23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 KASIM 2001 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR kulturS cumhuriyet.com.tr 13 Yaşamda herşeye hep 'bunun oyunu yazılabilir mi, bu sahneye taşınabilir mi' diye bakan bir yazardı MemetBaydurve yazmamn keyfîDİKMEN Memet Baydur öldü. Çok, ama çok zamansız bir ölüm bu. Anlamsız, saçma, açıklaması olmayan bir ölüm... Amerika'ya gıtmeden bir süre ön- ce Hyatro Eleştirmenliği ve Dranıa- turji Bölümü'nün konuğu olarak Is- tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül- tesi'nde bir konferans verdi (*) Me- met Baydur. Davetimı severekkabul etti ve gençlerle buluşrnak ıçin An- kara'dan bir günlüğüne geldi îstan- bul'a. Fakültenin geniş Kurul Oda- sı'nda sadece Tiyatro Bölümü değil diğer bölümlerden ve tiyatro okulla- nndan öğrencilerle konuştu, tartıştı. "Ashnda oyun yazarfağı üzerine ko- nuşmak için pek doğru bir seçim de- ğUün ben" dıye başladı söze, ama uzun, yararlı, zevkli bir öğleden son- rageçirdik birlikte. Sorulardan mem- nundu, salonu dolduran gençleri tut- muştu... Gençler de onu. "Nezaman istersen geürimyine" dedı ve gıtti... Memet Baydur'un ölümü Türk ti- yatrosu için büyük bir kayıp. Yine de • Memet Baydur'un ölümü Türk tiyatrosu için büyük bir kayıp. Yine de bugün onun ardından alışılmış övgü sözcükleri yazmak istemiyorum. Sadece, o güzel buluşmadan, verdiği belki de son konferanstan kısa alıntılar yapmak istiyorum. Yazar Memet Baydur'u kendi ağzından dinleyelim istiyorum. bugün onun ardından alışılmış övgü sözcükleri yazmak istemiyorum. Sa- dece, o güzel buluşmadan, verdiği belki de son konferanstan kısa alın- tılar yapmak istiyorum. Yazar Me- met Baydur'u kendi ağzından dinle- yelim istiyorum. ••• "Bir oyun, yüzkrce, binkrce ve çok ıızun sanki ovuıua hiç Dgisivokrnuşgj- bi görünen araşurmalardan, bakış şe- külerinden ve hiç üzerinize etzem ol- mayan birçok işe ve konuya sürekli burnunuzu sokmanızdan -kelebek avcılığından gemi mühendisliğine, çello çalmaktan bahk tutmaya kadar- oluşabilir. Bütün bunlara sürekli ay- m yoğunlukta, aynı dikkarJe yaldaşıp sonunda da hiçbirinden hiçbirşey çık- mayacağını göze almayı gerektiren bir uğraş. Yazunın ve hayat araştirması- nın dışına hiçbir zaman çıkmadun, hep bunun oyunu nasıl olur acaba, sahneye taşınabilir mi diye düşün- düm." "Haldun Taner, Güner Sümer, Fer- han Şensoy gibi tiyatro mutfağında yetişmiş ustalar olduğu gibi Melih Cev det, Oktay Rıfat gibi pek tiyatro kuüsini bilmeyen yazariann da üstün işler yazabildiklerini gördüm. Ben bunlann ortasuıda bir yerde dunryo- rum. Teknik anlamdatiyatrohakkm- da çok şey bildiğimi söyleyemem,' so- fıta'nın ne olduğunu geçen sene öğ- rendim meseia. Bunlar iyi ya da kötü oyun yazmak için çok etküı şeyler de- ğüTer." "Kendimi aydın saydığımı belirte- yim. Benim oyunlarunda eleştirdiğim aydmuı tek tip aydın olduğunu söyle- yebilirim. Kendi içinden çıküğım ve çok yakmdan tamdığun bir aydın sı- nıfi. Onlara yöneBk bir eleşrirel turu- ma girnıem kaçınılmaz. Bunu yapar- ken de hayatta her şeyde yapüğun gi- bi ölçüyü kaçırdığun oluyor. Kendim- den çok kendini aydın zanneden kişi- leri eleştirdim. hâlâ da öyle yapryo- rum." "Yazann, o öğreten parmağuu Idmsenin burnuna doğru hele hele se- yircinin burnuna doğru hiçbir zaman sallamaması gerektiğini düşünüvo- nım. Hiç kinıse tiyatroya ders almak, siyasi açıdan aydınlanmak için gel- mez. Tiyatroya daha iyi insan ohnak için gidilir, bunun da temel öğelerin- den biri aydınlatıcu olumlu anlamda aydınlaücı bir haz alanı yaratmaktu". Onun dışmda tünı didaktik, öğretici tiyatro örnekleri beni her zaman kö- tü kötü güldürmüştür." "Güncelpolitika, oyun bazında be- ni ilgikndirrniyor. Benim yapûğun ti- yatro, siyasi olarak adtandmîmasızor bir tiyatro. Kendimi tabii her zaman- Id gibi sosvaüst bir insan olarak görü- yorum. Bunun çoğu zaman yazdıgun oyunu pek ügilendirmediğini düşün- düm." M Yola çıkarken, yani 1978'de ilk oyunumu yazmaya karar verdiğim zaman kafamda bir fresko vardı. Oyunlardan oluşan 25-30 oyunluk bütünüyle Türkiye'yi anlatan, tabii benim görebilecegim Türkiye'yi anla- tan, ancak yan yana geürierse büyük bir oyunun parçalan olarak anlatabi- leceğim bir geneL, kaba hatlarryia ka- famda olan bir fresko, bir duvar res- ml bir mozaik vanh. Bunu ne kadar başardun kuşkuluyum. Daha eksik- ler görüyorum o duvar resminde. Ba- a panolann yeri dolmadU. Yani daha 4-5 oyun, belki de daha fazla yazmak gerekecek." (*) Konferansın tamamı "Tiyatro Eleştirmentiği ve Dramaturji Dergi- si" 2001 sayısında yayımlanacaktrr. 'Kamyon' Yola Çıktı, 'Düdüklüde Kıymalı Bamya' RUŞEN HAKKI Günlerdir karanp duran, yağmur dö- kengökyüzü, insafa gelmiş olmah ki pa- zartesi sabahı yüzünü gülücüklemişti... Eski demiryolunda yürürken o sabah her şeyin daha bir güzel olduğunu düşünü- yordum. Ama gazeteye vanp gazetelere göz attığımda, bir güzel insam daha yi- tirmenin acısı çöktü içime... Haftada bir Cumhuriyet gazetesine ya- zı da yazan, yirmiden çok oyunu ve çok sayıda ödülü bulunan yazar Memet Bay- dur'u da yirirmiştik... Bir süredir gırtlak kanseri tedavisi gö- ren Memet Baydur, 1951 Ankara do- ğumlu imiş... 50 y_aş bir ömür için ne ki!.. lanit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tî- yaırosu geçen yıl" Kamyon" adlı oyunu seıgiledığinde, tzmit'e gelmişti Memet Baydur. Ovundan sonra ayaküstü soh- beı etmiştik. Işıl Kasapoğlu tanıştırmış- nhzi... "Üçüncü Oyküler" dergisini yayımla- yaı oyuncu, yönetmen, hıkâyeci ve şair Kntir Yüksel'e telefon ettim, başsağlığj dikdim. Saşırdı! Memet Baydur'un öldüğünü söyle- din. Üzüldü. Sesi buğulandı... Kadir Yüksel, eğer yanlış anımsamı- yosam, eylül ayından başlayarak Me- me Baydur'un " Yeşil Papağan Limited" ad: oyununu Kocaeli Bölge Tiyatrosu içir. hazırlamışh. Önce Izmit'te sergile- nc oyun, bir aydır KBT ile Türkiye'yi doaşıyor... Kadir Yüksel, "Kocaeli Bölge Tiyat- rosa şimdi Kars'ta. Telefon edeyim, an- smar Memet Baydur'u" dedi... 3en de oyunlanyla anmak istiyorum Manet Baydur'u: •Gün Gece - Oyun Ölüm", "Yalnız- hta Oyuncaklan , "Kadın îstasyonu" (toıü Vakfi Tiyatro Ödülü), "Cumhu- riyrtKızı", "KuşlukZamanı", "Yangın Ycnde Orkideler" (Sanat Kurumu ye AMİ Dilligil En İyi Oyun Ödülleri), "fcaskeli Süvari", "Kamyon" (Avni Dfligil En iyi Oyun Ödülü), "Düdüklü- deiıymah Bamya", "Vladimir Koma- rcK"1 (Avni Dilligil En iyi Oyun Ödülü), "Menekşe Korsanlan", "Aşk", "Yeşil Parağan Limited", "Sevgi Ayaklan", "Eoğum", "Tensing", "ÇınKelebeği", "Krtu Kutu", "Güne Bakan Cam Kı- nkan" (Afife Jale Tiyatro Ödülü). ?îzartesi sabahı Izmit'te hava inadına göEİdi... Güzel hayalarda gelen ölüm haberle- ri, nsana bir başka nüzün veriyor!.. Türk Tiyatrosunu evrensel boyutlara taşıyan bir dünya aydmı Taşlar, orkideler, sorular...ZEYNEPORAL Kenya... Nairobi... Yıl 1985... Birkarşılaşma... "Demek Limon'un yazan Me- met Baydur sizsiniz-." Bu kadar genç olduğunu tahmin etmiyor- dum. "Demek oyunum üzerine o eteş- tiriyi yazan sizsiniz-." Sanki bin yıldır tanışıyoruz. Oy- sa henüz yalnız bir oyununu gör- müşüm. Diplomat olan eşi nede- niyle Nairobi'de yaşadığını öğre- nince, telefonla randevu istemişim ve buluşmuşuz. Afrika'nın bir ucunda beni kaptığı gibi arkadaşla- nnın arasına sokuyor. Arkadaşlan Hortansia Allende (Allende'nin eşi), Arjantinli Carkts, Japon Mi- wa, bir Fransız, iki Kenyalı... EHin- ya politikasıyla, dünya şiiri, dünya tiyatrosu arasında gidip geliyoruz. arada hep Türkiye'den geçerek... Sanki Turgut Uyar, Edip Cansever, Melih Cevdet Anday da aramızda, her an söze kanşıyorlar... Herkes, en gerilimli anlarda bile Memet Baydur'un "humor"u hiç eksik ol- mayan, eleştirisi yoğun, ama alçak- gönüllüğü hiç elden bu"akmayan görüşlerini, açıklamalanru dinli- yor... Artık Afrika'da Sina, Yunus ve Memet Baydur'dan oluşan bir "ailem" var. Yalnız Afrika'da mı! Dünyanrn her yerinde! • Içim acıyor. Türk tiyatrosunun en üretken yazannı, Türk tiyatrosu- nu evrensel, çağdaş boyutlara taşı- yan yazannı yitirdik... Içim acıyor. Sevgili arkadaşım Memet Bay- dur'suz bir dünyanın nasıl var ola- bileceğini kavrayamıyorum, buna katlanmakta güçlük çekiyorum... (Şimdi o olsa, sayfaya düşen şu bir- kaç sözcüğümle müthiş dalga ge- çer, okuduğu yeni bir kitap, keşfet- tiği ya da öğrendiği yeni bir gerçe- ğin sarsıcı aynntılanna geçerek ko- nuyu değiştirir ve beni yine şaşır- tırdı.) Memet Baydur'un ürettiği oyun- lar, 80'li yıllardan başlayarak hem Türkiye'deki sahnelerde hem ya- bancı ülkelerde sahnelenmeye, ya- bancı dillere çevrilmeye başladı. Kimi zaman aynı tiyatro mevsimin- de dört oyunun birden sahnelendi- ğine tanık olacaktık. Ondan izlediğim ilk oyun "Li- mon"da, daha sonra izleyeceğimiz onlarca oyunun ipuçlannı veriyor- du. Yani onun tiyatrosu bir bütün- dü. Bir ötekini doğuruyordu, birbi- rini bütünlüyordu. Sonsuz ve disip- linli çalışmasıyla yazarak öğreni- yor, öğrenerek yazıyor, sürekli ken- dini geliştiriyordu. Yalnız yazmak- la kalmıyor oyun yazarlanmızın aksine, yazdığının bin katı okuyor- du. Neydi Memet Baydur Tiyatro- sunun özellikleri? Birkaç sanrba- şıyla şöyle özetleyebilirim: Dfl Cümbüşü: Memet Baydur'un tüm oyunlannda oyun kişileri bol bol konuşurlar, hatta "gevezeBk" ederler. Söz, oyun kişilerinin anah- tandır. Kullandıklan dil, kişilikle- rini belirler, biçimlendirir. Onlann gerçekliğini, "sahnegerçeğine'' dö- nüştürür. Bu zengin dil aracılığıy- la Memet Baydur, Türkçenin son- suz olanaklanndan alabildiğine ya- rarlanır, dille "oynar", dili sorgular. Satu^ aralannı kullanır. Iğneleme, eleştirme, mizah, simgeler, alego- • Memet Baydur'un ürettiği oyunlar, 80'li yülardan başlayarak hem Türkiye'deki sahnelerde hem yabancı ülkelerde sahnelenmeye, yabancı dillere çevrilmeye başladı. Kimi zaman aynı tiyatro mevsiminde dört oyununun birden sahnelendiğine lanık olacaktık. riler dılin kullanımıyla kanatlanır. Dil aracıhğıyla imgeleme gücünü yoğunlaştınr. Kimi zaman dil "mü- ziğe" dönüşür. Bütün bunlardan or- taya çıkan dil cümbüşü sonsuz bir tad verir. Zaman Mekân thşkisi: Memet Baydur'un oyunlan 80'li yıllann baskıcı, toplurnla bireyin parçalan- dığı, yabancılaştığı dönemlerde ya- zılmıştır. Bu oyunlar Türkiye'de ya da dünyanrn herhangi bir yerinde, herhangi bir zamanda yaşanabüir duygusunu verir. Oyun kişilerini dört duvar arasına sıkışnnp, belli sınırlar içine hapsettiğinde, zama- nı ve mekânı belirleyen, yer adı ya da tarih değil, o oyun kişilerinin sırtlanna yüklenen toplumsal rol- lerdir. Bu toplumsal roller, (top- lumsal baskı, otoritenin baskısı, de- ğişen değer ölçüleri vb.) karşısın- da bireyin yabancılaşması belirler zamanı ve mekânı. Birçok oyunun- da tıpkı masallardaki gibi bir "ya- bana", sınırlan belirtihniş mekâna "düşüverir". Ve o mekânı farklı gerçeklere dönüştürür. Sorgulama: Memet Baydur Ti- yatrosu'nun beüci de en önemli özelliği her oyunun bir sorgulama olmasıdır. Her oyun bir hesaplaş- madır. Her oyununda oyun kişileri yalnız birbirleriyle değil, kendile- riyle de hesaplaşır. Politik, toplum- sal baskılar karşısında susan, sinen, kabullenen ve bu davTanışını ken- dince "bahanesini", "özrünü" iç- selleştiren, savunan bireyleri sor- gular. Yasallaştuılmış kaypaklığı, alkışlanan yozluğu, erdem olarak sunulan sahteciliği didikler ve göz- ler önüne serer. Kendi bireysel sı- ğınaklanna sığınıp ikiyüzlülüğü, kolaycılığı sürdürenlerin maskele- rini alaşağı eder. Ama onun asıl derdi sahte aydınlarladır. En çok onlan sorgular. Bu özellikler engin kültür biriki- miyle bütünlenince evTensel, çağ- daş oyunlar çıktı ortaya. Geriye Memet Baydur Tiyatro- su'nun daha pek çok özelliği kalı- yor. Ama birini daha vurgulama- dan bu yazıyı bitiremem. Tiyatro yazrnrnrn gerçeğiyle sahne gerçe- ğinin farklıhğrnı bilen bir yazardrr Memet Baydur. Bu nedenle birçok tiyatro yazanmızın aksine, yönet- menle, tasanmcıyla, oyuncularla birlikte çalışmaktan hiç vazgeçme- di. Onunla yaptığım sayısız konuş- madan aklımda kalan bir tümce şu: "Ben Türkiye'yi ya da dünyayı kur- tarmaya çahşmıyorum. Yalnizca iyi tiyatro oyunu yazmaya çaüşıyo- rum." "Bir taş atarsın, taş nereye düşer- se/Muuaka bir köşebaşıdır/Çünkü yüreğin darabnışar ve kışûr/Kulla- mhnanuş bir sicim gibidir soğuk/lş- te bak her kestaneciye sapsan bir köşebaşı kaünışün/ Şimdi bir şamandıra denizin yü- zünde/Durubnamış bir anı gibiken- dini sabruşür. tçimizde biriyle konuşan yaprak boUuğu/Yainızlık bir başına kalmış- tırr Böyle diyordu Edip Cansever. Memet'in attığı taşlar ve orkide- ler, Türk tiyatrosunun köşebaşlan- nı çoktan ruttu. Içimizdeki yaprak bolluğu, onun oyunlanyla konuş- mayı sürdürecek. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR 'Son Moda Saçmalar' Bilim adamı dostum Ongun Onaran'la beraber Türkçeye çevirdiğimiz Son Moda Saçmalar adlı yapıt memleket yazarlannın, köşe yazarlarının "söylemine" başka ve taze bir gözle bakmamızı da sağladı. Gerçi bu kitapta ikı bilim adamı tara- fından eleştirisi yapılan postmodernizmi tanıyor- duk. Bu akım da biraz gecikmeyle Amerika ve Fransa üstünden ülkemize gelmiş ve belirli çev- relerce pek tutulmuş, begenilmişti. Aydınlanma geleneğini tarihten silmeyi hedefleyen bir düşün- ce (ya da düşünmeme) akımı olan postmoderniz- min hayranları hızla bizde de ortaya çıktı. Artık bü- tün bilim, sanat, hayat, cinsellik vesaire bu akımın merceklerinden, süzgeçlerınden geçirilerek ölçü- lüyordu kimi çevrelerde. Kabaca ne diyordu post- modernizm? "Algılanan, yani yüzey biçimlerin- den oluşan 'gerçekliğin' ötesinde bir başka temel- öz-merkezi ilişki-belirleyici çelişki- ekonomik te- mel-evrensel anlam yoktur. Algılanan neyse ger- çek odur." Üstelik bu postmodern gerçek "par- çalı, heterojen ve çoğul" bir gerçekliktir. Bu ger- çekliğin genel karakterini evrensel/ortak yanlar değil, farklar oluşturur. Insan düşüncesi bu ger- çekliğin nesnel ve bütünsel bir kavrayışına ulasa- maz. Sayın Ergin Yıldızoğlu'nun gazetemizde bu konuda altı ay kadar önce çıkan enfes yazısından alıntılanmın tümü. "Herbireygerçekliğe kendi öz- gün perspektifinden yaklaşır." Biri bizi gözetliyor olsa da, birbırimize çok, tıpatıp benzesek de, post- modernizm sayesinde farkların ve çoğulcu kim- liklerin (!) olumlandığı bir yaşama doğru yöneltili- riz. Sayın Yıldızoğlu'nun altını çizdiği gibi, PİYA- SA artık yalnizca popüler değerlerin alanı değil, bir de demokrasinin kaynağı olmuştur! Fiziksel ger- çeklik, toplumsal ve dilsel bir kurgudur gibi beyin uçuklatıcı bir savı hindi gibi kabara kabara savu- nurlar postmodernistler. Gerçek bir şariatanlıktır bu ve yukanda sözünü ettiğim Profesör Onaran'la beraber bir amme hizmeti olarak dilimize çevirdi- ğimiz Son Moda Saçmalar adlı yapıt bu gülünç muammaya ışık tutmaktadır. "Bilimsel gerçek, alımlamayla (resepsiyon) de- ğişen öznel birgerçektir" demek bilimsel gerçek- lerin insandan insana değiştiğini söyler. Koper- nik'ten beri bilinen, Galileo ile kafamıza kakılan 'dünyanın, güneşin çevresinde döndüğü' gerçe- ği artık bir alımlama sorunudur, özneldir, kişiye göre değişir! Postmoderncilerin ortak özelliği nedir? Bilimsel dili ya da jargonu olmadık yerde, ilgisiz bağlam- larda, çarpıtarak kullanarak bir bulanıkhk yarat- mak. Daha az gelişmişleri ise bu toz duman ara- sında apaçık bilim düşmanlığı yapar. Üstelik bu düşmanlığı, bilim kadar önemli, onun kadar ya- şamsal değer taşıyan sanatın sırtından yapariar. Ama nedir bu adamların doğa bilimleriyle alıp ve- remedikleri? Son Moda Saçmalar'ın fizik âlimi iki yazan bu soruya birçok yanıt veriyor. Bir tanesi şöyle: "Bi- lişsel (kognitif) nedenlerden ötürü değil bilimi sev- memeleri; biryaşam biçimini seçmelerinden ötü- rü bilime karşı duruyormuş gibi görünüyorlar. 01- gusal yargılar ile değer yargılan arasındaki fark- tan haberleri yok. Dert buradan kaynaklanıyor." Postmodemizm bir ödleklığın, bir korkaklığın sonucudur. Kopernık, Kepler, Galileo, Nevvton, Einstein, Heisenberg, Bohr, Planck, Feynman gibi insanların bilmediği, tanımadığı bir ödleklik ve korkaklık cinsidir bu. Elmalaria armutlan birbir- lerine karıştınp ayvayı yemek durumudur. Kültür piyasası ile BİLİM'İ kanştınp kendine şimdilik ge- çer bir kimlik edinme durumudur. Büyük sorunla- ra ya alttan ya da üstten bakma sorunudur. Tarih- le, gelişimle, aydınlanmayla gözgöze gelememek sorunudur. Gülünçtür, hüzün vericidir, sığdır, teh- likelidir ve (ne yazık ki) iktidardadır. Bizim işimiz ko- lay değil. Postmodernist düşünce kendi omurga- sız gövdesini yalnizca sanata, edebiyata değil 'Bi- limsel Düşünme Yöntemi'n okumuş insanlann dünyasına da taşıyor artık. Profesör Cemal Yıl- dınm'ın bu enfes yapıtını bütün Kuşbakışı okur- larına şiddetle, tatlı tatlı öneriyorum. • • • Mayıs olmuş, farkında değilim! Dört beş ayrı proje üstüne çalışıyordum, bir de baktım mayıs ol- muş... Bu köşeyi okuyan üç beş kişiden izin isti- yorum. Biraz ara vereceğim Kuşbakışı yazılarına. Üç dört pazar sonra (mümkünse)bıraktığımızyer- den devam ederiz söyleşmeye. Şimdilik bana mü- saade! (27/05 /2001tarihli son köşe yazısı) Kısa film adaylan aranıyor • Kültür Servisi - 1. Af M Uluslararası Bağımsız Fihn Festivali'ne 3 Aralık tarihine kadar kısa fihn adaylan başvurabilirler. 17-28 Ocak 2002 tarihleri arasmda yapılacak olan festivale katılmak isteyenlerin, 2000-2001 yıllannda yaptıklan 20 dakikayı aşmayan kurmaca, canlandrrma veya deneysel kısa filmlerinin 1 VHS kopyasmı, özgeçmişlerini, fihnin özet ve format bilgileriyle AFM Beyoğlu Fitaş Sineması Istiklal Cad. No: 24-26 Beyoğlu 80070 Istanbul adresine göndermeleri gerekiyor. 8 mm ve 16 mm film formatlan kabul edilmiyor. Seçilen fihnler festival kapsamında gösterime girecek, seyirci oylaması sonunda en çok beğenilen fihnin yönetmeni ödüllendirilecek. (0 212 219 17 52) BLGUN • KADIKÖY HALK EĞtTÎM MERKEZİ'nde saat 20.00'de Borusan Istanbul Filarmoni Orkestrası'nın dünyaca ünlü viyolonist Alexandre Rudin eşliğinde vereceği konser drnlenebılır. (0 216 454 15 55) • İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESt'nde saat 19.00'da 'Fransız Animasyon Sineması'ndan Jack Denry ve Paul Grimauft'nun yönettiği 'La Tabk Tournante' adlı film izlenebilir. (0 212 293 5010) • BABYLON'da 20.30'da Tiyatro Küçık'm 'Takanlar ve Taküanlar' oyunu izlenebilir. (0 212 292 73 68) M ENKAODÎTOKYUM'da saat 20.00'de Tiyatrokare Raymond Castands'ın yazdığı, Işıl Türkşen'in Türkçeleştirdiğı "Polisin Müşterüeri' adlı komediyi sahneleyecek. (0 212 276 22 14-15)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear