29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1CŞUBAT2004SALI CUMKUBİYFT; SAYFA 17 ™j Oğrenciler boş sınaı a kâğülannt BM'ye 5 gönderin... sE Annan, bütiin boş- 1? luklan dolduruyor! > Etektronik posta: denizsomecumhuriyetcom.tr Teh 0,212.512 05 05 Faks: 0.212,512 44 97 - Solda arayış bitmemiş... "Sol biter. aravıs bitmez!" Pop Televizyondan Türkiye'yi sarıp sarmalayan "popstar" fırtınası yenisi başlayıncaya kadar dindi. Fırtınanın sonunda müzik eğitimi almamış ve şarkıcılık hevesi kasetçiler çarşısında sönmüş bir delikanlı Türkiye'nin "popstar"ı ve bu arada güzellik yanşmasından ödüllü bir genç kız da "sunucustar" oldu. Medyamıza hayııiı ve uğuıiu olsun. Ancak bu "popyanşma"nın sonunda galiba bir de kaybeden vardı. O da sanınm yıllann tiyatro sanatçısı Haldun Dormen'di. Yanşmada uzun süre "popstar"ın adını yerel lehçeyle söylemekte sakınca görmediği gibi finalde de "güzel" sunucunun yardımcısı sıfatıyla sahneye çıkmaktan kendini alamadı. Bileşke .* Akif Kökçe: +W "CHP'de mi *~ birleşilecek; SHP'de mi birleşilecek? Bu gidişle tartışmaya gerek kalmayacak: fran'la birleşilecek!" aradeniz Teknik Üniversitesı Mühendislik Mimarlık Fakülteşi eskı dekanlarından ve Istanbul Teknik Üniversitesı mezunların- dan mimar, emekli Prof. Dr.Turan llgaz'ın Konya'da çöken Zümrüt Apartmanı konusunda bir çift sözü var: "Bir mimari yapının sağlamlık düzeyinden söz ediliyorsa, o yapıyı oluşturan parçalar arasında da sağlıklı bir dengenin kurulmuş olması gerekir. Bunun anlamı şudur: Binayı oluşturan yapı elemanlannın, nitelikleri ve işlevleri arasında tam bir uyum sağlanmalıdır. Konuya daha da açıklık kazandırmak için başka bir alan ile paralellik kurabiliriz. örneğin bir mimari yapıyı bir orkestra eseri gibi ele alalım. Başanlı bir orkestra çalışması denilince ilk akla gelen, sesler arasındaki uyum olacaktır. Orkestrada yer alan enstrümanlar, o çalgılara öz- Mimari gü notaları, özgün besteye uygun bir düzen içinde ve orkestra şefi yönetiminde seslendirirler. Orkestra şefinin yorumuna aykın bir seslendirme, eserin katledilmesi anlamına gelir. Her çalgının sadece kendi uzmanlık alanında ka- lıp, diğerinin uzmanlık alanınasaldımnadığı, uzman- lık alanlarının birbirine kanşmadığı bir sistemdir or- kestrasyon. Orkestradaki bu kurallar sağlam bir bina yapımı içın de aynen geçeriidir. Gerek yapı içi ilişkilerde, gerekse yapımda görev alan uzmanlık alanlan; örneğin statik, betonarme, elektrik, elektronik ve makine mühendisliği ilişkile- rinde, müellif mimar ve şantiye şefi mimar ile tam bir uyum sergilenmesi yasal zorunluluktur. Tüm bunlara karşın bir deprem sonucu veya kendiliğinden yıkılıveren binalarda; orkestra şefi rolündeki mimarın sorumluluğunu yok sayıp, o- nun sorumluluğu altında hizmet vermiş inşaat mü- hendislerini suçlamak hem yanlıştır, hem de insaf- sızlık. Sadece yapım işini organize eden, bina mühen- disliği formasyonun aranmadığı müteahhidin yaka- sına yapışmanın da anlaşılır yanı yoktur. Bu noktada, konuyla ilgili tüm yetkililere seslen- mek istiyorum: Sorgulanması gerekenler; başta Zümrüt Apart- manı'nın mimari olmak üzere, var ise müteahhidin sonjmlu miman, keza var ise binaya oturma izni ve- ren belediye mimari ve inşaatın fenni sorumlusu ol- malıdır. Kısaca: Bina konusunda uzman ve sorumlu mi- marları atlayıp, bina uzmanı olmayan inşaat mü- hendislerini suçlamak ciddi bir yanlışlık olmalıdır." SESSIZ SEDASIZ (!) Kıbms'taki boşluklam kim dolduracak? Kıbrıs sorununun çözümünde Erhan Eker'in yanıtını aradığı sorular... Soruların yanıtında ortaya çıkan boşlukları Başbakan Recep Tayyip doldurabilir: "Kıbns konusunun çözümü kapsamında adadan Türk bayrağının indirilmesine razı lOİundu mu? fÇözüm için inisiyatif alınıyormuş gibi yapmak adına 'toprak verme' gibi açıklamalar, sizin elinizi güçlendirir mi zayıflatır mı? Karşı taraf bir almaya razı iken bu durumda iki istemez mi? Bu tip açıklamalarla elinız açık oynamak akıllıca mı? Çözüm kapsamında anlaşma olursa Türk Donanması Kıbrıs' ın kaç mil uzağından geçmek zorunda kalacak? Akdeniz de, Ege gibi Türkiye'ye kapatılacak mı? Türkiye'nin Marmara Denizi dışındaki denizlerde kıta sahanlığı ne kadar olacak? Kıbns'ta ABD, ingiliz üsleri bulunmaya devam edecek mi? Adada Türk üssü olacak mı? Türkiye'nin adayla ilişkileri ve hakları ne düzeyde olacak? Neden ABD Kıbrıs'la yakından ilgileniyor? ABD bu kadar işi içinde Kıbrıs'ı neden kendıne dert ediniyor? ABD'liler bizi mi çok seviyorlar yoksa uzun vadeli başka bir projeleri mi var?" Yüksek Yerilim Hattı Amenkan mandası yu\a vapmış anayurt dalına, ya\uru vatan Kıbns'ı leş kargası kapmış gördün mü 0 erdincutku ' yahoo.com Imam Demokrasisi!.. ÇİZGİLtK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci • mynet.com SÖNMEZ TARGAN Demokrasi kavramı yüzyılımı- zın en başta gelen tartışma ko- nulanndan biridir. Ama demok- rasiden neyi anlamamız gerek- tiğine, neyi ıçerdiğine ya da na- sıl uygulanması gerektiğine her kişi ya da kesim kendine göre bir yorum getırmekte ve anlam yük- lemektedir. Toplumsal yaşamla özdeşleş- miş hiçbir kavram, ideoloji ve polıtika, tarihsel ve sınrfsal içeri- ğinden kopartılarak yorumlana- maz. Yorumlansa bile bu bilim- sel olamaz. Demokrasi kavramı da bunlardan biridir ve sınıflann ıdeolojik bakışlanna, politik du- ruşlanna göre biçim alırlar. örne- ğin feodal üretim ilişkilerinin ege- men olduğu bir toplumda çağ- daş anlamda bir demokrasiden söz etmeye olanak var mıdır?.. ideoloji din olan bu üretim biçi- minde toplum yasalannın koru- yucusu Tann'dır ve onun yeryü- zündeki uygulayıcı kral ya da fe- odal beylerin ve bunlann dinsel kurumu olan ruhbanlar sınıfının dışında kimsenin söz söyleme- ye ne hakkı ne de gücü vardır. Ama bu toplumun egemen kişi ya da kurumlan arasında göre- celi de olsa bir oydaşma vardır ve kendi aralannda sınırlı da ol- sa bir demokratik yaklaşımdan söz etmek olasıdır. Batı'da Sanayi Devrimi ile başlayan kapitalist üretim ilişki- leri yaygınlaştıkça dinsel kurum- lar toplumun politik yaşamından dışlanmışlardır. Feodal düzenin monarşik yönetimleri yerini seçi- lerek gelen üyelerin oluşturdu- ğu meclisli yönetimlere, cumhu- riyetlere bırakmıştır. Kapitalist üretim ilişkilerinin egemen oldu- ğu cumhuriyet yönetimleri de sonuçta bir sınıf egemenliğidir ve burada söz konusu olan de- mokrasi de sonuçta bir burjuva demokrasısidir. Bu demokrasi- nin kapılan kapitalist düzene za- rar vermeyecek ya da riske sok- mayacak sınıriar içinde kalması koşuluyla herkese açıktır. Oysa geniş emekçi halk kesimlerinin böylesi bir demokratik düzen- den gerektiğince yararianması- na hiçbir zaman olanak yoktur. Işçi ve emekçi kesimlerinin ken- di demokrasilerinin çiçek açtığı demokratik dizge ise sosyalizm- le gelecektir. Yeniden burjuva demokratik düzeni irdelemeyi sürdürecek olursak her şeye karşın güçlen- miş toplum kesimlerı güçleri oranında bu düzenin içinde ken- dilerine yer açacak alanlar bula- bilmekte, kendilerini ifade ede- cek olanaklar yakalayabilmek- tedirler. Çok sayıda degişik siya- sal partinin olması ve siyasal er- ki ele geçirebilmek için bunlann birbiriyle yarışması, sendikala- rın, oda ve meslek kuruluşlan ile demokratik kitle örgütlerinin ku- rulup yaşayabiliyor olması bu durumun somut örnekleridir. Ancak burada da önemli bir ayrıntının altını çizmemiz gere- kecek. Çağımız emperyalizm çağıdır ve başta emperyalist odaklan olmak üzere emperya- lizmin etkisi ve sömürüsü altın- da olan burjuva demokratik dü- zenleri de giderek geleneğinden koparak gericileşmektedir. Çün- kü emperyalizmin, şimdilik ken- di metropolünde değilse bile özellikle sömürü alanlarında ta- ban bulacağı tek alan gericilik- tir. Bu nedenle birçok ülkede ulusal ve toplumsal bilinçten ko- parılmış, feodalite artığı dinsel bağnazlığa bulanmış sıyasalann beslenip palazlanarak siyasal erke taşınmasına emperyalist güçler büyük destek vermekte- dirler. Bu amaca ulaşmak için en fazla önem verdikleri araçların başındada ıletişim organlan gel- mektedir. Basılı, sözlü ve görsel yayın organlan toplumu bilinç- lendirmek konusunda olduğu denli, insanların beyinlerinin yı- kanmasında da en etkıli tekno- lojik enstrümanlardır. Bugün ne acıdır ki, Türk aydınlannın önem- li bir bölümü bu enstrümanlaria hem de gericiliğin hızmetinde beyin yıkamaktadırlar. Demok- rasiden ne ıstediğini bılmeyen bir kesim, soyut bir demokrasi anlayışı adına siyasal variığı ta- rıhin çöplüğüne atılmış dinsel gericiliğin de örgütlenmesıne or- tam hazırlayan koşulların yaratıl- masında, geçmişte olduğu gibi bugün de katkı koymayı sürdü- rüyorlar. Bugün siyasal besinini dinsel gericilikten alan bir parti Türki- ye'de siyasal erki eline geçirmiş durumdadır. Sözde demokratik aydınlanmamızın ve ikincı cum- huriyetçilerimizın -siz buna tali cumhuriyetçiler de diyebilirsinız- örtülü desteğinı de alan bu hü- kümetin Başbakanı'nın son ba- sın toplantılannı izliyorum dık- katle.. En küçük bir eleştiriye ta- hammülü yok. Soru soran basın mensuplarına hakaret ediyor, tehditler savuruyor... Her gittiği toplantıda adeta bir imam tar- zıyla yüksek perdeden nutuklar atıyor. Geçenlerde belgeleri elime ulaşan bir olaya daha değınerek bunların demokrasiden ne anla- dıklannı vurgulamak istiyorum. Hepimizin bildiği gibi "Ulusal Kanal" logosuyla üç yıla yakın bir süredir bir TV istasyonu ya- yım yaşamını sürdürmektedir. Kablodan yayın hakkını da alan ve bunu 14 ay sürdüren Ulusal Kanal'ın kablodan yayın hakkı AKP hükümeti tarafından büyük bir kurnazlıkia ve imamlara öz- gü bir laf ustalığı ile engellen- mektedir. Sayfalar dolusu bel- geleri inceledim ve engelleyen- leri haklı çıkaracak tek bir nok- taya rastlamadım. Dinsel ahlakı dilinden hiç dü- şürmeyen bu hükümet döne- minde de Türk televizyon düze- ninde baldır bacaktan tutun te- levolelere, televolelerden tutun gericiliğe varana değin her türlü görsel yayımcılığa yer var ama logosunda ulusal sözcüğü bulu- nan bir TV yayımcılığına neden- sebu düzenin tahammülü yok... Ulusal Kanal'ın siyasa! tutumu- nun ne olduğuna bakacak deği- lim. Amainsan haklarını, düşün- ce özgüriüğünü, demokratik hak ve ödevleri dilinden düşürme- yenlerin bu konuda sessiz kal- malannı, sorgulamak hakkımız- dır diye düşünüyorum. Çünkü bunlar geçmişte tarikatları da bi- rer sivil toplum kuruluşu olarak bizlere sunmamışlar mıydı?.. Şimdı bunlar için yeni bir dö- nem açıldı: Imam demokrasisı. HAYAT EPİK TÎYATROSU MISTAFA OTOBÜSTEKİLER KEMAL VRGESÇ kjjrgencıı yahoo.com 6'R..Wlu. '£$<$ /\\\ A8M\ /U, A\\\\ MföSİ »^ ( 1 TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAS 10 Şubat ıctnc.nuuntaz-arUcan.com KONSERVECIUK DOGUYOR!. 1609 'OA BUGÜN, İLK K£Z KOUCERVEaUKJS İLGİLİ BİR. UABBR yAYiKtLAHPI. "COUH.RIER OE L'BUKOP€°&AZ£_ TESİNDE ÇtlCAN YfiZIDA, KİİCOLAS APP£8T ADU BlR. FRAUSIZ 'IN BUUDUĞU KOHSERVE YÖfiirEMİUDEN SÖZ eDÎLMEKTErDİ- D£VLETl*i, MEYVA, SEBZE, ET Gİ- Bİ yiYECEtCLERİ UZUfJ SÜRE SOZULMAOAN SAtOA- MADA YeHİ &İR. YOL gULANA ÖDÜL. VADETMESİ P£r, £ ÇŞ BAŞLAMIŞTI. -14 YIL. SÛR£M ARAŞTfgMA \Ş£ DE- NEMEL-ERX>EN SOH/SA , AĞZI SttCICA MÛHÜeu&U- İAİ? CAM KAPU4RI ÇBpnJ /HSAUfO^IISLA KAİ- fJAYAM SUYA SOfCUP BU Ip BAŞAZMrÇr/. UICOLAS APPEZr, BULuŞüYLA 12 BİU F/SANK.- UK. ÖDÜLÛ KAZAMAKAK BİR KOMSEtH/£ FAB- İ Ku&ACAKTtS • ANKARA CUMOK'LARA ÇACRI Ülkemizin içinde bulunduğu koşullar gereği biz Cumhuriyet okurları görev üstlenmemiz inancıyla tekrar birlik ve beraberlik oluşumun- da sizlerin de katılımlarınızı bekliyoruz. Bu beklentimiz, gazetemizin ışığı, bütünleştirici başlığı altında toplantılarımıza devam etmek, çoğulcu sesimizi duyurmaktır. Buluşmak umuduyla. Tarih: 12 Şubat 2004 Perşembe Saat: 18.30 Yer: Atatürk Bulvarı No: 127, Kat: 10 Toplumsal Araştırmalar Vakfı Bilgi için: 434 27 70 (Nuran Çiftçioğlu) MERSİN1. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo:2003 1131 Davacı Oya Malaç \'ek. Av. Idns Ak tarafından Leyla Tunalı vs. aleyhıne açıİmış bulunan ızale-ı şüyu da%asırun yapılan dunışmasında davalılar Leyla Tunalı. Ahmet Tevfik Demirel ve Mehmet Refik De- mırel"in adresleri tespit edılemedığınden ılanen teblıgat yapılmasına karar \erilmış olmakta; Adı geçen davalılar Leyla Tunalı. Ahmet Tevfik Demirel ve Meh- met Refik Demirel'in ibraz etmek istediğı delıl ve belgelenni mahke- memıze göndermelen. ya da tüm delılleri ile birlikte duruşmanın bıra- kıldığı 07.04.2004 günü saat 09 30'da mahkememizde hazır bulunma- lan, gelip de beyanda bulunmadıklan veya kendilenni bir vekille tem- sil ettirmediklen, geçerlı bir mazeret bildırmedikleri takdırde gıyapla- nnda yargılama yapılıp karar venlebileceğı hususu HL'MK. 509 ve 510. maddesi gereğince da\a dılekçesı yerıne kaım olmak üzere ila- nen tebliğ olunur. Basın: 4909 GÖRÜŞ MERIÇ VELIDEDEOGLU R. T. Erdoğan'ı Alkışlamak Atatiipk'ü Alkışlamakmış... Bir ülkede dalkavııkluğıın getirisi, dürüstlüğiin ge- tirisinden dahafazla ise o iilke batar Montesquieu. Ocak ayı sonlarına doğru Cıdde'ye, Islam Ortak Pazarı toplantısına giden Başbakan R. T. Erdo- ğan'ın orada yaptığı konuşma, çağdaşlıktan yana kimi yazarlarımızı inanılmaz bir biçimde heyecan- landırmış, öyle ki yazılarından fışkıran coşku ade- ta köşelerinden taşmıştı. Anımsanacağı gibi Erdoğan bu konuşmasında özetle: "Paranın dinl imanı olmadığı gibi, ekono- minin de yoktur; dolayısıyla 'Islam Ortak Pazarı' veya Islam ekonomisinden söz edilmemesi gere- kir" demişti. Işte R. T. Erdoğan'ın bu vurgulaması karşısında heyecanının son sınırına dayanan yazarlardan bı- ri(*) bakın ne diyor: "Daha düne kadarkadın elisık- mayan (...) bir insandı Erdoğan. 'Islam Ortak Pa- zarı', Islam Birleşmiş Milletleri', 'Islam NATO'su' hatta 'Islam Atom Bombası' ideallerini sık sık yi- neleyen bir partinin önde gelen üyesiydi. Şımdi tam tersi fikirleri savunması, gidip Cid- de'de bunları Suudilerin yüzüne karşı söylemesi, sadece Erdoğan 'ın değiştiğini değil, aynı zaman- da laik Cumhuriyetin ne kadar isabetli ilkeler üze- rine kurulduğunun bir işaretidır, diye düşünüyo- rum. Cidde'deki Erdoğan'ı alkışlarken Atatürk'ü de alkışlamış oluyoruz. Erdoğan sadece Cumhu- riyet Türkiyesi 'nin bir başbakanı değil aynı zaman- da bir ürünüdür." Anımsanacağı üzere, TurgutÖzal ikinci Atatürk olarak ortalara sürülmeye başlanmıştı; şimdi R. T. Erdoğan ile üçüncü Atatürk'e mı sahip oluyoruz dersıniz? Ne var kı, R. T. Erdoğan'ı bu konuşmasıyla Ata- türk ile eşleştirmeye kalkışmanın ne denli yanlış bir saptama olduğu apaçıktır sanırım. Çünkü Mustafa Kemal bu konudakı görüşünü, Islam tıbbı, Islam kımyası gibi yaklaşımların, olu- şumların yersiz olduğunu belirterek değil işin özü- ne inerek "Islam hukuku"nöan sözedip bu huku- kun artık gereksızliğini söyleyerek ortaya koymuş- tur. Çünkü bilinen odur ki, eğer Islam Ortak Paza- n'na, Islam atom bombasına karşıysanız önce "Is- lam hukuku "na başkaldınmanız gerekir; gündelik yaşam islam hukukuyla düzenleniyorsa bu ortam- da kuşkusuz Islam tıbbı da, Islam ticareti de, Is- lam kadını da oluşup yürüyecektir; bu, tüm dün- yasal yaşama egemen olan Islam hukuk düzeni- nin (şerıatın) bırsonucudur; bu sonuçlariçinden bi- rini çekıp çıkanp yerıne çağdaş olanı koymanın nasıl olacağını, ötekilerle ilişkilerinin ne olacağını şöyle bir düşünmek yeter. öte yandan R. T. Erdoğan'ın yaptığı uyanyı, ile- riye sürdüğü görüşü Suudiler ve ötekiler bilmiyor, durumun ayırdında değiller denebilir mi? Işler na- sıl yürütülüyor? Suudi Bin Ladin aılesiyle Bush ai- lesi tecimsel bağlantılannı hangi bağlamda sürdü- rüyorlar? Bilındiği gibi Islam dinınde ticaret en önde ge- len yapılanmalardandır; gelişmesi ıçın gereken her koşul, bir yolu bulunarak şeriata uygun düşürülür ve uygulanır. Dolayısıyla hangi çerçevede olursa olsun ticaretle ılgilı bir görüş ortaya konurken "la- ik bir cumhuriyetin yurttaşı ya da başbakanı" ol- manın hiçbir üstünlüğü olamaz. AB politikacılarının yaptıklan gibi üstten alarak baskın bir sesle Islam uluslarına ticaret örgütleri- nin Islam şemsıyesinden çıkmasını söylemenin "/Afatürk/eşme" olarak algılanmasının da olanağı yoktur. Ayrıca R. T. Erdoğan'ı, 1923 Devrimi'nin getirisi olan laik Cumhuriyetin bir ürünü olarak alkışlamak, omuzlamak insanı gerçekten şaşırtıyor; çünkü Er- doğan'ın yetişmesini, söylemlerini, partisini dik- kate almasak bile, yalnızca seçtiği başdanışmana bakarak onun "devrim karşıtı" bir ürün olduğunu hemen anlarız. Üstelik bunu kendisi de yadsımıyor. C) TürkerAlkan, Radikal, 21.01.2004. Tip 2 diyabetli anne ve babaların çocukları da diyabet riski altındadır Türkiye Diyabet Vakfı (212) 633 51 71 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAM SOLDAN SAĞA: 1/ Üzerine kebap edil- miş koyun. kuzu.dana ya da çeşitli kü- mes hayvan- lan eti kona- rak yenen pi- 6 lav 2/ Hatay ilinde bir ır- mak... Kır- gızlann ünlü destanı. 3/Ye- rin içinde, sıvı ya da hamur kıvamında uçucu gazlarla doy- muş bulunan eri- yik... Yemin. 4/ Tü- mör... "Zaman, va- kit" anlamında yerel bir sözcük. 5/ Işığı yansıtmakta kulla- 8 nılan, çeşitli boy ve 9 biçimlerdeki yüzeyler. 6/Telli bir çalgı... Bir mal ya da hizmetin piyasaya sürülmesi. 7/Kuyrukso- kumu kemiği... Kayınbirader. 8/ Eskiden ücret karşılığı ölünün arkasından ağlayan kadın... Ha- yat arkadaşı. 9/Tek bir sanatçının tek bir çalgıy- la verdiğı konser. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/Göllerde ve bataklıklarda yaşayan küçük bir ör- dek cinsi. 2/Özsu... Bazı yerlerde kadınlann boy- dan boya örtündükleri çarşaf. 3/Takımlar grubu. küme... Bir gösteri ya da toplantı binasındaki din- lenme yeri. 4/Bıra yapmak için çimlendırilip ku- rutularak hazırlanmış arpa... Duman lekesi. 5/Bir şeyi yapmaya hazır... Fütü%T. r et şeyhi. 6/Eski dil- de su...""— Gündüz": Yazanmız... Satrançtabir taş. II Dil tutukluğu. 8/ En kısa zaman süresi... Nesnenin gerçeğine değil. bireyin düşünce ve duygulanna dayanan. 9/ Sıva ya da boyadan ön- ce vurulan kat... Uğraş.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear