14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 7 AĞUSTOS 2004 SALI CUMHURİYET SAYFA J\_ U l_j 1. U J \ kultur(2 cumhuriyet.com.tr 15 Fransa'nın güneyindeki küçük Lodeve ayağa kalkmak, kişilik kazanmak için bir festival yarattı Şîirle yaşam bulan kent• Bu yıl 24 Temmuz-1 Ağustos tarihleri arasında yapılan ve Akdeniz çevresindeki ülkelerden yiizden fazla sanatçının katıldığı festivalde on gün boyunca sabah ondan gece yansına dek şiir ve müzik etkinlikleri düzenlendi. TURGAY FİŞEKÇİ Lodeve'in yerini haritalarda bile bulabilmek güç. Fransa'nın güneyin- de, Akdeniz kıyısında Montpellier kentini bulabilirseniz, onun altmış ki- lometre kuzeyindeki Lodeve de gözü- nüze ilişebilir belki. Bu gözlerden uzak, küçük kasabada yedi yıldır Av- rupa'nın en büyük şiir festivali olan "Voix de la Mediterranee" (Akde- niz'in Sesleri) yapılıyor. Böyle bir etkinlik için neden bura- nın seçilmiş olduğunun yanıtı ise çok açık. Çünkü burası ölmüş, terk edil- miş bir kent ve şiir yoluyla yeniden ayağa kalkmaya, kişilik bulmaya ça- lışıyor. XIII. yüzyıldan kalma görkemli ka- tedrali, daracık kıvnmlı sokaklan, taş evleriyle tipik bir ortaçağ kenti Lod- eve. Sanayi toplumuna dönüşürken, çevresinde bulunan uranyum maden- leri sayesinde canh bir merkez olma- yı sürdürebilmiş. Ancak madenlerin tükenmesiyle kent de bütün canlılığı- nı yitirmiş. Bir kente kl$lllk kazandırmak Bu küçük kentin yeniden yaşam bulma süreci, mesleğindeki başanla- nyla dikkat çekmiş, ülkenin önde ge- len müzecilerinden Maithe Valles- Bled'in Lodeve Müzesi'nin yöneti- cisi olarak buraya yerleşmesiyle baş- lamış. Ortaçağ din adamlanndan Kardi- nal Fleury'in sarayının müze olarak düzenlenip her yıl ülkenin, hatta Av- rupa'nın önemli sergilerinden birinin burada açılması kente gelen ziyaret- çilerin sayısını arttrrmaya başlamış. Çünkü müze gezmek, Avrupah insa- nın yaşamında önemli bir yer tutuyor. Yaz boyu tngiltere, Hollanda gibi ku- zey ülkelerinden Akdeniz sahillerine inen turistlerin bir bölümü buradan geçiyor. tlginç sergiler, onlann kente girmelerini, müzeyi gezmelerini sağ- lıyor.Bu çılgın kadın, burada yarattı- ğı görkemli müzeyle yetinmeyip Lodeve'i Avrupa'nın şiir başkentine Benzeyen kültürler Türldye-Ampa Lodeve Şiir Festivali'nin kapanış etkinliği derenin ortasına kurulan bir sahnede yapıldı. dönüştürecek bir de şiir şenliği dü- zenlemeye girişmiş. Bu yıl yedincisi düzenlenen festiva- le katılan şairlerin çokluğuna, etkin- lik sayısının inanılmazlığına, festiva- li izlemek için gelenlenn kalabalığı- na bakıhrsa, bu yolda başanlı olduğu da söylenebilir. On gün boyunca so- kaklannda şair seslerinin eksilmedi- ği bir kent yaratmak kolay mı? Festival günlerl Bu yıl 24 Temmuz-1 Ağustos tarih- leri arasında yapılan ve Akdeniz çev- resindeki ülkelerden yüzden fazla sa- natçının katıldığı festivalde on gün boyunca sabah ondan gece yansına dek şiir ve müzik etkinlikleri, bu kü- çücük kentin bütün salonlarında, so- kaklannda, parklarında, evlerinin bahçelerinde, dere boylannda, çadır- larda, kılise avlulannda aralıksız sür- dü durdu. Her gün sabah saat 10'da başlayan ilk etkinlikten sonra, 11 'de üç, 12'de iki, 15'te üç, 16'da altı, 17'de beş, 18'de beş, 19'da dört, 2O'de iki, 21 'de iki, 22'de üç ve 23'te bir etkinlik dü- zenli olarak gerçekleştirildi. Festiva- lin açılışında bir alanda, kapanış ge- cesinde ise derenin ortasına kurulan bir sahnede yapılan ve bütün sanatçı- lann katıldığı etkinlikler ise gün ağa- rana dek sürdü. Işin hoş yanı, sabaha kadar süren etkinliklerde dinleyicile- rin de, yanlannda getirdikleri hasırla- ra uzanarak, kurulan büfelerden yi- yecek-içecek gereksinimlerini karşı- layıp şairleri, müzisyenleri yalnız bı- rakmamasıydı. Belki bu festivalin en ilginç yanı da hiçbir etkinliğin boş kalmamasıydı. Ister Berberi çadırında ayakkabılann çıkanlıp yere oturularak izlenen top- lantılar olsun, ister, gündüz sıcağmda dere içinde yapılsın, isterse kentin en ücra evinin kuytu bahçesinde, bütün toplantılarda ilgilı bir Lzleyici toplu- luğu görmek şaşırtıcıydı. Şllr kltapları fuarı Şiir kitaplan yayımlayan yayınev- lerinin katıldığı bir kitap fuan da yi- ne festival boyunca açık kaldı. Çeşit- li atölyelerde resim, grafık, baskı, ge- leneksel yöntemlerle matbaacılık vb. etkinlikler de hep festival canhlığı içinde sürüp gitti. Festivale çağnlı yüz kadar şair ve müzikçinin yanya yakı- nı Fransızdı. Ötekiler ise, Suudi Ara- bistan'dan Irak'a, Kosova'dan Bosna Hersek'e, Kıbns'tan Portekiz'e dek Akdeniz çevresini de aşan genişlik- teydi. Şiir heveslileri de festivalin renkli unsurlanndandı. Bulduklan her köşebaşında gelip geçene şiirleri- ni okumalan, kitap fuannın etkinlik sahnesinde müzikli şiir etkinlikleri gerçekleştirmeleri, şiirlerini duvarla- ra, standlara asmalan hep içlerindeki tükenmez şiir coşkusunun dışavuru- muydu. Fransız şairlerinden kimileri. festi- vale şair kişiliklerinin yanı sıra gö- revli olarak da kahlmışlardı. Bunlar okuma ve tartışma programlanna ka- tılmanın yanında kimi programlann yöneticisi ya da sunucusu olarak da görev alıyorlardı. Sözgelimi, festi- valin en renkli kişiliklerinden Ber- nard Mazo, her sabah 11 "de kated- ralin avlusunda yapılan ve önemli bir şaire ayrılan okûma programla- nnın sunucusu ve yöneticisiydi. Bu ağzından bal damlayan tatlı dilli adam, önüne çıkan herkesle, günün her saati bağıra çağıra şiir konuşur tartışırken, sıra kendi şiirlerini oku- maya geldiğinde küçük, masum, ses- siz bir çocuk oluveriyordu. Festival programlannm bir özelliği de kusur- suz işlemesiydi. Her gün gerçekle- şen kırk etkinlik için teker teker ses düzeni kuruluyor, masa örtüsünü se- renden su getirenlere, sunuculardan şiirleri Fransızca okuyan tiyatro sa- natçılarına dek herkes işini büyük bir ciddiyetle gerçekleştiriyordu. Ülkenin ünlü sanatçılannın ücretli olarak verdikleri on iki ayn konser de yine hem teknik altyapısı hem de bü- yük kalabalıklan toplamasıyla festi- vale avn bir renk kattı. tartışmalan Katıldığımız programlarda söz hep dönüp dolaşıp Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girip giremeyeceğine geliyordu. Bu konuda aydınlar arasında tam bir görüş birliğinin bulunduğu söylenebilir. Herkes Türkiye'nin Avrupa'nın bir parçası olduğuna inanıyor. "Akdeniz'in Köşeleri" programında birlikte konuşruğumuz Ispanyol şair Jose-Maria Alvarez, tstanbul üzerine bir roman yazmakta olduğundan söz ettikten sonra, genel kanmın îspanyollarla Italyanlann birbirine benzediği yolunda olduğunu, ama gerçekte Avrupa'nın birbirine en benzeyen iki ulusunun îspanyollarla Türkler olduğunu söyledi. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin yalnızca aydınlar arasında değil, kahvelerde, lokantalarda, halk arasında da çok tartışıldığına tanık oldum. Beni havaalanına götüren taksi sürücüsünün Türkiye izlenimleri de ilginçti: "Istanbul Avrupa Birliği'ne girsin, ona bir itirazım yok. Bence tstanbul, Paris ya da Berlin'den farklı değil. Ama Anadolu farklı. O bütün gün yalnızca erkeklerin oturduğu kahveler ve simsiyah çarşaflar içinde gezen kadınlarla Avrupa Birliği olmaz. Avrupa'da dincilik voktur." EVAT KIZILKAYA Lodeve'de bir halk âşığı ve bir Türk Daha açılış gecesindeki etkinlikte bir sürprizle karşılaştık. Sahnede bir âşık saz çalıp türkü söylüyordu. Sonradan tanıştık: Max Greze adlı bir Fransız sanatçı. Türkiye'de beş yıl kalmış. Çok güzel Türkçe konuşuyor. Ali Ekber Çiçek'ten bağlama dersleri almış, bütün Anadolu'yu dolaşmış, gittiği yerlerde hem türkü dinlemiş hem de çalıp söylemiş. Şimdi saz çalıp türkü söylemeyi Fransa'da sürdürüyor. Tek başına verdiği dinletilerin dışmda, viyolonsel, akordeon, kontrbas sanatçılanyla yaptığı ikili, üçlü, dörtlü dinletilerde de geniş ilgi gördü. Bir başka sürpriz ise bir yurttaşımızla karşılaşmak oldu: Konya Ereğlili Cevat Kızılkaya, 1971 'de döküm işçisi olarak Fransa'ya gelmiş. Geçirdiği türlü hastalıklardan sonra malulen emekli olmuş. Lodeve yakınlannda bir sanatoryumda tedaviye gönderildiği sırada, burada tamştığı bir hanımla evlenerek Lodeve'e yerleşmiş, Her gün bir Hürriyet gazetesi getirtiyormuş kendisine, ülkesiyle tek bağı bu. Emekli maaşı 600 euroymuş. Bu parayla Türkiye'de daha rahat yaşayabileceğini söyledim. O da bana, "Ama ben sık sık hastalanıyorum. Burada sağlık hizmetleri çok iyi, bana iyi bakıyorlar. Türkiye'de olsam, ilk rahatsızlığımda hastane bulamadan ölürüm" dedi. Soldan sağa: Lodeve'de Büyük Cadde, çeşitli kitaplann sergilendiği, kitap ve şiir severlerin büyük ilgi gösterdiği Akdeniz Kitap ve Şiir Pazarı. 'Işsizliğe karşı şiir' işe yarar mı? Gözlerden ırak, küçücük bir kasabanın böylesi dev bir etkinliğe girişmesinin nedenlerini sorgulamadan edemiyor insan. Kente, sokaklara, yapılara, insanlara bakarak anlamaya çalışıyorsunuz, bu yaşam enerjisinin nedenini. Çağdaş, uygar bir toplumun bireyleri, içlerindeki Akdenizli olmanın getirdiği coşkuyla ürettikleri yaşama sevincini, güzel işlere dönüştürebiliyorlar. Kente bunca insanın gehnesi, otellerde, lokantalarda yer bulunamaması gibi sorunlar da yaratıyor. Şiir canlıhğı, kentin ekonomik yaşamını da canlandınyor. Nitekim, "Le Monde" gazetesi, festivali duyuran haberine "tşsizliğe Karşı Şür" başlığını doğuyor. Böyle bir festivali ortaya çıkaran güç yanında, benimsenip paylaşılması, çoğalhlması da kent insanının taşıdığı yaşama • Böyle bir festival sonrası, şiir sanatının geleceği üstüne de umutla doluyor insanın içi. Şiirin bir halkm günlük yaşamına bunca girebilmiş olması, şiirin tutunacak bir dal olarak sağlamlığını koruduğunu düşündürtüyor. koymuştu. Gerçekten de festivalin kusursuz işleyişi, ses ve ışık teknisyenlerinden çevirmenlere. şoförlerden ahçılara dek çok sayıda insanın çalışmasıyla gerçekleşiyor. Yeni iş olanaklan sevinciyle açıklanabilir ancak. Yaşamın canlılığına, verimliliğine bir ucundan tutunabilmek. Evlerinin bahçesini etkinliklere açan insanlardan görevlilere dek ;ı herkeste festivalin canlandırdığı bir yaşama sevincini görmek güzel bir duygu. Böyle bir festival sonrası, şiir sanatının geleceği üstüne de umutla doluyor insanın içi. Şiirin bir halkın günlük yaşamına bunca girebilmiş olması, hâlâ köşe başlannda durup gelene geçene şiirlerini okuyan şairler görmek, insanlann aynı anda çok sayıda gerçekleşen etkinliklerin hepsini de heyecanla doldurduklanna tanık olmak, hayatın alıp başmı gittiği günümüzde, şiirin tutunacak bir dal olarak sağlamlığını koruduğunu düşündürtüyor. YAZI ODASI SELtM İLEBİ Güz Akşamında Peyker ve'Bögiirtlen'd) Yirmi beş yıl önce, o kaaar geçmiş olmalı, "Uzun BirKışın Siyah Günleri"ne çaiışıyordum. Aşk-ı Memnu üzerine yazılmış her yazıyı oku- ma çabası içindeydim. Dikkat etmemişim; Cevdet Kudret bu roma- nı, Türk edebiyatının baş köşesine oturtuyor- du: "Eser, vakanın örülüşü, dış ve iç dünyaların anlatımındaki denge bakımından edebiyatımız- da hâlâ aşılamamıştır. Oysa Intibah'/nyay/m/a- nışından (1876)bu eserin yazılışına kadar (1898) sadece yirmi iki yıl geçmiştir; öylesine bir ilkel- likten böylesine bir ustalığa sıçrayış, olağanüs- tü bir olaydır; bunda, yazann kişisel yeteneği- nin büyük payı vardır; buna karşılık Aşk-ı Mem- nu 'dan bu yana yetmiş iki yıl geçmiştir." Bugünün tarihini göz önünde tutacak olur- sak, Halid Ziya'nın romanı yüzyıllık bir roman artık. Namık Kemal'in romanı, bir "ilkellik" miydi, herhalde ayrıca tartışmak gerekir. Dünün eleş- tirel ölçütleri, eleştirel yaklaşımları gözden ge- çirilmeye değmez mi? Güzin Dino, Intibah'ı, her şeye karşın, roma- nımızın başlangıcı kabul eder. Kuşkusuz, bu saptayım da tartışılabilir. Tartışılamayacak olan, Aşk-ı Memnu'nun sa- hiden aşılamadığıdır. Aşılamayışın niyesi yok. Romancı, döneminin edebiyat anlayışını, ro- man kavrayışını, adeta birdevrimle değiştirme- yi, 'kendibildiğiniokumayı' göze almıştı. Med- dah hikâyesinin bütün izleri Aşk-ı Memnu ile bir- likte silinir. Kuşkusuz, yanı başındaki Eylül mucizesini de unutmamak gerekiyor. Aşk-ı Memnu ve Ey- lül, Türk romanında beklenmedik verimlerdi. Ama Tanzimat yazarları yeniliğin ardını kova- larken, geçmişteki köklü bir edebiyatı, üstelik kendilerini yetiştiren edebiyatı handiyse yadsı- mayı göze alıyorlardı. Birikimlerini, begenileri- ni, duyuş ve alışkanlıklarını da yadsımak paha- sına. Ruhun bu mücadelesi kolay olmamalı... Halid Ziya olsun, Mehmed Rauf olsun, yüz- yılların geleneğine sırt çevirme noktasına gel- miş yazariara borçlannı söyleyip durmuşlardır. O kadar ki "Bir Yazın Tarihi"nde Halid Ziya, Ser- güzeşt'e hayranlığını açıkça ve özellikle belirtir. Sergüzeşt'ln ardılı sayılabilecek Aşk-ı Mem- nu'da, Sergüzeşt'te olduğunca, yan kişiler de ayn birer hayat sürdürürler, romanda pek açık- lanmamış bu hayatları yaşamak ve yaşatmak okura bırakılmıştır. Sözgelimi Peyker... O unutulmaz Göksu gezintisinde, kendisiyle flört etmek isteyen, apaçık sevda öneren Beh- lül -Firdevs Hanım'ın tutkunluğunu da aynı an- da tatmin edecek kadar pervasız, çifte ahlaklı- dır-, Peyker'den şu yanıtı alır: "Bakınız size söyleyeyim, dünyada benim ka- dar kendisini uzun uzun dinlemiş, hislerinin mu- ammasını benim kadar açık seçik görebilmiş bir kadına ender tesadüf edebilirsiniz." Duygulann bilmecesi! Görkemli bir söz bu. Tıpkı Behlül'ün, Galatasaray Sultanisi'nde, "mektebin her unsurla kanşık hayatı içinde", "muhtelifülfetlerpeyda" etmesi gibi biraz pus- lu, sisli kalsa bile. Satır arası okunduğunda çok şey söylüyor. Kocakarı masalından insanoğlunun gizine, gizlerine yol alış, bizim edebiyatımızda kim bi- lir hangi sınavlardan geçti. Divan şiirinin gönül ve söz açıklığıyla konuşabildiğinden, 'düzyazı' neredeyse utanç duyuyordu. Peyker, demin belirttigim gibi, romanın yan ki- şilerinden. Sanki Halid Ziya, yazarlık yaşamı boyunca, duygularının bilmecesini çözmüş ki- şileri yazmak istiyor da, ucun ucun, ahlaki kay- gılara yenik, tutsak düşüyor. Aynı sarsıntıyı Tanzimat yazarları da yaşamış. Bireyin duygularında "muamma" aramayı gö- ze alamamışlar; kişilerini kartonlaştınmak zo- runda kalmışlar, çoğu kez. Öneriler Kitap / Şafak (Tan), Şafak Karaali, Kum Ya- yınlan, 2004. (Cezaevleri, tiyatro, ülkü, direnç... Gerçekten okunmaya değer bir kitap.) Ötüme dair her şey • ANKARA (AA) - Constance Jones'un, "ölüme dair" pek çok ilginç bılgiye yer verdiği "Huzur tçinde Yatsın" adlı kitabı, Dharma Yayınlan'ndan piyasaya çıktı. Kitapta kimi ünlülerin ölmeden önce tarihe geçen son sözleri de yer alıyor: • Yatağının başucundaki kandil alev alan Voltaire: "Ne? Daha şimdiden alevler ha?" • Karl Marx: "Hadi oradan... Son sözler yeterince doğnı söz söylememiş aptallar içindir..." ^ Ünlü yazar George Onvell: "Ellisine gelen herkes hak ettiğini bulacakttr." • Kafka: Max Brod'dan bütün eserlerini yok etmesini isteyerek "Ortada yazar olduğuma dair hiçbir kanıt kalmasın." •'Sağır besteci Ludwig Von Beethoven: "Cennette duyacağım." ^ Asılmadan önce son bir içki içmek isteyen katil Neville Heath: "Tüh, bunu duble yapsaydınız keşke..." Bergama'daki kazı çalışmalan • BERGAMA (AA) - Bergama Akropol'de son 30 yılda yapılan 3. büyük onanm sonucu ortaya çıkan Antik 'Z' Yapısı Koruma Çatısı açıldı. Pergamon Antik Kenti'ndeki Demeter Kutsal Alanı içinde inşa edilen Koruma Çatısı ve 'Z' yapısmın açılış törenine Kültür Varlıklan ve Müzeler Genel Müdur Yardımcısı Yalçın Kurt, Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Dr. Wolf- Ruthart Born, Istanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Adolf Hoffman, Bergama Alman Kazısı Başkanı Prof. Dr. Wolfgang Radt, Bergama Belediye Başkanı Raşit Ürper ve birçok isim katıldı. Bergama Akropolü'nde Kral Eumenes II zamanında eski sur duvarlan yıkılarak güneyindeki dik yamaçta, Gymnasion ve Demeter Tapınağı gibi iki bina kompleksi yapıldı. 'Z' yapısı, bu iki bina arasına yerleştirilen peristilli yapı, sütunlu bir avlu çevresinde toplanan odâar, salonlar ve galeriterden oluşuy»r.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear