23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
J5 ŞUBAT 2004 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA kultur(a cumhuriyet.com.tr 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKlNCl Taraklı'dan Göynük, Mudurnu, Safranbolu, Kdz. Ereğli, Bartın ve Amasra'ya... Kendinikoruyan kentlerTarihi Kentler Birlıği'mn (TKB) 21-24 Ocak 2004 günlerindeki * Safranbolu Buluşması'nın onemli bir etkinliği de aynı 'kül- tiir ve doğa havzasını" paylaşan kentler arasındaki 'dayanış- ma'ydı.. ÇEKÜL Başkanvekılı ve TKB Danışma Kurulu üyesi Mithat Kı- rayoğlu'nun yönettıği "Tarak- lı'dan Amasra'ya Kültür Köp- rüsü" başlıklı oturuma, her birı hem yerel, hem de 'havza' boyu- tunda tarihsel ve çe\Te değerleriy- le iç içe olan Taraklı, Göynük, Mu- durnu, Safranbolu, Karadeniz Ereğhsi, Bartın ve Amasra'nın be- lediye başkanları ıle temsilcileri katıîdılar. Bu özgün kuşakta TKB ile daha da güçlü esmeye başlayan 'koruma rüzgârının". aynı kent- leri kimlikleriyle birlikte geleceğe taşıyacak 'duygu ve eylem ortak- bğı'nı da ÇEKÜL'ün Bartın tem- silcisi mimar Selda Çelikyay an- lattı... 'Koruma ötçeğlnln' evrlml TKB'nin giderek yaygınlaşan yürüyüşünde 'korumaya gönüllü belediyeler' arasındaki ortak coş- kuyu giderek yükselten en önemli hedef; 'uygarhk kaynakiarına bağiı bir ulusal bütünleşme'yı de sağlamak... Işte bu bilinci artık 'havza öl- çekli' yakınlaşmalarla da yurt dü- zeyinde 'örmeye' başlama kara- rının 'tarihsel sürecini' Mithat Kırayoğlu özetle şöyle anımsattı: "1960'lardaki tek yapı koru- ma aniayışından önce sokak öl- çeğine geçtik. 1975'te ise Avrupa Ortak Mirası kampanvasına Safranbolu'daki kent boyutun- da koruma kararı ile katıldık... Şimdi, TKB yurt ölçeğinde ko- rumavı ulusal gündeme taşırken ÇEKÜL'ün yine 2000'lere girer- ken başlattığı koruma havzaları projeleri de yine TKB yürüyü- şünde kültür kuşaklarına dönü- şüyor..." Bu birhkteliğın. 'Taraklı'dan Amasra'ya'' uzanan bir komşu- lukta da görüldüğü gibi ancak; Safranbolu, korumanın başkenti olarak TKB buluşmasına ev sahipliği yaparken •komşuları arasında da dayamşmayı' başlattı... (Üstte) Mudurnu, gözden ırak uygarlığını yaşatarak herkesin gönlünde yer etmeyi başardı... (Sağda) Tarakü'nın görmüş geçirmiş evleri, kentli olma bilincinin de kuşaktan kuşağa dersini veriyor... (Üstte sağda) 'kendini koruyan kentler'le örü- lebileceğini ise oturumun 'tema- tik sunuşunu' hazırlayan mimar Selda Çelikyay'dan dinledik. Amaç kimllkll insan'... Kültürel ve doğal mirasın her öl- çekteki korunmasında; 'önce in- sanın kimlikJi. huzurlu ve özgü- venini yitirmeden yaşamasını' hedef alan bir anlayışla başanya ulaşılabileceğinin altını çızen Sel- da Çelikyay, bunun da kanıtının as- lında 'tarihsel kent dokularında- ki toplumsal davranışlar' oldu- ğunu şu gözlemleriyle özetledi: "Kent her yönüyle bir insan ilişkileri ortamı ve bu ilişkilerin de ürünü... İnsanların birbirleri- ne davranışlarında sevgi, yakın- lık, hoşgörü ve dayanışma varsa, kent dokusu, evler, komşuluklar, sokaklar ve mimari de buna gö- re oluyor; bunu hem besliyor, hem de bundan etkilenivor... O beğenmediğimiz, yoğun, kimlik- siz, yeknesak ve her yönüyle in- sanı ezen yeni kentsel ortamlar- da ise aynı erdemleri giderek da- ha az görmemiz, rastlanlı olabi- Ur mi?.." Taraklı'dan Amasra'ya kültür kuşağının işte bu gözlemle de ör- tüşen 'duygulu kentlerinde', or- tak özelliğin ise yine oranın insan- lanna sürekli 'banş, huzur ve gü- ven' ortamı armağan eden 'yaşa- yan tarihi dokular' olduğunu, be- lediye başkanlan ve sözcüleri öz- \ gün örneklerle dile getirdiler... ı Korumanın 'dlll'... Anadolu'nun 'gözden ırak' bir coğrafyasında, yıllann imar rantı baskılanna ve tahribatına karşı yine de 'uygarlıklarını yitirmemeyi' başarabılmiş bu 'yalnız ve kibirli' kentlenn; aynı bölgede tarih içinde oluşturduklan 'kültür köprüsü'nü hangi söylem ve tutum içinde 'ya- şam kucaklaşmasına' dönüştüre- cekleri ise Prof. Dr. Metin Sözen'ın konuşmasındaki şu sözlerde saklıy- dı: "TKB aynı zamanda yıllardır özlemi duyulan bir koruma dili- nin de okulu oluyor... Herkesin birbirine özenli, dikkatli, incelik- ı leri gözeten ve yanlışlarından arınmış bir içtenlikte yakınlaştığı, kararulıkla konuşulan bir ortak davranış dili..." Bu dıl, yaklaşık 3 yıldır, hemen her partiden ve farklı siyasal yapı- lar içinden gelen yerel yöneticiler ile "uzman ve gönüUü" sivil kişi- liklerin. aralannda oluşan tam bir güven ortamı ve ortak heyecanlarla TKB'yi yaratmalannın da 'sırrı' sa- yılabilirdi? Çünkü TKB yürüyüşünde; çok bilmenın ve sadece bilgi aktarmanın değıl, 'bilgiyle yol gösterici, yar- dımcı ve duygulara ortak olma- nın' erdem sayıldığı; konuşmalann sadece doğrulan değil, 'anlaşılabi- lir ve biünce dönüşebilir doğrula- n' da ıçerecek şekilde paylaşıldığı ve amacını gizleyen bir çekimser- Hkte hiç değil, 'niyetini açıkça or- taya koyan' bir berraklıkta, yerel- den özele ve kamudan sivile heTke- si kucaklayan bir 'dil biriiği' yara- tıldı... Yine Selda Çelikyay, bu kazanı- mın bütün ülke ve ulus açısından ta- şıdığı 'güncel değerini' ise şöyle \Tirguluyordu: "Popüler kültürün tünı egemenliğine ve baskın sektö- rüne rağmen koruma kültürü ve kimlikli yaşam kavgamız, ulusal esenlik ve aydınlık yarınlara ka- vuşmak için de hemen herkesin ortak umudu oldu..." 19. tstanbul Fotoğraf Günleri ile ilgili özel bölümlerin de bulunduğu dergide, ilki 2001 yıhnda gerçekleşen ve 'Türk Fotoğrafında Genç Soluklar' projesinin önümüzdeki haziranda hayata geçecek ikinci ayağının duyurusu da yapüıyor. Dergi son sayısmda terör ve bombalama olaylarmı da ele alıyor GenişAçı'yla 'fotoğraf lıgünler Kültür Servisi - tki ayda bir ya- yımlanan Geniş Açı'nın 2004 yı- İındaki ilk sayıs» çıktı. Kasım ayında yaşanan terör ey- lemleri sonrası gündeme gelen fo- toğrafçı-etik tartışmasına ılişkin özel bir içeriğin yanı sıra yine ka- sım ayı boyunca İstanbullu fotoğ- rafseverlere 'fotoğraf'lı günler yaşatan 19. İstanbul Fotoğraf Günleri ıle ilgili özel bölümler de bulunuyor. Dergide aynca, ilki 2001 yıhn- da gerçekleşen ve 'Türk Fotoğ- rafında Genç Soluklar' projesi- nin önümüzdeki haziranda haya- ta geçecek ikinci ayağının duyu- rusu da yapılıyor. Geniş Açı'nın bu sayısı, kasım ayında önce sınagog bombalama- lan, sonra da HSBC Genel Mü- dürlüğü ve İngiltere Başkonsolos- luğu'na düzenlenen saldınlann ardından basında yer alan fotoğ- raflarla gündeme gelen 'sıcak ha- ber olarak nitelendirilen olay- larda. fotoğrafcıların aldığı/al- ması gereken tavır'la ilgili tar- tışmaya aynlmış özel bir içerikle başhyor. Olaylarla ilgili fotoğraf- lan yurtiçi ve yurtdışında geniş olarak yayımlanan Mehmet Gül- biz, Kudret Topçu ve Burak Ka- ra ile konuyla ilgili söyleşilerinin yer aldığı bölümü aynca, dergi- nin köşe yazarlanndan Merih Akoğul'un Neve Şalom Sinago- gu'nda çektiği fotoğraflarla gün- deme gelen Alp Sime ve fotoğraf- çı Nuri Kaya ile yaptığı söyleşi- yi konu alan yazısı destekliyor. Yurtdısı sergilerl Derginin yurtdışı sayfalannın bu sayıdaki konuğu Japonya. Derginin Japonya"da bulunan ya- zan Özge Baykan bu köşede, fo- toğraf çekmeye ve çektirmeye merakları ile tanınan Japonlarla ilgili kafalanmıza yerleşmiş imaj- lannın doğruluk oranını anlatıyor. Derginin sayfalarında yer bu- lan yurtdışı içeriklerinden bir di- ğeri de 2003"ün son aylannda New York'ta açılan 'Fotoğrafın Doğusu: Fransız Dagerotipleri' başlıklı sergi. 19. istanbul Fotoğraf Günle- ri'yle ilgili özel bölümse çeşitli söyleşilerden ve değerlendirme yazılanndan oluşuyor. 'Bellek' konulu bu yılki Fotoğ- raf Günlen'yle ilgili bölümde; Murat Yaykînın 'İmbroz: Bu- rada Yalnız Ölüm Var' sergisiy- le Gökçeada'da yaşayan az sayı- daki Rum'u merkez alan söyleşi- si ve Fethi Sabunsoy'un Anado- lu'nun ceşitli yerlerinde ve kom- şu ülkelerde çekilmiş fotoğraflar- dan oluşan 'Kahvehaneler' baş- lıklı sergisine ilişkın röportajına, bellek, kent yaşamı ve tarihi, me- kân algısı gibi konularda yaptığı calışmalarla tanınan Susan Schwartzenbergin 'June Riley Hakkında Bir Hikâye' başlıklı sergisiyle ilgili bir değerlendirme yazısına yer veriliyor. Geniş Açı'nın ilgiyle takip edi- len bölümleri 'Optik Zamanlar', 'Köşebaşı', 'Nostalji', 'Çizgili Sayfa', 'Beriki Mecra', 'Expo- sed' \e 'Kitap' da bu sayıda yer alan diğer köşeler. ( www.genisaci.com) L'ESPRESSO DERGİSİ, ÖZPETEK'E ÜÇ SAYFA AYIRDI Mavi gözlü Turk un oykusuKültür Servisi - LEspresso dergı- si. geçen ay Roma'da yaşayan Türk yönetmen Ferzan Özpetek'le yaptı- ğı söyleşiye üç sayfa yer vererek 'Mavi gözlü Türk' başlığıyla ya- yımladı. Özpetek, Stefania Rossini'nin yaptığı söyleşinin altbaşlığında "Is- tanbul'u seven biri, ancak sinema düşünü Roma'da gerçekleştirdi. Eşcinsel aşkları anlatıyor, cinsel farklılıkları da reddediyor. Güç bela da olsa iki yansını; yani in- san ve yönetme- ni birleştirmeyi başardığını söy- lüyor" sözleriy- le tanımlanıyor. Söyleşide, yö- netmenin Napo- li'de 'Kutsal Kalp' (Cuore Sacro) adıyla çe- keceği, para ve din konusunun işleneceği yeni filminin çekim- lerinin yakında başlayacağına da değiniliyor. Ozpetek, bir yönetmen olarak Pedro Almodo- var'a benzetil- mesinden gurur duysa da, bunu doğ- ru bulmadığını ve filmlerinde eşcin- sel aşklan anlatma eğilüninde oldu- ğunu reddediyor. " Yaptığım tek şey cinseüiği sim- gelemek. Heteroseksüellikten de eşcinsellikten de söz edilemeyece- ğini söylediğimde insanlar şaşırı- yorlar. Ben duyguların cinsel ta- nımlamaları aştığını savunuyo- rum." diyor. Dergiye, sinemacılık serüveninde ikinci filmi 'Harem Suare'nin bek- Özpetek söyleşide. yeni filmi 'Kut- sal Kalp' hakkında da konuşuyor. lenen ilgiyi görmemesi üzerine, ken- disini adeta yitirdiğini ve tedavi için Roma'da bir psikanaliste baş\oırmak zorunda kaldığrnı anlatan ünlü yö- netmen, pek derinlere inmeyen bir davranış terapisi gördüğünü be- lirtiyor. "Psikanalistim. ilk dönemlerde 'Ben iyı bir yönetmenim!' sözünü durmadan yinelememi öğütlüyor- du. Güvensizliği atmam için bir tür alıştırmaydı bu. Tedavi işe ya- radı. Psikanalistim ve ben, insanla yö- netmeni tek bir kişi- likte bir araya getir- me\i başardık. Ön- celeri kendimi hep parçalanmış hisse- diyordum. Adeta Ferzan oturmuş, yö- netnıenlikle uğra- şan Ferzan'ı izliyor gibiydi. Ama artık bir bütünüm. Yap- tığım işle övünebile- cek durumdayım." Söyleşide "Yaşlı- lık, zamanın geçip gitmesi, öteden beri benim için bir kâ- bustur" diyen Özpe- tek 'Karşı Pence- re'nin kahramanla- nndan biri olan bel- leğini yitirmiş yaşlı adam konusun- da, babasının da kendisi için bir esin kaynağı olduğunu söylüyor. Özpe- tek bu konuda aynca Roma'daki çöp kutulannda bir şeyler arayan buna- mış yaşlılan gözlemiş. Özpetek, söyleşinin sonunda uzun yıllardır yaşamını sürdürdüğü Ro- ma'daki Ostiense semtinde oturduğu apartmanı satın almayı düşündüğü- nü ve öldükten sonra da sinema öğ- rencilerine bağışlamayı planladığını söylüyor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Kumlar... "Bir roman geçse de elime, okusam!" Böyle dediğim günlerden biriydi. Kargo şir- ketinin adamı, böyle bir günde çaldı kapımı. Metis Yayınlan'ndan geliyordu. Murathan Mungan'ın son kitabı "Çador"\a birtikte. "Sev- gili Ahmet Cemal'e. kumlann kardeşliğiyle" diye imzalanmış. O geceyi ve sonrakini, birromanla geçirdim. Buralı, ama sanki burada hiç yokmuşçasına, bu zamanda hiçyaşamıyormuşçasına, konu i- cat etmek, artık olmayan ve olamayacak za- manlara varmak için boşuna kulaç atmak, şim- di ve burada yaşadıklarını görmezlikten gel- mek gibi eğilimlerden tümüyle uzak; tam ter- sine, yaşadığı uzamı ve zamanı edebiyatın gö- beğinde damıtabilmiş bir yazarla iki gece ya- şadım. "Çador", son yıllarda edebiyatımızda bir eşi- ne daha rastlamadığım kadar politik bir roman. Politik olma adına günlük siyasetin batağında boğulup gitmeyen, ama bu günde olup biten- ler karşısında işi evrensellik boyutuna vardıra- rak, düşüncenin felsefe temelini de hiç ihmal etmeksizin, tutum alan bir roman. Bir yönüyle bir sürgünün romanı. Akhbar, ülkesinden, dı- şarıda para biriktirmek, daha iyi koşullarla dön- mek için aynlmış biri. Fakat onun ayrılışının ar- dından ülkede silah zoruyla gerçekleşen rejim değişikliği, bu gönüllü sürgünlüğü zorunluya dönüştürmüş. Roman, Akhbar'ın başınagele- bileceklerin korkusuyla ülkesine döndüğü nok- tada başlıyor. Yani iki sürgün, birincisi gönül- lü, sonraki zorunlu ve insanın bu sürgün konu- mundayken kafasında ülkesine ilişkin oluştur- duğu imgeler -bir de gerçegin kendisi: "Gönül- lü sürgünlüğün zorunlu sürgünlüğe döndüğü günlerde, başka memleketlerin toprağını ge- zerken, ümitsizliğe kapıldığı anlarda, bir gün döneceği bir yer olduğunu bilmenın avuntu- suyla oyalanmış, içini diri tutmayı başarmıştı. Orası, burasıydı işte, ama burası artık orası de- ğildi galiba..." Akhbar, ülkesinde yakınlarını, annesini, ab- lasını, kız ve erkek kardeşlerini, sevgilisini bul- ma peşindedir. Ama arananlar, acaba bir za- manlar bırakılanlar olarak mı kalmışlardır? 'Belki senin için geçen yalnızca birkaç yıldır de- likanlı, buradakiler içinse koskoca bir asır geç- ti. Bazen tarih tozlarını birkaç yılda süpürüve- rir. Bana kalırsa buralarda kaybolmadan, tama- men kaybolup gitmeden geldiğin yere dön de- likanlı. Aradıklann ya ölmüştür, ya kaybolmuş... Bulsan bile, onlann senin bıraktığın insanlar ol- madtğını göreceksin. En kötü yabancı çeşidi, bir zamanlar tanıdıklannın arasından çıkar." Ama bu ülkede geride bırakılanları bulmak, artık çok zordur; çünkü ülke, yönetimin emriy- le bütün suretlerden yoksun kılınmıştır. İmge- ler, resimler yasaklanmıştır. Kadınların kendi- lerini herhangi bir şekilde göstermeleri, kadın olduklarına ilişkin herhangi bir ipucu vermele- ri yasaklanmıştır. "Üzerierinde minyatürlerden alınmış insan fıgürleri bulunan kalem kutulan bi- le yasaklanmıştı. Tek gösterenin yaradan oldu- ğu düşüncesiyle, insanlann gösterdiklehni gör- mek istemiyorlardı... Görülmek için, daha çok görülmek için yüzyıllardırsüslenip durmuş olan kadınlar, şimdi ve burada görülmemek için var- lıklannı havanın boşluğundan bile silmeye ça- lışıyorlardı." Bu ülkede kadınlar, burka, yani bir giysi de- ğil, onları birer ucubeye çevirme aracı olan o şeyi giymektedirler; bunun yolu, bir zamanlar çadorla açılmıştır; ama o zamanlar, çadorun yolunun buralara da düşebileceği düşünülme- miştir: "Burkaya giden yolu çador açar. Çador, annelerimizin, ninelen'mizin geleneksel ve ma- sum başörtüsü değildir yalnızca. Kafalanmız- daki köprüdür. örtünmek bir ahlak haline geti- hldiğinde, arkası mutlaka gelir; karara karara gelir. örtünmenin sonu yoktur. Kadınlar kefe- ne kadar örtünmek zorunda kalırlar... Burkala- nnın altında yalnızca kadınlarkaybolmuyor. Er- keklerin bütün hayal güçleri, imgelemleri de tükeniyor. Kadınlann yüzü bomboş bir çöle dö- nüşüyor ve bu çöl, kadının bir serap olarak bi- le görülmesine izin vermiyor. Kadını kendinden yapılma bir çölde, kendi çölünü bekleyen bir çadıra dönüştürüyorlar..." Çador -ya da, insan eliyle yapılmış çöllerde- ki umarsız kum fırtınalarının romanı... e-posta: ahmetcemal <ı superonline.com. acem20(« hotmail.com. THYProjesi R klasörünü yaymlack • İSTANBUL (AA) - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) Projesi kapsamında, arkeolojik yerleşimlerin 'karbon 14' yöntemiyle tarihlendirildiği veri tabanının klasör olarak yayunlanmasına başlandı. Trakya ve Anadolu'daki arkeolojik yerleşimlerin envanterini oluşturmak için 10 yıldır devam eden projenin koordinatörü arkeolog Oğuz Tanındı, Trakya ve Anadolu'daki îlk Tunç Çağı'nın sonuna kadar olan dönemde, bilüıen 4 bine yakın yerleşim yerinden 60'ırun karbon 14 yöntemiyle analizinin yapıldığını söyledi. Tanındı, tarihlendirmeler yapıldıkça klasörlerin güncelleneceğini, veri tabanının bir süre sonra internetten Türkçe ve tngilizce olarak Türk ve yabancı bilim adamlan ile öğrencilerin kullanımına sunulacağını belirtti. BUGUN • NARDİS JAZZ CLUB'da 21 30da Cihan Terlan - Jobim Project konseri. (0 212 244 63 271 • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZİ'nde 18. 30da Kuzgun Acar belgeselinin gösterimi. (0 212 252 35 00) • ATATÜRK KITAPLIĞI'nda 18.00'de 'Süper Adam Istanbul'da' adlı fılmın gösterimi. (0 212 249 38 19) • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ SİNEMASI'nda 15.30 ve 19.00'da 'GüneşU Pazartesiler' adlı filmin gösterimi. (0 212 251 56 00)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear