16 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 EKİM 2001 CUM 14 KULTUR [email protected] SavaşDinçel ŞehirTiyatrolan'nda sahnelenen oyununu 'hepimizin hikâyesi' olarak tanımlıyor Uçurtmaya tutunan çocukMELTEM KERRAR Insan kaç yaşına kadar çocuktur? Kaç yaşında 'bûyük' olunur? Hiç büyümeyen bebekler gibi, aslında hiç çocuk olmayanlar da vardır. A- ma öyle bir şey ki çocukluk; her an herhakkı mahfiız. Ve sırf bu yüzden 'geçkin' bir yaşınızda hiç davetsiz kapuıızı çalabilir. Tiyatroda kırk yı- h geride bırakan usta oyuncu Savaş Dinçel ın yazıp yönettiği, Avni Yal- çın ve Naşit Özcan'ın rol aldığı, şu sıralar Şehir Tiyatrolan'nda sahne- lenen 'Uçurtmanın Kuyruğu' da böyle bır yolculuk hikâyesi; 1 saat 45 dakikalık, sizi de içine alan. Kahverengiler içinde bir adam, ölen babasının koltugunda veda mektubu yazıyor, biraz sonraki inti- hannın ardından bırakmak üzere. Yıllardır üzerinden çıkarmadığı pantolonun ütüsünü bozmaktan çe- kinircesine rahatsız bir oturuşu var. Rahatsızlığı yüzünün bütün çızgile- rinde. Mektubunu özenle katlayıp ceketinin iç cebine yerleştirirken ev- de hiç ses yok. Öleli yıllar olmuş ba- basııun duvardakı resmi her şeye hâ- kinı halen. Derken zil can havliyle çalar. Adam kapıyı açar, 'gelen adam'a. Ve oyun başlar nihayet adamlar arasında! Birbirine taban tabana zıt ıki ada- mın oyunu sürerken bir çocuk olur, bir büyük adam. Oyun hızla akar- ken, ben, sen, babam, çocukluğum gibi öznelerle birlikte giderek adam- lar da birbirine kanşır. Adını bile bil- mediğimiz kahramaru, bize iki adam tanjtacaktır aslında. Dinçel, oyun boyunca bırbınne kanşan öznelenn doğru kullarulmadığı takdirde izle- yicinin kafasını kanştırabileceğini söylüyor. Bu noktada sağlam bir kurgu önemli. Oyun sonuna kadar adamı tam olarak tanıyamıyoruz, çünkü ona göre önemli olan kim ol- duğu değil, ne yaşadığı. Dinçel için bu hikâyeyı 'hepimizin hikâyesi' yapan da bu zaten. Oyunu izleyen herkesin bir yerlerde kendine ait bir şeyler bulabilmesi onun için çok önemli: "Bazı oyunlar vardır, ta- rihsel olayları anlatır. Oradan si- yasi bir yoruma, senteze varırsı- nız, onu seyrederken kendinize dersler çıkarırsınız. Bazı oyunlar var ki kendinizden bir şeyler ka- tarsınız, bu da öyle ovunlardan bi- ri." Bu oyunu bilinmiş, yaşanmış bir şeylerin anlatımı olarak görmediği ve yahnzca 'böyle varsaymak'ola- azı oyunlar vardır, tarihsel olaylan anlatır. Oradan siyasi bir yoruma, senteze vanrsınız, onu seyrederken kendinize dersler çıkanrsınız. Bazı oyunlar var ki kendinizden bir şeyler katarsınız, bu da öyle oyunlardan biri." rak tanımladığı için tüm bu yaşa- nanlar belki de bir dakika sürüyor ona göre. "Hayatlanmız da hızla geçen bir fîlm şeridi gibi değil mi?" Tekste ise oyun süresının altı, ironik bir şekilde çiziliyor. Sorgu- dan sıkılan adam, karşısındakine "Ne zaman gideceksin?" diye sor- duğunda, her şeyi bilen adam, "1 saat 45 dakika" diye yanıt veriyor. Oyun da tam bu kadar sürüyor za- ten! "Doğmak ve ölmek arasında ne kadar zaman olduğunu biie- mezsiniz, ama burada zamanı saptamak, her şeyin bir oyun ol- duğunu daha çok belli etmek adı- na önemli." 'Uçurtmanın Kuyruğu' göster- mecı bir üslupta yazılmamasına kar- şın, seyirlik oyun esprilerine uzanan geleneksel biçimlerden yararlanı- yor. Özellikle Naşit Özcan'ın Mey- haneci Agop'tan bunak edebiyat öğ- retmenine kadar çok farklı tiplere büründüğü oyun boyunca, geçişleri hızlı ışık efektleriyle kurmuş Din- çel. Yıllar önce kabare yaptığmı ve değişik tipler canlandırdığını söyle- yen Özcan ıçın, arka arkaya sırala- nan ve anmda değişim gerektiren tiplen bir araya getiren bu oyun özel bir deneyim olmuş. Dinçel'in fark- lı öznelerle 'aynı' hıkâyeyi anlattı- ğı oyunda, aynı adamın farklı iki yü- zünden birini oynamak da bir o ka- dar ilgınç ona göre. Dinçel, modern bir oyunda, Türk tiyatrosunun geleneksel biçimlerini kûllanarak, var olan malzemenin na- sıl kullanılabileceğine bır örnek gösterirken, gelenekselın 'yerinde otlamak' anlamına gelmedığının de altını çiziyor. "Önemli olan, mal- zemeyi alıp modern tiyatronun içinde nasıl uygulayacağını bil- mektir, Haldun Taner ustanın yaptığı gibi." 1 saat 45 dakika sonra, oyunla bir- likte sorgusu da bitiyor çocukluğu- nu yaşayamadan yaşlanmış adamın. Davetsiz mısafirin geldiği kapıdan bu kez bluejeaniyle çtkıyor adam, kahverengilerini uçurtmanın kuyru- ğunda geceye bırakarak... ANTALYA DEVLETOPERA VE BALESİ 'Dünden Bııgüne' ile merhaba ANTALYA (Cumhuriyet) - Antalya Devlet Opera ve Balesi (ANTDOB), 2001-2002 sanat sezonuna, yann akşam, 'New York New York'tan 'Karb Kaym Ormanı'na, 'Nihavend Longa'dan 'Cannen'e, 'BaüYakasımn Hikâyesi'nden 'Otomobii Uçar Gider'e kadar çeşitli arya, operet, müzikal, türkü ve napolıten şarkılardan oluşan bir çeşıtlemenin sunulacağı "Dünden Bugüne" konseriyle başlayacak. Orkestra şefliğıni Ercan Yenal'ın yapacağı açüış konserinin koro şefliğini de Georgiev Merdzhanov yürütecek. ANTDOB Müdür Vekili Cumhur Böler, düzenlediği basuı toplanusında, yeni sezonda, opera ve bale sanatının Antalyaülara sevdirümesi amacıyla, antik mekânlar, üniversiteler ve okullarda "halk konserleri" düzenleneceğini söyledi. ANTDOB'un hedefinin haftada en az bir opera, bir bale ve bir çocuk oyunu sahnelemek olduğunu anlatan Böler, bu hedefe ulaşüabilmesi için öncelikle mekân sorununun çözümlenmesi gereküğini anlatti. Böler, Büyükşehir Belediyesi'ne ait Antalya Kültür Merkezi'nin (AKM)ANTDOB'a devredilmesi için Kültür Bakanı Istemihan Talay'ın Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kumbul'dan ıstekte bulunduğunu açıkladı. ANTDOB, sezon boyunca 'Arşuı MalAlan'operetı, 'Yoz Döngü, 'Kahvehane ve Köçekçe' bale üçlemesı, Mozart'ın Requiem konseri, 'Kamelyah Kadın' balesi, Alman halk şarkılanndan oluşan hed konseri, Selman Ada'nın 'Mavi Nokta' adlı şıirsel opera ve konseri, G. Donizetti'nın 'L'Elisir d'amore' (Aşk Iksiri) operası, P. Mascagni'nin 'Cavelleria Rusticana' konseri, Mehmet Balkan'uı 'Oğlum Evleniyor' bale-müzikali, Çaykovsld'nin 'Bir Yaz Gecesi Rüyası' balesini sergıieyecek. ANTDOB aynca, geçen yıl sahneye konulan 'Balanchine ve Arkadaşlan', 'La Traviata', 'Şımank Kız', 'RondoALaTurca', 'Memleketim' (My Country) adh opera ve bale göstenlennı de sergilemeyi sürdürecek. Yeni sezonda aynca, Eskişehir turnesinde 'Memleketim' balesi, Konya tumesınde 'Arşın Mal Alan' opereti, Ankara turnesinde de 'Balanchine ve Arkadaşlan' balesi sanatseverlerın beğenisine sunulcak. Bu arada opera ve bale sanannı Antalyahlara sevdirmek amacıyla da çeşitli mekânlarda piyano eşlikli şan konserleri düzenlenecek. Bir tanık: | Fotoğraf tFSAK'ın düzenJediği 'Bir Tanık: Fo- toğrafçı' konulu ayın fotoğrafi yanşması sonuçlandı. Ufuk M. Duygun'un seçici olduğu siyah-beyaz dalında ûç başan ödüJü, Ayşe Bağdeınir, Mine Erakbaş, Fehmi tçyer'e verüdi. Selim Güneş'in seçi- ci olduğu renkli baskı dalında ise ödüller Ibrahim Ayşıl, Feyza Berker ve Sebahat- tin Özveren'in oldu. '3. Adana Sanat Günleri' kent yöneticileri ve seçkinlerinin ilgisizlikleri yüzünden gerçekleşemiyor Uluslararası etkinlik sponsor kurbanı oldu ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - 3. Ulusla- rarası Adana Sanat Günleri bu yıl yapılamıyor. Uzun süredir sürdürülen çahşmalann sonuç- suz kaldığını ve sponsor bulunamaması nede- niyle etkinliğin bu yıl yapılamayacağını Sanat Etkinlikleri Misyonu (SANEM) adına açıkla- yan Çetin Yiğenoğlu, "Kent yöneticileri ile seçkinlerinin duyarsızlıkJarı, ilgisizlikleri, sanatın toplumsal yaşama katkısını algıla- maktan uzak duruşlan sonucu, ilk iki yılda çok büyük başan elde edilen etkinlik, bu yıl maddi olanaksızlık yüzünden yapılamıyor" dedi. Yedi bin yıllık tarihiyle Akdeniz'in mitolo- jik, sanatsal ve kültürel açıdan kaynağı, efsa- ne kent Adana'ya bir uluslararası etkinliğin çok görüldüğunü vurgulayan Yiğenoğlu, et- kinliğin yapılamama gerekçeleriyle ilgilı ola- rak şunlan söyledi: "Güney yıldızına bir 'Doğu Akdenız Sa- nat Sempozyumu' çok görüldü. Adana'nın yetiştirdiği ünlü yazar Muzaffer Izgü'ye bir 'Onur Ödülü' çok görüldü. 'Halet Çambel'e Saygı Resim Sergisi, Adanaü genç öykücü- ler için M. Sadık Aslankara'nın 'Öykü Dra- ma', genç şairler için Hasan Öztoprak'ın 'Şi- ır Atölyesi' ve daha birçok sanatçıya bazı şeyler çok görüldü. Adanaülara, Mersinli- lere, Hataylılara, yani Çukurovaü sanatse- verlere çoksesli müzik konserleri çok gö- rüldü. Dr. HannanAwwad (Filistin), Prof. Dr. Fat- ma Moussa Mahmoud (Mısır), Ali Ferzat (Su- riye), Hüsnü Mahli (Suriye), Herkül Milas (Yunanistan), Dr. Nâzım Beratlı (KKTC), Mehmet Kansu (KKTC) ile Inci Aral, Inci Asena, Tahsın Yücel, Konur Ertop, Alpay Ka- bacah, Cevat Çapan, Hicri Özgören, Ustün Akmen, Deniz Kavukçuoğlu, Erman Artun, Hürriyet Yaşar, ÖnerYağcı, Hidayet Karakuş, Rüştü Asyalı, Işuc Kansu, Sennur Sezer, Tu- ran Altuntaş, Adnan Özyalçıner, Çetin Öner, Özcan Karabulut, Cengiz Bektaş, Nebile Di- rekçigil, Hülya Karaaslan, Sadık Yaşar, Orhan Tüleylioğlu, Adnan Gül, Mehmet Hameş, Ozan Telli, Huhammed Güze], A. Kadir Bu- dak, Hıhııi Haşal, Sabıt Kemal Bayıldıran, Ra- mis Dara, Selim 1leri, Tuncer Uçarol, Nurhan Tekerek, BedriAydoğan, M. Demirel Babaca- noğlu, GüngörDilmen, Hasan Erkekli, Murat- han Mungan, Erol Keskin, Ahmet Tüzün, Ad- nan Yücel, Turgay Fişekçi, Metin Cengiz, Si- na Akyol, Bedrettin Aykın, Sabri Kuşkonmaz gibi sanatçıların değerli görüşlerini sanat- severlerin öğrenmeleri çok görüldü." Etkinlik hazırlık çahşmalan s^asuıda her kurum ve kişinin duyarsız davranmadığuıı ve küçük de olsa katkı koymak için çaba göste- renler olduğunu sözleıine ekleyen Yiğenoğlu, "Uluslararası etkinliğin gerçekleşmesi için çabamıza destek olan Kültür Bakanlığı'na, THY Genel Müdürlüğü'ne, BİLFEN okul- lanna, işadamı Mehmet Bacaksızlar'a, mil- letveldli Tayyıbe Gülek'e ve anlamlı katkı- sıyla bizi duygulandıran Kebapçı Ibo'ya (IbrahimAkçay) teşekkürü borç biüriz. Di- leğimiz, bundan böyle sanatsal etkinliklerin aksamadan gerçekJeştirilmesi" dedi. YAZI ODASI SELİM ÎLERİ jstanbul'da Bir İsyankâr (2) Fikret Ürgüp'ten esinlenme 'roman kişisi', Leyla Erbil'in bir romanında, Karanlığın Gü- nü'nde göründü. Acımasız bir eleştirelliği yan- sılıyordu. Erbil, bütün inceliklerin, değerlerin koflaştığı aydın ortamında bu roman kişisine farklı yakla- şıyor; gerçekliğin parçalandığı, insan ilişkileri- nin maskeler edindiği ortamda iz sürüyor ve Fikret Kapadok'tan, roman kişisinden, hep de derlitoplu geçinenlerin niçin kaçtığını, kaçıştı- ğını yazıyordu. Şu satırlar Karanlığın Günü'nden: "Fikret Kapadok bu dünyadan kurtuldu. Cenazesi ikindi namazından sonra Çengel- köy'de toprağa verilecek." Kitaplarına girmemiş yazıları var Fikret Ür- güp'ün. Sonradan derlenen birgünlüğü. Bu ya- zılarda, şiirlerde yazar alkolün bulanıklığında sanılabilir. Oysa "bu dünyadan" kurtulmak is- teyen bir yazarın söylemi başka nasıl olabilir- di? Bir isyankâr... Ozamanlar, Sıraselviler'de, ya "Kulüp 12"ya da "Clup 72"diyeadı ışıklı harflerle yazılmış, ar- tık modası geçmiş, hayli köhnemiş gece kulü- bünde Fikret Urgüp'ü çılgıncasına dans eder- ken görmüştüm, loş ışıkta, gençler arasında, tek başına! Birkaç kez, hep çılgıncasına dans ederken. Orada müthiş yeşil gözlü bir kadın boğuk, ka- lın sesiyleşarkılarsöylerdi: Renata. Bazan, tek başına dans eden Fikret Urgüp'ün birkaç figü- rüneeşlik eder... Kemal Tahir'ın evınde tanıdığım Fikret Ür- güp'le gece kulübünde gördüğüm kişi, karşıt davranışlara rağmen, tuhaf bır aynılık içindey- di: Sahte incelikler, töreler, geleneklerdünyası- nın ille dışında kalmak! Kimileyin de Beyoğlu'nda görüyordum, gün- düz vakti, üçüncü bır havada, hafiften yalpala- yarak Tünel'e doğru yürüyor. Işte hepsi bu ka- dar. Fikret Ürgüp bu dünyadan nasıl kurtuldu, bil- miyorum. Renata galiba bir trafik kazasında ölmüş; ca- nına kıydığını söyleyenler var. Bir gün Kafes'ı yazarken, tekrar okuduğum Şizofreni'de birçok sayfanın seslendiğini işit- tim. Sesleniyorlardı. öylesine ıssızlık doluydu ki seslenen sayfalar; kâğıt üstünde çıkılan yolcu- luğu, kâğıt üstünde çıkılmış bütün yolculukları uğultulardonatıyordu. Romanlariçin uydurdu- ğum kişiler, Şizofreni'yle çoktan beri yazışma- ya koyulmuşlar. Sonra Şizofreni'nin çok acı bir bölümünü, yoksun yaşadığımız 'merhamet'in her şeyi iyi- leştirebileceğine ilişkın bazı satırlan SolmazHa- nım, KimsesizOkuriarlçin'in başına alıntıladım. Fikret Urgüp'ün kim olduğu -ve merhamet- çok az insanı ilgilendirdı. Ressam Fikret Ürgüp'ü anımsıyorum. Bülent Erbaşar'ın duvarında: Karakalemle eski bir Is- tanbul evi, yeşil kuruboyayla silme yapraklar, bir ağaç ve sonsuz dinginlik. Bülent'in ölümüyle birlikte kimbilir ne oldu? Bir başka resmi Budala'dan Prens Mışkin portresidir. Aradan geçen zamanda Fikret Ur- güp'ün çizgileri çok değişmiş. Istanbul evinde- ki erinç bütün bütüne yitmiş. Prens Mışkin'in arkasında, duvarda, eğri ası- lı çerçevede bir kadın portresi, portre içinde portre, belki de Nastasya Filippovna. Prens Mışkin boğunçlu, cinnet dolu ifadesiy- le benim düşlediğim Mışkin değil. Ama bu dün- yadan 'kurtulmanın'zamanı yaklaştıkça onu öy- le göreceğımi biliyorum. Takvimde İz Bırakan: "yüksekkaldınm 'da bir akşam I maria missa- kian'ı düşündüm / eğerkendimibıraksam lyağ- murolabilirdimyağardım" Attilâ llhan, Yağmur Kaçağı, "mariamissakıan", Bilgi Yayınevi, 1983. Antalya 2. Öykü Günleri • Kültür Servisi - Edebiyatçılar Derneği ve Antalya Sanatçılar Derneği (ANSAN) tarafuıdan düzenlenen Antalya 2. Öykü Günleri bugün başlıyor. 21 Ekim'e dek sürecek 'Öykücülüğümüzün Sorunlan' konulu Antalya 2. Şiir Günlerine, Çetin Öner, Özcan Karabulut, Gökhan Cengizhan, Aysu Erden, Cemil Kavukçu, Hasan Ali Toptaş, Orhan Duru, Feridun Andaç, M. Sadık Aslankara, Gülay Talaslı, Müge Iplikçi, Nalan Barbarosoğlu, Ahmet Tüzün, Celal Hafifbilek, Neşe Karel. Hatice Kuzgun, Nuri Erkal, Saffet Uysal, Tecelli Sırma, Zekeriya Ekinci, Binnur Şener ve Arslan Bayu" katılıyor. K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear