23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 EKİM 2004 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA .CJJVtJilf_JİTİJL ekonomi(Scumhuriyet.com.tr 13 3 yılda 75 milyar dolarlık kaynak yurtdışına aktanlacak, cari açık tehdidi ise sürüyor BorçbatağıkatmerleniyorEkonomj Servisi- Türkiye' nın, Ouslararası Para Fonu (IMF) ile yeni bir üç yıllık program uygu- lıamaya hazırlandığr2005-2007 yıllannı kapsayan dönemde ger- çrekleştirmesı gereken dış borç gen ödemelen şimdiden 75 mil- yar dolara ulaştı. Ödemenin 21.5 nculyar dolarının IMF'ye yapıl- ması gerekıyor. Hazine Müsteşarlığı, Türki- ye nın, Hazıran 2004 sonundaki dış borç stokuna göre gelecek yıl- Iarda yapacağı dış borç geri öde- • IMF ile yeni bir stand-by peşinde koşan Türkiye, bir yandan yurtdışından gelmesi beklenen 10 milyar dolan geçmeyen kaynağa odakJanırken gelecek 3 yılda 75 milyar dolar dış borç ödemek zorunda. Milli gelir açısından dünyanın 20'nci büyük ekonomisi olan Türkiye. dünyanın en fazla cari açık veren yedinci ülkesi konumuna yükseldi. me projeksiyonlanna göre. Tür- kıye tanhinin en yüksek orta ve uzun vadeli dış borç geri ödeme- lerinden bırini 31.9 milyar dolar- la gelecek yıl yapacak. Gelecek yıl kamu sektörü 17 milyar dolarlık dış borç ödemesi yapacak. Merkez Bankası'nın IMF'ye yapacağı ve dolaylı ola- rak Hazine'nin borcu olan 2.9 milyar dolarla birlikte kamunun yapması gereken toplam ödeme 19.9 milyar dolar düzeyinde bu- lunuyor. Özel sektörü ise gelecek yıl 12 milyar dolarlık bir dış borç öde- mesi beklıyor. Bu yıl sonuna kadar ve gelecek yıl yapılacak yeni borçlanmalar- la daha da büyümesi beklenen 2006 yılı dış borç ödemelen ise şimdiden 27.7 milyar dolan bu- luyor. Haziran 2004 sonu itibanyla 122.1 milyar dolar olan Türki- ye'nin orta ve uzun vadeli dış borçlan için gelecek üç yıllık dö- IMF: Dünya ekonomisi iyi yolda Zengin ülkeler alacağından vazgeçmiyor Ekonomi Servisi - ABD'nın başkenti Washington"da dün so- na eren gelişmiş yedı ülkenin finans ve mali- ye bakanlannın kahldı- ğı IMF ve Dünya Ban- kası'nın geleneİcsel güz dönemı toplantılannda. yoksul ülkelenn borç- lan sorunu çözüleme- di. Yoksul ülkelenn IMF ve Dünya Banka- sı'na olan borçlannın si- linmesi konusunun ana gündem maddelerinden biri olduğu toplantının sonucu hakkında bilgi ve- ren Ingiltere Maliye Bakanı Gordon Brown, bu yıl sonuna kadar konuyu çözme karan aldıklan- nı ifade etti. Öte yandan Uluslararası Para Fonu (IMF) Baş- kanı Rodrigo Rato. yüksek petrol fiyatlanna kar- şın dünya ekonomisınin iyi durumda olduğunu söyledi. Expansion isimli Ispanyol ekonomi ga- zetesine demeç veren Rato, gelecek yıl petrolün varil fiyatının 35 dolar cıvannda olacağını söyle- di. Rato, dünya ekonomisinin gelecek yıl yüzde 4.3 oranında büyüyeceğinı de ifade etti. Yüksek petrol fiyatlanna karşın dünya ekonomisindeki enflasyonist baskının az oldugunu belirten Rato. sağhklı bir büyüme içinde olduklannı kaydetti. Çin'in ilk kez katıldığı G-7 ülkelerinın finans bakanlannı bir araya getıren toplantıda. yüksek petrol fiyatlan ve bölgesel büyüme hızı farklılık- lannın küresel ekonomideki önemli risk faktör- leri olduğuna dikkat çekildi. Rodrigo Rato. Financial Times'dan uyarlanmıştır Açık arttırmada 30 sentten fazla veren olmadı Dünya Bankası 'satılık' Ekonomi Servia- Dünya Bankasf nın ızlediği politi- kalan eleşriren bir si\il toplum örgürü, bankayı sa- tışa çıkardı. Ekonomik Adalet Merkezi isimli ku- ruluş, küreselleşmenin olumsuz etkilerini azalt- mak içın Dünya Banka- sı'nı internetteki açık art- tırma sitesi eBay'da satışa çıkardı. Satış ilanının başlığında "Dünya Bankasıantikalaş- ü(caaşmryor)" ifadesı dik- kati çekti. Söz konusu satış haben- ni veren CNN televızyonu- na göre. çevreci ve sosyal eylemcıler, bir uluslarara- sı kredi kurumu olarak Dünya Bankası'na uzun zamandır karşı çıkıyor. Bu gruplar Dünya Banka- sı'nın izledıği politikalann gelişmekte olan ülkelerde- ki yoksulluk ve çevre tah- ribatının başsorumlusu ol- duğunu ileri sürüyor. 50kişiteküfverdi Dünya Bankası ise kal- kınma projeleri için sağla- dığı kredilerin moderni- zasyon ve ekonomik büyü- me için hayati önemde ol- dugunu savunuyor. Açık arttırma başlangıç bedelı olarak. Dünya Bankası'nın Haiti'de bir saatlik asgan ücret miktan olarak belir- lenen 30 sent (yaklaşık 450 bin TL) konurken banka- nın satışa sunulduğu sıteyi 50"den fazla kişının ziya- ret etmesine karşm 30 sentten fazla teklıf veren çıkmadı. Dünya Banka- sı'nın eBay'da satışa sunul- masının G-7 ülkelerinin buluşruğu VV'ashington'da- ki Dünya Bankası ve IMF toplantılanna denk getiril- diği ifade ediliyor. nemde yapacağı toplam ödeme şimdiden 74.9 milyar dolan bu- luyor. 2005-2010 yıllannı kapsa- yan gelecek altı yıllık dönemde yapılması gereken ödeme ise 95.1 milyar dolar seviyesinde bu- lunuyor. Cari açık tırmanıyor Milli gelir açısından dünyanın 20'nci büyük ekonomisi konu- munda bulunan Türkiye, bu yıl 12.5 milyar dolan bulacağı tah- min edılen cari işlemler açığıyla. dünyanın en fazla açık veren ye- dinci ülkesi konumuna yükseldi. IMF'nin. Dünya Ekonomik Gö- riinüm Raporu'ndaki verilere gö- re, cari işlemler açığı açısından 2003 yılında 6 milyar 850 milyon dolarla 10'uncu konumda bulu- nan Türkiye, bu yıl hızla üst sıra- lara doğru tınnandı. IMF'nin tahminlenne göre Tür- kiye, 12 milyar 504 milyon dolar- lık cari işlemler açığıyla ABD. In- giltere, Ispanya, Avustralya. Ital- ya ve Fransa'dan sonra en fazla açık veren yedinci ülke oldu. IMF'nin tahminlenne göre dünya genelindekı 179 ülkeden 112 si bu yıl cari işlemler açığı verirken bü- yük bölümünü petrol ıhracatçıla- nnın oluşrurduğu 67 ülkenin dış ödemeler dengesı ise fazlayla so- nuçlandı. RekorABDW IMF'nin tahminlenne göre bu yıl en yüksek cari işlemler açığı- nı yıne ABD verecek ABD'nin 2003 yılında 530.7 milyar dolar olan cari işlemler açığının bu yıl 631.3 milyar dolara kadar yükse- leceği tahmin ediliyor Ekonomi- sindeki yavaşlama beklentılerine rağmen ABD'nin cari işlemler açığının gelecek yıl da büyüyerek 641.7 milyar dolara ulaşacağı tah- mın ediliyor. ABD'nin cari işlemler açığının milli gelınne oranı bu yıl yüzde 5.4 düzeyinde hesaplanıyor. ABD bu oranla, açığın GSMH'ye ora- nı açısından 60'tncı sırada kah- yor. Cari işlemler açığının GSMH'ye oranı açısından Türki- ye ise yüzde 4Te 72'nci sırada yer aldı. En yüksek tutarda cari işlem- ler fazlasını, 2003 yılında 136.2 milyar olan cari işlemler fazlası- nı bu yıl 159.4 milyar dolara çı- karan Japonya veriyor ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK Yine Universite Üniversiteier yeni bir ders yılına giriyor. Çoğu yıllarda olduğu gibi, bu yıl da açılışları oldukça sancılıdır. Bu olgu, kaçınılmaz olarak baş- ka olumsuzluklan doğuruyor. Üniversitelerin sorunlannın başında öğretim elemanı yetersizli- ği geliyor. Hükümet, 2OO3'te üniversitelere verdiği araştırma görevlisi sayı- sını iyice azaltmıştı. Bu yıl da aynı eğilim sürdürülmek isteniyordu. 2004 Mali Yılı Bütçe Yasaa ile "genel ve katma bütçeliidarelerin me- murkadrolanna yapılacak açıktan atamalarla bütçe dışındaki kamu kurvm ve kuruluşlanndan yapılacak nakillerin toplamını", yani alı- nabilecek yıllık memursayısını 40 bin ile sınıriandırmıştı (m.32/a). Çok az sayıda öğretim elemanı alma olanağı sağlayacağından bu düzen- leme üniversitelerin gereksinmelerini karşılamaktan çok uzaktı. Üni- versitelerden gelen yoğun istek üzerine, hükümet, olumlu birtutum- la, 17 Eylül 2004'te kabul edilen 5234 sayılı yasa ile, yükseköğretim kurumlannın araştırma görevlisi kadrolanna yapılacak atamaları bu sınırlamanm dışına çıkardı. Üniversiteler, araştırma görevlisi kad- rolanyla ilgili işlemler bu sayının dışında tutulacaktı. Ancak Başbakanlık, 23 Eylül 2004 tarihli bir genelge ile, tıp dışın- da, boşalacak araştırma görevlisi kadrolanna aynlan kişi sayısı ile sınıriı sayıda atama yapılabileceğini belirtiyor. Böylelikle, Başba- kanlık, 17 Eylül'de Meclis'in kabul ettiği yasal düzenlemeyi. çıkardı- ğı genelge ile geçersiz kılıyor üniversitelerin elini kolunu bağlamış oluyor Genelge ile yasa çiğnenryor. Yetersızlikleri birtarafa, üniversitelerin, verilen bu kadrolan kullan- ması, Devlet Personel Dairesi ve Maliye Bakanlığı'ndan atama izni alınmasına bağlanıyor. 2004 bütçesi üç ay sonra, aralık sonunda sona ereceğine göre, üniversitelerin, kendi bürokratık ışlemlerini ola- bildiğince hızlı tamamlasalar da, bu sürede izin işlemlerinin tamam- lanması olanağı çok sınırlıdır. Kısaca, bu ders yılında üniversitelerin kadro sıkıntısı, geçen yılla- ra göre çok daha ağıriaşmış bulunuyor. Sayılar, devlet universitele- rinde, 2002 yılında toplam 27 426 olan araştırma görevlisi kadrosu- nun geçen yıl, yani 2OO3'te, yıl içinde çok sayıda fakülte ve yükse- kokul açılmasına karşılık, 27 053'e düştüğünü; bu yıl da aynlanlann yerine aynı sayıda araştırma görevlisi alma olanağı bulunmadığın- dan, toplam sayının 25 binin altına ineceğini gösteriyor. Araştııma görevliliği, öğretim üyesi fidanlığıdır. Niteliği gereği, araş- tırma görevlisi kadrolan hızla değişir; özellikle daha ileri düzeyde araştırma yapmak üzere aynlmalar çok olur. Hükümetin kadro ver- memesi nedeniyle pek çok universite, aynlan araştırma görevlisi kadrolannın çok azını doldurulabilıyor; yeni katılan/ayrılan araştır- ma görevlisi oranı çoğu üniversitede onda birlerde kalıyor. Kı- saca. üniversiteler, geçmiş yıllann araştırma görevlisi kadrola- nnı koruyamryor; eksilen kadrolar kadannı bıle işe alamıyor; yerin- de saymıyor; geriliyor. Araştırma görevlisi yetersizliğinin bir sonu- cu olarak, çoğu laboratuvar çalışmalannın yapılması olanağı kalmı- yor; uygulamalı dersler bile neredeyse yapılamaz oluyor. Devlet üniversitelerinin bir dizi diğer eksiklen var: ancak yeterii öğ- retim üyesi yetiştirilmemesi uzun dönemde, en önemli ve büyük olumsuz etkileri olabilecek bir konudur. Bu ortamda, kimi yeni ve de çok ilginç gelişmeler oluyor. Sayış- tay, Yükseköğretim Yasası'nın yanlış uygulandığını keşfederek, 15 bin dolayında araştırma görevlisinin yanlış çalıştınldığını öne sürebi- liyor; böylelikle araştırma görevfisi sayısının yan yanya azaltılması- nın yolu açılabiliyor. Ek olarak, üniversitelere araştırma görevlisi kad- rosu vermeyen hükümetin, çelişik birtutum/a yeni devlet üniversi- teleri açacağı; bu sayının 15-23 arasında değişebileceği açıklanı- yor. Sonra, vakıf üniversitelerinin devlet bütçesinden daha çok pay istedikleri haberi y_ayılıyor. Daha sonra da, yükseköğretimi yönetmek- le görevli olan YOK, kendi içinde yeniden yapılanma adı altında, iç kargaşaya sürüklenmış bulunuyor. Ve iyice kısırlaştınlan universite, doğal olarak, bu konularda bile bilimsel bir incelemeye imza ata- mıyor. Toplumun sorunlanna bilimsel çözümler üretmesi gereken üniver- srtenin kendisi giderek ağırlaşan bir soruna dönüşüyor. Ne denir? Ülkemizde, onurlu siyasal davranışın, özgürlüğün, aydınlığın, ö zerk ve demokratik universite uğraşısının çok önemli kişilennden biri olan Necdet Uğur'un kalbi, geçen hafta, bu gidişe daha fazla dayana- madı. Ailesinin ve tüm sevenlerinin başı sağ olsun. yakup@metu.edu.tr Artık uyum' değil 'kalkınma' kredisi WASHEVGTONA\NKARA (AA) - Dünya Bankası, Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelere açtığı kredilerin ısimlerini değiştirdi. Kredilerin ödeme ve faiz şartlannda bir değişikliğe gidilmezken, "uyum kredüeri", "kalkınma pobtikası kredisi"ne dönüştürüldü. Bankanın daha önceki kredileri, daha çok ekonomik krizleri önleme amacını taşırken bu yeni kredi şekli, ekonomik knzlen önlemenin yani sıra sosyal kalkınmayı da sağlama amacuıı taşıyor. Bu krediyi verirken ülkelere uygulamalan gereken reçeteler vermemeyi öngören banka, malı destek istenen projeler ve politikalann etkinliğini değerlendirerek kredi verip vermemeyi karara bağlayacak. DÜNYA EKONOMÎStNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA erginy(«tr.net PfflL' PHMJPMORfltS/SABAHCI DUYURU ŞİRKETİMİZİN TORBALI SİGARA FABRİKASI'NDA İMAL EDİLEN LARK 100's, LARK BOX, LARK LIGHTS BOX ÜRÜNLERİNİN PERAKENDE SATIŞ FİYATLARI 4 EKİM 2004 PAZARTESİ GÜNÜNDEN İTİBAREN AŞAĞIDAKİ GİBİ BELİRLENMİŞTİR. ESKI PAKET FIYATI = YENİ PAKET FIYATI LarkiOO's 2,400,000 TL 2,150,000 TL Lark Box Lark Lights Box 2,300,000 TL 2,000,000 TL PHILSA Phılıp Morris Sabancı Sigara ve Tütüncülük Sanayi ve Ticaret A.Ş. 2,300,000 TL 2,000,000 TL Asya krizinden sonra, sermaye hareketlerindeki serbestliği (neoli- beralizmin iki kutsal ineğinden bi- rini) sorgulayan (örneğin, Bhag- wati, Foreign Affaires, Mayıs/Hazı- ran 1998. IMF 17/03/2003), ama bu eleştirilerin diğer kutsal ineğe (serbest ticaret) sıçramasını engel- lemek için,"ma/ piyasalanndan" farkını vurgulamaya özen gösteren neoliberal iktisatçılann sayısı art- maya, The Economist, "Biraztu- haf gelecek, ama ekonomik li- beraller, sermaye hareketlerinin -sınıriı bir biçimde ve bazı özel durumlarda- denetlenmesinin uygun olabileceğini kabul etme- lidirier" (03/05/ 2003) demeye ba- layınca. biz sıranın "diğer kutsal ineğe" de geleceğini vurgulamıştık. öyle de oldu. Üstelik ikınci "kutsal ineği" kim kesmeye kalksa beğe- nirsiniz? Paul A. Samuelson! Ha- ni şu serbest tıcaretı savunan en parlak makaleyi yazmakla ünlü, ik- tisat fakültesi birinci sınıf öğrend- lerinin ilk öğrendiği isimlerden biri, Nobel Ödüllü Amerikalı iktisatçı Sa- muelson var ya, işte o! Sahlbi ısıran köpek Paul Samuelson (89), Ameri- can Economic Association tara- fından çıkarılan The Journal of Economic Perspectives dergisi- nin son sayısında yer alan bir çalış- masında, "outsourcing" (üretimin bazı aşamalanyla hizmetlerin dü- şük ücretli bölgelere transferi) yön- temiyle, serbest ticaretin, dolayı- sıyla küreselleşmenin sakıncalannı vurgulayıp Federal Reserve'in başkanı Alan Greenspan'ı, yar- dımcısı Gregory Mankivv'i, Jag- dish Bhagvvati gıbi ünlü ekono- mistleri, "popülistpolemikçiyalan- laryaymakla" suçlayınca ortalık ka- nştı. Makalenin yayımlandığı hafta internette konuyla ilgili 4500'den fazla sayfa oluştu. Çünkü, The American Pros- pect dergisinin editörü. Business Week yorumculanndan ekonomist Robert Kuttner'in, Boston Glo- be'daki köşesinden vurguladığı gı- bi "Amerikalı ekonomistlerin du- ayeni Paul Samuelson'un serbest ticaretin faydalannı sorgulaması, Papa'ntn Meryem'in bekâretini Sen de mi Samuelson? sorgulamasına benziyordu". Şim- di serbest piyasa ayetullahlanna, bu iktisatçı taklidi yapan dogmatik sekte, ne olacak? En büyuk ayetul- lahlardan birinın içıne, tannnın var- lığı ve mucizeleriyle ilgili bir kurt düştü, diğer ayetullahlan yalancılık- la suçlamaya başladı. Birçok kez vurguladık, hatta ABD Harp Akademisi profesorlerinin ağ- zından aktardık. Bu küreselleşme. 1989'un ardından gelmesine rağ- men, yeni bir çağ değıl, aslında ABD'nin Soğuk Savaş sonrasında hegemonyasını korumak için be- nimsediği dış politikanın bir görün- tüsüydü. "ABD dünya ekonomi- si ve siyaseti içinde o kadar et- kiliydi ki, bu politika yeni bir dö- nem gibi algılanmıştı" (Bkz: Prof. James Kurth -ABD, Deniz Harp Akademisi öğretim üyesi, Deniz Savaşları Merke- zi'nde Strateji ve Harekât Merkezi direktörü- The National Inte- rest, 01/09/2001). Ancak, bu küre- selleşme de önce- kiler (örneğin 19. yüzyılın son çeyre- ğindeki) gibi "bû- yük güçler" arası çelişkileri derinleş- tirdi, yeni güçlerin önünü açtı. Böy- lece bu dış politika geri tepmeye, "köpek sahibini ısırmaya" başladı. Samuelson'un sıkıntısı da bura- dan kaynaklanıyor. Nitekim, Samu- elson'un yazısını değeriendiren Christian Science Monrtor, "Kü- reselleşmenin tehlikelerini gör- mek için iktisat diplomasına sa- hip olmak gerekmiyordu" dedik- ten sonra. "Çin ve Hindistan'ın - düşük ücretler, ucuz ihracat, ar- tan teknolojik beceriler- yükse- lişini" bu yükselişin "ABO'de üc- retieri aşağı çektiğini" anımsat- tıktan sonra, ekliyordu: "Ama ün- lü bir iktisatçı aynı risklere dik- kat çekince, daha fazla insan dinlemeye başlıyor. Ticaretin serbestleştirilmesi sürecini ya- vaşlatmanın zamanı gelmedi \ mi?" (16/09). Samuelson'un sıkıntısı Samuelson yazısında, "iktisat yasalanna göre serbest ticaret her zaman ABD'nin yarannadır" iddiasını "polemikçi bir yalan" olarak niteledi. Uzun dönemde, ABD'nin serbest ticaretten, yarar- dan çok zarar göreceğıni savundu. Bu serbest piyasa ayetullahlannın en önemeli tezinin (serbest ticaret her zaman, herkesin yarannadır) yalanlanması anlamına geliyordu. Ricardo'nun, 'mukayeseli üstün- lükler' teorisinden kaynaklanan bu tezin, aslında gelişmiş ülkelenn (yüksek katma deger içerikli mallar üreterek) azgelişmiş ülkeleri (göre- li olarak düşük katma değer içerik- li mallar üreten) soymasını, "eşitsiz değişim" sürecinin de katkısıyla geliş- miş ülkelere, yapılan değer transferlerini gızlemekten başka bir kıymeti olmadı- ğını, azgelişmişlik tartışmalan başladı- ğından beri biliyo- ruz. Bu modelin az- gelişmiş ülkelerde kronik dış ticaret açığıyla "borç tuza- g/na"yolaçtığınıda. Bu tuzak sayesinde, çevre (az- gelişmiş) ülkeleri sanayileşmeye başlasabıle, uluslararası işbölümü- nün merkez (gelişmiş) ülkeleri ka- yıran, düzenleyici ilkesi korunabili- yordu: Üretim sürecinin ana bilgisi ve göreli olarak daha yüksek kat- ma değer içerikli mallann üretimi her zaman merkezin denetiminde olmalı, fazla mal ve sermaye (aşın üretim) için kaçış alanı (piyasa), ucuz işgücü kaynağı olarak kulla- mlmalıdır. Bu gerçeği, geçen yıl IMF'nin başekonomisti Ken Ro- goff bile, Financial Times'taki bir yazısında "birçok gelişmekte olan ülkenin, sermaye bütünleşmesinin (küreselleşme- E. Y) tüm riskierini almakla birlikte, nimetlerinden fay- dalanamadığını" saptayarak kabul etmek durumunda kalmıştı (01/09/2003). Ancak kimi "çevre" ülkeleri bu oyunu, serbest piyasa kurallanna göre "oynamadılar", Uluslararası serbest rekabetten faydalanırken kendi ekonomilerıni denetlediler, korudular, çoğu zaman yabancı ya- tınmcılara, "piyasa erişim önkoşu- lu" olarak teknoloji transferi, doğ- rudan yatınm şartı uyguladılar. Ço- kuluslu şirketler de (sermaye je- opolitik kaygılardan daha çok, kısa döneme kilitlenmiş bir ilişki oldu- ğundan) bu ülkelenn sunduğu ucuz işgücü ve piyasa olanaklanndan faydalanabilmek için, bu koşullan kabul etmek zorunda kaldılar. Böy- lece, nüfus. piyasa potansiyeli ve doğal kaynaklan açısından çok bü- yük iki ülke, Çin ve Hindistan, salt pazar, ucuz işgücü ve ucuz ham- madde kaynağı olmaktan çıkıp, outsourcing'den de yararianarak, yüksek teknolojiye dayalı, dolayı- sıyla üretkenliği ve katma değer içeriği yüksek mallann üretimine ve ihracatına geçmeye başladılar. Bu ise uzun dönemde ABD sanayiinin içinin boşalması, ABD ile Çin ve Hindistan arasındaki ilişkide dış ti- caret hadlerinin ABD aleyhine dön- mesi, serbest ticaretin ABD için ça- lışan bir mekanizma olmaktan çık- ması anlamına geliyordu. Herkes aynı kanıda değil. örne- ğin, Samuelson'un eleştirilerine, derginin aynı sayısında cevap ve- ren çaJışmada, Jagdish Bhagvva- ti, Arvind, Panagriya ve T. N. Sri- nivasan adlı üç Hindistanlı ekono- mistin imzalan vardı. Doğal olarak onlar Hindistan için altın yumurta yumurtlamaya başlayan "outsour- cing'Vserbest ticaret tavuğunun kesilmesini istemiyorlar. The Eco- nomist de Samuelson'un "kaygı- lannın, tüm parlakiığına rağmen, kara tahtada -salt teoride- kalaca- ğını" düşünüyor (16/09). Ancak, The Journal of Economic Pers- pectives'in editörü Timothy Tay- lor'un, "Samuelson şimdi herkesin kullandığı o kadar çok ekonomik model üretti ki, eleştirilerinin inkâr edilemez bir ağırlığı var'' (New York Times, 07/09) demesine ba- karak tartışmanın daha da kızışma- sını bekleyebiliriz. Sakın şimdi sıra, neoliberalizmin üçüncü kutsal ine- ği "merkez bankalannın bağımsız- lığına" geliyor olmasın?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear