22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10EYLUL2004CUMA CUMHURİYET SAYFA J\.UJ_jJ. LJ J \ kultur(a cumhuriyet.com.tr 15 Kaplaııgözüyle insan dünyası... İki bebek kaplanla, 40 kaplanın başrolleri paylaştığı, Jean-Jacques Annaud'nun sonfılmi 'tki Kardeş \ ekirn ayında sinemalanmızda ASLI SELÇUK "Her şey kaplan bulunmayan bir iilkede başladı. Salt askeri bir üssün olduğu Yemen yakınlarındaki bir adada tatil yapıyordum. Kitaplanmı almamıştım. Bilgisayanmda bir şeyler yazmaya giriştim. Dönüşte 'Kapıdaki Düşman'ı (2000) çektim. Bu olabüdiğince karamsar filmimin ardın- dan nedense Asya tapınaklarının dinginliği- ni özledim, Ayı'dan (88) sonra \eniden hay- vaniarta çalışma isteği duydum." "İki Kar- deş, ' Şarkılı Zaferdeki (76) Fransız sömürge- ciliğinin, 'Sevgih'deki (91) hırpalanmış As- ya'nın, 'Ayrdaki hayvanlar dünyasının bile- şiminden doğdu." 4 yühk bir çahşmanın ürünü tki Kardeş'in se- naryosunu bir yılda bıtırmiş Annaud: "Bu öy- küyü kaplanların gözünden, onların duygu- lanyla, coşkulanyla anlatmanı gerektiğinden senaryonun yazımı karmaşık hale geliyordu. Boris Cyrulnık gibi etnologların çok sayıda değerlendirmelerini okudum, Hindistan'da- ki Ranthambore milli parkındaki kaplanla- rın yakınlarında olup onların davranış bi- çimlerindeki her ayrıntıyı inceledim. Hayvanlan filme çekerken en korkulacak şey onların davranışlarını insanlarınkiyle karşılaştırıp çoğunluk insanbiçimcilik yolla- rına sapmak olmuştur. Oysa tam tersidir, bi- zim davranışlarımızda onların hayvan geç- mişi vardır. Çünkü öfkeyi de, hüznü de biz yaratmadık. Ben yıllardır hayvanların dünyasım irdeliyo- rum. 16 yıl önce ayıların düş gördüğüne kim- seyi inandıramamam beni derin- den üzmüştü. Şimdiyse bu düş ko- nusuylailgili 40 kitap var. tkiKar- deş'i gerçekleştirirken insanın dünyadaki öteki canlılara karşı ne kadar sorumsuz, kaygısız olduğu- nu, sonuçta da acımasız davrandı- ğını göstennek istedim." tki Kar- deş'le ana temalanna yeniden döndü- ğünü belirtiyor Annaud. Yıllar boyunca çok sayıda kitap topladığı sömürgeci dünyayı "Sevgi- li"de kucaklayarak "Tibet'te 7 Yü"la (97) içinde derinleştirdiği Asya'ya, "Ayı'Ma da onu büyüle- yen hayvanlann dünyasına yol al- mış. "Ateş Savaşı"nı (81) çekerken insanların ve hayvanlann davranış- lannı konu alan sayısız kitap oku- yarak inceleyen yönetmen, insanın kökenlerine ulaştıkça insanın hay- vanlarla olan ortak yönlerinı de keşfetmiş. İnsanın derlnllkierlndekl hayvan Ayı'yı çekerken hayvan terbiyeci- lerinin hayvanlarını yaşam arkadaş- lan sayarak ıçtenlikle benımsedikle- rını gören Annaud, "Derinliklerin- de insanoğlunun milyon yıllık geç- mişinden aktanlan bir hayvanın varlığını sezinleyince yüreğime su serpildi, rahatladım" diyor. Ayı filmınde bırlikte çalıştığı hay- van terbiyecisi Thierry Le Porti- er'ye senaryosunu okutan yönetmen, ondan "Olağanüstü fakat gerçek- leştirilmesi de o denli olanaksız" yanıtını alır almaz, sanki tam tersi bir yanıt al- mışçasına çekım hazırlıklanna hemen girişmiş. 2 yıl süren hazırlık aşamasının ardından J. J. An- naud, 2003'ün Mayıs'ında artık acele etmesınin zorunluluğunu duyumsamış: "Kamboçya'daki görkemli tapınakların romantik havasının birkaç yıl içinde \ok ola- cağını düşündüm. Aynca hektarlık ormanla- rı mavınlardan tenıizlemek de nerdeyse ola- naksızdı. Bir de tifo gibi yakalanabilecek ateş- li salgın hastauklar, sizi sokacak zehirli sü- rüngenler vardı." 8 aylık çekim boyunca tüm ekip tükenmeyen bir sabırla çalışmış, bazen 10 sanıyelik bir pla- nı çekmek için gün boyu beklemışler. Sonuçlar- dan, filminden eksiksiz bir hoşnutluk duyan An- naud: "3 yıllık hazırlık, 8 aylık çekimlerde duyduğum coşku ve heyecan tam bir çocu- ğunki gibiydi. Kaplanların tüm yazdıklarımı çok güzel, iri gözlerindeki zeki bakışlarıyla ayvanlan filme çekerken en korkulacak şey onlann davranışlannı insanlannkiyle karşılaştınp çoğunluk insanbiçimcilik yollarına sapmak olmuştur. Oysa tam tersidir, bizim davranışlanmızda onlann hayvan geçmişi vardır. Çünkü öfkeyi de, hüznü de biz yaratmadık. tki Kardeş'i gerçekleştirirken insanın dünyadaki öteki canlılara karşı ne kadar sorumsuz, kaygısız olduğunu, sonuçta da acımasız davrandığını göstermek istedim. şaşılası ölçüde doğal bir şekilde yapmaları beni derinden duygulandırdı. Çekimin güçlüklerine karşın bitiminde dingindim, mutluydum. Kaplanlarla çalış- mamın ardından kendimle Ugili yeni nokta- lar da keşfettim. tki Kardeş benim için ele geç- mez ücretsiz bir psikanaliz oldu." Kaplanların duyarlı destanı İki Kardeş, iki güzelim Bengal kaplanı Ku- mal ve Sangha'nın gizemli Angkor tapınağında doğumlarının, anne ve babalanyla yaşadıklan mutlu ve özgür günlerinin ardından eskı eser ka- çakçısı bir avcı tarafindan birbirlerinden aynl- malannın düşündûrücü, unutulmaz destanı. Kumal ve Sangha'nın gözünden, duygulann- dan insanların acımasız, çıkarcı, yok edici varo- luşlannı tanıyoruz. Annaud bu güzeller güzelı kaplanlann içgüdüsel, yabaml dünyalannı etki- leyici bir incelik, duyarlılık ve şiirsellikle izle- yıcıye aktanyor. Kumal ve Sangha insanlardan çok daha uygarlar, bağışlayıcüar, önyargısızlar. İnsanlara örnek alınacak yaşam dersleri veri- yorlar, bu ıletilenleri algılayanlarsa henüz saflı- ğını yıtırmemiş bir oğlan çocuğuyla eski eser ka- çakçısı profesyonel avcı(!). "Günümüzün dün- yasım ancak kendi vizyonuma göre filmleşti- rebilirim" diyen Annaud, düşsellıği, geçmişi ya da geleceği anlatmayı seven bir sinemacı. İki Kardeş ona sonsuz bir haz vermiş, özellikle ina- nılması zor koşullarda gerçekleştirilen çekimle- rinde kafasında kurduğu tüm planlan istediğin- ce yapabılme mucizesi onu çok mutlu kılmış. "Her fîlmim yaşam diliminin güçlü bir par- çası gibi. Ben yapmak istediğim fılmleri yapı- yorum. Eğer çoğunluğa yönelik bir şey yap- ma arayışma girerseniz kendiniz olmaktan çı- karsınız. Bu bir tutku işi" dıyen sanatçı ' kur- gusunu kendi yapma" ayrıcahğına da sahıp. YENI BAŞLAYANLAR FAHRENHEIT 9/11 Amerika Birleşik Devletlerinde fırtınalar koparmaya devam eden Michaeİ Moore'un yönettiği ve yazdığı 'Fahrenheit 9/11' bugün gösterime giriyor. 'Bowling for Columbine' filmiyle aldığı olumlu eleştiriler ve kazandığı başandan sonra Moore, kendine özgü mizah tarzı ve ısrarcı tutumuyla Bush hükümetinin dış politikası hakkında bu belgeselle korkusuz bir araştırmaya girişti. Moore, 122 dakikalık bu belgeselde ender gö'rüntüleri, uzmanlann söylediklerini ve kendisine özgü zor sorulara verilen yanıtları birleştirdi. Moore, 9/11 "deki Suudi Arabistan bağlantısını görmezden gelip Irak'la savaşa bahklama dalan George W. Bush ve yakm çevresine kuşkucu bir yaklaşımla yöneliyor. Tartışmalı 2000 seçimine düşen gölgeden yola çıkan Moore, Başkan George W. Bush'un, başansız Teksaslı petrolcünün, özgür dünyanın liderliğine giden beklenmedik yükselişinin izini sürüyor. Bush ailesinin ve iş ortaklannın, Suudi kraliyet ailesi ve Bin Ladin ailesi ile yakın bağlannı sergileyip başkanın 'Pandora'nın Kutusu'nun kapağını açıyor. Moore, Fahrenheit 9 11 'le Cannes Film Festivali'nde Altın Pahniye ve FIPRESCI ödüllerini kazanmıştı. r THE TERMINAL Steven Spielberg'in yönettiği 'The Terminal'de bir Doğu Avrupa ülkesinden New York'a gelen Viktor Navarski'nin öyküsünün anlatıldığı filmin başrollerinde Tom Hanks, Catherine Zeta-Jones, Stanley Tucci, Chi McBride, Diego Luna, Barry Shabaka Henley, Kumar Pallana ve Zoe Saldana yer alıyor. Amerika yolundayken, ülkesinde askeri darbe olması üzerine Viktor, New York'un JFK Uluslararası Havaalanı'nda mahsur kalır. Pasaportu artık geçersiz olduğu için Amerika Birleşik Devletleri'ne gırme hakkım yitirmiştir. Ülkesindeki savaş bitinceye kadar havaalam termınalinin transit yolcular salonunda beklemek zorundadır. Viktor'un havaalanında haftalar süren bekleyişi devam ederken çok değişik insan manzaralanyla karşılaşır. Terminal binasının içine sıkıştınlmış bu dünyada her türlü mantıksızlık, anlamsızlık, cömertlik, hırs, eğlence, statü mücadelesi, beklenmedik rastlantıya tanık olur. Bu bçkleyiş süreci içinde Amelia isimli güzel bir hostese aşık olur. Ancak havaalam yetkilisi Frank Dixon gibi Viktor'un oradaki zoraki varhğına sıcak bakmayanlar da vardır. Viktor'un varhğım bir türlü denetleyemediği bürokratik bir facia olarak gören Dixon, ondan kurtulmanın çaresini aramaktadır. İZLEYİCİ GÖZÜYLE... ERDAL ATABEK Geçmişin ayak izleri 'Mavi Yalanlar' adıyla gösterim- de olan film ttalyan-tspanyol yapı- mı. tbiza adasının güzellikleri için- de geçen film. görünüşte her şeyin yerli yerinde olduğu olaylann arka- sında ne gizlerin yattığım anlatıyor. Amnesia, unutmak demek. Her şeyi unutmak, geçmişin acılanndan kaçmak, yenı ve hoş şeyleri yaşaya- cağını ummak, insanoğlunu ayakta tutan umut. Ama her şey öyle birden unutulamıyor. geçmişin ayak izleri ummacuğımız yerde karşırmza çıkı- yor. Kızının tekstil fabrikatörü olarak bildiği Sandro, aslında bir porno film yapımcısı. Villasında ekibiyle birlikte pomo film yıldızlanyla ye- ni filmler çekıyor. Ama kızının bu- raya gelmek istemesiyle her şeyi başka türlü açıklamak zorunda. Kızı ise kendi gizini taşıyarak bu- raya geliyor. Babasıyla ilişkileri son derece sınırlı. Ama bu kez hamile ve doğurmak istediğı çocuğuna baba- lık yapmasım istiyor. Sandro hem kendi gizinin ortaya çıkmasına, hem de kızının hiç bekle- mediği gizine ortak olrnaya hazırlanı- yor. Genç Jorge, polis babasının otoriter rutumlanna karşı çıkarak istediği ha- yatı yaşamak istiyor. tstediği hayat ise oradaki gençlerin ortak yaşam biçimi: Gece barlarda, gündüz plajlarda gezmek, uyuşturucu kullanmak, her şeye boş vermek, çok para harcamak, sorumsuzluk. Babası bu duruma çok kızıyor ve üniversiteden gelen kabul çağnsım yırtarak oğluna kendi parası- nı kendisinin kazanmasını söylüyor. Ama bu babanın da bir gizi var, genç bir erkek dansçıyla eşcinsel ilişki ya- şıyor. Bunu rastlantıyla anlayan Jorge ile babası arasındaki ilişkiler artık te- Gabriele Salvatore'nin yönettiği 'Mavi Yalanlar'ın başrollerini Diego Abatantuono, Sergio Rubini ve Martina Stella paylaşıyor. melınden değişecektir. Hiçbir şey gö- ründüğü gibi değildir ve ortada güve- nilecek hiçbir şey yoktur. Bu arada motosikletiyle gezen Angelino bir araba kazasında eline geçen dört kilo uyuşturucuyu satmaya çalışmaktadır. Cöriintünün arka yüzü Bu da sandığı kadar kolay bir şey ol- mayacak, para kazanayım derken maf- yaya bulaşmış olacaktu". Bütün bu olaylann yaşandığı adada hayat parlak biçimde sürmektedir. Burası tunstik bir adadır, insanlar değişik yerlerden gelerek burada renkli bir yaşam sür- meyi amaçlamaktadırlar. 'Amnesia' adındaki gece kulübü- nün açılışı bütün yaşananlan bir ara- ya getirerek gözler önüne serer. Gab- riele Salvatore'nin filmi sağlam bir temelden hareket etmiş görünüyor. Görüntülerin arkasında paylaşıbna- yan gizler vardır, insanlar yaşamlan- nın bütünüyle yaşarlar. Unutmak iste- diğiniz her şey, gene de sizi etkilemek- tedir, hem hayallerimizle, hem de ger- çeklerle bırlikte yaşanz. Böyle yaşa- mayı da öğrenmeliyiz. Ancak fihn. bu temayı gereken film akışıyla sağlayamamış. Olaylann bir- biriyle bağlantılan iyi kurulamamış, birbirinden kopuk konulann eklendiği izlenimini uyandınyor. Venedik Film Festivali ödülü, Ma- laga Film Festivali ödülü, İtalyan Si- nema Yazarları Birliği'nin 'en iyi film', 'en iyi erkek oyuncu' ödülle- rini alan 'Âmnesia-Mavi Yalanlar' görülebilir düzeyde bir yapım. KEDİ GOZU VECDt SAYAR Netekim... 'Pera Festtvali' devam ediyor. Festival çerçe- vesinde son iki gün, sanat dünyamızın iki büyük yıldızını, Erkan Yücel ve Yılmaz Güney'i andık, ölüm yıldönümlerinde. Bu satırlart yazarken Yıl- maz'la ilgili toplantının son hazırlıklarını yapıyo- ruz. llginin ne ölçüde olacağını bilemiyorum şu an. Ama bir gün önce Erkan Yücel'le ilgili anma toplantısına katılanların 25-30 kişıyle sınırlı kal- ması üzücüydü. Ama şaşırtıcı değıldi. Nasıl ol- sun ki? Medyamızda tek bir satır bile yoktu Er- kan'la ilgili. Medyada çalışan genç meslektaşla- rımız bile tanımıyordu belki Erkan'ı. Ya Yılmaz Güney? Onu da ölüm yıldönümünde bir tek Cumhuriyet hatırladı. Hafta sonunda, bir başka yıldönümü var sıra- da. Türkiye'nin yaşadığı en acı deneyimlerden bi- rinin yıldönümü... 12 Eylül'ün programının bü- yük ölçüde başarıya ulaştığını görmek hiç de zor degil. 12 Eylül sonrası yetişen kuşakların bilinç düzeyleri ve beklentilerini hep biriikte izliyoruz. Tabii ki bu genel eğilimin dışında kesimler var. Özellikle Anadolu'da. Ama onların da seslerini duyurabilecekleri ortamlar son derece kısıtlı. Ya- ni, dört bir yandan kıstırılmış bir halde yaşıyoruz. Ve bir avuç insan, inatla, gençliği aydınlatmak, onlara yitirdiğimiz kültür değerlerimizi anımsat- mak için didiniyoruz. Boşuna çabalıyorsunuz, rüzgâr başka taraftan esiyordiyenlere inat... Ge- çen gün, Azra Erhat'ın anısına Can Yayınları iş- birliği ile düzenlediğimiz toplantıda konuşan Cengiz Bektaş, "Bizim kuşak da öldükten son- ra, galiba kimselerin aklına gelmeyecek Azra Er- hat'ı anmak" diyordu. Gazete manşetlerıne bakarsanız, Türkiye yeni bir dönemecin eşiğinde. Avrupa Biriiğı'nden olumlu sinyaller geliyor. Sıvılleşme ve demokra- tikleşme doğrultusunda atılan adımlar Avrupalı- larca dikkatle izleniyor. Tam da bu sırada, birbi- ri ardına gelişen bazı olayları değerlendırmekte zorluk çekiyorum. Ve gerçekten sivilleşip sivilleş- mediğimizi, demokratikleşme doğrultusunda ne kadar samimi olduğumuzu bir turnusol kâğıdı gi- bi gösteren olaylar birbiri ardına geliyor. Türk Ceza Kanunu'nda yapılacak değişiklikler kamuoyunda yoğun biçimde tartışılıyor. "Zina" gibi çağdaş toplumlarda yeri olmayan bir kavra- ma yer veren ve bu suçu işleyenlere hapis ceza- sı öngören tasarı, Avrupa hukuku ile nasıl bağ- daştırılabilır? Tasarıda, sanat eserlerinde "müs- tehcenlik" suçu da yer alıyor. Şimdılik, medyada 'zina' kadar yer bulamayan bu 'st/ç'un da çağ- daş bir hukuk anlayışında yerı olmadığını bilmek için Avrupalı olmak gerekmiyor herhalde. O hal- de, bu ısrar neden? önümüzdeki hafta görülecek olan Eğitim-Sen hakkındaki kapatma davası da bu turnusol kâ- ğıtlarından biri. Demokrasi tarihımizde, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinde önemli bir ye- ri olan Eğıtim-Sen'i, "anadilde eğitim"i savundu- ğu gerekçesiyle kapatmaya çalışmak hangi de- mokratık ilke ile açıklanabilir? Ya, Fikret Başkaya'nın başına gelenler. En ve- rimli yıllarını hapislerde geçırmek zorunda bıra- kılan bir değerli bilim adamı, on bir yıl önce ya- yımlanan iki yazısından ötürü suçlanıyor. Suçu, yazılarında 12 Eylül cuntasının sistematik işken- ce uygulamalarını eleştirmek ve Sıvas katliamın- da dönemin iktidarının sorumluluğunu hatırlat- mak. Bu suçun cezası TCK'nın 159. maddesine göre 3 yıla kadar hapis. Ve, yenı tasarıda da bu madde aynen korunuyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünden yana oldu- ğunu söyleyen bir hükümetin, kendi tasarısında "devletin manevi şahsiyeti" gıbı yoruma son de- rece açık ifadeleri aynen korumasını nasıl açık- layacağız? Üstelik, aynı tasarıda yeni kısıtlama- lara da yer veriliyor. Hükümet icraatlarını eleştı- recek din görevlilerine "din hizmetlerinî kötüye kullanma" suçlaması ile 2 yıla kadar hapis tehdi- di getiriliyor. Bütün bunlar art arda sıralanınca, 12 Eylül zih- niyetinin toplum ve siyasi iktidariar üzerindeki egemenliğinin hiç azalmadığını görebilirsiniz. 'Netekim', 11-12 Eylül tarihlerinde Marmaris'te düzenlenmesi planlanan 'Demokrasi Kültürü Festivali' yasaklanıverdi. Şili'de, cuntacılann yar- gılanmasının gündeme geldıği günlerde Marma- ris'in kaymakamı ve CHP'Iİ belediye başkanı, cuntacıların hamisi kesıliyor. Kaymakam bey, ya- saklama gerekçesinde "bir devlet büyüğüne say- gı ve sevgi"den, "turizme zarar verilebileceğin- den, kamu düzeninin bozulması ihtimalinden" söz açıyor. Böyte demokratikleşmeye can kur- ban! vecdisayar n yahoo.com PERA IFEST • 2004m 3 . U l u s l a r a r a s ı • Beyoğly Buluşması • İSTANBUL ÜNÎVTRSİTESİ DOLAPDERE KAMPUSUnda çocuklara yönelik 'ücretsiz fihn gösterimi". (0 212 245 19 84) • PİYALEPAŞA SEMT KONAĞI nda 14.00'te 'Beyoğlu Semtlennde Sanaf kapsamında Ataol Behramoğlu, Orhan Alkaya, Vedat Sakman ve Haluk Çetin'in katılacağı panel. • TARIK Z.\FER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİ'nde 17.00'de 'Beyoğlu'nun Kültür Mirasının Korunması ve Yeni Yasal Düzenlemeler' konulu forum. (0 212 245 79 84) • AKŞAM SEFASI'nda 18.30- da Semih Poroy'un katılacağı 'sergi açılışı' ve 'söyleşi', 19.00 da Aydın Boysan'ın katılacağı 'Eski Günlerde Pera' konulu söyleşi. (0 212 243 28 26)_ • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZt'nde 20.30'da Graf Mourja keman resitali. (0 212 252 35 00) BUGÜN • EDEBİYAT-KOOP da 19 30 da 'Dil ve Çeviri Sorunları' konulu panel. (0 212 244 02 05)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear