Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT2003SALI
14 LJJ\ kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Kadınyönetmenimzalı yapımlarDevletin tiyatrosu pek 'erkek'tir,
bilirsiniz. DT'den bugüne dek ge-
çen 20'yi aşkın 'genel nıüdür" ara-
smda bir tek kadın sanatçı bile yer
almamıştır. Aynı 'erkek egemen
duruş' yönetmenlik alanında da sü-
rüpgitmekte...
DT'den izlediğim üç yapım, sa-
yılan az da olsa, bu kurumda yö-
netmenlik yapan kadın sanatçıla-
nn getirdiği farklı soluğu anımsa-
mamı sağladı. Fark, 'kadmcatitiz-
tiğmveözenin', *kadınca yaraOcı-
hğm' ve 'kadmca çaüşkanhğın'
sahneye yansımasında.
Ayşenll şamlıoğlu:
'Külhanbey Operası'
Ayşenil Şamlıoğlu. sahne olayı-
nı aynntılı biçimde tasarlamasıy-
la, görsel-işitsel malzemeyi bü-
yük yoğunlukla bir araya getirip
oyunculardan çok yönlü becerile-
ri aynı anda sergilemelerini bek-
lemesiyle, geleneksel tiyatromu-
zun özelliklerinden, palyaço nu-
maralanna ulaşan bir çizgi için-
de 'grotesk'i çeşitlendirmesiyle,
genç ekiplerle paylaştığı coşku-
lu çalışmalanyla, sahnelerimizin
en disiplinli, en titiz, aynı zaman-
da da en 'çılgm' yönetmenlerin-
den biri olduğunu çoktan kanıtla-
dı. Kendisi ve birlikte çalıştığı
ekipler bir dolu ödüle değer bulun-
du.
Şamlıoğlu'nun yönettigi, Antal-
ya DT yapımıyla 'dünya prömiye-
ri'ni yapan 'KüJhanbey Operası', Ül-
kü Ayvaz'ın popüler seyirlik gele-
neğimizin çok eklemli, şarkılı-tür-
külü, göstermeci biçemini uygula-
dığı bir oyun. Meşrutiyet öncesinden
Kurtuluş Savaşı'na uzanan dönemde, Istan-
bul'un tulumbacılanndan. devlette konuşlan-
mış 'açık gözler'in 'yangın sigortası' soygu-
nuna uzanan malzeme alabildiğine gevşek
dokunmuş.
Şamlıoğlu'nun bu gevşek dokuya işledi-
ği yoğun görsel-işitsel renkler, bir yandan
oyunculann becerilerini sınava çekerken bir
yandan oyunu daha da gevşetiyor. Kanım-
ca, metnin yazar-yönetmen işbirliğiyle bir
kez daha biçimlendirilip kısaltılması, tablo
ve şarkı sayısının azaltılması gerekiyordu.
Bu yapılmayınca, Şamhoğlu'nun 'hoş' bu-
luşlan, yalnızca 'esprili aynntılar' olarak
kalıyor. Çeşitli becerileri aynı zamanda ser-
gileyen oyunculann sözleri ne konuşurken
ne de şarkı söylerken netlikle anlaşılabili-
yor. (Oysa bunu yapabilmeleri gerekli.) Ay-
nı nedenle, Cem tdiz'in bestelediği şarkılar
ntalya, Konya ve îzmir Devlet
Tiyatrolan 'nın kadın yönetmen imzalı
oyunlarından 'Külhanbey Operası 'nı
Ayşenil Şamlıoğlu, 'Burada 'yı Nurşen
Girginkaç, 'Güneyli Bayan 'ı Serap
Eyüpoğlu yönetiyor.
da tam anlamıyla değerlenemiyor.
Yine de oyunu SevgiTürkay'ın esprili giy-
si tasanmlanyla bezeli, özenli ve iddialı bir
süper-yapım olarak izlediğimi ve pek çok
sahneden seyir keyfi aldığımı da söylemeli-
yim.
Nurşen Girglnkoç: 'Burada'
DT'nin en soluklu başrol sanatçılanndan
Nuifen Girginkoç'un Konya Devlet Tiyatro-
su için yaptığı 'Burada', yalnızca üç oyun
kişisınin aynı uzam ıçinde devindiği ve söy-
leştiği yalın bir oyun. Ama bu tür tiyatro da
başka zorluklar içeriyor. Türkiye prömiyeri-
ni yapan 'Burada', üÜcemizde 'Oyunun Oyu-
nu' yapıtıyla ünlü Ingiliz yazar Michael
Fraynın 'sevgi beraberlikleri' içinde 'olası
iletişimsizliği' dile getiren ironik bir oyun. Bu
'tletişimsiznk' biraz fazla 'Ingiliz' olmakla
birlikte, 'sevgi'nin her zaman iletışim ola-
nağı sağlamadığını göstermek açısından ger-
çekçi. Yeni evli bir çiftin tek odah bir daire
kiralamasıyla başlayan oyun, bu odada geçen
yaşamdan kesitler veriyor. Bir kadınla erke-
ğin mekânı ve yaşamı paylaşmalan üstüne bir
'gri komedi' Düşündürücü ve tekdüze...
Girginkoç, oyununun 'amaç'lı tekdüzelıği-
ni. kankocayı oynayan Bengisu Benli ve Vol-
kan Benli ile yaptığı ıncelıklı oyunculuk ça-
lışmasıyla 'dramatik' kılıyor. Harcadığı yo-
ğun emek, iki genç sanatçının, karakterlere
kattıklan inandıncılıkta yansıyor. Belli ki
oyunculukta hiçbir aynntı raslantıya bırakıl-
mamış. Sonuç olarak da oyunculann, aynı
oyunu sergileyen Ingiliz meslektaşlanyla ra-
hatça yanşabilecekleri üst düzeyde yorum-
lar oluşmuş. Bir çeşit 'evrensel koro' görevi
taşıyan 'garip' ev sahibini canlandıran Ayşe
Akmsal'ın oyunculuğunun farklı 'biçem'de
tasarlanmış olması da il-
ginç. Can Girginkoç'un
başanh çevirisiyle sunu-
lan ama gereksizce uza-
yıp giden Frayn metni keş-
ke epeyce budansaydı...
Serap Eyüboğlu:
'Cüneyli Bayan'
Bilgesu Erenus'un,
1980'li yıllarda Işık Ye-
nersu'nun AST yapımın-
daki görkemli yorumuyla
taçlanan 'Güneyli Ba-
yan'mın bir başka yapı-
mından farklı bir tat alaca-
gımı hiç düşünmemiştim.
AST yapımında 'Işık Ye-
nersu performansı'na ki-
lıtlenen oyun, Serap Eyü-
boğlu'nun tzmir Devlet Ti-
yatrosu'nda yaptığı çalış-
mada, farklı karakterleri
canlandıran erkek oyun-
cunun da devinım ve teat-
rallik kazandığı yeni bir
tiyatro olayı boyutuna
ulaşmış. Monolog ağır-
lıklı olmaktan çıkıp
'karşüıkta söyleşiın'e da-
yalı 'ild IdşiHk' oyuna
dönüşmüş.
Amerikalı yazar LDB-
an Hellman'ın. 5O'li yıl-
larda, Amerika Karşıtı
Faaliyetleri tzleme Ko-
mitesi'nin karşısına çık-
maya çağnlmasıyla baş-
layan savaşımını anlatan
oyunu, CandanGünay'ın
yazıhane/çalışma odası iş-
levi taşıyan dekoru içine
yerleştiren Eyüboğlu, Hell-
man'ı oynayan HülyaSavaş'ın ve Hellman'ın
yaşamının bu döneminde önemli rolü olan er-
kekleri canlandıran Hakan Özgömeç'in so-
mut oyun mekânlan içinde 'gerçekçi' boyut-
ta yüz yüze gelmelerini sağlamış. Özgömeç'in
sahneye giriş çıkışlannda başanh bir trafik
düzeni kurmuş. Hellman'ın tek kişilik sah-
nelerini de aynı tasarım içine yerleştirmiş.
Böylece hem ilişkileri daha iyi kavnyorsu-
nuz hem de daha dinamik bir sahne olayına
tanık oluyorsunuz. Aynca oyuncularla da iyi
anlaşmış Eyüboğlu. Hülya Savaş'ın 'DToyun-
cusu tonlamasuu ve kahkahasını' hemen çağ-
nştıran birkaç sahnesi dışmda, düzgün ve dü-
zeyli yorumlar sunan sanatçılar seyirciyle
bütünleşiyor.
Kısacası, kadın yönetmenlerimizin imzası
fark ediliyor. Üstelik, hiç de kolay sayılma-
yacak işlerde...
Fünızan'ın
kendi
öyküsünden
oyunlaşürdığı
'Sevda Dolu
Bir Yaz'ı
Vacide
Öksüzcü
sahneye
koymuş.
Oyunun
başoyuncusu,
aynı
zamanda tek
oyuncusu da
kendisL
'Sevda Dolu Bir Yaz', Ankara Devlet Tiyatrosuyapımı
BirFüruzan inceliğiSEVGİ SANLI
"Onunyatagmaflkkez
giriyordum. Kryısı dantel-
b' yasuğı elrvie kabarta-
rak, 'Yat bakalım küçü-
ğüm, fakat ağlamak yok
e mi?' dedL "
Boynuna sanküm. Gü-
neşte kunımuş, kar be-
yazı çamaşuiar benzeri
kokuyordu o.
Köşkfin yatagL, yorga-
m,yasnklaruörtûleri,ye-
mektakmılan. pike. ham
ipek, keten kumaşlardan-
dı. Bilemezsin, yıkannuş,
göneşte kunıriümuş ça-
maşDiarm âtülenince sal-
dığı kokuyu duymah."
Bir kadın yazan erkek-
ten ayıran bu kokuları
duymak, bu incelikleri
görmektir sanınm.
Füruzan bu görüşüme
pek katılmıyor. 'Ama
Proust'u bir düşünsene.'
Proust mu? Tannlar kör
kâhin Tiresias'a altı ay
kadın, altı ay erkek olma
özelliğini bağışlamışlar.
Her iki cinsin de halinden
anlasın diye. Proust da
algılama alanlan geniş,
duyarlığı derin bir yazar-
dı.
Fünızan'ın kendi öy-
küsünden oyunlaştırdığı
'Sevda Dolu BirYaz'ı Va-
cide Öksüzcü sahneye
koymuş. Başoyuncusu,
aynı zamanda tek oyun-
cusu kendisi. Gerek ya-
zann metnini, gerek
oyuncu-yönermenin bu
metne yaptığı katkıyı bir
kelimeyle özetleyebili-
riz. GUSTO.
Füruzan'm karadutu
Bu sözcüğü ince bir
zevk, üstün bir beğeni,
sade, ölçülü bir güzellik
karşıhğı olarak kullanıyo-
rum. Gusto Ispanyolcada
sık geçen bir sözcük.
Hoşlanma, sevme anla-
mına geliyor. Kendimi
yeni öğrenmeye çalıştı-
ğım bu dilde ifade etme-
ye çalışsam bu gösteri
için 'Me gusta mucho".
diyebilirdün.
Vacide Öksüzcü, bü-
yük bir konakta hem ba-
kılmış hem horlanmış,
kendisini hem seven, hem
öz evladı oldugunu çev-
resine kabul ettiremeyen
yakışıklı, eğitimli ama
zayıf bir babanın kızını,
hem gururlu ve buyur-
gan bir büyük hanımı,
hem Çerkez Kalfa Besi-
me'yi. hem aşçı Teslime
Hanımı başanyla canlan-
dınyor. Zaman zaman iyi
niyetli ama kaba saba bir
çarkçıbaşıyı karşımızda
görür gibi oluyoruz.
Çehov'un \işne ağaç-
lan, Nâznn'ın ulu çınan,
Necip Fazd'm ceviz ağa-
cı, Vüs'atO. Bener'in ıh-
lamur ağacı \ arsa, Fünı-
zan'ın da karadutu var.
Bu ağacın kesihnesi içi-
mizi en çok burkan kı-
yımlardanbiri.
Füruzan'ın güzel Türk-
çesini sahnede daha sık
duymak dileğiyle.
Sentez girdabından klasik müzik bestecilerinin payına düşen
Eğer Bachyaşasaydı...
Bach'm\ap*bruıı\0zfa!jtinnakher şeye karşm zor
Dr.trVlıTGÜLTEKtV
Klasik, popüler ve folklorik
olarak üçe aynlan 'Müzik Tür-
leri Şeması', Dünya Gezege-
ni'ndekı tüm toplumlara küçük
ayrunlarla da olsa uyabilmek-
tedir. Bunlardan klasik müzik
Rönesans'ın ardından zaman
içinde türlü dönemleri yaşamış-
tır ve yaşamaktadır. Klasik mü-
ziğin günümüzdeki dilimi 'ye-
ni müzik' olarak adlandınlmak-
tadır. Daha fazla soyut anlayı-
şa yönelen yeni müzik yapıtla-
nnı gerek seslendirmek ve ge-
rekse dinlemek artık etkin be-
ceri ve poli-estetik kültür biri-
kımini gerekli kılmaktadır. Ki-
mi zaman yetileri, kimi zaman-
sa tutkulan bu 'yeni müzik' ya-
pıtlannı özümsemeye yetme-
yen bazı besteci, yorumcu ve
dinleyiciler ileri yönelmek ye-
rine çok daha kolay anlaşılabi-
lir yan yollara sapabılmekte,
neoromantizm, neoklasizm gi-
bi oluşum halkalannı yeğleye-
bilmektedirler. Modernizmin,
saflannı postmoderaizme terk
ettıği, özellikle seksenli ve dok-
sanîı yıllarda, 'sentez' adı altın-
da müzıksel tür karmaşalan da
yandaş toplamaya başlamıştır.
Günümüzde, sentez girda-
bından paylanna düşeni, klasik
müzik bestecileri de fazlasıyla
almış bulunmaktadırlar. Ma-
sum anlamıyla 'atanb', ileri aşa-
masında 'çaunü' temalar, basi-
retsiz bestecilenn temel besini
olagelmiştir. Türkiye"de ise Ba-
tı ve Doğu dünyasının müzik-
sel eğilımlerini aynı potada er-
gitmek ereği, söz konusu bası-
retsiz besteci adaylan için bir tür
ufuk çizgisidır. Mozart'ın 40.
senfonısi, Çaykovski'nin 'Ku-
ğu Gölü Balesi' ve benzerlen-
nı, klasik Türk miizıği çalgıla-
n ve darbukayla devindirmek,
bir tür 'entel-lumpen' kanşımı
eğlencenin somut örnekleridir.
Özalizmin kalıtıyla destek-
lenen postmodern sentez yak-
laşımı yeni örneklerini: 'Lirik
Tarih Gösterisi', 'Sultanlann
Dansı', 'Padişahın Es\abı' gibi
çahşmalarla vermiştir. Vival-
di'nin 'Mevsimler'inı keman
dışındaki çalgılarla seslendir-
mekten, Bach'ın yaratılarını
DJ'lerle harmanlamaya degin
uzanan sulandıncı eğilim ise
dozunu giderek artırmakta ve
medya desteğini de ardına ala-
bilmektedir. Bach'ın Prelüdü-
nü darbuka ritmiyle kokteylle-
yerek, oryantal dansözün gö-
beğinin devinimleriyle görsel-
leştirmek; bu sulandıncı çokbil-
mişliğin günümüzdeki zirvesi-
dir.
Bu yeteneksizlik ve yozluk,
birtakım medya ve 2. Cumhu-
riyetçilerin yandaşlığı, bazı kü-
resel tarikatlann da desteğiyle
geniş halk kesimlerine bir ba-
şan gibi yansıülabilmektedir.Bir
sanat yapıtında olması gereken
dil, biçim, içerik. stil ve üslup
tutarlılığına; söz konusu özen-
ti ürünlerinde raslanamamak-
tadır. Niteliksiz ürün sahipleri
bir de kehanette bulunmakta-
dırlar: "_. eğer Bach yaşasaydı,
odaböyleyapardL.'' J.S. Bachın,
Doğu ve Batı dünyasının mü-
ziklenni sentezlemek gibi bir
çabası hiç olmamıştır. Üstelik
Bach 1722 yıhnda somut ör-
neklerini verdiği 'on ikili eşit
arahkh ses sistemi' ıle Batı dün-
yasının tonal yapılanışını, Do-
ğu dünyasının modal birikimin-
den sıyırmıştır. Bazı üst kültür
ürünlerini yozlaştırmak güçtür.
Fakat Bach'ı bile bayağılaştıra-
bilmeyi başaranlara bravo!
YAZI ODASI
SELtVI İLERİ
Petpollü Patates
Köftesi(2)
Amcamız, işletme ruhsatı alan yabancı şirket-
lerin kira ödediklerini, yüksek olduğu söylenen bu
kiranın ne kadar yüksek oldugunu kamuoyunun
bilmediğini belirtiyordu.
Devlet, istihsal olunan petrolün, ancak sekiz-
de birini devlet hissesi olarak alabiliyormuş. Ya-
bancı şirkete gelince, harcadığı parayı çıkardık-
tan sonra, kânn yüzde ellisini Türkiye'ye bıraka-
cakmış.
Bundan sonra Ferit Amca ne buruk gülümsü-
yor, ne de artı bir şey söylüyordu. Temelli bir sus-
kunluk adeta.
1960 Ağustosu'nda Ferit Amca'larda birkaç ay
için misafir bulunan Melek Hala, erkek kardeşi-
nin bu, Amerika-petrol-kuyu konuşmalannı hem
dinliyor, hem adamakıllı bunalıyormuş. Fakat o sı-
ralar evinde büyük bir onarım olduğundan, ken-
disi de evsiz barksız kaldığından, konukluk töre-
sine uyup ses etmiyormuş.
Metek Hala'nın mutfağa girip patates köftesi ya-
pacağı tutmuş. Hatta çarşı pazara giderek mal-
zemeyi de almış. Ferit Amca'nın eşi Bedia Yen-
ge, "Ne zahmet ettiniz Melek Hanım," dedikçe,
o da, "Içimden geldi," diyormuş.
Çarşıdan alınan malzeme: Yanm kilo patates,
süt, francala, yumurta, sogan, un ve Amerikan pey-
niri. Evet, Amerikan peyniri! Hani şu, sansı altın
gibi parlayan silindir teneke kutulardaki...
Petrol öykülerini o kadar binlemiş Melek Hala,
Amerikan peynirlerinin lezzetiyle bizim kaşarın
yanşamadığını ileri sürüyoımuş. Bu yüzden de pa-
tates köftesinde kaşardan vazgeçmiş.
Patatesi kabuğuyla haşlayacak, sonra kabuğu-
nu soyup ezeceksiniz. Kabuklardaki çamur, top-
raktabii iyice yunmuş olacak. Haşlanmış, ezilmiş
patates hazır bekliyor.
Francala ekmek içi sütte iyice ıslatılacak, son-
ra sıkılacak, o da hazır. Soğan rendelenecek.
Rendenin ince tarafıyla rendelenirse daha güzel
oluyor.
Bu Amerikan peynirieri lezzetli ama, teneke ku-
tunun kapağını açmak zor. Uğraşa uğraşa açıyor-
sunuz. Şu kavuniçimsi sanya bakın! "... Gel Fe-
rit, sen de bak. Gözü gönlü açılıyor insanın val-
lahi..."
Ferit Amca bakmaya yanaşmıyormuş. Ama
şöyle uzaktan göz ucuyla bakmadan da edemi-
yormuş.
Ekmek içi, patates, soğan, küçük parçalara
bölünmüş, ufalanmış Amerikan peyniri, hepsi ka-
nştınlıyor. Kanşıma bir yumurta kınlıyor, karabi-
ber, iki serpim tuz, bahar ekleniyor. Bundan son-
ra yoguracaksınız.
Uzunlamasına yuvarlayıp köfte şekli verilecek.
Köfteler önce una -hafıften-, sonra çırpılmış yu-
murtaya bulanacak ve damak tadına göre ya zey-
tinyağında, ya margarinde kızartılacak.
Sıcak sıcak servis yapılacak.
Melek Hala, kayık tabağa yerieştirilmiş, her bi-
rine kürdanlar oturtulmuş patates köftesini sof-
raya getirdiğinde, Ferit Amca, yeniden Bolkar
Dağı'ndaymış. Amerikalılann, "Petrol çıktı! Pet-
rol çıktı!" çığlıklannı işitir gibi oluyor, Amerika'ya
bu kadar kucak açmış bir Türkiye için üzülüyor-
muş.
Melek Hala, "Yemeyecek misin Ferit? Elceği-
zimle pişirdim," demiş.
Amcamız, handiyse bilinçdışı bir halde, iki üç
köfte almış tabağına. Daha ilk lokmada, "Köfte-
ler petrol kokuyor!" diye tutturmuş. Nezaketin-
den, ilk lokmayı bir de yutmak zorunda kalmış.
Sofradakiler patates köftelerini afiyetle yemiş-
ler. Başka kimse petrol kokusu duymamış.
Evindeki onanm sona erip Ferit Amca'lardan ay-
nlan Melek Hala, son haftalar, kardeşine uzak
durmuş: Petrol kokulu patates köftesi kırgınlığı.
Bedia Yenge, görümcesi gittikten sonra, hem
beyazpeynirii. hem kaşarlı patates köfteleri yap-
mış da, Ferit Amca ağzının tadıyla yiyebilmiş...
Takvimde h Bırakan:
"Gecelerbitip güneşli sabah başladığında, Ak-
deniz'in berrak, serin sulannın özlemi başlardı."
Cahit Uçuk, Erkekler Dünyasında. Bir Kadın Ya-
zar, Yapı Kredi Yay, 2003.
A. Doğan Kariotir Yanşmaa serpsi
• Kültür Senisi - '2003 Japonya'da Türkiye
Yıh' kapsamında düzenlenecek etkinlikler
'Terör' konulu XIX. Aydın Doğan Uluslararası
Karikatür Yanşması'nm sergisiyle yann
başlıyor. Shoto Sanat Müzesi'nde açılacak
sergide, 90 ülkenm sanatçılannın katıldığı
yanşmada ödül kazanan ve sergilenmeye
değer görülen 95 karikatür yer alacak. 23
Şubat'a dek devam edecek olan serginin
açılışuıı Tokyo Büyükelçimiz Sobnaz Ünaydın
yapacak. Shoto Sanat Müzesi, karikatürlerden
oluşan, Japonca olarak yayımlanan bir de
albüm hazırladı.
Ruşen Hakkı Şiir Ödülü'
• Kültür Seryisi - Kocaeli Yüksek Öğrenim
Derneği (KYÖD), 50. sanat yılını geride
bırakan şair Ruşen Hakkı adına, ulusal
nitelikte bir şiir ödülü koydu. Seçici kurulu
Afşar Timuçin, Yücel Erten, Fahrettin Demir,
îhsan Topçu, Ruhan Odabaş, Nejat Gacar ve
Hayrettin Geçkin'den oluşan yanşmada
1 Ocak 2000'den sonra yayrmlanmış şiir
kitaplan değerlendirmeye ahnacak. Yanşmaya
katıhnak isteyenler, kitaplannm 8 örneğini 15
Haziran tarihine kadar KYÖD'ün Merkez
Bankası Yanı Metropol Iş Merkezi adresine
postayla ya da elden ulaştırabilecek. Son
katılım tarihi 15 Haziran olarak belirlenen
yanşmanın sonuçlan 1 Ekim'de açıklanacak.
Yanşmanm birincisine 750 milyon, ikincisine
500 milyon ve üçüncüsüne de 250 milyon lira
para ödülü, KYÖD'ün düzenleyeceği 29 Ekim
Cumhuriyet Balosu'nda dağıtılacak.
(0 262 331 40 44 / 321 72 90)
BUGÜN
• NARDİS'te 21 30da MetinÇotalTrio'nun
konsen. (0 212 244 63 27)