23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30MART2001CI 14 kuttur@cumhuriyet.com.tr Fotoğraf, video ve nesnelerden oluşan ilginç çalışmalarla Kosova'da savaş-sonrası sanat MSÜ Osman HamdiSalonu'nda KosovabArnavutlann.Shkelzen Maliqrnin küratöriügündegerçekieştirdiği sergideyer alan Albert Heta,SokolBeqiri,Erzen Shkololii'nin çahşmalan. Bir dönüşün gelecegiALİAKAY Mımar Sinan Üniversitesi Os- man Hamdi Salonu'nda gerçekleş- tirilen 'Dönüş' adlı sergi, Kosova- h Arnavutlann, Shkelzen Mali- qi'nin küratörlüğünde gerçekieş- tirdiği bir sergi olarak üniversite sergilerine taze birhavagefirdi. Fo- toğraflar ve videolardan ve nesne- lerden oluşan sergide sekiz sanat- çı, birbirinden ilginç çahşmalan Kosova'da savaş-sonrası sanatola- rak adJandırmaktaJar. Ironinin bir rastlantısallığı veya bir şansızlığı, tam da Makedonya meselesinin alevlendiği bir sırada sergi açıldı ve bu anlamda da rastlantı ve tari- hi gereklilik birbiri üzerine oturdu; olaylarla sergi birbirlerine eklem- lendi. KüratörMaJiqi'nin katalog giriş yazısında belirftiği gibi "savaş, bask^terörvegöç", Kosovagerçe- ğinin yeni yüzyıldaki görüntüleri. Ve bu göç yine büyük boyutlarda yaşanmakta, tam da serginin açıl- dığı anJarda. Direnmeyi sanatın bir gerçeği olarak aldığımızda bize gösterilen işlerde de bu direnme- nin, geleneksel olanla şimdiki za- manın gerçeğinin üst üste geldiği- nigörmemek mümkün değil. Oyle ki Erzen Shkololii'nin fo- toğraflan ve videoprojeksiyonun bize gelinlikli bir kişiyi suratı ka- pah bir şekilde naklettiğinde, gö- rünrünün temsiliyeti, bize 'Balkan kimüğinj' ve 'gelinT göstermekte. Serginin ilk günü projeksiyonlarla gösterilen etkili görüntülerbize ge- leneksel bir düğün ayinini ve onun eğlenceli halini gösterirken fotoğ- raflar, dördü bir, diğer dördü diğer yanda gelinJikli kimlik meselesini ortaya çıkanyor. Gelenefc, eskinin eğlenceli hali, gelinliğin arkasın- daki 'yüzsüzJesmevT ve kımlikten Mehmet Behluli Rudina Xhaferi zorla arındırmayı irdeliyor. Bu ir- delemedeki çelişki, savaş yılcıntısı ortamına yerleştirilen gelin ile de birbaşka tezat ılişkiyı meydana ge- tinyor. Bölgenin acısı tek bir imgede Rudina Xhaferi ise yerleştirdiği fotoğraflarda benzerbirmesele ile hesaplaşıyorgibi duruyor. Süslen- me: kulaklardaki çeşitli küpeler, ellerdeki kma etkisi veren dövme- ler. gözün çevresi pullanmış ve zenginleştirilmış süslemeler, bize beden ve yüz üzerindeki etkilerin ve kodlann oluşumunu gelecek ve • îroninin bir rastlantısallığı veya bir şansızlığı, tam da Makedonya meselesinin alevlendiği bir sırada sergi açıldı ve rastlantı ve tarihi gereklilik birbiri üzerine oturdu; olaylarla sergi birbirlerine eklemlendi. şimdiki zaman bağlamında veri- yor. Genç kadının süslemesi bir ri- tûeli en modern halinde sunuyor. Karşısmda ise yine geçmiş za- manı sorgulayan ve belki de 'nos- taljik' olarak adlandırabileceğimiz Gani Llalloshi'nin bir duvan kap- sayan çalışması, bize eski 33'lük Iongplay'lerin çoğaltılarak yerleş- tirilmesini veriyor. Üzerlerine yer- leştiriJen boyalarla bir tür şimdiki zamanın çahşmalan, plakJardaki müziğin gelenekselhği, işle birbir- lerine gınyor ve üstüste cakışıyor. NeshatKrasnkn'nın 'Otesi' ola- rak sunduğu yaşlı birkadınportre- sinin çoğaltılrruş hali yine renkle- riyle oynayarak zamansal farkJan gündeme getiriyor. Genç gibi du- ran ve yûzünûn çügilerine ragmen aydınlık bir yüze sahip olan kadı- nın başındaki örtü, birtür Meryem imgesi gibi, tûm bir böigenin acı- suu bir imgede topluyor: Tek bir imge. Tüm alanı kapsıyor ve bir tarihi, sosyal ve siyasi durumu yûz ifadesınde gösterebiliyor. Acımn tarihi serüveni birkezdaha bu coğ- rafi bölgede kendisini gösteriyor; acı, bir halkın gelecegi olarak gö- züktüğünde ise nostaljının kendisi çalışmanın içeriğine yansıyor. Öte- si, bu durumda 'ötekinin' ardında yatan zaman-imgeye dönüşüyor; bu imge artık bir kristal gibi geç- miş, gelecek ve şimdiki zamanı tek bir imgede veriyor; çoğullaşıyor, kolektifleşiyor; bu da bireyin nos- taljisinin toplumsala yayıldığını gösteriyor. Umutsuzluğa dırenen sesler AlbertHeta ise digıtal olarak bü- yüttüğü çene fotoğrafında sanki Gorbaçov'un yeni bir coğrafyayı gösterdiğinde dağılan SSCB'nin yeni görüntüsünü veriyormuşçası- na, birçeneden ve dudaktan bir ha- rita oluşturuyor. Bu yeni coğrarya bugünkü haliyle eskiden 'yeni in- san' diyebeklenen geleceğin sıkış- mışlığını bize şiddetle gösteriyor. lîir Bajm'run elektronik müzik performansırun yanı sıra, Sokol Beqiri ve Mehmet Behluli nın ça- lışmalannda, bize çoğunun kınl- ganlığı ve bu durumun savaş için- deki ölümcül deneyimini ayru an- da sunuyor: Suda boynu kıtnlrruş bir şekilde duran çocuğun büyü- tülmüş fotoğrafı, gelecegi olma- yan bir çocukJuğun başında yok edilmesi imgesini veriyor. Tıpkı, Behluli'nin çocuk oyuncaklannın, ağaç dallannda ölüme terk edilme- sıni bize gösterdiğı gibi. Dönüş te- ması geçmişe değil gelecek zama- na dönüş ofmaya başhyor. Ancak bu, Michael Fox'un gelecegi ve geçmişi olmaktan çok, geçmişten geleceğe doğru giden umutsuzlu- ğun içinde direnmeye çahşan ses- ler olarak bize yansıyor. Bu yansı- madır ki suyun çocuğa olan yansı- masını diğeryandageleneğin sava- şa karşın insanlann belleğinde ve anlığında yansıyarak sürdürüldü- ğiinü bize hissettiriyor. Yeter kı bu his içinde direnmenın umudu yok edilmesin. / TürkSinemasıgüvenilir ve zengin bir kaynağınıyitirdi stanbul beyefendisiydi AmerikanDukeÜniversitesi'ndebildiri sunacak. Derviş Zaim Amerika'da Kültür Servisi - Yönetmen Derviş Zaim, 5 Nisan günü Amerikan Duke Üniversitesı 'nde, kültûr ve postmodernizm üzerine yazdığı kitaplan ile ülkemizde de tanınan kuramcı Fredric Jameson'm başkanlığındaki "Sömörgecüik Sonrası Dönemde Akdeniz'in TemsiJ Edilme PolitikaJan' konulu konferansta, "Hitchcock'un 'Sapık' fîlminin Türldye'de yeniden çevrimi: Taklit ve Türk Sineması" ('Remake of Psycho: Mimlory and Turkish Cinema') başlıklı bir bildiri sunacak. Aynca, Derviş Zaim"in ilk filmi 'Tabutta Rövaşata' (1996), 4 Nisan tarihinde, aynı üniversitede düzenlenecek 'Akdeniz Sineması ve Fotoğrafçıhğı' konferansında seyırcı karşısına çıkacak. Akdeniz havzasındakı görsel ıletişımı üretmenin stratejileri, politikalan ve etkilennın tarhşılacağı konferans, sanatçı, eleştirmen, entelektüel ve akademisyenler arasındaki karşılıklı etkileşimi arttırmak amacıyla, 'Akdeniz ve Okyanuslar Bağlantısı' sponsorluğunda düzenleniyor. Zaim'in ikinci filmi 'FiDer ve Çimen' ise önümüzdeki aylarda A\Tupa ve Amerika'daki çeşitli festivallerde gösterilecek. KültürServisi- Turhan Görkan, Cumhu- riyetçiler için bir disiplüı simgesiydi. Yerli sinemayla ilgili ne zaman aynntılı bilgi, de- ğerlendirme gerekse ya da emektarlardan biri yaşamını yitirse 'TurhanAmca'ya bir te- lefon yeterliydi. Kısa süre sonra on bilgisa- yara değışmeyeceğini söyledjği41 yıllık Re- mington daktilosunda san kâğıtlara yazıl- mış upuzun yazı mutlaka elimize ulaşırdı. Ellı dört yıllık gazetecı Gürkan; geniş ar- sı\ 1. biyografık yazılan ve araştırmalanyla Agâh Ozgüç"le birlikte Yeşilçam'ın tarihini çıkartan en önemli isimlerden biriydi. Günü gününe not aldığı defteriyle, kitap- larla. gazete kupürleriyle, fotograflarla, çe- şitli belgelerle oluşturmuştu geniş arşivi. Yeşilçam'ın tarihini tutan; binlerce yazı, haber ve serüvenle dolu biryaşam sona er- di. Biz alçakgönüllü, sessiz, işine çok düş- kün, olağanüstü titiz 'Turhan Amca'mızı, Türk sineması da yeri doldurulamayacak bir araştırmacısını yitirdi. 'Sinema yazarian içinde çok özeidi' AG.4H ÖZGÜÇ: Her şeyden önce tam birlstanbul beyefendisiydi. Kendisiyle yıl- larca Güna>dın ekibinde çahşmıştık, çok faydalı ışleryaptı. Ne yazarsa yazsın titiz ça- lışırdı ve akıcı dili vardı. Türk sineması ya- zarlığı duayenlerindenbuıni yitirdi. Bu açı- dan da büyıik kayıp Turhan Gürkan'ın ölü- mü.. Sinema yazarian içinde yeri çok özeJ- di. ATİLLA DORSAY: Turhan Gürkan çok sevdiğim bir dostum ve ağabeyimdi. Cum- huriyet yıllanmda çok iyi dost olmuştuk. Sonra Doğan Hızlan'ın önerisiyle Gösteri dergisi için Türk ve Dünya Sineması Ansik- lopedisi'ni birlikte hazırlamıştık. 1980'lerin başında... O zaman ne kadar iyi bir arşivci olduğunu, Türk sineması tarihini ne kadar iyi bildiğini anlamıştım. Artık türü azalan ve derin bilgisini hiç göstermeyen son derece alçakgönüllü in- sanlardan, gerçek Istanbul beyefendilerin- den biriydi. Geçen yıl ona SlYAD emek Arûk türü azalan ve derin bilgisini hiç göstermeyen alçakgönüllü biriydi ödülünü vermemiz ne kadar iyi olduL. Ye- rini doldurmamıza hiçbir biçimde olanak yok. Acısı ailesi için, bizgerçek dostlan için ve ömrünü bağışladığı Türk sineması ve si- nemacılan için hep kalacak. ERMANŞENER: Turhan Gürkan benim neredeise40yıllık arkadaşımdı. Onu büyük çoğunluk, sinema yazan kimliği ile tanırdı, oysa Turhan teknik sekreterlikten servis şef- liğinekadargazeteciliğin değişik alanlann- da da çahşmıştı. Sinema yazan olarak cid- di, inanılır ve dosdoğru bir kaynaktı. Son yıllarda sadece Cumhuriyet'e (sadece tele- vizyondakı Türk filmlerinı) yazıyordu. O kısacık yazılarda bile en azından üç dörtki- şiye telefon eder, on satırhk bir yazıda bile hataolmamasmaözen gösterirdi. Turhan öl- dü. Bızler çok yakın birdostumuzu, sinema da inanılır ve güvenilir bir kaynağı yitirdi. YBLMAZ TUNÇKOY: Turhan eski, çok sevdiğim ve mesleğıne gerçekten bağlı ar- kadaşlanmdan binydı. Dürüstlüğu, meslek etiğine özengöstermesi, günümüzdeki genç gazeteci arkadaşlara örnek olmalıdır. 'Gazeteci etiğjni her zaman korudu' YÜKSELBAŞTUNÇ:Babiali birefendi- sini. bir çelebısını daha kaybetti. Turhan Gürkan sinema uzmanıydı. Istanbul Exsp- res gazetesindegencecikmuhabirolarak ça- lışuicen sinemaya gitmek için ona sormadan Beyoğlu'na çıkmazdık. Şimdiki adıyla araştırmacı bir gazeteciy- di. Bu yüzden tek anlaşmazlığımız Ney us- tası Neyzen Tevfik üzerineydi. Ben herkes gibi Neyzen'in Bodrum doğumlu olduğunu ıddia ederken o Samsun Bafra doğumlu ol- duğunu, yani hemşerisi olduğunu söylerdi. Sonunda da Neyzen'in Samsun Bafira kütü- ğündekayıth ve Kolaybeldesinden olduğu- nu ıspat etmiştı. Adı üstünde, Neyzen Tev- fik'in soyadı Kolaylı ıdi. Turhan Gürkan'ın ölümü Babiali için hiç de kolay olmayacak. HAY4TİASILYAZia: Meslekten ve bi- zim kuşaktan da çok eski bir arkadaştı. Işi- ne düşkün, eski Babiali geleneklerini koru- yan, nitelikli bir gazeteciydi. Gazeteci eti- ğinı bütün yaşamı boyunca korumuştu. Bu yıl hem basın hem de basuıda yaşanan ölümler açısından bir kıyım yılı oldu. Baş- ta ailesine ve Cumhuriyet ailesine başsağ- lığı dıliyorum. RECEP BtLGtVER: Babiali'nin katık- sız çilekeşlennden biri idi. Çalışkan, dürüst gazetecilık dışında başkahiçbirmesleğeyö- nelmeyen ve başka geln" kaynağı olmayan bir gazeteciydi. Kansı Türkçe öğrendikten sonra birlikte Macarca yazılmış bazı kitap- lan Türkçeye de çevirmişlerdı. Onunla hem şehir gazetesinde hem de başka gazeteler- de beraber çalışmıştık. YAZI ODASI SELtM İLERİ Istanbul ve Lâle Ahmet Hamdi Tanpınar, Istanbul'un mevsim rini dile getirdiği yazısında özellikle iki çiçeğin ac anar: Gül ve lâJe. Mavi hatmiler, sümbüller, salkımlar, sonbahar çekleri, gülle lâlenin saitanatında birer uyruk gibic Hatta 0 kadar çok sevdiği öguvan ağacının çiç bulutu bile. Tanpınar, ateşkes döneminde, Topkapı Sar yı'ndaki son lâle bahçelerini görmüştür. Bu son ba çe artık ufku daralmış, şiiri sona ermiş, esinleri ç< küp gitmiş, estet yaradılışlara sadece hüzün vereı bir yalnızlık ve ıstırap bahçesidir. Geleneği en az Nedim'le yaşrt lâleler, belki yin mor, kırmızı, pembe, beyaz, san alacalanyla gözü ol< şar; gelgelelim mendil kadar küçük bir alana srkış mış bu lâleler bir aynlık acısını söylemektedirier. Is tanbul lâleden aynlmaktadır. Lâlelere gelince, artık güzellikten, şuhluktan v< mutluluktan değil, 0 güzelliğin, hoppalığın, yitik mut luluğun kılıç artıkfanndan konuşurlar... Bununla birlikte, zaman gelmiş, Istanbul yine lâi« yetiştirir olmuştur. Tanpınar, sözünü açtığım yazısını 1953te kaleme almış. "Bugûn Istanbul'da belki eskisinden çok lâ- le yetiştiriliyor. Fakat her türfü dikkatten, şahsîça- lışmadan uzak olarak' diyor. Lâle simgesel anlamı- nı kaybedeli epey olmuştur. Dizede, çinide, mermerde, madende, minyatürde izine rastlanmamaktadır. Istanbul hayatına ilkyazlar, yaz başlangıçlan çağnşımlanyla eşlik edememekte; tersine, 'göstermelık' bir unsur olarak varfığı sürdü- rülmeye çalışılmaktadır. Yaklaşık elli yıl önce saptanmış bu gerçeklik, ço- cukluğumdan bugünüme, hazin bir komedya niteli- ğinde, hep göz ardı edilir. Hangi yıllarsa, ille 'lâle bayramlan' yapılırdı. Öyle okulla birlikte Emirgân Korusu'na gittigimizi hatıria- nm. Sonra 'Lâfe Devri' hakkında birbiriyle hep çeli- şen tarihî bilgiler okumuş, edinmişimdir. Kimi yo- rumculara göre, bu dönem, Osmanlı'nın sanat ve kültürde rönesansıdır. Karşıt yorumcularsa, halk aç- lıktan kınlırken, saray ve çevresinin vur patlasın-çal oynasın yaşayıp gittiklerini ileri sürmüşlerdir. O lâleli devirden kalmış lâle, bahar gelip çattı mı, Istanbul'un başına bela kesilir. On on beş yıl öncey- di; otobüslerin, otomobillerin, motorlu taşıtfarın cirrt atöğı, toza toprağa, zifte bulanmış, kir pas içindeki kent asfaltlannın sağına soluna, san, kırmızı, beyaz lâleler dikilmişti. Her biri daha o akşam lekelendi. Kentin insanlan lâleleri, tavuk, horoz başı gibi kopar- makta gecikmediler. Lâleler, yavan yapraklardan iba- ret, bir iki gün daha, Istanbul'un sözüm ona seçkin çiçeği olmuşlar, sonra sönüp gitmişlerdi... Çocukluğumda bir de lâleyi Hollanda'ya nasıl ta- nrttığımızı bol bol dınlerdim. Hollanda bizim lâlemi- ze nasıl sahip çıkmış, bizim lâlelerimizle nasıl turist- leri kendine çeker olmuş, daha neler... Lâleyi çiçek olarak oldum bittim sevmem. Sade- ce sanateserinde güzeldir. Lâlenin hefe vazodaki ha- li büsbütün üzer: Çıçegin can çekiştiğini görür gibi olurum. Zaten beş attı saat tçınde taçyapraklan d& külmeye koyulur, örtüde kıvnlıp kalırlar, kuruyup si- niroynatırlar. Yazı masamdan başımı kaldınr kaldırmaz, duvar- da gördüğüm, kahverengi-beyaz zeminde, yeşil yapraklı, yeşil saplı, kıpkırmızı iki lâJe, Mustafa Düz- günmanın eşsiz ebrusu beni büyüler. Dedim ya, lâ- le yalnızca sanattan hayat bulabilir benim için. Takvimde tz Bırakan: "Ey mâh rüzgâr geçdi I Gül geçdi ve nevbahâr geçdi" GdlibDede. Cazcı Moe Koffman öldü • TORONTO (REUTERS)- Kanadalı cazcı Moe Kofrman 72 yaşında öldü. Flütçü ve saksofoncu olan sanatçı 1950'lerdeki flüt parçası 'Svvinging Shepherd Blues' ile tamnıyordu. Elli yıllık müzık kariyerinde onlarca albüme imza attı ve müzik dünyasımn büyük isimleriyle konserler verdi.Dizzy Gillespie, Jimmy Dorsey ve Doc Severinsen ile çaldı ve kayıtlar yaptı. Çıkardığı otuz albümün sonuncusu geçen sene çıkan 'The Moe Koffinann Preject' adını taşıyor. Kofrman 1992 yılında Kanada devleti tarafindan, sanat endüstrisine katkısından dolayı şeref rütbesiyle ödüllendırihnişti. K Ü L T Ü R » Ç f Z Î K K Â M Î L M A S A R A C I i A —<y ••II 1 f
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear