25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
-IC UİSAN 2002 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 İhale Yasası Avrupa Birliği'nin istediği 'kriter"lerden İhale Yasası çıktı; yeni yasa, hesafoa göre 2003 başında yürürlüğe girecek... llgili çevrelerin saptadığına göre yeni yasanın yürürtüğe gırmesi ile Türkiye bir ılke daha imza atmış olacak... Çünkü yeni İhale Yasası yürürlüğe girdiğinde 2886 sayılı ihale Yasası yürürlükten kalkmayacak... Yani, Türkiye'nin iki ihale yasası birden olacak... Böylesi ilk kez yaşanacak... Yeni yasanın yürürlüğe girme tarihi 2003 başı ise de bu tarihin ucu açık... Çünkü bu konuda Bakanlar Kurulu yetkili... Ama AB "ev ödevi"ni sorduğunda, yasa çıktı mı çıktı! Daha önce yazmıştık; AB'de s\ havayollarındaki • • ihaleler genel «^ kurallann dışında bırakılırken Türkiye, THY'yi de kapsama almış ve AB'nin üstüne çıkmıştı... Avrupa asıl şaşkınlığı aynı konuda iki yasanın birden yürürlükte olduğunu görünce yaşayacak! Bektronik posta: donizsom#cumhuriyetcom.tr amsun'daki Ondokuz Mayıs Ünıversıte- si'nden bazı öğretim üyelerinın akademik unvanlan Üniversitelerarası Kurul'un gün- demine gelmiş ve daha sonra da köşemize konu olmuştu. Adı geçen öğretim üyelerinden Tıp Fakültesi Bıyokimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cemil Çelik'ten açıklama geldi. Çelik'in açıklaması aynen şöyle: "28.3.2002 tarihli şahsımla ilgili yazınız, ideolojık saplantı içinde olanlann yalan iddialanna dayanmak- tadır. Gerçekler yazdığınız gibi değildir. Bir kere, son Üniversitelerarası Kurul gündeminetaşınan konu be- nim 'profesörlüğüm' değil 1989'dajürinin oybirliği ile başarılı bulduğu 'doçentlik unvanım'dır. Konunun Kurul'dan geçişi yazdığınız gibi 14'e kar- şı 8 oyla değil, tamamı rektör ve profesörlerden olu- şan 140'ın üzennde üyenin reddiyledir. Bu kararla doçentlik unvanımı sizin iddia ettiğiniz gibi 'sahteci- likle' değil, 'yasal ve bilimsel yoldan' aldığım bir kez - Aşiret kongresinde taşlı sopalı kavga çıkmış... "Sivasi oartileri örnek almıslardır!" Açıklama daha doğrulanmıştır. Tıp biyokimya yerine, veteriner biyokimyadan d<> çentliğe başvurmam gerektiği iddiasıyla konunun Üniversitelerarası Kurul gündemine gelmesine ne- den olan kişı, benimle 1986'dan beri çalışan, sade- ce doçentliğımde değil yardımcı doçentliğe atan- mamda da, profesör olmamda da rapor yazan bir öğ- retim üyesidir. Veteriner kökenli olduğumu 17 yıl son- ra hatıriaması manidardır! Temel tıp dallannda benim konumumda yüzlerce öğretim üyesi çalışmaktadır. Aynı dönemlerde tıp fa- kültelerinde çalışan, sağlık ve fen bilimleri enstitüle- rinden doktoralı, onlarca arkadaş benim gibi doçent olmuşlardır. Doçentlik başvurumu, yardımcı doçent olarak ça- lıştığım anabilim dalından yapmış olmam en doğal olanıdır. Kaldı ki, Üniversitelerarası Kurul'un oluştur- duğu doçentlik jürimdeyeralan öğretim üyesi de ve- teriner bıyokimyadandır. O dönemde Türkiye üniver- sitelerinde çalışan toplam biyokimya profesörlerinin sayısı 25 kadardır. Üniversitelerarası Kurul'un bana verdiği doçentlik belgesinde de 'tıp' değil 'üniversi- te biyokimya doçenti' yazmaktadır. Hal böyle iken. gazetenizin gerçeklerı saptırarak tü- müyle kışılik haklarıma saldırı nıteliğinde yakıştırma- larda bulunması; şahsımı sahtecilikli, Üniversitelera- rası Kurulu da bu suça onay vermekle suçlaması üzüntü vericidir. Haksız yazılarınıza artık son verme- nizi, sağlıklı bilgi ve belgeye dayanmayan iddialardan vazgeçmenizı önerir, işbu açıklamayı aynen yayım- lamanızı rica ederım. Saygılarımla." Açıklama, üçüncü şahıslara yanrt hakkı doğruyor- sa da tartışmalara bir süre ara venyor ve bu konuda yargının karannı bekliyoruz... Yüksek Yerilim Hattı erdincutku • yahoo.com Bedenimız YERLİ DRAMA, havatımıza YABANCI! Sahte plaka olasılığı ve Emniyet 0102261 sıcil numaralı fahrı trafik müfettişi tarafından 33 VD 200 plaka- lı Hyundai marka, gümüş rengı bir oto- mobile, 7 Eylül 2000'de Alanya-Ma- navgat yolunda kırmızı ışıkta geçtiği gerekçesıyle trafik cezası kesiliyor... Ceza, yaklaşık 1.5 yıl sonra Içel'de oturan ruhsat sahıbı Refik Oğuz'a teblığ edıliyor... Ancak., Refik Oğuz'a aıt otomobıli üç yıldır kızı Eser Deniz Oğuz kullanı- yor ve Ankara'da bir kamu dairesinde çalışıyor... Eser Deniz Oğuz, ıddıa edilen suç ta- rihinde memuriyeti nedenıyle Anka- ra'da olduğunu kanıtlayabıliyor... Üste- lık, hıçbir tarıhte söz konusu yerde bu- lunmadığını, Alanya-Manavgat yolun- dan hiç geçmediğıni söylüyor... Kesilen ceza 17 küsur milyon lira... Cezayı ödemek sorun değil... Sorun, 33 VD 200 plakalı otomobi- lın kırmızı ışıkta ya da yeşil ışıkta fahri müfettişın önünden nasıl geçtiği! İki olasılık var... Birınci olasılık, fahri trafik müfettişi plakayı yanlış yazdı... Ikinci olasılık, fahri müfettişinin sapta- dığı otomobiiın plakası sahte... Eser, bu iki olasılığı dıkkate alarak konunun araştınlması için Içel Emniyet Müdürlüğü'ne dilekçe venyor... Asıl sorun bu noktada başlıyor... Em- niyet, dilekçeyi kabul etmıyor, "Ceza- ya itirazın varsa, mahkemeye git' 1 diyor... Bürokrasi belki böyle ön- görüyor ama Emnıyet'ı sahte plakalann ılgilendirmedıği dean- laşılmış oluyor! f ÇED KOŞESt OKTAY EKİNCİ Utarit Izgi... "Bir hoca, öğrendye, 'doğru- su budur, böyle yapılır' deme- meti; çünkü öğrencinin buna ih- tiyacı yoktur... Oğrenci, bunu kendi çabasıyla bulacağını gör- meü, hoca da aydmlatıbnası ge- reken yoUan a>dınlatnıahdır..." Prof. Dr. Utarit hgi, 23 Eylül 1992 günü Istanbul-Kadıköy'de Mimarlar Odası Temsilcili- ği'nce düzenlenen söyleşisinde konuşurken bunlarla da yetin- meyip sözünü şöyle sürdürü- yordu: "ÜnKersitelerin, getişlrîn bir egitim için gerekG bflimseL, kül- türei ve araşnrma olanaklan ha- ztriamalan ve biSnçlendirici bir ortamı yararmalan, öğrend ye- tiştirmelerinden çok daha önemhdir™'' O günlerde 72 yaşında olan "genç düşünceli" hocamız. bu yıl 8. kez venlen Ulusal Mimar- İıkÖdüDeri'nin en büyüğü olan tt SinanÖdülü"nü aldı... Mimar Si- nan'ın 400. ölüm yılı anısına. Mi- marlar Odası'nca 1988'denbuyana iki yılda bir dü- zenlenen Ulusal MimariıkÖdülle- ri ve Sergisi'nin 2000-2002 döne- mi seçici kurulu. "ödül gerekçesinde" şunlan da vurguluyor: "56 yıDık mimarhk deneyimi süresince verdiği bütün ürünler- de gödenen geleneksel degerier- den süzühnüş seçkin arayiş (_.) Güzel Sanatlar Akademisi \li- nıarhk Bölümü'nün yeniden ya- pdanma sürccindeki unutulmaz çahşmalan: etik ile estetiğm sü- rekliliğini en önemli ilke kabul edişi.-" ••• Bunlan okuyunca, gerçekten bizler için "unurulmaz" olan o rüya gibi Akademi yıllanma döndüm... 1970'li yıllann "12Martbal- yozunu" atlattığımız yeni bir u- mut ve yeni arayışlar dönemiy- di... "Demokratik üniversite'' özlemi tüm okullan sarmalar- ken Akademfde bu çağdaş eği- tim anlayışı çoktan yaşama geç- miş. hatta "kunımlaşmış" gi- biydi... O kadar ki biz öğrenci temsil- cileri bile okulun tüm yönetün organlannda "söz ve oy haklan- mcla'' yer alırken, derslenn içe- riğinden, eğitimin yöntem ve takvimlenmesine kadar hemen tüm akademik yapılanma karar- larına katılır ve öğretim üyele- riyle birlikte komite ve komis- yonlarda çalışırdık... Işte böylesine ileri ve bugün- lere göre de çok daha gelişkin, demokratik ve uygarca bir eği- tim ortamının AJcademi'de yıl- lar önce başlatıhp 12 Eylül dar- besine ve ardından "YOK" de- nen "tutsakhğa" kadar sürme- sinde payı ve katkısı olan hoca- lanmızdan biri de Utarit Iz- gi'ydi... Ilerleyen yıllarda, hocamızın yine jüri raporunda altı çizilen; "Geleneksel değerlerden süzül- müş çağdaş mimarhk" ve aynı bağlamdaki; "etik ile estetiğin sürekhliğini*' gözeten mimarlık ürünlerinde de meslek alanın- daki "kavgamızın'' en güçlü da- yanaklannı bulduk... Bu kavga, "Tarihsel birildm- leri dışlamayan kimlikn bir çağ- daş mimarhk" arayışının ka\ - gasıdır... Çünkü bizim bu tezimiz, ki- mi ünlü mimarlarca bile hâlâ "eskinin taklidini özendiren bir gericüik 1 ' şeklınde değerlendi- riliyor... Geçmişi geleceğe "yeni kat- lalarla ve geliştire- rek taşıma" çabası yerine tümüyle yok sayarak "IdmUksiz bir yeni" yaratma- nın mimarlık oldu- ğu savunulabili- yor... Özellikle "esteti- ği yakalama" adına mimarlığın çevTe ve külrür ortamına "ujTimlu kab- nm" ilkesini çiğnemekten çe- kinmeyen kimi mimarlar da kentlerimizi yazboz tahtasına çe\iren "ayncahkh ünar hakla- nna dayah" tasanmlanm, "etik" açıdan bile sorgulama ye- rilerini kaybettiler... Işte böylesi bir "ünlü mimar olabilme" ortamında, Sevgili Utarit Izgi, ulusalı evrenselle kucaklaştırarak ve mimaride "farkedilnıek" adına, onun sa- natsal ve toplumsal sorunluluk- lara dayalı etiğini ayaklar altına almadan da "ünlü'' ve "ara- nan" bir mimar olunabileceği- ni göstererek ustalaşü, efsane- leşti... ••• Utarit Bey'i, bu büyük ve her yönüyle çoktan hak ettiği ödü- lünden ötürü kutluyoruz... Se- çici kurula da sadece mimarla- nn değil, tüm toplumun ve her- kesin teşekkür etmesi gereki- yor... Aynı zamanda bir "Aydm- lanmacrya'" ve "Cumhuriyet âşığma" da Mimar Sinan'ın aru- sıru taşıyan büyük ödülü uygun gördükleri için... Zaten Utarit fzgi'nin bu ulu- sal bağlan ve yurt sevgisi olma- saydı, demokratlığın, genç ho- calığın ve kişilikli yaratıcılığın simgesi olur muydu?.. Oekinci a cumhuriyet.com.tr. KİM KİME DUM DUMA BEMÇAK behicakfo turk.net ÇÎZGİLtK KÂMtL MASARÂCI \^-y l^-, ^- "^7 HARBl SEMİH POROY semihporoyia yahoo.com >JTU PAHA İVf ; İHSAfM, KEDt LEVO APTLÜKA aptulika <: studyoimge.com. TARtHTE BUGÜN MLMTAZ ARIKAX lONisan "THR£SHEF/N SONU.. t96S'TS BUSİİN, NizALTtst "THREsne*'oeeiN OAL/Ç YAPTTĞI ATZAS OKYAMUSU SUL4g/NPAM SlR OAM ÇlKAMAPI. fŞİOTA Ç>£Mİ2£ rNDıRİLMIÇ OAH TURESHSR'i, DAH4 /LJC YIUNOAN 7XLifiSİ2- UKLEJZ İ2l£MİŞTİ. SÖÇEKLİ A&IZALANtYOB, ONARlLIYOePU. BlRKAÇ 6UN ÖNCE SON ÛENETİMİ YAPfLAN THRESHEÜ, BİNBAŞI JOUN HARU/EY YÖNETIMİNDE, OKYAMUS- TA DAL/f YAPri. BİR SÜ/SE SOAIM HA- BEfZi-EŞME fZ££İLD/ VE BAZI GURÜLTÜ- LER İŞİTILPİ. BATlSfiAPLA YAPILAN AMMALAZPA, GEMİMİN S/UMMEYBN SlR AJEPEHLE PA&ÇALAHPIĞI ANLAŞILDI. KAZA&) 129 PEAIİZCİ —-—•-"""•—'"-•—••' PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Anımsamalar Moşe Dayan komutasındaki Israil ordusunun Filistin'i kana ateşe boğup, Mısır'ın. Ürdün'ün, Suriye'nın de bir bölüm toprağını işgal ettiği 1967 yılında, Almanya'nın ünlü üniversite kentlerinden biri olan Heıdelberg'de öğrenciydim... Neckar Ir- __ mağı kıyısına kurulmuş bu küçük tarihi kentte dünyanın dört bir yanından gelmiş her dinden, her ırktan, her ulustan binlerce öğrenci dersliklerde, yurtlarda, kantinlerde, birahanelerde birarayage- liyorduk. Çoğumuzun birbirimizin ülkelerinden, tarihlerinden, sorunlarından haberi yoktu. Siera Leone, Afrika'nın neresindeydi, sözgelimi? Suri- nam ya da Benin hangi kıtadaydı? Bu arkadaş- lanmıza bir daha rastladığımızda mahcup olma- mak için akşam evde atlaslara, ansiklopedilere bakar, en azından ülkelerinin yerlerini. yarım ya- malak da olsa tarihlerini öğrenmeye çalışırdık. Doğrusunu söylemek gerekirse, biz Türk öğ- renciler. o yıllarda lisede aldığımız eğitim genel kültür ağırlıklı olduğundan, bu konuda birçok ül- kenin öğrencisine kıyasla daha şanslıydık. Tarihi de, coğrafyayı da onlardan daha kapsamlı. daha aynntılı okumuştuk. Bunda çökmüş ve eskı top- raklan üzennde onlarca devlet kurulmuş bir im- paratorluğun "mirasçısı" olmamızın da bir payı vardı. Ama bu "mirasçı" olma durumu bizi "biz- den aynlanlara", "bize başkaldıranlara", "bıze karşı başkalanyla birleşenlere", "bizi arkadan vu- ranlara" karşı ister istemez önyargılı yapmıştı... Özellikle "dındaşımız" olan Araplara bir türiü ısı- namıyor, onların Ingilizlerle birleşip, çöl savaşla- rında bizi arkadan vurmalarını, bizden kopup git- melerinı bir türlü ıçimıze sindıremiyorduk. Onlar da bizi pek sevmiyorlardı. Cezayirliler, Fransa'ya karşı uzun süren bir kurtuluş savaşı vermışler, so- nunda kazanmışlar ve kendi bağımsız devletleri- ni kurmuşlardı. Türkiye'nin Birleşmiş Milletler'de (sanınm 1956 yılında) Cezayir'in bağımsızlığına, sonuçta Fransa'dan yana olmak anlamına gele- cek bir şekilde "tarafsız" kalmış olmasını kabul- lenemiyorlardı. Birçok Arap öğrencisi ülkelerinin geri kalmışlığını "yüzyıllarca süren Türkişgali"ne, "Osmanlı emperyalizmi"ne bağlıyordu. "Filistin sorunu" onlar için "Osmanlı'nın bıraktığı bir mi- ras "tı... Aramızda sonu gelmeyen tartışmalar ya- pıyorduk. Biz, Filistin'de, Yemen çöllerinde bırak- tığımız şehitlerimizden söz edince. hemen lafımı- zı ağzımıza tıkıyorlar; "Sizi biz çağırmadık ki ora- lara..." diyorlardı, "kendinizgelip kendinizbuldu- nuzi." Yaşanılan güncel gerçeklerı sürekli olarak tarihe sarılıp, geçmişte yaşanmışlarla açıklama- ya çalışmak sonuç vermiyordu... Israil ordusunun zaferıyle biten "Altı Gün Sa- vaş/"nın sonunda Mısır, Ürdün, Suriye toprakla- nnın da ışgal edılmesiyle birlikte ortaya çıkan "ye- ni durum" o günlere kadar her karşılaştıklannda birbiıieriyle dıdişen "solcu" Türk ve Arap öğren- cilerinin aralarındaki ilişkılerin yumuşamasına y- ol açmıştı. Arap arkadaşlarımız artık Israil'in "tek başına ve kendiliğinden bir karşı güç" olmadığı- nı, gözlerini Ortadoğu petrollerine dikmiş Ameri- kan emperyalizmtntn bölgedekt silahlı taşerornj olduğunu daha iyi görebiliyorlar, o zamana kadar burun kıvırarak baktıkları Mısır'daki, Suriye'deki, Irak'taki antiemperyalist Baasçı (Arap Sosyalist Birliği) yönetimlere daha sıcak bakabiliyorlardı. Sonu bir ulusal kurtuluş savaşı ile noktalanmış merkezi-feodal bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti'nin yayılmacılık siyaseti ile ABD emper- yalizminin Asya'da, Afrika'da, Latin Amerika'da sürdürdüğü yeni-sömürgeci siyaseti arasındaki farkları da görebiliyorlardı artık. Filistin'deki "ye- ni durum" bizi Arap arkadaşlarımızla antiemper- yalist, bağımsızlıkçı, ulusalcı ortak bir çizgide bu- luşturmuştu. ılerleyen zaman içinde Türkiye'den ve Avru- pa'nın çeşıtli ülkelerinden birçok Türk genci, Arap arkadaşlarının yanında antiemperyalist mücade- leye omuz vermek için Filistin'e gitti. Kimileri Bo- ra Gözen, AJi Kiraz gibi canlarını Filistin toprak- larında bıraktı... Kimileri de Faik Bulut gibi uzun gençlikyıllarını Israil zindanlarında... Filistin, bizim kuşağın ınsanlarına, çok şeyler öğretti. Hâlâ da öğretiyor... Faks:0212-723 84 97 e-posta: dkavukcuoglu ' superonline.com B U L M A C A SEDATYAŞAYAN SOLDA.N SAĞA: 1/ Banka, ti- carethane gi- bi yerlerde kullanılan ve cilt kapaklan özel bir dü- zenle gevşeti- lip sıkıştınla- bilen defter. 2/ Üvey an- ne... Birnota. 3/Mürekkebi kurutmakta kullanı- lan ince kum... Lis- te başı olmuş hafif müzik şarkısı. 4/ Aşk ateşi... Oyunda kazanılan her parti. 5/ Büyük çivi... Si- persız şapka. 6/ Bir nota... Kolyoz, us- kumru, sardahye gibi bahklann ufağı. II ® Bir kenara atılmış. uzaklaştınlmış... İyi. güzel. 8/ Emik Zola'nm tamnmış bir romanı... Avukatla- nn bağlı olduğu meslek kuruluşu. 9/Bilekleri dar, beli bol büzgülü bir tür kadın şalvan. YUKARIDAN AŞAĞI\'A: 1/ Baharda çok erken çiçek açan soğanlı bir bitki. 2/Yaşanmış olaylann anlatıldığı yazı türü... Man- dapashrması. 3/Eti lezzetli birbalık... Apansız. 4/ "Içımde renkler uçuşur — yanar, yeşil tutuşur" (B.R. Eyuboğlu)... Dünya. 5/Büyük çivi... Direk- siyon ile tekerlek arasındaki bağlantıyı sağlayan mil. 6/Değerli bir süs taşı... Kitap getirmemiş pey- gamber. II Meksika 'da mısır ekmeğine verilen ad... Bir zaman birimi. 8/ Müstahkem yer... Şerit met- re. 9/ Bir yanşın belirli uzaklığı kapsayan bölüm- lerinden her biri... Briçte bir roberi oluşturan iki bölümden her biri.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear