01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 6 HSAN 2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA İV \ J | j | [email protected] 15 Tayfun Pirselimoğlunun sansürce aklanan yapıtı bugün izleyiciyle buluşuyor . lk uzun metrajlı fılmi 'Hiçbiryerde'nin yanı sıra, 'Dayım' ve 'Sükût Altındır' adlı iki kısa metrajlı çahşması olan yönetmenin yapıtlannın ortak noktalan hepsinde 'kaybolma' ve 'takip' temalarının işlenmesi. ^ıfekpare biracı: HiçbhymleGAMZE AKDEMtR "21. Uluslararası tstantMil Film Festhıali'' kapsamında bugün Beyoğ- lu Sineması'nın 19.00 seansında sı- nemaseverlerle buluşacak fi lm. Tay- fun PirseBmoğhı'nun, geçerı günler- de gönderildiğı Üst Denetirn Kuru- lu'nca aklanan (!) ilk uzun metrajlı yapıtı 'Hiçbiryerde' olacalc. Zuhal CMcay, Parkan Özturan, Meral Okay, Ruhi San, Cezmi Baskın, D>evin Öz- gûn Çınar'ın oynadıklan filmın se- naryosu da Pirselimoğlu'na ait. Olmüş olan Kürt asıllı kocasının politik olaylara kanşması nedeniyle çok acı çeken ve bu nedenle bu tür olaylardan uzak tutmaya çalıştığı oğ- lu 'Veysel'in günün birinde kaybolu- şunun ardından savrulan, sürüklenen 'Şükran'uı öyküsü 'Hiçbiryerde'. Bir takibin, bir anneyle oğulun öykü- sü... Pirselimoğlu'nun, filmin admı 'Hiçbiryerde' olarak bıtişik yazması- nın nedenı anlattığı acının b i r bütün olarak algılanmasını istemesi. 'Da- yım' ve 'Sükût Alnndır adlı ikı kısa metrajlı çahşması olan yönetmenin yapıtlannın ortak noktalan hepsinde kaybolma 1 ve takip' temalarının iş- îenmesi. Viyana Tatbikı Güzel Sanatlar \kademısi 'nde resim ve gra-sür oku- yan; lstanbul, Viyana, New York, Budapeşte ve Talinn gibi kentlerde kışısel sergiler açan Pirselimoğlu, ressarn yönünün sinemasına, karele- nnde mekânı parçalayan, daha çö- zümlemeci bir bakış olarak yansıdı- ğı düşüncesınde. 'Sinemam politik değiT Sansür olayının da biraz olsun bes- lediğive sinemasına karşı oluşabile- cek 'Fttütik sinema yapıyor' genelle- mesinn çok yanlış olacağı kaygısım "Hiçbiryerde, konusu dolayısryia po- litik olsa da, sinema tavnm politik ola- rakgtneUenemez. Politiksinema yap- mryorum. Politik olmayan fiimlerim de vaı Bu tanımlamalan doğnı bul- muyorum" sözleriyle dile getiriyor. Çok talıhsiz bir olay olarak nitele- diği ansürle ilgili olarak "Türki- ye'niı böyle bir sınava hiç ihtiyacı yoktııve bizi böyle bir sınava soknıuş olmabnndan dolayı da büyük üzün- tû dııvuvorum. Bu noktada olumlu sonuç atap almamak 'Hiçbirşey'i de- ğiştirmryor maalesef. Ya sonrakiler... Bu bir denedeme mekanizması olma- ması anlamına gebniyor elbette, ama bu denetleme ancak çocuklara yöne- lik bir şiddet ve çocuklara yöneiik pornografiyle UgUi olarak anlaşdabi- lir. Onun ötesinde bir denetleme ka- bul edilemez" diyor Pirselimoğlu. Akımlarla ilgili büyük sözlenn edılebıleceği dönemlerin geride kal- dığuıı, sinemada postmodern bir dö- nemin çalkantılannın yaşandığını düşünen yönetmen. son Dogma ha- reketinden sonra -kı Dogmacılann da artık Dogma'ya ihanet ettiği ka- nısında- artık bir başlık altında top- lanabılecek, 'şu akımdır' denebile- cek sinema bakışlanndan çok, kışi- sel sınemalann öne çıktığını söylü- yor. DoğıTnun çok sözü var Bu noktada son yıllarda Avru- pa'nın kısır bir döngüde olduğunu, çeldlen film sayısı çok artsa da yeni cümlelerin kurulamadığını anımsa- tan yönetmen, 'Doğu'nun söyleyecek çok sözü olduğunu belırhyor. "Avrupa'da yaşanan bu postmo- dern dönenv entelektüel anlamda ger- çek bir karmaşanm olduğunu göste- riyor. Ama Doğu'da öyle değfl. Doğu- lu sinemacılann söyleyecek daha çok sözleri VBT. Burada Doğu derken, Tür- kiye'nin de içinde olduğu, Çin'e, Ja- ponya'ya uzanan o geniş alandan söz ediyorum." Kısa metraj filmlerle başladığı si- nema serüvenini uzun metrajın yanı sıra yeni kısa filmlerle sürdüreceği- nı söyleyen Pirselimoğlu, 'kısa film' olayının Türkiye'de çok yanlış anla- şıldığı kanısında. 'Kısa'lığın filmın süresiyle ilgili bir şey olmadığını, bir başka hikâye anlatma türü olduğunu ve yine bu genellemeler nedeniyle tam anlaşılamamasından dolayı sa- dece uzun metrajlı film öncesinde ge- çirilen bir aşamaymış gibi algılandı- ğını söylüyor. Ona göre, kısa film da- ha işlevsel bir tür ve yaratıya her alan- da daha özgür bir platform sunuyor. Bu nedenle senaryosunu bitirdiği ve dört çalgıcının, bir kısmı Diyarba- kır'da, bir kısmı Istanbul'da geçecek, yine takıp temalı öyküsünü anlataca- ğı bir sonraki filmi 'Quartet' de bu türde olacak. Dığer projeleri arasın- da yer alan, üç kaçagın öyküsünü an- latacağı kara komedı tarzındaki uzun metrajlı fılmini ıse gelecek yıl Napo- li'deçekecek. Pırselimoğlu'nunayrı- ca şu anda yazmakta olduğu ve adı- nın aşk hastalığı anlamına geldiğini söylediği romanı 'Malu Hülya' da bitmek üzere. DoğuAvrupa 'nın acılı gerçeJdiği ASLISELÇUK Peter Gothar. korkularımızdan kaçmak için umut- lanmızı kolayca başkalanna bağJarsak oluşacak ohım- suduklarla flgih' trajikomik bir çabşma yapmış. tngiliz sinemasının sıradışı yönetmeni Ken Loach, "Demiryolcular''da izleyiciyi 1995'e, Ingiliz demıryollannın özelleşti- rildiği yıllara götürüyor. Demiryollan artık devletin elinden çıkrnış, özel bir işletmeye geçmiştir. Işçilere de güçlerini artık reka- betçi bir pazarda satmalan söylenmiştir. Senaryosunu eski Ingiltere demiryolu ça- hşanı Rob Dawber'in yazdığı film, özelleş- tirmeden ötürü yaşamlannın asla, hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağını bilen bir grup işçinin öyküsünü anlatır. Meffi Litvai nın bir öyküsünden Macar Peter Gothar'ın senaryolaştınp yönettiği "Pasaport*, Doğu Avrupa'nın acılı gerçek- liğinin bir tanımlaması. Genç bir çiftin ara- cıhğıyla korkulanmızdan, zayıflıklanmız- dan kaçmak için umutlarımızı kolayca baş- kalanna bağlarsak oluşacak olumsuzluk- larla ilgili trajikomik bir çalışma yapmış Gothar. Yo Henminın öyküsünden esinlenerek çektiği "Kızıl Köprünün AJündan Akan Ilık Sular"da usta Imamura, ınsanlann za- yıf yanlannı, kazanılan ikinci yaşam ola- naklannı her zamanki yetkin sinema diliy- le yansıtıyor fılmine. Bach yorumlanna günümüzde yeni bir anlayış getiren ünlü piyanist Glenn Go- uld'un yaşamı ve sanatçı kimliğini irdele- yen "Gtenn Gould Hakkmda Otuz İki Kı- sa Fihn" (1993) adlı çalışmayı Kanadalı François Girard yönetmiş, Gould'un -an- latılacak olan en iyi özyaşam öyküsünün düş ürünü olması gerektiği- düşüncesin- den yola çıkan Girard, bu çizgidışı sanat- çuunportresini gerçekten ustalıkla çiziyor. "Dûmanın Töm SabahlarTnda (1991) Fransız yönetmen Alain Corneau, 14. Lo- uis döneminde yaşamış olan, mesleklerine bakış açılan, yaşamdan beklentileri tam karşıtlık taşıyan iki müzisyeni yetkin dra- matik bir dille aktanyor. Yüksek gişe geti- risi de sağlayan, müziğin odağındaki bu fihn 1992'de en iyi film, yönetmen, yar- dımcı kadın oyuncu, müzik, görüntü, ses, kostüm olmak üzere 7 Cesar ödülü kazan- dı. Filmin bir başka özeüiği de ünlü oyun- cu Gerard Depann'eu'nün gençlik yıllan- nı oğlu Guillaume'un oynaması... İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Tarafsız bölge yok, tarafsız ülke de yok Bona'da 1993 Haziranı. Sırplarla Bosnalı- lar sa aşıyor. Bir grup Bosnalı asker Birleşmiş Mılleler tarafından korunan Tarafsız Böl- ge"d kaybolur. Sırplar, yollannı kaybeden Bosrı askerlerine ateş açarak biri dışındakı hepsni öldürürler. Bosnalı Ciki yaralanmış a- mı sâ kalmıştır. Sırp komutaru yörenin kont- rol eıılmesıni ıster ve iki askerini gönderir. tki asice sipen kontrol ettikleri sırada Ciki ateş açaracbirini öldürür, ötekini yaralar. Ölen Sırp aslceı daha deneyimlidir ve ölmeden önce bir B^salı askerin bedeninin altına bubi tuzağı olımir mayın yerleştirir. Bosna askerleri ge- lip c ölülerini aldıklan zaman beden altına yerletiriletı mayın patlayacak, yeni ölümlere y- ol aacaktır. Ancak, ölü sanılıp altına mayın yerletirilen Bosnalı asker ölmemiş, bayılmış- to Kndine geldiği zaman artık hiç kıpırdama- nasgerektiğinı öğrenir. Böylece, "Tarafsız Büf"deki bir siperde bır Sırp askeri, birisinin alîiiî mayın yerleştirilmiş iki Bosna askeri bir- lıcteir kader arayışına girerler. Tek başına hiç- bıriın kurtulmasına olanak yoktur, işbırliği yaptıklan zaman kurtulma şanslan olacaktır. Bunu kavrarlar, kendi taraflanna seslenerek yardım isterler. Yönetmen Danis Tanovic, çok ilginç bir se- naryoya oturttuğu fılminde büyük bir insancıl tema>ı işliyor. Savaşta da hiç kimsenin tek ba- şına kurtuluşu yok. Ama birbiriyle hiçbir kişi- sel düşmanlığı olmayan, birbirini tanımayan, ikisi de birer insanoğlu olan ıkı kişi, aralanna sokulmuş yapay tanımlarla birbirine düşman ediliyor, birbirini yaralamaya, öldürmeye çalı- şıyor. Fırsat bulduğu zaman gene birbirlerini öl- dürmeye çalışacaklar, onlan ancak ortak bir kurtuluş zorunluluğu birlikte hareket etmeye yöneltecek. ErichMariaRemarck'ın ünlü "Ba- ü Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" Idasiğinde an- latıldığı gibi, romanın kahramanı, tam da böy- le bir tebliğin yayımlandığı gün. cephede öldü- rülmüştür. Savaşlar, insanlann hep şu soruyu sormamalan nedeniyle uzayıp gidiyor: "Ben, kimin çıkarlan için savaşryorum? Karşımdaki hiç tammadığun genç insanlar neden beniın öl- dünnek istediğün insanlar olu>or? Neden öldü- riiyor, neden ölûjorum?" Yugoslavya neden parçalandı? Vietnam Sa- vaşı neydi? Körfez Sa\aşı neden yapılmıştı? I- rak a yeniden yönelen savaş tehdidi nereden çıkıyor? Petrol, doğalgaz, doğal kaynaklar, ti- caret yollannın kontrol edihnesi amaçlanna ne- den demokrasi gibi, özgürlük gibi kutsal kav- ramlann adlan veriliyor? Israil'in Filistin'e yö- nelik acımasız saldınsı nelerden ve kimlerden güç alıyor? Hepsi benzer nedenler, benzer açık- lamalar. Kimisinde filanca topluluğun bağım- sızhk kazanması, kimisinde terörün ortadan kaldınlması öne sürülüyor, ama asıl amacın dünyanın altını ve üstünü ele geçirmek ve kont- rol ettnek olduğunu bilenler bilıyor. Tarafsız bölge yok. Tarafsız ülke de yok. Yal- nız insanlar ortak bır sesle "insandan yana ta- rafiz" diyebilirler ama bunu bılıp bırleşmek öy- le zor ki. Danis Tanovic, küçük bir bütçeyle, dar ve ta- nınmamış bir kadroyla iyi bir filmin nasıl ya- pılacağının da yolunu gösteriyor. Mutlaka gö- rühnesi ve düşünülmesi gereken bir film. Danis Tanovic, çok ilginç bir senaryoya oturttuğu fılminde büyük bir insancıl temayı işliyor. KEDİGOZU VECDÎ SAYAR Arz Ederim Memleketimin Halini Geçen haftaki yazımıza, Zonguldak ızlenimleri ile başlamıştik. Ama "devtef sanafçılığı" konusunun Da- nıştay'ın verdiği olumlu kararla yeniden gündeme gelmesi ve festivale düşen sansür gölgesi, yazının neredeyse tümünü devlet-sanat ilışkilerine ayırma- mıza neden olmuştu. Bu hafta, kaldığımız yerden devam edelim dilerseniz... Zonguldak'ta, çocukluğumdan bu yana çok az şey değişmiş. Degişenler de olumsuz yönde. Giderek ağırlaşan ekonomik koşullar, kentin gelişmesini önemli ölçüde engellemiş. Yeraltındaki yaşam ise tüm güçlükleri ile sürüyor... Madencilerin, Zongul- dak' ınsorunlanna ilişkin yaklaşımını alabildiğine ger- çekçi ve klişelerden uzak buldum. Devletçilikle "özel- leştirmecilik" arasında sıkışıp kalmayan, "özerkleş- me"nin ulusal çıkarlara en uygun çözüm olduğunu savunan işçileri, maden mühendislerini dinlemek he- yecan venci. Doğal kaynaklarımıza ilişkin kararlann yabancılar tarafından değil, bizzat çalışanlar tarafın- dan verileceğı günlerin uzak olmadığını düşündürtü- yor insana. Zonguldaklı aydınlarla kültür ve sanattan da ko- nuştuk elbette. Yasaklardan, engellemelerden... özerkleşmenin kültür-sanat alanı için de en doğru çözüm olduğu görüşünde buluştuk. Zonguldak'ın kültürel yaşamına damgasını vuran çok sayıda sivil toplum örgütü var. Olanaksızlıklar içinde çalışmala- nnı sürdürüyorlar. Bir de bu kurumlara kamu deste- ği sağlandığını düşünün. Kim bilir, nasıl bir canlılık ka- zanır sanat ortamı... Ama bunun için öncelikle kültür politikamızı gözden geçirmemız gerekıyor. Devlet desteğinin "ulufe" olmadığını, sanat emekçilerinin hakkı olduğunu siyaset erbabına kabul ettirmemiz gerekiyor. "S/ça/(s//t/"birilışkidir, devletle sanatın ilişkisi. Ki- mi sanatçı, bu bıçağın sırtındadolaşmakyenne, uza- ğında kalmayı yeğler. Kimi ise bu tehlikeli bölgede ya- ra almadan dans eder. Yani, devlet desteği aiarak sa- natını icra eder. Ya da kamu kurumlannda görev ya- parak... Hiç kuşkusuz, ilki kadar onurlu bir tercihtir bu. Ve de kapıkulu olmayı gerektirmez. Sanat alanı- na kamu desteği sağlanması, sosyal devletin gere- ğidir çünkü. Siyasetçiler sanatçıya sağladıklan des- teği kendi ceplerinden vermediklerini, halkın cebin- den verdiklerini bilmek durumundadırlar. Kültür-sa- nat alanını, vahşi kapitalizmin kurallanna terk ederek sanatın gelişmesini beklemek hayalcilikten öte bir an- lam taşımayacağına göre bu desteği talep etmekten geri durmayacağız. "Madem, devlet politikalannı eleştiriyorsunuz, o halde devletten destek talep et- meyin!" sözlerine pabuç bırakmayacağız. Sanat ala- nına destek veren "özerk" kurum ve kurulların oluş- turulması ve sansürün tümüyle kaldınlması için so- nuna kadar mücadele edeceğız. Biz, sinema sansürü ile boğuşaduralım, başımıza bir de internet sansürü çıkıyor. RTÜK Yasası'nda ya- pılmak istenen değişikliklerte sansürün kapsama ala- nı genişletilecekmiş. Yasa taslağında, kartellerin önündeki engeller kaldınlıp patronların hareket ala- nı genişletilirken ifade özgürlüğüne yeni sınırlamalar getiriliyor. Doğası gereği özgür birtartışma alanı olan internet de böylelikle sansürün egemenlik alanına giriyor. Son söz olarak, lstanbul Film Festivali jüri üyeleri- nin ve yanşmaya katılan tüm sinemacılann sansürü kınayan açıklamalannın, yöneticilere ışık tutmasını dıliyorum. Yanılmıyorsam 1987 yılında, Kültür Baka- nı Tınaz Tıtiz'in çabalan sonucu çıkanlan kanun hük- munde karamame ile festıvallerde gösterilen yaban- cı filmler sansürden muaf tutulmuştu. O günlerin ko- şullannda, olumlu bir adımdı bu. Ama artık bu çifte standardı kabul edemeyiz. Üstelik, talebimiz yalnız- ca festival filmlerinin sansürden muaf tutulması ol- mamalı. Doğru talep, sansürün tümüyle kaldınlma- sı, yerine çocuklan şiddet ve pornografiden koruya- cak bir yaş sınırlaması düzenlemesi getirilmesidir. Tüm uygar ülkelerde olduğu gibi... Bu özlemi dile ge- tiren kültür bakanlan da oldu geçmişte. Ama hiçbiri sonuç alamadı. Sinemamızın geleceğini tehdit eden sansürün ortadan kalkması için daha ne kadar bek- lememiz gerekiyor acaba? vecdisayarı a yahoo.com BUGÜN • AKM BÜYÜK SALON'da 19 30 da tstanbul Devlet Seniöni Orkestrası'nın konseri. Şef: Marek Pijarcmski Solist: Gübin Onav (pıyano). (0 212 251 56 00) • AKM'de 19.30'da 'Mozart'ı Sever misiniz?' adh müzikli gösteri. (0 212 251 56 00) • BAKIRKÖY KÜLTÜR - SANAT MERKEZİ'nde '6. Bakırköy Kitap ŞenHği' kapsamında 14.00'te Oğuz Saygm'ın 'İçinizdeki Devi Uyandmn' konulu söyleşisi. (0212 543 5003) • ADANA BÜYÜKŞEHtR BELEDİYESİ KONSER SALONU'nda bugün 20.00 ve yann 11.00 de Çukuröva Devlet Senfoni Orkestrası'nın 'Genç Sotistler Haftası' konseri. Şef: Milen Nachev. Solistler: Orçun Chelek Odarinet), Cem Sevgj (trompet). (0322 454 5018) • BABYLON'da 23.00'te 'Mfller Clubeer Time!' kapsamuıda DJ Krust & MC Tfle'uı performansı. (0 212 292 73 68) İSTANBUL FİLM FESTtVAÜ'NDE BUGÜN • EMEK'te 10.30'da 'Günün tçinden', 13.30 ve 19.00'da 'Dünysuım Tüm Sabahlan', 16.00'da 'Bırakma', 21.30'da 'BenimKanm Artist'.(0212 293 84 39) • ATLAS'ta 10.30'da 'Kayıp ve Çûgın', 13.30 ve 19.00'da 'Demiryokular', 16.00 ve 21. 30'da 'Kızıl Köprünün Aİtmdan»' (0 252 85 76) • SİNEPOP'ta 10.30'da 'Chico', 13.30'da 'Magonya', 16. OO'da 'Yıldızlann Altmda'. 19 OO'da 'AmerikaMektubu', 21 30da 'Glenn Gould Hakkmda Otuz tki_'. (0 212 25111 76) • BEYOĞLU'nda 10.30'da 'OdaBeni Sevij'or', 13.30'da'DeBYürek', 16.00'da 'KaçıkhkDiploması', 19.00'da 'Hiçbiryerde', 21 30'da Ekmek ve Süt'. (0 212 251 32 40) M REXX'te 10.30'da 'Pasaport'. 13.30'da 'İhtiras Tomurcuklan\ 16 OO'da'TathRita', 19.00'da 'Bakış AÇBI', 21.30'da 'MalCanm Yongasa'. (0 216 336 0112)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear