23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 EYLÜL2001 SALJ O L A Y L A R V E vrOKLJSLrîjR olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Köylü, Milletin Efendisi midir? İ. Onder GÜMUŞ Zirai Yayım Uzmanı T ûrkiye'nin kalkınma- sının ve ileri gitmesi- nin önündeki en bü- yük engellerden biri- si de köylüdür. Köylü gereksinimi (ihtiyacı) olduğu halde tanmsal bilgiye, tek- nolojiye, yeni olan tüm gelişmelere kapalıdır. Bunun nedeni köylünün bi- linçsizliği ve gözüyle görmediğine inanmamasıdır. Bu da onun babasın- dan dedesinden gördüğü yöntemle- ri ısrarla sürdürmesine neden ol- maktadır. Yanlış anlaşılmasın diye, köyde yaşamakla köylü olmayı birbirin- den ayırmak gerekiyor. Çiftçi, me- mur, işadamı, işçi vs. her meslekten insanlar köyde yaşayabilir. Çağımız- da bu mümkündür. Gelişmiş ülke- lerde olduğu gibi. Önemli olan, köy- lülüğün toplumsal kalkınmarun önün- de engel teşkil eden bir zihniyet. bir yaşam biçimi olduğunun bilinme- sidir. Türk köylüsü sosyoekonomik ya- pısmıdünyadaaynıalandaki geüşme- lerle bütürüeştiremeyip geride kaldı. Bu geri kalrmşhk salt kendi ile sınır- b kalmayıp ülkeyi de sanp sarmala- dL Atatürk'ten sonra ûlke nüfiısu- nun çoğunluğunu oluşturan köylü- nün bilinçsizliğinden birileri siyasal rant elde ettL Bu siyasal rantuı beleş olduğu görülünce, pusuda bekleyen sözde demokrasi havarileri köylü- nün sömürülmesinde birbiıieri ile yanştı. Köylünün aydınlanmasuıa firsat verilmedL Bitkisel ve hayvansal yetiştiricili- ği gerçek bir üretici. çiftçi ve bir meslek sahibi gibi yapmasına izin ve- rilmedi. Çiftçiliğin gerçek bir mes- lek olduğu, bunun ancak eğitim-öğ- retimle kazanılabileceği hep göz ar- dı edildi. Sanki birileri gerçek anlam- da bir tanmsal kalkınmanın önünü tıkayıp ülkeyi köylü kalmaya en- deksledi. Bunlar köylünün eli na- sırlı, ayağı çanklı, ketum ve yoksul kalmasını kutsadüar. Köylüyü çuval- layıp çuvalın da ağzını dikerek dün- ya ile bağlantısını kestiler. Köylü kitlesi artık bir oy deposu idi onlar için... Sırtını sıvazlayarak "efendimiz- s n " diyor ama istedikleri gibi sağı- yorlar onu. Emeğini, siyasi temsil hakkını, her şeyini... Köylü güçsüz, bilinçsiz ve zavallı... Nerden bilsin modern toplumlarda ne köylülüğün ne de bu tarzda bir efendiliğin ola- mayacağını. Kafasına bir tek şeyi koymuşlar; Atatürk'ün "Köylü mil- letin efendisidir" dediği aldatmaca- smı. Köylü bir gün kazın ayağının böyle olmadığını, Atatürk'ün tanm konusunda söylediklerinin içinin bo- şaltıldığını ya da tam tersinin söy- lendiğini ah bir bilse! Tanmın konuşulduğu platform- larda laf lafi açar da köylü söz ko- nusu olduğunda birçok kişi "Köyhî milletin efendisidir" der. Atatürk, 1 Mart 1922'deki bir konuşmasuıda; "Tüıidye'nin sahibi haldkia ve efen- disi, hakUd müstahsil olan köylü- dür!'' 16 Mart 1923 tarihindeki bir başka konuşmasında ise "Çiftçi ve çoban bu miltet için unsuru asüdir" demiştir. Atatürk' ün bunlan söy ler- ken asıl gösterdiği hedef, tanm ve hayvancılığın en kısa sürede çağın sunduğu modern verilere göre ras- yonelleştirilmesidir. Bu sözler, köy- lünün gerçek bir üretici, gerçek bir çiftçi, çobanın da modern bir hay- van yetişriricisi olması konusunda ge- rekli motivasyonun sağlanması için söylenmiştir. Burada ülkenin tan- mıyla, köylüsüyle ve çobanıyla da çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması- nın gereği vurgulanrmştır. Çünkü, köylü kalmakla Tûrkiye'nin o hede- fe varmasrnın olanağı yoktur. 4 ta- vuk, 2 keçi, 1 inek ve 5 çocuğunabö- lüştürmeye hazırladığı 10 dönüm tarlasıyla olsa olsa bir Hint fakiri olunabilir. Bütün gelişmiş ülkelerde modernleşmek için atılan ilk adrm köylülükten kurtulmak olmuştur. Çiftçiler eğitilmekte, tanm bilimsel ve teknolojik metotlarla yapılmak- tadrr. Planlı üretime, ürünün kalite- sine büyük önem verilmekte, tanm ürünlerinin iç ve dış satımı için gü- venli pazarlar bulunmaktadır. Çift- çiler olağanüstü durumlann dışında kendilerini devletin sübvansiyonla- nna avuç açmaktan tamamen kurtar- mışlar, kendi ayaklan üstünde sa- pasağlam durabilen, bilinçli, cıkar- lannı koruyabilecek ölçüde örgütlü bir meslek sahibi ohna kimliğini ka- zanmışlardır. Gelişmiş ülkelerde çift- çi kesimi nüfusun yüzde 2.5-5'ini oluşturur. Bu kadar az çalışanıyla tanmdaki üretim ve ticaret hacmi sürekli artmaktadır. Belki de Ata- türk'ün idealindeki efendiler, yılın 365 günü teknolojiyi kullanarak ta- nmsal üretimde bulunup dünyayı doyurmaya çahşan, bunun karşılı- ğında da yaşam koşullannı iyileşti- ren ve ülkesini zenginleştiren çiftçi- lerdir. Cumhuriyetin başında özellik- le ekonomide bir tükenmişlik yaşa- nıyordu. Nüfusun nerdeyse tümüne yakın kısmı tanmla uğraşıyor, bunu da çok ilkel yöntemlerle yapıyordu. Atatürk, gerçek üretici olmaktan uzak olan bu nüfusu dinamikveüret- ken kılmak için yukanda açıklanan söylemde bulunmuştur. Ancak geli- nen nokta Atatürk'ün gösterdiği he- deften çok uzakbr. Türkiye, bugün bir değişim süre- cine girmiştir. Bu süreçte, büyük olasılıkla toplumsal dönüsüm de ya- şanacaktır. Tanm ve köylü, bu süreç- ten, olması gereken yaprya kavuşa- rak çıkabUir. Tanmın sorunlan ya- pısaldır. Şimdiye kadar üzerinde cid- di şekilde durulmayan ekonomik sektör tanmdrr. Halbuki Atatürk 1 Aralık 1937'de "MilH ekonominin temeli ziraatür" derken tanmın ül- ke ekonomisindeki önemini vurgu- lamıştır. Coğrafi koşullan uygun ol- sun olmasrn tüm gelişmiş ülkeler, tanmı kalkınmalannın temeli ola- rak ele almışlardır. Aynı durum ül- kemiz için de olanaklıdır. Tanmsal potansiyel harekete geçirildiği tak- dirde ekonomide istikrar ve kalkın- ma büyük ölçüde sağlanır. Kıymeti bilinmese de tanm, Tûrkiye'nin en büyük şansı ve her zamanki yaşam sigortasıdır. Türkiye tanmının asal öğelerinin (asli unsurlannın) başında köylü gel- mektedir. Zira köylü gerçek üretici olsaydı tanm bugün bu durumda ol- mayacaktı. "Tanmda reform" de- niliyor ama bunu köylü ile gerçek- leştinnek neredeyse olanaksız. Ta- nnun yazgısı, tanm dışındaki yur- tiçi ve yurtdışı dinamiklerin belirsiz dayatmalan sonucu saptanmaya ça- hşılmaktadır. Bunun da ülke tanmı- nı nereye götüreceği bilinmez. 20 yıl öncesine kadar Türkiye tanmsal açıdan dünyada kendine yetebilen 7 ülkeden birisi iken bugün temel bit- kisel ve hayvansal ürünleri büyük ölçüde dışardan alıyor. Bu durum tanmda her şeyin tersine gittiğinin göstergesidir. Tanm stratejik önemini hiçbir çağ- da yitümemektedir. Ancak Türkiye tanmının kendine öfegü bir gerçeği var. Türkiye, tanm potansiyeli bakı- mmdan dünyanın en avantajh coğ- rafi konumuna ve ekolojik koşulla- nna sahiptir. Bu potansiyeli hareke- te geçirmek ise bilgi. kararhlık ve or- ganizasyon ister. Köylü. bunlardan tamamen yoksundur. Tanmı yapar- ken bilgiyi, teknolojiyi yeterince kullanmıyor. Gücünü organize ede- mediği için örgütlü değildir. Bu ko- nularda kararlı da değildir. Genç- yaşlı, kadın-erkek hiçbir köylünün gözlerinde kararhlık ifadesi görün- mez. Kendi yazgısını köyünün ağa- sına, şeyhine ve kendi oylanyla par- lamentoya giden, kendi vekili san- dığı, fakat gerçekte kendi vekili ol- mayan millervekillerinin inisiyati- fine terk etmiştir. Köylünün bugün- kü efendi olma hali Atatürk'ün ke- miklerini sızlatacak durumdadır. Atatürk, köylü köylülükten çıkıp ta- nmsal bilgiyi, teknolojiyi kullansın, çiftçiliği meslek edinsin, gerçek üre- tici olsun, sosyo-kültürel yapısını geliştirerek toplumda herkesle eşit starüde yerini alsın, çağdaş bir Türk vatandaşı ve uygar bir dünyalı olsun diye 79 yıl önce "Tûrkiye'nin ger- çek sahibi ve efendisi gerçek üretici olan köylüdür" demiştir. Belli çıkar çevreleri ise bu söylemi sadece "Köy- lü milletin efendisidir" biçiminde kuşa çevirip dillerine persenk ede- rek o yüce insanın, kendisi kadar yüce ideallerini, köylüsünün önüne koyduğu hedeflerini cehalete ve ken- di emellerine alet ettıler. Atatürk'ün vurguladığı anlamdaki efendilik za- ten bu değildir. O halde efendilik, ulu- sal ve evrensel tüm çağdaş değerler- den yoksun kalmaksa eğer. olmaz ol- sun! Gerçekte olması gereken, köy- lü zihniyetini ve ilkel üretim yöntem- lerini bırakıp bilgiye ve teknolojiye dayah, dünya tanmıyla rekabet ede- bilecek, gerçek anlamda tanmcılık yapan çağdaş bir çiftçi kitlesi ol- maktadır. Atatürk'ün ve ülkesıne gönül vermiş herkesın isteği de bu değil midir? EVET/HAYIR OKTAY AKBAL V 19. Yüzyılda bmip../ "Bir Türk ne kadaryoksulsa, ne kadar alçakgö- nüllü ise o derece iyidir. Dünyayla ilgileri artıp, pa- ra ve mal mülk sahibi olunca karakterieh bozulur. Böylece en düşük tabaka doğruluğa dürüstlüğe ve en gerçek erdemlere sahiptir. Ama orta taba- kada bu özelliklehe pek az karşılaşırsınız. Yüksek tabakada ise dürüstlük ve doğnılukla karşılaşma- nız hiçbir zaman mümkün değildir." Bu yargı, bu yorumlama, günümüzün değil... 1859 yılında yayımlanmış "Türkiye ve Yunanis- tan'da BirGezi" kitabının yazannın belirttiği birgö- rüş!.. Bilmem yüzelli yıl önceki saptama, bugün ne denli geçerti? Bunu siz düşünün!.. Prof. Rauf Beyru'nun "Literatür" Yayınlan'nda çıkan "19. Yüzyılda Izmir" adlı çok ilginç kitabın- dan bir alıntı... Beyru, yarariı bir çalışma yapmış, Izmir'in geçen yüzyılındaki gerçeklerini belgesel örneklerle göstermiş... Hemen hepsi yabancılann Izmir üstüne yazdıklanna dayanıyor. lyi ya da kö- tü!.. Yukanya aldığım parça sizi birazcık düşündür- dü mü? Yoksulluk bir çeşit erdem midir, yoksul in- san zengin insandan çok daha doğru, dürüst mü olur? İnsanlar zenginleştikçe bozulur mu? Türkler konusunda bu gözlemi belirten, yirmi yıl Ingiltere'nin Selanik konsolosluğunu yapan Mr. Blurrt. Uzun yıllann deneyimine dayanan bir gö- rüs. * ızmir'e neden "gâvur Izmir" deriermiş! Gerçek- ten de 19. yüzyılda Izmir kozmopolit bir yer! Le- vantenler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Türk- ler!.. En yoksul kesim Türkler!.. Ötekiler kendi baş- lanna buyruk! Tıyatrolan, konserleri, kulüpleri var! Osmanh'nın egemenliği nerdeyse boş birşey! Her azınlık, özellikle Rumlartam bir özgürlük içinde! Yu- nan isyanını bir bayram gibi kutlayanlar, Yunan toayrağını evlerine asanlar! 14 Mayıs 1920'de Yu- rtan ordusu Izmir'e çıktığında Ege Rumlannın na- sıl sevindiğine hiç şaşmamalı! Ama bu sevinç, bu Türk düşmanlığı, Ege'deki Rum halkının Anadolu'dan atılmalanyla sonuçlanmadı mı? Prof. Rauf Beyru, Izmirii değil, Artvinli! Ama lise- yi Izmir'de okumuş. Merak etmiş, Izmir'le ilgili pek çok yayını toplamış, incelemiş. Böyle çaltşmalar des- tek görmeli! "Doğudan Mektuplar" adlı kitabın yazan Mtcha- ud Poujoulat o günlerin Izmir valisinin görevden ^ynlmatörenini izlemiş.. Nasıl olduysa Babıâli, yol- suzlukla suçlanan valiyi Sakız Adası'na atamış. Iz- mir halkı, Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Levanten- ler, bu atamayı önce hoşnutlukla karşılamış ama çok geçmeden sevinçleri yanm kalmış... Fransız gazetecisi kitabında anlatıyon "Halk yeni bir valinin, yeni bir görevlinin gelme- sinden hiç hoşlanmaz! Eskileri yeherinde kaJsın, daha iyi olur der. Çünkü yeni gelen daha açtır, es- kileri hiç değilse gereği gibi doymuştur" diyor! Bir de örnek vermiş... Adamın yüzüne gözüne bir si- nek ordusu dadanmış, ama elini kaldınp kovmu- yurmuş. Sormuşlar, "Bunlar doydu, rahatsız etmi- yorfar, kovsam daha aç olanlargelir" diyesiymiş!.. "19. YüzyıldaIzmir'de Yaşam" kısabiryazıdata- nıtılmayacak kadar önemli bir çalışma... Izmirli ol- sun olmasın, tüm okurlanmın hem bir roman hem de çok yararlı bir bilimsel araştjrma olarak okumalannı isterdim. KORSAN KİTAP BASANA DA SATANA DA ACIYIMZ: ER GEÇ YAKALANACAK VE 4-6 YIL HAPİS CEZASIALACAK! Bilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (BESAM) Nüfus riızdanınu kaybettim. Hükümsüzdür. HÜSEYİN KOÇYİĞİT Duvarlar Yeniden Örülürken... Dr. Vakur KAYADOR 1 990Tı yıllann başında Berlin duva- nnın yîkıhnası, kapitalist ve sosya- list dünyalar arasındaki kutuplaşma- nın sona ermesi olarak yorumlan- mıştı. Sovyetler Birliği'nde "glast- nost", "perestroika'' süreçleri sonucunda ya- şanan dönüşüm "Sovyetlerin mutlak çökün- tüsü", "Baü'nmkesinzaferi" gibi tanımlama- larla, bütünüyle Batı merkezli ifadelerle de- ğerlendirilmişti. Bu dev ülkede bürokrat-tek- nokrat yönetiminin kitlelerle bağlannı kopa- rarak devrimci ve demokratik niteliğini yi- tirmiş, kapitalist dünya talanına katırmayı amaçlamış olabileceği düşüncesi göz ardı edümişti. Daha doğrusu bu düşüncenin kit- lelere ulaşması engellenmişti. Neyin ne ol- duğu tartışmalan nesnellikten uzak biçimde sürdüriilmüş, insanlığa yahıız Batı'mn zafer çığlıklan yansıtılmıştı. Bundan sonra eski II. Dünya ile bütün III. Dünya ülkelerine eko- nomik ve siyasal küreselleşme sürecine ive- di olarak katümalan gerektiğı anlaülmıştı. Bu yeni süreçte ABD, Kanada, Japonya, Avru- pa, "kuzej 1 ülkderi"; büyük çoğunluğunu yoksullann oluşturduğu dünyanın diğer yö- releri ise "güney ülkekri" olarak adlandın- lıyordu. 1990 öncesinin bütün kavramlan, eski dünya düzeninin "tarih öncesi değeıie- ri" olarak aşagılaruyordu. Ancak Batı'mn olmasını istediği dünya dü- zeni ile yaşanan siyasal gerçeklerin örtüş- meyeceği çok geçmeden anlaşılmaya başla- dı. 15 Temmuz 2000 tarihli Cumhuriyet ga- zetesinde, yine bu sayfada Şanghay Beşli- si'nden söz etmiş; Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan'dan oluşan bu topluluğun ekono- mik yakınlaşma içine girdiklerini anımsatmış- tım. 1996 yılında ilk kez Şanghay'da, daha sonra 1999'da Bişkek'te devlet başkanlan düzeyinde bir araya gelen topluluk ülkeleri, başlangıçta bir blok oluşturmadıklannı beürt- mişlerdi. Bu ülkelerin savunma bakanlan bu yılın mart ayında Astana'da bir kez daha top- lannuş, son olarak da temmuz ayında lider- ler Duşanbe'de buluşmuşlardı. Artık bera- berüklerinin bloklaşma sürecine girdiği açık- ça anlaşılıyordu. Astana buluşması Islami te- röre ve her türden etnik aynlıkçıhğa karşı or- tak tavır alma kararlıhğrnı vur^ularken, Du- şanbe'de durum daha aynntıh ve adı kona- rak sergileniyordu. Afganistan'ın bölgede çok ciddi sorun yarattığı dile getiriliyor, an- cak -şimdilik- bu ülkeye Rus askeri müdaha- lesinin sakıncalı olabileceği belirtiliyordu. Rusya Federasyonu, Taleban' uı Çecen milis- lere destek vermesinden büyük rahatsızlık duymaktaydı. Yaşanan son gelişmeler bu ül- kelerin yoğun biçimde askeri işbirliğine git- melerini sağlıyordu. Nitekim bu yılın ağus- tos ayının başlannda Kırgızistan'da Islamcı teröristlerin saldınlan karşısında bu ülkeye hemen yardım ediliyordu. Yine bu yılın tem- muz ayında gerçekleşen Viladimir Putin'in Çin Halk Cumhuriyeti ziyaretı çok önemli as- keri sonuçlar doğuruyordu. ABD'nin fuze savunma sistemini Tayvan'ı kapsayacak bi- çimde geliştirmeye karar vermesi; aynca bu bloka yakrn olan Kuzey Kore, Irak ve Iran'm füze tehditlerine karşı ayn bir antibalistik sa- vunma sistemi oluşturmaya kalkması, Rus- ya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti ta- rafından şiddetle kınanıyordu. Hakhhğı ve doğnıluğu tartışmaya açık olan bu yaklaşım, kutuplaşmannı ne kadar belirginleştiğinin ti- pik bir örneğiydi. Bunlar şu ana kadar yaşanan gelişmeler. Bundan sonra yaşanacaklar ise çok ilginç oluşumlan beraberinde taşıyacak gibi görü- nüyor. Rusya Federasyonu, ABD'nin 1970'li yıllardan kalma "yeşfl kuşakprojesPni haya- ta aktarmasından, kendi güneyindeki Müslü- man ülkeleri kışkırtmasrndan büyük huzur- suzluk duyuyor. Bu nedenle Rusya'nın ABD ile üişkileri giderek gerginleşebilir... Çin Halk Cumhuriyeti ise ABD ile Tayvan konusunda sıkınhh günler yaşayabilir. Çok stratejik bir coğrafyada bulunan Tayvan Boğaa hem ABD hem de Çin Halk Cumhuriyeti için olağa- nüstü önem taşıyor. Tayvan'da şu anda ABD yanlısı bir yönetimin bulunması Çin Halk Cumhuriyeti'ni çok tedirgin ediyor. Bu yö- netimin uzaklaşıp, Çin yanlısı bir yönetimin başa gelmesi Tayvan'ın Çin'e katılması so- nucunu doğuracak. Böyle kritik bir dönem- de, 2000 sonbahannda ABD'de Cumhuriyet- çi aday George Bush'un seçim kazanması şa- hinlerin yönetime gelmesi anlamını taşıya- cak. Bu durumda krizin sıcak çatışmaya dö- nüp dönmeyeceği sorusu akıllara takılıyor... Aslında 2000 sonbahan yahıız Uzakdoğu'da değil, dünyada hayli sıcak geçeceğe benzi- yor. Filistin'in tek taraflı devlet ilanı ve ABD'nin Kuzey Irak'ta bağımsvz bir Kürt devleti kurma girişimleri, büyük sorunlar ya- ratacak izlenimi uyandınyor. Her şeye karşın ABD ile Çin ya da Rusya Federasyonu arasında bir sıcak çatışma ola- sılığını yüksek görmemek gerekir. Çünkü şu anda Çin Halk Cumhuriyet ile ABD arasın- da 100 milyarlarca dolarlık bir ticaret hacmi mevcut. Aynca ithal ettıği petrol ve doğalgaz stoklan hayli azalan bu ülke, önümüzdeki yıllarda Rusya Federasyonu'ndan bu yakıt- lan almaya hazırlanıyor. Dünyada duvarlar yeniden örülürken ülkemiz neler yapıyor ve kendisini değişime ne kadar uyarlıyor?.. Bu kuşkusuz çok önemli ve aynca değerlendi- rilmesi gereken bir konu. Yine de çok genel olarak değinmekte yarar var. Öncelikle 2000 sonbahannda ve önümüzdeki dönemlerde, çok ciddi bir -ABD kökenli- Kuzey Irak so- nınuyla boğuşacağımız anlaşıhyor. Aynca "yeni dünya düzeni" patentli siyasal-ılımlı lslam modelı tehlikesiyle savaşırken, kendi- mize anlamsız cepheler açmaktan, gereksiz düşmanlar yaratmaktan kaçınmamız gereki- yor. Çok itilip kakılarak alındığımız Avrupa Birliği bekleme odasında Batılı dostlanmızı hoşnut etmek adına; Maastricht ve Kopenhag kriterlerini, aynlıkçı ve köktendinci haklan olarak değerlendirmemeliyiz. Güneydogu'da, Kıbns'ta, Ege'de ulusal çıkarlanmızdan "ne adına olursa olsun" zene kadar ödün verme- meliyiz... Böylesi ciddi sorunlarla uğraşırken -kendi konumuzla ilgili olarak- Avrasya'da- ki soydaş ülkelerle sağlıkh ekonomik ve kül- türel ilişkiler kurmalıyız, ABD'nin taşeron- luğundan kesinükle kaçınmahyız. Yakın dö- nemde tanık olduğumuz üzere, bir soydaş ül- kenin devlet başkanına suikast girişimlerin- den uzak durmalıyız. Bir başka soydaş ülke- de darbe girişimlerinde bulunmak gibi teh- likeli işlere girişmemeliyiz. Aynca Fethullah Gülen okullanyla soydaş cumhuriyetlere şe- riat ihracı politikalanndan kesinlikle vazgeç- meliyiz. Kendi toprak bütünlüğümüze saygı gösterilmesini istiyorsak eski komşulanmı- zın aynı haklanna da duyarlı yaklaşmahyız. Eğer bu geniş coğrafyada bir şeylere kanş- mamız gerekiyorsa, ABD'nin çıkarlannı de- ğil, kendi çıkarlarımızı gözeterek buna giriş- meliyiz. Savaşlan kışkırtan değil banşa kat- kı sağlayan ülke olabilmeliyiz. Yalnızca -her alanda altımızı oyan- Batılı dostlanmızla de- ğil, başta Rusya Federasyonu olmak üzere Şanghay Beşlisi ülkeleri ile de banş köprü- leri oluşturmalıyız. Ülkemize yakışan, sınır komşulanmızrn zor günlerinde "bir koyup üç almak" gibi ciddiyetsiz politikalan reddermektir. Büyük önderimizin " Yiırrta banş, dünyada banş" il- kesi her zaman rehberimız olmalıdır. Koşul- lar bunu fazlasıyla zorunlu kılıyor. 21. YÜZYL EĞtlİM VE KÜLTÜR VAKH SBIİYE TURAÇ KE Ö6RENCİ YURDU Üniversiteli genc kızlarımız için kayıtlanna devam etmektedir. Adres: Ergenekon Cad. Bilezikçi Sok. Ferah Apt. No: 27 Kat: 3-4 Pangaltı - Şişli / İSTANBUL Tel: (0 212) 232 83 04, (0 212) 213 74 02 Tel-Faks: (0 212) 232 80 02 ERZURUM SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 2000-1614 Davacı Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekilleri Av. Ahmet Küçülder tarafindan davalı Eşref Oktan aleyhi- ne açılan tahliye davasının yapılan yargılaması sırasın- da verilen ara karan uyannca: Davah Eşref Oktan'ın Erzurum ilı Gülahmet Parkı içi adresi itibanyla tüm atamalara rağmen bulunamadığın- dan 1086 sayıb HMUK'nin değıştıren 1711 sayılı yasa- nrn 507. maddesi gereğince dava basıt usulü muhake- meye tabi olduğundan HMUK'nin 508. 509. ve 510. maddeleri gereğince delillennizi duruşma günü olan 9.10.2001 günü mutlaka ibraz ehneniz gerektiğı ve du- ruşmaya gelmediğiniz takdirde duruşmamn gıyabınız- da yapılacağı hususu ilanen tebliğ olunur. 03.08 2001 Basın: 47409 PENCERE Zilletin Meskeneü Batı'mn iki yüzü var.. Biri güzel, öteki çirkin.. Biri olumlu, öteki olumsuz.. Biri uygar, öteki vahşi.. Biri ile öteki birleşiyor. Batı'mn iki yüzü bir bütün oluşturuyor, çirkin yü- zünü göz ardı ederek salt güzeline bakmak kör- leşmekle eşanlamlı... Ve çağımız uygarlığına ters.. Çünkü uygarlık, "Küreselleşme" sürecinde in- sanlığın hakça bütünleşmesinin dışında ele alı- namayacak. • Amerika Batı'mn etkin gücüdür, patronudur, Küreselleşme sürecinde "Yeni Dünya Düzen/"ni dayatıyor, yoksullan daha da yoksullaştınyor... Gerçek mi?.. Yalan mı?.. Veriler, istatistikler, sayılar, bulgular kör kör par- mağım gözüne!.. Amerika dünyanın en zengin patronu!.. Ya Avrupa Birliği?.. Avrupa Birliği altı milyar nüfuslu dünyada zen- ginlerkulübü... Uygariığın 21 'inci yüzyılın başındaki yapısı yal- nız bir yüzüyle uygar... öteki yüzüyle ilkel... • llkel olmayan uygariık, tüm dünyadaki bütün in- sanlan kavrayıp kapsayacak sosyal adalet, eşit- lik ve özgüriük mantığının küreselleşmesiyle ger- çekleşebilir; Batı henüz bu fikirden uzak... Küreselleşme en çok elli şirketin açık pazan yapmak istiyor dünyayı... Olacak iş mi?.. Efendilerin köleleri çekip çevirdiği çağlann mi- rası bugün de sürüyor. Peki, daha ne kadar sürecek?.. Batı'da tüm dünyadaki insanlann sosyal ada- let düzeninde eşitlikle yaşamasını öngörecek bir küreselleşme görüşü pekişinceye dek insanlığa rahat yok!.. Küreselleşme üstelik gezegenimizin doğasını da tahrip ediyorsa, er geç iflas edecektir, gezegeni- miz bu düzeni kaldıramaz. • Türkiye küreselleşmenin neresinde?.. Bir yandan Amerika'ya halatJa bağlıyız, öte yan- dan Avrupa Bihiği'ne pamuk ipliğiyle... Avrupa Birliği'ne °kabul" edilmesi içtn Türkiye'den kimi yasalannı değiştirmesi isteniyor; içerde bu işe direnenler eksik değil!.. Oysa 1923 Devrimi'ni anımsayın!.. Cumhuriyet kurulmuş, emperyaiizm ülkeden kovulmuş, Batı'mn vahşi yüzüne tokadı vurmuşuz; ama, uygar yüzüne sıcaklıkla yaklaşı- yoruz; birbiri üstüne yasa çıkanyoruz... En başta Yurttaşlar Yasası (Medeni Kanun).. Sonra Ceza Yasası... Batı'yı uygariığa dönüştüren bütün yasalan Tür- kiye Cumhuriyeti 1923'ten 1935'e dek kısacık sürede toplum yaşamının geçerii hukukuna dö- nüştünmüş... . ', Uygariaşmak ve çağdaşlaşmak yolunda ne ya- sa gerekiyorsa çıkanlmalı... Bize kapıyı kapatan Avrupa Birliği'ne hoş gö- rüneceğiz diye metazori yasa çıkarmak, ancak ko- yun gibi güdülen toplumlara yakışır. • 1961 'de "27 Mayıs Anayasası" hayata geçiril- diği zaman karşıdevrimci kafa ne demişti: "- Bu anayasayla ülke yönetilemez, bu anaya- sa bizim için lükstür." Ve şimdi yine bu kafa iktidarda!.. Ve zilletin meskeneti içinde... flltCAVUREK. AÇIHUiraAVJI BEUAIH EBll 'BABA'SININ KIZI Büyüklere Masallar - Küçüklere Gerçekler • 6 CUNEYT AR BABASININ KIZI 'BABA'SININ KIZI "BABA'SININ KIZI BABA'SININ Kli 'jBABA'Sti CüneytARCAYÜREK Baba'nın kanatlan attında, onun kurduğu parti içinde siyasete atılan Çiller'in Başbakanhk günlerinin gerçek yüzü... Demirel'in, kızı1 ile ilgili düşkınklığı ardından ve devlet yönetimine bakış açılannın farklılığından doğan tarhşmalar, çekişmeler, gerginlikier... 'Baba'sının öğretileriyle ona kazık atan 'kızı'nın öyküsû... Gizli kalmış pek çok sarsıa olay bu kitapta... Dizinin öteki kitapları 1. DEMOKRASİ DÖNEMECINDE ÜÇ ADAM (3.bs.) 7000ooo.- 2. BİR GİDEN • BİR GELEN - BİR BEKLEYEN (2.bs.) 7000000.- 3. KRİZ DOĞURAN SAVAŞ (2.bs.) 7000ooo.- 4. BEKLEYEN ADAMIN GERÇEKLEŞEN DÛŞÜ (3bs.) 7000ooo.- 5. ETEKU DEMOKRASİ (3bs.) 7000ooo.- 6. 'BABA'SININ KIZJ (2.bs.) 9OOOooo • [ www.bilgiyayinevi.com.tr BİU3İ YAYINEVİ Pıteşâiüyet Cad 4&'A Yenışehtr - 06420/ANKARA Tel. (0-312) 434 49 98 - 434 49 99 FakS' (0-312) 431 77 58 BİUH DAĞIT1M Nariıbahçe Sok. No:17. Kat1, Cagaloğkj - 34360/İSTANBUL Tel (0-212)522 52 01 - 520 02 59 Faks: (0-212) 527 4119 BİLBİ KİTABEVİ Sakatya Cad. 8/A Kaılay • 06420/ANKARA Tel: (0-312) 434 41 06 - 434 41 07 Fate: (0-312) 43319 36 İLAN T.C. KADIKÖY 2.SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 2001/444 vesayet Mahkememizce verilen 10. 7.2001 tarih 2001/444 Es. 2001/523 K. sayılı karar ile, M.K. 355. maddesi gereğince, Ai Rızakrzı, Şerife'den olma, 1340 doğumlu davalı mahcure Aliye Atay'a oğlu Atila Sapçı vasi tayin edilmiştir. Keyfiyet ilan olunur. 10.7. 2001 Basın: 48069
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear