23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18OCAK2005SALI OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL 50 Yıl Onceden Bir Sesleniş! "Ben Anadolu'da bulunan şavk- sız bir köyün öğretmeniyim. öde- vim, bulunduğum çevreyi aydınlat- maktır." 1950'li yıllardayız. Demokrat'lar iktidara gelmiş. llk iş olarak ezanı Arapçaya döndürmüş. Gözle görü- lür bir hızla ülke, Atatürk Devrimi'nden koparılmaya gidiyor. Bu arada genç öğretmenler köylerde, kasabalarda birer aydınlanma öncüsü olarak ödevlerini yerine getirmek çabasın- daL Köy Enstitüsünden çıkma bir Mah- mut Yağmur, köyünden sesleniyor: "Fakat bugün ödevimi gereği gi- bi yapamıyorum. Çünkü Atatürk diye, medeniyet diye bağırdığım anda avuçları çamur dolu yobazlar karşıma dikiliyorlar. Din elden gidi- yor diye yangın yerine çeviriyorlar köyü." Mahmut Yağmur uzun yıllarımın dostudur. llkokul öğretmeni olarak yıllarca Anadolu köy ve kasabaların- da çalışmış, Tonguç'ların, Yücel'le- rin ülkeye yaygınlaştırmaya çalıştı- ğı çağdaş uygarlığın gönüllü bir sa- vaşçısı. Yorulma nedir bilmeyen bir yaşamdan emekli. Bitmemiş, bitir- memiş savaşımını.. yaşlanmamış, bıkmamış, yorulmamış gencecik köy öğretmenliğinden bu yana sürüp gelen bir sağlam davranış, halktan, doğruluktan yana bir kişilik, bir ni- telik!.. Geçenlerde ünlü bir hanım bırden- bire buyurdu: "Müslümanlık elden gi- diyor... " Neymiş, Anadolu'da birtakım misyonerler köylerde, kasabalarda In- cil'i dağıtmaya başlamış, din değiştir- me istekleri artmış, bu gidişle Müslü- manlık elden gidecekmiş... Din nasıl elden gider? Yüzlerce imamokulukırkyıldırbinlerceinsan yetiştirmedi mi? Daha da yetiştir- miyor mu? Koyu birer dindar oldu- ğu bilinen, bu ülkede şer yasaları- nın uygulanması için genç yaşların- dan bu yana çaba harcamış insan- lar iktidar koltuğunda değil mi? Her gün biraz daha ülkemiz, halkımız çağdaşlıktan, uygar bir yaşamdan koparılmak istenmiyor mu? "Dertler Pazarı" küçük bir kitap. Mahmut Yağmur'un kısa kısa köy notları, Mahmut Makal'ın, Fakir Baykurt'un köy sorunlarını öyküy- le, romanla, makalelerle dile getir- dikleri birdönemin ürünleri. Köyden gelen seslenişler! Hep dertler, sorun- lar, çözülmesi beklenen, istenen... "lleriye yönelmiş ne varsa kuru- tan, gerilikten ne kalmışsa yeşerten nefesleriyle türlü dolaplarçeviriyor- lar. Kendini savunmaya kalkışan Donkişot'un akıbetine uğruyorsun. Üstelik Şanso gibi iyi kalpli bir ar- kadaşın da yok." Mahmut Yağmur anlatıyor; bir gün köyün hatırı sayılır kişileri ziyarete gelmişler. "Dinsiz millet olmaz, din mektepleri kapatıldı, çocuklar bes- meleyi bile bilmiyor. Sen izin ver ço- cuklarhocaya gitsinler, hiç korkma, kimse seni şikâyet etmez. Inşallah eski günler geri döner, hepimiz bu dertten kurtuluruz" demişler... "Dertler Pazar;"nda o gün bugün ortadan kalkmayan, kaldırılmayan nice dertler, sorunlar var. Din elden gidiyor mu, gitmiyor mu, tartışılır.. ama giden bir şey var, elli yıldan be- ri azar azar gidiyor, yok oluyor.. o da Mustafa Kemal Atatürk ve devri- mi... Mahmut Yağmur'un elli yıl önce- ki kitabından bir parça ile bitireyim: "Görüyorsunuzya, devrimlerimiz cılk olmak üzeredir. Uyanmakta olan Türk milletı tekrar uyutulmak iste- niyor. Atatürk'ün diktiği fidanlara softalarhabire balta indiıiyoriar. Tan- rım, uyan Atam uyan, gör neler ol- du diye ağlatma bizi." Elli yıl öncesi bu! Elli yıl sonrası ise apacık ortada! Imam kökenlilerin ik- tidarı... Siyasal Pazarlamanm Dayanılmaz Hafifliği Küreselleşme ile kendisinin egemen olduğu tüm ülkelere uyarlamaya çalıştığı, bizim de henüz tanımaya başladığımız bu yeni siyasal anlayışı, ABD 60 yıldan beri, Nixon'dan başlayarak kendi demokrasisinde benimsemiş. Bill Clinton'ın başkanlık seçimlerinde daha belirginleşmiş. Yrd. Doç. Dr. Necdet EKİNCİ* N eden siyasal iletişim değılde siyasal pa- zarlama? Şunun için: Her şeyden önce, siyasal ileti- şim iktidar ekseninde ıkili bir iliş- kiye dayanmakta. Siyasal ileti- şim, yönetenler yanı iktıdarda olanlarla yönetilenler arasında ik- tidara bağımlı olarak kendini gös- termekte. Bir yandan yöneten- ler, egemenliklerini pekıştırmek ve etki sınırlannı genışletmek için, yönetilenleri bıçımlendir- meye çahşırken başka dış ege- menliklere karşı da kendı ege- menliklerini korumak ve güçlen- dirmek zorundalar. Yönetilenler ise ıktıdarı elınde tutan yöneten- lerin egemenlik alanlannı sınır- landırmak, iktıdarı ele geçırebil- mek için sürekli bir kavganın içindeler. Yönetenler ve yöneti- lenler hem kendı içlerindekı güç odaklarına dönük olarak hem de karşılarındaki muhataplarını et- kıleyebılmek ve bu yönde bir ka- muoyuyaratabılmek, bundan ken- dı çıkarlan doğrultusundayarar- lanma eğiliminı sürekli olarak taşımaktalar. Oysa siyasal pazarlama kavra- mında tek yanlı bir ilışkı söz ko- nusu. Çünkü pazarlama kavra- mı, bir ürünü alıp pazanna uygun duruma getırme, tüketıciye ta- nıtma, rakıplerıyle arasındaki farklılığı ortaya koyma ve en az masrafla satıştan elde edilecek kazancı en yüksek düzeye getir- mek için yararlanılan tekniklerin tümü olarak tanımlanıyor. Bu ta- nımı sıyasete uyarladığımız za- man, bir liderı, bir siyasal partı- yi, bir ülkenin siyasal yaşamına, geleneğine uygun olmasa bile uygun gösterıp daha doğrusu seç- menlerın yanılmasını sağlamak için gereklı tüm teknıkleri kulla- nıp en az masrafla ıktıdarı ele geçırmek anlamı çıkıyor. Bunun bir başka anlamı da si- yasal iletişinıin başaktörü dedı- ğiniz, gerçek bir demokrasinin var olabilmesi ıçın siyasal katı- lımlannı öngördüğümüz seçmen- lerin,bundan böyle oy verme dı- şında tüm bu belirleyıcı, yönlen- dirıcı, ışlevlerınden soyutlanmış, birer fıgürandan başka bir şey olmadığıdır. Küreselleşme ile kendisinin ege- men olduğu tüm ülkelere uyarla- maya çalıştığı, bizım de henüz tanımaya başladığımız bu yeni siyasal anlayışı, ABD 60 yıldan ben, Nixon'dan başlayarak ken- di demokrasisinde benimsemiş. Bill Clinton'ın başkanlık seçim- lerinde daha belirginleşmiş. Örneğın, Theodore White ve McGinnisgibi uluslararası şirket- lerın pek yakından tanıdığı, si- yaset pazarlamacıları, Nixon'ın başkan seçilmesi sürecinin bir oluşum değil, bir pazarlamanm ürünü olduğunu, başkanın bazı pazarlama uzmanları ve reklam- cılar tarafından paketlenerek bir tüketim malı gibi pazarlandığı- nı açıkça ifade etmekten çekin- memekteler. (The Making of Pre- sident) (The Selling of Presı- dent) şimdi, uluslararası serma- *»Garanti &-i.*. : :- - AMDA MARKETTEN S'LA ALAN ÎLK AY 10 ÖDER ye ve onun uzantısı şırketlerın bıçımlendırdığı küresel bir dün- yada, pıyasa ekonomisinın ege- men olduğu, medyanın tekelleş- tiği her ülkede, kendı buluşu olan bu siyasal pazarlama yöntemle- riyle ABD, ıstediğı her siyaset- çiyı iktidara taşıyabıleceğıni gör- dü ve bunları kendı çıkarlan doğ- rultusunda kullanabıleceğını an- ladı. ABD, siyasal pazarlama konu- sunda, ÖzaFdan başlayarak Tür- kiye'yı bir laboratuvar olarak kul- landı. Herkes, ilk kez Türk dev- letının bir şırket gibi yönetilme- sıne, başta anayasa olmak üzere, tüm demokratık kutsal değerle- rın aşınmasına tanık oldu. Daha sonra ulusalcı sağ sol oylan par- çalamak amacıyla Cem Uzan ad- lı ürün, bir imaj mühendislıği- nın, iletişim teknolojisi alanları- nın bir devrımi olarak Türk hal- kına sunuldu... Lıderlık takhdı yapılarak med- yanın yardımıyla lıderhğe yük- selme projesı olduğu ilerı süriil- dü. Ama, pahalı bir proje. Ar- dında sermaye olmadan başarıl- ması olanaksız olan bir proje. ABD benzer bir pazarlama süre- cını de ttalya'da başlattı Milan Futbol Kulübü'nün baş- kanı, aynı zamanda bir medya patronu olan Berlusconi, sıyase- te gırerek Cem Uzan orneğı bir çıkış yaptı. Siyasal pazarlama- nm tüm gereklerını yerine getı- rerek sıyaset ve ideoloji dışında da sıradan bırınin ıktıdar olabı- leceğıni kanıtladı. ttalya'nın AB ülkesı olmasına karşın Irak savaşında ABD'nın yanında yer aldı. Siyasal bırpar- ti liderinın deterjan pazarlar gi- bi tekelleşen medya tarafından halka pazarlandığı son örnek de yine ülkemızden. AdaletveKal- kınma Partisi lıderi Tayyip Erdo- ğan. Bir parfüm, bir şarap ya da bir artıst nasıl pazarlanır- sa Erdoğan da halkımı- za öyle pazarlandı Oda iktidara gehr gelmez, AB'nin önünde dız çö- küp baş eğdı. Yakın Müslüman komşusu ol- masına karşın Iraksava- şında, ABD'nın yanın- da olacağını ılan etti. Ya- bancıların çıkarlanna uygun yasaları bırbırı ardına çıkardı Yabancılara toprak sa- tışının kapsamını genış- lettı Şu anda Türki- ye'nin ulusal onuru olan Kıbrıs sorununu, AB ve ABD'nın ıstediğı bıçım- de çözmek ıçın kolları- nı sıvamış durumda. iş- te siyasal pazarlamamn ülkemize ödemesi için uzattığı faturanın bede- lı. Bu alışveriş gerçek- ten küresel dünyanın emperyalist patronlann- ca çok kazançlı olmalı ki, Amerıkan çıkışlı, si- yasal pazarlama üzerıne yazılmış, seçmenı btr ürünü almak dışında hi- çe sayan, demokrasiyi salt seçım kampanyala- rı ve oy vermeye indir- geyen kıtaplar, gıtgıde vitrınlen süslemeye baş- ladı bile. Fakat bızı asıl duşün- dürüp dehşete düşüren başka bir gelişme daha var: Bir iletişim fakülte- sınin, ülkemızde ve dün- yada bir ilke damgasını MKBta|İBİ|^ vurması, siyasal iletişim •HHH dersinin adını sessız se- T W dasız siyasal pazarlama olarak değıştırmesi. Da- ha da ilgıncı, bu dersi bir siyaset bilimciye, bir iletişimciye değil, turizm pazarlama uzmanına verdırtmesı. Ne dıyelim? Tann, ye- tışecek bu öğrenciler- den bu ülke seçmenlerı- ni korusun. 15-25 Ocak 50 YTl ve üze a üpermarketlerde Bonus'la 1eme yapanlar, yaptıkları %10'unu ödeyecekler. •onraki ay... . • > : - , ~ - .•«- * Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Ga- zeteahkBölümü ve Ata- türk Jlkeleri ve İnkılap Tanhı Araştırma ve Uy- gıılama Merkezi Müdü- rû. PENCERE AB'nin Oteki Yiizii... Bir olguya tek boyut kısırlığında bakmak ilkel in- sanın yaklaşımıdır; eleştirel akla aykırıdır; gerçeği tümüyle görüp kavramaktan çağdaş insanı alıko- yan bir körleşme sayılır. Ülkemizde bu özellik çoğu çevrede geçerli ol- duğundan, AB'ye bakarken, gerçeğin öteki yüzü- nü atlamaktan kendimızı alamıyoruz; uygarlığın yaşadığımız çağda siyasal örgütlenmesini sımge- leyen 'Avrupa Birlığı'nin Avrupa dışındakı insan- lık için ne anlama geldığini düşünmek, ülkemızde günah işlemek gibidir. • AB'nin 'ulus devlet'\n sonu olduğu söyleniyor; 'bağımsızlığa elveda' anlamına geldiği ilerı sürü- lüyor; üyeler 'ortak anayasa'y\ imzalayacaklar, her ülkede insan hakları vedemokrasıye dayalı tek hu- kuk geçerli olacak... AB'ye girerse, Türkiye'nin başı göğe erecek... Gerçek mi?.. Bu noktada mizah da ışin içine giriyor, Türkiye'nin sokakları da düzene gırecek, insanı kendine ge- lecek, kokoreç pazarlamak bile zapturapta alına- cak, köşe başında kebap köftetezgâhı kurulama- yacak, rıhtıma yanlamış sandalda gelışıgüzel ba- lık ekmek satılamayacak... Avrupalı olmak kolay mı?.. Ya sokak köpekleri?.. Kedılen?.. AB'ye gırdik mi, çocuk şöyle dursun, hayvan bi- le dövülemeyecek.. Doğmdur, ıçe dönük yüzündeAB'nin uygarlığın- dan geçilmiyor. • Ya dışa dönük yüzünde AB'nin uygarlık projesi nedir?.. Kâğıt üzerındekı lafı güzaf bir yana bıra- kılıp da hayata bakıldığında ne görülüyor?.. Işte AB'nin en görkemli üyelerınden Ingiltere'nın hah.. Irak'ı işgal etmiş.. Zavallı Irak halkının tepesine binmiş.. Ne ınsan hakkı, ne Ismail Hakkı, ne kişisel hu- kuk, ne de uluslararası hukuk.. Pekı, pek uygar AB, en önde gelen üyesının çağdaş hukuku kökünden çiğnemesine karşı ne yapıyor?.. Hiç!.. • Unutmayalım kı 'InsanlıkAvrupa'dan ibaret' de- ğıldir.. Avrupa'nın kendı içındekı uygarlıktasarımına ve örgütlenmesine diyecek yoktur; ama, kendi insa- nını bu kadar sakınıp düşünen AB'nin insanlığa dö- nük yüzünde acımasız, vahşı ve kanlı emperyalız- mi üyeleri için 'meşru'sayması, Avrupalının uygar- lık ve insanlık yolunda daha yüz fırın ekmek ye- mesini gerektiriyor. Denebilir kı: Ingiltere ulus devlet.. Ve bağımsız.. Diledığı zaman istediğını yapar, AB buna karı- şamaz.. Doğmdur.. AB'nin neye karışıp neye karışamayacağı Tür- kıye ile müzakerelere başlamadan bellı oldu.. AB Kıbrıs'takı Ingılız üslerine de karışamıyor... Türkiye'nin anlaşmalara göreAda'da konuşlan- masına pek âlâ karışıyor. Bir olguya, eleştirel aklı bir yana koyarak, tek bo- yutlu mantıkla yaklaşmak azgelişmiş insanın har- cıdır ve gerçeği tümüyle kavramak yetısinden in- sanı yoksun bırakır; bilelım ki AB'nin içe dönük yü- zünün yanında dışa dönük yüzü de var... Üstelik AB dışa dönük yüzünde kımi zaman açıkça yüzsüzleşiyor. Dârülaceze'nin dayanışma felsefesinden ilham alalım Kimsesizlerin Kimsesi Olalım V.« Atalarımız httfarmtfta bir n*den ba^arn\a Haydİ <iurma gün bugün yarın gc^ ola 110 yıldır korunmaya ve bakımo mulılaç ınsanlonmızı dın dıl, ırlı anîiyet oynmı gozatmeksızın sevgı ve jefkaHe banndırpn DörulocezeMuessesesı Bağışlanntzla ayaktadır Sevgİyle... şefkario... umuria... /annlara KURBAN BAÖIŞI IÇIN: T C Z.rual Bankas. Ş.jlı Sb 33376764 5003 Kurban BodtıL 275 YTL (Bır hısseryn »sab«l edon s.( DIĞER BAĞIŞLARINIZ İÇİN T C Ztrooi Bonhan Sı*' Sb 33376764 50O2 T Valtıflar Bankait Perpa Sb 2010474 T VakıHur Bonkas, 3.s l. $b 2OOOOO5 T Halk Borıkosı Pcırpa Şb 862 16000026 www «iaruioceıe gov h- T tj &atıkaih Perpa Sb 19V000 O*r0Vw*" tadd.ıt No 47 O Hu tavıı m ttaritluı f*r yrijpnül 1 latanbul T*l (0213) 220 10 20 (5 hot) fok. {DJt2(2 EZİNE SULH HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞt'NDEN DosyaNo: 2002/176 Esas Davacı llyas Durmuş vekılı Av lbrahım Sonmez tarafından davalılar Çıle Aydan ve ar- kadaşlaıı aleyhıne açılan ortaklığın gıderılmesı davasının mahkememızde yapılan açık yargılamasında, Davacı vekılı dava dılekçesınde Ezıne ılçesı Üvecik köyü Köyıçı mevkı- ındc 1261 pars>el sayılı taşınmazın 98/128 hıssesınde nıüvekkılınin malikı olduğunu, or- taklığın gıderılmesı ıstemı ile Ezıne Sulh Hukuk Mahkemesı'ne dava açtığını ve tapu ka- yıtlarında Sebıle Demırcı ve Hüseyın Demırcı'nin soyadlarınm K.aya olarak yazıldığını, bu nedenle tapu kayıtlarındakı isımlenn tashıhını talep etmış ve bir kısım davalılar olan Macıde Özcan, Muzaffer Ugan, Sacıde Ugan, Nılgun Bulman ve Sebıle Kaya mırasçılan olan Melahat Kaya, Nebahat Demırcı ve Sebahat Yalçın'ın adreslen bugune kadar tespıt edılemedığınden, adreslen tespıt edılemeyen davalılara dava dılekçesı, tavzih dılekçesı ve duruşma gunu olan 24/2/ 2005 günii saat 09 OO'da Ezıne Adhyesi Duruşma Salonu'nda yapılacağı ılanen duyurulur Basın. 1604
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear