23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 NİSAN 2003 ÇARŞAMBA 14 KULTUR kultur@ cumhuriyet.com.tr Büyük yazar Sabahattin Ali 55 yıl önce bugün öldürüldüğünde henüz 41 yaşmdaydı ^ızınımızdanerkenkayanyıldızTUNCER CÜCENOĞLU llk gençlik yıllannda, arkadaşla- nmla, özellikle yaz gecelerinde, sırtımızı toprağa verip gökyüzünü ve yıldızlan izlemek sanki bir tut- kuydu bizim için... Gökyüzünde donuk noktacıklar gibi durmakta olan bu sayılamayacak kadar çok yıl- dızın kaç tane olduğu konusunda tahminler de yürütürdük... Ama sonuçta muzip bir arkada- şımız bu 5001)11 şöyle yanıtlardı: "Başunızda kaç tane saç teh" var- sa, gökyüzünde de o kadar yıldız vardır! İnanmayan saysın!" Sonra suskunca izlemeyi sürdü- rürdük gökyüzünü... Arada bır, diğer yıldızlann ara- sından çok parlak bir yıldız belirir, sonra sanki bir şimşek hızıyla aşa- ğıya doğru kayar ve ışıklar saçarak yokolup giderdi... "Gene bir insan ötdü!" derdik bi- raz da hüzünlenerek... Çünkü kayan her yıldızın, bır in- sanın öldüğünün de belirtisi oldu- ğunu benimsemiştik biz de herkes gibi... Yazınımızı zenglnleştlrdl 25 Şubat 19O7'de Gümülcine'de doğan, 2 Nisan 1948'de Kırklare- li'nde katledildiği güne kadar, 41 yıllık kısa ömrüne bir şiir kitabı (DağlarveRüzgâr-1934), beşöy- kü kitabı (Değirmen-1935), (Kağ- m- 1936), (Ses- 1937), (YeniDûn- ya- 1943), (Sırça Köşk- 1947), üç roman (Kuyucakh Yusuf - 1937), (İçimizdekiŞevtan-1940), Manto- lu Madonna - 1943) ve bir oyun (Esirier- 1936) sığdırmayı başara- rak Türk yazınını zenginleştiren ve toplumcu - gerçekçi öykücülüğumü- zün temellennı atmış olan Saba- hattin Ali de böylesine kayan bir yıl- dızdır dünyamızdan... Yazar dediğimiz insan, dünyanın hangi ülkesınde olursa olsun, mu- halif olmak, yapıtlannda toplumsal aksaklıklan/çelişkileri yansıtmak ve daha da önemlisi ülkesinde ve dünyadaki haksız savaşlara karşı 1 ugün Sabahattin Ali için yapılması gereken iki önemli iş daha var. Birincisi, öldürülmesiyle ilgili gizli devlet arşivinin açıklanmasını, ikincisi ise Ankara Devlet Konservatuvan'nda Carl Ebert'in yardımcısı olarak çalışırken ilk kuruluş hazırlıklanna katkıda bulunduğu Devlet Tiyatrolan'nın bir sahnesine adının verilmesini sağlamaktır. çıkarak daha yaşanılır bir dünyanın oluşması için elinden geldiğince çaba göstermek zorundadır. Bütün bunlar hem ürettikleriyle kalıcı ol- manın gereği ve hem de yazar ol- manın önkoşuludur. tşte Sabahattin Ali de kısacık öm- ründe yalnızca bunlan yapmıştır. Ancak bunun karşılığında işsizlik- ler, hapislikler yaşamış ve toplum- sal muhalefetin öncülüğünü yaptı- ğı Markopaşa dönemi sonunda da, denetimli bir senaryoyla yurtdışı- na kaçarken bir görevli tarafindan katledildiğinin söylenmesiyle son- lanan bir yaşamöyküsü biçilmiştir kendisine. Yazanmız, Markopaşa'nın 10 Şubat 1947 tarihli onuncu sayısın- da "Ne Istiyoruz?" başlıklı yazı- sındaşunlaiı >a^mış. "...Bizistiyo- ruz ki, şu topraklarve onun üzerin- de yaşayan insanlar, hiçbir yabancı devletin oyuncağı olmasın. Bir ka- nş toprağunıza, bir tek vatandaşı- nuza bfle göz dikibnesin. tster ordıı- ya dayanarak, ister bankaya daya- narak, ister dost görünerek, bu top- raklarda kendi çıkarlanna yerleş- meye uğraşanlara yûz verilmesin. Dünya işlerinde potitikamız, şunun bunun kölece peşinden gitmek de- ğil, bu miUetin selametini en iyi sağ- layacak yollan müstakil (bağımsız) olarakseçmek şeklinde kendini gös- tersin." Işte bugün de geçerliliğini aynı güçle koruyan bu görüşlerin sahi- bi Sabahattin Ali: Uğur Mumcu, Abdi tpekçi, Bahriye l çok, Ahmet Taner Kışiata ve benzeri çizgide kat- ledilenler zincirinin ilk halkası ola- rak aydınlatıcılar arasındaki yerini almıştır çoktan. Doflmadan öldürülen yapıtlar Ancak neye yarar ki.. onu en ve- rimli döneminde bedensel olarak yok edenler, ashnda yalnızca ken- disini değil, üreteceği olgun yapıt- lan da daha doğmadan öldürmüş- lerdir. Asıl içimi kanatan nokta bu- dur... Bugünlerde yapıtlannın Yapı Kre- di Yayınlan tarafindan titizlikle ya- yımlanmaya başlanması sevindir- miştir hepimizi... Ancak bugün yazanmız için ya- pıbnası gereken iki önemli iş daha vardır. Bunlardan birincisi, Sabahat- tin Ali'nin öldürülmesı ile ilgili giz- li devlet arşivinin açıklanmasını sağlamaktır. (Bildığim kadanyla 50 yıllık süreden sonra her türlü belge açıklanabümektedir.) Yapa- cağımız ikinci iş ise. Ankara Dev- let Konservatuvan'nda Carl Ebert'in yardımcısı olarak çalışır- ken Cumhuriyetimızin en önemli kültür kurumu olan Devlet Tiyat- rolan'nın ilk kuruluş hazırlıklanna da katkıda bulunması nedeniyle, adının söz konusu kurumun bir sah- nesine verilmesini sağlamaktır. Bütün yazar ve sanatçı örgütle- rimizi bu gecikilmiş görevlere ça- ğınyorum. e-posta: tcucenoglu ffrTTTTT EtkinlikkapsamnKİa\Tirtd^ndan90,TürkryeWn38nTmgösterilecek. IstanbulKısa Film Günleribaşlıyor Kültür Servisi - XV. Uhısla- raraa Istanbul Kısa FDm Gün- leri yann başlıyor 9 Nisana kadar sürecek olan Kısa FUm Günleri, bu yıl da îs- tanbullu sinemaseverlerin kar- şısına kurmaca. canlandırma, deneysel ve belgesel filmler- den oluşan çok zengin ve özen- le seçilmiş bir izlenceyle çıkı- yor. Festivalde gösterilecek olan, geçen yıllarda, birçok ulusla- rarası kısa film festivaline ka- tılmış, ödüller kazanmış kısa filmlerin 90 ı yurtdışmdan, 38'i ise Türkıye'den. 35 mm. ve 16 mm. film formatında üretilmiş olan bu çalışmalar, bir hafta boyunca ücretsiz olarak tstanbul Fransız Kültür Mer- kezi, tstanbul Italyan Kültür Merkezi ve Istanbul Alman Kültür Merkezi salonlannda, özgün dillerinde, Ingilizce alt yazılı olarak gösterilecek. Türkiye'yi temsilen, 'İFSAK Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yanşması'nda ön elemeyi geç- miş filmlerin de yer aldığı iz- lencede, aynca 'EthemOzgü- ven' ve 'tiker Canikligü" top- lu gösterileri başlıklı iki özel bölümler de tstanbullu sine- maseverlerle buluşturulacak. Yapı Kredi Kültür Sanat Ya- yıncılık'ın sponsorluğunuüst- lendiği XV Uluslararası Kısa Film Günleri'ne katılacak ül- keler; Almanya, Avusturya, Belçika, Danimarka, Fransa, Hollanda. Ingiltere, tran, ts- panya, tsrail, Isveç, Itarya, Ma- caristan, Meksika, Polonya, Yunanistan ve Türkiye. Festivale konuk olarak katı- lacak olan yapımcı ve yönet- menler, Yapı Kredi Kültür Sa- nat Konferanslan çerçevesin- de katılacaklan toplantılarda. kendi çahşmalan ve ülke sine- malan konusunda bilgi aktara- caklar. Yurtdışmdan festivale gel- miş olan konuk yönetrnenlerin katılacağı 'Kısa Film Üretimi Üzerine Söyleşj' 5 Nısan Cu- martesi günü saat 16.30'da Ya- pı Kredi Kültür Merkezi'nde yapılacak. 8 Nisan Salı günü saat 18.30'da Turkcell Bınası Sa- lonu'nda ise, Polonya'dan dün- yaca ünlü sinema okulu Lodz'un rektör yardımcısı Prof. Andrzej Bednarek. Fransa'dan UNIFRANCE Kısa Film Bö- lümü sorumlusu Christian Gendre ve Italya'dan Roma In- dependent Film Festival Yöne- ticisi Fabrizk) Ferrari'nin ka- tılacaklan 'Avrupa'da Kısa Füm Eğitim, Dağıtım ve Gösterim Koşullan' başlıklı toplantı yer alacak. (0 212 252 57 00) Orkestrayı genç şef Orhan Şalhel yönetti. Konserin soüsti ise ünlü keman virtüözü Cihat Aşkm'dL CRR Senfoni Orkestrası, Bahar Festivali'nin konuğu olarak Budapeşte'deydi Tuna'ya kanşan luııııt ezgileri ÖZLEMALTUNOK BUDAPEŞTE - Bir Macar atasözü: "Anneannemin tekerlekleri olsaydı tramvay ohırdu'. Dağlanyla, tepeleriyle, insanlanyla alçakgönüllü bir ülke olan Macaristan, yaşadığı zorlu ve anneannelerimiz kadar yorgun tarihine karşın. değil tramvay. uçak hızındakı kentinde karşıladı bizi. Bahar bile bu hıza dayanamayıp Budapeşte'ye Istanbul'dan önce gelmişti. Gördük. Budapeşte Bahar FestivaH'ne davet edilmiş olan Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası'nın konseriydi gitme nedenimiz. Tuna'nın iki yanında Buda ve Peşte yükseliyordu; göğün koyu, kapalı gri rengini almış, yaşananlann yasını tutan Tuna nehri de, ağlayamayan bir gökyüzünün altında, görmüş geçirmiş görkemli binalann gölgesınde akıyordu. Tuna nehri akıyordu akmasına da, orkestranın solisti Cihat Aşkuı yine de hatırlattı bir zamanlann yanık türküsünü kemanıvla. 'Tuna nehri akmam diyor, etrafimı yıkmam diyor'™ Belki de klasik Türk müziği eserlerinin yonımuyla karşılaşacağını düşünen izleyici, ilk kez Bahar Festivali'ne davet edilen bir Türk orkestrasını dinlemek için salonu doldurmuştu. ilk bölümde Ferit Tüzün'den 'EsmtOer'i % e Uhi Cemal Erkin'den 'Keman Konçertosu'nu seslendiren orkestra. ikinci bölümde ise ÇaykovskTnin '5. Senfoni'sini • Cihat Aşkın'ın solist olarak katıldığı CRR'nin 65 kişilik genç orkestrası ve başanlı genç şefi Orhan Şalhel'in Vigado Konser Salonu'nda sunduklan program dinleyiciyi öylesine etkiledi ki, defalarca sahneye çıktı Cihat Aşkın ve CRR Senfoni Orkestrası. Cihat Aşkın bir de 'Haydar Haydar'ı ekledi Plevne Marşı'mn yanrna, orkestra ise Brahms'tan 'Macar Rapsodisi'ni. yorumladı. Cihat Aşkın'ın solist olarak katıldığı CRR'nin 65 kişilik genç orkestrası ve başanlı genç şefi Orhan Şalbel ın Vigado Konser Salonu'nda sunduklan program dinleyiciyi öylesine etkiledi ki, defalarca sahneye çıktı Cihat Aşkın ve CRR Senfoni Orkestrası. Cihat Aşkın bir de 'Haydar Haydar'ı ekledi Plevne Marşı'mn yanına, orkestra ise Brahms tan 'Macar Rapsodisi'ni. 1996 yılında genel sanat yönetmeni Arda Aydoğan tarafindan kurulan ve Cemal Reşit Rey'in kendi adını taşıyan senfoni orkestrası, Betin Güneş yönetiminde tamamı Türk bestecilerinin eserlerinden oluşan programıyla Almanya'da verdiği konserden sonra ikinci önemli yurtdışı projesine de böylece imza atmış oldu. MNG Bank'ın ulaşım sponsorluğunda gerçekleşen etkinlik, savaş gündeminin dünyanın her yerinde yükünü hissettirdiği bir zamanda başka savaşlann göbeğinde yaşamış bir Orta Avrupa ülkesindeydi. Gönnüş geçirmişti Macaristan.. sa\-aşı, işgali, komünizmi yaşamış, demir bir perdeyle kapamıştı kapılannı, açıldı sonra belirsizliğe, karmaşaya... Bulanıkda olsa yine hızlı, yuıe güçlü, yine coşkulu akıyor Tuna her şeye karştn. Budapeşte, Tuna'yla besleniyor. Tuna batıdan doğuya doğru akıyor. Belki oralardan bu topraklara, bu topraklardan da daha uzaklara yayılır, akar, akar yeniden çoğalu suyu, insanınumudu... DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇt Savaş Yıllannda 'Savaş ve Barış' ikinci Dünya Savaşı' nın, insanlarinyiyecekekmek bulamadıklan yıllannda, Bursa Cezaevi'nde yatmak- taolan, 28 yıl dört aya hükümlü Nâzım Hikmet, Mil- li Eğitim Bakanlığf ndan Tolstoy'un ünlü yapıtı Sa- vaş ve Banş'\ Türkçeye çevirme önerisi alır. O dönemde demek Milli Eğitim Bakanları, okulla- ra kendi fotoğraflannın asılmasıyla değil, insanlan- mızın neler okuması gerektiğiyle ilgıleniyorlarmış. 30.12.1942 tanhli, Kemal Tahir'e yazdığı mektup- ta, şöyle diyecektir Nâzım: "Maarif Vekâleti Zeki Başbmar/te bana Tolstoy'un Harp ve Sulh'unu ter- cüme etmek işini verdi. Birinci cildi -eser dört cilt- tir- nisanda teslim edeceğiz. (...) 1943yılının ikinci günü işe başlıyonım. Fakat daktilo ile istedikleri için şimdi taksitle birkülüstüryazı makinesipeşindeyim.' "Sana birşey söyleyeyim mi, Kemal, bu kitabı ben 22 yaşındayken okumuştum. Fakat ancak şimdi 40 yaşında tekrar okuduğum zaman azametini anlıyo- rum." önemli klasik yapıtların her beş yılda bir yeniden okunması gerektıği söylenir. Bu sözle insanın yaşam deneyimi arttıkça sanat yapıtıyla olan ilişkısinin de farklılaşacağı, yeni bakışlar, derinlikler bulacağı an- latılmak istenir. Yaşar Kemal de, her yeni romanına başlamadan önce Stendhal ile Sait Faik'i yeniden okuma alış- kanlığının olduğunu söylemişti bır konuşmasında. Günlük hayhuy ıçinde ömür tüketen günümüz in- sanına böyle şeyler söylemek, ıkı bin sayfayı aşkın bir yapıtı okumalannı beklemek ne kadar anlamlı, bi- lemiyorum ama gerçeği anımsatmak da her koşul- dagörevdir. öyte yapıtlar vardır ki, okurun dünyasını sarsar, de- ğiştirir. Kişi onlan okuduktan sonra artık eskisi gibi olamaz. Hayata, dünyaya bakışı farklılaşır. Savaş ve Banş da böylesi yapıtlardan biridir. 1805-. 1814 arasındaki on yıl içinde, beş soylu ailenin bi- reyleri çevresinde ınsan-toplum ılişkiierı ve Napo- leon'un 1812'de Moskova'ya dek ulaşan seferi an- latılır. Yapıtta soylularla köylüler, subaylarla erler, Rus ça- rıyla Fransız ımparatoru, kent yaşamıyla kıryaşamı ve gerçekçi savaş betimlemeleriyte dev bir dünya sah- nesi ortaya konur. Hayat bütün doğallığı (doğum, ço- cukluk, olgunluk, evlilik, aile, ölüm) ve olağanüstü- lüğü (aşk, tutkular, sanat, felsefe) ıçinde görkemle dile gelir. Savaş ve Banş'\, Nâzım ile Zeki Baştımar'ın çevi- risinden, yirmi bir yaşındayken, 1977'nin ocakayın- da okumuştum. Okulumuz ışgal altındaydı, gıdemi- yorduk, can güvenliği yoktu. Nice yaşadıklanmı unut- tum, kariı günlerle dolu o ocak ayını unutamıyorum. Hayatımın üzerine bir ışık düşmüştü sanki o kitap- tan. Nâzım, hayatının son döneminde, 1962'de yaz- dığı, "Severmişim Meğer" adlı şiirinde bir kez daha anar Savaş ve Banş'\. gökyüzünü severmişim meğer kapalı olsun açık olsun Borodino savaş alanında Andrey'in sırtüstü sey- rettiği gökkubbe hapiste Türkçeye çevirdim iki cildini Savaşla Ba- nş'ın. Savaş alanında yakınına düşen bir top mermisiy- le yaralanan Andrey, gözlerinı açtığında başına ge- lenleri kavrayamaz: "Çayır; yabani karanfiller, yulaf tarlası; fır dönen, siyah küçük yuvariak; yaşamaya karşı duyduğu tutkulu sevginin coşkunluğu... Ha- yattan aynlmak niçin bana böyle acı geliyor? De- mek ki hayatta, benim anlayamamış olduğum, hâ- lâ da anlayamadığım bir şeyler var." Keşke şu yaşadığımız günlerde, savaşı ve kıyım- lan düşünecek yerde, bize sunulmuş hayat denen bu görkemli armağanın anlamı üstüne düşünebilsek, onu daha güzel, daha mutlu nasıl yaşayabiliriz diye çaba gösterebilsek. tfisekci(â hotmail.com Yeniden XXI • Kültür Servisi - 2000 yılında başladığı yaym yaşamına bir süre ara veren XXI dergisi yeniden yayımlanmaya başladı. Imtiyaz haklan Işıklar Holding tarafindan alınarak Depo Yayıncılık tarafindan ayda bir yayımlanacak olan dergi yeni yayın hayatında mimarhk ve tasanmı 'kent' bağlamında gündeme taşıyacak. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear