24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM 2003 SALI 14 JVLJl-iJ. LJJ\ kultur(âcumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL DT'deAnkarabuluşması (II)Devlet Tiyatrolan'nın 'Ankara BuluşmasTnda su- nulan oyunlan tartışmayı bu yazıda da sürdürüyo- rum. Hazır 'bölgelerdeki' ti- yatrolan izleme şansını ya- kalamışken... Erzurum DT'nin sundu- ğu 'Scapin'in Doiaplan' Moliere'ın commedia dell'Arte biçemıne en ya- kın oyunlanndan bıridir. tki baslacı ve pinti babanın varlığına karşın, iki deli- kanlının mutluluğa erişme- lerini zekice manevralarla sağlayan kurnaz uşak Scapin'in marifetleriyle be- zeli bir fars. Yönetmen Ahmet Müm- taz Tavian da yaptığı rej ıy- le doğal ki güldürmeyi amaçlıyor. Ancak, oyunda var olan commedia dell'Ar- te plastiğini kendi yorumu doğrultusunda ortaya çı- karmayı da önemsemiş. Sertel Çetiner'in işlevsel 'liman' dekoru ve Sevgi Tûrka>''m cicili bicili giy- sileri, amaçlanan sahne ola- ytnın estetik boyutlanru ta- mamlamış. Oyuncular da 'söz komiğf nı 'hareket ko- miği' ile besleme yolunda çaba harca- mışlar. HarekefIn sözü yok etmesi Ancak, 'hareket'te görsel vuruculu- ğun aşın düzeyde vurgulanmasıyla 'söz' de şaha kalkrruş ve Orhan VeJi'nin güzelım Türkçesı anlaşılmaz olmuş. Metni bilmeme karşın, oyunun bir noktasına ulaşıldığında kimin kimin uşağı olduğunu, hangi oğlanın hangi kızı sevdiğini, babalann derdinin ne ol- duğunu anlamaz duruma geldiğimi ıtiraf etmeiiyim. Öykü zaten basit, so- nunda nasılsa tatlıya bağlanacak de- yip de kendimi sahnedeki 'hüner' gös- terilerine bırakabilsem... Ama o nok- tada da birengel çıkıyor. Duyulmayan ya da anlaşılmayan 'söz'e eşlik eden 'hareket' o kadar uzuyor ki, çarpıcı- lığını yitirip artık güdülmeyen 'yine- lemeler'e dönüşüyor. jrTnkara Buluşması 'nda sergilenen 'bölge' oyunları arasında Erzurum DT'nin sunduğu 'Scapin 'in Doiaplan' Ahmet Mümtaz Taylan 'ın konseptiyle, Adana DT'nin 'Cimri si Işıl Kasapoğlu 'nun yorumuyla, Diyarbakır DTyapımı 'Gulyabani' Tayfun Erarslan 'ın sahne düzeniyle, Sıvas DT'nin 'Bir Ümit İçin' oyunu da Mehmet Ege 'nin rejisiyle yer alıyor. canh müzik, görsel-işitsel düzeyde temiz bir çalışma yapıldığın] muştuluyor. Or- taoyunu bıçemini altüst eden 'grotesk' hayaletler, sanki Batı tıyatrosundan firlarruşçasına ortaya çıka- na dek... Hayaletlerin gö- rüntüsü, oyuna egemen olan ve gelenekselliği için- de kendine özgü bir şiirsel- lik taşıyan sahne anlatımı- na ters düşüyor. 'Söz' ko- miğıne dayah bir uyarlama- da oyunculann sözlerinin anlaşılmayışı ve oyuncu- luğun beklenen düzeye çı- kamayışı da ortaya konan emekten tam verim ahn- masını engelliyor. Oyuna Içten1 değil. 'dıytan' bakmak Mehmet Ege'rün Sıvas DT'de sahnelediği Emma- nuelRobles nın 'Bir Ümit İçin' (Monserrat) oyunu ise daha temel sorunlar içeriyor. İspanyol sömür- geciliğine karşı çıkan Ve- nezüella halkının önderi Sorun, yönetmenin, genç oyuncular- dan beklediğı ve onlann da seve seve harcadıklan 'enerji'nin büyüsüne ka- pılıp, onlann hareket düzeyinde ser- gilediği hünerlerin 'söz'ün gerekrirdi- ği 'hüner'i geri düzeyde bırakmalan- narazıolması. Başta Scapin'i canlan- dıran M. Serhat Kılıç, bir dolu yetenek- li genç oyuncudan 'hüner' izlemek sevindirici kuşkusuz. Ama 'güldür- meyecek' boyuta ulaşana dek uzatılma- malı... IşdKasapoğlu'nun yönettiği Adana DT yapımı 'Cimri' ise Moliere'ın en ünlü 'karakterkomedya'sıdır Sabahat- tinEvuboğlu'nunçeviriTürkçesi sah- nede yetkinlikJe yansıyor. Oyunu iz- lemek de kolaylaşıyor. Ancak, bu kez de sahne düzeni, ilk bakışta çarpıcı görünen görsel öğelerin varlığına kar- şın, yalnızca üç beş 'hareket komi- ği'ne yaslandınlmış: Sahnede koşa- rak devinme, seyirciye bakarak oyna- ma, kaçmak ya da bir şey aramak için sahne platformundaki delik ya da boş- luklara girip çıkma. Sıradan bir fars dü- zeneğine yerleştirilmiş olduğu için sahne olayında 'karakter komedyası' oluşmuyor. ÜnJü Harpagon karakte- rini canlandıran Mustafa Kurt'un yo- rumu da 'karikatürleştirme' düzeyin- de kalıyor. Rastgele kullanılan görsel ögeler 'Görsel' düzeyde kullanılan kımi plastık öğeler ise 'rastgele' düzenlen- miş duygusu veriyor. Örnekse, Har- pagon'un oğlunun ve kızının yüz mak- yajı beyaz fon üstüne yapılmış. 'Kü- çükburjuva' görüntüsü vermek için mi? Ama, aşçıbaşı arabacının da mak- yajı aynı. Acaba bu kişiler oyunun soytanlan ya da sirk palyaçosu mu? Peki, o zaman ötekiler ne? Gösteren- gösterilen ilişkısini çözemediniz mi, doğal olarak 'ne gerek vardı bu kul- lanıma' diyorsunuz. Eğimli bir tahta platform üstünde dekorsuz olarak oy- nanan oyunda tavandan bir salıncak, bir de avize sarkması da garip. Salın- cak yalnızca oyunun başında 'hareket' kotarma hatınna kullanılıp gözden kayboluyor. Avize ise tepede asılı ka- lıyor. Olayın zaten ev içinde geçriği- ni biliyoruz oysa. Dahası, oyunun bir yerinde bir adet salon iskemlesi kul- lanılıyor. Ama salonda geçen toplu sahnelerde herkes yerde oturuyor. Diyarbakır DT Hüseyin Rahmi Gür- pınardan Lale Oraloğlu'nun uyarla- dığı 'Gulyabani'yi sahnelemiş. Tay- fun Eraslan'ın sahnelediği oyun, Os- manlı döneminde yaygın boş inançla- n eleştlriyor. Hayaletlerin kol gezdi- ği sanılan bir konakta geçen öykü or- taoyunu biçeminde sunuluyor. Beh- lüldane Tor'un kayar dekor parçalan, FatmaGörgü'nün, genellikle 'beyaz'. zaman zaman da renklenen özenli giy- si tasanmı ile saz heyetinin yaptığı Monserrat'yı konuştura- bilmek için sokaktan topladığı altı si- vili rehin alan ve onlan teker teker ölü- me gönderen tspanyol komutan Xı- qulerdonun oluşturduğu bir 'psiko- lojik gerilim' oyunu var karşımızda. Ancak, sahne yorumu, kanlı 'işken- ce' sahnelerinin yarattığı tür bir 'ge- rilim f i amaçlamış. Psikolojik boyutun oluşması için gerekli 'içselleştirici' oyunculuk da yerini -yerli yersız- 'ha- reket' öğeleriyle bezenmiş bir 'dıştan' oynamayabırakmış. Sanatçılarrolle- riyle özdeşleşmeyince, oyunu psiko- lojik boyutta besleyen ironi'ler yer yer 'güldürü'ye dönüşmüş, 'Kurban'la- nn yaşadığı dram bıle inandıncı ol- maktan çıkmış. Psikolojik gerilimi hem iç dünyasında yaşayan hem de sahnedeki herkese yaşatan Izquler- do'da Bülent Çiftçi'nin sunduğu yo- rum böylece 'ironik' incelığe ulaşa- mamış, 'komik'leşmış... Bir oyun met- nine 'içten' değıl de 'dıştan' bakma- nın vahim sonucu... İrfan Okan hn resimleri Evin Sanat'da Kültür Servisi - Evin Sanat Galerisi, 23EkimtarihinedektrfanOkan'ın son dönem çalışmalarından oluşan 12.kişi- sel resim sergisine ev sahipliği yapıyor. 'MahalK Görüngüler' adını verdiği bu sergisinde, Okan, hayal gücünün besle- diği anlatımlarda biçimsel özgürlüğü yakalıyor. Fakat, sanatçının yapıtlann- da, gizli bir başkaldın ve sistemle ban- şık olmamanın yansımalan da seziliyor. Sanatçı, Irak savaşına ve yeni dünya dü- zenine de ironik bir yaklaşımla eleştirel bir göndermede bulunuyor. Flgürü araç olarak kutlanıyor Figürü araç olarak kullanan trfan Okan'ın insanı, otoriteyi temsil etme- yen, sıradan birisi olarak tuvalde yeri- ni buluyor. Zaman fikrini dar anlamda kullanmayan sanatçı, dünü, bugünü, yannı sorgulayan resimler yapıyor. îr- fan Okan, yapıtlannda, yalınJığı karma- şayı çözünce keşfediyor. Okan, anıtsal fikirden kopmaya, figürün değil, dün- yanın, hayatın anıtsallığını vurgulama- yı tercih ediyor. Okan. resmi, ressamın değil seyircinin bitirebileceğine inanı- yoı. (0212 265 81 58) Altıdan Sonra Tiyatro Topluluğu yeni oyunları 'Bekleme Salonu 'yla seyirci karşısında Saat sorulan vurunca...SELCEIN AKSEL içinde varlığımızı onayladığımız işleyiş bize nereden bakıyor? Kimlik kavramına sistemin içinden biz nasıl bakabiliyoruz? Kendimiz ve 'diğerleri' dedirten o gerekli, ama adını dolaylı sıfatlarla anmayı tercih ettiğimiz, acımasızlığımızın miman olan bir işleyiş... îhtiyaç duyulanı ve ihtiyaç duyulmayı isterken 'kendi'mız neredeyiz ?.. 'Bekleme Odası'... Altıdan Sonra Tiyatro topluluğunun yeni oyunu bu adı taşıyor. Daha önce 'Saücının Ölümii' ve 'Ver Eüni Yeni Dünya' ile se>ırci karşısına çıktılar. 'Bekleme Odası' ise ana temasını bırlikte belirledıkleri ve yine topluluktan \Tğit Sertdemir'ın kaleme aldığı bir oyun. Sertdemir, Onur Tuna ve Sevi Orakoğlu rol alıyor. Oyunun yönetmenliğini Gûlhan Kadim. dekor tasanmını Esra Kudde üstleniyor. İlk ıkısinde olduğu gibi, bu oyunun da biçimlenmesinin her aşamasında toplulujun diğer üyeleri, Ash Can Kortan, Seda Özen Yürûk, Ebnı Gözdaşoğlu, Erkan Kortan, SeKn Girit Karadağ da görev almışlar. Aynı şeyl Istemek Üç kişinin aynı şeyi elde etmek için geldikleri bir 'bekleme odası'nda başlıyor öykü. Acaba ne olacak sorusunun akla gelişi veya sonsuza kadar sürebilecek bir anın içinde bulunma hissi, odadaki ikı kişinin gergin bekleyişinde tanıdık geliyor insana. Aynı şeyi istediklerini bilerek ve henüz birbirlerine 'söz' söylemeden bekleyişlerini sürdürürlerken biri daha katılır aralanna. Sade döşenmiş objelerle desteklenen oda, belli bir kültürün ve zamanın atmosferini taşımıyordur, misafır ettiği kişiler gibi. Birbirleri hakkında bildiklen tek şey 'aynı şeyi istedikleridirV Oyunun başında yoğunlaşan durum, canlandınlan karakterlerin diyaloglannda gelişecek olan farklı etkileşim ve olaylara dönüşecektir. Buna etken olan birliktelik, başlangıçta davranışlannı kısıtlayan ve uygun bir görüntü sergilemeye çahşan bu kişileri, şaşırtıcı bir hesaplaşmaya götürür. Tüm davTanışlan ve sözleriyle birbirlerini sınadıklan ve sorguladıklan bir süreci yaşamaya başlarlar ya da böyle olması istenmiştir. 'An' hızla çözülmekte, ce\aplar hızla gelmektedir. 'Oyun', beklenmedik - aslındaijildiğimiz - bir şeknlde son bulur... ç kişinin aynı şeyi elde etmek için geldikleri bir 'bekleme odası'nda başlayan oyun insanı, 'Düzenin içinde neredeyim' sorusuna ustalıkla taşıyor Bu oyunda ötesi var... Gündelik hayatımız var altıya kadar. Sıkıştınlmış yaşamlar, insan ilişkileri, kaybettiklerimiz... Günümüzde kaçmılmaz olarak düştüğümüz bir durumu kendi akışı içinde belirginJeştiriyor 'Bekleme Odası'. Karakterlerin beklenmedik yoğunlaşmalanyla öykülerine uzanan diyalog ve gelişen olaylar, aslında herkesin içinde karşılığını buluyor. Ve insanı, 'Düzenin içinde neredeyim?' sorusuna ustalıkla taşıyor. Genç bir tiyatro topluluğu olan 'Alüdan Sonra TTj'atro' için bu oyun bir dönüm noktası. ITÜ Güiel Sanatlar Bölümü'nde tiyatro çahşmalanna başlayan ve on yılın sonunda 1999 yılında 'Alûdan Sonra Tiyatro'yu kuran topluluğun üyeleri, başından beri kendi yazdıklan bir oyunu sahnelemek istemişler. Kendi oyunlarıyla sahnedeler Kadim, bunun için doğru zamanı beklediklerini söyleyerek "Bu fikri 'gece tiyatrosu'yla buluşturduk. Kurgu beUd tam karşıhğı değil yapüğımız ortak çahşmanın, neyi verınek istediğiınize karar \erdik, tüm bu fikir ahşverişini kapsayan bir tablo oluştu" diyor. Tuna, topluluk adına çok önemli bir çalışma olduğunu ekliyor bu noktada."Bizden bir şey de çıkmalry dı ortaya, rümüyle™ Tî>atral anlamda da. Bu oyunda ötesi var.. Gündelik hayaümız var alüya kadar, ister istemez saldırgan. Sılaşmış yaşamlar, insan ilişkileri, kaj'bettiklerimiz.^" Kurguyu \e dile dökülmesini üstlenen Sertdemir ise "Yapoğım daha çok oyunu inşa etmek oldu, olaylann ilerleyişmi benıiemek. Oyunun teması aslında kimseye uzak değil" diyor. İnsana ait her öykü gibi, sorular yenilerini doğurabilir tabii. "Bir öykü daha uzayabilir beUd, ama anlatmak istediğimizi aslında kısa gibi gözükse de bu ovunda anlatüğunızı düşünüyoruz" diyor Kadim. (Oyun Mava Sahnesi 'nde Cumartesi günleri 23.30'da izlenebilir. 0 212 252 74 52) YAZI ODASI SELİM tLERİ Osman Cemal Kaygılı'mn İstanbul'u Sait Faik, Çingeneler yayımlandığında, Osman Cemal Kaygılı'nın çok değerli bir yazar, Çingene- fer'in de çok içten bir roman olduğunu söylemiş. Yetiştiğim yıllarda, Osman Cemal, 'yitik' bir yazar- dı. Çoktan unutulmuştu. Eserlerinin yeni basımlan ya- pılmıyordu. Tahir Alangu'yla Cevdet Kudret'in, hikâ- yemizi ve rornanımızı gerçekten irdeleyen antolojileri dışında, Çingeneler yazannı anan yoktu. Aygır Fatma'y, Bekri Mustafa'% Ankara Caddesi'nin eteğindeki Semih Lütfi Kitabevi'nin tozlu raflanndan bulmuştum. Kaç yıl önce basılmış ve tükenmemiş. özellikle^yg/rFatma'yı çok sevmiştim. Farklı bir ro- mandı. Farklı bir üslupla kaleme getirilmişti. Edebiyat tarihçilerimiz, Osman Cemal'in Hüseyin Rahmi çizgisinden yol aldığını ileri sürüyorlar. Kıyısın- dan köşesınden Ahmet Rasim, Sermet Muhtar Alus anılıyor, onun adıyla yan yana. Bana sorarsanız, toptancı yargılar. Hüseyin Rah- mi'nin tek başına bir 'okul' olduğunu düşünüyorum. Ahmet Rasim bambaşka bir dünya. Sermet Muhtar Alus'un romanlannda daıma alafranga bir vodvil ha- vası eser... Osman Cemal'e gelınce, onu bizeyeniden kazandıran Tahsin Yıldınm'ın saptayımına katlmamak elde değil: "Osman Cemal, kendinden önce bu türde yazmış olanlann aksine, bu basit kenar mahalle kalabalığının içinden çıkmıştır. Üstelik bazı yazaıiann karşıdan bak- makla yetindiklen yeriere gırmiş, görmedikleri inceli- ği görmüştür." 0 kadar ki, bu sevgi, bu incelik avcılığı, Osman Ce- mal'in üslubuna yansımış, anlatımına sinmiş. Aygır Fatma'nın yeryeryoldan çıkmış cümleleri, birhaJk in- sanının tatlı dilli konuşmasına, söyleşisine ne kadar ya- kın! Osman Cemal'i, dernin belirttiğım gibi, yeniden ka- zanıyor, bir bakıma 'keşfediyoruz!', şimdilerde. Önce Kovuk Palas'ın Esran -tefrika halinde kalmış bir roman-, Akşamcılar yayımlandı (Arma Yayınlan). He- men ardından da Köşe Bucak Istanbul (Selis Kitap- lar). Akşamcının dünyasını dile getıren Akşamcılar'ı he- nüz okumadım. Ama öteki iki eserin tadını çıkardım. Kovuk Palas'ın Esran şaşırtıcı bir roman. 1942'de Son Telgraf gazetesınde tefrika edilmiş; altmış yıl bo- yunca unutulmuş. Kimsenıngözuneçarpmamış. Kim- se önemsememiş. Oysa, hem dil ustalığı sergılıyor, hem Diyojen'e, Eflatun'a, eski Atına'ya kadar uzanıyof, hem de tepeden tırnağa 'yerli'. Dil ustalığı: Çünkü Kaygılı, tekerlemeterin, bilmece- lerin, ortaoyununun sözcüklere dayalı cambazhğını bu romanında rengârenk sergilemiş. Gerçeküstücü- lüğün alaturkası, diyeceğim geliyor. Köşe Bucak Istanbul'a gelince, inanılmaz sıcaklık- ta, içtenlikte bir eser. Gün ışığına çıkaran Tahsin Yıldı- nm'a teşekkür etmek istiyorum: 1930 sonrası. Yeni Gün gazetesinde uzunca bir ya- zı dizisi. Osman Cemal'in yıne yitik bir çalışması. Ki- min aklına gelirdi... Yazar, bizi bütün Istanbul'da, semt semt, mevsim mevsim, köşe bucak dolaştınyor. Semtlenn popüler kişilerini tanıtıyor. Onlaria sohbet ediyor... Bir de bakı- yorsunuz, oralarda, onlarta, o yıllardasınız! Adeta gör- sel yanı da olan bir yazı dizisi. 1930'lar Istanbulu'nun belgeseli. 1949 doğumluyum. Hatırladığım -ve unutamadı- ğım- Istanbul, Kaygılı'nın anlattıklanndan soluk izlerta- şıyordu. Sönen ışıklann aydınlatabildiği kadar. Bu yüz- den, Koşe Bucak Istanbul bana bir 'masal' gibi gel- medi. Ama bugünün genç okuruna öyle gelecek. Hele ba- zı semtlerde. Osman Cemal'in -mesela Gedikpaşa'yı tasvır eder- ken- öyle peyzajlan var kı, Istanbul'un 'aura'sını gö- rür gibi oluyorsunuz. Zaman silememiş. Oneriler Tiyatro / Tıpkı Sen Tıpkı Ben, Hadi Çaman Yedite- pe Oyuncuları. (Sıcak, dost, alabildiğine etkileyici bir oyun.) Constance'da Roma kaJıntılan • ALMANYA (AFP) - Alman arkeologlar, Constance kentinin güneybatı sınınndaki 400 yıllık Roma Kalesi'nin kalıntılannı buldular. Bölge müzesi sonımlusu Ralph Rocker, kalenin yaklaşık olarak bir hektar alaru kapladıgını ve Constance Gölü'ne kadar uzandığını, kahntılann göl kenanndaki şehrin sınırlan içinde bulunduğunu belirttiler. Bu kalıntılar, Romalılann Constance'daki varlığının ilk somut kanıtlan ve kentin antik çağda da bir merkez olduğunun göstergesi. Doulos Krtap Gemisi Mersin'de • MERStN (AA) - Dünyamn en büyük yüzen kitap fuan 'Doulos Kitap Gemisi'nin, 23 Ekim - 2 Kasım tarihleri arasında Mersin Limaru'na geleceği bildirildi. Bilim. sanat. hobi, spor ve çocuk kitaplan gibi, yaklaşık 8 bin farklı alanda kitabın yer aldığı Doulos Kitap Gemisi'nde, 40 ülkeden 320 gönüllü hizmet veriyor. Kitap Gemisi. hafta içi 10.00 - 22.00, pazar günü ise 14.00 - 22.00 saatleri arasında ziyarete açık olacak. bmir'de Sonia Dorigo dinletisi • Kültür Senisi - Italyan soprano Sonıa Dongo, 23 Ekim'de saat 2O.3O"da ttalyan piyanist Eddi de Nadai eşliğinde bir şan resitali sunacak. Izmir Devlet Opera ve Balesı ile ttalya'nın Izmir Konsolosluğu ve ttalyan Kültür Merkezi işbirliğiyle gerçeldeştirilecek olan resitalde sanatçı; Tosti, Donizettı, Mascagni, Puccini, Verdi, Leoncavallo, Gastaldon. Lara, Curtis, Cardillo ve Falvo-Fusco'nun çeşitli yapıtlannı seslendirecek. İki konferans • Kültür Senisi - Fransız ,\nadolu Araştırmalan Enstitüsü'nün davetiyle tstanbul'a gelen Frederic Hitzel 22 Ekim'de saat 19. 00"da Fransız Kültür Merkezi'nde bir konferans verecek. Aynı gün Fransız Anadolu Araştırmalan Enstitüsü'nde de 16.00-18.00 saatleri arasında "Türk ve Osmanh Araştırmalan" Bölüm Başkanı François Georgeon, kasım ayında Fa>ard Yavınevince satışa sunulacak olan "Son Sultanlardan birinin Biyografisini Yazmak: II. Abdülhamid Örneği' kitabı hakkında bir seminer verecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear