01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 EKİM 2001 CUMA CUMHUBİYET SAYFA kultur(« cumhuriyet.com.tr 15 Kubrick ustasının yıllarca sürüncemede kabnışfilmtasansu sonunda Spielberg tarafindan sinemaya uyaıiandıInsanmısın, robotmusuiL sennesin? A.I. (Artiflcial Intelligence) / Yönetmen: Steven Spielberg / Senaryo. S. Spielberg, lan Watson, Brian Aldiss ın öyküsünden / Kamera: Janusz Kaminski / Muzik: John Williams / Oyuncular: Haley Joel Osment, Jude Law, Frances O'Connor, Sam Robards, VVilliam Hurt, Brendan Gleeson / ABD 2001 (WB) Genelde Amerikan sinemasını çocuksulaş- tırdığı damgasmı ye- mesıne karşın son 25 yıla Javvs'lar, Indiana Jones'lar, Üçüncü Tür- den Yakınlaşma'lar, E.T.. Güneş Imparator- luğu, Schindler'inLis- tesi, Amistad, Er Ryan' ı Kurtarmak gibi başanlar sığıştırarak Hollyvvood'un günü- müzde en geçerli mar- kasına dönüşmüş, o- lay-film'lerin ünlü yö- netmeni Steven Spiel- berg'ün artık yetişkin- lere yönelik, ciddı, dü- şündürücü işler çıkar- dığını bir kez daha ör- nekliyor son çalışması "A.(rtificial) I.(ntelli- gence)- Yapay Zekâ". Brian Aldiss imzalı, "Super Toys Last AD SununerLong" adh bi- limkurgu öyküsünün telif hakkuvı alıp yıllar yvlı perdeye uyarlamak ıstemiş Stanley Kubrick ustasından devraldığı malzemeyle, büyük gizlilik ıçinde çek- tiği, 2.5 saatlik "A.I.", kuşkusuz Spiel- beTg hanesıne yazılacak yeni bir 'arü', baştan belirtmek gerekirse. Mekanikten organiğe yolculuk Sera etkisiyle iklimin bozulduğu, ku- tuplann çözülmesiyle yükselen denizin New York, Venedik, Amsterdam gibi kıyı kentlerini yuttuğu, sınırlanan doğal kaynaklann yerini teknolojınin aldığı, sürekli insanın hizmetindeki robotlann üretildiği, ürkütücü bir geleceğin dün- yasında (21. yüzyılın ikinci yansında) geçiyor "A.I.". Bu farklı dünyada, duy- gudan yoksun, rüya göremeyen ama ya- pay zekâ sahibi kılınmış, mecha (meka- nik) denen hizmetkâr robotlarla or- ga(nik) denen efendileri (insanlar) var. Kahramanımız, Sibertronik şirketinin dahi profesörünce (Wîllianı Hurt) üre- tilen ve aynı şirkette çalışan Henry-Mo- nica çifti (Sam Robards, Frances O'Connor) tarafindan, ıyileşmeyen oğullarının yerine evlat edinilen, David (Haley Joel Osment) adındaki, duygu- lan olan bir çocuk robot. însanın, ev hizmetlerinden ayak işlerine dek emri- ne koşulmuş bütün mecha'larahükmet- tiği, eski Roma'run arenalannı anımsa- tan ve et fiıan denen şiddet gösterilerin- de fazlahk robotlann, yılkı atı misali yok edildiği bu soğuk dünyada. anahğı Monica'mn gönlüne, gözüne girmek uğruna boyuna uğraşıp didiniyor David ama nafile. Özetle, tıpkı masahnı dinlediği, Ma- vi Peri eliyle kuklalıktan çıkıp ete ke- miğe bürünen Pinokyo gibi canlı, ger- çek bir çocuk olmayı isteyen mecha ço- cuğun çeşitli serüvenlerle dolu, uzun yolculuğunu hikâye ediyor "A. I."de Spielberg, yoğun duygusallıkla örülü, 'fiitürist bir sevgi masalı' havasında. Monica-Henry çiftinin hasta çocuklan Martin (Jake Thomas) iyüeşip eve dö- nünce ve evlatlık-kardeşini kıskanınca. kamndan-canından olma oğlunu yeğli- yor Monica. Ama David'in imha edil- mesini de engellemek için evlathğını götürüp ormana bırakıyor, yapay zekâ- h oyuncak ayısı Teddy'yi yanına kata- rak. Birbaşka mecha olan yakışıklı yol- daşı Jigolo Joe'yla (JudeLaw) birlikte, Mavi Perı'yi arayışını sürdürüyor, fena halde insan olmak isteyen David'imiz. Yoğıın insaneü duygular seli Üçüncü Türden Yakınlaşmalar'dan (1977) beri ilkkez senaristliğini de üst- lendiği bu son filmini 3 bölümde kur- muş Spielberg. David'i tanıdığımız, ev- latlık edinildiği ilk bölüm, Kubrick'in soğuk, mesafeli sinemasmı duyumsatı- yor. Evinden dışlanan, orga olmaya azimli David'in Joe'yla takıldığı 2. bö- lüm, "BladeRunner"ı, "StrangeDays"i çağnştıran, Spıelberg'vari, mahşerimsi bir gelecek atmosferinde seyrediyor. David'in 2 bin yıl sonra, Giacometti'nin ince, uzun zarif heykellerini andıran, gelişkin uzaylılarca bulunup çıkanldı- ğı 3. bölümdeyse Kubrick ve 2001 Uzay Macerası etkilerini sezmek olası. Robin Wiffiams"uı anlatıcı olarak sa- nal bilgibankası Dr. Know'u seslendir- diği "A.I.", zaten fvlmlerinde öteden be- ri hep 'sevgi-farklı olanı sevme' teması çevresinde dönüp dolaşan Spielberg" in özgün evreniyle örtüşen, insaneü duy- gulann sel gibi boşandığı, Pamuk Pren- ses'le 7 Cüceler'den Frankenstein'e uzanan göndermelerle dolu, gözlemler- le, sürprizlerle yüklü, kesinlikle ilgisiz kahnamayacak türden, görkemli bir fantastik seyirlik. An- lattığına burun kıvrıl- sa bile görsel düzeyi- ne şapka çıkanlacak cinsten, etkileyici ve düşündürücü bir bi- limkurgu masalı, se- yırciyi anmda içine çekiveren. geleceğe ilişkin parlak bir fan- tezi. Ticari sinemanın kullana kullana posa- sını çıkardığı bilim- kurgu türünün saygın örnekleri arasında yer alacak bu birinci sınıf Spielberg gösterisi, şimdiden antolojilere geçecek unutulmaz sahneler de içeriyor. Günün birinde ma- kinelerin de duygu sa- hibi olup olmayacağı- nı şimdiden tartışmak belki abes ama şurası kesin; sahne düzenle- mesinden çerçevele- mesine, mekân kullanımından oyuhcu- luğuna, montajındanmüzigine dek Spi- elberg'ün önemli fılmlerinden biriyle daha karşı karşıyayız! Spielberg'le Kub- rick'ibuluşturan "'A.I.-Yapay Zekâ" so- nuçta katıksız bir başyapıt olamasa da kuşkusuz mevsimin önemli, iz bırakan filmlerinden. İZLEYİCİ GÖZÜYLE HOLLYWOOD'Uîs YÜKSELEN ÇOCUK \TLDIZI - 6. His'le parlayan Haley Joel Osment'in sou dönemin en başanlı çocukoyuncusu olduğunu kanıtladığı filmde aııne roiünde Frances O'Connorvar. ERDAL ATABEK Şiddet ve korku fîhnleri"Kod Adı Kıhçbahğı'' Amen- ka'da ve Ingiltere'de yasaklandı. Neden yasaklandı? Çünkü, 11 Ey- lül'deki terör saldınsının ardından Amerika'yı saran "korku salgı- nı"nı daha da arttırmamak amaçla- nıyor. " Korku salgını" doğru bır te- rimdir ve Amerika bundan sonra bir "sakhn paranoyasına" girme tehlikesinin içindedir. Ancak bu durumu yaratmak için de sinema endüstrisi elinden gelenı yapmıştır. "Şeytan" odakh korku filmleri, "dehşet" odaklı seri cinayetler, "si- lahb çatişma" odaklı savaş filmle- ri. Bireysel korkular kimi zaman toplu korkulara dönüşür ve top- lumlar ortak korku duygulanyla sarsılır. 11 Eylül'de New York'un uğradıgı terör saldınsı da hayal dünyasuun suurlannı bile aşan bir senaryonun hayata geçirilişi oldu. Şimdi bütün dünya Afganistan üzerindeki korku senaryosunu ya- şıyor ama bu olayı bir sinema fil- mınin dehşeti kadar bile algüaya- YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR O DA BENİ SEVÎYOR -38. Antalya Atan Portakal FBm Yarîşması'nda Jüri Özd Ödûlü kazanan Ece ElqifleHaluk Piyesfilmdebuluğ çağındaki Esma ve Alevi gend Hüseyin'iovmıyoriar. Kısa biryazmacerasıKûhür Servisi - Antalya'dan 3 Altın Portakal (en iyi ikinci filnı, küçûk oyuncu EceEkfTye jüri özel, Adnan EBal'a en iyi montaj ödûlü) kazanarak dönen Banş Pirhasan'm tt O Da Beni Seviyor''u bugün gösterhne giriyor. Senaryosu, Gfii Dirican'm "Doğnsunda Dut Ağacı* adh öyküsünden, yazan ve Pirhasan taraftndan uyarlanan "O Da Beni Sevtyor", babası tarafindan kınk dolu karnesi yüzünden köydeki bir arkadaş evine postalanaa ortaokul öğrencisi Esma (Ece Ekşi) ile çok sevdiğj Saliha teyzesi ÇLate Mansur) ve yöredeki Alevi ailelerinden birinin oğlu (Haluk Piyes) arasındaki yaz macerasuıa odaklanıyor. Konunun geçtiği çevreyi ustaca betiınliyor senarist-yönetmen Pirhasan. \eti& Sayar'ın değeriendkmesiyle şimdiye dek çok sayıda Türk fılmine mekân olan "Doğu Anadota'yu ah^nış ktişe görûntiîlerinden kurtanpsahkiküma\ıbaşaranfilmi,buiuf çağındaki Esma'nm gözündcn izlerken geçip gjden zammnın kahramanlar üzerinde bıraköğı izkre tanık «AıyorazT Yıllann usta kameramara Jürgen Jûrgess'in^görüntülediği, Mare Nostramla LTaşOssdenrir'in müziklediği fiîmin TtoKel Kurtiz, Uğar Polat, Ayla Aigan, Şerif Serer, Serra Yümaz, Taner Birsel ve Cezmi Baskın'ın da yer aldığı oyuncu kadrosu çok zengin Antalya'yı izleyen kimi eleştirmenlerimize gjöre Pirhasan'm ikinci filmi "HstaBeni OWarsene"nin sinemasal yogunluğuna uîaşamadığî "O Da BeniSeviyor", yine de yeni haftanm ilginç filmlerinden biri. mıyor. Çünkü, olayın kitle haber- leşme araçlanna yansunası sınırlı. Peki, insanlar neden "korku ve dehşet filnüeri"ne giderler? Bu tür- deki filmler neden gişe rekorlarını ku"ar? Bu soruya yanıt vermek için insanın doğasına ve arayışlanna bi- raz daha yakından bakmak gereki- yor? Neden hayatımızda heyecan ve serüven aranz? İnsanlar neden dağlara nrmanırlar? însanlar neden denizin derinliklerine inerler? Ne- den uçak kullanır, neden yamaç pa- raşütü ile atlar, neden motosiklet yanşlan yaparlar? Heyecan ve se- rüven nedir. ne gibi bir gereksinme- dir? Hepimiz korkulanmızla yaşarız. Hepimizin sıkıntılan, acılan, kay- gılan vardır. Hepimiz hayatımızda değişıklikler olmasun isteriz. Bü- tün bunlann dinamiğinde Freud'un ünlü sözünde olduğu gibi "acıdan kaçmak, hazza ulaşmak" amacı vardır. Ama hazza ulaşmak, önce acıyı yaşamakla olabilenbir şeydir. Eğer dilimiz acıyı bilmeseydi tatlı- nın ne olduğunu belkı de anlaya- mazdı. Eğer korkuyu bihniyorsak cesareti de tanıyamayız. Her şey zıddıyla vardır ve hayatın diyalek- tiği de budur. "Korku ve dehşet fihnkrPnde yaşananlar "gerflme- ler ve gevşemekrw dir. Önce kor- kuyla, sıkıntıyla, bilinmeyenle ge- riliriz, sonra korkuyu aşarâk, sıkm- tıdan rahatlayarak, bilinmeyeni öğ- renerek gevşeriz. Bu "gerihne ve gevşeme" üzerimizde bizi rahatla- tan bır etki yapar. Elbette, bir etki- yi tam olarak anlayabilmek için ki- şinin daha önceki yaşam deneyim- İerini de bilrnek gerekir. Önceden yaşanmış acı bir olayın filmde ben- zer biçimde görühnesi değişik et- kiler yapabilir. Ama hepsinden önemlisi izleyicinin fiknin sonra- sında aldığı izlenim ve yaptığı yo- rumdur. II. Dünya Savaşı sırasında Lond- ra'nnı bombalanışuıdan sonra yük- sek kaygı yaşayan insan sayısuıda azakaa olduğu anlaşılmıştır. Çün- kü ortak yaşanan korkutucu bir o- lay, insanlar arasuıdaki sözsüz bir dayanışmayla kaygılan azaltmak- tadu-. Benzer biçimde kaygı düze- yi yüksek insanlarda korku filmle- rinin de kaygı düzeyini azaltması bile düşünülebilir. İnsan karmaşık bir varlık. Bir yandan kendi yarattığı korkulann esiri olarak yaşamını sürdürürken öte yandan da korkusunu yenmek için çeşitli yollar arar. HeT olasılık- ta da kârh çıkan sinema endüstrisi- dir. Öyle görünüyor ki sinemada korku ve dehşet azalacağa değil, daha da artacağa benziyor. KEDİ GOZU VECDt SAYAR Farklı Kulvarlar 38. Antalya Film Festivali'nın en güzel yanı, fark- lı eğilimlerin yan yana durması, yeni arayışlann önü- nün açılmasıydı. Aslında, bu Yeşilçam için yeni bir olgu değıl. 50'lerden 60'lara uzanan süreçte, Lüt- fü Akad, Metin Erksan, Yılmaz Güney gibi usta yönetmenlerin, Alp Zeki Heper gibi yenilikçi genç- lerin imzaları var. Bir sonraki kuşak içinde, Omer Kavur, Şerif Gören, Erden Kıral, Zeki Ökten, Ali Özgentürk gibi yönetmenlerin de farklı arayışlara yöneldiklerini, kendi sinema dillerini oluşturma ça- basına girerek, kendilerinden sonraki kuşaklara ön- cülük ettiklerini biliyoruz. 2001-2002 mevsimine girerken bu arayışlar çe- şitleniyor Günümüz Türkiye sinemasında, daha ön- ce el atılamayan temaiar gündeme gelirken (öme- ğin, ülkemizin Doğu'su ve Güneydoğu'su bir 'ma- sal mekânı' olmaktan çıkıyor, yalın gerçekleri ile be- yazperdeye yansıyor; Kürtler kendi dillerinde konu- şarak, sahicilik, inandıncılık kazanıyor), klasik an- latım kalıplannı zorlayan filmler dağıtım olanağı bu- labiliyor. Tüm gelişmiş sinemalarda olduğu gibi, farklı türler, farklı anlayışlar yan yana bannabiliyor. Son yıllarda, salt ticari başanyı hedefleyen, do- layısıyla seyircinin tüm duygulannı, en başta da şid- det ve cinselliği sömüren urünlerin sayısı giderek azalıyor sinemamızda, Artan yapım maliyetlerinin doğal bir sonucu olarak. Tavizsiz, kişisel bir sine- ma oluşturmaya çalışan yönetmenlerin sayısı da fazla değil. Zeki Demirkubuz, bu yıl bu kulvarda rakipsiz görünüyor. "Vızontele", "Hemşo" gibi yapımlar ise, sinema- nın yadsınamayacak bir yanı, seyirci öğesi göz önü- ne alınarak gerçekleştırilmiş, sektörün ayakta kal- ması için çok gerekli ürünler olarak önem kazanı- yor. En geniş izleyici yığınlanna seslenmeyi hedef- leyen bır sinemanın, bazı estetik ödünlen de bera- berınde getirmesi, izleyicinin beğenisinin, alışkan- lıklarının göz önüne alınması kaçınılmaz. "Vizonte- /e", bu ödünleri kazanca dönüştüren bir film olarak diğer ticari yapımlann önüne geçiyor (Sözün bura- sında bir düzeltme yapayım: Pazar günkü Antalya yazımda,"Vizontele'yi daha iyi bir film olmaktan alı- koyan..." diye başlayan bir cümle vardı. "Da/ıa"yı dizgide düşürmüşler). Hem seyırciyi hesaba katan, hem de sanatsal hedeflerinden ödün vermeyen nice büyük yönet- men var. Capra, Coppola, Scorsese gibi ustalar düşünüldüğünde, ticari ve sanatsal çizgileri buluş- tumnayı hedefleyen çabalan göz ardı etmemek ge- rek. Bu günlerde, dünya sinemasında da bu arayış egemen zaten. Yerieşik sinema düzenini yadsıyan radikal bağımsıztar iyice azmlıkta kalırken, Ameri- kan bağımsız sinemasının bazı yönetmenleri ticari düzenin içine çekiliyor, Fransa'da devlet desteği- nin ağırlığı uluslararası pazarlan hedefleyen geniş bütçeli filmlere yöneliyor. Kamusal desteklerin azal- ması, sanatsal kaygılaria film yapan sinemacılan is- ter istemez gişe başarısı yakalama telaşına yönlen- diriyor. Böylelikleortayaiki anlayışın arasında "uz- laşma" arayan sentezler'çıkıyor. Bu kaygıyı salt pa- rasal nedenlere bağlamak da doğru değil. Geniş kit- lelere ulaşmak, onların beğenisini kazanmak bir sa- natçı için az şey değil elbette. Sinemamızda da, kendi bildiği yolda gitmeyi ter- cih eden, kitle beğenisini umursamayanlar azınlık- ta kalırken, iki kulvarda birden yarışmayı seçenle- rin işleri iyice zorlaşıyor. Sonuçta, ya ticari başan riske giriyor, ya sanatsal başan. Ya da çoğu kez ol- duğu gibi, ikisi birden. Chaplin, Capra ya da Man- kiewicz olmak kolay değil... r Stone terörfilmlerinionayhyor • Kültür Servisî - Senarist ve yönetmen Oliver Stone, sinemanın terör karşısında güçlü bir silah olabileceğini savundu. Yönetmen, yeni projelerinde terörle ilgili senaryolara yer vereceğini açıklarken bu tür filmleri iyi işlendiğinde herkesin seyredebileceğini vurguladı. Geçen cumartesi günü 39. New York Film Festivali kapsamında gerçekleştirilen ve film yapımcılığının konuşulduğu bir panelde, 11 Eylül'de gerçekleşen terörist saldın üzerine konuşan Stone, Hollyvvood'un terör olaylannın konu edildiği filmlerden utanç duymaması gerektiğini söyledi. 2. • 12.00-13.45 Konuşmacüar: Aydm Hatipoğlu, Güngör Gençay, Osman Bozkurt, Nihat Ateş. Düzenleyen: T. Yazarlar Sendikası. • 14.00-15.00 'Güneş Dünyası Tüm tmanhğı Kaplayan Bir Toplumsal Dönüşüm Projesi'. Konuşmacı: Feridun Ardıç. Düzenleyen: Güneş Dünyası Yay. • 15.05-16.05' Jules Verne Yaprtlan ve Kişüigi' Konuşmacı: Bülent Somay. Düzenleyen: İthaki Yay. • 16.15-17.45 'Edebiyatta Hitiüer' Konuşmacüar: Ahnıet Ümit, Mahfı Eğümez Düzenleyen: Om Ya\'. • 18.00-20.00 'Türkiyedeki Fen Eğitiminin Önemi'. Konuşmacı: İsa Aykanat. Düzenleyen: TUDEM BUGÜN • AKBANK11. CAZ FESTİVALt kapsamında CCR Konser Salonu'nda saat 19.00'da 'Don B\Ton Quintet' in, 21 45te 'Andrew HfflSestet' in, Babylon'da saat 23.00'te 'Omer Sosa Septet'in konseri, Aksanat'ta saat 12.30'da Airto Moreira&Flora Purim'in 'The Latin Jazz AD Stars', saat 17 OO'de 'A Great Day in Harfcm' adh filmleri ızlenebilir. Bügi Üniversitesi Kuştepe Kampusu'nda ise saat 17.00'de Bobby Previte'in semineri yer alacak. (0 216 454 15 55) • TARKZAFERTUNAYAKTJLTÜR MERKEZt'nde saat 18.OO'de 'tstanbul'u Tanıdığuu Sanıp Yanuma Denenıesi' başlıklı söyleşi düzenlenecekYO 212 317 77 00) • ÇUKUROVA DEVLET SENFONt ORKESTRASI'nda saat 20.00'de şef Ender Sakpmar'ın yönettiği, Hürkan A^azoglu'nun solist olarak katıldığı konser dinlenebilir. (0 322 453 68 74)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear