23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET 30EYLÖL2001PA2AF 14 J V U L ı 1 \J MX kultur(g cumhuriyet.com.tr Jülide KuraUyaşamıylabağdaştırdığıFnJa Kahlo karakteıMaralıkapıdaoyııayacak RuhusistemindışındaBURCUGÜNÜŞEN JülideKural ağaçlarla konuşuyor, on- lann kendisini dınlediğini, anladığını hissediyor. Konuşurken 'doğru' sözcü- ğünden çok 'gerçek' sözcüğünü kulla- nıyor. Ve oyunculuğun da oynamaktan ibaret olmadığını, tanık olunan gerçek- likleri dönüştürmek olduğunu anlatı- yor. Onuheryerde görebilirsiniz; sokak- ta, Diyarbakır'da, Batman'da. Üç yıl ya- şadığı Berlin'den döner dönmez Hüse- yin Karabey'in hücre tipi cezaevleriy- le ılgihbelgesel-canlandırma filmi 'Ses- siz Olüm'de oynadı. Aralık ayında sahnelemeyi düşün- düğü projede Meksikah kadin ressam Frida Kahlo'yu canlandıracak. Aynca Pmar Selek'in önerisiyle yola çıkanKa- dın Buluşmalan'nı organize edenler- den biri de Jülide Kural. Sessiz Ölüm' farklıydı - En son Hüseyin Karabey'in yönettiği, F tipkrinikonualan belgesel-canlandır- ma film 'Sessiz Ölüm'de oynadmız~. KURAL- 'SessizÖlüm'oyunculuk se- riivenimde çokbaşkabir yerde duruyor. Çûnkû hayata dokunan, hayatın için- den çıkan, beni kışkırtan, motive eden, öfkelendiren projelerin içinde oluyo- rum. Ama 'Sessiz Ölûm'de farkh bir şey vardı. Yaşanan bir gerçek, cezaevi gerçeği vardı. însanlar ölüyordu, insanlar öle- cekti. Bunu daha önce 96'da da yaşamış- tık. Hüseyin Karabey bu konuda uzun zamandır çalışma yapıyordu. Bana böy- le bir öneride bulundu. Kendi içinde riskli bir şeydi. Çünkü hem belgeseldi, hem canlandırma bölümleri vardı. An- cak sinemasal anlamda sonuçlan ne olursa olsun, mutlaka içinde olmam ge- rektiğini düşündüm. Bu hem vicdani bir sorumluluktu hem de benim birey olarak bu konuda çok acı duymamla il- gili bir şeydi. Bir felaket geliyor ve bunu bilerek her dakika yaşıyorsunuz. Bir yandan çekim yapıyorduk, bir yandan ölüm ha- berleri alıyorduk. Biz genelde kurgulu- yoruz, düş kuruyoruz. Ama Sessiz Olüm öyle değildi. Gerçekten sessizdi ve ger- çekten ölümdü. O yüzden oyunculuk yaşamımda başka bir yerde duruyor Sessiz Ölüm. Umartm çok geniş kitle- lere ulaşma şansı olur. Cttsterlm içln enaeller var - Canlandırdığmız rutuklu, hücresin- de bir süre sonra duygularuu yitirdiği- ni a\Timsı\or~ Bunuovnayabilmek güç olsagerek. KURAL- Evet. Yurtdışma gitmeden önce 'Içimdeld Çığjık' diye bir oyunda oynarruşton. DaıîoFo'nunyazdığı ve UV rikeMeinhoff un hücredeki sürecini an- latan bir oyundu bu. O süreçte hem Meinhoff üzerine hem de bu F tipiya da hücre tipi diye tanım- ladığımız cezaevleri üzerine okumalar yapmıştraı. Hüseyinbana geldiğinde bu rol için hazırdım, çün- kü hem geçmişte Meinhoff'u oynamıştım hem de sürece dair pratik eylemliliklerin içindeydim. Hü- seyin'den sadece şunu rica ettim: "Çekime başla- yahm, 14 saat de sürse bugün bıtsüxT Çünkü evime gidip, yemek yiyip, uyku uyuyup sonra da ertesi gün "Evet, BERIJ^'DEGEÇEN ZAMAN-Yaşammıdeğiştiraekrç^ Kur^tiyatroyuancakkaynaklarmdânbeslendip ülkesindeyapmayıtercihetti. (Fotoğraf: KAAN SAĞANAK) ^ | I ı şimdi kakhğımızyerden \ \ I •'/ devam ediyoruz" diye- " / mem. Hüseyin bunu an- ladı ve "Tamam* dedi. Banabir ayna olduğunu ve oradatüm duygulanmdan annacağımı, yok olaca- ğımı söyledi. Gülemiyorsun, yüzüne hiçbır ifade gelmiyor ve bu durumu keşfediyorsun. Sonrasuıı bana bıraktı. O duygu o kadar gerçek ki bütün o gözyaşı, anlamsızlık, gülememek kendiliğinden ortaya çıktı. - Film gösterime girecek mi? KURAL - Istanbul'da Alkazar'da, Izmir'de ve Ankara'da galalan yapıldı.Yoğun bir katıhm ve ciddi tartışmalar oldu. Herkesın hemfikir olduğu bir ortaklık değil bu. Daha çok tartışmanın oldu- ğu bir ortaklık zemini. Derin ve anlamlı bir yere doğru gitmek için tartışmak gerekiyor. Bu fibnin en önemlı özelliği de o. Hüseyin, fıUni eylül ya da ekim ayında sürekli olarak gösterime sokmaya ça- hşıyor. Birtakım engeller var. tnsanlar bazı tedirginlik- ler duyuyor. Belgesel filmin seyirci potansiyeli ne kadar olur gibibazı ticari kaygılar var. Ancak ben- ce, herkesın seyretmesı gerekıyor. İnsanlar ölüyor. Bu gerçeklik böyle sürerken bu kadar aldırmazlık içinde durmamız. bizim kendi sessiz ölümümüzben- ce. Bu toplumun, bu tarihin ve tüm tamklarmm... TtYATRODA 17 YIL Sınırları kırmak istiyor -17 yıkhr üyatronun içindesiniz. 'Süper Baba' gibi çok popükr dizâerde de oynaduuz. Kendinizi ne kadar düzenin içinde görûvorsunuz? JÜLİDE KURAL - Yerleşik düzen kavramını var olan sistemin doğal gidişatı olarak algılıyorsak, tamamen dışında hissediyorum. Akhmın, yüreğimin ya da ruhumun bu düzenin herhangi bir yerinde olduğunu düşünmüyorum. Yaşarken ister istemez belli şeylerı rasyonalize etmek zorundasınız. Tiyatro yapmak için dizilerde oynadım, bundan sonra da oynayacağım. Gelen teklifleri yine kendi dünya görüşüm, duygulanm, sezgilerim doğrultusunda belli bir elemeye tabi tutuyorum. Dolayısıyla ruhum, sistemin tamamen dışında. Ama pratik hayatım ister istemez sistemle ilişkilenmek zorunda. Yoğun geçen üç yıl - Üç yü Berlüı'de yaşadunz. Bertin'de neier yaptuuz? KURAL - Berlin'e bir süre hayatımı değiştirmek, tüm yaptıklanmı yeniden gözden geçirmek için gittim. Burada yoğundum. Bir yandan meslekı olarak çok iş yapmam gerekıyordu, bir yandan da bu ülkedeki çelişkiler, insanhaklan ihlallenyle birlikte bir hayat götürüyordum. Ve kendime şu soruyu sordum: "Peld bundan sonra ne yapmak istiyorsun?" Ama bu sorunun yamtını burada bulacak zamanım yoktu. O yüzden bütün sınırlan kınp yepyem ve hiç bihnediğim, sıfırlandığım bir yere doğru gitmem gerekiyordu. Ve ben de o yüzden Berlin'e gittim. Dil öğrenmeye başladım. - Uzak kalabUdiniz mi burada yaşananlardan? KURAL - Her zaman Türkiye'de ne oldu, ne bitti haberdardım. Berlin'de bulunduğum süre içinde workshop'lar yaptım, yüzlerce oyun seyrettim. Ama bir nokta geldi. O noktada seyirciyle buluşmam, tiyatro yapmam gerek. Berlin'de de onun koşullan vardı, ama ben tiyatroyu ancak hayatıma dokunduğu zaman yapabiliyorum. O zaman sahneye çıkıp haykırmak, susmak, susmamak gibi duygulan yaşayabiliyorum. Bunu yaşayabilmem için kendi toprağımdan beslenmeye ihtiyacım var. îşte o ihtiyaç öyle bir noktaya geldi ki artık dönmem gerekiyordu, döndüm! 'Hayatla ve toplumlagerçek ilişkiler kuramıyoruz' anmadan oynamııaz- Türkiye'de özeUikk kriz sonrasmda "Özel tiyat- roların var olma koşullan ortadan kalktı" gBritartş- malar yapıldı. Sizbu tartişmaların neresindesiniz? KURAL - Tabii ki tam içindeyim. Çünkü ben de şimdi tiyatro yapacağım. Genelde tiyatroculann bir yakınma biçimi var. Artık seyirci tiyatroya gelmiyor, diye, Evet, ama benim asıl eleştirdiğim; biz, tiyatro- cular. Yaşadığımız hayatla, tophımla yeterince 'ger- çek' ilişkiler kurmakta zorlanıyoruz. Oyunculuk ba- na göre, sokağaçıkmakto. Sokağa çıkmayı ille de dev- rimci bir soî kaldınş anlamında söylemiyorum. în- san hayatlarmın içine ginnekten, onlara dokunmak- tan kaçmamaktan söz ediyorum. Ama tam tersi bir durum söz konusu. Tiyatrocular sokaktaki bu gerçe- ğin farkında değiller. - Ama sokaktaki gerçeğigörüyorlar. Dokunmuyor mu onlara? KURAL - Dokunmuyor. O gerçeğin var olduğunu biliyor, ama dokunmaktan kaçmıyor. Tam tersine, kendi dünyasma kapah. Bu o kadar büyük bir yok- sulluk ki... Orada, insanı zenginleştiren, doğru diye taıumladığınız tüm değerleri yeniden düşünmeye sevk eden, hayatın ve sokağın aslında pis kokularını göTüyorsvmuz. Ama o pis kokulardan yükselen çok başka bir umut olduğunu söyleyebilirim. -Siz başka hay^ÖangörmekiçinBatmanveDi>-ar- bakır'a gjttiniz Pınar Selekie birfikte. Bunu taşrya- cakmısmız tiyatroya? KURAL - Elbette. Mesela bana şöylebir soru gel- miştibir röportajda; "Siz her zaman sokaklardasmız. Amabir tiyatrocusunuzashnda\-esahnede depsinizr diye. Bubanaçok sık gelenbir eleştiri. Evet. BenBat- man'dayım.Diyarbakır'dayım ve her yerde olacağun, sokakta olacağım, çocuklarla olacağım. Bunlar oldu- ğu için zatentiyatroyapmak isteyeceğim. Şimdi Fri- da Kahlo'yu ovnamayı planlıyorum. Düşündüğünüz zaman Batman'daki, Diyarbakır'daki kadmlarla o ka- dar çok örtüşüyor ki benim kafamdaki Frida. Bir ka- rakteri canlandırmıyorum, onunla ilişki kuruyorum. Frida'yla kurduğurn ilişki, Jülide'nin ve Frida'nuı kendi hayatlanyla kurduğu üişkilerdeki çatışmalan, düşleri, ortakhklan ve aynhklan kapsıyor. - Tek Vdşüikbir oyun mu olacak Frida Kahlo? KURAL - Hayır. Üç kişilik olacak. Bu konuda Meksikah bir oyun yazarı İle ilişkim var. Türkiye'de belli yazarlarla denemelerimizoldu, ama o buluşma- yı yaşamadık. Ben de o topraklardaki bir ses, benim içimdeki Kahlo'yu daha iyi anlayabilir diye düşün- düm. Bir aksilik oknazsa aralık aymda bu projeyi gerçekleştirmeyi düşünüyorum. OKUMA LAMBAS1 ENtS BATUR Foto - Grafl "Edgar Degas, Fotoğrafçı" öniimdeduruyor. Ya- yına çok iyi hazırtanmış bir kitap: Degas'nın ulaşı- labtlen bütün fotoğraf çalışmalan, kendi resimleriy- le ve dönemin başka fotoğrafçılarıyla kimi eşieştir- meler, çözümlemeler peş peşe dizilmiş. Kitabınya- nına, raftan çekip, Val^ry'nin "Degas Danse Des- s/n"ini (1938) koydum. On yıllık bir aradan sonra. yeniden, derin bir hazla okuduğum o kitaba aynca döneceğim. Valery, kitabı oluşturan, farklt dönemlerde yazıl- mış parçalann pek azında Degas'nın fotoğraf tut- kusunayer veriyor, bunakarşılık, çizdiği sanatç) port- resi öylesine ince aynntılaradayanıyor ki, Degas'nın fotoğrafa bakışını dolaylı yoldan aydıntatıyor. "Fotoğrafın ressama öğretebileceklerini, ondan almaktan kaçınması gerekenleri ilk keşfedenler- den biri oldu" diyor Valery. Başka bir bölümde, Bacon'ın da büyük ölçüde çıkışını borçtu olduğu- nu bildiğimiz Muybridge'in fotoğraflanyla ilişkisi- ne değiniyor - o fotoğraflann, sözgelimi atların ha- reketleri konusunda olanlann ressamlann, yontu- cuların ne denli yanılmış olduklannı kanrtladığını eklıyor. Fotoğrafı seviyor ve önemsiyordu" diye sürdü- rüyorValery: "Ondan ürktükleriya da gizlice yarar- landıklan bilinsin istemeyen sanatçılann yaşadığı bir dönemde." Sonra da, birkaç paragrafta, De- gas'nın, ne zaman karşısına geçsem tuhaf büyü- sünün içinde yitip gitmekten kendimi alamadığım birfotoğrafınayaklaşıyor: Renoir dtvana oturmuş, Mallarme yanında ayakta, duvara yaslanmış du- ruyor, arkalanndaki aynadan, Valery'nin sözleriyle "Degas'nın ve makinesinin, Mailarme'nin eşinin ve kızının hayaletleri" belli belirsiz okunuyor. Do- kuz gaz lambası eşliğinde, on beş dakika süren bir seansta çekilmiş o fotoğraf. Bütün çektiği fotograflar bulunabilmiş değil sa- nınm, Degas'nın. Kitapta yer alan fotoğraflann tü- münün, kesinkes onun objektiftnden çıktığı da söy- lenemıyor. Gene de, ressamın gerçekleştirdiği doğ- rulanabilen fotograflar, yaklaşımının çerçevesini çi- ziyor. Özeliikle, resim çalışmalan için birer provani- teliği taşıyan, desenlerınden farklı bir düzlemde taslak işlevi gören fotograflar, makineyle kurduğu ilişkiye ışık düşürüyor. "Dans Eden Kadıniar" izle- ği, "Kurulanan Kadın" gibi bir konu, resme dönü- şecek yaprtlara ilişkin birebir gözlemler yapılması- nı kolaylaştınyor. Hareket eden gövdeyi gözetliyor Degas. Sonra- dan Matissete de görülecek bir ana kaygı, Dans'ı olageldiği andatutma, kavramatutkusu yönlendi- riyor onu. Bir foto-grafı bakışı, dahası bir sinema- tografUasası duruyor ilgisinin merkezinde. Dans iz- lekü bütün resirnlerindeyorgunu yokuşa sürme eği- limi görülmez mi: Kuşbakışı açılarla, üstelik ayna- lar aracılığıyla çifte kavrulmuş zoriuklarla örülen sahnelerde, hareketi okumaya kalkışmıştır. Ikinci bir kesit, tuval üstünde de sık sıkyönelme- den edemediği "interieure"\ere uzanıyor. Pek çok fotoğrafta, eşyalan ve insanlan, konumlannı zorla- yarak istiflemiş. Gövdelerin gövdelerle, gövdelerin kendilerini ku- şatan nesnelerle ilişkileri alışıiagelmiş duruşlannın ötesine taşınıyor. Valery kendi ağzından aktanyor ya, sanat, birdizi işlem {"opâration") demek her şey- den önce, resmin de fotoğraf gibi yapılan bir 'şey' olduğunu biliyor Degas. Kalıyor geriye portreler, otoportreler. Kendi pa- yıma, Ingres ile Degas'yı, geçen yüzyılın en usta portre ressamları olarak görüyorum. Degas düpe- düz hayran Ingres'e, gelgelelim portreleri bana ka- lırsa Ingres'inkilerden derin. Fotoğraflan, buna karşılık, özeliikle de objektifin ikitarafında kendisi durmussa, sanki kaçamağın fe- nomenolojisi için taslak çalışmalan yapılmış izlent- mi doğuruyor, ressam, fotoğraf makinesinin farkın- da: Büyük olasılıkla, resim yaparken ressam oldu- ğunu unutuyordu oysa. CahilPerilerln soundtrack'içıktı • Kûttür Servisi - Ferzan Özpetek' in bol ödüllü fihni 'Cahil Periler'in soundtrack'i müzik marketlerde yerini aldı. Bu hafta Türkiye'de de gösterime giren filmin muzikleri Virgin Italy tarafından bir albümde toplandı. Albümde yer alan parçalann çoğunun bestesi Andrea Guerra'ya ait. Guerra, filmin tema müziği olan 'Birdenbire' adh şarkının da aranjmanım yapmış. Bulgar Senfoni Orkestras bu besteleri Dejan Pavlov'un yönetiminde seslendiriyor. Albümde yer alan bir parça da John Baez'dan: 'Gracias A La Vida'. HindistanHtmFestivalî iptal edilı • NEW DELHI (AFP) - 10-20 Ekim tarihler arasında Hindistan'm Bangalore şehrinde düzenlenecek olan 'Hindistan Uluslararası Fihn Festivali' iptal edildi. Hükümet yetkilile yaptıklan açıklamada, komşulan Afganistan yönelik olası terör saldmlanndan tedirgin olduklannı ve güvenlik nedeniyle festivali \\ ettiklerini söylediler. Festivalde açılış filmi olarak, bu yılki Venedik Fihn Festivali'nde ' İyi Fihn' kategorisinde 'Alün Aslan' ödülür alan 'Monsoon Wedding' gösterilecekti. Gelenekselle modernliğin çatışmasmı komi bir dille anlatan filmin yönetmenliğini Hindistanh Mira Nair üstlenmiş. Füsun Arıkan'm ebru sergisi • KûMr Servisi - 3 Ekim-21 Ekim tarihle arasmda tzmir Heykel Müzesi'nde Füsun Ankan'ın ebru sergisi açılacak. Ankan, et sanatı ile Sacit Okyay'm atölyesinde tanış Halen kendi atölyesinde, geleneksel Türk sanatmdan yola çıkarak çağdaş bir anlayı; ebru çalışmalanna devam ediyor. Aynca atölyesinde 'Geleneksel Türk Ebru Sanat 'El Yapımı Kâğıt' dersleri veriyor. Füsun Ankan'm yurtiçinde ve yurtdışında yapıl kişisel sergisi bulunuyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear