23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 MAY1S 2001 ÇARŞAMBl 14 kultur@cumhuriyet.com.tr Vassilis Douros, 12 yaşındaki Hristos'un öyküsüyle insanlığm yaşadığını vurguluyor Yeteneğm öniine geçflemezNENAÇALİDtS 'Sönen Işık' Yunanlı yönetmen Vassilis Douros'un ilk uzun metraj- lı çalışması. Gözden ırak bir Ege adasmda geçen, gerçek bir yaşa- möyküsü. 12 yaşındaki Hristos'un hayalleri, kemanı ve yakalandığı amansız bir hastalık üzerine kurulu bir yaşam. Yaşamın bütün zorlukla- nna rağmen Tann'nın bile yetene- ğin önüne geçemeyeceği bir başan- nın hikâyesi. - Altm Lale'ye de aday olan ilk uzun metrajU çahşmanızı nasıl ger- çekleştirdiniz? VASSÎLİS DOUROS - Şu ana ka- dar kısa metrajlı fılmlere ağırlık ver- dim. En son çahşmam 1998 yılında Drama Film Festivali'nde ödüllen- dirildi. Televizyon ve belgesel ala- nında pek çok çalışma yaptım. Uzun metrajlı film yapmak her zaman için ıstediğim bir şeydi. Fakat maddi ola- naklar kısıtlı olunca hemen fılm çe- kilemiyor. Yunan Sinema Derneği belli bir bütçe ayırabiliyor, geri ka- lan parayı sponsorlarla karşılamaya çalışıyoruz. 'Sönen Işık' adlı çalış- mamı şimdilik Italya, Moskova, Washington, Israil'deki yanşmala- ra yolladım. - Fılrnininn kahramaru, 12 yaşm- daki Hristos farkb bir çocuk- DOUROS-Hristos gerçekten Ati- na'da yaşayan bir çocuk. Annesi ile beraber sokak sokak dolaşıp keman çalıyor. Filmin hikâyesi gerçek. Ben sadece yer ve mekâna renk katmak için bazı değişiklikler yaptım. Film kahramanım, 1999 yıluıda Yunanis- tan Kûltür Bakanlığı'nın açtığı bir keman yanşmasında birinci olmuş- tu ve filmde de belirttiğim gibi her an kör olma tehlıkesi ile karşı kar- şıya olan biri. Tedavisi olmayan bir hastalık. - Onunla nasıl tanıştuuz? DOUROS - Yarışmayı kazandı- ğında bir gazeteye şöyle bir demeç vermişti: "Ben müziğimin içinden görüyorum." Bu söz beni çok etki- ledi. Gidip onu annesiyle çalıştığı yerlerde buldum. - Yan düş yan gerçek olan Ghni- nizde mekân ve şartiar, yaşamm bi- raz da zorluklannı belirtmek için özelükle secilmiş~- DOUROS - Fılm, Rodos'un kar- H,.ristos gerçekten Atina'da yaşayan bir çocuk. Annesi ile beraber sokak sokak dolaşıp keman çalıyor. Her an kör olma tehlikesi ile karşı karşıya olan biri. Tedavisi olmayan bir hastalık. Bu fîlmde, yeteneğe Tann'nın bile karşı koyamayacağını belirtmek istedim. Amacım, yaşamuı zorluklan, olanaksızlıklan içinde başanlı olunabileceğini göstermekti. şısındaki küçük bir ada olan Hal- ki'de çekildi. Uzak. küçük ve este- tik açıdan güzel bir ada. 250 kişilik bir nüfusa sahip bir yerleşim yeri. Amacım, yaşamın zorluklannı, ola- naksızlıklan içinde başanlı olunabi- leceğini göstermekti. Bunun yanı sı- ra anne ve babasının ayn olmasını özelükle seçtim. lnsani öğeleri, ya- şamın saflığını ve yeteneğe Tan- n'nın dahi karşı koyamayacağını anlatmak istedim. - Anadohı motifleri ve yaşh fener bekçisL. DOUROS - Yaşh fener bekçisi bir Küçük Asya göçmeni. Benim inancıma göre, kültür Anadolu'dan çıktı, Batı'dan değil. Hristos'a yar- dım eden yaşh göçmenle unutul- maya yüz tutmuş geleneği sembo- lize ediyor. Daha açık söylemem gerekirse küreselleşmeye karşı in- sanlığın hâlâ yaşadığını sembolize ediyor. Yaşh adamın çocuğa kema- nıru hediye etmesi, ğeleneklerin bir kuşaktan diğerine geçmesi gerek- tiğini ve yaşamlanmızı başka top- lumlar üzerine endekslemeye ça- lışsak da özümüzden asla kopma- mamız gerektiğini gösteriyor. Ge- lenekler gerektiği gibi korunmaz- sa, küreselleşme sayesinde yok olup gidecek. - Filminiz insanlara mesajlar da veriyor_ DOUROS - Yaradıhş üzenne ku- rulu bir fihn. Doğanın her şartta canhlannı korumasız bırakmadığı- nı behrtiyorum. Hastalıklan yüzün- den haksızlığa uğratıldığını düşün- düğümüz kişilere Tann müthiş bir yetenek verebiliyor. Kahramanım, müzikle, insanlarla ve doğanın ses- leriyle iletişim kurup onlann müzi- ğini kemanına yansıtıyor. Insanlann yaradıhş ve yeteneklerinin hiçbir zaman hiç kirnse tarafından engel- lenemeyeceğini vurgulamak iste- dim. Insanlann yüreklerine doku- nan bir çalışma olduğunu düşünü- yorum. -Fllminizinkahramanıikgöruşü- yor musunuz? DOUROS - Hristos bu yıl 13 ya- şına girdı, ortaokula devam ediyor. Derslerinin yoğunluğu nedeniyle sık sık sokaklara çıkıp keman çala- mıyor. Onunla görüşüyoruz, çok iyi bir çocuk ve onu tanıdığım için de mutluyum. - Yeni çahşmalannız var mı? DOUROS - îkinci uzun metrajlı filmimin çekimlerine aralık aymda başlamayı düşünüyorum. Gerçek bir hikâye üzerine çalışıyorum. Çe- kimler Girit adasının yakınlannda, bir başka küçük adada gerçekleşe- cek. Hikâye, tek öğrencisi olan bir okulda geçiyor. Adaya gelen öğret- menle çocuğun annesi arasında ge- çen aşk ilişkisinin yanı sıra aşkına rağmen onunla gitmeyi göze alama- yan bir kadmın ve çocuğun hikâye- si. Bir de AcıBal isimh bir erotik hi- kâyem var. Bir ressam ve heykeltı- raşın öyküsü olacak. - Anadolu'ya olan tutkunuzu fö- minize deyansrtr»orsunuz. İçinde ts- tanbul ya da Küçük Asya olan bir projeye imza atmayı dûşünûr mü- sûnüz? DOUROS-lstanbul'a ilk gelişim; etkileyici bir şehir. Şaşırdığım bir nokta var. Neden biz Yunan yönet- menler bu şehri daha önce keşfede- medik? Ismini vermek istemediğim bir kitap var, şu an Yunanistan'da satıhyor. Kitabın yansını Istan- bul'da, dığer yansını da Yunanis- tan'da çekmeyi düşünüyorum. Ati- na'ya gittiğimde ilk işim kitabın ya- yın haklannı almak olacak. Bu pro- jeyle ikı toplumun daha da yakınla- şacağını düşünüyorum. RoyalFestival HaU50.yılmı kuüuyor KüMr Servisi - 3 Mayıs 1951 'de Londra'da kurulan Royal Festival Hafl, 50. yı- hnı 3 Mayıs Perşembe gü- nü düzenlenen bir galayla kutladı. Galaya Galler Prensi Charles da katıldı. Kutla- malan, İngiltere'nin klasik ve geleneksel müziklerüün yanı sıra modern müzik tür- îerini de kapsayan bir mü- zik haftası takip edecek. H- gar, Purcell, Anıe ve Vaug- han YVilliams'ın eserlerinin toplu haldeperfonne edile- ceği bu yılki kutlamalarda orkestra şefliğini Sir Adri- an Boutt ve Sir Makofan Sargent yapacak. Gala, Filarmoni Orkest- rası'ndan Royal Festival Hall'e, yıldönümü hediye- si niteliği taşıyan bir perfor- mansla açıldı. Filarmoni Orkestrası, performansı Valery Gergiev şefliğinde, soprano Angela Gbeorgiou, bariton Dmitri Hvorostovsky ve piyanist Murray Perahia'nm yer al- dığı bir kadroyla gerçekleş- tirdi. lngütere'de, inşası 2. Dünya Savaşı'ndan sonra bitırilen ve savaşta zarar görmeyen tek tarihi yapı olarak kayıtlara geçen Ro- yal Festival Hall'ün ana bi- nası 20 ayda inşa edilmiş ve 2 milyon pound'a mal ol- muş. Bu ydki yıldönümü kut- lamalan, ilk konserin 3 Ma- yıs 1951 'de verildiği Royal Festival Hall'ün eski ve ye- ni halinin dev resimlerinin yanı sıra salonda perfor- mans sergileyen 10 bin sa- natçının listelerinin de bu- lunduğu bir sergiye ev sa- hipliği yapıyor. Kumpanya Tiyatrosu 10. yılında genç oyuncu Aslı Mertan'ın oyununu sahneliyor Ayşegül^ün yolculuğuna katdın• "Şimdi, nereye kadar uzanır? Gözümü kapatıp hayal ettiğim zaman, bir tek anın içinde pek çok anı yaşayabilirim. Oyunu da şimdinin içersine sıkışmış birçok hayat olarak düşünüyorum. Önemli olan Ayşegül'ün 'gitme hali' içinde olması. Hiçbir yere, hiçbir şey olarak gitmese de gözlerini kapadığı zaman bile biı yerlere gidiyor." MELTEMKERRAR "A* AyşegüL Bir,iki, üç, dokuz,yir- mi yedi,otuzalü, sonra yinebir, ild, üç, dört yaşında. Nereye giderse gjtsin, gerçekliğevaramryor. Kanada'nınyot- lannı özlüyorum şimdi. Tepe tepe öz- lüyorum. Nokta nokta ö(z)lüyorum. Öylesine öztûyonun ki midem buru- luyor. Olsa olsa aşk bu dersin. Ama sevgilisini bö>1e özkmez insan. BeUd deözler. Benim hiç sevgüim ofanadı, ta- kmblanmoklu. Hastahkgibi\diler,ge- cip ghtiler. Ben de gittim. Tam zama- nuıda. Belki de daha erken. Şimdi bu- radaydun, şimdi yoktum. Bangkok, Zürih, Londra, Peru, Akçakoca, Yal- ta, Beyoğlu, Kanada. Bir vardun, bir yoktum." Okumayı yeni yeni sökmüş ilkokul çocuklannın en yakın arkadaşıdır Ay- şegül. Her kitapta başka maceralar bekler, onu da bizi de. Ayşegül Okul- da, Ayşegül Tatilde, Ayşegül Kayak- ta, Ayşegül Çiftlikte, Ayşegül Hasta, Ayşegül Gülüyor, Ayşegül Ağlıyor... Hecelenerek okunan kısa çocuk cüm- lelerinde noktalar, virgüller aşarakdi- yar diyar dolaşır hep Ayşegül. Bu kez Kanada'dasevgili küçük kız. Belki bi- raz büyümüş, küçük çocuk hafizası sözcüklere sığmaz ohnuş, ama yolla- n tükenmemiş. Dağlar, tepeler, deniz- ler aşmış Kanada yollanndan seslen- mekte bu kez bize Ayşegül. On yılı geride bırakan Kumpanya Sahnesi, yeni oyunu 'Ayşegül Kana- da'da' ile ortak belleğin en popüler ikonlanndan biriyle yolculuğa çıkan- yor bizi. Ash Mertan'ın yazıp yönet- 'Ayşegül Kanada'da' her cuma ve cumartesi Kumpanya Sahnesi'nde. tiğî oyunda Aslı Mertan ve Bflgi Arat rol alıyor. Oyun her cuma ve cumar- tesi saat 20.30'da Kumpanya Sahne- si'nde. Mertan, ilk oyunuyla mesaj kaygı- sı taşımayan bir tiyatro dilini tercih etmiş. Açık kapılan olan, izleyicinin kendi yolunu bulabileceği, yahnzca kendisine ait bir oyun yaratmak isti- yor. Onun için en önemli unsur, her iz- leyicinin yamızca kendisine ait, çok özel çağnştmlan keşfedebileceği bir oyun oluşturmak.*Oyununismi,klişe- leşmiş çağnşunlan olan ild özel isim- den oluşmor. Ayşegül, çoğumuzun ta- nıdığı bir çocuk hikâyeleri kahrama- nı. Knımda isf hildiğimi?j^^n^a. Fa- kat böylesine sn-adan ve popüler olan bu isünler, belki de yalnızca bu sebep- ten ötürü, her insanuı duyar duymaz onlara apayn ve çok özel anlanüar yüklemesîne izin verebüiy orlar." Oyun, Ayşegül kitaplarının başı so- nu belli, içinde karakterlerin, belli za- manlarda, belli şekillerde gelişen olaylann anlatıldığı içeriğinden çok uzak bir yapıda. Mertan, ortak bellek- ten özel belleğe giden yolda "açık* bir dil oluşturmak ve bunu tiyatro sahne- sine taşımak amacında. tki oyuncu bembeyaz sahnede, bembeyaz giysiler içinde, tıpkı oku- ma bayrammda şiir okumaya çıkmış kurdeleli öğrenciler gibi mikrofon önünde anlatıyorlar, hikâyelerini. Çarşaflar, yorganlar, kahkahalar, ay- nlıklar, hiç söyknmemiş sevgiler, dondurmalar, uçaklar, plajlar... Hiç- bir hikâye tam değil. Ortalıkta uçuşan kelimeler, incecik bir tülün arkasın- dan gördüğümüz beyazlığın içinde, kesip yapıştırarak okumayı öğrendi- ğimiz okuma fişlerindeki gibi rastge- le bir araya gelip anlamh anlamsız cümleler oluşturuyor. Beyazlık, oyun dilinin oluşmasında etkin bir rol oynuyor. "Benim için önemliolanoyununyaratuğı çağnşun- lar.Oyunun kendiyapısı içinde her şe- yi çok fazla anlamlandn*maması, be- yazhklabirtiktebiraçıktıkoluşruruvor ve her insanın girebileceği detikler ya- ratryor. O deHldere girebflir ve bam- başka yerlere kendi kendinize çıkabi- lirsüüz." Eski yeni cümleler, kelimeler, hece- ler duyuyoruz birer birer. Kimi zaman yan yana, kimi zaman üstüste geliyor cümleler. Bazen hatırlanıyor, bazense çoktan unutuhnuş bir anı geri getirme çaba- sındalar. Derin boşluk içindeki sahne çoğu zaman sessizlik içinde ama, Ay- şegül'ünkilere pek benzemese de yol- culuk hiç bitmiyor. Mertan için de çı- kıj noktası bu yolculuk fıkri ohnuş. *OnemB olan Ayşegül'ün 'gitme hali' içinde ohnasL Hiçbir yere, hiçbir şey olarak gitmese de gözlerini kapadığı zaman bile bir yerlere gidiyor. GözJe- rimizi kapamasak bile dalar gideriz aslında. orada bile bir yolculuk var. Ben oyunda Ayşegül'ün kim ve Kana- da'nm neresi olduğunun cevabuu ver- miyonnn. Yahnzca bir yolculuğa çıkt- hyor. Buyolculuğa bizimle birükte çık- maya haar olan seyirci, kendi cevap- lannı kendisi bulabiür." Tanıdık tanımadık her yerden kart- postallar gönderiyor adı olmayan 'sev- güi'lerine Ayşegül. Isimler, yerler, mekânlar, gülüşler, sevinçler. dün, bu- gün, şimdi.. Hiçbirini hatırlamıyoruz. aslında hiçbirinin de önemi yok; çün- kü her yer bembeyaz! "Şimdi nereye kadar uzanır? Gözümü kapaöp hayal ettiğim zaman, bir tek anın içinde pek çok anı yaşabüirim. Oyunu da şimdi- nin içersine sıkışmış birçok hayat ola- rak düşünüyorum." DEFNE GÖLGESt TURGAY FtŞEKÇt Kerkük Geçen hafta hastaydım. Grip otmuşum, üç gün evde yattım. 3 Mayıs Perşembe günüTFTT1 'in "Nane Umoa Kabuğu" adlı sabah programını da bu nedenle iz- leme olanağı buldum. Programın teması Kerkük'tü. Iki usta sanatçı Kerküklü Abdurrahman Kızılay ile Urfalı Mehmet Özbek'ten bol bol Kerküktürküleri dinledim. "Ysz günü temmuzda I Sen terte ben sileyim" diyebı- lecek yürek genişliğine ulaşmak kolay değil. Ker- küklü, bunu söyleyebilmiş. Birhanım, program sı- rasında Kerkük Dolması adlı, kanşık sebzelerin iç- le doldurulmasjndan oluşan bir yemek yaptı. Stüd- yodaki izleyiciler de çoğunlukla Kerkük göçmen- leriydi. Arada birgöçmenliğin zorluklanndan, gidip gel- menin olanaksızlığından söz edildi. Özelükle 1991 Körfez Savaşı'ndan sonra çok sayıda Türkmen buralardan ülkemize göç etti. Kendi ülkeleriyle bağlan kesildi. Nüfusunun çoğunluğu Türkmen olan Kerkük, Misak-ı Milli (Ûlusal Ant) sınırlan içinde bulunu- yordu. Lozan Antlaşması sırastnda Türkiye ile Ingittere arasında çekişme konusu oldu. Sorunun çözümü Milletler Cemiyeti'ne bırakıldı. Milletler Cemiye- ti'nin Ingiltere yandaşı karan ardından 1926 Anka- raAntlaşması'yla Kerkük'ün de içinde olduğu Mu- sul eyaleti Ingiliz egemenliğindeki Irak'a bırakıldı. Böylelikle bu yörede yaşayan bugün de sayıla- n iki buçuk milyon dolayında kabul edilen Türk- menlerin Türkiye ile bağlan koptu. Yalnız Kerküklülerin mi? Koca bir imparatortuk yıkılırken Balkanlar'dan Ortadoğu'ya, Kafkaslar'dan Kınm'a, Girit'e dek geniş bir coğrafyada kendi insanından ve kültü- ründen izler bıraktı. Kendimden biliyorum, babam Üsküp doğumlu, annem Bursa. Annemin babası Köstence'den gel- miş, annesi Ahıska'dan. Bu yalnız bizim sorunumuz mu? " ' Yunanlıya sorsanız o da size Trabzon'dan Is- kenderiye'ye dek koca bir geçmiş sıralar. Almanlar Volga kıyılanna dek yayılan soydaşla- ra sahip. Nasıl çözümlenecek bütün bu sorunlar? Tarih bize gösteriyor ki, toplumlann ya da ulus- lann ideal sınırlanna ulaşabilme olanağı yoktur. Çünkü sizin için önem taşıyan bir coğratya, türiü nedenlerie başka uluslar için de aynı önemi taşı- yabilir. Kerkük'te Türtanenlerin yanı sıra Araplar, Kürtler, Ermeniler ve Yahudiler de var. Onlann da türlü istemleri olacağı açık. Bu noktada toplumlar için temel erek, ideal sı- nırlar değil, ideal hak ve özgürlüklere ulaşmak ol- malıdır. Ülkeler arasındaki gelişmişlik farklan ortadan kalkar, haklar ve özgüıiükler eşitlenirse o zaman sınırlann da pek bir önemi kalmaz. Insanlann karnı tok olacak, yaşamı, eğitimi, sağ- lıgı devlet güvencestnde olacak, bir deözgür ola- cak, dilediğini yapabilecek. Bugün on beş farklı ulusun biritğini oluşturan Avrupa Topluluğu bunu yapmaya çalışıyor. Böyle olunca Belçika'nın bir sınır köyünde yaşayan Al- man azınlığın Almanya'da yaşamak ya da kendi bölgesinin de Alman sınırlan içine alınması gibi bir isteği olmuyor. Çünkü iki tarafîa da aynı haklar, ay- nı özgüriükler, aynı yaşam düzeyi. Sınırlarda ne kontrol ne engelleme. Bin trene, bin arabana iste- diğin yere git; istediğin insanlarla göniş, bayram- laş, istediğin gibi yaşa. Atlantik kıyılanndan Al- manya'nın doğu sınınna dek durum bu. Dansı, sorunlu öteki halklann ve coğrafyalann baştna. KarikatüPist Lüttî Küçük öMü • MARMARİS (AA) - Akciğer kanseri tedavisi gören karikatürist Lütfi Küçük, Marmaris'te vefat etti. Evinde, önceki gün öğle saatlerinde vefat eden 56 yaşındaki karikatürist, 8 aydır tedavi görüyordu. Marmaris, Antalya ve Kuşadası'nda binlerce turistin portre karikatürünü çizen. uluslararası karikatür yanşmalannda dereceleri olan Lütfi Küçük dün Marmaris'te toprağa verildi. Tartıin en az biHnen yüzydı B Kültür Servisi - Homer Kitabevi. tarihçi Michael Grant'in 'Roma'dan Bizans'a' adlı kitabmı Zühre llkgelen'in çevirisiyle yayımladı. Grant, tarihin en az ve en eksik bilinen yüzyıllanndan beşinci yüzyılı, rahatça anlaşılabilecek bir üslupla yeniden canlandmrken Roma'nın çöküşünün yam sıra göz ardı edilen diğer konulan da inceliyor. Bugünkü tstanbul'un hava kirliliği \e karmaşasıyla aşınmış kent görüntüsünün ardında, geçmişteki ruhu bulabilecefiniz önemli bir kitap! K Ü L T Ü R İ Ç t Z t K K Â M l L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear