14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET *£ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15MART2001 PERŞEMBE olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Kadın Nafak^öaeyecek mi? Prof. Dr. Aysel ÇELİKEL T BMM Adalet Komis- yonu'nda görüşül- mekte olan yeni Me- deni Kanun Tasarı- sı'nın en tartışmalı maddelerinden biri olan "afledereisBk" konusu, demok- ratik ve eşıtlikçı aile lehine sonuç- landı. Yürürlükteki Medeni Kanun'un "aile biriiğinin reisi kocadır" diyen maddesi, komisyonda görüşmeler sonunda kaldınldı. Bunu önemli bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Artık yasal olarak ailede eşit hakla- ra ve yükümlülüklere sahip eşler var olacaktır. Eşler arasındaki diğer iliş- kilerin (ikametgâh, konut seçimi, temsil, soyadı, çahşma hakkı gibi) eşitlik esasına göre düzenlenmesi doğal bir gelişme olacaktır Tasannın 186. maddesine göre, "Eşler birliğin giderierine gfiçleri oranmdaetnekvemaharhklamiaka- bhrlar". Bu hüküm, kadınlann evin sorumluluğuna çalışıp kazanç sağ- layarak ve/veya emek ile de katıla- bileceklerini rfade etmektedir. Bu hüküm bugünkü yasada ekonomik değer taşımayan eviçi emeğının, evin giderlerine katılma gibi bir ekono- mik değer taşıdığının kanıtı olmuş- tur. Eşlerden biri (geleneksel olarak kadm) eve ve çocuklara bakmak so- rumluluğunu yüklenmişse, başka bir malvarlığı olmasa dahi evin gider- lerine katılma yükümlülüğünü yeri- ne getirmiş olacaktır. Kadınm ek olarak ev dışında çalışarak aileye bir kazanç sağlaması tabii ki aile so- nımluluğunun bir parçası olacaktır. Yukanda açıkladığım hüküm ya- nında, tasannın komisyonda tartışı- larak kabul edilmiş olan bir madde- sine dikkat çekmek istiyorum. Bu madde, boşanma halinde yargıcın takdir edeceği yoksulluk nafakasın- dan her iki eşi de eşit olarak sorum- lu tutan tasannın 175. maddesidir. Maddeye göre: "Boşanma yüzün- den yoksuDuğa duşen taraf, kusuru daha az obnamak koşulu ile geçimi için diğertaraftan mah' gûcû oranın- da süresiz olarak nafaka jsteyebilir." Bu durumda kadm eş de koşullar yerine gelmişse kocasına mali gücü oranında nafaka ödeyecektir. Çalış- mayan, dolayısıyla evin giderlerine katılma yükümlülüğünü yerine ge- tirmeyen kocaya karşı, yıllarca eve ve çocuklara bakarken ev dışında da çalışarak evin giderlerini karşılama- ya çalışan kadın, boşandıktan son- ra da görevini yerine getirmeyen es- ki eşine nafaka ödemek zorunda ka- lacaktır. Bu haksızlığı gören yürürlükteki yasannı 144. maddesi, "Erkeğin ka- dından yoksuDuk nafakası isteyebil- mesi için kadının haü refahta bulun- ması gerekir" hükmünü getırmıştır. Tasanda bu hüküm, "Madem eşitlik istiyorsunuz, kadm da boşandığı eşi- ne nafaka ödemelklir'" anlayışı so- nucu kabul edilmiştir. Bu anlayış, yasal eşitliğin olgusal eşitliğı sağlayamayacağını göz ardı etmektedir. Emeği ile eve bakma ve çocuklan yetiştirme sorumluluğu- nu yerine getiren kadını, boşanma yü- zünden yoksulluğa düşecek sorum- suz kocaya nafaka ile sorumlu tut- mak hakkaniyete aykındır. Bu yak- laşım, henüz toplumsal olarak eşit du- rumda olmayan kadına yapılmış olan bir haksızlıktır ve tasan ile getirile- cek olumlu değişikliklere gölge dü- şürecek niteliktedir. Ev reisBğinin kalkması ve eşitliğin bedeli bu olma- mabdır. Adalet Komısyonu'nun sa- yın üyelerinden konunun tekrar mü- zakere edilerek yürürlükteki Mede- ni Kanun'un 144. maddesinde ol- duğu gibi kadınm refahta ise eski kocasına nafaka ile yükümlü olaca- ğmı ifade eden bir cümlenin konul- masınm çok önemli olduğunu özel- likle belirtmek istiyorum. Aksi hal- de tasanyı destekleyen kadınlan- mız, tasan ile zarar gören kişiler ola- caklardır. Tasannın, eşlerin çahşma hakla- nnı düzenleyen 192. maddesine Ada- let Komisyonu'nda yapılan görüşme- ler sonunda, eşlerin çahşma hakkı- na "diğer eşin ve ailenm huzurve ya- rannın gözetilmesi" biçiminde bir sınırlama getırılmıştir. Bir önceki şekilde "öbüreşinveaileninonuru" ölçütü (kriteri) esas almmışken son olarak "huzur ve yarar" gibi ikili bir ölçüt kabul edihniştir. Cumhuri- yet'te yayımlanan 08.02.2001 tarih- li yazımızda, yalnız kadm eş için iş- leyecek olan onur ölçütünün olum- suz yorumlara yol açacağını belirt- miş, maddenin ilk şekliyle aynen korunmasmı savunmuştuk. Bu kez daha da olumsuz sonuçlar doğuracak iki ölçütün kabulü, kadın- lann çahşma haklannı elinden al- ma tehlikesini taşımaktadır. Kadı- nm çalışmasmda; önce ailenin yara- nnaohnası, sonra da öbür eşin hu- zurunu bozmaması aranacaktır. Hu- zur, içerigi pek açık obnayan bir kav- ramdır. Ev işlerinin biraz aksaması, kıskanç kocamn ruhsal durumu hu- zur bozabilir ve çahşma engeli ola- rak karşımıza çıkabilir. Bu madde- nin de tekrar görüşülerek tasannın ilk halinde olduğu gibi bir sınır ge- tirilmeden kabulü dileğimizdir. Eş- ler arasında işin niteliği konusunda bir uyuşmazhk varsa esasen bu, eş- ler arasında geçimsizliğin başlangı- cıdır dıye düşünüyorum. Eşitliğin yalnız yasalarda değil yaşamm yürüyen koşullannda ve özde olması en büyük dileğimizdir. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL "Türkiye için çıkış yolu ne şundadır ne bunda. Tektir ve hep aynıdır. Yeni birsiyasi cereyanın top- lumu harekete geçirmesindedir." Metin Toker'in yazısını okuyunca bir kez daha düşündüm. Çıkar yol nerde? Nasıl bulacağız onu? Kim, nerden, hangi yolla? Hep söylenen, istenen, özlenen; 82 Anayasa- sı'riın, seçim ve partiler yasalannın değiştirilme- sidir... Bütün bunlargerçekleştirilirse çıkar yol bu- lunacak mı? Belki! Ama kim yapacak bunu? Şim- diki Meclis mi, şimdiki parti liderleri mi? Hiç böy- te şey beklenmemeli!.. Yeni bir anayasayı, çağın gerçeklerine yakışa- cak partiler ve seçim yasalannı hazırtayacak Ku- rucu Meclis'i nasıl oluşturacağız? Şimdiki parti- ler, liderler, milletvekilleriyle mi? O zaman eski ya- nılgılara bir kez daha düşmuş olmaz mıyız? Bu ko- şullarla ulaşılacak sonuç, hiç de yarariı olmaya- cak, beş-on yıl geçmeden yeni arayışlar, yeni ya- kınmalar başlayacaktır! Bu düşüncelerle, gittim eski yıllann koleksiyon- larını kanştırdım. 1960 yılındaki Kurucu Meclis tartışmalannı, ileri sürülen görüşleri... Anımsana- cağı gibi, Kurucu Meclis'te siyaset adamlan, par- tilerin, özellikle ĞHP'nin ünlüleri çoğunluklayeral- mıştı. Danışma Meclisi üyelerinden pek çoğu ilk genel seçimde milletvekili seçildiler. Böylece 82 Anayasası daha ilk günden tartışma konusu ol- du. O günlerde bir uyan yazısı yazmıştım, diyor- dum ki: Kurucu Meclis'e seçilecek kişiler ilk ge- nel seçimde aday olmasınlar, bunu önce açıkla- sınlar... Ortaya çıkacak anayasa ve yasalar "yan- sız" olsun; yalnız bilimsel, hukuksal bir içerik ta- şısın... Bu görüşüme karşı en başta kendi gazetem "Vatan'da bazı arkadaşlar karşı çıkmıştı. Bu öne- riye, "Ciddi olamaz, kimseden böyle bir özveribek- lenemez" diyorlardı... Beni destekleyen tek kişi, Cumhuriyet Başyazan Sayın Nadir Nadi olmuş- tu. Cumhuriyet 'teki başyazısında karşı eleştirile- ri çürüterek şöyle diyordu: "...arkadaştmız Oktay Akbal'/n ileri sürdüğü bu teklif, bizde demokratik yönetım şartlannı gerçek- leştirmek bakımından olumlu biradımdı. Son on yıl içinde halkın yasama organına karşı gittikçe zayıflayan güvenini yeniden güçlendirmek için bu iyi bir tesebbüs olacaktı." Nadir Bey, 14 Ara- lık 1960 günlü yazısını şöyle bitiriyordu: "Partiler arasında.. Kurucu Meclis'e girebil- mekamacıyla şimdiden biryanş başlatılmıştır. Ya- nn bu yanşın gittikçe kızıştığını göreceğiz. Kim gerçek yurt çıkan uğruna konuşuyor, kim seçim geçim kavgası ile bülbül gibi şakıyor, gel de ayırt etbakalım!" Bakıyorum son günlerde yeni arayışlar, yeni parti oluşumlan, Kurucu Meclis oluşturma dü- şünceleri aldı yürüdü... Toker'in istediği gibi, "ye- ni bir siyasi cereyanın toplumu harekete geçir- mesi", yeni anayasanın ve yasaların yansız, her türlü çıkar hesaplanndan, siyasal niyetlerden uzak bir anlayışa bağlıdır. Bunun tek yolu da her türlü siyasal çıkar hesaplanndan uzak, gerçekten "ba- ğımsız" bir Kurucu Meclis'in oluşturulmasıdır. HavaCELL B,»!Lml;ır'<!.ı Bilirkişi Mahkemeleri! İsmaİl DOĞANAY Emekli Yargıtay Daire Başkanı ukukçularile,biruyuşmazlık girmeyi akıllannın ucundan bile geçirme- mekte ve hatta ellerindeki dava dosyasıyla il- gili olarak kendilenyle "Uişld kunnaya" ça- lışan taraf olursa, o zaman ya açıkça ya da bir bahane ile o dava dosyasını hemen mahkeme- sine geri verme yoluna gitmektedirler. Bu şe- kilde davranan, "dürûst" ve "namuslu" bi- lirkişilen, "çıkar-rûşvet" karşılığı rapor dü- zenleyen bilirkişilerden "tenzih" ederim. Yukanda da değindiğim üzere "bilirldşi'', davaya bakan hâkımin "özel ve teknik" bilgi- sinin "şahsen" yetmediği hallerde, ancak hâ- kime yardımcı olur. Bilirkişının, "tarafen" ve tam anlamıyla; çevresinde "dûrûst" tanınan ve bu kanıyı oluşturmuş kişiler arasından ve özellikle de görüşüne başvurulan konuda ger- çekten "uzman" bir kişi olması yasa gereği- dir. Bu böyle olmakla beraber, yazık kibirkı- sım hâkimler -özel ve teknik konularda hiç- bir uzmanlığı olmayan- kendilerinin ya da arkadaşlannın dost ve ahbabını "bflirkişi'' olarak seçmekte hiçbir hukuksal sakınca gör- memektedirler. Bazı hâkimlerin bu "lauba- K", sorumsuz ye aynca da hak ve adalet duy- gusundan yoksun tutuin ve davranışlan sonu- cunda bugün Türkiye'de, "bflirkişi müessese- si" iyice yozlaşmış, sade vatandaşın adalete olan güveni tamamen yok olmuş bulunmak- tadır. Yeri gebnişken burada bir gerçeğe de- ğinmek istiyorum, o da şu: Türkiye'nin değişik yerlerinde hâkimlik yapan bir kısım hâJcimlerin, maalesef '^eri- yedönükkişisel bazı ince hesaplaria" ya " Yar- gıtay üyesi" olmalanna ya da bulunduklan yer ve görevlerden daha iyi bir yer ve göreve tayin edilmelerine "neden ve yantana" ola- caklan ümidiyle -kardeşi ya da ağabeyi- "Hâ- ldmlerveSa\cılar YüksekKurulu'nda" ya da Yargıtay'da üye ya da daıre başkanı olan bir Hsonucu, "davaa veya davah olarak yargıya işi düşenlerin çok iyi bildikleri gibi Türki- ye'de mahkemeler, dava ile ilgili, fakat "özd veya teknik bir bilgrye ihtiyaç duyulan hallerde", adına "bilirkişi-ehlibibre'' denilen üçüncü kişilerin görüşüne başvururlar. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 275-286, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanu- nu'nun 66-85. maddeleri hükümlerinde dü- zenlenmiş olan "biürkişüikmüessesesi'' -son zamanlarda- mahkemelerce, yasalara konu- luş amacından tamamen saphnlarak bilirki- şiler, tam anlamıyla, o davaya bakan "hâ- kün" yerine geçmış ya da geçirilmiş bulun- maktadırlar. Davaya bakan hâkimlerden ço- ğunluğu, baktıklan davalann sonucunu, adı- na "böirkişi'' denen bu kişilere bırakmakta- dır. Ancak "biliridşi-ehlihibre" olarak seçilen bu kişilerden çoğunun. bilirkişi seçilir seçil- mez, hemen iş sahipleri ile -davadaki mikta- nn yüzdesi üzerinden- "çıkarilişkia" (?) içe- risine girdikleri acı bir gerçektir. Yazık ki, bir kısım mahkemeler, bu acı gerçek altında dü- zenlenmiş olan bilirkişi raporlanna karşı - rüşvet vermeyen tarafça- yapılan ıtirazı dık- kate almayarak o davayı, o şaibeli rapor doğ- rultusünda karara bağlamakta adeta "laar" ettıklen için, "biürkişüik müessesesi'' iyice yozlaşmış bulunmaktadır. Bizce, bu tutum ve davranışın sonucu olarak, Türkiye'de, ''Ada- let Mahkemeleri" yerine, "Bilirkişi Mahke- meleri" karar verir duruma gelmiş bulunmak- tadır. Şu hususu da hemen ekleyeyim ki, bi- lırkışılerden bir kısmı son derece "dürüst ve namushT kişiler olduklan için, iş sahipleri (da- vacı ya da davalı taraf) ile "çıkar yjşldsme'' kısım kişileri, o görülen davanın uyuşmazlı- ğında, kanunun aradığı (HUMKm 275) "çö- zümü özel ve teknik bir bilgiyi gerektirmesi" koşuluna, yani, ''bilirkişi'' olabilme nitelik ve ehliyetine sahip olmamalanna karşm, sırf bi- raz önce değindiğim "fleriyedönük" ve tama- men kişisel hesaplarla ve hatta o kişileri ıs- rarla ve Ismen" bilirkişi seçtikleri olgu ve ger- çeği, yargı çevreleri ile dava sahip ve avukat- lannca çok iyi büinmektedir. Geçmış yıllarda, kardeşi "HâldmlerveSav- cdar Yüksek Kuruhı" üyesi olan ve kendisi de Ankara'da serbest avukathk yapan bir za- tın ani ölümü üzerine yazıhanesinden, bilir- kişilik nedeniyle muhtelif mahkemelerden ve hatta Ankara dışmdan gönderihniş 150-200 civannda dava dosyasının -bir zabıtla tespi- tinden sonra- ilgili mahkemelere geri gönde- rildiğini, o zamanki Ankara adliyesi mensup- lan elbette unutmuş değillerdir. Yine aynca, vaktiyle ağabeyi Yargıtay'da daire başkanı olan ve şimdı bir şirkette, yani sermayenin em- rinde (?) "müşavir'' adı altında avukathk ya- pan bir kişinin kardeşinin, "bDirldşi" olarak ne gibi kanunsuz ve usulsüz işler yaptığı hu- susu o zamanlar basına da ıntıkal ettiği için, burada o usulsüz işlere tekrar değınmeyece- ğim. Elbette bu tür "yobuzve usulsüz işkrde" en büyük kusur ve hatta "vebal", bu gibi kişile- ri "biKrkişi" seçen ve davanın geleceğini on- lann eline bırakan hâkimlerdedir. Bilirkişilik müessesesi, bu şekilde yozlaşıp ve tam anla- mıyla "kanayan bir yara* durumuna dönüş- müş bulunmaktadır. Çözüm önerim: Adalete olan "güven duy- gusu"nu tümden yok eden "bUiridşUik" ola- yuıı -kısmen de olsa- halledebılmek için, ya "barolar'' ya da "adalet komisyonlarTna bağ- h ve onlann denetımi altında bir tür "resmi bffirkişflik" müessesesi oluşturulması gerekir PENCERE Kurtulamayış... Afganistan'da Taleban insanlığın ve uygarlığın ortak mirası Buda heykellerini yıkıyor... Neden?.. Putlanyıkıyorlar... Geçen gün telefon çaldı, çok sevdiğim bir ha- nım dostum ağlıyon - Yıktılari.. Düşündüm: - Küreselleşme işte buna deniri.. Dünyanın uzak bir coğrafyasındaki yitik bir ül- kede yıkılan sanat yapıtlanna binlerce kilometre öte- den ağlamak, çağdaş küreselleşmenin dışavuru- mu... • Ancak çağdtşı küreselleşme çok daha değişik bir içerik taşıyor. Eli kulağında, yakın birzamanda biz biraz daha küreselleşeceğiz; her zamanki gi- bi sıfın tükettiğimizden Amerika bizi kurtaracak... Nasıl?.. Daha önce IMF eliyte 17 kez kurtulmuştuk ya, işte o biçim... Kabaca kurtuluş reçetesi belli: Okkalı bir deva- lüasyon gerçekleşecek, paramız battı balık sırtı pul- laşacak, iğneden ipliğe zam yapılacak, uzaktaki egemen patron bizi biraz daha borçlandıracak, sırtımızı sıvazlayıp ensemize bir şaplak atacak: - Bak seni yine ben kurtardım!.. Elimizde avucumuzda ne varsa, özelleştirme yoluyla ucuza kapatacak... Kurtuluşun bedeli belli!.. • Insan belleği unutkanlıkla sakattın Türkiye bu ka- ba oyunun sekseğini uzun yıllardan beri oynuyon Özal döneminde nasıl kurtulmuştuk?.. Anlı şanlı medyamızın şöhretli uzmanları neler söylüyorlar- dı, bir anımsayın: - Vıtrinlere ithal malı cicileri koyacağız, halk bunlan satın almak için çalışacak, ekonomik kal- kınma Almanya 'da böyle gerçekleşti!.. - DemeL - Erhardtmuctzes/öu/.. Tüketim olmadan, üre- tim olmaz; halkı tüketime alıştırmalı.. - YapmaL - Ithalatın kapılannı ardına kadaraçıp dûnya ile bütünleşeceksin... Üretimi unuttuk; ayağını yorganına göre uzata- na dinozor dedik; paradan para kazanıp tüketime asılmak 'modem yaşam' sayıldı. • Paradan para kazanmanın saadetzincirinden bir halka koptu mu ne olur?.. Yerden göğe küp dizseler Altındakin bir çekseler Seyreyleyin gümbürtûyü Yaşadığımız budur. Vaktiyle bu ülkede "bu dü- zen değişmelidir" sloganı yeri göğü rtletiyordu; ama, o dönemde hırsızlık, soygun, hortumlama, rüş- vet, yağma bugünkü yoğunluğunda ortalığı kasıp kavurmuyordu; bugünkü Türkiye'de liberal ekono- mi düzeni yok; ürettiğinden çok daha fazlasını tü- ketmeye alışmışlann akıldışı düzeni geçerii... Bu düzen değişmeli!.. • Bize umut taciri politikacılar değil, Ikinci Dünya Savaşı'nda Ingiltere'yi kurtaran Churchill gibi ger- çekçi bir lider gerekiyon o halkına ne demişti: "- Size ancak kan ve gözyaşı vaat edebilirim." Halk Eğitilebilir mi? Vedat GUNYOL G eçen gün, aydm dostlarlasöyleşi- yoruz.Dostun bi- ri şöyle bir soru attı orta- ya: "Halk eğhilir mi?" Bir Fransız fılozofuna öy- künerek "Halkeğhflmez, ancak bireykr eğıtilebi- Kr" dedi, büyük ölçüde haklı olarak. Halk eğitil- mez, olsa olsa yönlendi- rilir, etkilenir diyorum bende. Emstein, "Yalnıztekin- san düşünebiür, toplum için yeni değerler ûrete- bffir" diyor. Buna göre, toplumlar sadece yönlendirilir, coş- kulara sürüklenirler. Gö- rüyoruz, televizyonlarda halk yığınlan, ellerde bay- raklar, kucaklarda yazılı, resimli pankartlar, bağı- ra çağıra yürüyorlar. Içle- nnde daha on yedi yaşla- nna bile basmamış gen- cecık insanlar. Bunlar, eğıtılmiş, akıllannı kul- lanabilen insanlar mı? De- ğil. Bu halde topluluklar, eğitilmeden eyleme sü- rüklenenlerden oluşuyor. Bugün, istatistiklerden öğreniyoruz: Dünya nü- fusunun yüzde 80'i ilkel durumda, eğitimsiz, kap- kara cahil. Fransız filozo- fu Condorcet (Kondorse) boşuna mı söylemiş şu sözü: "FDozoflann aydm- latmadığıbir toplumu şar- latanlar aldaür. Bu şarla- tanlar halkın gözdesi ol- maya niçin can atarlar? Halkın başma geçip zor- bahk edebihnek km" Bu şarlatanlara karşı savaşmanın tek yolu var: Kafa turmak, eski deyiş- le muhalefet etmek. Ya- ni karşı çıkmak. Muhalif dediğimiz in- san kim olabüir, aydın ka- falılardan başka?.. Diderot(Didro),''Ger- çek insan, muhalefeti yü- reğJndetaşryan msandn*" derken bir zamanlann Fransız Devlet Başkanı General De Gaulle'ün (Dögol) şu sözüne yol aç- mış olmuyormu: "Aydm- lar devtete karşıdn;" 5 TURKCELL KIRMIZI BALIK ÇOCUKEVİ VE KLÜBÜ Aile Semineri-6 ' - 9. Yıl BÜYÜKANNE VE BÜYÜKBABALARLA SOHBET "Çocuklaranızı büyûtürken.." Dr. ERDAL ATABEK üe buiıkte Sunuyen . Kjnnızı Balık - FENERBAHÇE Kalanuş-Fener Cad. Gazı Mehmetçik Sk. No- 7 ^Tarih 18 Mart 2001 Pazar 12.00 -14.00 aş-BÖstancı .0216417 1636-Faks-Tel 0216366 1431 ya? - Maıdıyeköy: 0 212 213 95 88 - Faks-Tel. 0 212 213 8740 fc 02124146292-Faks-Tel:0 21641462613-12yaş- : tirnıizibılilv sgperoaHoe.com mnt.kirm izibalik.com ş ougun Rylar sonra gösterime gireceh filmlerden çarpıcı görüntüler... Sinema dünyasından garipamagerceh" bilgiler... Haftanın Filmleri... Renhli ue sürühleyici ayrıntılarla hızlı bir sinema yolculuğu... Stüdyo Cinemaxx... Sinematih Portahal... 21:00 22:05 tv8'de nefesleri heseceh bir maç daha! Celta Uigo _ Barcelona. UEFR Kupası'nda ceyreh final rövans harsılasması. Varı finale him halacah? İhi ispanyol tahımı arasındahi bu zorlu mücadele canlı yayınla tu8 ehranlarında
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear