23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 KASIM 2004 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Che efsanesinin ardmdaki maceralı gençlik yolculuğunu aktaran Motosiklet Günlüğü bugün başlıyor Diarios de Motocicleta / Yönetmen: VValter Salles / Senaryo: Jose Rivera / Kamera: Eric Gautier / Müzik: Gustavo Santaolalla Oyuncular Gael Garcia Bernal, Rodrigo de la Serna, Mia Maestro, Gustavo Bueno, Igor Calvo/Arj. Ing. ABD 2004 (Umut Sanat) Devrimcinin devriâlemi 1 alles 'in, 3 yılda hazırlanıp ekibiyle özenle, hevesle ve yapımcı Robert Redford 'un katkısıyla çektiği Motosiklet Günlüğü; Che 'yi diploma almasına az kalmış, tıp öğrencisi, toy, idealist haliyle ve geleceğin ünlü Marksist devrimcisi olacak kişiliğinin ipuçlarıyla yansıtan anlatımı kimi yerde turistik kartpostallara teslim olsa da, dozunda, dengeli epik tatlar da içeriyor. Bugün gösterime giren Motosiklet Günlü- ğü, antiemperyalist mücadelesi 1967'de Bo- livya'da öldüriilmesiyle sona erdirilen, 20. yüzyılın en ünlü romantik devrimcisi ve öz- gürlük simgesı Guevara'nın, yakın bir arka- daşıyla gençlik yıllannda çıktığı, aylarca sü- ren Güney Amerika seyahatini bölüm bölüm anlatıyor; Che olmazdan önceki toy ve naif haliyle. Cençllflln başucu kltabı 1997 de Merkez İstasyonu'yla tanıyıp sev- diğimiz Brezilyalı yönetmen NValter Salles, Jose Rivera'nın Che Guevara'nın bütün La- tin Amerika gençliğinin başucu kitabı olmuş Motosiklet Günlüğü'yle Alberto Grana- do'nun Che'vle Latin Amerika'da adlı anı- lar kitabına dayanarak yazdığı senaryodan çektıgi filmde 23 yaşındaki tıp öğrencisi Er- nesto Guevara'yla (cüssesiyle, astımlı ama ba- bayiğit Che'ye pek uygun bir seçim sayılma- yacak, son dönemın yükselen Meksikalı ya- kışıklı oyuncusu Gael Garcia Bernal rolüne pek oturmamış) düşük uçkuru çenesine vur- muş, ağzı kalabalık, bıyokimyacı arkadaşı Al- berto Granado'nun (bizim Erol Taş'ın genc- liğini andıran Arjantinli oyuncu Rodrigo de la Serna bazı sahnelerde Bernal'den resmen rol çalıyor), atladıklan 1939 model, Norton marka, eski püskü, dökülen bir motosikletle, Buenos Aires'ten başlayıp Şıli, Peru ve Ko- lombıya'dan geçerek Venezüella'nın en kuze- yinde noktalanacak yolculuklannı izliyoruz. Zaman, günümüzden tam yanm yüzyıl ön- cesi, Emesto'nun Fidel'e rastlamasına 2-3 yıl, Batista rejimine son verip birlikte başaracak- lan Küba Devrimi'neyse daha 6-7 yıl var. Mi- mar babanın başında kavak yelleri esen oğlu, annesinin gözdesi, yakışıklı Ernesto, zengin aile bzı sevgilisinden (Mia Maestro) aynlıp ha bire beyaz yalanlar kıvıran, paldır küldür. yırtık tavırlı ama babacan ve sempatik arka- daşı Alberto'yla kıta gezisine devam ediyor. Yolculuklan önceleri dangıl dungul Alber- to'nun önderliğinde, gırgın şamatası bol bir biçimde seyrederken, yolda karşılaştığı tüm ezilenlerden, yoksullardan yana saf tutan, ta- nık olduğu her haksızhğa, adaletsizliğe anın- da tepki veren, halim selim, nazik ve doğru- cu Davud ahlaklı, doktor adayı Ernesto daha bir öne çıkıyor giderek. Hayatın. varhklı aile- sınin yanında, Buenos Aires'teki gibi olmadı- ğına uyanan ve çeşıtli halklarla direkt temas kurdukça ve yol aldıkça gözleri gerçeklere da- ha çok açılan Emesto'nun dünya görüşünü derınlemesine etkileyip değiştirerek belirliyor bu zorlu de\Tİâlem. Alberto'yu yer yer komik unsur olarak kul- lanan Salles, Emesto'nun zamanla bereli, sa- kallı, 20. yüzyılın tüm ikinci yansını damga- lamış, ünlü de\Tİmci figüre evrilecek değişi- minin başlangıcını anlatırken birtakım sim- gelerle vurguladığı toplumsal uyanışına ve bi- linçlenmesine yoğunlaşıyor gitgide. Hem bir yol filmi hem de bir kişiliğini bulma seferi ve safuıı belirleme öyküsü Motosiklet Günlüğü. Keşif yolculuflu... Sarsak el kamerası görüntüleriyle 35 mm'yi harmanlayan "Bağımsız" havası ve tarzıyla, gencecik Che'nin ayak izlerini sürerek onun yanm yüzyıl kadar önce yaptığı 'doğduğu, yaşadığı kıtayı keşif yolculağu'nu, panora- mik Güney Amerika manzaralan eşliğinde an- latıyor yönetmen Salles, 3 yılda hazırlanıp eki- biyle Özenle, hevesle ve yapımcı Robert Red- ford'un katkısıyla çektiği Motosiklet Günlü- ğü'nde. Che'yi diploma almasına az kalmış, tıp öğrencisi, toy, idealist haliyle ve geleceğin ünlü Marksist devrimcisi olacak kişiliğinin ipuçlanyla yansıtan anlatımı, kimi yerde tu- ristik kartpostallara teslim olsa da, dozunda, dengeli epik tatlar da içeriyor, asla sıradan bir biyografik filmin kuruluğuna düşmüyor. Kimliklerinin peşüıde, kişiliklerini keşfet- meye, uygarlığı arkada bırakıp yollara düş- müş, And Dağlan'ndan Amazon'a kadar ha- yatın ilkel şartlarda yaşandığı, ıssız ve tehli- keli, yabanıl coğrafyalara dalmış 2 delişmen gencin sadece eğlenceli yolculuk serüvenleri olarak değil aynı zamanda Güney Amerikalı olmanın anlamım da düşündüren araştıran Motosiklet Günlüğü, yaşamını adadıgı, bu uğurda kelleyi koltuğa almış Che'nin Güney Amerika kıtasına ve insanlanna duyduğu tut- kulu bağlılığın ve toplumsal uyanışının da fil- mi. Bizim kuşağın vazgeçümez mitosu olan bü- yük devrimcinin, el kamerasıyla çekihniş yol filmi formatındaki gençlik portresini çizme- ye girişen Salles, Ernesto'yu Che'ye dönüş- türecek 'devrimci yolu'nun başlangıcına gö- türüyor bizi ve dost anlamına gelen Che laka- bını da aldığı bu değişim yolculuğunu, 2 saat süresınce renkli kesitlerle ve yüreğe dokunan duyarlı sahnelerle, kimi tekrarlarla gözlerimi- zın önüne seriyor. And Dağlan'ndan Amazon'a kadar bir yol filmine yaraşan panoramik manzaralardan, gitgide açıldığı Güney Amerika'nın gerçekle- rine doğru yoğunlaşan filmin insancıl boyutu ve duyarlılık katsayısı, 2 gencin özellikle fi- nale doğru, Peru'daki cüzzamlılann tedavi edildığı, derme çatma bir açık hava hastane- sinde gönüllü çalıştıklan bölümde doruğa çı- kıyor. Dağın tepesıne kondurulmuş, görkem- li lnka kenti, büyüleyici Machu Picchu kalın- tılan gibi terk edilmiş güzellikleri de gözü- müze sokan fıhn, yüreğı Güney'den ve Güney- lilerden yana atan Emesto'nun aklından, gön- lünden kopup gelenleri olanca duygusallığıy- la görüntülere dökmenin üstesinden geliyor. Güney Amerika'yı boylamasına kat eden 2 delikanlının küçük gençlik serüveninden esas- lı ve evrensel bir epik çıkaran Salles, senaryo- su, dramatik yapısı sağlam, başanlı karakter- ler, cıvıl cıvıl müzikler ve mükemmel bir si- nematografiyle anlatılmış, harika mekânlarda geçen -ve olacak şey değil ya- Che, sömürü- len Güney Amerika ya da Üçüncü Dünya hak- kında tamamen bilgisiz seyircinin dahi baştan sona ilgiyle seyredeceği, etkileyıci bir film koymuş ortaya. Hem de baştan sona Latin Amerika'nın zen- gin toplumsal çeşıtliliğini sergileyip seyirci- ye oturduğu yerden kolayca unutamayacağı bir Güney Amerika gezisi de yaptırarak. Öz- gürlüğü, dostluğu, aşkı, duyarlılığı, güzelliği, sevecenliği, mizahı da banndıran fihn, halen Küba'da yaşayan, 83'lük delikanh Alberto Granado'nun gerçek yüzüyle noktalaruyor. 2004 Cannes'da yanşan, Filrnekimi'nde gala- sı yapılan ve şimdiden modem bir klasik sa- yılabilecek Motosiklet Günlüğü, kuşkusuz seyre ve övgüye değer bir yapım. YENÎ BAŞLAYANLAR Kazanm ardmdaki gizem1 GİZEMLÎ PARÇALAR7 The Forgotten Yönetmenlığını Joseph Ruben'ın > aptığı film- de başrolleri Julianne Moore , Dominic West, Gary Sinise paylaşıyorlar. Psikolojik gerilim tü- ründeki filmin öyküsü, Telly Paretta'nm (Julianne Moore) yaşadıklan çerçevesinde gelişiyor. 14 ay önce bir uçak kazasında 8 yaşındaki oğlu Sam'i kaybeden Telly. bir yandan duyduğu acıyla, öte yandan da kocası Jim'le (Anthony Edwards) ara- sında oluşan soğuklukla başa çıkmaya çahşmakta- dır. Psikiyatn Dr. Munce (Gary Sinise), onu, ha- yaller gördüğü, oğlunun hiçbir zaman var olmadı- ğı, bu anılan kendisinin yarattığına inandırmaya çalışmaktadır. Telly, Sam'in var olduğuna dair fo- toğraf, video kaset, boyama kitaplan gibi kanıtlar bulmaya çahşır. ama bulamaz. Telly delirmeye baş- ladığına ikna olmuştur, ta ki bir başka uçak kaza- sı kurbanımn babası Ash Correll'la (Dominic West) tanışana kadar. KÖPEKBALIĞI HİKAYESİ/ Shark Tale Yönetmenliğini Vicky Jenson'ın yaptığı ani- masyon filmde kahramanlara seslerini veren oyun- cular arasında Will Smith, Rene Zellweger, Peter Falk, Angelina Jolie gibi tanınmış oyuncular var. Filmin kahramanlanndan Oscar, hayalleri olan, bunlan gerçekleştirmek uğruna sıcak sularda yüz- mekten çekinmeyen geveze mi geveze küçük bir balıktır. Beyaz, büyük bir köpekbalığı olan Lenny'nin şaşırtıcı bir sırn vardır: O bir etyemez- dir. Oscar'ın söylediği büyük bir beyaz yalan, onu diğerlerinin gözünde bir kahramana dönüştürür. Ancak o, sırnnın ortaya çıkmasıyla köpekbalıkla- nnın arasından dışlanır. İZLEYİCİ GÖZÜYLE... ERDAL ATABEK Yıl 1973... Şili'de darbe 'Machuca', Şilili iki çocuğun arasın- da yaşananların özelinde 1973 yılında Salvador Allende iktidannın de\Tİlme çabalarının sosyal kesitini ele alan poli- tik bir film. Saint Patrick's okulu, îngi- lizce eğitim veren özel bir okul. Yoksulları destekleme programı Doğal olarak bu okulun öğrencileri de başkent Santiago'nun varsıl ailelerinin çocuklan. Gonzalo da bu okulun öğren- cilerindenbirisi. 11 yaşında. Sevecenbir kadın olan annesi oğlunun üzerine titri- yor. Annesinin aynı zamanda babasın- dan başka birine duyduğu ilgi Gonza- lo'yu rahatsız etse de eve gelen yeni eş- yalarla çocuğa alman hediyeler bu rahat- sızlığı azaltıyor. Bu arada Şili'de 4 yok- sulları destekleme programları' yaşa- ma geçirilmeye başlıyor. Iktidarda Sal- vador Allende vardır. Bu sosya- list başkan, Şi- li'de büyük deği- şiklikler yapıla- cağını söyle- mektedir. Bu özel okulun mü- dürü olan rahip McEnroe, bazı Öğrenci aileleri- nin desteğini alarak yoksul ke- simden birkaç öğrenciyi okula alıyor. Gonza- lo'nun arkasındaki sıraya da bu kesim- den Pedro yerleştiriliyor. Ancak okulda- ki kimi öğrenciler için bu çocuklar alay edilme ve aşağılanma konusudur. Onlar da bu tutuma karşılık vermekte gecik- meyeceklerdir. Bu durum aileler arasın- da da ikilik yaratmakta, kimi aileler bu projeyi desteklerken kimi aileler de pe- der McEnroe'yu komünistlikle suçlar- lar. Ama bu arada iki değişiklik olur. Birincisi, Gonzalo'nun Pedro'nun ya- şadığı gecekondu mahallesini görmesiy- le onun yaşamındaki değişikliktir. Gon- zalo bu yoksul mahallede insanlann sı- cak ilişkilerini, açık tutumlannı görür ve kendisini çeken bir şeyler hisseder. Artık onlara bakışı değişmiştir, Pedro o- nun arkadaşıdır ve sımfından kopmak- tadır. Onun bu tutumu arkadaşlanrun alay ko- nusu olmakta gecikmez. ikinci değişik- lik çok büyüktür. Salvador Allende ikti- dan, faşist bir darbeyle general Pinochet ve cuntası tarafmdan devrilmiştir. Allen- de, Moneda Sarayı'nda vuruşarak ölmüş- tür. Artık her yer askerlerin yönetimi al- tmdadrr. İki çocuğun gözünden... Gonzalo, o sırada Pedro'nun, ailesiy- le birlikte olduğu için gecekondu ma- hallelerinin nasıl kanlı bir baskınla ya- kıhp yıkıldığına tanık olur. Ama onlan sa\-unmak yerine kaçacaktır. Gonzalo kaçarak kendi rahat ama sahtekârlıklar- la dolu ortamına sığmacaktır. Annesi ar- tık açıkça bir başkasıyla yaşamaktadır. O sınıfın insanlan gizli gizli her türlü malı alıp satarlarken dükkânlarda hiçbir şeyin olmadığını yazan ilanlar görül- mektedir. Film, uzun zaman sonra Şili'de yaşa- nanlan iki çocuğun gözünden anlatan politik bir film olarak 1973'te olan bi- tenleri yeniden anımsatmaktadır. Filmin toplum belleğini tazelemesi iyi bir şans sayılabilir; çünkü Amerika'nm dünyada yaptıklanna ilişkin çok acı bir olay el- bette unutulmamahdır. Filmde Ameri- ka'nın rolüne değinümemesi eksiklik sayılabilir. Çünkü Allende darbesinin CIA tarafmdan düzenlendiği ve ITT fir- masınuı bu darbede oynadığı rol sonra- dan, gene ABD belgeleriyle ortaya çık- mıştır. 'Machuca', gözden kaçmaması, görülmesi gereken önemli bür yapım. •t KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Statüko Direniyor Amerikan seçimleri, bir gerçeğin altını yeniden çi- ziverdi. Statüko ile baş etmek kolay değil. Hele, ce- haletin egemenliğini sürdürdüğü toplumlarda... Se- çimlerin vurguladığı bir başka gerçek ise iki Ameri- ka'nın variığı. Biri, statükonun ve muhafazakâr de- ğerlerin Amerikası. Diğeri ise daha çok özgürlük, daha çok demokrasi isteyen ve savaşa karşı banşı savunan kesimlerin Amerikası. Kerry'nin politikasının, bu ikinci kesimin taleple- rine ne denli cevap verdiği tartışılabilir elbette. ör- neğin, Irak konusunda Bush'un gerisinde kalmama- ya çalışan söylemi ile barış yanlılarını düş kırıklığına uğrattığı bir gerçek. Ama, madalyonun bir de öteki yanını görmekte yarar var. Emekçiler, aydınlar, eş- cinseller, Afro-Amerikalılar, Hispanikler ve öteki azın- lıklar için bir umut ışığı oldu Kerry. Ve bu kadarı bi- le Amerika'nın muhafazakâr kamuoyunu mutsuz et- meye yetti. Evet, statüko direniyor. Yalnızca, ABD'de değil. Dünyanın hemen her köşesinde... Katillere yeşil pa- saport çıkartmakta beis görmeyen bütün ülkelerde, statüko kolay kolay demokrasiye geçit vermiyor. Ta- bii, bu direncin günün birinde yıkılmayacağını iddia edecek kadar kötümser değilim. Dikkatimizi Kuzey Amerika'dan aşağılara, Latin ülkelerine kaydırdığı- mızda, karşımıza çıkan tablo, otuz yıl öncesine hiç mi hiç benzemiyor. Venezüella'dan Şili'ye, Arjan- tin'den Uruguay'a, Latin Amerika'nın büyük bir bö- lümünde sol iktidarda. Nice acı deneyimden sonra (Sözün burasında, Latin Amerika'dan sinemalarımı- za kadar gelmeyi başaran iki önemli filmi izlemeni- zi önermek isterim: Biri Che'nin gençlik günlerinden bir kesit sunan "Motosiklet Günlüğü", diğeri ise Şi- li'de faşist darbenin kotanldığı günleri küçük bir ço- cuğun gözünden anlatan 'Machuga'). Elbette, her ülkenin koşulları çok farklı. ABD'nin muhafazakâr orta sınrfı üstünde çok etkili olan ra- hiplerie Latin Amerika'da demokratik güçlerle işbir- liği yapan rahipleri nasıl aynı kategoriye koyabiliriz? Ama, bazı ülkelerin orta sınıflan arasında ilginç ben- zerlikler var. Tabii, bu benzeriiklerin önemli bir ne- deni, Amerika'nın kendi değerlerini Hollywood yo- luyla tüm dünyaya ihraç etmeyi başarmış olmasın- da yatıyor. Tıpik bir 'Amerikan rüyası' olmasa da 'kö- şeyi dönme' umudu ile yaşayan bir orta sınıf men- subu için statükoya ve muhafazakâr değerlere sa- nlmaktan başka çare var mı? Hele, toplumsal yapı- yı yeterince tanımayan, halka hep 'yabancı' kalan bir 'sol' ve statükoyu savunmaktan öteye geçemeyen bir 'sosyal demokrasi' varsa o ülkede. Amerikan aydınlan ne denli çırpınırlarsa çırpınsın- lar, orta sınıf bildiğini okumakta nasıl direniyorsa, biz- de de durum pek farklı değil. Sanıyor musunuz ki demokratikleşme doğrultusunda AB zoruyla atılan adımlan takdirie izliyor halkımız? Ne gezer, eğer ço- ğunluk AB'yi istiyorsa, tek bir nedeni var: Benim ke- seme de üç beş kuruş girer umudu... Evet, karam- sar bir bakış açısı; ama ne yapalım ki 'ahval ve şe- raiV böyle... Durumun böyle olduğunu bilen hükü- met de AB'yi tatmin edecek yasalan birbiri ardına çıkartırken aslında statükoyu yıkmaya falan çalışmı- yor, mevcut düzene bir güzel 'makyaj' yapıyor gibi geliyor bana. Bilmem, yanılıyor muyum? Peki, bu durumda ne yapmak gerekir? AB'yi de karşımıza alarak, statüko ile mücadele etmek mi gerekir? Yoksa, dahademokrat, daha özgür bir Tür- kiye için AB müktesabatının açacağı yolları kullan- mak mı? Soruya, kültür ve sanat alanından bir cevap ara- maya kalkışırsak, AB mevzuatı ile uyum yönünde atılacak adımların, kültür ve sanat alanımızın özgür- leşmesi, demokratikleştirilmesi mücadelesine cid- di katkılan olacağını görebiliriz. Amaaa -bu ama çok önemli- getirilen yasal düzenlemelerin özüne ters düşmeyen bir uygulama ile. Kültür-sanat alanında yapılan yeni yasal düzen- lemelere ilişkin yönetmelikleri beklerken bu alanın ihtiyacı olan yeni yasal düzenlemeler konusunda AB'nin dayatmasını beklemekten başka çaremiz kalmamış gibi görünüyor (acı ama gerçek), çünkü iktidar, sivilleşmeden, demokratikleşmeden ne ka- dar sık söz ederse etsin, iktidarını sivil toplumla pay- laşmaya yanaşmıyor. Daha önce de bu köşede yaz- dık. Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndaki uygulamaların özünde hiçbir değişiklik yok. Yani eskiden ne kadar 'saydam'sa, o kadar saydam, hatta kurulların oluşumunda bakanın kişisel takdiri giderek önem kazanmış. Yani statüko her zamankinden de güçlü. öyle ise statükoyu alt etmek için AB sürecini dik- katle izleyip Avrupa standartlannın ülkemizde de geçerii olmasını talep etmek hakkımızı kullanabiliriz. Orneğin, hükümete sorabiliriz: Ekonomide AB'ye uyum da, kültürde niye sayım suyum yok? Yani Av- rupa'da bütçenin yüzde 1 'i kültüre ayrılıyor da, biz- de niye her yıl biraz daha geriye gidiyor? Neden özel tiyatrolara verilen destek artacağına azalıyor? 'özerklik'ten niçin bu kadar korkuluyor? vecdisayar (yahoo.com Bilkent Senioni'nin albümü • ANKARA (ANKA) - Pıyanıst Jean-Philippe Collard, Bulgar Şef Emil Tabakov ve Bilkent Senfoni Orkestrası'nm doldurduğu 'Sancan - Çaykovski' piyano konçertolan albümü Radio Canada ve Radio France klasik müzik programlannda tanıtıldı. Radio Canada'nın yeni çıkan caz ve klasik müzik albümlerinin tanıhldığı programında yer alan albüm için, 'Toccata'sı ve flütçülerin sonahyla tanıdıklan Sancan'ın çok iyi bir piyano konçertosu' ifadesi kullaruldı. Bir Türk orkestrasının EMI gibi uluslararası çapta bir müzik fırması için doldurduğu ilk albüm, Radio France'nin 'Frais et dispos' adh yeni çıkan plaklara ait programında tanıtıldı. HMV mağazalar zinciri Collard-Tabakov-BSO albümünü online satış kapsamına da alırken, plağın Japonya'daki satış fiyatı 2.5 yen olarak belirlendi. Bugün • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZÎ'nde 19.30'da tDOB'dan 'Folklorama' adh müzikli gösteri. (0 212 251 56 00) • BABYLON'da 23.00'te Oxi - Gen Party. (0212 292 73 68) ALTUNİZADE KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.00'de 'Klasik Türk Şiiri Saati'. (0 216 341 05 00) • TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.00'de 'Çantalık Şarkılar' adh konser. Solist: Savaş Özkök. (0 212 293 12 70)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear