02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 OCAK 2004 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZt 25 Temmuz 1956 tarihli Dolmuş'un otuzuncu sayısında Stepne'nin yazdığı, Turhan Selçuk'un resimlediği "Hababam Sınıffnın ilk öyküsü yayımlanır. 'Hababam Sınıfı'nın öğrenci ve öğretmenleri Turhan Selçuk'un çizgileriyle hayat bulur. Hepsi içimizdeydi, bizdendi'Hababarn Sınıfı'nın serüveni 'Dolmuş' dergisinde yayımlanan öykülerle başlar. Rıfat Ilgaz, derginin yazı kadrosuna sonradan katıldığı için 'Stepne' (yedek lastik) adını kullanır. B abam şair Rıfat Ügaz'ın 1940'lann ka- ranlık yıllannda, başına gelenlerden kendımce neden-sonuç ilişkileri çı- kanyordum. Önıeğin, bır gün başı- ma şöyle bir olay gelmişti, ki bunu Aziz Nesin çok beğenerek Gerçek'te yazmıştı: Annem öğretmenhk yaptığı ıçın okula gider- ken beni ev sahıbımız AIi Amca'nın kızı Peri- han Abla'ya bırakıyordu. Annemlerin evde ol- madığı zamanlarda bana o bakıyordu. Bir gün, Alı Amca. para alamadığı bır kıracısından söz ederken "Vereceğim onu mahkemeye!" dıye bağırmıştı. Ben de korkuyla Perihan Abla'nın kulağına eğilip "Neden mahkemeye veriyor- muş?" diye sorup eklemiştim, "KJtap mı çı- karmış bu adam?" ' O R H A N AMCA' O yıllann edebıyat ortamında, babamın ya- kın arkadaşlan olan Sabahattin Ali, Aziz Ne- sın. Orhan Veli, Orhan Kemal ve Sait Faik gibı bugün usta olarak görülen birçok yazar ve şairi yakından tanıma firsatı da bulmuştum. Yaşıma rağmen hepsini tanıyor oluşum, baba- mı da hayrete düşürürdü. Yine bir örnek ver- mek gerekırse; Taksim'e dogru yürüıken babam- la, Orhan Veli ile karşılaşmıştık. Orhan Veli, An- kara'dan yeni gelmiş. Babamla konuşurken, eliyle benim saçlanmı okşadı. Babamsa, hemen o "amca"yla beni tanıştırmak istedi; ama ben zaten tanımıştım: O, Orhan Amca'ydı... Ben onu böyle tanıyordum; çünkü Doğan Kardeş der- gisinde La Fontaine çevirilen yapan Orhan Veli, benım gibi küçük okurlanna kendini ''Or- han Amca" olarak tanıtmıştı. Dergıde yazdı- ğı köşesıne konan resmi hâlâ hatınmdadır. Gün, Gerçek, Cumartesi gibi dergileri çı- karan kadronun içinde bulunarak ve birçok der- giye yazı-şıır vererek yazmayı sürdüren babam için 1946 yılı önemlı bir dönemeçtir... "14 Mayıs 1946'da Türkiye Sosyalist Par- tisi açılmış.. Aziz ile birlikte yayan olarak gi- dip geliyoruz partiye. tkimizde de metelik yok o günlerde. Parti üyesi işçiler uyanık, bizim yazar olduğumuzu biliyorlar, benim şiirleri biliyorlar. Bir gün dediler ki, 'Markopaşa ad- h bırmizah dergısı çıkaralım!'... Bize bunu öne- ren ilk önce işçiler. Markopaşa adını bulan- lar onlar." ARKOPAŞALI CÜNLER... Markopaşa adlı siyasî mızah dergisı, Saba- hattin Alı, Aziz Nesin ve babamın yazılan, Mim Uykusuz'un kankatürleriyle büyük bır il- gı gördü. Kısa zamanda tirajını altmış bine ka- dar çıkaracak olan muhalif dergi, iktidann da dikkatını çekecektı elbette... Sık sık toplatılan ve kapatılan Markopaşa, 1949'a kadar "top- latılmadıkça ve fırsat buldukça" çıkacaktır. Malûmpaşa, Merhumpaşa, Alibaba, Yedi Sekiz Paşa ve Hür Markopaşa adlanyla an- cak 77 sayı çıkabilmiştir. Dergının Türk mizah ve dergıcılığinde ne denli büyük bir önemi ol- duğunu 1952'de Moskova'da olan Nâzım Hık- met, Novoyo Vremya'da (Yeni ZamanJar) yaz- mıştı: "tkinci Dünya Harbi biter bitmez Saba- hattin Ali, Markopaşa gazetesi- ni çıkarmaya başladı. Bu, Tür- kiye'de o zamana dek olmayan bir polirik mizah gazetesiydi. Markopaşa emperyalizmin aley- hinde yazıyor, Türkiye gericili- ğiyle ve burjuva partileriyle alay ediyordu. (...) Markopaşa'nın demokrasi, ulusal bağımsızlık ve barış uğnında ve emperyaliz- me karşı yürütülen savaştaki ro- lü çok önemlidir." Dergıyi basmaktan çekınince matbaalar, bir sayıyı babamlar tek- sır makınesinde çoğaltmak sure- tiyle basıp dağıtmışlardı. O teksir makınesıne de Gutenberg Matba- ası adını vermişlerdı. Şıirden mi- zaha geçışı böyle başlamıştır Rı- fat Ilgaz' ın; ama yaşamı boyunca ıs- Dolmuş'ta çeşitli mizah öyküleri yazan Ilgaz, Ilhan Selçuk'la bir düşüncesini paylaşmak ister. "Bir diziye başlasam da... Her hafta bu diziden bir hikâye yayınlasak" deyince Selçuk, "Ne dizisi" diye sorar. Ilgaz, "Şu kadar yıldır, yatılı okullarda okumuşuz. Sanıyorum, sen de, Turhan da, bilirsiniz bu okullarda geçen olaylan... Şakalaşmalar..." "Çokgüzel! Hemen başlayabilirsin! Adı ne olsun "Haytalar Sınıfi, Hababam Sımfi/'Selçuk: "Hababam Sınıfi güzel!" Rrfat Ilgaz, Ilhan Selçuk'la birlikte... rarla \urguladigi bir nokta vardır: Mızah diye edebî bu- tür olmadığını söylerdı. Mızah için, "Bir bakış, bir görüş. bir yorumlayış, çeliş- kiler. zıthklar, sürprizlerle gerçegi anlayış, gö- remeyenlerin, görmek istemeyenlerin göz- lerine sokuştur." derdı. Yanı. şıirin de, öykü- nün de, romanın da içinde mızahın olabilece- ğini, ama bunlann yanında mızahı ayn bır tür ojarak görmemek gerektiğinı belırtırdı. O N C E ŞİİR CELİYORDU... Mızah. Rıfat Ilgaz'ın yaşamında vardı. Bu ko- nuda verebileceğim en güzel örneklerden bın, Temmuz 1949'da başından geçen şu olaydır: Ba- bam, Cağaloğlu Yokuşu'nda avukat arkadaşı Va- sık Balkış'la karşılaşır. Balkış'ın adlıyede kü- çük bır ışi vardır; o işi görüp sonra ıçmeye ka- rar venrler. Adliyede, ikinci ağır cezanın önün- den geçerken mübaşir babamı görünce, "Va- kit var sana daha!" der... Babam durumdan habersız, şaşkınlıkla sorar. "Ben mi? Duruş- mam mı var bugün?" dıye... Babamın bera- at ettığı, Cumhurbaşkanına hakaret davasında alman karan Yargıtay esastan bozduğu için. ye- niden bakılacaktır aynı davaya... Yargıç, "sa- nığın ruruklanmasına" karar verince, babam üçü aç. yedi gün Sultanahmet Cezaevi'nde ka- lır. Bütün bu çarpıklıklan mizah yoluyla yer- mektı amacı; ama şiirden de koparmak istemi- yordu kendini. Şükran Kurdakul, A. Kadir, Arif Damar ve Orhan Kemal ile birlikte 1951 'de Yeryüzü adlı dergiyı çıkardı. Sonra, Tan gazetesinde unzasız fikralar yazdı. Ocak 1953 'te de "Devam" adlı şiir kitabı çıktı. Bir ay sonra ise kitap toplatıldı. Karşısına çıkanldığı basın savcısı, babamın neden hep "memiekeri körü- leyici" şurler yazdığını sorup bıraz da "mem- leketin güzel yanlannı" yazmasını istemiş. Babam, "Ben realist bir şairim; gördükleri- mi yazarım" deyince, basın savcısı bu kez. "Realist olmaya mecbur musun?" Natüralist şairol! Ormanlardan, ağaçlardan, çiçekler- den söz et!" demış... Babamın edebıyat yaşa- mında mizah, ta buradan başlıyordu ışte. Ve 23 Şubat 1956 .. İlhan Selçuk yönetı- mindeki haftalık Dolmuş dergisının yazı kad- rosuna katılır. Yaklaşık bir aydır çıkmakta olan Dolmuş'un yazarlan 'Vites' \ e 'Dişli' gibi tak- ma adlarla yazıyorlar... Babam sonradan katıldığı ıçiru kendine 'Step- ne" (yedek lastik) adını seçer. Beş ay kadar çe- şitli mizah öykülen yazar ve bir gün İlhan Sel- Rıfat Ilgaz, duyduklannın aynısını yazmadı hiç. Kitapta geçen tiplerin çoğu gerçek yaşamda da vardı. Muallim Mektebi'ndeki müdür yardımcısı Nihat Dicle, Kel Mahmut'ru; Safranbolulu Öküz Ahmet, Inek Şaban'dı; 120 kiloluk Tulum Fehmi, ki kendisine iki porsiyon yemek çıkardı; Tulum Hayri'ydi. Hademe Şerife Hanım, Hafize Ana tipinde canlandı. Beden eğitimi öğretmeni Badi Ekrem. Dadaylı Rehmicük'tü... çuk'la bir düşüncesini paylaşmak ister. "Bir diziye başlasam da... Her hafta bu di- ziden bir hikâye yayınlasak..." deyince, Il- han Selçuk. "Ne dizisi, konu ne olacak?" di- ye sorar Babam: "Şu kadar yıldır, yatılı okullarda okumu- şuz. Sanıyorum, sen de, Turhan da, bilirsiniz bu okullarda geçen olaylan... Şakalaşma- lar..." "Çok güzel! Hemen başlayabilirsin! Adı ne olsun?" "Söz gelimi... Haytalar Sınıfi... Hababam Sınıfi..." "Hababam Sınıfi güzel!" H A B A B A M ' I N İLK ÖYKÜSÜ 25 Temmuz 1956 tanhlı Dolmuş'un otuzun- cu sayısında Stepne'nin yazdığı, Turhan Sel- çuk'un resimlediğı "Hababam Sınıfi"nın ilk öyküsü yayımlanır. Üçüncü öyküden sonra ba- bam, yazıya göstenlen ilgının ne durumda ol- duğunu merak eden ona göre sürdürecektir ya da kesecektir yazmayı. Ilhan Selçuk, ilgüıin çok büyük olduğunu söyler \ e dizıyı sürdürme- sini ister. Artık Stepne'nın kım olduğu konu- şuluyordur her yerde. Yazar Ali Rauf, Tan ga- zetesinın yönetmeni Haluk Yetiş'e merak için- de sorar: "Haluk Bey, sen bilirsin şu Stepne'yi! Ha- ni şu Hababam Sınıfı'nın yazan?" Haluk Yetış, o an odada bulunan babamı gös- tererek "Rıfat Bey'e sormadın mı?" der "Sor- dum! Bilmiyor!" "Bak Rauf Bey, o bilmezse kimse bilmez Stepne'yi! Boşuna yorulma!" Mayıs 1957'de ıse "Hababam Sınıfi" yazı- lannın bır kitapta derleme önerisinı getinr tl- han Selçuk; Turhan Selçuk'un çızdığı kapak- ta, kıtabın yazan olarak 'Stepne' yazılır. Ba- bam, şaır kımlığıyle anılmak istiyordu. "Şairliğimi iki parahk edip adımı böyle bir kitabı n üstüne koyduramazdım. Şairh'k adı- mı kullanmadan mizah yazan olmuş, kitap çıkarmış, ilk kez kitaptan para kazanmıştun." RlFAT ILCAZ'IN ADI AÇIKLANIR Y A R I N : K İ T A P L A R I . O Y U N L A R I V E F İ L M L E R İ 6 Hazıran 1957'de dergıde. Dolmuş ımzası ve Hababam Sınıfı'nın Muharriri başlıklı yazıda. dızınin ve kıtabın yazarının Rıfat Ilgaz olduğu açıklandı. 11 Temmuz 1957'de ise "Hababam Sınıfı" dizisınin bittıği duyurusu yapıldı. Not olarak şöy- le denıliyordu: "Mekteplerin tatile girmesi münasebetiy- le Hababam Sınıfi dağılmış bulunuyor. Rı- fat Ilgaz'ın büyük alaka gören bu eserinin birinci kısnıı. kitap halinde yavımlanmıştır. tkinci kitap hazırianmaktadır. Yakında "Dol- muş Mizah Yayınlan' serisinden neşredilece- ğini okuyucularımıza müjdeleriz." "Hababam Sınıfı"nın doğuşunun ve kitap- laşmasının öyküsü böyle.. Benım açımdan ıse o öykülenn yazılması a>Ti bır öyküdür. Babamın Kastamonu Muallim Mektebi anı- lanndan yola çıkarak yazmaya başladığı dızı. benım yatılı okuduğum Kabataş Erkek Lisesi'nde yaşadıklanmla zenginleştınldı. Ben, babama okulda geçen bir olayı anlahyordum; o da, din- lediklenni kurguluyor, dizınin gidişine uygun şekillerde yazıyordu. O günlerde, çevTesinde- kı arkadaşlan da babama bu konuda yardım edıyorlardı Kımi zamansa bu yardımlarda bu- lunan kişiler, babama sitem ediyorlardı. "Ol- muyor! Ben sana böyle mi anlattım? Bu Tu- lum Hayri de nereden çıktı? O sözleri ben söy- lemiştim bizim fizik öğretmeni San Kenan'a. Sen tutmuş, Tulum Hayri'ye söyletiyorsun." "BlZDEN BİRİLERİ' Babam, dedığım gıbı, duyduklannın aynısı- nı yazmadı hiç. Onlardan gereklı özü alıp bam- başka kurgular yaptı. Kitapta geçen tiplerin ço- ğuysa gerçek yaşamda da vardılar. Muallim Mektebi'ndeki müdür yardımcısı Nihat Dicle. Kel Mahmut'ru; Safranbolulu Öküz Ahmet. Inek Şaban'dı; 120 kiloluk Tulum Fehmi, kı kendisine iki porsiyon yemek çıkardı. Tulum Hayri'ydi. Hademe Şerife Hanım, Hafize Ana trpınde canlandı. Beden eğitimi öğretmeni Ba- di Ekrem, Dadaylı Rehmicük'tü... Yaşayan tip- lerdi kısacası, hepsı ıçimizdeydi, bizdendi. Kı- tabın bu kadar sevılmesinde bunun da payı var- dı kuşkusuz. Ilhan Selçuk'un 24 Mayıs 1965'te Cumhuriyet'te çıkan yazısı şöyle bıtiyordu: "Bu kadar bizim içimizden, bu kadar biz- den kitap yazılmadı sanınm. Batı edebiyatı örneklerine dikkatle özenen kalemlerimiz çoktur; ama Hababam Sınıfı'nın korkunç bir sadelik içinde bizim çizgilerimizi rahatça yakalanıası hepimizi düşündürmelidir. Ba- zen kolay gibi görünen edebiyatın en zor ol- duğunu anlamak için insanın çetin denenıe- lerden geçmesi gerekiyor." MADDİ BİR YARAR SACLAMADI Babam ıçın Hababam Sınıfi, ay- nca çetin bir mücadelenın başlan- gıcıdaoldu. 1959'daöykülerinbir bölümünü de, Tan Basımevf nde Haluk Yetiş'e bastırdı. Ancak bu kitabın yazan "Stepne" değil, Rı- fat Ilgaz"dı artık. Yapıta ılende sa- hıp çıkabilmek amacıyla yaptığını söylemişti: ne kadar haklı olduğu- nu yıllar geçtikçe anladım. Yaza- nn tehf hakkı, bugünkü gibi yasa- larla gü\ence altına alınmamışrı o zamanlar. Yayıncı ile karşılıkJı bir güvene dayanıyordu. Dolmuş takı öyküleriyle sevilea daha sonra oyun ve filmlenyle herkesin gönlünde özel yer edınen Hababam Sınıfi, ne acıdır kı yazanna maddiolarak bır yarar sağlamadı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear