01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 EKİM 2003 PAZAR CUMHURİYET SAYFA J\_ U l_j X LJ JX kultur(5 cumhuriyet.com.tr 15 KULE CANBAZI SUNAYAKIN Oyuncakçı Akgün Baba!T" T" er ne kadar kitabın adı "Oyuncak- ğ—t lar" olsa da, Turgut Tan'ın şiirlerin- m. -/. de oyuncaklarla pek karşılaşmayız. L 976 yılında yayımlanan kitabın sayfalan ara- andaki "Ne büyük aşklar geçti" şiirinde, ipi copan uçurtmasını anımsamasına tanık oluruz >airin. Kıtaba adını veren "Oyuncaklar" şi- rinde oyuncaktan hiçbir iz yokken, "Akşam- gece" şiinnden, Turgut Tan'ın çocukluğunda >ynadığı bir oyuncağını öğreninz: çocukluğumda omzuma astığtm tüfek sevmedim sonra seni Edebiyatımızda şiirleri, yazılan biroyuncak epetinden farksız olan sanatçı Akgün Ako- ^a'dır. Şairin, ilk kitabı olan "Sansürttürme Sair Abüüü"nün arka kapak yazısı şöyle baş- lır: "Öncelikle çocuktur şair, kocaman göz- l?ri olan bir çocuktur. Ve sözcüklerdir oyun- cakları." Kızakları üstünde sallanan tahta at Akova"nın, "Güzel Atlar Ülkesi" adlı de- reme kıtabının kapağında, Pegasus gibi kanat- hrıyla uçan, sallanan tahta atlar vardır. Bu •cyuncak, şairin de çocukluğunda anımsadığı i k oyuncağıdır. Beş yaşındayken amelıyat olan .Akova, kendisını ziyarete gelen çok güzel bir l<adını hiç unutmuyor. Nasıl unutsun ki!?. Ka- dın, beyaz renkli, kızaklan üstünde sallanan bir tihta at getirmiştir yanında. Bu görüntü, Ako- va'nın yıllar sonra yazacağı şu dizelerin kay- nağını oluşturacaktır: ameliyat odastna alındığında bir çocuk kapıda ağlaşarak onu beklerler yaşamın kolay bozulan bir oyun olduğunu bilen oyuncakları Her büyüğün kalbinde, çocukken oynaya- Edebiyatımızda şiirleri, yazılan oyuncak sepetinden farksız olan sanatçı Akgün Akova'dır. madığı bir oyuncağın yattığına inananlardan Akgün Akova; ilaç kutulan ve gazoz kapakla- nndan yaptığı evlerin, arabalann, vapurlann, uçaklann sayısını anımsamaz. Sukabaklann- dan ınsanlar bıle yapmıştır. Kendı imalatı olan ve en çok sevdiği oyuncağı ise kibnt kutula- nndan yaptığı fotoğraf makineleridir! Şairin bu konuda bir hilesi vardır: Fotoğrafını çeke- ceği insanlann küçük kâğıtlara çizdiği resim- lennı kibnt kutusunun içine koyar önceden. tnsanlar, gönlünü hoş etmek için karşısında gülümsedıkleri çocuğun, kibrit kutusundan çı- kardığı resimlenni görünce, gerçekten gülüm- semekten alıkoyamazlar kendilerini. Osman Hamdi Bey'in Eskihisar'daki evin- de birbirinden güzel edebiyat buluşmaları. söyleşiler düzenleyen Akgün Akova, Gebze'de yaşadığı günlerde ilkokul öğrencilerine yöne- lik bir şiir yanşmasında da seçici kurul üyeli- ğinde bulunur. Konusu "Oyuncaklar" olan yanşmaya yüzlerce şiır gönderilir. Şair, şöyle anlatır duygularını: "Okudukça. çocukluk düşlerimle bugünkü çocuklann düş dünya- sı arasındaki yirmi beş yılın nasıl bir oyun- cak uçurumuna dönüştüğünü şaşkınlıkla görüyordum. Bilyeler, çemberler, tahta to- paçlar, bez bebekler yerlerini pilli ve dii- düklü trenlere, uzaktan kumandalı araba- lara, Barbie bebeklere bırakmıştı. fşin il- ginci, şiirlerin büyük bir bölümünün için- den bir oyuncak ayı göz kırpıyordu. Bu oyuncak ayı imgesi kafamı uzun süre kur- caladı. Günler sonra, ipucunu televizyon- daki bir reklamda bulacaktım. Bir süre ön- ce, bir temizlik firması, sattığı temizlik toz- ları ve yumuşatıcılarla birlikte, armağan oyuncak ayılar dağıtmıştı. Rengârenk 'Yu- moşlar' önce temizlik tozu üreticilerinin ka- sasını, sonra evleri ve küçüklerin yürekJe- rini doldurmuşlardı." Yanşma sonunda Akgün Akova, yedi yaşın- daki bir çocuğa verir oyunu. Hem de, çocuğun yazdığı şu tek dizeden dolayı: "Elime ne ge- çerse oyuncak yapanm" Aşk: İçl bencllllk dolu bir sllah' Şairin, "Sevdiğim Kadın Adlan Gibi" ad- lı şiir kitabı bir oyuncakçı dükkânından fark- sızdır. Zaten "Ayça" için yazılmış şiirde me- kân bir oyuncakçıdır. Şiirin sonunda Ayça, plastik mermi atan bir tabancayı atan sevgili- sinden aynlmaya karar verir: sevgili Ayça fırlattığm tabanca yerini bulmadı ama aşk defterinden sildin o anda hergeleyi şimdi tahta atı armağan paketi yaptırırken yeni sevgilin için dinliyorsun oyuncakçıya söylediklerimi: "kendisini kırmayan çocuğa âşık olur oyuncak ve değil mi ki aşk oyuncak sanıp yatağımızda sakladığımız içi bencillik dolu bir silah " Amsterdam'da, kanallardaki teknelerin ve bisikletlerin karla örtüldüğü bir kış gününde, bir antikacımn vitrinindeki tahta atın beni ağ- latan öyküsüne tanık olan, bir müze dolusu oyuncaklanmdan da daha çok sevdiğim Akgün Akova'ya, oğlu Fırat sorar bir gün: "Noel Ba- ba Türkiye'de mi yaşadı?" Şairin, "Evet oğlum. Demre'de bir kilise- si varmış, oraya gömmüşler" yarutından son- ra küçük Fırat, "Armut dibine düşer" sözü- nü doğrularcasına şu karşılığı verir: "Oyun- cak dağıtırken ölmüş değil mi baba?" Remzi Buharalı amaçlarının opera ve baleyi halka tanıtıp sevdirmek olduğunu söyledi Tarihiyapılar sanatla canlanıyor BAHAR TANRISEVER ANKARA - Devlet Opera ve Ba- lesi (DOB). sevilen yapıtlan yaşan- dıkları tarihi yerlerde izleyiciyle buluşturuyor. "Midas'ın Kulakla- n " operasının Frigya Kralhğı'nın merkezi Gordion'da sergilenmesi- nin ardından DOB, Ağn'daki Ishak Paşa Sarayı'nda "Ağrı Dağı Efsa- nesi"ni sahnelemeye hazırlanıyor. DOB Genel Müdürü Remzi Buha- ralı, artık sahnelerin dışına çıkarak turnelerle halkın ayağına gittikleri- ni belirtirken doğal güzellik ve ta- rihi zenginlikleri sanatla buluştur- duklanru söylüyor. DOB sezonu Frig Kralı Midas'ın, diğer adıyla "eşek kulaklı Mi- das"ın tümülüsünün bulunduğu Gordion'da "Midas'ın Kulaklan" operasıylaaçtı. Buyıl, Ağn'daki Is- hak Paşa Sarayı'nda "Ağrı Dağı Efsanesi"ni, gelecek yaz da Ça- nakkale'deki Truva Atı'nm altında "Carmina Burana"yı sergileme- ye hazırlanan DOB Marmaris'te de "Bale Günleri" düzenlemeyi planlıyor. Okullarda ders olacak Bu tasanlarla artık sahnelerin dı- şına çıkarak opera ve baleyi halka götürdüklerini; aynca sanatın tari- hi yerlerin canlandınlmasında önemli işlev gördüğünü vurgulayan Remzi Buharalı sözlerini şöyle sür- dürdü: "Insanlanmızın tümünün ope- ra ve bale sanatını soluma hakkı var, onun için bunu yalnızca 5 il- dekilerin lüksü olmaktan çıkarı- voruz. Turnelerle sanki her ili- evlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Remzi Buharalı, artık sahnelerin dışına çıkarak turnelerle halkın ayağına gittiklerini belirtirken doğal güzellik ve tarihi zenginlikleri sanatla buluşturduklannı söylüyor. îlk adım, Midas'ın tümülüsünün bulunduğu Gordion'da oynanan 'Midas'ın Kulaklan' operası. mizde opera varmışçasına bu sa- natı yaygınlaştırmaya çalışıyo- ruz. Opera ve bale artık Türki- ye'nin vazgeçilmezleri arasında yerini aldı. Biz opera ve balede birçok Batı ülkesinin daha barı- sındayız." Opera ve baleyi "alfabeye" ben- zeten Buharalı, "Sevdirmek için önce öğretmek gerekir" diyor. Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan anlaşma çerçevesinde operanın or- taöğretim kurumlannda ders prog- ramına alınacağını, çocuklara yö- nelik okul matinelerini de sürdüre- ceklerini belirten Buharalı, şöyle konuşuyor: "Spor ve sanatta para harca- madığınız zaman bir başarıyı ya- kalamanız söz konusu olamaz. Bu nedenle ülkemizin içinde bu- lunduğu genel olumsuzluklar da göz önünde bulundurularak sa- nata bir ayrıcalık tanınmasını is- tiyorum." AKP hükümetının opera ve bale- ye karşı olumsuz bir tavn olmadı- ğını söyleyen Buharalı, "Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin üzeri- ne hangi ideoloji gelirse gelsin, opera, bale artık Türkiye'nin kültürleri arasında yerini aldı. Bunu kimsenin bozma, yerinden oynatma düşüncesi olamaz" diye konuştu. Yenl yapıtlar Şen Dul Opereti-F.Lehar, Yev- geni Onegin-Çaykovski, Çalıku- şu Balesi, Spartacus Balesi- A.Haçaturyan, Carmen/Tango Fiesta-G.Bizet/A.Piazzola, Gu- gukkuşu-tlteriş Sun, Karagöz ve Hacivat Cumhuriyete Yolculuk- M.Erdoğan, Yaşasın Opera, Ata- türk Oratoryosu-ıNevit Kodallı, Yunus Emre Oratoryosu-Adnan Saygun, Anadolu Formları- MDT. Devam eden yapıttar Don Carlos-G.Verdi, Sa- raydan Kız Kaçırma- Mozart, La Traviata- G.Verdi, Cavalle- ria Rusticana-P. Mascagni, I Pag- liacci-R.Leon- cavallo (Ope- ra); Fındıkkıran-Çaykovski, Cin- derella-S.Prokofiev, Harem-Os- manlı Usul Müziği, Budala- D.Şostakoviç. Çanakkale Şehitle- ri-O. Şallıel (Bale); Arşın Mal Alan-Ü.Hacıbeyov (Operet); Şe- hir Orman-R.Altın, Dans Plat- form-3 (MDT); Yaşamaya Dair- A. Aykaç (Müzikli tiyatro). Türk, oryantalist ve Avrupalı ressamlann yapıtlan bugün satışa çıkıyor EskidjiMen sezonun ilk müzayedesi İbrahim Balaban'ın 'Tarlada Çahşanlar' adlı yağlıboyası. Kültür Ser\isi-Eskidji Müzayede Evi kış sezonunun ilk müzayedesini bugün saat 15.00'te Dolapdere'deki yerinde düzenliyor. 'Türk, Oryantalist ve Avrupa Resimleri" başlıklı müzayedede 291 tablo ve 29 altın varaklı resim çerçevesi, koleksiyoner ve sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Hoca AJi Rıza, Nuri tyem, Kadri, tbrahim Çallı, Sami Yetik, Abidin Dino, Cihat Burak, Burhan Uygur, Sabri Berkel, Zeki Faik tzer, Elif Naci, Avni Arbaş, Mahmut Cuda, Özdemir Altan, İbrahim Balaban gibi Türk resminın önde gelen isimlerinin yanı sıra Alp Tamer Ulukılıç, fsmail Ateş, Onay Akbaş, Muzaffer Akyol gibi günümüz sanatçılannın yapıtlan da yer alıyor. Alexander Wusk'un 1870 tarihli yağlıboya tablosu, SaraphanofTun yağlıboya tablosu, "Sıdıka' imzalı Sadullah Paşa portresi, sertifikalı George P. Rugendas(1666- 1742) yağlıboya tablosu müzayedenin önemli parçalan arasında. Müzayededeki dikkat çeken diğer yapıtlar arasında F. Eykens'in 'Çiftlik Yolu\ Karpattny T.G'nin Sazlıkta Mola\ Andre Strauss'un 'Corde'Iu Çiftçi', Theodor Bohdan Vesely'nin 'NargUe İçen AdarrT adlı yapıtlan da bulunuyor. (Tel: 0 212 2*3 62 05) ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Coetzee ile Baş Başa... Nobel Edebiyat ödülü'nün, GüneyAfrikalı yazar J. M. Coetzee'ye verildiğini öğrendiğimden beri anılar labirentinde yolculuğa çıktım, dolanıp duru- yorum. (Nerede şu fotoöraf? Nerede, nerede? Ne biçim gazetecisin sen! Insan hiç Coetzee ile baş başa çekilmiş fotoğrafının bir kopyasını emin bir yere saklamaz mı! Acaba eskiden çalıştığım gaze- teden istesem mi?) Yıl 1994. Güney Afrika'dayım. Hayır, önce kısa bir geriye dönüş. 80'li yıllarda sık sık Afrika'dayım. Kenya, Uganda, Tanzanya, Burundi, Rwanda... Her birinde de ANC (Afrika Ulusal Kongresi) üyeleriyle bol bol görüşüyorum. Güney Afrika'ya gitmek istiyorum ama vize almam imkânsız. Pasaportum beni hep ele veriyor... Gü- ney Afrika'ya ancak apartheid rejımi sona erdikten sonra gidebileceğim. Yıl 1993. Güney Afrika'da- yım: Johannesbourg'da tarihi bir gün yaşanıyor. Başkan De Klerk ve Nelson Mandela'nın el sıkı- şıp kucaklaştığı, "Ortak Hedefler" toplantısını açtıklarıgünetanıklıkediyorum... Veyıl 1994. Gü- ney Afrika'da ilk kez siyahların da katılacağı genel seçimleryapılacak ve ben seçim öncesi nabız yok- lamak için yine oradayım. J. M. Coetzee'nin Cape Town Üniversitesi'nde ders verdiğini öğrendiğim an, "Barbaıian Bekler- ken" ve "Michael K. Nasıl Yaşadı" (Adam Yayın- ları) kitaplarını okuyup hayran olduğum yazarın pe- şine düşüyorum. "Kimseyle görüşmez, röportaj vermez, çokketum ve nemruttur" uyanlarına aldır- mıyorum. Telefondaki sesi buz gibi. Saatlerce dil döküyo- rum. "Röportaj vermiyorum" diyor. Kitapları hak- kında düşüncelerimi sıralıyorum. Telefon konuş- ması uzadıkça uzuyor... Yanılmıyorsam buzları eri- ten, şu cümlem oldu: "Siz, 'Barbarları Beklerken' kitabınızda anlattığınız çölün yalnız burada, Güney Afrika 'da mı olduğunu sanıyorsunuz! Dünyanın her yerinde, bizde de barbarlar bekleniyor!" Sessizlik... Uzun sürdü... Sonunda "Tamamge- lin" dedi. "Üniversitede, sanatbloklan, 206numa- ralı oda." Cape Town Üniversitesi, kent dışında geniş yem- yeşil bir alana yayılmış. Sanat bloklarını buldum. 206 numaralı odayı buldum. Kapıyı vurdum. Kapı- nın gerisinde bir anahtar döndü. Kapı açıldı. Kar- şımda J. M. Coetzee... Içeri girdim. Telefondakinden çok daha sıcak bir sesle "Hoşgeldiniz"üecii, yolu kolay bulup bulma- dığımı sordu. Arkamdan kapıyı yeniden kılitlerken "Kusura bakmayın, güvenlik gereği..." diye bir şey- ler mırıldandı. Bembeyaz, bomboş bir odadayım. Bir masa, i- ki iskemle, önü camlı bir kıtaphk. Duvarlarda, ma- sadane bir resim, ne bir fotoğraf... Kişisel her şey- den arınmış, sanki içinde kimse yaşamıyormuş gi- bi bir oda... Buzlu camdan kitap adları bile seçil- miyor. Kepenkler ve perdeler sımsıkı kapalı... Ben odayı incelerken "Telefonda da söyledim, sorulan yanıtlamıyorum. Sorv sonvadığınız süre- ce kalabilirsiniz" diyor. Tamam, o şartla kabul et- mişti görüşmeyi, madem soru soramayacağım, "sohbet"e başlamak için, odaya ilişkin gözlemle- rimi sıralıyorum. "Burada tek şahsi eşyam, bilgisa- yanm"diyor. "Işimiburadayapıyorum"diyor. Işi- mi" sözünü öyle bir söylüyor ki, "Işim yazmaktır"\ çıkarıyorum... Kitaplarından ya da yazmaktan söz ettiğimde, konuyu değıştiriyor. BanaTürkiye, dolaştığım öte- ki Afrika ülkeleri ve Güney Afrika izlenimlerim üze- rine sorular soruyor. Yanıtlıyorum... Sonra yine sessizliğe gömülüyoruz... Arada, örneğin yaklaşan seçimlere ilişkin "Umut- lu musunuz" gibi bir soru ağzımdan kaçtığında... "Umutmu?" diyor, "Umutmu?" sanki bu sözcü- ğü yaşamında ilk kez duymuşçasına... Barbaıian Beklerken" kitabına isim babalığı e- den Kavafîs'ten, şiirinden söz ediyoruz... Sonra yine sessizlik... O sıralarda 53-54 yaşlarında olmalı. Ama sanki bin yaşındaymış gibi görünüyor. Çok alçak sesle konuşuyor, çok ağır hareket ediyor. Üzerinde mil- yonlarca ton ağırlığında bir yük varmış gibi. Tan- rım ben hiç bu kadar hüzünlü bakışlar, bu kadar yalnız bir yüz görmemiştim. Ama o hüznün geri- sinde müthiş bir öfke var. "Çok mu öfkelisiniz?" diye soruyorum. Ve hemen ekliyorum: "Çok mu yalnızsınız diye soramayaca- ğımdan, çok mu öfkelisiniz, diye sordum" diyo- rum. Hani soru sormayacaktın, gibilerden bir bakış atıyor... Yine karşılıklı susuyoruz... Neredeyse bir saatin sonunda, izin istediğimde, beni kapıya geçırırken gülümseyerek "Öfkeyleya- şanmaz" diyor. Bu, o sıralarda, Güney Afrika'nın her yerinde seçim öncesi en sık kullanılan slogan- lardan biriydi. Kendi düşüncesi olarak mı söyledi, yoksa sloganı mı tekrarlıyor acaba diye düşüne dü- şüne Coetzee'nin yanından ayrıldım. Dilimde, Kavafis dizeleri: "... hava karardı, barbarlargelmedi./ Ve sınırbo- yundan dönen habercilere göre,/ Barbarlar diye kimseleryokmuş artık./ Peki, biz ne yapacağız, şim- di barbarlar olmadan?/ Bir çeşit çözümdü onlar somnlanmıza..." Işte Coetzee'yle baş başa geçen bir saatin öy- küsü... e:posta: zeynep > zeyneporal.com Faks:(0212)25716 50 BUGUN • SAKIP SABANCI MÜZESİ'nde 'Kahvaltıda Caz' kapsamında saat 11 .OO'de Focan Funk Latin Project'in konseri. (Biletix: 0216454 15 55) M DÜZCE ANIT PARK VE KALICI KONUTLAR 12 KASLM PARKI'nda 13.00'te 'I. Uuluslararası Düzce Yerel Kalkınma Şenliği' kapsamında Yapı Kredi Yayıncılık'ın düzenlediği 'Düzce Sokaklarinda' adlı etkinlik. (0 212 252 47 00) 4. KİTAP DÜNYASI FUARI'NDA BUGÜN • DOLMABAHÇE KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 13.45'te Söz Yayınlan ndan Nevzat Erknıen'ın imza günü, 15.00'te TRT Caz Orkestrası'nın konseri, 16.15'te Cumhuriyet'ten Erdoğan Aydın'ın imza günü, 17.45'te Itaki Yayınlan'ndan Oruç Aruoba'nın imza günü. (0 212 361 03 13)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear