Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 1TEMMUZ2001 PAZAR
10 PAZAR YAZÜARI
'Temiz'
medya
imparatoru da
oluyormuş!
STUTTCART
AHMETARPAD
"Citizen Kane" çok ünlü bir
Amerikan filmidir. Orson
Welles'in başrolde oynadığı filmin
konusu, büyük medya patronu
VVilliam Randolph Hearst'ın
yaşamıdır.
Günümüz Almanyası 'nın da bir
"Citizen Kane"i var. Adı Leo
Kirch. Gazetesinden
televizyonuna, yayınevinden film
şirketlerine neredeyse tüm
Alman medyasını elinde tutan
Kirch'i, sahibi olmadığı gazeteler
şu sıralar yerden yere vuruyor.
Nedeni, televizyon yayın haklannı
elinde bulundurduğu
Almanya futbol ligi.
Leo Kirch'in sahibi olduğu dev
holding, AJmanya Futbol
Federasyonu'na 2004 yılına kadar
üç milyar mark ödedi.
Birinci lig maçlannı televizyonu
SAT 1 'de artık istediği saatte
yayımlayabilecek.
Cumartesi öğleden sonra saat
17.15'te sona eren futbol
maçlarından görüntüleri
bu sezona kadar 18.30'dan
itibaren veriyordu. Ancak
2001/2002 s'ezonunda
saat 20.15 'ten sonra
yayımlayacağını açıkıaması
Alman futbol severleri
ayağa kaldırdı. Tabii 3-4 saat
görüntü beklemek istemeyen,
Kirch'in "şifreli" kanalı
Premiere'e abone olup her
cumartesi en önemli iki maçı
canlı seyredebilir.
2002 ve 2006 futbol dünya
şampiyonaları maçlannın
Avrupa televizyon haklanna da
geçen yıl toplam 3.4 milyar
mark ödeyen Leo Kirch'e
meydan okumak herkesin
harcı değil.
"tmparatoriuğu*nun
temellerini 1956'da kurduğu
Sirius-Film şirketi ile atmış.
Fellini'ye nakit 20 bin mark
vererek gösterim hakkını satın
aldığı ilk film
"La Strada". Günümüzde
Kirch'in en büyük yatınmlan
arasında. % 40'ına sahip olduğu
ünlü Axel Springer Yaymevi ile %
36 hissesini elinde bulundurduğu
Constantin film var.
17 bine yakın sinema filmi ile 53
bin saatlik dizi filminin de yaym
hakkı Leo Kirch'in.
Alman "Citizen Kane"nin
yabancı ortakJan da var.
Bu medya krallan en az onun
kadar güçlü. Hatta biri
ülkesinin başbakanı, Avustralyalı
RupertMurdoch'un yanı sıra
Italyan SiKio Berlusconi de Leo
Kirch'e ortak. Bundan altı ay
kadar önce de Suudi prensi Al
Vald'in şifreli kanal Premiere'e
800 milyon markJa
katıldığı biliniyor.
74 yaşındaki Leo Kirch,
televizyonlara çıkmayan, basın
toplantısı yapmayan, balolara
gitmeyen, kısacası ortahkta
görünmeyi hiç sevmeyen bir
insan. "lmparatorluğu"nu
uzaktan yönetiyor.
Bu nedenle toplum onu,
gizem dolu kişiliği olan bir
ınsan diye tanıyor. Çamur
atmak isteyen kimileri de
"karanlık adamın biridir" diyor.
Tam 45 yıldır Alman medyasını
elinde tutan, iş alanınıgiderek
büyüten Leo Kirch'in
politikacılarla, daha doğrusu
politikacılann onunla yakınlık
kurması bir ölçüde olağan. Büyük
işadamlanyla da arası iyi olan
Kirch'in adı, tüm bu ilişkilerine
karşın hiçbır skandala
kanşmamıştır, banka da
"hortumlamamıştır." O, medyanın
"temiz imparatoru."
Kışısel servetinin 10 milyar mark,
holdingin sermayesinin de 40
milyar mark olduğu söyleniyor.
Onu çok yakından tanıyan
dünyaca ünlü bir yazar: "Kirch,
tıep başkalaruun cesaret etmediği
riskli işlere gÜTniştir" diyor.
•'Burnu iyi koku anr, yüreklidir,
servetini de hiç künseye kazık
ıtnıadan yapmıştır."
Me diyelim, böyle "medya
nnparatoru"nu tanrı bize de
aasip etsin!
Köpek olmaktan vazgeçsek olmaz mı...Aziz IVesin'in zındanlarda geçen acılı
yaşanıında. tek partı dönemlerindeki ağır
baskılar büyük rol oynadı. 1946'lardan sonra,
Amerika'yla çok sıcak ilişkilere giren Türk
hükümetı. daha sonralan Demokrat Parti
iktidan dönemlennde "Türkiye'vi 2. Amerika
yapma" ülküsünü benimsemiş ve bu
şaklabanlığa burun kıvıran aydın kesimini,
düzmece suçlamalarla tutukevlerine
doldurmuştu. ÖzellikJe Aydınlı toprak ağası
Adnan Menderes'in 1960'ta hak ettiği darbeyle
son bulan dikta rejimi sırasında, yüzlerce
aydın, "komünist, vatan haini" suçlamasıyla,
uzun yıllar hapıste yattı.
Aziz Nesın de o aydınlardan biriydi.
Istanbul'da, ünlü öykücü Sabahattin AH'yle
birlıkte, tek parti döneminın baskılannı mizah
yoluyla sergilemeye başlayan Aziz Nesin,
"Marko Paşa" adlı gazetesinde, siyasal yergi
ve taşlamanın en cesur örneklerini yazdı.
Amerikan tapıncmın resmen onay gördüğü o
günlerin Türkiyesi, şimdiki Türkilizceli yaygm
sapkınlığın da başlangıcı olmuştu. O günlerde
de bilinen kimliğini cesurca sürdüren
Cumhunyet gazetesi, yürürlükteki
sıkıyönetimin nasılsa gözünden kaçan
sözcüklerle, "Amerika'nın sınnian, Tûridye'de
başlıyor" manşetini atacaktı. Cumhuriyet
gazetesinin o başlığını gören ve "Nereye
gidiyoruz" sorgulu bir broşür yayımladı. Tek
parti rejimıni ve sıkı yönetim generallerini çok
öfkelendiren o broşürde, Truman Doktrini
tanımlı girişimle, Amerika'nın kendi siyasal,
ekonomik ve stratejik çıkarlarına kıhf
hazırladığı savı işleniyordu. 10 bin sayı basılan
broşürün sokaklarda dağıtılmasının ardından,
Aziz Nesin'in kapısını çalan polisler onu yaka
paça polis müdürü Ahmed Demir'in karşısına
çıkardılar. Çatık kaşlı polis müdürü, burnundan
soluyarak işaret parmağını Aziz Nesin'in
yüzüne doğru salladıktan sonra şöyle
bağıracaktı: "Ya demek biz Türklerin Rus
köpeğjolmasınıistiyorsun?"... Sakinliğini
bozmayan Aziz Nesin, öfkeli polis
yetkilisine şu yanıtı verdi:
"Beyefendi başta, şu köpek olmayı
bıraksak olmaz mı? Eğer köpek
olmak gerekecekse, Amerikahnın ya
da Rus'un köpeği olmak yerine, bizi
en iyi mamayla besleyenin köpeği
olmak, daha iyi iş savümaz mı?" « _ „ „ _ _
Aziz Nesın, bırbırinı izleyen
sorgulamalar sırasında, polisi ele geçen
yazıları kendisinin yazdığına da inandırmakta
zorluk çektı. Onun kısa boyuna ve esmer
yüzüne bakıp, ona yazarlık yakıştırmayan
polisler, "ttiraf et bakalım, bu broşürü ashnda
kim yazdı" sorusunu soruyorlardı. Hapisliğını
bitirdikten sonra, Bursa'da sürgüne yollanan
Aziz Nesin'in sürgün anılan. yürek sızlatan bir
dramın da açıklamasıdır. Kendisini zindanlara
atan adaletsiz ve bilinçsiz adamlara korkusuzca
direnen yazar, pisi pisine adam harcayan bir
düzenin anatomisini de ortaya koyar. Trajik ve
komik öğelerle öngörülen insan
manzaralanndan, yoğun kesitler aktaran Aziz
Nesin, en küçük bir ödün vermeksizin, soylu
direnişini korkusuzca sürdürmüştü.
Aziz Nesin'in çıkardığı "Nereye Gküyoruz?"
adlı broşür için askeri savcı, ilk duruşmada
sanığın 20 yıl süreyle hapsini istemişti. Davayı
izlemeye gelen gazetecilerin karşısında
gürleyen sıkıyönetim generali, "Dunışma
içeriği basına vasakbdır, eğer tek bir saür
yazarsanız, topunuzu pestile çeviririm"
uyansında bulunmayı unutmadı.
Davanın askeri yargıçlan, binbaşı
savcıyla uzun uzun pazarlık
ettikten sonra, suçun
kesinleşmediği savıyla, Aziz
Nesin'i, 20 yıl yerine 10 ay hapse
yollayacaklardı. Karann son
_ _ _ _ b ö l ü m ü n d e ise onun Bursa
sürgünlüğüne ahkâm kesilmişti.
Aziz Nesin, 10 aylık hapis ve Bursa'ya sürgün
cezası aldığı davada, suçlamanın dayanağı olan
"Nereye gidiyoruz?" broşürünü ısrarla görmek
istedi. 10 bin basılan ve Istanbul
sokaklannda dağıtılmış olan broşürü
savcı ve yargıçlar sadece polis raporundan
öğrenmişlerdi, ama broşürü ne savcı, ne de
mahkeme yargıçlan görmüştü. Yazar, tam 25
yıl süreyle, karşısına kim çıktıysa, hep broşürü
sorduysa da "Nereye Gidiyonız?" broşürünü
gören bir Tann kuluna rastlamadı.
Broşürün nereye gittiğini kimseler görmemişti,
TORONTO
ENGtN
AŞKIN
ama broşürü yazan hapse ve sürgüne gitmişti.
Aziz Nesin'in ellerinde kelepçe, Istanbul'dan
iki jandarma eriyle ayak bastığı Bursa
günlerini, pınl pınl bir Ingilizceyle çeviren,
yine Profesör Joseph S. Jacobson oldu. Daha
önceki çevirileri gibi, Türkçeye egemen saygın
bir çevirmenin gücünü ortaya koyan "Memoirs
of An Exile-Bir Sürgûnün Anılan* içimize ışık
saçan bir mizah görkemının yeni bir kanıtı
oldu. Balkan ülkelerinde, Ortadoğu'da,
Rusya ve Avrupa'da iyi bilinen Aziz Nesin,
Ingilizce konuşulan ülkelerde çok az
tanınıyordu. Profesör Jacobson ve onun
sorumlusu olduğu Amenkan yayınevi
"Southmoor Studios"un şubat başında
çıkardığı yapıt, daha önce
yayımlanan Dog Tails-Köpek Kuyruğu ve
Istanbul Boy, Part IV-Istanbul Çocuğu,
Bölüm IV gibi diğer yapıtlaria, ünlü yazanmız
Yeni Dünya'da da ünlenme olanağma
kavuşuyor. Prof. Jacobson, haziran başında
Aziz Nesin'in "Surname"sini de Ingilizceye
çevirerek büyük yazann Ingilizce çeviri
dizisine yeni bir örnek sundu.
Bu son çeviri "Hayri The Barber Surname"
adını taşıyor. Bize düşen bir ışi üstlenerek
Aziz Nesin'i, Fakir Baykurt'u,fiyasHatil'i ve
diğer birçok edebiyat ustamızı
Kuzey Amerika'ya tanıtmaya girişen
Profesör Jacobson'a, bakahm kuru teşekkürü
esirgemeyen bir resmi makam çıkacak mı?
Işte Joe'nun internet adresi: josephsjacobson@
Peres *le Arafat buluştu
Filistin Devlet Başkanı Vaser Arafat ile tsrail Dışişleri Bakanı
Şimon Peres, önceki gece Porteldz'in başkenti Lizbon'da bir
araya geldi. Portekiz Başbakanı Antonio Guterres'in
konutunda yaklaşık iki saat süren görüşmede, Peres'in
Arafat'a Israil ve Filistinlilerin banş yolunda "çok önemli
bir noktada" bulunduklannı söylediği bildirildi. Peres'in.
Mitchell raporundaki banş planını uygulamak istediklerini an
cak bunun için tam bir ateşkes sağianması gerektiğini söylediği
bildirildi. Peres'le Arafat dün Lizbon'da düzenlenen Sosyalist
EnternasyonaJ toplanüsına katıldı. (REU TERS)
Bazen mutluluğun bir paraleli yoktur
Değerli yazar Fatma
Semiha Uçuk, "Tutku (!)"
adlı öyküsünde,
("MarüsızDenJz" Insancıl
Y. 1995) şöyle yazıyor:
"Omrü boyunea evliükle
mutluluğu tren raylan gibi
birbirine paralel iki çizgi
olarak düşünmüş ama
ikisini bir arada
yürütememişti. Oysa ki
biri olmadan öbürü, çatısız
bir eve benziyordu,
yıldızlan seyrederken
üşüyordunuz."
Yıldızlan seyrederken
gerçekten de üşeyebilir
insan, evlı olsa da, olmasa
da. Bir yakınlık, bir yürek
bağı olması yeter. Kişi
içindeki sakJı köşeleri
dışan açtığında, bırakın
üşümeyi, dolu da yiyebilir,
sağanak da.
Mutluluklanmızın,
mutluluk sandıklanmızın
bir paraleli var mı diye
soruyorum kendi kendime.
Zamanm, koşullann
değişmesi, düşüncelerin
başka tellere yönelmesi,
acaba bizi hangi raylarda
yolculuğa sürüklüyor?
tşte bu noktada akhma
yaratıcılar gelir, yani
sanatçılar.
Biz sıradan kişilerin
düşünceleri, izlenimleri ve
deneyimleri. kaldınm
boyunea akan sel sulan
gibi geçip gidiyor ama,
gerçek sanatçılannkiler
kalıyor. Bizler içimizi içeri
döküyoruz, bilemediniz
dost mektuplanna; onlar
içlerini dışan döküyorlar:
Beyaz perdeye, tiyatro
sahnesine, kitaba, müziğe,
yontuya, resme.
İsveçli tiyarrocu,
sinema yönetmeni ve
yazar Ingmar Bergman,
sanat yapıtlarına son şekli
hep kadmlann verdiğini
söyler. Gerek
filmlerinde canlandırdığı
unutulmaz kadın tipleri
olarak, gerek de sahneye
koyduğu oyunlarda
yorumlamanın
en büyük
ağırlığını
taşıttığı ve
taşıyabileceğini
bildiği kadın
oyuncularla
olan iletişimin
verimli ve "~""""—~
yaratıcı
olmasından dolayı.
(Bergman'ın, filmlerinin
en gözde yıldızı olan ve
halen onun yönetmenliğini
yaptığı bazı fılmlerin
senaryosunu yazdığı
Norveçli Liv Ulhnann ile
olan ve bir süre süren
sahne ve beyaz perde dışı
beraberliğini burada, sanat
treninin sapa bir
istasyonda bir süre raydan
çıkmış olmasına
veriyorum.)
Evlilik ve mutluluk, raylı
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
veya raysız, isveçli bir
başka yazan da
düşündürmüştü: August
Stringberg'i, "Cennet de
kadın, cehenjıem de" diye
yazarken kimbilir hangi
fırtınalı evliliğinin bir
çıkmazındaydı. Ne var ki
oyunlanndan belki de en
ünlü olanı "Matmazel
Juöe"de yarattığı ölümsüz
kadın tipi, kadınlara,
onlardan korktuğu oranda
değer de verdiğini gösterir.
Ashnda bu oyunun adı
Isveççe orijinalinde
"Fröken Julie"dir ve
neden
Fransızcası
böylesine
yayılmıştır, o
ayn bir konu.
Bir başka
İsveçli sanatçı,
ozan
1
Marianne
Linder,
"Kırmızı Gövercin" adlı
şiirini şöyle bitiriyor:
"Suyu içme, sevgüim /
çiçeklere dokunma /
kanıyor içimizde bir beyaz
gövercin."
Ister bu ülkede, ister
sevgili memleketimde her
şeyin, her güzelliğin ille
de böylesine karmaşık bir
formülü olması mı
gerektiğini sorguluyorum.
Çok farklı ortamlarda
yaşayan insanlann ortak
sorunlarla boğuşması da
beni çok etkiliyor.
Bizdeki, yani Türkiye'deki
bazı sorunlann başka
yerlerde benzeri pek
görülmemiştir ama
o ayn konu.
Sevgili Semiha Hanım
haklı. Gerçekten de
evlilik/ birliktelik ve
mutluluğun bir paraleli
yok. Giderek daha sık
olarak, çatısız evlerde
yıldızlan seyretmeye
zorlanıyoruz.
Bazı şeylere
alıştınlıyoruz; yaşamımız
dolara endeksleniyor.
Güncel ekonomi
politikasından dolayı
yazmıyorum bunlan;
kendimize, değer
yargılanmıza
yabancılaşmaıruzdan
dolayı.
Sanatçılara,
onlann ürünlerine daha
fazla sokulmamız
gerekiyor. Bu yeterli mi?
Bu sorunun yanıtı, bir
pazar yazısının boyutlannı
aşıyor.
"Aşk var olmakür/
birbirinin yaşamında"
yazıyor Maria Wine.
Haklı kadm.
Var mıyız birbirimizin
yaşamnıda?
Belli ki kanıyor içimizdeki
beyaz güvercin. Oyleyse
neden bir araya
gelemiyoruz? Neyi, ne
zamanı bekliyoruz?
Kulaklann çınlasın
Fıstıkçı Cahit!
Herhalde bir on yıh geçmiştir.
Popüler bir haber dergisinin
Londra temsilcisiyken
tanışmıştım Cynthra Payne'le.
Yaşadığı bölgenin millervekılinin
ölümü üzerine, ara seçimlerde
Gökkuşağı Ittifakı adı verilen bir
partiden adaylığını koymuştu.
Kısa boylu, beyaz saçlı, toparlak,
güleç yüzlü, sevimli mi sevimli
ihtiyar bir kadındı. Hani görseniz
teyze diyesiniz gelirdi. Bu
görüntüsüne bakıp ya bir
öğretmen emeklisi ya da insana
sakinlik veren yumuşacık
tavırlanndan ötürii huzurevi
yöneticisi sanabilirdiniz onu.
Hakkında çok şey yazılmış,
yaşamı sinemaya aktanlmış olan
bu kadıncağız, ülkenin en ünlü
kadın satıcısıydı oysa. "Ben
kadm satryonım" dese, "Aman
estağfurullah o nasıl söz"
diyeceğiniz bir kadın satıcısı hem
de. Londra'nın en lüks ve zengin
semtlerinden birinde, çok
gösterişli bir evde "iş yaşamını"
sürdürürken, hiç beldemedığı bir
anda evini polis basmış, baskın
bir skandalı ortaya çıkarmıştı.
Payne'in evini ziyaret etmeyen
kalmamış meğer. Üst düzey
askerler, polisler, ünlü
işadamlan, pohtikacılar. Hayli
gürültülü bir yargılama sonunda
kadm satıcılığından değil, 200
yıllık bir yasaya dayanarak
"düzensizev
kullanmaktan" bir
yıla mahkûm ettiler
Payne'i. Işte ben de
herhalde bu cezanın
bitiminden hemen
sonra adaylığını
koyduğu o seçim
çahşmalannda
tanıştım onunla. South
Kensington'da lüks bir pubdaki
seçim karargâhma gittiğimde çok
şaşırmıştım. Hayatımda bu kadar
güzel kızlan bir arada
görmemiştim daha önce.
Yakasındaki Gökkuşağı Ittifakı
amblemiyle dolaşan ve beni
görür görmez yanıma gelen
görevliye kim olduğumu, neden
geldiğimi söyledim. Gırgır,
şamata seslerinin geldiği, bir
dolu gazetecinin bulunduğu
salona aldılar beni. Elime de bir
içki futuşturdular. Bir yandan
içkimi yudumluyor, bir yandan
da Gökkuşağı Ittifakı'nın
broşürlerine, bildirilerine göz
atıyordum. Bir ara ortalık
hareketlendi. Bütünflaşlartek bir
tarafa çakmaya başladı. Cynthra
Payne geliyordu. Yanında da beni
kapıda karşılayan o görevli vardı.
Payne, herkesin ortasında yerini
aldı, başıyla salonda bulunanlan
selamlayıp sessizliği sağladıktan
sonra, yanındaki adamın
yardımıyla beni gösterip şu
cümleleri söyleyiverdi. "Beyler,
bayanlar! Aramızda bir de Türk
gazeteci var. Dünyanın ilgisini
nasıl çekriğimizi görüyorsunuz."
Salonda öyle bir kahkaha koptu
ki anlatamam. Elimdeki içkiyi
bardakla beraber nasıl yurmadım,
hayretler içerisindeyim. Zaten
her firsatta bizimJe dalgasını
LONDRA
geçen bu adamlar, Payne'in
kampanyası için kalkıp da
Türkiye'den geldiğimi
sanmışlardı. Allah'tan
kepazelığim uzun sürmedi.
Sazanlıkta yalnız değilmişim
meğer. Son dakikada geldiği için
bir önceki sahneyi kaçıran bir
Fransız gazeteci de kendisini
tanıtırken daha aksanıyla
ortahğın bir daha kahkahalarla
çınlamasına yol açtı. Fransız
meslektaş, Ingiliz gazetecilere
tek başına malzeme olmaktan
kurtarmıştı beni. Sonra Cynthra
Payne'le karşılıklı muhabbete
başladık. Adeta ağzmdan bal
damJıyordu. Ne kadar
hanımefendi ve kibardı
bilemezsiniz. Neredeyse elini
önce öpüp, sonra ahııma koyup
aynlacaktım yanından.
SeçimJerden başanyla çıkacağma
inanıyordu. "Evimi bir kere bile
ziyaret edenler oy verseler bizim
htifak iktidara bile gelir" dıyordu.
Dönüp dolaşıp yaptığı "işin"
serbest bırakılması gerektiğine
getiriyordu sözü ama, arada bir
yaşam pahalılığından,
yoksullaşmadan da söz ediyordu.
Sık tekrarladığı konu ise
parlamenter maaşlan idi. "Çok
para ahyor, hiçbir iş
yapnuj'orlar" diyordu. Tam o
su"ada akhma bizim Fıstıkçı
Cahit gelmez mi? Yaşım
tutmadığı için ben
tanık olmuş değilim
ama, bir yerlerde
okumuştum bir
zamanlar. 60'lı
yıllarda, Fıstıkçı
Cahit olarak da
^ ^ ^ ^ ^ ^ bilinen Cahit
~""^"~'~ TopgüDe adlı bir
vatandaş, adında sosyalist
kelimesi de bulunan bir parti
kurup seçimlere katılmıştı.
Genelev çalışanlannm da hakkını
arayacaktı parti. Bu yüzden ilk
seçim konuşmasmı yaptığı yer
Istanbul'daki genelevler
sokağıydı. Seçimlerde bir tek oy
bile alamayınca, Topgülle
partinin tabelasını denize atmış,
parti de tarihe mal olmuştu.
Payne'nin partisi de tıpkı
Topgülle'ninki gibi hezimete
uğradı seçimlerde. "Evimi ziyaret
edenler, oy verenlerden fazlaydı"
diyerek yorumlamıştı sonuçlan.
Geçen haftalarda yapılan
seçünlerden büyük bir başanyla
çıkan Işçi Partisi hükümeti,
zaferinin üzerinden daha bir hafta
bile geçmeden başbakanın,
bakanlannın ve milletvekillerinin
maaşlanna, partinin en
gözü kara destekçilerinden
Dail>' Mirror'ı bile kızdıracak
oranJarda zam yapınca aklıma
işte bu Cynthra Payne geldi.
Gökkuşağı Ittifakı ile yeniden
seçimlere girse. bakan ve
milletvekillerine yapılan zammı
da diline dolasa. parlamentoya
gırmesi işten bile değil.
Görünen o ki, şu sıralar bu
zamma büyük öfke duyan
Ingilizler, yıllar önce hislerine
tercüman olmuş Payne'i bu kez
ciddiye alacaklar gibi.
MUSTAFA
ERDEMOL