14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 EtCİM 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA J\_ |J JL; X U J \ kuttur(S cumhuriyet.com.tr 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKlNCt Bu yıl dördüncüsü yapılan MSÜ Yaz Okulu'na artık 'Birgililer' de katıldılar Birgi'de kalıcıkazanımlarYıIIarını sanatına ve Birgi'sine adayan ressaın Emin Başaranbilek, bu yıl artık "heykel galerisine" dönüşen Kuleli Lo- kantası'nın bahçesindeki "doğal taş figü- re" merakla bakan Birgiliye soruyor: "- Sence bu nedir?" "- Olsa, olsa... Tosbağa..." "- Peki; nasü bir tosbağa?.." "- Allahsız tosbağa..." Can, Mimar Sinan Üniversitesi (MSÜ) Heykel Bölümü öğrencilerinden... Birgi Vaz Okulu'nda burnuna bir metal koyarak "tosbağaya" dönüştürdüğü kaya parçası- nın bu denli bir "anlam" kazanacağını bel- ki de bilmiyordu... Ama, Can'la birlikte aynı yaz okulu gün- lerini yaşayan 65 kişilik öğrenci ve öğretim üyesi kadrosu, daha Birgi'ye doğru yola çık- madan önce de şunu biliyorlardı ki bu yıl "bir başka güzel" geçecek... Çünkü, geçen yıldan yanm kalan çahşmalar tamamlana- rak Birgililere; "orada kimin için, ne amaçla ve ne yaptıklarını" artık sözle de- ğil "ürûnleriyle" anlatacaklar... j^Uretîm bilançosu"... 1999 ve 2000 daha bir coşkulu yaşanır- ken 10 Ağustos 'tan 25 Ağustos 'a dek süren 2001 yılı yaz okulunda ise artık "kalıcı ka- zanımlar" da kendisini göstermeye başla- dı... Çoğunluğunu "MSÜ'lüler" oluşturmak- la birlikte, bu yıl Dicle (Diyarbakır), Erci- yes (Kayseri), Anadolu (Eskişehir), Kara- deniz (Trabzon), Trakya (Edirne) ve yine Istanbul 'dan tTÜ ve YTÜ'den de katılanlar- la gerçekleştirilen Birgi Yaz Okulu'nun 2001 yılı "ürtim bilançosu" özetle şöyle: - Eski okuma evinın "ÇEKÜL Evi" ola- rak restorasyonu bitti; hatta bu yıl "hizme- te" bile girdi... - MSÜ'yetahsisedilen 38 dönümlükara- zide inşa edilecek "Anadolu Yerleşmeleri Araştırma Merkezi ve Yaz Okulu" komp- leksinin projeleri tamamlandı... - Birgi'ye armağan olarak "tlköğretim Okulu" projesi de inşaata başlanacak şekil- de bitirildi. - Önceki yıllarda kotanlan 80 ev rölöve- SANATLA BEZENEN DUVARLAR- Birgi'nin tarihi dokusuna yaşam veren kahvehanelerin duvarları da öğrencilerc kucak açtı, resimlerle bezendi... (yanda) Parkın ortasında doğal taştan bir figür... "Tosbağa" değilse, acaba nedir?.. (altta) imar Sinan Üniversitesi'nin 1998'den bu yana her yaz Birgi'de düzenlediği "yaz okulu" çalışmalan sonucunda eski evler restore edilmeye başlandı, yeni projeler tamamlandı, kültürel mirasın envanteri çıkartıldı ve caddeler, meydanlar, parklar, duvarlar heykeller ve resimlerle donatıldı... »ıv le birlikte bu sayı 92 ye çıktı; aynca 100 kadar "tescilli" eve ek olarak 86 ev içın da- ha "tescil dosyalan" (çizimler, fotoğraflar, raporlar) hazırlandı... - Sadece yaz okulu yöneticisi olarak de- ğil, artık yaşamıyla da "Birgili" olmaya ha- zırlanan Prof. Dr. Cengiz Eruzun'un geçen yıl satın aldığı evle birlikte, sahiplerinin MSÜ grubuna başvurduklan iki Birgi evi- nin daha "restorasyon projeleri" hazırla- narak Koruma Kurulu'na teslim edildi... - Evliya Çelebi'nin Birgi'yi ziyaretinde kaldığı ev ile Kültür Bakanlığı tarafından MSÜ'ye "emanet" edılen Sandıkoğlu Ko- nağı'nın rölöveleri yapıldı... - Birgi'deki "ırmak kenan" yeşil rekre- asyon kuşağı ile Ulu Cami Meydanı ve Cumhuriyet Meydanı için atölye çalışma- lanyla "kentsel tasanm projeleri" hazır- landı... Köy kahvesinde halka tanıtıldı... - Yine MSÜ grubuna başvuran 8 Birgili- nin evlerinde rölöveler tamamlanırken ha- rap durumdaki anıtsal yapılardan Derviş Ağa Medresesi ve Hamamı, "Demir Ma- ğaza" gibi eserler de aynı şekilde belgelen- dıler... - ...Ve bu mimari çalışmalann yanı sıra, Birgi'nin parklan, meydanları, bahçeleri ve kimi köşeleri de orada yarahlan "heykeller- le" bezendi; duvarlar "resimlendi"; gece- leri halka sunulann slayt gösterileri ve söy- leşilerle kentin durgun ve sakin yaşamına renk katıldı. Sözün kısası, 4. yılında Birgi Yaz Okulu, Birgi'yi ve Birgilileri de artık "akademili" Koruyarak kalkuıma GÖZLER ÖNÜNDE YONTU- Akademi'nin değü, Birgi'deki çay bahçesi... Koca kütük heykelleşiyor... MSÜ Yaz Okulu'nun hem öğrencilere hem de Birgi'ye sağladığı bu kültürel kazanımlara rağmen, ekonomik beklentıler için "esld evleri yıkıp apartman inşa etmeyi" adeta tek yol olarak görenlerin bu güzel çabalan "karalama" huylan da hâlâ sürüyor... Kalkınma Kooperatifi Başkanı Doğan Uysal, kentin özgün dokusunun korunmasına yönelik yaz okulu çahşmalanna "Birgi, harabe kenti olmayacak" diyerek tepki gösterebiliyor... (Küçük Menderes gazetesi, 06.07.2001) Böylece kendi tarihsel mirasını "harabe" sayacak kadar da "öz değerlerinden" uzaklaşmanın örneğini sergiliyor... Oysa yaz okulu kapsamında, yakın yıllara kadar kentin ve bölgenin "ekonomik berekerini" sağlayan tanmsal ve ticari yaşamı yeniden "daha verimli" kılacak araştırmalar da yapıhyor. Örneğin, yine bu yılki yaz okulunu da umutla izledikten sonra yaşama veda eden Emin Amca'nm (Umur), dünyanın en iyi incirlerinden Birgi'ye has "trimağzı tnciri"ni daha da geliştirme çabasına Ege Üniversitesi'nce verilen "teşekkür plaketi"ni şimdi tüm Birgililerin de "hak etmesi" gerekiyor... Benzer şekilde zeytin, kestane gibi diğer tanmsal ve süt ürünlerinde de Birgi, "tarihsel birikimiyle" yeniden lider olabilir. Ege'de yaygınlaşan "kültürel turizmin" önemli merkezleri arasına girebilir. Birgi, işte bu gibi yönleriyle korumacıhğın sosyal ve ekonomik yönünün bile "öğrenildiği" bir akademik zenginlikle MSÜ Yaz Okulu'na evsahipliği yapıyor... Küratör-sanatçı ilişkisi açısmdan bienalÖZKAN EROGLU Tercih edilen Türk ve yabancı sanatçı- lann, mekânlarla doğru buluşamadı- ğı, aynca mekânla- nnın genelde ve özelde dağınık olduğu bir bi- enal izlemekteyiz. Küratör Hasegawa'nın bi- enalindeki bazı mekânJan görünce, örneğin Aya Irini'deki yapıt meselesinin abartıldığını hemen söyleyebilirim. Irini'nin orta mekânın- daki Michael Lin'in ve yanı başındaki Mar- caccio'nun, apsisteki Tavares'in aynalı çalış- malan mekânın değerlendirilmesi açısından kötü yerleştirmelerdi ne yazık ki. Öylesine mistik bir mekânnı bu kadar kala- balıİdaştınlmasına anlam veremedim. Darp- hane'de ise tam tersi, nıüthiş bir dağınıklık gö- ze çarpmaktaydı. Bu dağınıklık içinde birkaç olumlu kimlik; Erlich, Douglas, Jin ve Ber- wick'in çalışmalan dikkat çekiyordu. Özellik- le Aya Irini ve Darphane'deki Türk isimlere gelince, onlar son derece acemice ve bienal konseptine uymayan çalışmalarla, diğer bi- enallerde olduğu gibi düş kırıklığı yaratmaya devanı etmekteydiler. Zaten Istanbul Bienali'nin bugüne kadarki üç yabancı küratörü de, özellikle Türk sanat- çılann seçiminde, pek doğruya yönelmemiş- lerdı. Bu durum biraz Block'ta pozitifti. Ha- segawa'dan önceki son üç bienale bakınca sı- rasıyla iyi (R.Block), orta (R. Martinez) ve kötü, hatta çok kötü (P. Colombo) bir bienal- den geçtiğimizi söyleyebilirim. Son üç bienal- de de alternatif eğilim ve kavramsal sanatçı- lara ağırlık verihnişti ki, bunu ciddi biçimde yine bir tek Block aşmıştı, Colombo'da ise tu- val ve boya resmine şans tanınmıştı, fakat bun- lar çok kötü örneklerdi. Kanımca küratör Ha- segavva'ya ait bu son bienaldeki Türk sanatçı YABANCI KÜRATÖRLER-tstanbul Bienali'nin bugiine kadarki yabancı küratörieri, Türk sanat- çılann seçiminde, pek doğruya yönelmemişlerdi. Bu durum Rene Block'ta (üstte) pozitifti.Yuko Ha- segawa (yanda) ise vasatın üstûne çıkamadı. seçimi yine vasatın üstüne çıkamazken, genel- deki görüntüsüyle de, ancak küratör Colom- bo'nun bienalini aşmaya çalışır durumdaydı. Türkiye'de sanatçı o kadar az ki... Yabancı küratörlerin elinde neden oyunca- ğa dönülüyor? İşte bu sorunun cevabını ara- mak en doğrusu olacaktır: Öncelikle Türki- ye'de bienale küratör olabilecek yetişmiş ele- marun olmadığı bilinen bir gerçek. Sanat ge- lişmeyince, yazan ve eleştirmeni de gelişmi- yor. Aynca, Türkiye'de ne yazık ki sanat tarih- çisi de yetişmiyor. Nedeni ise "sanat orada, tarihi burada". Yabancı küratörün iyisini bul- mamız mümkün değil. Çünkü işler "al gülüm ver gülüm" ilişkileriyle gelişiyor. Bir Türk sanat yapımcısı bir Afnka ülkesine gittiğinde nasıl rahat davranırsa, "ne yapsam doğru- dur" diye yüksekten atarsa, Türkiye'ye gelen küratörler de aynısını yapıyor Yabancı küra- tör en kısa sürede bize benziyor; yani kim în- gilizceyi iyi biliyorsa ve küratöre yakın duru- yorsa, onu tavhyor. Aksi halde küratöre ulaş- mak olası bile değil. Oysa küratörün çok ciddi biçimde sanatçı aynmı yapıp atölye gezmesi gerekmekte. Sı- nırlı olarak yapılan atölye gezileri kesinJikle yetersiz kalmakta. Şunu belirtmeliyim ki, ül- kemize gelen küratörler kesinlikle etki altın- da. Bir de şu var; gelen küratör de haksız de- ğil. Türkiye'de sanatçı o kadar az ki. 0nun için de küratör seçtiğini zorlama seçiyor. Bir baş- ka söyleyişle duygusal davranmak zorunda kalıyor. Aynca küratörler hep izlemeye yöne- lik işleri seçiyorlar, hatta uluslararası plat- formlarda birbirlerine hava attıklan da kesin. Bütün bunlann olabihnesi için dekoratif, sem- patik ve sevimli gözükmeye çalışıyorlar. Bienal ve trienal gibi oluşumlarda, söyleme direkt gidihnelidir. Bu konuda Hasegavva da bence bir yanlış içine düştü. Basın toplantısı- nı hatırlıyorum da, konuştuklan ve gösterdik- leri ile konsepti arasında en ufak bir paralel- lik yoktu. Gösterdiklerine kendisi de bir kü- çük çocuk gibi sadece gülerek ve eğlenerek karşılık vermekteydi. Genel boyutuyla egoya yönelik derin bir kavramsallık mı yoksa gül- mek, neşelenmek gibi olası ve doğal kavram- lar mıydı bienalini belirleyen. işte bütün bun- lar ciddi ikilemlerdir. Onun için küratörler is- tedikleri kadar kavram veredursun, kavram vermenin yerine oturmadığında komik dur- duğu ve ikilemler yarattığı kesindir. Metamorfoza dayah yaklaşımlar Aynca konsepte uymayan birçok iş de ser- gilenebiliyor. Bir de katılımcı dürüst değilse, sen ona küratör olarak bir konsept verdigin halde, sanatçı sana önceki bir çalışmasını da verebiliyor ve sen de onu kabul ediyorsan, o zaman bu durumda etik boyutta yanlışlann da olduğu kesindir. Manifestoya bakmca, Uzak- doğu ile Batı sanat felsefelerinin bir senteze götürüleceği ifade ediliyor ve bunun da "me- tamorfoz" ile sağlanacağı vurgulanıyordu. Türkiye'de metamorfoza dayalı yaklaşımlar ise ne yazık ki özellikle plastik sanatlarda ge- reği gibi algılanamamış durumda. Hasega- wa'nınbükavramı ülkemiz sanat ortamuıa su- narken epeyce zorlanacağını da söylemiştim. Nitekim bienalin neredeyse tüm ağırhğını ta- şıyan iki ana mekânını gördükten sonra bu dü- şüncemin çok doğru olduğu görülüyordu. Türkiye'de ilk elden yapılması gereken "sa- natçının kim olduğu" sorusuna cevap ara- maktır. Gerçekten plastik sanatlar alannnızda kim sanatçıdır? Bu aynmJaştırma tarafsız bi- çimde yapılmadıkça, doğrulan yabancı küra- törlerin çalışma süreci olan ortalama bir yıl içinde anlamalannı beklemek de ayn bir yan- lışlık oluyor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Yaşamın Tenha Yolları... Birkaç hafta önce bu köşede çıkan "SevgiKaç- kınlan" başlık/ı yazım, beklemediğim bir ilgiyle karşılandı. Telefon ve e-posta aracılığıyla bana ulaşanların içten mesajları, sevgisizlikten ya da bizi "ısıtmayan" sevgilerden yakınmakta haksız olmadığımın kanıtlarıydı. O yazıyı ilginç bir dönemimde, yaşamımın yeni bir dönüm noktasına adım atarken, başka deyiş- le, bundan böyle artık daha çok yaşamın tenha yollarını seçmeye karar vermişken kaleme almış- tım. Sevgi, kalabalıklardaaldatıcı olabiliyor. Kalaba- lıkların içinde sevgi olmayanı gerçek sevgi ile ka- rıştınp örneğin bir sevgiyi yaşadığımız yanılsama- sına kurban gidebiliyorsunuz. Bir zamanlar şimdi artık çoktandır hayatta olmayan, paha biçilmez bir dostum, sanki ileriki yıllanmı okumuşçasına, ba- na şu öğüdü vermişti: "Dergâhına çekilmesini de bil! Yaşamında kaç gerçek sevgi olduğunu ancak o dergâhın kapısını çalanlardan anlayabilirsin! Bunlann azlığı veya kimi zaman yokluğu da ürküt- memeliseni, çünkü böylesi, ısıtmayan sevgilen iz- leyen düş kınklıklanndan çok daha az acıtıcıdır!" Bu öğüt, yıllar öncesine ait. Üstelik hatırladığım kadarıyla, onu vereni çok sevmeme karşın o za- manlar pek de önemsememış olduğum bir öğüt. Ama şimdi, bu öğüdün anlamını çok iyi kavra- dım. Bundan böyle yaşamın tenha yollarını da o yüzden seçiyorum. Şu anda içinde bulunduğum koşullar da bu seçimi yapmam için çok elverişli. Uzunca bir zamandır bir toplu çalışma, gençler- den kaynaklandığı için insana bu rklimin gelece- ğine yönelik taze umutlar aşılayan bir sanatsal gi- rişım içersindeydim. Şimdi o girişim sonuçlanmak üzere ve ben de artık üstlendiklerini hakkıyla ye- rine getirmiş olmanın huzuruyla biraz daha geri plana, yaşamın -galiba biraz da özlediğim!- ten- ha yollarına dönebilirim. Çünkü anladım ki, bugü- ne kadar bu bağlamda uğradığım türlü düş kırık- lıklanna karşın, her girdiğim ortamda biraz da sev- ginin ısıtanını aramak gibi, şimdiki çoğu gençle- rin ifadesiyle "aşın duygusal" bir tiryakilikten vaz- geçebilmış değilım. Üstelik bu, kalabalıklarda sev- gilerin yaşanamadığı gerçeğini bana kimi zaman unutturabilecek kadar zararlı bir tiryakilik! Bu kez -geçmişte yaşadıklarımdan farklı ola- rak- düş kırıklıklarıyla karşılaştığımı söyleyemem. Çünkü sanırım fazla düş kurmadım ya da sevgi bağlamında kendi kurduğum düşlerin gerçekleş- memesinin sorumluluğunu başkalarında arama- dım; düş kurmanın sorumluluğu, bana aitti. Ama her şeye karşın, yıprandığımı da algıladım. Ta en başlardan bir şeylerden dışlanmanın kırgınlığını, bir şeyleri paylaşmanın mutluluğunun yanı sıra yaşadım. Ve şimdi görüyorum ki, o dışlanmaların fotoğraflannı hiçbir paylaşımın mutluluğu gölge- lendirememiş. Belleğin albümünde birlikte dur- maktalar. Yoksa Rilkegibi mi düşündüm: "Veşimdidost- lanm zenginleşip I Beni harcamaktalar..." Hayır,, sanmıyorum. Ya da... Cotette, on yıllardır baş ucu kitaplarımdan olan "Avare Kadın"\n ağzından romanın sonundaki mektupta şöyle seslenir: "Bana hayatı paylaşalırh demiştiniz... Sakın sizin de kastettiğiniz, sadece kendi payınızı alıp gitmek olmasın?" Zamanımızın bir bilgesi de çok güzel soylüyon "Sana sevgimi veremem; onu seninle yalnızca paylaşabilirim!" iyi de, ya bu paylaşma, Colette'in korktuğu gibi sonuçlanırsa? Bu korkuları taşımak mı, yoksa yaşamın tenha yollarına çekilip, oralarda yollarını sizin için değiş- tirebilecekleri beklemek mi? Ben, ikincisini seçiyorum. Artık hırpalanmamak için. Sevecenliği, ısıtmayan sevgiler yerine, kendi dergâhımın yaşanmışlığında bulmak için. Ve üstelik günün birinde o dergâhın kapısının çalınabileceğini düşünmek, sevgileri bir zamanlar dışlandığınız yerlerde aramakta direnmekten çok daha gerçekçi olduğu için! e-posta:ahmetcemal(« superonline.com acem20(<ı hotmaif.com 'Akdeniz Uygarlığında Gednti' • Kültür Servisi - Bugün, 25 Ekim ve 1 Kasım tarihlerinde saat 20.00'de Maya'da araştırtnacı-yazar llker Özünlü'nün sunduğu 'Akdeniz Uygarlığında Epistomolojik Gezinti' adlı kültürel stand-up yer alacak. Program haftada bir kez 1.5 saatlik seanslar ile üç gün sürecek. Dünya vatandaşı olma yolunda ilk adım olabilecek Akdeniz'in çok etnisiteli kültür yapısını tanıma ve tarih boyu ülkeler arası hiç bitmeyen alışveriş ve bağlantılar içinde Akdenizlilik ortak duygu ve kimliğini edinme gibi hedefleri olan, fotoğraf ve müzık destekli bu gösteri, 'stand-up'lan çağnştıran yapısı, zamanı ve kendini yeniden üretici olmasıyla aynlıyor ve bu kültürel özeüiğiyle onlara alternatif olma iddiası taşıyor. BUGÜN • ALMAN KÜLTÜR MERKEZt'nde saat 19.00'da 'Trickj- Germany' başlığı altında 12 kısa film izlenebilir. (0 212 249 20 09) • ATATÜRK KİTAPLIĞI'nda saat 18.00'de Mahmut Fazıl Coşkun'un yönettiği 'Yarıdan Kalan Büyük Deney' ve 'Light Hause' adlı filmler gösterilecek. (0 212 317 77 00) • BABYLON'da saat 21.30'da Replikas'ın konseri dinlenebilir. (0 212 292 73 68) • SE VDA-CENAP AND MÜZİK VAKFI etkinlikJeri kapsammda HÜ Kültür Merkezi'nde saat 19.30'da Francesca Scaini (soprano), Eddi De Nadai (piyano) Duo'su, Opera Sahnesi'nde saat 20.00'de 'Hırçın Kız' adlı bale yer alacak. (0 312 427 08 55) • • BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ'nde saat 18.30'da Alper Maralın 'Elektro-Akustik Müzik' konulu söyleşisi yer alacak. (Bileüx: 0 216 454 15 55) • TARİH VAKFI TARÖÜ DARPHANE-İ AMlRE BİNALARI'nda saat 18. 3O'da 'Tarihçinin Mutfağı' adlı söyleşi ^gerçekleşecek. (0 212 513 50 82)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear