23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 31 TEMMUZ 2002 ÇARŞAMBA 14 J V U İ J I U J A kuJtur(g cumhuriyet.com.tr 'Aykırı' sanat tarihçisi ve eleştirmeni Sezer Tansuğ'u beş yıl önce yitirmiştik 'Karşıtıarama'runpeşindeydiKAYAÖZSEZGİN Genel anlamda eleştırinin, özel an- lamda sanat eleşririsinin, hem Tür- kiye'nin kültür koşullanndan kay- naklanan, hem de bizzat kendisinin yarattığı tutku dnamiklerinden bes- İenen, kendine czgü yapısal bir olu- şumu söz konusudur. Batı külfürü- nün dayandığı tanhsel değerlerle ara- mızdaİd zaman farkını hiç değilse en aza indirme yönündeki, aşağı yu- kan iki yüzyılı bulan uğraş ve dene- yimler, bu oluşumu ister istemez hız- landırmış; ama bugüne kadar abnmış sonuçlara bakılıısa, kurumlaşmanın ağır işlemesinin yaratrruş olduğu so- nuılar da göz önûne alındığında, sa- nat eleştirisinin. Türkiye'deki çağ- daş sanat gelişmeleri karşısında ken- dıni konumJandırma çabası, belki de bu gelişmelerde gözlemlenen yapı- sallığa paralel olarak, yolunu ve yön- temini aramış, çağdaş sanatın üçün- cü ayağı olan eleştirinin kaçınılmaz varhğını, bireysel bir etkinliğin ara- yışlannda bulmuştur. Sanat tarihçiliği altyapısı üzerine oturmayı amaçlayan bu yöndekı et- kinlik arayışı, kültür tarihçiliği ve felsefe ağırlıİdı yönüyle, cumhuriye- tin ilk yıllanndan başlayarak kendi- ne bir yer açma uğraşına girişır. Bu- radan alınan verimler, çağdaş sanat kavramJannın henüz yeterince açıl- madığı bir ortamda, kuşkusuz kü- çümsenmeyecek sonuçlar vermiş, müzecilığin ve yayıncıhğın emekle- diği bir dönemde, önemli işlevler üstlenmiştir. OsmanJı RessamJarCe- miyeti gazetesinden sanat ve edebi- yat dergilerine uzanan, o dönemde ciddi birkaç yayınJa da desteklenen bu yöndeki çalışmalar, aslında Ba- tı'da da uzun bir geçmişi bulunma- yan bugün anladıgımız anlamda bir sanat eleştirisinin yolunu açmış, bu kavramın güncelleşmesi sürecini baş- latmışhr. 1930 'Iu yrJlarda ve onu izleyen dö- nemde, aynı zamanda eli kalem tu- tan ressamlar, genel kültüre eklem- lenme savaşı veren plastik sanaila- nn temel sorunlan. özellilde de ül- kemizdeki sanatsal gelişmeler üze- B1 atı'nın kendisinin değil, Batı'ya karşı takınılan tavnn belirleyici değerine inanıyor, Batı'yı benimsemenin, Batf yla hesaplaşmaktan başka bir şey olmadığını açık açık dile getiriyordu. Eleştiride ve de sanat tarihçiliğinde, bir tavır arama yöntemiydi bu. rine tarhşma ortamı oluşturacak gö- nüllü bir "eleştinnenlik" sınavı ve- rerek katkıda bulunmuşlardır. Ede- biyatçevresinden birkaç imzanın da bu katkıda bir payı bulunduğu kuş- ku götürmez. Ahşdmışın dışuıda bir eteştirmen Sezer Tansuğ, 1950'li yıllann so- nuna doğru, sanat tarihi eğitiminden gelmiş bir eleman olarak ilk yazıla- nnı kaleme aldığı dönemde, sanat eleşrirmenliğı, henüz aktif bir mes- lek olma aşamasında değildi. Üste- lik o. içinden geldiği akademik ka- riyeri fazla önemsemeyen, hatta ho- calannm tutumuna karşı çıkmayı gö- ze alan yaklaşımıyla, "ayîan" bir sa- nat tarihçisi tipi çiziyor, eleştirmen- liğı de bu bağlamda gördüğü için, alı- şılmış eleştirmen prototipiyle de bağ- daşmıyordu çizdiği bu tip. "ŞenHk- nameDüzenPnin (1961) önsözünde, daha sonra hep sadık kalacağı ılke- yi, kalın çizgilerle belirlemişti: Ba- tı'nın kendisinin değil, Batı'ya kar- şı takınılan tavnn belirleyici değeri- ne inanıyor, Batı'yı benimsemenin. Bah'yla hesaplaşmaktan başka bir şey olmadığını açık açık dile getiri- yordu. Eleştiride ve de sanat tarihçi- liğinde, bir tavır arama yöntemiydi bu. Benimsenmiş kalıplara uymadı- ğından tepki görüyor, kendisinin "deştirel iddiahhk" olarak tanunla- dığı bu tavır, ona karşı olanlann bi- le göz ardı edemeyecekleri bir turu- ma dönüştükçe, daha anJayışla kar- şılanabiliyordu. Bir kitabına isim olarak da seçtigi ifadeyle söylemek gerekirse, "karşıü arama"nın peşin- deydi Sezer. Yazılannda zaman za- man gerilimli biranlatım biçimi kul- lanmış olmasının nedenini, bu ara- yışa bağlamak mümkün. Ona göre, resimde kişisel iç dram, hem çağdaş anlamda "özgür" olmalıydı, hem de yerel çevreye ait "tarihselyaraDşira- desTnin sanatsal veri kaynakjarını gö- zehneliydi. Sezer'ın, daha 1960'lar- dan başlayarak yöneldiğı sanatçı et- kinliğine bakışında, bu iki ölçütün ge- çerliliğini hep korumuş olduğu gö- rülecektir. Biçim olgusunun sürek- liliği, sanatta evrensel bir değer öl- çütii olarak alınmalıydı. Yeni sanat akımJannın türediği bir çağda, bir sanatçının bu değişimJere uymayan kararlı biçim anlayışı, "belli bir üs- lubu, inceliklereve aynnnlara götür- me kaygısr, tutuculuk sayılmamahy- dı. Sezer'in eleştiri kavramına bakışı da "özgür" bir iradeyle bütünleşme- yı amaçlar. Bu kavramın modern ça- ğa doğru gelişmesı. ona göre, sana- tın ve düşüncenin dogmatik ve sko- lastik kalıplardan sıynlarak "ferdi- leşme"sıne ve özgürleşmesine para- lel bir yol ızlemıştir Bir "döriist- Kik" ve "moral davranış" olarak eleş- tiri, "cesaredi bir içtenlik"tır ve öy- le olmak zorundadır. Sanat yapıtıy- la "kanksız, diirüst ve içten bir iliş- ki" kurabildiği ölçüde "öznei-nes- neP birliğini de kapsayabihr eleşti- ri. 0nun değer ölçüleri, sanatın sü- rekli oluşumu karşısında kalıplaş- mış, katı *fbrmüDer''olamazdı. Bun- lar, eleştirmenin "mensubu bulundu- ğu özelçevreden edinilmesi gereken " unsurlardır. Ancak, eleştirmenin eği- lım ve yeteneklenne bu unsurlann ek- lenmesi, çağdaş ve tarihsel dünyanuı "sanatrealitesi"ni bilmeyi ve muka- yeseler yapmayı da gerektirecektir. Sanafla iç içe bir yaşam Kuşkusuz ve her şeyden önce bir tutkuydu eleştiri Sezer için. Tıpkı sa- natın kendisi gibi, ona benzer bir tut- ku hâlesiyle çevrilmedikçe, eleştiri- nin gerçek işlevini yerine getirmesi, çağıyla bütünleşmesi söz konusu ola- mazdı. O nedenle, bütün yaşamı bo- yunca sanat ve sanatçılarla iç içe ol- du, bu çevrenin aynlmaz bir parçası saydı kendisını. Öfkesini, sevincini ve mutluluğunu, bu çevrenin ötesinde aramadı. Ne eskilerin bildiğı bir "mü- nekkkJ" gibi davrandı, ne de tümüy- le başına buyruk saydı kendini. Sa- nat. bir "çıJaş noktasr olma özelli- ğıni koruduğu sürece, eleştiri kavra- mı da kendi sınırlannı çizebilmeli. kendi ifadesel ve kavramsal etiğinin koşullannı, etki ve katılım ölçütleri- ni oluşturabilmeliydi. Türidye'de sanat eleştirisinin bugün temsil edildiği noktada, Sezer Tan- suğ adıyla simgelenen bir oluşum boyutunun varlıği, beş yıl aradan son- ra, daha açıklıkla görülebilmektedir. EmreAkay ve Mehmet Demirtaş yanndan itibaren Gümüşlük Akademisi'nde seminer ve konser verecekler Çağdaş müzik içimizde saklıECE BAKTIAYA tki genç müzisyen Emre Akay ve Mehmet Demirtaş... Fransa ve Isviçre'deki müzik ve si- nema etkinJikJerinden sonra şimdi de Türkiye'de çağdaş müziği saldandığı yerden bulup çıka- rabilmek için kollan sıvadılar. 'The Commit- tee'yi de bunun için kurmuşlar. Amaçlan: stil- de ve biçimde herhangi bir sınırlamaya yer ver- meden, günümüzün müzik ve görsel sanatlar dallanndakı yerli, yabancı sa- natçılannı tanıtmak ve ortak pro- jelerde birleştirmek... Genç sanatçılann ilk etkinli- ği yann, Gümüşlük Akademi- si'nde başlıyor. Görsel öğelerin zenginlik katacağı ve katıhmcı- larla birlikte çözümlemelerin ya- pılacağı, 'Günümüz Klasik ıMu- ziğiNereyeSakJaııdj' başhkJıse- minerle bir konserden oluşan et- kinlik 4 Ağustos'a dek sürecek. 'Yayhlar Dördfisû' olarak Özgûl Gök(l keman),HandeGürsel(2. keman), Orhan Çetebi (viyola) ve Ceren Türk- menler'in (çello) yanı sıra piyanoda ve yöne- timde Mehmet Demirtaş'ın bulunduğu kon- serde, Beethoven'ın Op. 18 No. 4 Do minor, Mozart'ın 'Küçük Bir Gece' ve John Cage'in 4'33 adlı yapıtlan ve Demirtaş'ın ilk kez ses- lendireceği bir bestesi sunulacak. 'The Conunittee'yi yalnızca bir fikir olmak- tan kurtanp uygulama aşamasına taşıyan Meh- met Demirtaş, Fransa Lyon Devlet Konserva- tuvan'ndan kompozisyon, müzik tarihi, müzik estetiği, sanat gazeteciüği ve analiz diploma- lanna sahip. 13 yaşında ilk yapıtlannı bestele- meye başlayan, konserlerinde dinleyiciyi de etkin kılacak ve çağdaş müziğe bakış açısını ön- yargılardan anndıracak bir müzik görüşüne sa- hip olan Demirtaş, bestelerinde Türk müziği ez- gileriyle birlikte işlenmiş postmodern ve mi- nimalist akımJann etkilerini taşıyor. Konserle- rinde yer verdiği 'mûzik tiyatrosu' adlı yapıhyla büyük beğeni topla- yan besteci, sanatı 'sadece duygu- dur' diye tanunJıyor. Demirtaş, asıl hedeflerini 'Görsel, edebi her açı- dan çağdaş sanatla ilgili etkinlikle- ri gerçekJeştirmek, kendi düşün- celerimizi,projeJerimizi gerçekleş- ririrken genç insanJara firsat tanı- makönceükli isteğimiz' sözleriy- le açıkJarken projenin oluşumu- nu şöyle anJatıyor: "Bu >il Tür- kiye'ye geJdik. Neler japabflece- ğimizi araştırırken Gümüşlük Akademisi internette önünıe çıkrverdi. Bunun üzerine,onlara konserönerisinde bulundum.On- larsa konserin vanı sıra seminer ve atölye şek- ünde ek bir etkinUk daha istediler. Ben de seve- rek kabul ettim. Kabul etmeyecekJerini düşün- düğüm için açmadığun birfikir,onlar tarafin- dan bir öneri olarak sunubnuştu. Bunun üzeri- ne yaklaşıkbiryıl önceçahşmaJara başladık. Ça- bşmaiar sırasuida da semineri belgesele dönüş- türmeve karar verdik." Türkıye'de çağdaş mü- ziğin sunumunda eksiklik olduğu, dinleyici- tki müzisyen, günümüzün müzik ve görsel sanatlar dallarındakj yerli, vabancı sanatçılan tanıtmavı ve ortak projelerde birleştirmeji amaçbyor. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) nın de artık bir adım öne geçmek ıstediği izle- niminı edindiğini belirtirken buradaki gençle- ri 'fazla kavgjü,projesizve sadece olumsuzeleş- tiren' olarak yorumluyor. Ona göre, bu nokta- da yapılması gereken profesyonel müzisyen- ler olarak gençlere firsatlar yaratmak.. 'Uzun vadeli bir ortakhk hedefliyoruz' "The Commıttee'nin diğer üyesı Emre Akay besteci kimlığinin yanı sıra aynı zamanda kı- sa fîlm yönetmeni. Sorbonne Üniversitesi 'ni bi- tiren Akay, 'Forum des Images' kısa merraj ya- nşmasında ödül alan 'Chfldish Behaviour' kli- binin müziğinin de bestecısi. 2001 yılında Ce- ne\Te'de sırasıyla Uluslararası Fibn ve Televiz- yon Festivali (Cinema Tout Ecran) ve fsviçre Film Festivali'ne (Fonction: Cinema - Geneve fait son cinema) yönermenliğini, kurgusunu ve bestesıni üstlendiği 'Proxemique' adlı kısa met- raj filmiyle katılan genç besteci, videoyla se- minerin belgeselini çekecek. Akay, Demirtaş'la olan birlikteliklerini 'Tek bir etkinlik değil as- hnda amacumz, uzun \^deö bir ortakhk' şek- linde açıkJarken sanatı bir 'duyunı' olarak yo- rumluyor. Müziğin tek bir sınıfa seslenmesini önlemeninse ancak, insanJara çok sayıda seçe- neğin sunulmasıyla sağlanabileceğini \Tirgulu- yor. Gümüşlük'teki seminerde; 1900'den günü- müze atonal müziğin çıkışı, I. ve II. Dünya Sa- vaşı arasındaki geçiş dönemJeri, serial müzi- ğin başlangıcı, Darmstag ekolü, buna karşılık Amerika'da tepkisel olarak başlayan nıinima- list akımJar, elektronik müzik, tarihsel olarak önemli noktalara değinilip örneklerle zengin- leştirilerek ele alınacak. Bu semineri, görüşme- lerde anlaşıldığı takdirde. Borusan Kültür Sa- nat Merkezfnde her perşembe yapılan müzik sohbetleri kapsamında on hafta sürecek bir baş- ka seminer izleyecek. 'The Committee', ayn- ca, aynı müzisyenlerle kasım ve nisan aylann- da iki konser vermeyi tasarlıyor. Onlara göre, çağdaş müzik içimizde sakJı.. Onu bulmak ise onlann görevi... Kutsal topraklar ve masumiyetin zaferi e.w. forsrer Kültür Senisi - Jean-Christophe Attias ve Esther Benbassa'nın Ta>laşdamayan Kutsal Topraklar ve Israil', EJVl.Foster'm 'Cennet Dolmuşu' adlı kitaplan fletişim Yaymlan'ndan çıktı. Jean -Christophe Attias ve Esther Benbassa, Paylaşılamayan Kutsal Topraklar ve fsrail'de Eski Ahit'ten bugüne 'tsrail toprağj' kutsallaştırmasının yaşadığı çekişkili macerayı ele ahyorlar. Kitap, günümüz dünyasının önde gelen çatışmalarından birini rüm çetrefilliği içinde görmemizi sağlıyor. E. M. Forster 'Cennet Dolmuşu'nda, Birinci Dünya Savaşı'nın öncesindeki çeşitli tarihlerde yazılan on iki öyküsü bulunuyor. 'Makina Duruyor' adlı öyküsü, H.G. VVeUs'in cennetine Orwell tarzı bir tepki. 'Kolonos Yolu'nda can sıkıcı bir ailenin ihtiyar babalannın hayallerini yok edişi anlatıhyor. 'Cennet Dolmuşu'nda da masumiyetin tecriibeye karşı zaferi konu ediliyor. Forster, baskı altında turulan bir toplumun yalanlanndan, özgürlük, kendini gerçekleştirme ve ruhsal dürüstlükle kurtulunabileceğine olan inancını dile getiriyor. DEFNE GÖLGESI TLRGAY FİŞEKÇİ Yapılar, Kentler ve İnsanlar Mimarlık tanımlanırk'en, insanların hem fiziksel mekânlara, hem de kendi duygu ve düşünceleri- nı anlatan biçimlere duyduklan gereksinimi karşı- layacak yapılan üretme eyleminden söz edilir. Dolayısıyla eylem iki unsurtaşır: Insanlann yapı gereksinimi ile yapının yansıttığı insan duygu vedü- şünceleri. İnsan ve yapı birbirini karşılıklı olarak etkileyen, belirleyen iki olgudur. İçinde yaşadığınız ya da çev- renizdeki yapılar sizın nasıl bir insan olduğunuzu da az çok anlatır. Ülkece içinde bulunduğumuz çıkmazları, buna- lımlan yapılanmıza bakarak da anlayabilin'z. Halkımızın büyük çoğunluğunun içinde yaşadı- ğı yoksulluk ve kültürel geriliğin biryansıması ola- rak özellikle de kentlerde yoğunlaşan yapı sefale- tinden söz edebiliriz. H/çbir zaman tam olarak bit- meyen. üzehnde sürekli bir kat daha çıkmaya ha- zır demir filızlerin göründüğü, sıvası, çatısı olma- yan, çevresındeki öteki yapılaria, önünden geçen ya da geçecek sokakla hiçbir ortak yanı ya da iliş- kisı olmayan bir çirkinlik denizi. Bu çirkinlığin içinde varsıl kesimlerin yaşadıkla- rı, inceliklerle tasarlanmış özel alanlar, srteler var bir de. Bu yapılardakı özene, aynntı işçiliğine ba- kıncada sanki genel beğeni düşüklüğünetepki ola- rak ortaya ç/kmış izlenimt doğuyor. Böylesi dış dünyadan soyutlanmış özel alanlar, orada yaşayan insanları mutlu kılabilir mi? Bu arada başka ülkelerde üç yüz-beş yüz yıllık geleneksel kent dokulan yerinde dururken bizim kentlerımizin elli yıl öncekı dokularının bile yerin- de yeller estiğini de anımsayalım. Toplumlar da, kentler de bir bütündür. Toplum- sal kesımler arasında ya da bir kentin farklı mahal- leleri arasında aşılmaz duvarlar örülmüşse artık aynı toplumun bireylen olduğumuzu söyleyebilir mi- yiz? Sabah'ın pazar ekinde tiyatro sanatçısı Yılmaz Erdoğan, Kemer Country"den Cihangir'etaşın- ma nedenini şöyle açıkhyor. "Orda hayat telörgü- lerie çevrili... Kemer'de çok müstakil bir hayat var. Kemer'de squash oynayıp sushi yerken yaza- mam." Aynı günün gazetelerindeki bir başka naber de, Ankara Belediyesı'nin ücretsiz dağıttığı bulgurtor- balanndan birini alabilmek için çabalarken kalaba- lıkta ezilip ölen bir yaşlı kadınla ilgıliydi. Bu iki olay aynı dönemde aynı ülkede yaşanı- yor! Birde nüfusun çoğunluğunu oluşturan genç ku- şaklar var, bu toplumsal çatlamanın ortasında ye- tişen. Daha gittikleri okullarda başlıyor, içine itildikleri aynmcılık dünyası: Bir yanda devletin olanaksız- lıklar içindeki okulları, öte yanda yüksek ücretler- le oğrenci alan özel okullar. özel üniversiteler de verdikleri eğitimden önce yapılan ya da yapı topluluklarıyla dikkat çekiyor. Bunlarda da yapı ile onun kullanılış biçimi ve kullanacak insanlar arasındaki ilişkilerin hiç düşü- nülmediği görülüyor. Gösteriş ön planda. Üniver- site yapısı, on sekiz-yirmi yaşındaki birgencin iliş- ki kurabileceği, kendini yabanc ı duymayacağı bir mekân olmalı öncelikle. Dünyada eşi benzeri ol- mayan çağ ötesı yapılara, bu ülkenin liselerindeoku- muş, bu ülkenin sokaklarında dolaşarak, bu ülke- nin insan/an arasında büyümüş genci alıp kapat- tığınızda, dahası, yine o toplumun içıne dönecek insana orada öğrettikleriniz neye yarar? Devletin son yıllarda çeşitli kentlerde açtığı ye- ni üniversitelerde de benzer yapı sorunlan görü- lüyor: Geniş bir araziye, koca koca yapılan kon- durmakla üniversite olunamıyor. Üniversite, bu- lunduğu kente kimliğıni veren kurumlann başında gelir. Üniversite kentı, sokaklarındaki özgürlük ha- vasından tanınır. Üniversite kentleri kültür kentle- ridir. Kitapçılann, sinemalann, tiyatrolann, konser- lerin sokaklanna yayıldığı kentlerdir. Hangi üniver- sıtemiz, hangi kentimize bu özellıği kazandırdı, bir bakalım. Birey-toplum-yapı-eğitim... Bunlar birbirini be- lirleyen etmenler. Hiçbiri tek başına varolamıyor. Kentlerimizı yenibaştan, ınsani özellikleri öne çı- kararakdüzenlemedikçe, insanımızı uygar kılacak eğitım ve yaşam olanaklarını sağlayamadıkça tek tek kurtuluşların olamayacağını hep beraber gö- receğiz. tfisekci', hotmail.com K Ü L T Ü R # Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear