyla suçla- nanlar, hem de Mütareke Dönemi'nde ve bütün belge, kanıt ve sorgulama olanakları işgalcilerin emri altındayken yargılanıp asılmadı mı? O halde, dıştan koskoca devletlerce, içten de birtakım "edip" ve "fari/7ç/"lerce bütün bir halka aşılanmak istenen bu suçluluk duygusu niye? Konu, tarih ve hukuk tartışmalarının boyutlarını çoktan aşmış, düpedüz uluslararası politika- nın bezdirici bir mücadele aracına dönüşmüştür. Artık, bunca siyasallaşan bir konuda, tarih ve hukukun da ötesinde, asıl kıran kırana verilmesi gereken bir siyasal mücadele vardır. Hem de, Fransızların Huguenot'larla Cezayirlilere, Ameri- kalıların Kızılderililere ve bütün sömürgecilerin Af- rika yerlilerine yaşattıkları iğrenç soykırım olayla- rını yüzlerine vura vura. Sağlıkta Reform Curcunası... Tüm sağlık tesisleri birleştiğine göre, vergisini ödeyen her vatandaş kadar devlet hastanelerinde hak sahibi olan SSK'li işçiden bundan sonra hangi hakla prim alacaksmız? Doç. Dr. Tonguç GÖRKER H er iktidar değişiklı- ğinde, hatta her ba- kan değişikliğinde, yenı gelenler eskile- ri silıp yenidü/enge- tirmeçabası gösterdiler. Reformlar önerip ülkeyi kurtaracakları görün- tüsünüyaratmayaçalıştılar. Rastlan- tı olarak mı yoksa en kanşık gorün- tüsü olan bakanlık olduğu için mi olduğu henüz anlaşılamamış ol- makla birlikte, bu gösterilerin en sık sergilendiği bakanlık, eskı adı ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakan- lığı, yeni adı ile Sağlık Bakanlığı ol- du. tlk iki girişim, gerçekten olma- sı gereken düzenin ilkelerini yasa- laştınyordu ve yaklaşık 15 yıl ara ile gösterilen bu çabalar, türlü ba- hanelerle engellendı. llk olumlugi- nşim olan sosyalleştirmcçabası gö- rünüştedesteklendi. Ancakyasanın sadecettkeleribeliriemişolması ne- deniyle, uygulanması için tamam- layıcı yasalar gerekiyordu; bu ya- pılmadı. Yasanın mimarı olan, za- manın bakanlık müsteşannı ise ba- kanlıktan uzaklaştırmak için ne ge- rekiyorsa yapıldı. Ünıversiteye nak- lını sağlama şansını elde eden sa- yın müsteşar, hem kendisini hem de kendisinden kurtulma çabası gös- teren zamanın iktıdannı rahatlattı. tkinci olumlu girişim, sosyalleş- tirme ilkelerini benimseyen ve bu ilkeleri yaşama geçirmek için ge- rekli yasalan çıkarmaya çalışan yö- neticilere aitti. Birbirini tamamla- yan dört yasa tasansı ile tüm kamu sağlık kuruluşlan yasal engel ol- maksızın birleştiriliyor, devletin, özel teşebbüsün, memurun ve işçi- nin temsilcüerinden kurulu özerk bir yönetimle hizmet veriyor, sağlık personelinin kariyenne, iş güçlü- ğüne ve hizmet verdiği mahallin yoksunluk düzeyine göre değerlen- dirilmiş ödemelerine göre düzenlen- mış, eşit işe eşil ücret koşullu, tek tip personel yasasıyla istihdamı sağ- lanıyordu. Bu yasalann daha ilki BMM'ye ulaştığı anda ıtibaren, ık- tidanyla, muhalefetiyle, bürokra- tıyla, işadamıyla, kurulu düzeninin bozulduğu kanısıyla karşı çıkan sağlık ağaları'yla inanıhnası güç bir kalabahğın saldınsına uğradı. Yasanın tüm maddelennin polemi- ğe fırsat vermeyecek açıklıkta ol- ması, yanlışhğının kanıtlanamama- sı ve sistemiyle, ilkeleriyle yasa ta- sansını oluşturan kişilerin inatçı ça- balan ile yasalaşması önlenemedi. Fakat arkası bırakılmadı, birincide olduğu gibi bu ikinci girişimde de sistemin ve yasanın miman olan bakanlık müsteşan, bıktınldı ve bir başka göreve atanmasını dileyen istifa mektubunu verdi. Sözde refonnlar... Daha sonraki reform görüntüle- ri ise komedi türünde oyunlann ben- zeriydi. Önceki reformcular kadar onlar da dikkat çekebilirlerdi. Bir bakan, çerçeve kanunlar hazırlattı. Okunduğu zaman ne sistem olarak bir düzenleme izleniyor ne de ne gi- bi bir hedefin benimsendiği anlaşı- lıyordu. Çünkü gerçekte bir sistem de,hedefdeyoktu. Amaç reform gö- rüntüsü yaratmaktı. Bir başka ba- kan, daha tantanalı reform görün- tülen sergiledi. Kendince gerekli gördüğü yüzlerce hekımi Anka- ra'ya davet ettı. laşe ve ıbatelerini (yeme içme, yatıp kalkmalarını) sağladı. Onlarla toplantılar yapıp havanda su dövdü. Bakanlık dışın- da bir binaya birkaç kat üzenne ku- rulu onlarca bilgisayar depoladı. Buraya bilgisayar kullanmaktan başka teknik bilgileri olmayan ve In- gilizce konuşabılen çok sayıda per- sonel atadı. Bu bölümün, sağlık yö- netimi araşürması yaptığını iddia et- ti. Kendisi de yanına kameraman- lar alıp şehir şehir dolaştı ve görün- tülerinin TRT'de yayımlanmasını sağladı. Bakanlık bütçesınin büyük bölümünü bu tür reklam harcama- lanna feda etti. Bakanlıktan aynl- dığı zaman, ardında ne bir hizmet örneği ne de ne gibi hedefi olduğu- nu belirleyen bir iz bıraktı. Günümüzün hükümetınin ve Sağ- lık Bakanlığı'nın reform adı yakış- tınlan girişimlerinin sonuçlannı ise hep birlikte izliyoruz. Aklı başın- da her sağlık yönetıcısinden, konu ile ilgili çok sayıda yazardan ka- muoyuna yansıyan uyanlara kulak- lannı ükadılar. Aptessiz namazı ben kddım oldu, diyen Bektaşı öyküsü örneğinde olduğu gibi, "Ben yap- ûm oldu" reformunu başlattılar. Cahil cesarefi Bir yaran olması umudu ile ba- zı gerçekleri bir kez daha anımsat- mak ve bazı sorulann yanıtlarını aramalan umudu ile sormak isti- yorum: 1- Hangi sistemi getirirseniz ge- tirin, öncelikle hizmet için gerekli altyapıyı oluşturma hedefinı be- nimsemek zorundasmız. Var olan- lara ek olarak 170.000 hasta yata- ğı, var olanlara ek olarak 5.000 sağ- lık ocağını sağlamalısınız. Sayıla- n 10.000'i buhnak zorunda olan sağlık ocaklanna toplam 10.000 ai- le hekimını, 30.000 pratisyen hekı- mi, 10.000 diş hekımını ıstihdam et- melisınız. Oysa bunlan sağlama- nız olası olmadığı gibi, hedef al- mış da değilsiniz. 2- Kendi parası ile kurulmuş si- gorta sağlık tesıslennı haklı olarak kendi malı sayan sigortalının hiz- meti denetlemesini, gereğinde yö- netime katıhnasını nasıl sağlama- yı düşünüyorsunuz? 3-Tüm sağlık tesisleri birleştiği- ne göre, vergisini ödeyen her vatan- daş kadar devlet hastanelerinde hak sahibi olan SSK'li işçiden bundan sonra hangi hakla pnm alacaksı- nız? 4- SSK, Emekli Sandığı, Bağ- Kur kuruluşlarından hiçbirisine bağ- lı olmayan vatandaşın sağlık gü- vencesi ne olacak? 5- Vatandaş kamu kurumlann- dan gereksinimi olan hızmeti ala- bilecekmi, yoksa özel hastaneler ve muayenehaneler zıncinne mi teslim edilecek? 6-Depocu kân ve eczacı kân öde- meden ilacını doğrudan alıp dağı- tan sigorta eczaneleri kapatılmca, en az iki katına çıkacak ilaç harca- ması nasıl karşılanacak? SSK ilaç fabrikasının ürettiği ilaçlar nasıl da- ğıtılacak? 7- tlaç fabrikası kapatılacaksa, dış piyasayı bilmeden ithalat dene- tımı nasıl yapılacak? Roche'un Erit- ropoetin olayının benzerleri nasıl önlenecek? 8-Geçmişte siyasal güç kullanı- larak SSK'nin fonlanndan gasp edi- len katnlyonlar ödenecek mi, yok- sa yapanlann yanına kâr mı kala- cak? Tıp çevrelerinde, operasyon tek- nığini bilmeden, hastayı ameliyat masasına yatıran hekimlerin davra- nışı için kullanılan bir deyim var- dır: "Cahii cesareü." Avrupa'ya Birlik Gerekli mi? AhmetARPAD B undan 15 yıl önce, Almanya'nın batı- sının doğusu ile bir- leşmesi ülkeye hiç yara- madı. Rusya ile Ameri- ka'nın aralannda anlaşa- rak 'onayverdikleri' bu bir- leşme sonucu Avrupa Bir- liği'nin lokomotifi Alman- ya o günden bugüne bir türlü kendine gelemiyor. Bu güç yitirmenin sonucu İyi ki varsınız... Bir haycıt düşünün... Hayatlcırı kurtarmaya, hayatlara hayat katmaya adanmış. Bir hayat düşünün... İnsanlığa hizmet için gecesi gündüzüne karışmış. Bir hayat düşünün... Anlamını diğer hayatlarda hulmuş. Bugün, her gün fedakarca çalışan tüm sağlık çalışanlarının günü... 14 Mart Tıp Bayramı'nı kutluyor, 1957'den beri onlarm yamnda olmaklan gurur duyuyoruz. www pfızer com tr Daha iyi bir hayat ıçın sermayenin terk ettiği ül- kede altı milyon insan iş- siz evde oturuyor. Evlilik- ler ve doğum azahrken, toplum yaşlanıyor. Eğitim geriliyor. Fakirliğin hızlı adımlarla ilerlediği, seç- menlerin politikacılara ar- tık inanmadığı Almanya'da giderek artan toplumsal so- runlar insanlan altında ezi- yor. Bencilleşen birey ge- leceğinden ümitsiz. Zayıf bir Almanya, güç- süz bir Avrupa Birliği de- mektir. Avrupalı politika- cılar bundan yanm yüzyıl önce yola çıktıklannda ön- ce Amerika ve Rusya'ya, sonraki yıllarda da Çin ve Japonya'ya karşı ekono- mik ve askeri bir güç ol- mak, barış ıçinde yaşamak istiyordu. Şımdi, 2005 yı- lına geldiklerinde ise geri- ye bakan Almanya, Fran- sa, Ingiltere ve ttalya elli yılda "bir arpa boyu yoP aldıklarının farkındalar! Ötekiler ise başta Amerı- ka olmak üzere, kimseyi pek dinlemeden yollanna devam ediyor. Önce Doğu Almanya'yı Batı Alman- ya'ya geri veren, ardından da diğer Demırperde ülke- lerinı AB'ye "kakalayan" Rusya kendi yolunda gidi- yor. Çin'in attığı adımlar gi- derek büyüyor, hızlanıyor. Japonya gücünden pek bir şey yitirmedı. Hep 'hare- ketli' Ortadoğu sürprizle- re gebe. Hindıstan'da geri- leme yok. Artık yeni küre- sel oyuncular dünya sahne- sine adım attı. Dünya so- runlarının çözülmesinde Avrupalıların pek sesi se- dası çıkmıyor. Balkanları Amerika halletti. Afganis- tan'da onun sözü geçti. Is- rail - Iran ekseninde de o ne derse oluyor. Amerıkan emperyalizmı Irak'ta 'at koştururken' kimi Avrupa ülkesınin komşumuzda kan akmasına destek vermesi AB'nin ne kadar zayıf ol- duğunun en büyük kanıtı. Birlik olmak için gerekli reformları bir türlü yapa- mayan Avrupa bu gidişle büyük ekonomık ve sos- yal dönüşümleri başara- mayacak gibi. Küresel güç düşünden yavaş yavaş vaz- geçmek zorunda kalacak. Avrupa Birliği'nin uyumlu bir yapıya sahip olmadığı, son yıllarda gi- derek daha çok kanıtlanı- yor. Avrupa anayasası için sadece sekiz hükümet hal- koylaması yapacak. Diğer- lerinın buna nıyetı yok. AB ülkelerinde birçok önemli karar halka soruhnadan alı- nıyor. Birlik üyeleri 21. yüzyıl dünya gerçeklerıne karşın birbirleriyle anlaş- maktan hâlâ çok uzaklar. Yirmi beş ülke arasındaki kültürel farklılıklar da, hıç- bir zaman çözümlenmeye- cek, sürekli zorluklar yara- tacak kalıcı bir sorun. Unut- mayalım, kültür birliği ol- mayan ülkelerin uzun sü- re yaşamadığı, dağıldığı bılinen bir gerçek. Bu ara- da Avrupa kimliğinin Hı- ristiyan toplum değerleri temelinde oluşturulup, güç- lenmesi için Vatıkan'ın ve kiliselerın politikacılara yıllardır baskı yaptığını da göz ardı etmemek gerek. 21. yüzyılda ayakta ka- labilmek için gerekli olan dinamizm nedir, Avrupalı bilmiyor. Yaşlı kıtanın en büyük sorunu, oluşturma- ya uğraştığı bırliğin han- tal, ağır, kararsız ve hasta- lıklı ohnası. "ÇekirdekAv- rupa" denen beş, altı ülke- nin diğerlerinı boyunduru- ğu altına almadan da böy- le bir AB'nin işlemesi he- men hemen olanak dışı. 'Arka bahçe' ikinci sınıf ülkelerin güçlüler tarafın- dan yönetilmesi ise yaşlı kıtaya ister istemez tedirgin- lık getirecek, birlik için ka- çınılmaz olan uyum gide- rek zorlaşacak. Zayıf üye ül- kelerin güçlülerin boyundu- ruğu altına girmesıyle kü- reselleşme, sonunda ıster istemez Avrupa'da da ger- çekleşecek, uyum, birlik ve demokrasi sözleri çoktan rafakalkmış olacak! Ülke- lerin birleşerek bir federas- yon oluşturması da ulusal kimliklerin yok olmasını peşinden getirecek. Güııün birinde böyle bir AB yıne de gerçekleşirse Avrupalı mutlu olacak mı dersiniz? Bu koşullarda çok zor. Avrupa 2005 yılında dört beş başlı, yirmi küsurkol- lu yaşlanmış bir yaratık. Aradan bir yanm yüzyıl geçmiş, alınyazısını belir- leyecek yol aynmında ne- reye gideceğini hâlâ bilmi- yor. Avrupa için "dünya treni" şimdilik kaçmış gi- bi görünüyor. Bizdeki AB hayranlan ise birilerine sü- rekli yaranarak kişisel ve ideolojik çıkarları uğruna dört takla atmaya devam ediyor. CUMHURİYET'TEN OKUELARA İBRAHİM Y1LDIZ Başbakan Suçluyor Dayağı atan polis.. Dayağı yiyen kadınlar.. Suçlanan medya... Geçen haftanın gündemini üç şekilde özet- leyebiliriz. Şimdi bu dayak olayının gelişimine bir göz atalım. 6 Mart: Istanbul Kadıköy ve Beyazıt'ta 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle gösteriler yapıldı. Beyazıt'ta polis güç kulla- narak kadınları copladı. 7 Mart: Kadınlara atılan dayak haberi bir tek Cumhuriyet'ın manşetinde yer aldı. Birin-* ci sayfadaki iki fotoğraf olup biteni tüm çarpH cılığıyla yansıttı. Aynı gün öteki gazeteler, bu haberi göz ardı ederek, birinci sayfalarında yeterince yer ver- mediler. 8 Mart: AB Troykası, Ankara'da yapılan toplantı sonrasında dayak olayına sert tepki gösterdı. Tepkı haberi tüm gazetelerin man- şetlerinde üstelik abartılı biçimde, verildi. 9 Mart: Avrupa Birliği Parlamentosu tara- fından olayın gündeme getirileceği açıklandı^ Türkiye insan haklarına saygılı olmaya çağrıl- dı. 10 Mart: Kadınların coplanması, AB ile AKP arasında siyası bir boyut kazandı. Avru- pa Parlamentosu konuyu oylama kararı aldı. • 11 Mart: Avrupa Parlamentosu, Istan- bul'daki gösteride kadınlara şiddet kullanıl- masını oylayarak kınadı. Kapsamlı bir rapor hazırlanacağı açıklandı. Başbakan Erdoğan Güvenlik Güçleri'ni sa- vunarak suçu medyaya attı. "Basın Türkiye'yi dışarıya jurnalliyor" dedi. Basın Konseyi ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Başbakan'a tepki göstererek bu tür anlayışın özgür basını yok edeceğini dile getirdiler. 12 Mart: Türk Sanayici ve İş Adamları Der- neği (TÜSİAD) polis şiddetini kınadı. Başba- kan Erdoğan TÜSlAD'a sert tepki gösterdi. Aynı gün Emniyet Genel Müdürü de olaylar için, "Gösterıciler yolu kapatıp polisi tahrik etmiştır" açıklamasında bulundu. • •• Bilindiği gibi Başbakan suçlamayı seviyor. Zaman zaman çiftçiler, memurlar, SEKA çalı- şanları paylarına düşeni aldılar... Son olarak da medya Başbakan'ın hedefi oldu. Önce "Bizi desteklesinler" dedi, ardından "dünyaya jurnalliyorlar" suçlamasını yaptı. Türkiye'de, Başbakanlığa bağlı Basın En- formasyon Genel Müdürlüğü'nün izniyle çalı- şan yüzlerce yabancı ajans, gazete, radyo, televizyon muhabiri görev yapmaktadır. Acaba, bu gazetecilerin geçtikleri haberler de "jurnalciliğe" girer mi? CumhurİYeİ kitap kulübü MUSTAFA BALBAY Ülkelere Değil Savaşa Düşmamm Merkez : Türkocagı Cod. No: 39/41 Cnğologlu İSUNBUl - Tel: 0212 514 01 96 Sube . istiklol Cad Zambak Sok 4/1 Toksim-İSTANBUL - Tel: 0212 252 38 81 Ankara : Atatürk Bulvarı No 125 Kat: 4 Bakanlıklar-ANKARA - Tel: 0312 419 50 20 CEYHAN 2. ASLİYE HUKÜK MAHKEMESİ'NDEN 2004/828 Davacı Ahmct Demır vckıli Av. Hüseyin Bulut ta- rafrndan davalı Nurgül Dcmır alcyhinc açılan boşan- ma davasının vcrılcn ara kararı uyarınca adresi tespit cdilemeyen Cezmı vc Şadiye kızı 1967 d.lu Nurgül Demir'c dava dılekçesının ve duruşma gününün ila- nen tebliğine karar verılmiş olmakla; Davacı Ahınct üeınır vekıli tarafından davalı Nur- gül Dcmır alcyhinc şıddctli geçimsizlik nedenine da- yalı olarak boşanma davası açılmış olup, dava mahke- mcmızin 2004/828 esasına kaydedilmış, duruşma gü- nü olan 30.3 2005 günü saat 09.00'a bırakılmakla, bcllı cdılcn gün vc saatte mahkememiz duruşma salo- nunda hazır olmanız, veya kendinızi bir vekil ile tem- sıl cttırınenız, gelmedığini7 veya kendinizı bir vekil ile temsil ettırmedığinı/ takdirde yokluğunuzda yar- gılamaya devam olunup karar verıleceği hususu 7201 sayılı Teblıgat K.anunu'nun 28. maddesi gereğince ih- tar ve ılan olıınur 02 03.2005 Basın: 10318 ÜSKÜDAR ASLİYE 5. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Oosya No: 2003/250 Davacı Mustafa Bayrr tarafından açılan gaiplik da- vasının mahkememızde yapılan 24.12.2004 tarihli celsesınde üiresun, Gorele (1361) Sofulu köyü c. n: 68 h.n: 21'de nüfusa kayıtlı Rufat Şükrü kızı Hayri- ye'den olma 4.4.1942 doğumlıı davacının kardeşi Şa- zinıent Bayır'ın MK 31. maddesi gereğince gaıpliğine karar verılmiş olmakla ılan olunur. 8.3.2005 Basın: 10564
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear