23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 EYLÜL 2004 CUMA CUMHURİYET SAYFA J\_ U J_j J_ U J \ kutturıgcumhuriyet.com.tr 15 Sinemamız 'Yazı Tura 'yla özellikle oyuncu yönetiminde iddialı bir isim kazandı Yönetmen, senaryo: Uğur Yücel / Kamera: Barış özbiçer, Ahmet Emre Tanyıldız, Tayfun Çetindağ, Roy Kurtluyan / Müzik: Erkan Oğur / Oyunculan Olgun Şimşek, Kenan Imirzalıoğlu, Bahri Beyat, Engin Günaydın, Erkan Can, Settar Tanrıöğen, Teoman Kumbaracıbaşı, Mizgin Kapazan, Sultan Gündüz/ Türkiye 2004 (WB) Anzalı Şeytan ve Hayalet yunculuğuna ara verip artık yönetmenliğini öne çıkarmak isteyen Uğur Yücel'in 'Yazı Tura'sı, 'Ora'daki savaş hali'nin mahşeri havasını soluduktan, yoğun tahribatını bizzat yaşadıktan sonra döndüğü sivil yaşama uyum sağlayamayarak gitgide 'hayatı kayan' iki gencin iç burkucu hikâyesini naklediyor, 2 bölüm halinde. 199O'lı yıllarda Güneydoğu illerimizı ölüme, acıya, kana bulayan iç savaşta, PKK'ye karşı komando olarak cepheye sürülen, 'Şeytan' la- kaplı Göremeli Rıdvan'la (Olgun Şimşek) Is- tanbullu tertıbı, 'Hayalet' Cevher (Kenan İmir- zalıoğlu), aynı dönemde askere postalanmış, i- ki silah arkadaşı. Savaşın düşman ettiği, lisedeki göz ağnsı Kürt kızının ölüsüyle karşılaşınca çılgına dönüp ma- yına basarak bir ayağı dizınden kopan Rıdvan'ı, ölümden son anda Cevher kurtanyor, kulağını feda etme pahasına. Çocukluğundan beri kurdu- ğu büyük futbolcu olma hayallerini mecburen rafa kaldınp Şeytan'lığı Protez'le değiştirerek köyüne dönen sakat Rıdvan'ı, her defasında ana- sı (Sultan Gündüz) arkasından toplar. Istanbul'da feleğin çemberinden geçmiş, çap- kın, bitırim babası (Bahri Beyat) ve amcasıyla (Ahmet Münıtaz Taylan) oturup Halkah'da bir istasyon büfesi açmaya takrruş Cevher'in vatan borcunu gazi olarak tamamladıktan sonraki tüm beklentilen ve hayalleri güme gıder. Nihayet gösterlmde Futbol tutkusuna set çekip yaşadığı savaş ne- deniyle bedensel ve ruhsal bir çökünrüye girmış Rıdvan, en yakın arkadaşıyla (Engin Günay- dın) mercimeği finna vermışe benzeyen sözlü- sünün (Mizgin Kapazan) annesı-babası tarafin- dan damatlıktan reddedilmesini hazmedemeyip intihan yeğlerken öteki madalyah gazı Cevher'i de babasının enkazından sağ çıktığı ama amca- sını öldüren o 99 depremi beklemektedir. Yıllar önce çekip gittıği Atina'dan yakışıklı, 'gay' oğluyla (Teoman Kumbaracıbaşı) fela- ketin acılannı paylaşmak üzere Istanbul'a çıka- gelen, Rum asıllı üvey annesini (Eli Mango) ve üvey kardeşini geç de olsa tanır Cevher... Sahne ve perdede 20 yılı aşkın sürdüregeldi- ği oyunculuğuna ara verip artık yönetmenliğini İZLEYİCİ GÖZÜYLE... öne çıkarmak isteyen Uğur Yücerin senaryo- sunu yazıp yapımcılığını üstlenip montajına da kanşarak sonunda tamamladığı ve bugün gös- terime giren ılk uzun metrajı Yazı Tura, 'Ora'daki 'savaş hali'nin mahşeri havasını so- luduktan sonra döndüğü sivil yaşama uyum sağ- layamayarak gitgide 'hayatı kayan' iki gencin hikâyesini naklediyor. 2 bölüm halinde. Yeni oyuncular kusağı... Rıdvan'ın, Cevher'in dramını ülkemizin ya- kın geçmişini fon alarak anlatan, bu dijital ka- mera marifeti, gerçekçi tavırlı 'hareket-mace- ra filmi' birbaşyapıt değil ama kuşkusuz iyi si- nema. Yönetmenliğini Karanukta Koşanlar ve özellikle Alacakaranlık gibi popüler TV di- zileriyle geliştirip pekiştiren Yücel'in coşkun duyarlığıyla, etkileyici bir bilanço çıkardığı bu filminde, olay zenginliği, durum karmaşası ve karakter betimlemeleri seyirciyi perdeye bağla- yan bir renklilik ve akıcılıkta seyrediyor. Kimi aceleye gelmiş sahnelerin göze çarptı- ğı, çek-senet tahsilatçısı, milliyetçi ve maço Cevher'in bölümünden çok Rıdvan hikâyesinin bize daha doyurucu geidiği filmde Erkan Oğur imzalı müzikler etkıyi güçlendiren bir hüzzam tadı katıyor filme. Ozenli ve çalımlı sahneleri kadar aceleye getirilmiş bölümler de içeren film- de yönetmen, sinemamızın son yıllardaki umut veren yeni kuşak oyunculanndan (özellikle Ol- gun Şimşek'ten) iyi verim almasını bilirken ba- zı tekrarlardan vazgeçememış. İnandıncılığın yittiği kimi olmamış sahneler de banndıran ancak alışılmıştan farklı değerler- le gönül bağı kurmuş bir yaşama ve yaratma dünyasının ürünü bu Yazı Tura'da işin altından kalkmış sonuçta Uğur Yücel, iz bırakan, sami- mi bir film yapmış. Umanm gişesi de iyi olur. Cannes2003teCodardınllglslniçekenAftınKameralı 'Reconstruction'bugüngösterimde Kameralı adama aslagüvenilmezi Geçen yıl Cannes'dan Altın Kamera ödülüy- le dönen, Christoffer Boe adındaki okullu, dog- macı olmayan, genç bir Danimarkalı yönetme- nin 'ilk film'i "Reconstruction - Yeniden Sev Beni", baştan belirtmek gerekirse acemi işi bir 'ilk film'den umulmayacak kadar ustalıklı ve bugün başlayan yeni filmlerin bizce en ilginci. Ateşli sevgili, genç, güzel kadın ve yaşlı ko- casından oluşan klasik bir aşk üçgenini ele alan Boe, aşk filmi türünün benimsenmiş kalıpla- nyla oynayıp alışılmış narratif şablonlara vüz vermeyerek, tekrarlara yüklenip kurmacanın ıcığmı cıcığını çıkararak, yakın plan ağırlıklı, deneysel tatlar içeren, 'yap-boz'cu bir anlatım tutturmuş. Çeşitli etkilenmelerden kişisel ve öz- gün bir senteze ulaşmayı başarmış. KJasik aşk üçlüsü arasındaki olası gidiş-ge- lişleri tahmin etme (fırsatını sunduğu seyirciyi de başmdan itibaren olayın içine çeken Boe, 1.5 saate yayılmış bir 'puzzle' gibi kurduğu filmiyle gerçekle kurmaca arasındaki seçe- nekleri araştıran bir ış çıkarmış. Kimi zaman 'şimdi baş- tan alalım' diyen bir anla- tıcının (yazaruı) sesiyle yönlendirildiğimiz, sonun- dada 'bütün bunlar film, rünıü kurmaca, ama yine de acırıyor' diyerek sözü bağlayan bu aşk üçgeni var- yasyonlan denemesinde, zaman, mekân ve karakter- lerle oynayarak, gerçeklik- le fantastüc arasında gidip gelerek öyküsünü kuruyor Boe, sonra bozuyor ve ye- niden kuruyor. Seyirciyi de seyrettiğinin çılgın bir aşk öyküsü mü, karabasan mı. gerçek mi yoksa ka- nsı tarafından aldatıldığı kuşkusuyla içi içini yiyen, ünlü yazar kocanın yazdığı, buluşmalar- İa vedalaşmalara dayanan, dokunaklı bir aşk ro- mam mı olduğu sorulannın sarmalında bıraka- rak. Gerçekle hayal arasında Yanından kamerasını hiç eksik etmeyen genç fotoğrafçı Alex'in (Nikolaj Lie Kaas) girdiği barda tanışır tanışmaz tutulup hemen asılarak bir Roma yolculuğuna davet ettiği Aimee'ye (Maria Bonnevie) rastlama sahnesi ya da ya- zar koca Auguste'un (Krister Henriksson) dönmekte olduğu dairesindeki geceyi birbirle- rinin kollannda devirmiş sevgililerin yatakta uyanışlan gibi yeniden yorumlanıp tekrar tek- Maria Bonnevie, Nikolaj Lie Kaas 'Yeniden Sev Beni'de rar oynanan bölümlerin peş peşe montajlanma- sıyla oluşan filmin sağlam bir omurgası yok, a- ma tümüyle madalyonun ters yüzünü de göster- meye kilitlenmiş belirgin bir deneysel tavn var. Kurmacanın olanaklarını esprili yaklaşımıy- la zorlayan, bu yetenekli Danimarkalı yönet- men, gerçekle haya] arasında salınan bu dene- mesüıin bölüm aralanna, kahramanın bulundu- ğu yeri uzaydan çekilmiş görüntülerle veren fo- to-krokiler koymuş, başlık atmak yerine. Aşkın hep canlı kalması uğruna nafile çaba- layan, sürekli daha iyiye erişmeye uğraşan Alex'le Aimee'yi oynayan, Max Von Sydow'la Ron Prelman'ın kanşımı bir yüze sahip Niko- lay Lie Kaas'la, Norveç yapımı "Dina" filmin- den anımsadığımız Isveçli Maria Bonne\ie'nin canlı oyunlanyla sivnldiği, Bonnevie'nin ayn- ca Alex'in aynldığı kız arkadaşı Simone rolü- nü de üstlendıği filmde soğuk, ıssız caddeleri, loş barlan, mo- dern metrosu ve ünlü Tivoli bahçesiyle. sıkı bir kara filmin mekânlanndan farksız bir Ko- penhag var fonda. Aşkın yoğunluğunu görün- tülere aktarmaktan çok gele- neksel tarza sırt çevirerek sine- mada hikâye anlatmanın seçe- neklerini arayan yollara dü- men kıran Boe'nun yüzük, çakmak, vb. gibi aynntılarda gezinen, yakın plan ağırlıklı, çalakalem anlatımının özgün bir üsluba eriştiği söylenebi- lecek "Yeniden Sev BenP'si paralak görselliğiyle de göz alıyor. Amerikalı besteci Sa- muel Barber'in "Yaylılar İçin Adagio"sunun filmin melankolisine cuk oturduğu söylenebilir. ERDAL ATABEK Kalabalıklar içinde yapayalnızKalabalıklar içinde yapayalnız. Çağımızın büyük trajedisi. Çevrede insanlar gelip gidiyor, her an kalkıp inen uçaklann anonslan. Telaşla koşuşan insanlar. Hiç durma- dan çalışan alan görevlileri. Valiz- ler, bagajlar, kadınlar. erkekler, ço- cuklar, büyükler. Hiç bitmeyen bir koşuşturma. Bütün bunlann arasın- da tek bir kişi. Tek bir adam, tek bir msan. 0 havaalanında dil bilmeyen, dışan çıkması yasaklanmış, yapayal- nız bir insan. Steven Spielberg, sinemanın dâ- hi çocuğu. bu kez kamerasını 'kala- balıklar içindeki insan' yalnızlığı- naTçevirmiş. Doğu Avrupa ülkeleri- nin birinden gelen Viktor Navorski (Tom Hanks), Amerika'ya girmek üzereyken ülkesinde darbe oluyor, böylece pasaportu geçersiz sayıldı- ğı için de havaalanından çıkamıyor. Alan yetkilisi Frank Dixon. kural- lan tam uygulamaya kararlı bir bü- rokrattır. O da Viktor'u izliyor. Çağdaş bir Robinson Crusoe öy- küsü. Olay gerçekten de olmuş. Bu büyük havaalanında (New-York, JFK Havaalanı) koşuşan, yürüyen, hareket eden insanlardan oluşan ka- labalığın içinde ne yapacağını bil- meyen, buradaki dili anlamayan bi- risi yaşamaya çalışıyor. Kendisine yatacak yer hazırlıyor, yiyecek bulmak için ne yapması ge- rektiğini anlamaya çalışıyor. Ama yapayalnız olsa da işte insan kendi- sine yollar açmayı başanyor. Çağdas Robinson Crusoe Bütün düşünce gücünü, bütün duygulanm harekete geçiriyor, ken- disini yaşatacak olanaklar hazırlıyor Bir yol tıkanırsa başka bir yolu de- niyor. Filmin gelişimi içinde Viktor'un yaptıklan gerçekten de çok dikkate değer. Çünkü hem kendine bir yaşa- ma alanı (teritoryal alan) yaratıyor, hem de kendine özgü bir sosyal çev- re oluşturmayı başanyor. Havaalam çalışanlan içindeki dış- lanmış azınlıklann ınsanları (bir Hintli, bir Porto Rikolu, bir zencı) onu da kendilerinden görüyorlar. Spielberg, Amerika'dakı ırk aynm- cıhğına da bir fiske vurmayı ıhmal etmiyor. Viktor bu arada güzel bir hostesin dikkatini çekmeyi bile ba- şanyor. Bu güzel hostes de (Catherine Zeta Jones) yaşamın umarsızlığını paylaşan bir genç kadın. Ne zaman kendisini çağıracağını bilmediği ev- li bir adama âşık, ondan kopamıyor. Viktor'la çok ilgili olsa da bir çağ- rt aldığında koşup gitmekten kendi- ni alamıyor. Ama Viktor'un Ameri- ka'ya gelmesinin çok özel bir nede- ni var. Babası caz hastası ve bütün caz us- talannın imzalı plaklanm toplamış. Ancak bir büyük ustanın imzası ek- sik. İşte Viktor'u Amerika'ya, New- York'a getiren neden bu. Acaba Viktor bu amacına ulaşabi- lecek mi? Havaalanının bu modern Robenson'u başına gelen bunca ta- lihsizliği yenebilecek mi? Bunu filmde göreceksiniz. Bu filmi görün, bunca kalabalık içinde yapayalnız olup olmadığınızı da kendinize sorun. Bakalım, yanı- tınız ne olacak? KEDI GOZU VECDİ SAYAR Sayın Bakana Saygılarımla Türkiye, Avrupa Birliği sürecinde düşe kal- ka ilerlerken ekonomik ve siyasal kriterlerin ya- nı sıra kültürel kriterlerden de bolca söz açılı- yor. Son günlerin en can alıcı tartışmasr'z/'na'yı da bu kapsamda değerlendirebiliriz. Avrupa Birliği, kültürel farklılıklara saygıyı temel bir il- ke olarak kabul etse de toplumsal yaşamın dinsel ölçütlerle düzenlenmesine karşı. Avru- pa'nın bir değerler bütünü olarak algılanması gerektiğini vurguluyor. Ama, nedense - Radikal'de Nuray Mert'in belirttiği gibi - farklı alanlardan, örneğin çalış- ma yaşamına ilişkin kriterlerden söz açan yok. Ayrıca, kültürel haklar üzerinde ısrarla durulur- ken ifade özgürlüğünün önündeki engellere pek fazla değinilmemesi de açık bir çifte stan- dart oluşturuyor. Bize göre, 'kültürel haklar' yalnızca farklı et- nik grupların kendilerini ifade etme özgürlüğü ile sınırlı tutulamaz. Toplumun tüm kesimleri- nin kültür ve sanata ulaşabilme hakkı -ki, önemli ölçüde toplumdaki gelir dengesizliği ile ilintili bir konu bu- kültürel haklar deyince ak- la gelmesi gereken unsurlardan biri olmalı. Av- rupa ülkelerinin bütçelerinin yüzde 1'inin kül- tür-sanat alanına ayrılması konusunda bir ka- rarı var Avrupa'nın. Bazı ülkeler, bu sınırı şim- diden zorluyor, bir kısmı ise bu hedefe ulaşmak için var gücü ile çalışıyor. Her alanda Avrupa yasalarına uyum sağlama gayreti içine girdiği- miz şu günlerde, bu alanda da uyum sağlama- ya çalışsak fena mı olur? Devlet bütçesinin yüzde 1 'inin kültür ve sa- nata ayrılması demek, bu alanın bir kamu hiz- meti olarak önemsenmesinin en net gösterge- si. Bizde ise 'trend'm tam aksi yönde olduğu- nu görmek hiç de zor değil. Kültür sanat ala- nındaki bazı gelişmeler, adım adım bu alanın özelleştirilmesine doğru gidildiğini gösteriyor. 'Aydınlanma' kavramına pek sıcak bakmayan bir siyasi iktidarın, popüler kültürün peşine ta- kılmasından daha doğal ne olabilir? Birkaç örnek verelim dilerseniz: Rumelhisa- rı gibi, Açıkhava Tiyatrosu gibi kamuya ait kül- tür alanları son zamanlarda popüler kültürün en gözde mekânları oldu. Gazetelerdeki ilan- lardan anladığımız kadarı ile, bu etkinlikler iki kamu kuruluşunun işbirliği ile düzenleniyor: Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Istanbul Büyük- şehir Belediyesi. Bakanlık, dönersermaye ku- ruluşu DÖSİMM aracılığı ile, Belediye ise Kül- tür AŞ aracılığı ile işin içinde. Kültür AŞ Genel Müdürü Cengiz Özdemir, bu eleştirilere bü- yük bir tepki gösteriyor. "Ben şirketim. Para ka- zanacak işleryapıyorum " diye savunuyor ken- dini. Sponsordesteğinde, konser organize et- mek, bir kamu kuruluşunun işi değil kanımca. Bunu Istanul Büyükşehir Belediyesi için söy- lüyorum. Kültür AŞ'nin ise bir ticari şirket ni- teliği de taşısa 'kamuyararı' kavramı çerçeve- sinde çalışması gerektiği kanısındayım. Tabii, halkımıza göbek attırmanın da kamu yararına sayılması mümkün. Orasına karışmam! Benim itirazım, elmalarla armutların iyice bir- birine karışmış olmasına... Niceliğin niteliğin önüne geçmesine; şöhretin sanatsal değeri gölgelemesine... Keşke, Avrupa'nın başka yanlarına özenirken kültür alanındaki olmazsa olmazlarını da göz önüne alsak diyorum. Ya- ni, devletin ve yerel yönetimlerin kültür-sanat alanına destek vermeyi kamusal bir görev ola- rak benimsemesini, bu desteğe ilişkin yetkiyi elindetutan yöneticilerin kendilerini 'padişah' sanmamalarını, desteklerin bilim ve sanat in- sanlarından oluşan komisyonlar eliyle ve ob- jektif ölçütler doğrultusunda dağıtılmasını, kül- tür ve sanat kurumlarının yönetimlerinin özerk- leştirilmesini, kültürel etkinliklerin planlanma- sı ve yürütülmesinde sivil toplum kuruluşlan ile ortaklaşa çalışılmasını, yani 'yönetişim' ilkesi- nin hayata geçirilmesini beklemek bir hayal ol- maktan çıksa diyorum. Kültür ve Turizm Bakanımız gerçekten de iyi çalışıyor. Kısa sürede çıkan sponsorluk, sine- ma, kültürel varlıkları koruma yasaları bunun göstergesi. Şimdi, yönetmelikleri beklerken sayın bakanı bir kez daha uyarmak istiyoruz: Kültür alanında Amerikan modelinden biraz uzaklaşmanızda, Avrupa modellerini daha iyi etüt etmenizde yarar var. Çünkü, kültürel yok- sulluğun en üst düzeyde olduğu bir ülkenin kültür-sanat alanında piyasa ekonomisinin ku- rallarını geçerli kılarsanız -ciddi bir sanat fes- tivali ile ticari bir konsere eşit fırsat tanırsanız- bu alanı geliştireceğim derken, bütün bütün öl- dürürsünüz. Sektörlerin gelişmesi için çaba gösterdiğinizi görüyoruz, ama kültür ve sana- tın yalnızca bir sektör olmadığını da kabul et- meniz gerekiyor. Tıpkı kadın politikasında ol- duğu gibi, kültür ve sanat alanında da 'pozitif aynmcılık' kavramına ihtiyaç vardır. Aksi hal- de, kötü sanat iyi sanatı kovar... Bundan kişi- sel olarak rahatsızlık duymayabilirsiniz belki, a- ma görevinizin gereği bu. Her kuşkuya düştü- ğünüzde, Avrupa kültür politikalarını bir daha, bir daha incelemenizi öneririm. Saygılarımla. vecdisayar / yahoo.com BU6UN • NARDtS JAZZ CLUB'da 22.30'da Neşet Ruacan Quartet konseri. (0 212 244 63 27) • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZİ'nde 19. 00 da Murat Gülsoy ve Ayşe Sarısayınm katılacağı 'Edebiyatta Yaratıcılığın Kaynağı Olarak Rüyalar' konulu 'Edebiyat GünJeri' söyleşisi. (0 212 252 35 00) • EDEBİYAT - KOOP BEYOĞLU SALONL nda 19. 30da 'Dünya Bilim ve Edebiyatı' konulu söyleşi. (0 212 244 02 05) • YAPI KREDİ SERMET ÇİFTER SALONL nda 18.30'da 'Ben Mehmed Siyah Kalem / İnsanlar ve Cinlerin Ustası' konulu söyleşi. Konuşmacı: Beyhan Kşramağarah. (0 212 252 47 00) ''
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear