Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
,AYFA CUMHURİYET 27MART2001SALJ
O L A Y L A R V E ( j r O R U ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Ekonomi BatyîÜığuıdanNasıl Çıkılır?
Doç. Dr. TONGUÇ GÖRKER *.
E
lli yıldan bu yana seç- ögrendiğini, kendisüBtescde bunun
menlere sahte cennet tersini öğrenmesine firsat verilme-
gösterip oy avlama he-
vesindeki (vatanse-
ver!) politikacılarımı-
zın ülkeyi borçla yö-
netme çabası sayesinde, her seçim dö-
neminde yeni borç faizleri ile birlik-
te ve "benden sonra tufan" anlayışı
içinde tüm ulusal gelirimizi borca ya-
tınp yılı kurtarmak için avuç açmak
zorunda kaldık. Yıllık ulusal geliri-
mizin toplamı yaklaşık 200 milyar
dolar, yılda ödemek zorunda oldu-
ğumuz borç 150 milyar dolar. Adı,
dövizin dalgalanması olarak açıkla-
nan yeni devalüasyonun Türk Lira-
sı'na etkisi ile ödenmesi gereken
miktar daha da çoğalıyor ve elde ka-
lan para daha da azalıyor. Daha ayın
birinci günü tüm maaşını bakkala, ka-
saba, manava borç ödeyerek tüketen
dar gelirli memurun, bütün bir ay
çoluğunu çocuğunu nasıl geçindi-
rebileceğini düşünerek uykusuz kal-
ması, uykusunda kâbus görmesi ben-
zeri bir durumu toplum olarak yaşı-
yoruz. Ve bu durumdan nasıl kurtu-
lacağımızı bulabilmek için dış mü-
dahaleler anyoruz. Dünya ekono-
misınin patronu Dünya Bankası'nda
görev yürüten bir vatandaşımızı,
Ekonomiden Sorumlu Bakanlar Ku-
rulu'muza Başbakan olarak anyoruz.
Yeni Ekonomi Başbakanımızın Dün-
ya Bankası'nda yoksul ülkelerin na-
sıl borçtan kurtulacağını değil, na-
sıl daha da çok borçlandınlacağını
diğini unutuyoruz.
Çevresi ve dostluklan yardunıyla
yeni borçlarbulabileceğini umut edi-
yoruz ve gene "benden sonra tufan"
anlayışı içinde dönemi kurtarmaya ça-
lışıyoruz. Ülkeyi borç batağından
nasıl kurtaracağunızı bilemiyoruz.
Bu konuda bize bizden başkasının
yardımcı olamayacağını aklımıza ge-
tirmiyoruz. Osmanlı'nın içinde bu-
lunduğu bataklıktan, yeni doğmuş
Türkiye Cumhuriyeti'nin 10-15 yıl
içinde nasıl kurtulduğunu ve nasıl
düze çıktığını düşünmek, bilmiyor-
sak araştınp öğrenmek aklımıza gel-
miyor. Oysa bunu ana çizgileriyle
öğrenmek için ekonomist olmaya bi-
le gerek yok. Yakın tarihimize bir
göz atmak yeterli.
26 Ağustos 1922 gününden baş-
layarak düşman istilasmdan kurtu-
lan. kısa zamanda Misak-i Milli sı-
nırlannı anavatan olarak belirleyen
kurtuluş savaşçılan, daha tüfekleri-
nin namlulan soğumadan ekonomik
kaostan kurtulma planlannı düşün-
meye başladılar. Çünkü elde kalan
12 milyon dolayındaki nüfusun sa-
nayi ile ilgisi yoktu. Makine kulla-
nabilme olanağına sahip az sayıda ze-
naat erbabuıın araçlan da savaş yıl-
lannda harap olmustu. Olkenin tüm
yerüstü ve yeraltı kaynaklan yabaa-
cı şirketlerin ve yabancı bankalann
elindeydi. Postasıyla, demiryoluyla
tüm ulaşım hizmetleri, pahalı karşı-
lıklar ödenerek bu kuruluşlardan alı-
nıyordu. îthal edilen mallardan sem-
bolik gümrükler almıyor, iç üretime
rekabet şansı verihniyordu. Dış ve
iç borçlann asıllan değil, faizleri bi-
le ödenemiyordu. Üstelik kapitülas-
yon ismi verilen bu dış yatınmcıla-
nn hukuk kurallan da onlann iste-
dikleri kahplar içindeydi. Osman-
lı'nın onlan yargılama yetkisi yok-
tu. Devletin banknotlan bile, dış ül-
kelere ait olan Osmanlı Bankası'nda
basılıyordu.
Kambiyo onlann elindeydi. Dış-
sanm (ihracat) yapılacağı zaman li-
ranm değerini yükseltiyorlar ve ta-
lebi düşürüyorlardı. Ithalat yapılaca-
ğı zaman liranın değerini düşürü-
yorlar ve mallan pahalıya mal edi-
yorlardı. Savaşta insan gücü erimiş-
ti ve ülkede endüstri bilgisine ve de-
neyimine sahip uzmanlar bulunma-
maktaydı.
Tek üretim kaynağı tarımdı ve ve-
rimi yağmurlara bağlıydı. Kuraklık-
ta tek çözüm yağmur duasıydı. Ye-
terli üretim olduğunda da pahalı ya-
bancı demiryollan yüzünden merkez-
lere ulaştınlamıyordu. Batı şehirle-
rine buğday dışandan alınıyordu.
Zaman zaman memurlann maaşla-
n ödenemiyor, köylü boğaz tokluğu-
na çahşıp yaşam savaşımı veriyor-
du. Tüm bunlara ek olarak, savaş
suçlusu sayılan Osmanlı'nın öde-
mesi kararlaştınlan savaş tazminatı
da, tüm Osmanlı borçlan ile beraber
genç Cumhuriyetin üstüne yüklen-
mişti.
Daha cumhuriyet ilan edilmemiş-
ken, daha Lozan Konferansı devam
ederken, Mustafa KemaL Alaşehir'de
"Askerizaferteriemağrurohnav-ahra,
yeni biHm ve iktisat zaferlerine hazır-
lanahm" demiştı. Dumlupınar'da ise
"Hiçbir uygar devlet yoktur ki ordu
ve donanmasından önce iktisadını
düşünmüş otanasm" dedi.
Once Izrnir Üctisat Kongresi'nin ka-
ranna uyarak, bir süre (geçmişte ka-
pitülasyonlarla işbirliği yapan) özel
girişimcilerimizin ekonomik kalkın-
maya katkılan beklendi. Oysa üre-
tim değil, Lozan kararlanna göre bir
süre düşük devam edecek gümrük ta-
rifelerinden yararlanıp aşm dışalım
(ithalat) yapnklan, depolama ile aşı-
n kâra yöneldikleri izlendi. Lozan
Konferansı'nda en büyük güçlüğün
'kapitüJasyonlan kaidırma' konu-
sunda olduğu görülerek ekonomi-
nin önemi bir kez daha anlaşıldı ve
8 ay süren varlık-yokluk savaşımın-
dan tnönü'nün çabalanyla galip çı-
kılıp kapitülasyonlardan kurtulun-
du.
Çünkü bugünkü büyük yönetici-
lerimizin renkli rüyası olan dış ya-
tınm, onlann korkulu rüyasıydı.
1928-1929 arasında dünya kapitalist-
lerinin ekonomik krizi de izlendik-
ten sonra, beklenmeden devletçilik
uygulamasına başlandı. Önce dışa-
luna smırlama getirildi. 1930 yılın-
da Merkez Bankası kuruldu ve dış
ticaret yabancı bankalann elinden
alındı.
Devletin parası bu bankada basıl-
dı ve kambiyo, bu banka ile düzen-
lendi. Sonra 1932'de Sanayi ve Ma-
adin (madenler) Bankası kuruldu ve
kısa zamanda Sümerbank'a dönüş-
türüldü. Sanayi kollan ve kurulacak
yerleri belirlendi, ilk beş yılhk plan
hazıriandL îşletmeler için Sovyetler
ve lngiltere'den kredi almdı ve Sü-
merbank yatirımlannda kullanıldı. It-
hal ikamesine gidilerek içte yapılan
mallann dışalımı yasaklandı, yerli
malı kampanyalan düzenlendi. Do-
kuma, kâğıt, maden, porselen ve
kimya sanayileri kuruldu ve hızla
üretime geçildi.
Beş yılda tamamlanması düşünü-
len plan 3 yılda tamamlandı. 1929-
1939 döneminde dünya sanayiinin or-
talama üretim artışı %19 iken Tür-
kiye'de yüzde 96 oldu. Milli gelir
ve kişi başına düşen pay yüzde 5O'ye
yakın oranda çoğaldı. Merkez Ban-
kası'nda 36 milyon liralık döviz ve
26 ton altın birikti. Topraksız köy-
lüye toprak dağıtıldı, kooperatifler
kuruldu, fıdanlıklar, tohum ıslah is-
tasyonlan kuruldu.
Işte Atatürk bunlan yaptı. Kurba-
mn iki ayaklı mı dört ayaklı mı ol-
duğuyla, Müslümanlıkta var olma-
yan imamlann fıüi hizmet zamlany-
la, iyi tankatlarla, Nakşibendilerin
cami avlulanna gömühnesiyle değil
bunlarla uğraştı.
Siz de yapmak mı istiyorsunuz?
Bizden özveri mi beklry orsunuz? El-
bette özveriye hazınz. MiUetvekille-
rinin önceiüde özveri gösterip 3 mil-
yaıiık aylıklannı yanya indirmeleri
ve suçlandıklan raman dokunulmaz-
üğa sığınmaktan vazgeçmeleri
koşuluyla—
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Gazi Paşa'mn Sabiha'sı...
"Atatürk dediniz mi silkinirsiniz, uyanırsınız; uygar-
lığa doğru, kardeşliğe doğnı, barışa doğnı, insanı
insan eden ilkelere doğru, aydınlık yannlara doğru
koşarak canlanırsınız..."
Sabiha Gökçen artık yok! Atatürk kızı, Türki-
ye'nin ilk kadın savaş pilotu, daha önemlisi, dünya-
nın ilk savaş pilotu!.. Güze), anlamlı, yarartı bir ya-
şarn... Hep Atatürk'ün izınde, devrıminin savunma-
sında... Anılannı anlattığı kitabın adı: 'Atatürk'ün İzın-
de Bir ÛmürBöyle Geçti'... Bir yaşam, doksan yıla
yaklaşan bir inançlı yaşam...
Bizim gençliğimizde bir simge insandı Sabiha
Gökçen... Türk kadınlığına bir örnekti. Aydınlanma
akımının bir öncüsüydü. Gençleri, özellikle kadınla-
n, genç kızlan öğrenmeye, yurt ve ulus için türiü
alanlarda çalışmaya, üretmeye, yaratmaya çağıran
bir gençlık önderi. Atatürk devnminin canlı bir anı-
tı...
'Atatürk'ün Izinde BirömürBöyle Geçf/'deki anı-
lan, gazeteci arkadaşımız Oktay Veret kaleme al-
mış. Çağdaş uygarlığı arayış yıllanmızın bir çeşit yo-
rumlanması... Yalnız, Sabiha Gökçen'in yaşamöykü-
sünü, Atatürk'ü tanımasını, yıllannı onun manevi kı-
zı olarak yanı başında yaşamasını okumakla kalmı-
yoruz; Atatürk'ün vatan yolundakı savaşını, her tür-
lü düşmana karşı bağımsız bir ülkeyi yaratma öykü-
sünü adım adım yaşıyoruz.
Rukrye ile Zehra'dır, Ata'nın o güne kadar kızı say-
dığı çocuklar... Buna bir de Sabiha eklenir:
"Gelin buraya bakalım çocuklar" der Ata, "Zeh-
ra, Rukiye, size bir de Sabiha'yı getirdim kardeş
olarak. Bundan böyle hep birtikte olacağız. Hadi el
sıkışın, öpüşün. Ve asla hayat boyu kardeş olduğu-
nuzu aklınızdan çıkarmayın".
Gökçen'in Atatürk'le ilgili birbirinden önemli açık-
lamalan var. Hepsı anlamlı, hepsi öğretici... Gökçen,
anılannın bir yerinde bakın ne diyor:
"Gazi Paşa genel kültüre çok önem verirdi. Her
insanın kültürle donatılmış bir kafası, uygar felsefe
ile yoğruimuş gerçekçi bir dünya görüşü olsun is-
terdi. Hiçbirşeye körü körüne inanmaz, hiçbirşeyi
körü körüne reddetmezdi. En çok takdir ettiği şey,
müspet ilimdi. Düşünce sistemi geliştirmesini, her-
şeyi idrakedebilmesıni; insanın zekâsını, aklını, bel-
leğini bilemesini, bunlan iyi kullanmasını isterdi.
Tembel, gayesiz, hazır yiyicilerden nefret ederdi.
Bir de insanlann, toplumlann kendi çıkahan için bir-
birlerini sömürmelerini asla affetmezdi. Bütün bu fi-
kir ve görüşlerini çevresindekilere anlatır, telkin eder,
onlann da böyle düşünmelerini arzu ederdi. Aksi dü-
şünceyi savunanlar çıkarsa onlaria da meselenin
tartışmasını enine boyuna yapardı."
Sabiha Gökçen'in Atatürk'le söyleşileri ayn bir ki-
tap dolduracak kadar önemli. Bilmem, hangi birini
size sunsam? En ilginçlerinden biri, Gazi Paşa'nın
demokrasi özlemini yansrtan sözleridir:
"...şuna kesinlikle inanıyorum ki demokrasinin ge-
reği olan çok partili dönem Türkiye'mize de gete-
cektir. O zaman ben hayatta olmasam bile, ruhum
bilesinız ki şad olacaktır. Ancak bu dönem için de
tek korkum, bu güzelim yönetim tarzını yozlaştıra-
cak, onu anlamsızlaştıracak, hatta ve hatta halkın
gözünden düşürecek kişilerin ve partilerin çıkma-
sıdır!"
lleriyi görüş budur işte! İçinde yaşadığımız kanşık-
lıklann ana nedenini Gazi Paşa daha o günlerde gör-
memiş mi?
Sabiha Gökçen, Cumhuriyet tarihinin en önemli bir
kişisi, uygariık öncüsü bir kadınıdır.
Atatürk kızı Sabiha'yı sonsuzluğa yolladık, ama anı-
sı bütün canlılığıyla yaşayacak, her zaman Atatürk
düşüncesine, halkımıza, kadınlanmıza öncülük gö-
ravini sürdürecektir.
BirDüzettme: "Hürriyet" gazetesinin9Şubat2001
günlü sayısında "Sınavla yazar olan iki kişi: Ahmet
Kabaklı ve Oktay Akbal" başlıklı bir yaztnın çıktı-
ğını dostlar haber verdiler. Haber baştan başa yan-
lıştır. 1960 yıllannda "Tercüman" gazetesinin açtı-
ğı yanşmayı Ahmet Kabaklı ile birlikte kazanan kişi,
Emil Galip Sandalcı'dır. Ben o tarihte uzun yıllar-
dan beri "Vatan" gazetesinin köşeyazanydım. Ha-
yatımda hiçbir yanşmaya da katılmış değilim.
Bu baştan başa yanlış haberi düzeltirim.
Şu 'Küreselleşme' ve İnsan Haklan
Nevzat HELVACI Hukukçu-Türkiye İnsan Haklan Kurumu Başkam
enelan-
lamda
küresel-m ^ ^ ^
• W
^ k I konula-
^ ^ ^ ^ ^ P rın ve
olgulann yeryüzü boyu-
tunda ele alınması, de-
ğerlendirilmesi ve uygu-
lamaya konulması biçi-
minde tanımlanabilir. Bu
genel tanıma bakmca, kü-
reselleşmenin yadsına-
cak bir yanı yok diye dü-
şünebiliriz. Hatta insan
haklan açısmdan bunun
bir zorunluluk olduğu da
söylenebilir. Çünkü in-
san, yerkürenin her ye-
rinde insandır ve her in-
san özgür, onur ve hak-
lar bakımından eşit doğar.
Önceleri yerel ve ulusal
ölçekte kazanımlar olarak
yaşanan insan hakları,
Birleşmiş Milletler'in ku-
rulması ve İnsan Hakla-
n Evrensel Bildirgesi'nin
yayımlanmasıyla evren-
sel niteliğine ulaştı. Siya-
sal ve ekonomik sistem-
leri ne olursa olsun, tüm
devletler, insan haklannı
tanuna ve koruma göre-
vi ile yükümlüdür. Ulu-
sal ya da bölgesel aynm-
lar, tarihsel, kültürel ve
dinsel arka planlar, insan
haklan konusundaki
olumsuzluklann özrü ola-
maz.
Bugün "küreselleşme"
başhğı atünda, deraokra-
si ve insan haklan gibi
konulara gönderme ya-
pılsa da asıl tarüşüan ko-
nu,sermayaıin küresefleş-
mesidir. Serbest piyasa
ekonomisi ve serbest re-
kabete dayalı kapitalist
sistemle, merkezi planla-
maya dayalı sosyalist sis-
tem arasında yaşanan so-
ğuk savaş, Berlin Duva-
n'nın yıkılmasıyla sona
erdi. Böylece tek kutup-
lu bir dünya oluştu. Bu-
na, kapitalist sistemin dö-
nem dönem yaşadığı bu-
nalımlar da eklenince ye-
ni arayışlar başladı ve kü-
reselleşme bır kurtuluş
reçetesi olarak sunuldu.
Sistemin özü, "Dünya-
nın tûmü pazardır" bi-
çiminde özetlenebilir.
Sermayenin küreselleş-
mesi, bir anlamda para-
sal gücün hiçbir ulusal
smır tanımadan yerküre
boyutunda özgürce do-
laşmu ve sömürünün kü-
resel düzeyde yaygmlaş-
tınlmasıdır. Bu işlem, ço-
kuluslu şirketler ve küre-
sel yatınm fonlan aracı-
lığıyla yapılıyor. Çoku-
luslu şirketlerin belirli bir
vatanı yok, hiçbir sosyal
yaklaşım, hiçbir insani
değer onlar için önem ta-
şımıyor. Tek amaç, daha
çok kâr elde etmek. Bu-
nun için daha geniş alan-
da, daha yoğun sömürü-
ye gereksinme var. Yani
yaşanan, bir pazar geniş-
letme savaşımıdır.
Konuya emek cephe-
sinden de bakmak gere-
kiyor. Bilindiği gibi sana-
yi devrimi, modern an-
lamda işçi sınıfirun doğ-
masını sağladı. Ancak
emeğin yarattığı artı de-
ğerin büyük oranda ser-
maye sınıfi tarafindan sö-
mürülmesi ve bu neden-
le işçi sınıfinın yaşadığı
ciddi boyutlardaki yok-
sulluk, sınıf savaşımırun
büyümesine yol açtı. lş-
e-mailCELL
çi sınıfi, günümüzde de
süren hak ve özgürlük sa-
vaşunlanyla önemli ka-
zannnlar elde etti. Kimi
ülkelerde sosyalist ikti-
darlar kuruldu. Bu sava-
şım kapitalist ülkelerde
de önemli sonuçlar ver-
di.
Sermaye sınıfinın
emek kesimine verdiği
ödünler sonucu "sosyal
devtet" kavramı doğdu.
Siyasal demokrasinin,
ekonomik demokrasiyle
desteklendiği sosyal dev-
lette ikinci kuşak haklar
için yoğun uğraşlar veril-
di. Çalışma, eğitim, ör-
gütlenme, sosyal güven-
lik gibi haklar, sözleşme-
lerde yer buldu, kısmen
de yaşama geçirildi.
İnsan Haklan Evren-
sel Bildirgesi'nin 25.
maddesinde şöyle deni-
liyor: "Herkesin, kendi-
sinin ve ailesinin sağhğı
veiyi yaşaması için yeter-
B yaşama standartlanna
hakkı vardır, bu hak, bes-
lenme, gryim, konut, üb-
bi bakım ile gerekü top-
lumsal hizmetleri ve iş-
siziik, hastabk, sakathk,
duDuk, yastahk ya da ken-
di deneümi dışuıdaki ko-
şullardan kaynaklanan
geçimini sağlayamama
durumlanndaki güven-
lik hakkını da kapsar."
Sosyal güvenlik hakkı,
çalışma ve işini özgürce
seçme hakkı, dinlenme
hakkı ve eğitim hakkı gi-
bi sosyal ve ekonomik
haklar, birçok insan hak-
lan belgesinde yer alı-
yor. Ancak, yayıhna gü-
cü artan uluslararası ser-
maye, ulusal pazarlan
aşajak, ulus devletin si-
yasal ve ekonomik alan-
lardaki belirleyici rolü-
nü zayıflatıyor.
Bu nedenle sosyal dev-
let anlayışı zaafa uğru-
yor, sendikalaşma ve iş
güvenliği büyük zarar gö-
rüyor. Bu nitelikleri göz
önüne alınuıca semıaye-
nin küreselleşmesi, ulus
devlete, sosyal devlete
ve emekçi sınıflann ka-
zanımlanna karşı yürütü-
len bir politikadn-, diye-
biliriz.
Gümrük duvarlannın
yıkıhnası ve tahkim dü-
ri, küre-
selleşmenin öbür
belirtileridir. Bunlara ay-
nca ulus devletin bağım-
sız yapısını ve ekonomik
gücünü kırmak için orta-
ya atılan "devietin küçül-
tülmesi" formülünü de
eklemek gerekir.
Serbest piyasa ekono-
misi, devletin küçütül-
mesinin gerekçesi olarak
gösteriliyor ve "ozefleştir-
me" de bunun aracı ola-
rak kullanılıyor. Böylece
yıllar boyu büyük özve-
rilerle oluşturulan kamu
malvarlığı özel sektöre
ve çokuluslu şirketlere
peşkeş çekiliyor. Çoku-
luslu şirketler insan eme-
ğini sömürüyor, giderek
doğayı ve gelecek kuşak-
lann yaşam kaynaklan-
nı yağmalıyor.
Bu uygulamalar sonu-
cu işsizlik yoğunlaşıyor,
taşeronluk devreye soku-
luyor, çalışanlar sendi-
kasızlaştınlıyor ve örgüt-
lü savaşım zayıflatıhyor.
Ulusal çıkarlar yönünde
tavırkoyabileceğı korku-
suyla ulusal yargı orga-
nı devre dışı bırakılıyor.
Yoğun biçimde işten çı-
karmalar sonucu, işçiler
kitlesel olarak üretim sü-
recinin dışına itiliyor.
Böylece ekonomik bü-
yüme ve sermaye biriki-
mi, yoksullaşan halkın
üzerinden gerçekleştiri-
liyor. Uluslararası kuru-
luşlarm yayımladıklan
raporlar, son on yılda
dünyada yoksulluğun art-
üğını ve geür dağdımının
daha da bozulduğunu or-
taya koyuyor. Bu sonuç-
lara bakarak dıyebiliriz
ki, sennayenin küresel-
leşmesi ve onun uygula-
ma biçimi olan serbest
piyasa ekonomisi, azge-
lişmiş ülkelerde insan
haklan için büyük bir teh-
dit oluşturmaktadır.
Küreselleşme eylemi-
nin güçlü bir süreç oldu-
ğunda kuşku yok. Çünkü
bu, dünyanın gelişmiş ka-
pitalist üUcelerinin baş-
lattıklan, sürdürdükleri
ve hatta dayatnklan bir ol-
gudur. Ulusal ve toplum-
sal çıkarlannı sermayenin
bu gelişkin emperyaliz-
mine karşı koruma ama-
cı güden ulus devletlerin
işi hayli güçtür. Hele bi-
zımki gibi nüfus artışı
yüksek, eğitimi yetersiz,
işsizliği yoğun ve eko-
nomisi büyük oranda dı-
şa bağımlı olan bir ülke-
de, siyasal iktidarlar da
küreselleşmeden yana ta-
vır koyduklan için, bu
sömürüye karşı duruştan
söz edilemez.
Küreselleşmevi savu-
nanlar, bunun toplumla-
ra demokrasi, gönenç ve
zengintik getireceğini ifc-
ri sûrüyor. Oysa bugün
dünyadabeş yüz rtûryon-
dan fazla insan açhk çe-
ldyor_ küreselleşme, in-
sanlann beslenme soru-
nuna çözüm getirebildi
mi? Yüz miKonlarca in-
san sağük hizmetkrinden
yoksun. küreseUeşmcnin
sağlık hizmetlerine bir
katkısı var mı?
Dünyada üç yüz mil-
yon dolayında çocuk oku-
la gidemiyor, okuma-yaz-
ma bilmeyenlerin sayısı
bir milyara yakın. Oturu-
labılir bir konuttan yok-
sun insan sayısı yüz mil-
yonlarla ifade ediliyor.
Küreselleşme eğitim so-
rununu, konut sorununu
çözdü mü? Bu sorulara
"evet" deme olanağı yok.
Birleşmiş Milletler'in
1998 yılında yayunladı-
ğı bir rapora göre dünya
nüfusunun zengin ülke-
lerde yaşayan yüzde yir-
milik bölümü, dünyada
üretUen mal ve hizmetle-
rin yüzde seksen altısını
kullanıyor. İşte küresel-
leşmenin yaratnğı sonuç-
lardan birisi budur.
Dünyadaki her insan
ve elbette bizim ülkemiz-
de yaşayanlar da yaratı-
lan değerlerden adil bir
pay almalı; alacaklan pay
onlann insanca yaşama-
suıayetmeli; insanlaraç,
işsiz, eğitimsiz ve konut-
suz kalmamalı. Toplum-
sal banş buna bağlıdır.
Yoksa aç, işsiz ve muh-
taç insan özgür olamaz,
özgür olmayan insanlar-
la da demokrasi kurulup
yaşatılamaz.
Sermayenin küresel-
leşmesi, azgelişmiş ülke
insanlanmn büyük ço-
ğunluğuna yoksulluk,
azgelişmiş devletlere de
bağımlılık getiriyor. Bu
nedenle dünya banşı teh-
dıt altındadır.
Volla. voüa. vo3
TURKCELL
BAKIRKÖY 4. SULH HUKUK
MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN
EsasNo: 2000/1265
Istanbul Fatih, Muhtesip Iskender cilt: 54, hane: 1254'de nüfusa kayıtlı bulunan Se-
yit Bilal ve Emine'den olma 1338 d.lu Muzaffer Saygör'ûn vesayet altına alınmasına,
kendisine Tevfik ve Türkan'dan olma 1967 d.lu Kastamonu, Pınarbaşı Kapancı köyü
nûfusuna kayıtlı Alı Şahin'in vasi olarak tayinine karar venlmış olup, ışbu karaıa ıtıra-
zı olanlann kanuni süresi içinde mahkememize mûracaat etmeleri, 10 gûn içinde mah-
kememıze herhangi bir itiraz vaki olmadığı takdırde hükmün aynen kesinleşmiş sayıla-
cağı ilan olunur. 22.3.2001 Basın: 15497
PENCERE
Siyasayı AUayıp
Ekononriyi Düzeltmek...
Olağanüstü bir bunalımın pençesinde kıvranan
kartelci medyamızın yazılı yayın dalındaki çok sa-
tışlı gazetelerinde birbirinden değerii ekonomi uz-
manlan köşeleri renklendiriyorlar.
Her birinin fotoğraflan köşelerini süstüyor.. ki-
mi yüksek bürokrasiden gelmedir, devletin önem-
li bir kilit noktasında görev yapmıştır, kimi üniver-
sitede kürsü sahibidir, kimi bir bankanın ya da
holdingin üst yönetiminde görevlidir.. uzmanlık-
lanna diyecek yok!..
Hepsinin ortak bir şikâyeti var.. ^
Kimden?..
Politikacıdan!..
Yerden göğe hakiı oJduklannı söyleyebiliriz, san-
ki biz politikacıdan yakınmıyor muyuz?.. Koalis-
yon, bir çuval inciri berbat etmedi mi!..
Ne var ki bu yakınmalar, hedef tahtası olmayan
bir desteksiz atış gibi...
Kimi kime şikâyet ediyorsun?..
Seçeneksiz bir iktidann muhalefetsiz muhale-
fetini mi yapıyoruz?..
•
Ekonomi uzmanlanmız şimdi de politikacının
yeni kurtancımız" Kemal Derviş'e musallat ol-
masından tedirgindirler; elbiriiğiyle diyorlar ki:
- Çekin elinizi adamın yakasından!..
Sanki koalisyon ortaklan elbirliğiyle Derviş'in
önünde hazır ola geçseler, yeni Devlet Bakanımız
Batı'da cerre çıktığı zaman dolarian torbasına dol-
durup gelecek, ekonomiyi düzeltip canlandıra-
cak; sanki Kemal Derviş, Dünya Bankasrndaki gö-
revinden gelmedi, Alaaddin'in Lambası'ndan çı-
kan, bir dudağı yerde bir dudağı gökte masal de-
vi...
Sanki politikacılann politikacılığı olmasa, Türki-
ye'de ekonomi sağlığa kavuşacak... ;
Nedir bu?..
'Ekonomizm 'dir.
Politikayla ekonominin ilişkilerini, bağıntıiannı,
iç içeliğini dışlayan görüştür.
Oysa ne ekonomi politikadan aynlabilir ne de
politika ekonomiden; damariannı kessen akan
kanında günlük siyasanın mikroplannı mikros-
kopsuz görebilecegin politikacıyı köşeye oturtup
susturamazsın; alttan gelen dürtüyle güdülene-
rek dışavurumunu kusacaktır.
Politika kirfendi; ama, bu kirienme ekonomkje
yapının çürümesinden kaynaklanıyor; kokuşmuş-
lukta ne biri ne de öteki başı çekiyor; atbaşı gidi-
yorlar.
Toplum insanlardan oluşuyor, bu insanlan ne yal-
nız ekonomide ne de yalnız politikada çarmıha ger-
mek olanağı var, kimse peygamber değil...
•
Yalnız Türkiye'de ekonomik kriz yok; bunalım
dünya ülkelerinde cirit atıyor
- Ya şundadır, ya bunda!..
Gezegenimizin üç büyük devinden biri olan Ja-
ponya'daki sessiz ve gergin bekleyiş neden?..
Olay, doruğa tıımanmış süper sanayi gücünün
bile güvencede yaşayamadığını vurguluyor; oy-
sa insanoğlu ilk çağlardan beri sürekli güven duy-
gusunun ardındadır; bütün çabalan korkusuz ve
kuşkusuz bir dünya yaratmak içindir.
Bugünkü Türkiye'de herkes yannından ürkü-
yor; hiçbir şey belli değil...
Yalnız ekonomik önlemlerle bunu giderme ola-
nağı yok!..
Ekonomiyle birlikte -belki de ekonomiden ön-
ce- siyasal ortamda sisi dağıtmakta yarar var.
Mimar Sinan Üniversitesi
Fotoğraf Bölümü
2001 Kültür-Sanat Etkinlikleri
KONFERANS VE SÖYLEŞİ
İLHAN SELÇUK
(Mimar Sinan Üniversitesi Onursal Doktoru)
"Anadolu'da Aydınlanma"
27 Mart 2001 Salı
Saat: 14.00 ~,
M.S.Ü. Oditoryumu
u
NOVITAS Turizm
YurtiçiKültürTurlan
"Bu İlkbahar Doğu'ya gidtyoruz"
Kilikya'dan Nemrut'a: 19 - 23 Nısan
Urfa - Mardin: 3 - 6 Mayıs
Erzurum'dan Van'a: 25 - 30 Mayıs
Klasik GAP: 20 - 24 Haziran
YurtdışıKültürTuru
İtalya ( Roma - Siena - Floransa)
26 Mayıs - 2 Haziran
İstanbul Kültür Turlan
Topkapı Sarayı ve Harem: 1 Nisan
Eyüp: 8 Nisan
Eminönü: 15 Nisan
Haliç: 22 Nisan
Dolmabahçeden Rumelihisar'na Boğaz kıyısı: 29 Nisan
Tel: (0212) 251 28 08 - 09 E-mail: novitas@supeFonline.com
www.Dovitas.comir
KONFERANS
MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ
MİMARLIK FAKÛLTESİ
^ E R G İ N Y I L D I Z O Ğ L U
KLRESELLESME VE TÜRKİYE
28 MART 2001 - ÇAR$AMBA
SAAT 14 00
MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ KONFERANS SALONU
Nüfus cüzdanımı kaybettim hükümsûzdür.
SEMRA OCAK