25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 MART 2003 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA J\_ |J 1J l U ğ\ kultur(a cumhuriyet.com.tr 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ Aşk hayaü gölgelerAşk, bazen, iyi bır filmin, ro- manın sonunu bilmek gibi bir duygu yaşatır insanda. Bunun çok öznel bir yargı olduğuna ka- tılınm. Aşkın hayatı gölgelediği savım gibi! Gerçekten de öyle midir? Şunu da sık sık yinelerim: Aşk gelmez, aşka gidilir! Bir keşfetme, bulma, tümleşme, 'öteki'nde var olma duygusu bas- kın geldiğine göre, böylesi bır 'gi- diş' kaçınıhnazdır. Schopenhauer un Aşkın Meta- fîziği'ni okuduğumda, aşkın aşkınlık boyutunu ka\Tayacak çizgiye gelmiş- tim. Erich From'un Sevme Sanatı ile buluşmamda ise, aşktan geçilerek va- nlan dönüşümün boyutlannın 'ne ol- duğu'nu gönneye çalıştığımı söyle- meliyim. Burada döne döne anlattığım ilk- gençlik çağımm yurdu, bana, bu eşsiz yolculuğun sırnnı vermişti. Stendhal'in Kızıl ve Kara'sını elimden bırakmadığım günlerdi. Plato- nik yolculuğun bendinden geçmış, aş- kın yakıcı mevsiminin bahçesinde ey- leşmiştim bir süre. Aşıkla maşukun öyküsü Hiç unutmam, puantörlük yaptığım su ışleri şantıyesinden bir ekıple sınır kentimize gitmiş, 'Âşıklar Kahve- si'nde Murat Çobanoğlu ile Âşık Reyhani'nın atışmasını izlemiştik. Reyhani, 'aşk badesi'nden söz etmiş, rüyada, sevgili eliyle sunulan badenin âşıkla maşukun öyküsünü nasıl bıçim- lendirdiğini dilegetirmişti. Âşık'ınyo- la düşme, gitme, ulaş(ama)ma öykü- sünde 'aşk'a inanç var. Onun dışında her şey hayatın gölgesinde durur. Bel- leğımde yer eden bir imgedir bu. Ki zamanla, hayat da bunu doğrulayacak- tı!_ Âşık'm soyutlama yeteneği şaşırt- mıştı beni. O sazıyla bendeşlenen ha- li gözümden gitmez olmuştu. Âşıklar, o gün bugündür, görünenin ötesinde Hasan Öztoprak İMKÂNSJZ AŞK . im ne derse desin aşk, sannlı bir duygu depremidir. Insanın kendini bulma, tanıma, savrulma serüvenidir üstelik. Kopuşla bağlanışı, acıyla sevinci, kederle tükenişi bir arada yaşarsımz. bir dünyanın insanlan olup çıkmışlardı gözümde. Zamanla, yazdığım aşk mektuplannın yoğunlu- ğu karşısında kendime en çok sorduğum, da- hası yanıtlannı aradı- ğım sorulann başında, aşk hayatı gölgeler mi? olmuştu. Yazdıklanmın bazı kopyalanna, o günlerin güncelerine dönüp ba- kınca, aşkın bizi nasıl hayattan yalıttığını gördüğümü söylemeli- yim. tki kişilik bir dün- yanın 'tann'sı gibi soluk alıp vermişiz. O uslan- maz, sannlı süreç bir insa- nın yaşayabileceği tüm duygulann uçurumlarına götürüp getirmiş. Bir ayma anında fark ettiklerinizse, hayatın gölgedeki günlerinin nasıl rutsağı olduğunuzu anlatmaktadır. Kim ne derse desin aşk, sannlı bir duygu depremidir. Insanın kendini bul- ma, tanıma, savrulma serüvenidir üste- lik. Kopuşla bağlanışı, acıyla sevinci, kederle tükenişi bir arada yaşarsınız. Aşkı hayatın görgüsü, bil- gisi kılmak eylemi daha çok yazarken kavranılan bir duygu düşünce yolu olarak benimsenegelir. Aşkın tutsaklığı ya alıp savurur, bir mec- zup gibi gezindirir si- zi ya da nefrete dönü- şerek bır başka yolun yolcusu kılar. Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber. Leyla ile Mecnun, Ferhad ile Şirin hikâyelerini din- lemekJe geçen çocuk- luğumdan bende kalan izlere döndüğümde; yangınlara gitmek, çölle- re düşmek, dağları del- mek imgesinin aşkın gö- ze alıcı gücünü de anlattığım söylemeliyim. Gene de, günümüz aşklannı en iyi anlatan öykülerin daha çekı- ci, daha hayatı kavratıcı oldu- ğunu söylemeliyim. Turgenyev'in tlk Aşk'ı, Ham- sun'un Pan-Rosa-Victoria üçlemesi, Tolstoy'un Anna Karenina'sı, Fla- ubert'in Madame Bovary'si bu bağ- lamda derin bir sızıyla anabile- ceğim yapıtlardrr. Bir ayna tutmanın ötesinde, 'ben' ile 'öteki'ni tanıma/anla- ma yolculuğumuzun sırlannı vermektedirler. Romanlara, öy- külere yansıyan gerçekliğin tö- zünde de, tıpİa âşığın sözüyle di- le getirdikleri yatmaktadır. Düş- te olan, gerçekte yaşanılanrn ya- kıcılığının dile getirilişi... Romanın asal çıkış noktası/yo- lu da bu olsa gerek. diye düşün- müşümdür. Yaşanmayan, sızısı duyulmayan aşkın yazılamayacağı gi- bi, bunu hissetmeyen birinın romancı olabileceğini de pek düşünemem! Aşk bır tanıma. var olma, tutsaklık- tan özgürlüğe geçme eylemiyse; bura- da bir 'olgunlaşma'dan da söz edebi- liriz. Yazmaksa, işte bu sürecin ikiz kardeşidir. Blllnç tutulması Hasan Öztoprak'ın İmkânsız Aşk'ını okurken de; yazann/romancı- nın bu yüzleşmenin bilinciyle yazdığı- nı gözledim. Sevgi-aşk arasında gidip gelen bir bakışın sannlı hallerine içten bakan yazar; 'aşk'ın nesnesi 'kadın'ı tanımlayabilmenin dilini de kurmaya çalışmaktadır. Bunu gerçekleştirirken, 'ben' ile 'öteki' arasındaki git gelin seyrini içtenlikli biçimde yansıtır. Bizlerin, edebiyat bilimcilerin asal işi metin çözümlemek''yorumlamak ol- duğuna göre; anlatıcı-ben ile anlatılan- ben 'öteki' arasındaki ilişki yumağı- nın dile getiriliş biçimine bakmanın daha doğal olabileceğini düşünüyo- rum. Yazınsal bir metni deşıfre edip orta- ya düşenlerden, bunu bırer malzeme gibi kullanan 'medya maydanozla- rı'ndan nefret etmenin zamanı geldi de geçıyor artık. Görülüyor ki; aşk hayatı gölgeledi- ği gibi, bunun edebi bir dile dönüştü- rülmesini okuyamayanlarda da bilinç tutulması yaratıyor! OKUMA ÖNERILERI * Aliain de Button, Aşk Üzerine, Çev.: Ahu Antmen, 2002, Sel Yay. * Schopenhauer, Aşkın Metafiziği, Çev.: Selahattin Hilav, 2002, Sosyal Yay. * Yaşar Kemal, Ağrı Dağı Efsanesi, 1999, Adam Yay. * J. Ortega Y Gasset, Sevgi Üstüne, Çev.: Yurdanur Salman, 1995 Yapı Kredi Yay. * Erich From, Sevme Sanatı, Çev.: Yurdanur Salman, 1995, Payel Yay. * Andre Breion, Najda, Çev.: hmail Yerguz, 2002, Dost Yay. * Ataol Behramoğlu, Aşk İki Kişiliktir, 1999, Adam Yay. * Hasan Öztoprak, İmkânsız Aşk, 2003, CanYay. BELLEK KUTUSU "Bir insanın aşkı, çoğu zaman komik, kimi zaman da trajik olaylara yol açar. Her ikisinin de nedeni, tür ruhunun eline geçmiş olan bu insanın kendi kendisine ait olmamasıdır." Schopenhauer Cevat Sarıkartal'ın Gaziosmanpaşa'daki işyeri adeta resim müzesini andırıyor Çerçeve işinden koleksiyonerliğe... • Çerçeve malzemeleri imalatı işiyle uğraşan Cevat Sankartal, aralarında Fikret Mualla, îbrahim Balaban, Zeki Faik Izer gibi ünlü ressamların yapıtlannın da bulunduğu 10 bini aşkın resimden oluşan bir koleksiyon oluşturdu. HATİCE TUNCER Çerçeve işiyle uğraşırken çerçevelediği re- sımlere ilgi duymaya başlayan Cevat San- kartal Gaziosmanpaşa'da 10 bini aşkın re- simden oluşan bir koleksiyon oluşturdu. Ga- ziosmanpaşa Marangozlar ve Mobilyacılar Sanayı Sitesfnde (GAMAS) Fikret Mual- la, tbrahim Balaban, Nermin Faruki, Ze- ki Faik tzer, Mehmct Yorulmaz ve Naci Kalmukoğlu ve adı şımdılık duyulmamış birçok ressamın resimlerine dek çok sayıda eser biriktiren Sankartal'ın işyeri bir resim müzesini andınyor. Sıvas'ın Kangal ilçesinden Malatya'ya göç eden bir ailenin çocuğu olan Sankartal, 1980'de geldiği Istanbul'da, bir resim çerçe- vesi malzemeleri imalathanesinde işe başla- mış. Hem okuyup hem çalışan Sankartal, li- seyi bitirince denediği kısa memuriyet haya- tında mutlu olmamış. Arkadaşlanyla birlik- te çerçeve atölyesi kurmuş.Türkiye'de olma- 25 yıllık birikimin ardından müzayedecilere resim satan, müzayedelerden resim satın alan Cevat Sarıkartal'ın elinde binlerce resim bulunuyor. yan resim çerçevesi kalıplannı Almanya'dan bir arkadaşı aracılığıyla edinerek sektöre bir yenilik getirmiş. Orijinali yerine başka iş makinelerine parçalar ekleyerek yaldızlı çer- çeve basmayı başaran Sankartal, Suudi Ara- bistan pazannda Italyanlarla rekabet etmiş. Çerçeve sektörüne getirdiği yeniliklere kar- şın kâr edemeyen Sankartal 1992'den itiba- ren imalatı bırakarak çerçeve ve malzeme- lerini toptan pazarlama şirketi kurdu. Işi ge- reği ressamlarla yakm ilişki kuran ve resmi sevmeye başlayan Sankartal, yavaş yavaş resim toplamaya başlamış. "Çerçeve ya- parken hocalardan etkilendim. Benim uf- kumu açtılar" diye konuşan Sankartal, Ga- ziosmanpaşa'da farldı bir dünya yaratmış. Adını yavaş yavaş resim dünyasında duyur- maya çalışan ressamlara yardım için resim karşılığı sergi hazırlayan Sankartarın elin- de resim toplanmaya başlamış. Resimlerin müzayedelerde ciddi rakamlara satıldığını gören Sankartal bu alanda daha dikkatli ça- lışmaya başlamış. Artık müzayedecilere re- sim satan, müzayedelerden resim satın alan Sankartal'ın elinde binlerce resim bulunu- yor. 600 kadar pahalı tablosunu banka kasa- sında saklayan Sankartal "Sanat eseri sa- yılabüecek 2-3 bin kadar resim topladım" diyor. Gelecek kuşaklara aktaracağım* 25 yıldır resim toplayan Sankartal "Isina- siz birinden resim ahrsınız birdenbire tu- tulur para etmeye başlar. Ben Koç, Sa- bancı değilim. Biz takip ederek daha uy- gun almaya çalıştık. Onlarda da Hoca Ali Rıza var, ben de. Ama daha ucuza edin- meye çalıştık" Liseyi bitiren oğlu, babasının mesleğine sıcak bakmamasına karşın, ünlü ressamla- nn, güzel sanatlar fakülteleri hocalannın iş- yerine gelmeleri, resim ve sanat üzerine soh- betlerini dinleyerek zamanla baba mesleği- ne ısınmış. Şimdi oğluyla çalışan Sankartal "Bunlar benim malım değil. Ben nöbet- çiyim, bu kültürü gelecek kuşaklara ak- taracağım" diye konuşuyor. ARİKATÜR SERGİSİ 'Savaş Bizden IRAK Olsun' Kültür Servisi - 'HOMUR' Mizah Grubu tarafindan dü- zenlenen 'Savaş Biz- den IRAK Olsun'ko- nulu karikatür sergisi 15 Mart Cumartesi gü- nü saat 14.30'da KE- TEV (Kemal TürkJer Eğitim ve Kültür Vak- fıj DlSKBank-Sen Salonu'nda açılıyor. 15 gün açıkkalacak sergi; Atay Sözer, Ke- mal Urgenç, Canol Kocagöz, Devrim De- miral, Dinçer Pilgir, Seyit Saatçi, Gökcen Eke'nin karikatürle- rinden oluşuyor. Sergide aynca Foto Mozaik grubuna ait 'Banş tçin Kadın Fo- toğraflan' adlı say- dam gösterimi de ya- pılacak. HOMUR Mizah Grubu daha önce tz- mir, Denizli, Çorum, Izmit, Tekirdağ, Aydın illerinde sergi açmıştı. (0212 23104 08) APALIGİŞE OYNUYOR 'Lüküs Hayat' 19 yaşında Kültür Servisi - Ilk kez, 6 Mart 1985 tarihinde Istan- bullu tiyatroseverlere perde- sini açan 'Lüküs Hayat' opereti on dokuz yıldır sah- nelerde obnanın haklı gunı- runu yaşıyor ve halen kapa- lı gışe oynuyor. 'Ekrem Re- şit Rey'in yazıp 'Cemal Re- şit Rey'in müzikJerinı bes- telediği ve 'Haldun Dor- men'in yönettiği 'Lüküs Hayat'ın son kadrosunda; Zihni Göktay, Funda Pos- tacı, Ali Berge, Şenay Saç- büker, Sezai Aydın, Ash Seçkin. Ali Karagöz, Oya Paiay, Bilge Zobu, Sibel Topaloğlu, Savaş Barutçu, Vildan Türkbaş, Yavuz Şe- ker, Betül Kızılok, Kutay Kırşehirlioğlu, Güneş Han.. gibi usta oyuncular rolalıyor. Müzik yönetmen- liğini 'Önder Bali'nin üst- lendiği, 'bizden' hikâyesiy- le 'bize' ayna tutmaya de- vam eden 'Lüküs Hayat' bugün, yann ve 15 Mart'ta Istanbul BüşükşehirBeledi- yesi Ümraniye Sahnesi'nde. (0 216 46185 22) ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bir Düşün Getirdikleri... Cumhuriyet'te yazmaya başlamamdan bu ya- na ilk kez bir köşe yazımı çıkacağı günden bir haf- ta önce kaleme alıyorum. Bunun çok önemli bir nedeni var: Bu haftanın yazısı, bir kurumun ikin- ci yaş günü için düşünüldü. Ve ben bu yazıyı ön- ce o yaş gününe katılacak olanlara okuyacağım. Bilgisayarımın başına geçtiğim şu anda 7 Mart gününün ilk saatleri. Bundan tam iki yıl önce, bir başka 7 Mart gününün akşamında, Stüdyo Dra- ma adında bir tiyatro topluluğu, Afife Jale Sah- nesi'nde, Onur Bayraktar'ın yazıp yönettiği "Ka- os" adlı oyunla perdelerini ilk kez açmıştı. Zamanın sonlu ve sonsuz akışları içerisinde i- ki yıl, bir bakıma gülünç denecek kadar kısa bir süredir. Belki ancak bir kuluçka dönemidir, çocu- ğun dünyaya en şaşkın baktığı bir evredir, çıkılan bir deniz yolculuğunda demir alınan limanların henüz gözlerden silinmediği bir uzaklıktır. Ama yaşanmışlıklan gerçek anlamda yaşanmışlık kı- lanın yoğunluk olduğu doğru ise eğer, o zaman bir sanata yelken açışın ilk iki yılı, yelkenlere bu süre içerisinde dolmuş rüzgârtarın türüne ve gü- cüne göre, yolculuğa katılanlara daha hiç gidil- medik denizlerin heyecanını da tattırmaya baş- lamış olabilir. Ve her zaman, sonrası için en belirleyici olan, tüm tehlikelere karşın bir yolculuğa çıkmaya ka- rar vermektir. Hele sanatın denizlerine açılma ka- rarını vermek, bu bağlamda gerçek bir serüven- ci ruhunu koşul kılar. "Bugünün bütün büyük gerçekleri, dünün bü- yük düşleridir", diyor bir bilge düşünür. İki yıl ön- ce sanat yoluna bir tiyatro topluluğu olarak baş- layan Stüdyo Drama, bugün artık bir sanat kuru- muna dönüşmüşse eğer, bunun nedenini de bü- yük bir düşte aramak gerekir. Ve ülkemizin koşul- ları gereği, böyle düşleri görenlerin sonradan on- ları anımsamaları bile yüreklilik işidir. Stüdyo Drama'nın düşünü gören ve kuran ki- şinin adı, Onur Bayraktar'dı. O, bu düşü, hem de neredeyse tüm ayrıntılarıyla, henüz yirmileri- nin başında bir tiyatro öğrencisiyken gördü. O za- mandan bugüne uzanan yolculuğu boyunca da hiçbir güçlüğün bu düşü bozmasına ya da engel- lemesineolanaktanımadı. Bu yüzden kimi zaman yoluna tümüyle yalnız başına devam etme zorun- luluğuyla karşılaştığı da oldu; ama o, düşlerine la- yık olmayı kafasına koymuştu bir kez. Yılacak yerde, başlangıçtaki düşlerini yeni ve çok daha boyutlu olanlarıyla besledi. Ve sonunda düşleri- ne artan sayıda yolculuk arkadaşını da ortak et- meyi başardı. Stüdyo Drama, bir anlamda benim Moda'daki -sonradan gençlerin "Dergâh" diye adlandırdık- ları- küçük evimde doğdu. Bugün evimin hangi köşesine baksam, günler ve geceler boyu sür- müş sanat tartışmalarının izlerini okuyabiliyorum. Bu yolculuk, geniş ölçüde benim yaşamımı da bi- çimlendirdi. Yol arkadaşlarımın hepsi de nere- deyse torunum olabilecek yaşlardaydılar. Ara- mızdaki yıllar ve o yılların bana getirmiş olduğu katılıklar, öte yandan da bu ülkede ne yazık ki ar- tık sıkça rastlanan vefasızlıklar, iletişimimiz için bir tehditti. Ama Stüdyo Drama'daki kısa ve yoğun geçmişim, bana insanın kaç yaşında olursa olsun kendini eğitebileceğini, bunun için en güçlü ara- cın imece olduğunu, imeceyle vefasızlıklann acı- larının da üstesinden gelinebileceğini, gençlerle imeceye girme gücü yitirilmediği sürece de yaş- lanmanın kesinlikle ertelenebileceğini kanıtladı. Yaşamının altmış yılını geride bırakmış bir ada- ma daha yapması gereken çok şeyler olduğu, bu yüzden gerideki yıllarına aldırmaksızın çalışması gerektiği duygusunu aşılayabilecek güçteki bir kurumun gelecekte ülkesinin sanatına da çok farklı boyutlar kazandırabileceğine kesinlikle ina- nıyorum. e-posta: ahmetcemal« superonline.com acem20(a hotmail.com Caz piyanisti Unton Garner öldü • LONDRA (BBC) - Caz piyanisti Linton Garner, 88'inci doğum gününe sadece bir kaç hafta kala Vancouver'da öldü. Cazın efsanevi isimlerinden Errol Garner'ın büyük kardeşi olan sanatçı, sanat yaşamını Vancouver'da sürdürdü. Garner, müzik tarihinin altın çağım ve bu çağa damgasını vuran sanatçılan günümüzde temsil eden birkaç kişiden biriydi. Linton Garner için 24 Mart günü Vancouer'da bir anma toplantısı düzenlenecek. BUGUN • tŞ BANKASI KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ'nde 19.30'da Reyent Bölükbaşf nm (viyolonsel) katılacağı Kerem Görsev Trio konseri. (0 212 316 10 83) • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.00'da tDOB'den 'Kuğu Gölü' adlı bale. (0 212 251 56 00) M CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda 19.30'da Osman Ziyagil ve Server Acim'den (piyano) 'Türk Müziği Konseri'. (0 212 232 98 30) • NARDİS'te 21 30da David Friesen ve Önder Focan konseri. (0 212 244 63 27) • BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ'nde 18.30'da AlperMaral'ın katılacağı 'Ses ve Görüntü' adlı söyleşi. (0 212 292 06 55) • İFSAK'ta 19.30'da İzzet Keribar'ın katılacağı 'Lisboa - Bir Portekiz Gösterisi' adh saydam gösterimi. (0 212 292 42 01) • BEKSAV'da 15.00'te 'Adı Carmen' ve 17.00'de 'Jandarmalar' adlı filmlerin gösterimi. (0 216 349 91 55) • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 15.30 ve 19. OO'da 'Aile Babası' adlı filmin gösterimi. (0 212 251 56 00)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear