23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 2001 SALI ROPORTAJ Pamuk, çay,findıkîavhdan ve meyve suyufabrikaları arasında kamyondageçen biryaşam Geldikleri yer farklı da olsa mekânlan ve amaçlan aynı. Kamyon üstünde 5 ay süren bir göçer işçilikçilesi yaşadıklan (solda). Perihan Uslu'nun bütün hayali hemşire olmak. Bu hayalleri içinde il il dolaşıp Adana'da pamuk. Rize'de çay, Ordu'da fındık toplayıp, daha küçük yaşta ailesinin geçim yükünü omuziayacağı yoktu (Ortada). Bostan Uslu çok ucuza çalışmaktan yakımyor ve "buna da razıyız' derken açıkça söylemese de kendilerine gösterilen kötü muameleden yakmmakta. (Sağda) " -, Umuda'göçen'yolculukERDOĞAN ERİŞEN ORDU - Ekonomik sıkıntı ve hü- kümetlerın yanlış tanm polıtikalan çiftçılen göçer tanm işçileri haline getirdi. Özellıkle Güneydoğu'da, ai- leler yaz aylannda. kamvon sırtında 5 ay sürecek uzun ve yorucu bir ek- mek yolculuğuna çıkıyor. lşçılenn özellıkle devletın mılyarlarca dolar harcadığı Güneydoğu Anadolu Pro- jesı (GAP) kapsamındakı yörelerden olması dikkat çekiyor. Yöre ınsanı çarpıklığı. "Harran'ın suyu da top- rak ağalannagidiyor" diye özetlıyor. Güneydoğu'da kış ayı gende kal- dıktan sonra dar gelirlı veya küçük toprak sahıplen denklerini toplar göç hazırlığına başlar. En az 5 ay sürecek- tir gurbetlik... Göçer ışçıler, çile yol- culuklannda yanm yevmiyeye çalış- maya razı olur. kimi zaman dere ke- narlannda veya köprü altlannda ya- 3l tar... En çok zorlanna giden, karşıiaş.- G üneydoğu'da, aileler yaz aylannda, kamyon sırtında 5 ay sürecek uzun ve yorucu bir ekmek yolculuğuna çıkıyor. Bir süre pamuk, ardından çay, daha sonra fındık tarlalarında çalışan işçiler, son olarak meyve suyu fabrikalannda ter döktükten sonra ancak kışı geçirebilecekleri parayı toplayarak evlerine dönebiliyor. Işçilerin özellikle devletin milyarlarca dolar harcadığı Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamındakı yörelerden olması dikkat çekiyor. . . . . tıklan kötü muamele. 3 yıl önce Or- du Valisi Kemal Yazıcıoğiu tarafın- dan verılen emırle kente sokulma- mışlardı. 2 yıldır yasak kalkmış. CAP değll, GAF' Urfa'nın Suruç'undan 3 yıldır Or- du'ya fındık toplamaya gelen 61 ya- şındaki Doğan Taş'ın isyanı bu yüz- den: "Memlekette iş de yoktur su da. Küçük bir toprağımız var ama sula- yamayız. Çünkü Harran'ın suyu ağa- lann topraklanna ulaşır da bize ulaş- maz. İçmeye bulamıyoruz Id toprağı- mızı sulayahm. Buraya geldik 2 sene önce olduğu gibi yine jandarma kar- şınuza dikildi, girmcmizi istedi." GAP, Özal dönemınde bu bölge için bir umut haline gelmişti. Dev let buraya tnlyonlarca lira döktü. Baraj- lar yaptı. Amaç bölgedeki toprakla- nn su gereksinimini karşılayarak bü- yük şehırlere göçü önlemek. özetle de bölgeyi kalkındırmaktı. Ancak durmayan göç ve yeni bir iş kolu ha- line dönûşen "göçer işçilik"in artma- sı GAP'ın tam anlamıyla amacına u- laşmadığının bir göstergesi. Urfa'dan 3 ay kadar önce ailesi ve yakınlanndan oluşan 23 kişilik bir grupla eşya ve erzaklannı yükleyerek yola çıkan Derviş Ydmazer, GAP'ın kendilerine hıtap etmediğinı şöyle anlatıyor. "Bizunoralardagenektede küçük topraklan olanlara su getaıi- yor. Toprağımız çok verimli. Ama su kanallan bize ulaşmıyor. Kimse debi- ze sahip çıkmadığı için buralarda sü- rünüyoruz. Eğer Harran'dan bize ka- nallarla su verilse bölgenin en zengin topraklan bizde." Ibrahim Uslu 65 yaşında. 4 eşi ve 18 çocuğuyla ekmek anyor Or- du'da... Uslu, 7 çocuğunun çalışacak Pamuk üretim merkezi Adana'dan gelen Şeyho Çakaniş buiamamış, çoluk çocuk geri dönmekistiyor.. dönemiyor... Arifîye G a n mekinlan olmuş, umutlan ise hepten köreimiş... Çaresizbir fotoğraf sunuyorlar objektife. sesine karışan çığlık GÜLŞAHDURAK ADAPAZARI-Öylebirçaresizlik ki... Yüzü solmuş bir yastık, hırpa- lanmış bir yorgan ve bedenın zor sı- ğacağı bir döşek... Denklerin içüıe hüzün, keder ve yorgunluk da gizlen- miş. Işsizliğin çığlığı tren düdükle- rine kanşvyor Adapazan'nın Arifiye Gan'nda. Yaşam ve ekmek o kadar uzak ki birbirine, umut ve umutsuz- luk gibi... Gece saat 21.00... Istasyonun ya- nındaki çay bahçesinde ise Arifiye- liler heyecanla maç seyrediyor. Bi- razdan paslı Doğu Ekspresi yanaşı- yor. Trenden bambaşka bir kültürün insanlan. ekmek kavgasının verile- ceği sahaya iniyor. Çocuklar uyku mahmurluğunda şaşkm, büyükler hüzünlü... Diyarbakır'dan, Bat- man'dan, Urfa'dan geliyorlar... Bir kısmı Yozgat'a. Eskişehir'e uğra- mış... Harran'dan Yozgat'a, oradan da Adapazan'na memleketlennde hiç yetişmeyen fındığı toplamak için yol almışlar bu kez... lşsizler, borç batağındalar. Tren koridorlannda, 48 kişilik vagonlarda 120 kişi üst üste yatarak 36 saat boyunca Anado- lu'nun bir ucundan öbür ucuna ulaş- mışlar. Çevik kuvvet görevhleri kim- lik kontrolü yapıyor. Ellerine beyaz eldiven geçırmiş polisler denkleri açıp tek tek anyor. Solmuş döşekte, genç kızın küçük radyosunda, kap kacakta saklanan yoksulluk ortaya saçılmasın diye telaşlanıyorlar. Domates, biber ve ekmek Aramadan sonra anneler çocukla- nm, babalar denklerini toplayarak eski bir vagonun yamacına yanaşı- yor. Yanlannda getirdikleri birkaç domatesi, biberi, ekmeğe katık yapa- rak yolculuğun yorgunluğunu atma- ya çahşıyorlar. Urfalı İmam Yıkhz da eşi ve 7 ço- cuğu ile birlikte eski bir vagonun önünde oturarak yorgunluğunu at- maya çalışanlardan. O. diğer işçiler- den daha yorgun. Çünkü bir ay bo- yunca Yozgat'ta nohut tarlalannda çahştıktan sonra Adapazan'na ftn- dık toplamaya gebniş... Tarla sahip- leriyle anlaşamamış. Bir ay çahştık- tan sonra Aydın Söke'ye pamuk top- lamaya gitmeyi planhyor. Yıldız, pa- muk toplamak için neden Çukuro- va'ya gitmediğmi, "Adana'yagider- sem Urfa'daki alacakhlar benibulur* diye açıklıyor. Kasaplık yaptığını, if- las ettiği için ırgatlığı seçtiğini belir- ten Yıldız, kazandığının büyük bö- lümünün yol parasına girmesinden yakımyor. Yozgafta kazandığını da yol parasma vermiş. "Adapazan'na geldiğimde cebimde sadece 15 mü- yon lira kakfa" diyor. Eşi ise bir yan- dan 6 aylık bebeğini beşiğinde salh- yor, bir yandan. "Her şeye çocuklar için katianıyoruz. iklsi okuyor diğer- lerini de okutacağız. Parasız da kal- sak. diknsek de okutacağız" diyor. Arifiye tstasyonu'nun beton yapı- lart gündüz emdiği sıcağt gece çev- reye yayıyor. Irgatlar duvar dibine yaslanarak uyuyor. lşçilerle tarla sa- hipleri arasmda bağlantı kuran "ça- vı^" veya "daybaşj" ya da "dçT de- nilen kişiler sürekİi tarla sahipleriy- le telefonla görüşüyor. Diyarba- kır'dan gelen Muhittin Erdem de 15 yıldan bu yana her yaz umut yolcu- luğunda. Eskiden tarla sahibinin ba- nnacak bir ev ya da çadır sağladığı- m, araçlarla istasyondan alındıklan- nı anlatan Erdem, "Her şey gün geç- tikçe daha kötü ohıyor" diyor. Di> arbakır Lıceli Mehmet Gûmüş ise sömüriiyle karşı karşıya oldukla- nnı düşünüyor: "Bize ruvaletçi bile çeşme suyunu parayla satmak istedi. KahvecOer ise para\1a istediğimizde bile \ermiyor.." Gece yansına doğru işçileri Feriz- h'ye götürmeküzerebirkamyonya- naştyorArifiye Gan'na. Önce kadın- lar ve çocuklar biniyor. Erkeklerse ikinci sefere... Arifıye'ye gelenler- den iş bulanlar da, buhiıayanlar da derth. Tarlaya gidenler sorunlarla karşılaşıyor. Bazı tarla sahipleri yıl- lardır çahştırdıklan işçilerle akraba gibi olurken kimileri küçük hesaplar yapıyor. Işçiyi yavan ekmeğe mah- kûm edenler. ftndık yememeleri için ırgata sakız dağıtanlar... Yaşam her tarlada bir başka acıyla karşılaşıyor Adapazan'nda... Umut ise tüm acı- lara karşm ayakta durmaya çalışıyor. yaşta olmadığını belirterek "Hanım- lar nöbetleşe çocuklan bakacak, biz nndık toplavacağız" diyor. Bölgeye gelmeden önce Aydın Söke'de pa- muk tarlastnda çalıştıklannı belırten Uslu, "Buralarda sürünüyonız. Ne yatacak emin bir yer, ne bir tuvalet ne de su \ ar. Ya çocuklar hastalanırsa ne yapacağız?" diye yakımyor. Hatay'ın Kınkhan ilçesınden Or- du'ya fındık toplamak için gelen Be- yazıt Korkut ıle Vahya Kıbç'ın da der- di su... Menderes ıktıdannda yörele- rinde yabancılara ücretsız toprak ve ev venldiğini ileri süren Korkut, ko- nuşmasına şöyle devam ediyor: "•Bizim yörede en büyük sıkıntı ya- bancılara tanınan imkânlann bize ta- nınmamasıdır. Topraklanmızdaki ürünleri vetişrirmek için su bulama- dığımızdan işsiz ve aşsız kaldık. Onun için burava fındık toplamaya geldik Ama gördük ki günlük ücretler 7-8 milyon lira. Zaten gelirken \aptığunız masraf 250 mihon lirayı buldu. Sade- ce bunu çıkarmak için çahşsak e\e çıp- lak döneriz." Yahya Küıç. zaman zaman derinle- re dalıyor ve sonra söze gıriyor: "•Devlet yaptığı yatınmlan güçsüze göre değil. zenginin istediği ve daha çok kazanacağı şartlara göre yapıyon" 53 yaşındakiBostan Uslu'da aılesiy- le birlikte ekmek parası kazanmaya çalışan göçer bir ışçi. O, en çok üc- retler arasındaki uçurumdan yakım- yor. Yerli işçılenn 10 milyon liradan aşağıya bahçeye gırmediğinı belirte- rek "Bize ise 7-8 milyon Bra veriyor. Hiç değilse yaptığımız masraflan ve geri dönüş parasını çıkarmak için mecbur kalıyoruz*' diye konuşuyor. Değerimlz yok' Suruç'tan her yıl fındık toplamak için Ordu'ya gelen 31 yaşındakı Adil Taş. haşarelerin çocuklann vücutlan- nı yara bere içinde bıraktığmı anlatı- yor. "Buna raayun ama" diyor. jan- darma ve polisin kendilerine baskı yaptığını söylüyor. Taş. "Ordu'nun tam ortasında Rus Pazan v*ar. Bura- da Rus'u, Azeri'sL, Gürcü'sü tezgâh kurmuş satış yapıyor. Bu a\Tuncüık- tır. Rusya'dan gelen kadar değerimiz yok!" diye tepki gösteriyor. İş bekleyen gençler boş zamanlan- nı yörelerine özgü taş ve çubuk kul- lanılan "Kös " oynayarak geçiriyor. Genç kızlann beklentıleri daha fark- lı. Küçük yaştan beri hemşire olmak istediğini belirten 16 yaşındaki Peri- han Uslu. ırmak suyunda yoğurduğu hamurla ekmek yapıyor. Ortaokul mezunu Uslu. liseye devam edemeye- ceğinin ezikliğini yaşıyor: "Çünkü ailem beni okutamayacak Onlanüzmemekiçin ben deokumak- tan vazgeçtim." Senem Çağlar'ın hayalleri de Peri- han "dan pek farklı değil. Hiç okula gidememiş. 18 yaşındaki Senem, kent çöplüğünün bulunduğu \e yerli halkın da deyimiy le "sineklerin adam yediği" Melet Innağı kenarında ça- maşır yıkıyor: "Bir saattikyerden sutaşıyoruz. Fa- kiriz. Memleketten buralara gelmez- sek açız. Devlet bize iş bulsun. fabrika kursun.topraklanmıza su getirsin biz de köyümüzde kalalım." Güneydoğu'dan Türkiye'nin gün- demme taşman göçer işçilik aslmda GAP'la istihdam arasındaki bir çar- pıklığı anlatıyor. Kötü şartlarda aş için kent kent dolaşan insanlann ya- şadığı sıkıntılan GAP'ın başkenti Ur- fa'dan Adil Taş özetlivor: "Bize terö- rist, eşkıya gözüylebakümasın. Biz ek- mek peşindeyiz..."1 SALI ORHAN BURSALI Osmanlı'yı Hattatlar Çökertti!?.. Osmanlı'nın Müslüman tebaasına matbaa kullanım izninin, keşfinden 300 yıl kadar sonra verilmesinin nedenleri üzerine yine tartışılıyor. Matbaanın gecikmesi, Osmanlı'nın çökmesinin ve geri kalmışlığımızın simgesı olarak kullanılır genellik- le. Genç türkiye, bilim, düşünce, bilgi bakımından Osmanlı'dan sıfıra yakın miras devralmış ve modem bilgı ve bılimi kendi kurmak durumunda kalmıştır. Matbaa örneği göstenlerek, Osmanlı'yı Türkiye'nin gen kalmışhğı ile özdeşleştırmek, dine ve Osmanlıya yakın görüş ve politika izleyicisi yazarlann hiç hoşuna gitmez. Bunlardan önde gelen, çok satan bir gazetenin ya- zarı, Niyasi Berkes'ın çok kısır ve sığ bir yorumuna sanlıyor ve nakkaşlann, hattatlann vb. işlerini kaybe- decekleri gerekçesiyle matbaaya karşı çıktıklannı; gecikmenin aslında dinle, sultanlaria ilgili olmadığını yazıyor. Ancak bazı yazarlar ve tarihçıler de haklı olarak bu sığ yoruma katılmıyor ve Osmanh'da krtaba ve oku- maya talebin olmadığını belirtiyorlar . . ••• Sanayileşme ve kalkınma, ülke nüfusunun asgari bir temel ve teknik eğitım düzeyine sahip olmasını zorunlu kılar (*). Daha 11 .yüzyılda, Avrupa'da prens- likler vb eğitimi yaygınlaştırmaya başlamışlardı. Almanya'da Büyük Frederick, 5-14 yaşındaki bü- tün çocuklara okula gitme zorunluğu getirmıştı ve bu uygulama diğer ülkelerde de hızla yaygınlaşmıştı. 1642'de, şehirli ve köylü çocuklara din, okuma-yaz- ma, müzik, aritmetik, doğa bılimleri coğrafya, yurt bilgisi gibi derslenn okutulması başlanmıştı. Ökul, ki- lise gibi, toplumun en güçlü kurumlan arasına giri- yordu. 1850'lerde, yetişkinler arasında okur-yazar oranı, merkezi Avrupa ülkeleri ve Iskandinavya'da yüzde 70'in üzerine çıkmıştı!... Oktay Yenal, kitabında bu konudakı araştırmalara dikkat çekiyor. Bu temel eğıtimin yaygınlığı ile kalkınmışlık arasın- da birebir ılişki kuruyor, kalkınma ve eğitim tarihi uz- manlan. Osmanlı, Avrupa'daki bir gelişimin tamamen dışın- daydı. Genç Cumhunyetın kuruluşundan kısa bir sü- re önceye kadar, temel eğitım kuran kursu nitetiğin- dekı okullarda veriliyordu. 1876'da çocuklara okula devam zorunluluğu getinldi, ancak bu konuda hiç bir harcama yapılmadığı için bu pratikte uygulanmadı. 1927'de, genç Cumhuriyet'te, 6 yaş üzeri okuma- yazma bılme oranı bile henüz yüzde 11'di. Avru- pa'nın "19.yüzy//da enştiği okuma yazma düzeyi- ne 120 yıllık bir gecıkme ıle ancak 1970'lerde" erişe- bilecektik!... • • • 300 yıllık, yani 300 yıl/20 yıl= 15 nesillik bir matbaa gecıkmesinı "hattatlann loncası karşı çıktı" dtye açık- lamaya kalkışmak, hiçbir ciddi düşüncenın ürünü olamaz. Bilimsel bir bakış da değildir bu. Bir tarafta loncalar var, diğer tarafta, koskoca bir imparatortuk ve imparatorluğun geleceği ile dünya- daki yeri!.. Eğer Osmanlı'nın, Avrupa'da yükselen ve Avru- pa'yı biçimlendirerek bugünkü egemen konumuna taşıyan bilime, teknolojiye, bilgiye ılgısiz kalmasını, çöküşün en önemli nedenlerinden biri olarak kabul edersek.. şöyte bir sonuç çıkartmamız gerekiyon Os- manlı Imparatorluğu'nu Hattatlann Loncalan çökert- ti?! Bilim, bütünü görmek zorunda; bilime yakın dur- duğunu belırtmekten geri kalmayan yazarlar da... Dınsel, politik ve dönemin egemen bakışlanyla ne ta- rihı açıklayabiliriz ne de bugunü yorumlayabiliriz... Ancak ülkemizdeki politikacılar gibi, boşa kürek çekerdururuz... Ve.. bugünün en geri politikacılannın da, yine ülke- yi bılginin değil kuran kurslannın kıskacında tutma is- tek ve girişimlerinin nedenlerinı de bir türiü anlaya- mayız!.. Aradan 700 yıl geçmesine rağmen!... Pazar günku "Saf Demokrasi" başlıklı yazımın sonlannda, söylenmek istenenın tersi bir anlam çıkı- yordu. Yazıdaki, "toplumun hemen hemen bütün alanlannda sıyasal performansı düşük siyasetçinin ve sıyasetin, diğer toplumsal güçlere mutlak boyun eğmesını ıstemek, safdıllıktir" cümlesinin doğrusu şöyle olacaktır: "Diğer toplumsal güçlerin, hemen her alanda sıyasal performansı düşük siyasete ve si- yasetçıye mutlak boyun eğmesini istemek, safdillik- tir, pardon saf demokratlıktır" şekiinde olacaktır. Dü- zeltır özür dilenm. (*) Oktay Yenal, Uluslann Zenginliği ve Uygariığı, İş Bankası yayını obursali" bilimmerkezi.org.tr Belirsizlik sürüyor Fındık üreûcısinin fiyatendişesi AHMET ŞEFİK TRABZON-Milyon- larca üreticiyi doğrudan ilgilendiren, Karadeniz ekonomisinin belkemi- ği ve ülkenin en önemli tanmsal ıhraç ürünü olan fındıkta fiyat belir- sizliği yaşanıyor. Geçen yıllarda fındık toplama tarihi ile birlik- te ağustos başında açık- lanan fiyat açıklaması bu yıl oldukça gecikti- rildi. Bunda hükümetin uyguladığı ekonomik politika, tanm ürünleri- ne verilecek fiyatlann düşük belırlenmesi eği- limi ve IMF'ye verilen taahhütler etkili oluyor. Bölgedeki sanayi ve ti- caret odalan, üretıcı bir- likleri. Fiskobirlik yö- neticileri, bölge millet- vekilleri ve ihracatçı ke- simler Sanayi ve Tıca- ret Bakanı Kenan Tan- nkulu ve Hazine'den Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Deniş nezdinde girişimlerini sıklaştırdı. Bölgedeki MHP'lı milletvekili ve Fiskobir- lik yönetiminin fındık fıyatmm 1 milyon 500 bin lira ile 1 milyon 700 bin lira arasında açık- lanmasını istediği, an- cak üreticinin yanı sıra sanayi ve ticaret odala- nnın fiyatın 2 milyon li- ramn üzerinde olmasım talep ettiği öğrenildi. Bölgedeki ziraat oda- lan tarafından yapılan ortak açıklamada, yüz- de 20'si iç piyasa yüzde 80 civannda bir kısmı ise dış piyasalara satılan fındığın dolara göre be- lirlenmesi gerektiği vurgulanıyor. Açıkla- mada, geçen yıl sezon başında yaklaşık 1.7 do- lardan ışlem gören fın- dığa bu yıl yaklaşık bir fiyat uygulanması ge- rektiği belirtiliyor. Fis- kobırlik Genel Müdürü Çevat Ayhan, birliğin kasasında 120trilyonli- rahk bir kaynak bulun- duğunu açıkladı. Birli- ğin 100 trilyon lira civa- nnda bir kaynağa daha gereksinme duyduğu öğrenildi. Hazine'den bu paranın sağlanması için yoğun çaba harcan- dığı belirtildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear