Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 7 MART 2001 ÇARŞAMBA
HABERLER
Ankara Tkaret Odası'nın anketindesiyasüeregüvenyüzde sıfir, medyayagüvenyüzde bir çıka
Programı hükümet çökerttiANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) An-
kara'daki 2 bin 402 işyeri sahibi ara-
sında gerçekleştirdıği anket, işadam-
lannın yüzde 59'unun gelecekle ilgi-
li "kötümser" olduklannı. ekonomik
programın başansızlığında en büyûk
etkenin hükûmet olduğunu gösterdi.
Cumhuıbaşkanlığı'nnı yüzde 70 ileen
güvenilir kurum olarak belirlendiği
ankette siyasilere güven yüzde sıfir,
basına güven oranı ise yüzde 1 'de kal-
dı. Ankete katılan işadamlan yıl so-
nunda enflasyonun yüzde 25 ve daha
fazla olacağı tahmininde bulundular.
ATO'nun, ağırlıklı olarak Anafar-
talar Çarşısı, Karum, Siteler, Ulus,
Gimat, Ostim'deki işyeri sahipleri
arasında gerçekleştirdiği ankette 11
soru yöneltildi. Ekonomik kriz son-
rası ne gibi önlemler almayı düşün-
düklerine ilişkin sonıya karşıhk, iş-
ATO'nun Ankara'da 2 bin 402 işyerini kapsayan reel sektör anketinde
en güvenilir kurum olarak Cumhurbaşkanlığı belirlendi. Ekonomik
kriz sonrası işverenlerin yüzde 13'ü kabine, yüzde 10'u ekonomi
bürokrasisi, yüzde 6'sı da bütçe hedeflerinde revizyona gidilmesini
istedi. Ankette işyeri sahiplerinin yüzde 64'ü yıl sonunda dolar
kurunun 1 milyon liradan fazla olacağını tahmin etti.
yeri sahiplerinin yüzde 37'si mevcut
durumu koruyacağını belirtirken
yüzde 32'si işlerini küçültmeyi, yüz-
de 19'u işçi çıkaracağuıı ve yüzde
12'si de işyerini kapatmayı düşündü-
ğünü bildirdi.
Cumhurbaşkanı'na güven
"Kriz sonrası aşağıdaküerden han-
gisinde revizyona gjdilmeli" sonısuna
ise işverenlerin yüzde 13'ü kabine,
yüzde 10'u ekonomi bürokrasisi, yüz-
de 6'sı da bütçe hedefleri yanıtını ver-
di. Ankete katılanlann yüzde 70'i en
güvenilir kurum olarak Cumhurbaş-
kanlığı'nı gösterirken yüzde 20'si Ge-
nelkurmay, yüzde 6'sı yargı, yüzde 1 'i
de hükümet dedi. En güvenilir kurum-
lar arasında siyasiler yüzde sıfir ile en
alt sırada yer aldı. Basın ise güveni-
lirlikte yüzde 1 'de kaldı.
"Uygulanan ekonomik programın
başansızuğmdakien bfiyüketken siz-
ce hangkr sorusuna verilen yanıtlar
arasmda yüzde 39 ile hükümet, yüz-
de 19 IMF politikalan, yüzde 12 ile
ekonomi bürokrasisi yer alırken
Cumhurbaşkanlığı yüzde sıfir oy ile
programdaki başansızlık etkenleri-
nin dışında tutuldu.
i; sahipleri kötümser
Programın başansızhğındaki en
büyük etken olarak bunlann hepsini
gösterenlerin oranı ise yüzde 20 ol-
du.ATO'nun anketinde gelecek hak-
kında düşünceleri sorulan işadamla-
raun yüzde 59'u "son derece kötüm-
ser" olduğunu belirtirken yüzde 30'u
her şeye karşm "iyimser" olduğunu
kaydetti. Yüzde 11'i ise bu konuda
fikri bulunmadığmı bildirdi.
Dalgalı kur politikası
îşadamlannın yüzde 90'ı enflasyo-
nun yıl sonunda yüzde 25 ve daha yu-
kansı olacağını belirtirken, yüzde 9'u
20-25, yüzde l'i de yüzde 15 ile 20
arasında olacağı tahmininde bulundu.
İşyeri sahiplerinin yüzde 64'ü sene
sonunda dolar kurunun 1 milyondan
fazla olacağını bildirirken yüzde 56'sı
ise dövizin piyasada belirlenmesine
yönelik "dalgak kur" politikasına ge-
çiş karannı nasıl değerlendırdiklerine
ilişkin soruya olumsuz, yüzde 29"u
olumlu görüş bildirdi.
Türkiye, Endonezya ve Rusya'dan sonra en riskli borçlu ülke durumunda bulunuyor
Krizi aıılaıııalv ve aşıı ıakon birkaç yıldır, Asya krizi, Rusya
krizi; Arjantin, Brezilya krizi ve
Meksika krizi ile sarsılan dünya, şimdi
de Türkiye krizi ile karşı karşıya. Bu kriz
yatağı ülkelerin hepsinin ortak noktası,
yüksek borçlu ülkeler olmalan.
tandartlara göre, bir ülkenin dış borcu,
milli gelirinin yansına yaklaşmış ya da
geçmişse o ülke çok borçlu ve riskli
ülke sayılıyor. Endonezya'nın dış borç ,
stokunun milli gelirinin yüzde 169'unu,
Rusya'nm yüzde 62'yi bulduğunu görüyoruz
MUSTAFA SÖNMEZ
DKrizi anlamanın ana
halkası nedir?
Yaşanan ekonomik kriz, birkaç pal-
yatif önlemle geçiştirilecek gibi değil.
Bu kez etkileri çok daha derin ve ge-
çiştirilmesi daha zor bir krizle karşı
karşıyayız. Krizimizi biz yaşayıp biz
duymuyoruz. Son birkaç yıldır, Asya
krizi, Rusya krizi; Arjantin, Brezilya
krizi ve Meksika krizi ile sarsılan dün-
ya, şimdi de Türkiye krizi ile karşı
karşıya.
Peki nedir bu Asya'yı, Latin Ame-
rika'yı, Rusya'yı ortak paydada ve
kriz paydasında birleştiren? Hemen
söyleyelim. Bu kriz yatağı ülkelerin
hepsinin ortak noktası, yüksek borç-
lu ülkeler olmalan. Biraz dünyadaki
yerimizi hatırlayarak önce durumu-
muzun vahametini anımsayalım. (Ve-
riler Dünya Bankası Kalkınma Rapo-
ru'ndan.)
Dünyanın en borçlu ülkelerinin ba-
şında Brezilya var, 232 milyar dolar-
lık dış borcu ile. Ikinci sıradaki Rus-
ya'nın dış borcu 183 milyar dolar.
Meksika, 160 milyar dolarlık dış bor-
ca sahip. Çin'in dış borcu 155 milyar
dolar. Endonezya'nın dış borç topla-
mı 151 milyar dolar. Arjantin'in dış
borcu 144 milyar dolar. G. Kore'nin-
ki 140 milyar dolar ve Türkiye ilk
10'da; dış borcu 1998 için 103 milyar
dolar, 20O0'de de 110 milyar dolar do-
layında. Bugün 110 milyar dolan bu-
lan dış borç stoku, çok değil, dört yıl
önce bile 80 milyar dolardı.
Demek ki, dünyanın ilk 10 borçlu
ülkesi arasındayız ve riskli borçlula-
nn da Endonezya ve Rusya'dan son-
ra üçüncüsüyüz. Ama bu mutlak borç
rakamlan tek başma sorunu anlatma-
mıza yetmiyor.
Önemli olan borç stoklan değil,
borçlann, her ülkenin milli gelirinin
ne kadanna ulaştığı.
Uluslararası standartlara göre, bir
ülkenin dış borcu, milli gelirinin ya-
nsına yaklaşmış ya da geçmişse o ül-
ke çok borçlu ve riskli ülke sayılıyor.
En çok borçlu ülkelere bu kıstasla
yaklaştığımızda, Endonezya'nın dış
borç stokunun milli gelirinin yüzde
169'unu, Rusya'nın yüzde 62'yi bul-
duğunu görüyoruz.
Türkiye, 1998'deki borç stoku ile
milli gelirinin yüzde 49'u kadar borç-
lanmış bir ülkeydi. 2000 itibanyla bu
oranın yüzde 55'in üstüne çıktığı ve
bu ölçütlere göre, borç verenler açı-
sından en riskli üçüncü ülke göriinü-
münde olduğunu anımsamamız gere-
kiyor.
Son beş yıldır Çin'i bir tarafta tu-
tarsak, bu borçla gelişen ülkeler kriz
üstüne kriz yaşıyorlar. Birinin krizi,
bir diğerini etkiliyor ve IMF. bu ülke-
lerin krizden kaynaklanan yangınlan-
nı söndürmek, daha doğrusu alacaklı
küresel sermayenin alacaklannı kur-
tarmak üzere mekik dokuyor. model
üstüne model deniyor. Demek ki, kri-
zi anlamaya çalışırken hatırda tutma-
mız gereken ana önerme, Türkiye'nin
ağır borçlu bir ülke olduğu ve yaşadı-
12 milyar dolara
ulaşan mevcut cari
açık, 50-60 milyar
dolarlık bir sermaye
girişi gerektiriyor.
Bu giriş, güvenin bu
kadar azaldığı bir
konjonktürde nasıl
gerçekleşecek?
ğı sıkıntının temelinde bu borç yükü-
nün "çevrihne"si, yani borcu borçla
kapatmada manevra alanımn daral-
mış olduğudur.
0Türkiye'nin dış borç yükü
ne tür sorunlar yaratıyor?
Türkiye'nin resmen açıklanan dış
borç tutan, 2000 için 110 milyar do-
lardır. Bunun yaklaşık yüzde 30'u
kısa sürelidir. Türkiye'nin dış borç-
lanna ilişkin tüm göstergeleri, teh-
likeli biçimde kötüdür.
Bu kadar nasıl borçlandık, bu bor-
cu nerede kullandık tartışmasına
geçmeden önce, şunu ifade etmek-
te yarar var. Türkiye yaklaşık üçte
biri kısa vadeli olan bu dış borcunu
acze düşmeden idare etmek, ödeye-
bilir görünmek zorunda. Bu borç-
lardan vadesi gelenleri, yeniden
borçlanarak özelleştirmelerden el-
de edeceği gelirlerle ve vergi gelir-
lerini kullanarak ödemek zorunda.
Taahhütlerini yerine getiremezse
yeni borçlar alamaz. Alamazsa eko-
nomisini döndüremez, yani yeniden
üretemez, yani büyüyemez. Tersine
küçülür, küçülme ise topyekûn yok-
sullaşma, geriye düşmedir. Yatınm-
lann durması, fabrikalann atıl ka-
pasite ile çalışması, tanmda verim-
liliğin azalması, işsizliğin köpürme-
si ve toplumsal hayatta istikrarsızhk,
kaos ve anarşi demektir.
Söylemesi ve yazması zor, ama
Türkiye ekonomisi bu durumdadır.
Borçlannı roll-over edememekte,
yani döndürememekte. "ödeyemi-
yorum, moratoryum" demenin eşi-
ğindedir.
Türkiye ekonomisi, 1980'li ve
1990'h yıllarda özellikle de 1989
sonrası uygulanan politikalar sonu-
cu, kamu finansmamnda tam bir
çıkmaza girdi. Kamu kesimi borç-
lanma gereği (KKBG) yıldan yıla
artarak kamu kesiminin finansal pi-
yasalarda ana borçlanıcı durumuna
düşmesine yol açtı.
1988'de KKBG/GSMH oranı
yüzde 4'tü, 1999'da yüzde 12'ye
vardı. Kamu bankalan ve bazı diğer
kamu kuruluşlannm açıklan da dik-
kate alınırsa verilen açık yüzde 15' e
yaklaşıyor.
Sürdürülemez bir nitelik taşıyan
kamu finansmanı politikası sonucu,
rürkiye'nin resmen açıklanan dış
borç tutan, 2000 yılı için 110
milyar dolardır. Bunun yaklaşık
yüzde 30'u kısa sürelidir. Türkiye'nin dış
borçlanna ilişkin tüm göstergeleri,
tehlikeli biçimde kötüdür.
BKamu fınansman ihtiyacını
büyüten etkenler .
1980'le beraber izlenen temel yak-
laşımlardan biri, sermayenin vergi yü-
künü azaltmak ve bu sayede girişim-
cinin kullanımında kalacak sermaye-
nin daha etkin kullanılacağı beklenti-
siydi. Böyle olunca, Hazine'nin ver-
gi gelirlen azaMı.,.
Ancak, bu arada amaçlandığı gibi
devlet her alanda küçültülemedi. Ar-
tan nüfusun kamu hizmetı ihtiyaçlan
makul büyüklükte bir devlet istiyor-
du. KİT'ler tüm önlemlere rağmen,
istenilen ölçüde küçültülemedi, özel-
leştirilemedi ve finansman açıklan
ortada kaldı.
12 Eylül'ü izleyen parlamenter dö-
nemde, ANAP iktidanndan başlaya-
rak tüm hükümetler, özellikle seçım
arifelerinde seçim rüşveti olarak ge-
nişlemeci politikalar uyguladılar. Ta-
ban fıyatlarını arrtırdılar, kamu toplu-
sözleşmelerinı yüksek bağladılar,
yandaşbelediyelere kaynak pompala-
dılar. Ozal'ın bütçeye paralel bir büt-
çe olarak kurduğu fonlar denetim dı-
şında kaynak yutan-dağıtan bir kuyu
olarak işlev gördü. Bu arada, yine
Özal iktidannın icraatıyla cesaret bu-
lan devlette rüşvet ve yozlaşma süre-
ci tüm devlet kuruluşlanna egemen
oldu.
Yolsuzluk virüsü bütün devlet bün-
yesine yayıldı. Özellikle Ziraat, Halk,
Emlak gibi büyük devlet bankalann-
dan, siyasilerin direktifleriyle parti
yandaşlanna, medya patronlanna ge-
ri dönmeyen krediler açıldı. Bu du-
rumda söz konusu kamu bankalan-
nın aktif riski yükseldi ve 2000 sonun-
da 20 milyar dolan aşan görev zarar-
lan Hazine tarafından yerine konul-
madığı için, bu bankalar Türkiye'nin
ödeme sistemini kilitleyerek yaşanan
son krizin pimini çeken aktörler oldu-
lar. Bir yandan, küçülmek bilmeyen
"beş kara deük" -bütçe açıklan, tanm
satış kooperatiflerinin açıklan,
KİT'lerin açıklan, fonlar ve yerel yö-
netim açıklan- bir yandan tüm kurum
ve kuruluşlan saran yolsuzluk virüsü-
ne, tabii ki kaynak yetiştirmek müm-
kün olmadı. Bütün bunlara bir de Gü-
neydoğu'da yaşanan iç savaşın denet-
lenmez harcamalan ve bu alanda Su-
surluk, Yüksekova benzeri çeteleşme-
lerin yolsuzluk yükleri eklendi.
Bu devasa kamu açıklan için bor-
cu borçlakapatma çabalan, döviz ku-
runu sabite yakın tutup yüksek faizle
dış kaynaklan ülkeye çekme şeklinde
uygulanageldi. Ancak bu döngü, be-
raberinde yüzde 60'larda kemikleşen
bir enflasyonu da getirdi.
AB üyeliğini amaçlayan, ama bu-
nun için tek haneli enflasyona inme-
si gereken Türkiye'de. aynca biriken
borçlan döndürülebilir hale getirmek
gerekiyordu. Hızla sürüklenen rantçı
iküm ülkenin üretici karakterini sü-
rekli aşmdınyor, dışandan borç bul-
dukça büyüyebilen, bulamaymca kü-
çülen sağlıksız bir ekonomik yapı ile
yaşamak giderek güçsüzleşiyordu.
SÜRECEK
kamu kesimi iç borçlan katlandı;
2000 Ekimi'nde 33 katrilyon TL'yi
ya da 50 milyar dolan buldu. Bu,
Türkiye milli gelirinin yüzde 20'si-
ne tekabül eden bir iç borç stokudur
ve ürkütücüdür. Dahası, bu borçlan
yeni borçlarla kapatmanm maliyeti
ağırdır. Bu borçlara dolar cinsinden
ödenen yıllık faizler yüzde 30'ubul-
du. Bu durum, rantiye bir iklime
yol açtı. Reel sektör, üretim faali-
yetlerini arka plana alıp fonlannı
devlete borç vererek yüksek faiz ge-
liri elde etme yönünde kullandı. So-
nuçta da uzun vadede, sanayi tekno-
lojik yenilenme ihmaline uğradı, bu
da ihraç pazarlanm ve rekabet gücü-
nü kayberme sorununu getirdi. Dev-
letin faiz ödemeleri sadece son 6 yıl-
da milli gelirin yüzde 7.3'ünden
yüzde 16.4'üne çıktı.
1996'da faiz olarak devletin ranti-
yelere ödediği; 12.6 milyar dolar
iken 2000 yılında yaklaşık 33 mil-
yar dolara çıktı. Bu sadece 6 yılda
faiz ödemelerinin yaklaşık üç kat
artması demektir ve gelir eşitsizliği-
ni uçurum boyutuna taşıyacak birçar-
pıklıkhr.
AVRUPA'DAN
GURAY OZ
Eşyanın Tabîatı
Bertin kar içindeydi. Birşantiyeye benzeyen Ber-
lin'ekaryakıştı. Inşaatçukurlarıörtüldü. Beyazör-
tünün üstündeki cıvıltılı hayat sanki daha esrarlı bir
hal aldı. Cafe VVallenstein tıklım tıklımdı. Bertiner
Zeitung'da çalışan genç gazeteci Dilek Güngör,
Türkiye'deki ve Almanya'daki Türk meslektaşlan-
nı değil, Türkiye'nin ve onlann kaderini haberyap-
mıştı.
Daha önceyse biz başka yerdeydik.
Alman Dış Politika Enstitüsü'nün salonu tümüy-
le doluydu ve salona sığmayanlar, toplantıyı dışa-
rıya kurulmuş büyük ekran televizyondan izlediler.
llginin büyüklüğünün nedeni, herhalde, davetiye-
de Içişleri Bakanı Otto Schilly'nin konuşacağının
yazılı olmasıydı. Ama Otto Schilly gelmedi. Türki-
ye Araştırmalar Merkezi'nm Bonn Toplantılan ye-
rine başlattığı Bertin Toplantılan'r\\n ilkinde, Alman
Içişleri Bakanlığı'nın sempatiksözcülerinden Cor-
neila Sontag - Volgast, bakanın beklenmedik bir
görev nedeniyle toplantıya katılamadığını belirte-
rek, onun adına, üzülerek ve gülümseyerek konuş-
tu.
•••
O konuşsun; toplantıya katılanlann büyük ço-
ğunluğunun konuştuğu başkaydı. Onlann konuş-
tuğu, Almanya'da Sabah gazetesinin kapatılma-
sı, Milliyet gazetesinde çaiiçanlann işsiz kalmala-
n ya da kalacak olmalan, türk basınının, Türki-
ye'deki krizle birlikte içine düştüğü durumdu. Ne-
den satışı düşük olmayan, reklam geliri hatın sa-
yılır ölçülere ulaşmış Sabah kapatılmış, Aydın Do-
ğan gaıbuna fazla bir maddi yük getirmediği hal-
de neden Milliyet gazetesinde çalışanlar işsiz kal-
mışlardı ki? Kriz bazen kimileri için olmadık fırsat-
lar yaratır. Kimi firmalar, bilinmez hangi nedenle,
(yoksa bilinir mi?) iflasın eşiğine gelir, kepenkleri-
ni kapatırken, kimileri şöyle ya da böyle, başı der-
de girenleri yutar. "Eşyanın tabiatı"ynuş bu! öyle
dediler. Hangi "eşyanın", netürden "fab/aft"oldu-
ğunu söylemediler. Toplantı sonrası içkiler içilirken,
Türkiye'deki krizin bugüne kadar yaşananlardan
farklı olduğunu da biri söyledi, ama kimdi unuttum.
Dünya Bankası'n\n 27 başkan yardımcısından bi-
rinin, yoksullukla mücadeleden sorumlu olan Ke-
mal Derviş'in süper bakanlığına bakışlar değişik-
ti. Büyük iddialaria kurulmuş ve katıldığı ilk seçim-
de halkın ilgisine "mazhar olamadığı" anlaşılmış
"Yeni Demokrasi Hareketi"n\n bu şöhretii destek-
çisini Turgut Özal'a benzetenler, Ecevit'ten son-
ra "yenilikçiliğin" '7/der/"olabileceğini iddiaeden-
ler de az değildi.
Tıpkı, muhafazakâr eğilimli Frankfurter Aile-
gemeine Zeitung gibi.
•••
Der Spiegel ise Türkiye'yi biraz başka türiü gö-
rüyordu. "Bütün gözler şimdi Atatürk'ün miras-
çısı askeıierde" diye yazdı Der Spiegel. Üstelik,
"askerterin desteğıne sahip bir 'teknokrat hükü-
met' de dedikodular arasında "diye ekledi. Asker-
lerin, halkjn sempatısini kazanmış, "populaer"
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in arka-
sında olduklannı da eklemeyi unutmadı. - ^ .
• • •
Bu hafta Der Spiegel başka şeyler de yazdı.
Örneğin, bazı gözlemcilerin, "dunımun Osman-
lı Imparatoriuğu 'nun son yıllannı hatıhattığını" söy-
lediklerini, o zaman da yolsuzluklann olağanüstü
boyutlara ulaştığını, sonunda Avrupafinansçev-
relerinin duruma el koyduğunu, "Osmanische
Schuldenveraltung"yan\ "Düyun-u Umumiye"ya
da "Osmanlı Borçlar7dares/"nin ikinci bir hükümet
haline geldiğini ve Türklerin bu "aşağılanma" ve
"bağ/mW//cfan" Atatürk tarafından kurtarıldığını di-
le getirdiklerini de yazdı. Ama bu gözlemcilerin
kimler olduğunu söylemedi.
Olsun, önemli değil. Biz biliyoruz.
Bu gerçekleri inatla söylemeye devam edenle-
ri niye bilmeyelim ki!
iMF'ye verilen niyet mektubu için
KİGEM'den
dava hazırhğı
• Kamu Işletmeciliğini Geliştirme
Merkezi tarafından yapılan açıklamada,
"Bir bakanla bir bürokratın Türkiye adına
verdiği taahhütler devleti bağlamaz. Bu-
nun için IMF'ye verilen mektuplar ve bu
ekonomik politika geçersizdir" denildi.
ANKARA (Cum-
huriyet Bürosu) - Ka-
mu Işletmeciliğini
Geliştirme Merkezi
(KÎGEM), Arahk
1999'da IMF'ye su-
nulan ilk niyet mek-
tubunun iptali iste-
miyle bayramdan
sonra dava açmaya
hazırlanıyor. Dava so-
nunda IMF programı-
nın iptali gündeme
gelebilecek.
KlGEM, 30 Ocak
2001 tarihinde veri-
len son ek niyet mek-
tubunu temel alarak
Arahk 1999'da veri-
len ilk niyet mektubu-
nun iptali istemiyle
bayramdan sonra da-
va açacak.
' Yetldleri yok'
KİGEM'den dûn
yapılan açıklamada,
"Bir devlet bakanı ile
bir Merkez Bankası
Başkanı, Türkiye
Cumhuriyeti adına
taahhütlerde bulun-
maya yetkili değildir.
IMF'ye verilen mek-
tuplarda yasama or-
ganının, yürütmenin
ve Bakanlar Kuru-
lu'nun tümünün ana-
yasa gereği yetkili ol-
duğu düzenlemeler
vardır.
Bir bakanla bir bü-
rokratın Türkiye adı-
na verdiği taahhütler
devleti bağlamaz. Bu-
nun için IMF'ye veri-
len mektuplar ve bu
vaat edilen ekonomik
politika geçersizdir'
1
denildi.
IMF programı
iptal edilebilir
Davanın KİGEM
lehine sonuçlanması
durumunda hüküme-
tinuyguladığı 3 yıllık
IMF programının ta-
mamının iptal edil-
mesi gündeme gele-
cek. Bu durumda ka-
mu bankalannın özel-
leştirilmesi.tanm po-
litikalan vb. için veri-
len taahhütler geçer-
siz olacak.