Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11TEI IMUZ 2004 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
kultur@cumhuriyet.com.tr 15
KULE CANBAZI SUISAYAKIN
ArkadaşımsinemaRüzgânn bahar kokulan
taşıdığı bir cumartesi günü,
pencere önüne dizili saksı-
lar arasından birbiriyle ko-
nuşan kadmlann gözü, ge-
niş basamaklardan oluşan
merdivenli sokağın köşeba-
şındaydı.
Her cumartesi olduğu gi-
bi o gün de 'Kadınlar Ma-
tinesi' vardı Saray Sinema-
sı'nda. Çocuklar okullann-
dan eve dönecek ve ayaküs-
tü atıştınlan bır iki lokma-
dan sonra koşar adım yürü-
nerek ucu ucuna yetişilecek-
ti sinemaya.
Filiz Akın ile Ediz
Hun'un yeni bir filmi gel-
mişti Istanbul'dan. Yapılan
hazırlıklardan haberdar
olan çocuklar da, uçarcası-
nagelirlerdi evlerine. Soka-
ğın köşebaşında, siyah ön-
lükleriyle birer karga yav-
rusu gibi görünerek. pence-
redeki annesinin yüzünü
güldüren çocuklardan biri
de bendim.
'Çocuk ve Sinema' de-
nildiğınde, cumartesi günleri okul bahçesin-
de yapılan törende, arkadaşlanmla smıfın
son sırasında yer alma kavgası gelir aklıma.
Çünkü, son sırada yer alan öğrenciler, çıkış
kapısına yakın olduklanndan tören bitimin-
de okuldan ilk aynlan olurlardı. Bu da, eve
daha tez ulaşıp sinemada güzel bir koltuğa bi-
let almak demekti.
Serum şlşesl ne Işe yarar
Annem. annesinin çalıştığı hastaneden ge-
tirdiği boş bir serum şişesini ağabeyim ve
benim tüm yalvarmalanma aldırmadan çan-
tasına koyardı. Kadınlar matinesinde bırakın
koltuklan. yerler bile dolu olduğundan filmin
ortasında çocuklan tuvalete götürmek zor
olurdu!..
Kadıköy'deki Hale Sineması'nın, perşem-
be günleri gündüz seanslannı kaçırmayan
Nâzım Hikmet, annesinin tuttuğu serum şi-
şesine çişini yapan bir çocuk görmüş müdür,
yoksa bu uygulama yalnızca taşraya özgü
müdür, bilemem ama, Nâzım' ın nasıl bir or-
tamda film seyretmekten hoşlandığını, 20 O-
cak 1935 tarihli AJcşam gazetesinde 'Orhan
Selim
1
imzasıyla yazdığı yazısından sizlere
okuyabilirim: "Geçen Perşembe, her Per-
şembe yaptığım gibi Kadıköy'de Hale Si-
neması'na gittim. Bu şipşirin sinemanın
Perşembe gündüz seanslannı severim,
çünkü o saatlerde dokuzundan on altısına
kadar okullu çocuklarla doludur. tçinde
boy boy kuşlar cıvıldayan kocaman bir ka-
fese benzer. Çocuklarla beraber sinemaya
bakmanın tadına doyum olmaz."
Çocukluğunu taşrada yaşayanlar, Istan-
buî'da doğanlardan daha çok severler bu bü-
yülükenti. Çünkü, Istanbul 'sinema' demek-
tirher şeyden önce!..
Hem beyazperdede oynayan filme bakılır,
hem de o filmin çekildiği Istanbul'a. Galata
Köprüsü, Beyoğlu. Rumeli Hisan, Kız Ku-
lesi... Sahi, şu Kız Kulesi 'nin beyaz duvann-
da yaz akşamlan neden sinema kurulmaz
ki!?.
Bu düşüncemı bir kişi heyecanla karşıla-
mış ve yardım sözü vermişti bana. Kız Ku-
lesi'nde yapacağımız film gösterilerinin adı-
nı bile koymuştuk. Bu ad. bır dızeydi Orhan
Veli'den: "İstanbul'un orta yeri sinama"...
Ama o güzel insanın, kurtların saldırdığı bir
at gibi hüzünlü oldu sonu... Ye, düşümüzü
gerçekleştireceğimiz yıla giremeden aynldı
aramızdan Onat Kutlar!..
Istanbul sınemalanyla on yaşımda tanış-
tım. Terzi Tuncay, dikiş tutturmak umuduy-
la, eşini ve ikı çocuğunu alarak Istanbul'a
gelmıştı. Cumartesi günleri Selimiye Kışla-
sı'na gidıyorduk artık... Hayır, hayır!.. Baba-
mın tutuklandığını sanmayın. Selimiye Kış-
lası'nda bir sinema salonu vardı o yıllarda...
Ve semtın çocuklan, ters dönmüş bir bilardo
masasına benzeyen tarihi yapıda filmler iz-
liyorduk.
Yılmaz Cüney'ln yargılandıflı yer
O sinema salonu sonradan 'M ahkeme Sa-
lonu' yapılmak üzere kapatıldı. Birçok insan
düşünce suçlusu olarak hâkim karşısma çı-
kanldı. duvarlannda bir zamanlar çocuk kah-
kahalannın yankılandığı dört duvar arasın-
da...
On yaşındaki Sunay Akın'ın film seyretti-
ği o eski sinema salonunda yargılananlardan
biri de Yılmaz Güney'dirL Ve sinemamızın
ustalanndan Yılmaz Güney. Selimiye Kışla-
sı'ndan yazdığı bır mektupta şoyle seslenır
eşıne: "Oğlumuz bıkıp usanmadan büyü-
yor, yürüyor, konuşuyor öyle mi? Resim-
İerinize bakıyorum; yüreğim bir coşkuy-
la doluyor. Beraber olacağımız güzel gün-
leri düşünüyomm..."
İstanbuFa taşındığımız ilk gün, kamyon-
dan indinlen eşyalar eve taşınırken ayakal-
tında dolaşmamızı istemeyen annem, soka-
ğa çıkmamızı istemiştı. Benden daha giriş-
ken olan ağabeyim, bakkalın önünde. gazoz
şişelerinin kasalanna oturan çocuklara doğ-
ru gıderken ben, hanımellerinin sarktığı bir
duvara yaslanan bısiklete yönelmiştim...
Ağustos güneşı ne de güzel parlıyordu zi-
linde!.. "Binmek ister misin?" .. Bu sesle
ırkildim aniden, elimi bisikletten çekip bir
suçlu gibi kızaran yüzümle geriye döndü-
ğümde, bir filmin içinde sandım kendimi.
Annemin, dizlerine oturtup san saçlannı
taramayı düşlediği ünlü çocuk yıldız Omer-
cik tam karşımda duruyordu. Ömer Dön-
mez ile başlayan dostluğumuz süriip gidiyor
ogünden beri...
Ve ben onu çok seviyorum. saçlanmın si-
yah ve kıvırcık olmasına rağmen!..
Aydınlanmanm usta yazan, dostlan, sevenleri ve ailesinin katıldığı törenle toprağa verildi
Vedat GünyoFu uğurladık
Başsağlığı mesajlari:
Yapıtlanyla
yaşayacak
tstanbul Haber Servisi - Yazar Vedat Gün-
yol'un yaşamını yitirmesi nedeniyle pek çok
isim gazetemize başsağlığı mesajı gönderdi.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Vedat
Günyol'un ölümünden büyük üzüntü duyduğu-
nu ifade ederek şunlan kaydetti. "Deneme, çe-
viri, derleme, eleştiri ve araştırma yazılan,
Atatürkçü kimliği ve eğitimci yönüyle ulu-
sumuzun sevgisini kazanan Vedat Günyol,
yazınımızın usta yazarlan arasında her za-
man anılacak, geride bıraktığı yapıtlanyla
yaşayacaktır." TBMM Başkanı Bülent Annç
ile Kûltür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu
da mesajlanyla Günyol'un yaşamını yitirme-
sinden duyduklan üzüntüyü dile getirdiler.
DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit ise mesajın-
da "Vedat Günyol, aydınlık yazılanyla ve
usta çevirileriyle Türk külriirüne büyük
katkılarda bulunmuştur. Onun kültür yaşa-
mımızdaki değerini bilenlere başsağlığı dile-
rinT dedi. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim
Vakn Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Alkan,
İsmet Kemal Karadayı, Müşerref Hekimoğ-
lu, Avukat Halit Çelenk, Mustafa Onar da
Günyol'un yakınlanna başsağlığı diledi.
TYS'den blldirl
Türkıye Yazarlar Sendikası Yönetim Kurulu,
Günyol'un ölümü nedeniyle yayımladığı bildi-
rede "Türkiye Yazarlar Sendikası en bilinçli
üyelerinden birini yirirmenin üzüntüsü
içindedir. Türkiye aydınlanması, yaşamıyla
yapıtı tam tamına çakışan böylesi kişilere
çok şey borçludur. Onu sonsuzluğa yürekle-
rimiz saygıyla dolu olarak uğurlarken; anı-
sının. yapıtlanmn hep bizlerle olacağını, yo-
lumuzu aydınlatacağını biliyoruz."
tstanbul Haber Servisi - Ga-
zetemiz yazan \e aydınlanma-
nın öncülerinden Vedat Günyol,
dostlan, sevenleri ve ailesi tara-
fından gözyaşlan ve çiçeklerle
son yolculuğuna uğurlandı.
Aydınlanmanm öncülerinden.
hümanist, yazar, çevirmen Vedat
Günyol için ilk tören saat 14.00'te
Teknoloji Channel TV Bınası
önünde düzenlendi. Ailesi, Mar-
mara Eğitim Kurumlan ve Mal-
tepe Üniversitesi tarafindan dü-
zenlenen törende konuşan Tek-
noloji Channel Kanalı Genel Mü-
dürü Metin Gökyokuş. Gün-
yolun "Hepinizi mülkünüz
olan zamana sanlmaya çağın-
yorum. Çünkü gün olur zama-
nın kendisi gibi hayali de ciha-
na değer" sözünü anımsatarak
"Şimdi biz birlikte geçirdiği-
miz günlerin hayaliyle yaşıyor
ve bu hayaün cihana değer ol-
duğunu daha iyi anlıyoruz" de-
di. Para yerine bihmi, sanatı, ser-
vet yerine insanlığı, miras yerine
ekini ve uygarlığı seçen Gün-
yol'un kendilerine çok şey öğret-
tiğini söyleyen Gökyokuş, "Ve-
dat Hoca'mn kurumumuzda
estirdiği rüzgâr, tek sözcükle
görkenüiydi" diye konuştu.
Gazetemiz adına konuşan Kül-
tür Servisi şefi, şair Egemen
Berköz, "Vedat Günyol ölme-
di, sadece aramızdan ayrıldı.
Sonsuzluğa erdi. Yapmamız ge-
reken kendisini bir adam örne-
ği olarak ve düşüncesini gele-
T ? debiyat ve sanat dünyasından çok sayıda ismin yanında Günyol'un öğrencilerinin
J_i de hazır bulunduğu törene, aralannda arkeolog Halet Çambel, yazar Doğan Hız-
lan, gazetemiz yazarlan Erdal Atabek ve Ataol Behramoğlu. eski TGC Başkanı Nail
Güreli, yazar Meriç Velidedeoglu. Erdal lnönü. Prof. Türkan Saylan, Prof. Bedia Akar-
su, Prof. Aydın Aybay, Prof. Mehmet Zaman Saçuoğlu, şair Orhan Alkaya, tiyatrocu
Ferhan Şensoy, şair Müslüm Çelik, yazar Demir Ozlü. avukat Eşber \'ağmurdereli, şa-
ir Ayten Mutİu. şair Nevzat Çelik. Prof. Coşkun Özdemir, '68'hler Birliği \akfı Baş-
kanı Gökalp Eren. yazar Ahmet Umit İTL Turizm Eğitimi bölüm sorumlusu Şaban
Ali Yaşaroğlu, işadamı Şakir Eczacıbaşrnın da bulunduğu çok sayıda Günyol dosru
katıldı. Aynca Cumhurbaşkanı ile Bülent-Rahşan Ecevit çifri çelenk gönderdi.
cek kuşaklara taşımak" diye
konuştu. Türkiye Yazarlar Sendi-
kası Başkanı Cengiz Bektaş da
"Onun bir sözü vardır. 'însan-
lan sıze yaptıklan ile değil baş-
kalanna yaptıklan ile ölçün der.
Ben onu başkalarına yaptıkla-
rı ile ölçtügümde duyduğum
tek şey gurur" dedı. Maltepe
Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Isa Eşme de Türkiye'nin yaman
bir aydınlanma sevdalısını, sevgi-
li öğretmenini, Köy Enstıtülen
sevdalısını yitirdiğini vurgulaya-
rak "Bu acıyı yüreklerimize gö-
müp taşıyacağız" dedi.
Günyol 'un öğrencileri ve dost-
lan adına bir konuşma yapan
AİLESİ: CÖREVİMİZ GÜNYOL'UN İNANDIĞI İNSAN SEVGİSİNİ YASATMAK
Ailesi tarafindan hazırlanan açıklamayı Gün-
yol'un oğlum diye hitap ettiğı Türker Gedik oku-
du. Açıklamada, "Yeri doldurulamayacak bü-
>iik bir değerimizi. ailemizin onur kaynağı. ba-
bami7i. amcamızı, can dostumuzu, edebiyatın
cumburbaşkanı ve hepsinden önemlisi 1923 ay-
dınlanma devriminin öğretmeni Vedat Günyo-
lumuzu kaybettik. Başımız sağ olsun" denildi.
Herkesin para. çıkar ve unvan uğruna insan çen-
gelinde birbirini gırtlakladığı bir toplumda Vedat
Günyol olabilmenin en büyük gurur olduğu vur-
gulanan açıklamada şöyle devam edildi: "Hepi-
mize düşen görev, Günyol'un inandığı ve sava-
şını verdiği 'insan sevgisini' yaşatabilmekrir."
Prof. Mehmet Başaran da Gün-
yol'un toplumun yüzyıllık tanığı
olduğunu söyleyerek "'Bence
şimdi de bizi duyuyor" dedi.
Günyol'un bu ayın sonunda
CumhuriyetKitaplan'ndan çıka-
cak olan "100'e 5 Kala" adlı ki-
tabını yayına hazırlayan Ali Ek-
ber Ataş "Onu hastanede ziya-
ret ettim ve çıkacak olan kita-
bının kapak çalışmasını göster-
dim. Çok mutlu oldu" dedi.
Vedat Günyol Kütüphanesi gi-
rişine konulan Günyol'un naaşı
alkışlar ve çiçeklerle cenaze ara-
basına kondu. Buradan Eren-
köy'deki Galip Paşa Camii'ne ge-
ririlen Günyol, ikindi namazınm
ardından Karacaahmet Mezarh-
ğı'nda toprağa verildi.
ESİNTtLER
ZEYNEP ORAL
'Gracias a la Vida'
Joan Baez'in konserindeyiz.
Açıkhava Tiyatrosu'nda tek boş yer yok. Mer-
divenler bile dolmuş. Sağdaki soldaki duvarın
tepesi dolmuş...
Tüm dinleyiciler, benim gençlik günlerimden
kalma değil, yani büyükanne, büyükbaba yaş
grubundan değil elbet. Tahminimin aksine, bu-
günün gençleri çoğunlukta bile diyebilirim...
Sahnede dört müzisyeniyle göründüğü an or-
talık alkıştan ınliyor. Çok eskilerden bir şarkıyla
açıyor konseri: "Farevvell Angelina"... İlk andan
dinieyici istekleri haykınlmaya başlıyor: "Bütün
çiçekler nereye gitti?" (Hayır bu kez, "çiçekleri
kızlar kopardı, kızlar delikanlılara kaçtı, delikanlı-
larsavaşa gidip öldü" olmayacak.) Sahneden ge-
ri haykınyor "işte"diyor, "Bütünçiçeklerburada"
ve eliyle Açıkhava Tiyatrosu'nu dolduran genç-
leri gösteriyor...
On bir yıl aradan sonra Türkiye'de hem eski-
lerden hem yenilerden söyleyecek (1988'de Is-
tanbul ve Antik Efes'teydi; sonra 1989'da Istan-
bul, Antik Efes ve Ankara Hipodrom'da, sonra
1993'te, Nâzım Hikmet'in yaşgünü kutlamalan
için gitarını kapıp, "Bu size değil, kendime birar-
mağan" diyerek, Istanbul'da aramıza katılmıştı).
Göçmen işçilerle ilgili "Deportee"y\, en son
plağı "Dark Chords on a Big Guitar"dan bir şar-
kı izliyor. Çok güvendiği bir müzisyenin Steve
Earle'in "Christmasin VVashington"şarkısını, sa-
vaş karşıtı, yol başlannı tutmuş eli kanlı canilere
karşı şarkısını söylüyor. Woody Guthrie lerı Mar-
tin Luther King'leri, Ghandi'leri çağınyor; şid-
deti lanetliyor...
Yavaşyavaş ısınmaya başlıyoruz. Konuşmaya
başladı mı, keyfi yerinde demektir... (Bir kez
ABD'deki bir konserde, Nikaragua hakkında ko-
nuşunca, dinleyicinin biri "Kapa çeneni de şarkı
söyle" diye seslenmiş; o da "Bu, kontralarayar-
dım yağdıran hükümeti protesto konseridir, iste-
diğim kadar konuşurum. Bu ses benim, istediğim
gibi kullanınm" diye geri haykırmıştı!)
Yine son plağından bir şarkı: "Gençler harika,
benden 30, 40 yaş küçüklehe çalışıyorum, bunu
yazan kadın benden 20 yaş küçük" diyerek sun-
duğu Natalie Merchant ın "Mothehandl...
"Şimdi bana yardım etmelisiniz, bu şarkıyı en
son 11 yıl önce söylemiştim" diyor ve "Kız Ço-
cuğu"nun ilk notalan... Nâzım'ın dizeleri, Zülfü
Livaneli'nin bestesi... Yardım ediyoruz... Ortalık
alkıştan inliyor. (Evde bol bol çalışmıştık.)
Ve sonra çok yalın, ama çok zor bir şarkı. 0-
nun geniş yelpazeye yayılan, duru sesinin tüm
özelliklerini ortaya koyan, çalgısız, gitarsız, yal-
nız sesini kullandığı "Swing Low, Svveef Chari-
ot"... (Istanbul'daki ilk konserinde 12 Eylül dar-
besinin tüm şiddeti ülkeyı kıskaca almıştı. Ve Jo-
an Baez bu şarkıyı "duvahann ötesindekiler" için
söylemişti. Hem izdihamdan konsere gireme-
yenler, hem de hapistekiler için... Konser sonra-
sında yazdığım "O sesi duydunuz mu?" başhklı
yazıma, Türkiye'nin her köşesindeki hapishane-
lerden "Evet, duyduk" diyen yüzlerce mektup
alacaktım.)
Sonra tüm zamanlann en güzel şarkılarından
biri: "İlk konserimde burada benden en çok bu-
nu istemiştiniz" diye sunuyor: "Hey Jesse".
Ve yine başlıyor konuşmaya: "Türkiye 'deki Ba-
nş Girişimine, tüm banş yanlılanna şu son iki yıl
içindekitavnnıziçin, etkinliğiniziçin teşekküredi-
yorum"diye başlayıp, Michael Moore'un "Fah-
renheit 9/11" filmiyle sürdürüyor.
Kısa bir es verip, "Bush salağın teki!" deyince,
millet önce bir şaşınveriyor, sonra alkış kopuyor.
"Dünyada tek sorun Bush değil, ama sorunun
büyük bir kısmı Bush... Çevresindekileronu, oda
dünyayı manipüle etmeye çalışıyor" diye sürdü-
rüyor... (Amerika konserierinde de böyle konuşu-
yor, başına bir iş gelecek diye korkmuyor deği-
lim doğrusu!)
"Bu söylediklerimin bundan sonra söyleyece-
ğim şarkıyla hiç ilgisiyok" dedikten sonra çoook
eski günlerdeki büyük aşkı Bob Dylan için yaz-
dığı, muhteşem "Diamonds and Rust" geliyor.
(Bu kadında var bir hınzırlık!)
Sonraki konuşmalarla şarkıların ilgisi varoysa.
6O'lı yıllarda ilk konserierinde kontratına koyduk-
ları Zencilerin girmesiyasaktır" maddesinı, ya-
sağı delmek için, yanına beyazları alıp, zenci
okullarına gidip şarkı söylediğini anlatıyor. Ve ar-
dından Amerikan iç savaşı üzerine "The Night
They Drove Old Dixie Down" şarkısı... Serbest
Türkçe çevirisi: Güneyi yerle bir ettikleri gece...
Yenilerden "Elvis Presley Blues", eskilerden
Lady Blues'u, Ortadoğu'da şiddeti lanetleyen,
silahlan bırakmayaçağıran "Jerussalem" izliyor...
Veyaşamı kutsayan; hayata, doğaya, yeryüzü-
nün tüm nimetlerine şükreden "Gracias a la Vi-
da!" ile konser sona eriyor.
İki saattir hiç aralıksız sahnede, ama kimse do-
yamamış. izleyicinin onu bırakmaya hiç niyeti
yok. Tek kişi bile yerinden kıpardamıyor! Geri ge-
liyor...
Sonra, tuhaf, acayip, büyülü bir şey oluyor!
Ayağa kalkmış dört bin kişilik bir koro, Joan Ba-
ez'e iki şarkıda eşlik ediyor. İki ülkeden iki halk
şarkısı, iki türkü: "Donna Dona"y\ ve "Yiğidim
Aslanım "ı tek ağız, tek yürek olmuş söylüyoruz...
Sevgili okurlar, konseri izleyemeyenlerle pay-
laşmak istedim önceki akşamı...
Bu yazıyı okuduğunuzda o, Romanya ve Avus-
turya'da birer, Almanya'da 7, Italya'da 5, Fran-
sa'da 2 kenti kapsayan Avrupa turnesi için yol-
lara düşmüş olacak... Yüreğinden gelen sesinin,
doğru bildiklerinin peşinden...
Teşekkürler Joan Baez, iyi ki varsın!..
e-posta: zeynepfe zeyneporal.com
Faks:(0212)25716 50
BUGÜN
• BALAT TARİHİ GALATA
KÖPRÜSÜ'nde 21.00'de 'tstanbul Mekân
Tiyatro' kapsamında Makedonya Üsküp
Türk Tiyatrosu'ndan 'Fırtına' adlı oyun.
(0 212 514 75 20)
İSTANBUL CAZ FESTİVALI
• KABATAŞ İSKELESİ'nden 11.00'de 'Caz
Vapuru'. (0 212 334 07 57)