Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
22 OCAK 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
i l U l \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Ahmet Cemal'egöre sanat tarihi kavramınıyeniden masayayatırmak zorunlu
'Tarihle sorunumuz var'MELTEMKERRAR
Ahmet Cemal'ın Can Yayınla-
n 'nca yayımlanan 'SanatÜzerineDe-
nemeler' kitabmdakı yazılar, sanat
tarihi, estetik, sanat toplumbiliminin
yanı sıra, edebiyat, resim ve tiyatro
üzerine okuyucu için uyancı niteli-
ği taşıyan düşünceleri içeriyor.
- Türkiye'de sanat eğjtimini veren
kurumlarda, sistemli bir düşünmenin
varhğından söz edebilir miyiz?
AHMETCEMAL-Türkıye'de sa-
nat eğitimi veren kurumlarda genel-
de 'sanatûzerinedüşünme'nın çok ek-
sik olduğu kanısındayım. Sanat bağ-
lamında çok sağlam bir geleneğe da-
yanan Batı, sanat kavramını hep ye-
niden tartışma gereksinimi duyarken
bizler bu konuda hep taroşacak ne
var ld?' havasındayız. Bence bu du-
rum, hep yinelediğim gibi, genelde
düşünme alışkanlığından uzak oluşu-
muzdan kaynaklanıyor. Böyle bir or-
tamda yalnızca sanat üzerine sistem-
li düşünülmesi de beklenemez.
Oğretilmiş değfl, özümsenmiş
- Brecht'in 'Sanat bilgiyi gereksi-
nır' sözünden yola çıkarsak, sanat
üzerine yazan \ cnşkinlerin yeteıü do-
nanımlan okluğunu düşünüyor mn-
sunuz?
CEMAL-Burada belki en başta bir
saptama yapmakta yarar var: Tek-
seslilik geleneğını sürdüren toplum-
larda bireylerin herhangi bir alanda
yeterince birikim ve donanım kaza-
nabihneleri çok zordur. Çünkü diya-
log ya da tartışma ruhu, 'bilgi'nin te-
mel kaynaklanndan biridir ve diya-
log da ancak çokseslı ortamiarda ger-
çekleşebilecekbirolgudur. Ülkemiz-
de 'yetişkinlerin' ya da 'uzmanlann'
genelde birbirlerinin yazdıklannı
okumamalan, monolog tutkusundan
ve kendi bildiğinin kesin doğruluğu-
na -çoğu kez gerekçe aramaksızın-
inanmaktan kaynaklanan bir dunım-
dur.
-SuikkavraEDiazerinedûşûnûr-
ken ya fazla 'zorlama' ya da gereksiz
bir 'ululaştırma'ya gidildiğini befir-
tiyorsunuz. Toplumun bu öğretihni;
ünümüz
dünyasında sanatın
'tarumını' yapmak,
artık birincil önem
taşımıyor. Çünkü
insanlığın düşünce
geçmişi
çürütülmüş
tanımlarla dolu bir
mezarlık gibi.
Yaşamın bir
yansıması, yaşam
içersinde bir
iletişim biçimi olan
sanat, nasıl olur da
salt 'kuramsar
öğretilebilir?'
tavn nasıl değişebiür?
CEMAL - Günümüz dünyasında
sanatın 'tanımını' yapmak, artık bi-
rincil önem taşımıyor. Çünkü insan-
lığuı düşünce geçmişi çürütülmüş ta-
nımlarla dolu bır mezarlık gibi. Ay-
nca tanım' dediğimiz anda, ortaya
bağlayıcılık çıkar. Sanat ise bir yö-
nüyle bu türden bağlayıcılıklann çok
ötesinde bir gelişme esnekliği sergi-
ler. Kalıplaşmalardan, 'öğretihniş'ta-
vırlardan uzak kalmanın en sağlıklı
yolu bence sanatın zamanm koşulla-
nnın doğrultusundaki etkisi, sanaö sa-
nat kılan ve öteki etkinlik alanlann-
dan ayıran nitelikler, 'yarancıhk' di-
ye adlandırdığımız şeyin kendini ne
zaman göstermiş sayılacağı gibi ko-
nular üzerinde süreİdi kafa yormayı
alışkanlığa dönüştürmekten geçer.
Elbette bu bağlamda eğitimin önemı
de yadsınamaz. Buradaki eğitimle
belirtmek istediğım, üısanlan sanat-
la tanıştırma eğitimidir. Bugün Ba-
tı 'da bu eğitimin artık ilköğreüm dö-
zeyinde başladığını görmekteyız. Bu
erkencilik, olabildiğince çok sanat-
çı yetiştirmeyi değil, fakat insanlan
olabildiğince küçük yaşlardan başla-
yarak sanat ile diyalog içerisıne sok-
mayı, sanatı onlann yaşamlannın on-
suz olunamaz birparçasınadönüştür-
meyi hedefliyor. Böyle bir eğıtim
yaygınlaştığı takdırde, sanata 'oğre-
tilmiş' tavırlarla değil. ama özüm-
senmiş özgün düşüncelerle yaklaşan
bireylerden oluşma bir toplum hede-
fine erişebileceğini düşünüyorum.
'Sanati yaşamdan küma'
- Bu noktada sanat eğhiminin salt
teori değiL raşamsal pratiklerte düşün-
mesi önem kazanıyor...
# CEMAL - Elbette. Yaşamın bir
yansıması, yaşam içerisinde bir ile-
tişim biçimi sanat, nasıl olur da salt
'kuramsaT öğretilebilir? Ya da şöy-
le diyelim: Böyle 'öğretilen' bir sa-
nata onu 'öğrenenkr', hep günlük ya-
şamın dışında bir olgu, lüks bir tüke-
nm alanı gözüyle bakacaklardır. Ben-
ce sanat eğitimi, geniş ölçüde 'sana-
. ttyaşamda^ma.' eğitimi#lmak.ge-
rekir. Geçen yüzyıl ortajaruıda Ital-
ya'da ortaya çıkan artepovera(tam çe-
virisi: yoksul sanat) akımı, her gün
yanuıdan hiç dikk'at etmeksizin ge-
çip gittiğimiz, döküntü sayılabilecek
malzemeyi, atılmış telleri, neon çu-
buklanm, demir parçalannı, madeni
kutulan, radyatör parçalannı vb. kul-
lanarak örneğin heykel yapıhnasını
öngörmüştü. Burada derinde yatan
amaç. günlük hırdavatın estetiğini
günlük yaşam içersinde yakalamak,
sanatın ne denli sıradan görüngüler-
le yakalanabileceğıru göstermekti...
- Sanattarihinin 'geçmişinbilgisi'
konumundan sıynbnasını önkyecek
etkenlerin başında estetik düşünce
eğhimini göstermenizin sebebi nedir?
CEMAL - Sanat tanhı dediğımız-
de, ülkemiz ortamındaki bir özelliğe
değinmemız kaçınılmaz oluyor. Bi-
zim her şeyden önce genel düzlem-
de tarihle sorunumuz var. Tarihi hâ-
lâ salt geçmişle sınırlı, bugünle ilin-
tısiz bir alan diye kavramakta ve bir
öykü gibi okumaktayız. Buna karşı-
lık tarihi her şeyden önce 'bugün'ü
anJatan bir disiplinolarak kavramak-
ta bıraz özürlüyüz. Bu anlayış, doğal
olarak sanat tarihine bakış açımızı
da derinden etkiliyor. Örneğin sana-
tın tarihini, yalnızca üsluplann tari-.
hi diye de adlandırabiliyoruz; bu ta-
rihin ancak üsluplan doğuran neden-
lerle birlikte, yani anJatım bicimle-
rine temel olan anlatılanlarla ve ne-
lerin hangi gereksımmlerden ötürü an-
latıldığını bihnekle bir anlam kaza-
nabileceğini pek düşünmüyoruz. De-
mek ki her şeyden önce tarih kavra-
mını ve onunla bağlantıh olarak da
sanat tarihi kavramını yeniden masa-
ya yatırmamızda zorunluluk var. Es-
tetik düşünce, yani sanata felsefe bo-
yutunda eğihne, ışte bu noktada çok
önemli rol oynayabilir. Çünkü este-
tik düşünce eğitimi, beraberinde ka-
çmdmaz olarak felsefe boyutunu, ya-
ni bizim ortamımızda genel düşün-
ce bakımından çok eksik, eksıklıği de
pek önemsenmeyen bir boyutu da
getirecektir. Ancak burada fazla iyim-
ser olmaktan kaçınmamız gerektiği
kamsuıdayun, çünkü felsefenin he-
nüz yeterince önemsenmediği, kök
salmadığı bir ortamda estetik düşün-
cenin serpilmesi olanaksızdır.
Yasalar sanatı engeüemesin
- Kitapta söz ettiğiniz Kraus'un
'Devletin yasalan sanarm sesiyle ör-
tüşüyorsa orada kültür vardır' görü-
şünden yola çıkarsak ülkemizin kül-
tür polttikasmı nasıl değerJendiriyor-
sunuz?
CEMAL - Türkiye Cumhuriye-
ti'nde bu anlamda bir kültür politi-
kasının temelleri, MustaCaKemal ta-
rafından cumhuriyetin kuruluşuyla
birlikte atılmıştı. O kültür polinîcası,
lnönü zamanında da varhğını sür-
dürdü. Örneğin Türk Dil Kurumu,
Türk Tarih Kurumu, Köy Enstitüle-
ri ve Halkevleri, o zamanlann kültür
politıkasının temel göstergesi ve ta-
şıyıcısı niteliğindeki kurumlardı. Bu
kurumlardan ilk ikisinin de kapatıl-
masmdan sonraki dönemler için ise
tutarlı, geliştirici bir kültür politika-
sının varlığından söz edebilmek ola-
naksız. Ben, kendi yaşadığım ortam-
le örtüşmesi' gibi bir hedeften çok-
tan vazgeçtim. Yasalar sanatın önü-
ne çıkmasm, yeter!
'Zehriahın kâsedesunmak'
Mustafa Ata, insanın mutluluğunu yansıtmak yerine sorunlanna çözüm aramayı amaçlıyor
ÖZLEMALTUNOK
Mustafa Ata,'Ve Ruha Bir Renk Dokunur'
başlıklı son sergisinde bır yandan uzun soluk-
lu sanat çizgisinde gösterdiği tutarlıhğı sür-
dürürken, öte yandan da calışmalanna yeni-
likler katmayı sürdürüyor. Ata'nın 15 Şubat'a
dek Mine Sanat Galerisi'nde sergilenecek ya-
pıtlan, yine temelde figür soyutlamalan üze-
rine. Sanatçının renkli, ışıklı, dinamik ve ay-
nı zamanda dingin figürleri, yaşarmn tüm
renkleriyle sunulan bir görsellik içeriyor. Ata,
dışavurumcu yaklaşımla günümüz insamm
çözümleme yoluna giderken, Mısır sanatından
Iznik çinilerine uzanan bir çizgide kendi di-
lini, felsefesini oluşturarak sunuyor resimle-
rini.
- 'Ve Ruha Bir Renk Dokunur' başhklı ser-
giniz, renkle olan bağmızm da açık bir göster-
gesL Son serginiz sanatsal çizginizde nasıl bir
yeresahip?
MUSTAFA ATA - Ilk dönemlerde siyasi
problemlerden kaynaklı daha dramatik resim-
ler yapıyordum; bunun için renk şiddetlerini
geri plana çekerek figürün tema açısmdan an-
latımım ön plana çıkanyordum. Formun da-
ğılması önemliydi, ışık formun her tarafinda
aym şiddette görünüyordu. Fakat şimdi o ışık-
lar daha bloke ışıklar ohnaya başladı. Iç ya-
pısı daha az dinamik, ağırbaşlı figürler doğ-
du ve biçinün içindeki aktif hareket pasifleş-
ti. Dramatik konuyla figürün içindeki aktif
mesele artık daha saklı olarak veriliyor.
- Bu sergide pek çok resimde beyaz fonu ter-
cih ettiğiniz görülüyor.
ATA - Fon renkli olduğunda konuşmaya
başhyor, dolayısıyla biçimi ve biçimde-
ki rengi algılamakta zorluk çekiyorsu-
nuz. Ama beyaz fon öyle değil. Taraf-
sız bir fonda rengi ve biçimi çok daha iyi al-
gılayabiliyorsunuz, tıpkı Hacivat ve Kara-
göz'deki gibi. Ama burada da bir sorun var.
Beyaz fonda bazı şeyleri gizleyemiyorsunuz,
biçimin ve rengin tam yerine oturması için bi-
raz daha dikkatli olmak gerekiyor.
- Fovist renklerin yanında temel renklerin
ağırlığı da dikkat çekiyor resminizde. Ge-
niş renk skalanızda hangi renk neyekar-
şıhk geöyor?
ATA -Yüzyılm başında dışa-
vurumcular, bilimsel anlamda
temaya en uygun rengi seçme-
ye çalışmışlar. Dramatik bir ko-
nu seçerken ağu" tonlu renkle-
re, hafıfbir konuda daha yumuşak renk-
r
enel
insanlık
dramının
sorunlarını
en anlatımcı
dil olan
dışavurumculuğu
kullanarak
anlatmaya
çalıştım.'
lere yer vermişler. Yani rengin psikolojik et-
kilerini temayla bağlantıh olarak kullanmış-
lar. Benim de amacım tamamen bu. Rengin
tinsel, şiirsel, psikolojik her türlü yanmı tema-
ya en uygun nerede geliyorsa, orada kullan-
mak. Genelde komplamenter renkleri tercih
ediyorum, bir rengin karşısma bir başka ren-
gi koyarak gerilimi oluşrurmay a çalışıyorum.
- Kullandığunz yu\nrlak form hem bir çer-
çeve işlevi görerek resmi sınırhyor hem de ya-
ratügj hareketle sonsuzluk hissi veriyor.
ATA- Tüm bu sonlu-sonsuz durumlarla. fi-
gürlerin görevlennı yaparak bır süre sonra
yerlerini bir başka figür ya da yaşam biçimi-
ne bırakmalan söz konusu. 16. ve 17. yüzyıl
Iznik çinilerine ve Mısır sanatma baktığırruz-
da gelecek dünyaya dair mesajlar görürüz.
Özellikle Mısır sanatındakı o gızh ekspresyon,
en çok dikkatimi çeken şey... Çini sanatma
baktığımızda da başı sonu belli olmayan, ara-
besk bir kompozisyonla karşılaşıyoruz. Bu iki
sanatın düşünsel planda ortak paydalannda
olmak istedim ben. Sonsuzluk fikri, buradan
kaynaklamyor.
- Hem Doğu hem de Batı öğeleri var resmi-
nizde, aynca klasik ve çağdaşm birliktetiği de
göze çarpıyor. Tüm bu iküikleri nasıl dengen-
yorsunuz?
ATA - Evet, tıpkı yaşamın kendisinde oldu-
ğu gibi sürekli bir denge sorunu var. Bir res-
mi anlatmak çok zor, aklm geriye itilıp duy-
gulann öne çıktığı bir tarumlama bu. Bir sa-
natçının kaynaklan çok çeşitli olabilir, her
kaynaktan kendi sözü, sanat dili için bir şey-
ler toparlayabilir. Ben de Mısn" sanatından gü-
nümüze kadar bütün sanat tarihine kuşbakışı
bakarak sanat dilimi oluşturmaya çalışıyo-
rum. Aynca, sanat çok kaygan bir zemin, ra-
hatlıkla basitliğe kaçıp düşebilir ya da şekil-
ci bir insan olabilirsiniz. Yaratı, aslında o den-
geyi kurmakta gizli.
- Yaşamın karmaşıkhğı, insanlarm renkMB-
ğj ve değişken ruh naDeri, figür soyutiamala-
nnda bir hesaplaşmaya dönüşüyor. Sorguladı-
ğınız, peşinde olduğunuz duyguyu tanunlar
mısınız?
ATA - Işin bir anlamda ideolojisini oluştu-
ran bir yan bu. Benim için lokal bir olay de-
ğil, dünyanın herhangi bır tarafında, insana da-
ir herhangi bir sorun benim resmime yansı-
yabilir. Afrika çocuklan, Filistin katliamı,
Bosna-Hersek ile ilgili diziler yaptım. Insa-
Din mutluluğunu yansıtmak yerine
sorunlanna çözüm arayan bir yak-
laşım içinde oldum. Genel insanlık
drammm sorunlanm en anlatımcı
dil olan dışavurumculuğu kullana-
rak anlatmaya çalıştım. Tema hazır-
dır, önemli olan onu doğanın içinden
çıkanp doğru bir plastik dille yansıta-
bilmektir. Benim resmim, arkasmda rö-
nesans kültürü olan bir resimdir; aym
zamanda kendi toprağını eşele-
yen, kendi kültürüyle düşünsel ya
da biçünsel planda özdeş ohna-
ya çahşan bir sanatçının resmidir. 'Zehri
alün kâsede sunariar' diye bir
söz vardır, bu renkh gözüken su-
nunun gerisinde, yapılan işin
ideolojisi, felsefesi yatar. Tema
olarak, bütün bu görünenlerin
arkasındaki düşünsel yam ya-
kalamak gerekiyor.
Gül Özbey'in sergisi Hobi Sanat
Galepisi'nde yer alıyor
• Kültür Servisi
- Nurullalı Berk
ve Sabri Berkel
atölyeleri mezunu
olan Adanah
ressam Gül
Özbey'in
resimleri 13
Şubat'a kadar
Hobi Sanat
Galerisi'nde
sergilenecek.
Hollanda'da
değişik
atölyelerde
çahşan ve şimdıye kadar iki kişisel sergi açan
Özbey'in sanat anlayışını, yaşadığı 'an'ı temel
alması şekillendiriyor. Bu bakış açısuun
kendisini özgür kıldığı ve bunun da
resimlerindeki figürlere yansıdığını belirten
Özbey, sanatçı için önemli olamn aramak değil
buhnak olduğunu belirtiyor.
VVashington'ın poptresi 17
trttyon 142 milyar liraya satıldı
• NEW YORK (AA) - ABD'nın ilk Başkanı
George VVashington'ın 5 santimetrelik portresi,
açık arttırmada 1 milyon 216 bin dolara (17
trilyon 142 milyar lira) satıldı. New York'taki
Christie's müzayede salonunda yapılan ve
oldukça çekişmeli geçen açık arttırmada,
George Washington'ın subay üniformasıyla
göründüğü bir portresüıin yer aldığı minyatürü,
açık arttırmaya telefonla katılan ve adı
açıklanmayan bir kişi satın aldı. VVashington'ın
portresi, 1803 yılında Irlanda kökenli sanatçı
John Ramage tarafindan yapılmıştı.
Cemal Reşit Rey'de Yannis
Saoulis'den pebetiko konseri
• Kültür Servisi - Selanik'te doğan, 14 yaşında
buzukiyle tamşıp repertuvannı rebetiko
şarkılardan oluşturan Yannis Saoulis, 27
Ocak'ta Cemal Reşit Rey'deki konseriyle
rebetiko müziğinden örnekler sunacak. 1995'te
'Yannis Saoulis & Ensemble' grubunu
oluşturup, Benelüks ülkelerinde rebetiko, halk
şarkıları ve Küçük Asya şarkılan ağırhklı
repertuvarlarla konserler veren sanatçı, Selanik
Devlet Konservatuan'nda müzik teorisi ve
obua eğitimi aldı. Saoulis'in, Türk-Yunan
yapuııı olan 'Kayıkçf fihninin müziği de dahil
olmak üzere, kendi yapımı olan sekiz albümde
imzası yer ahyor.
Colors'ıın yeni sayısında çöp
soranu
,. •JıüUtür Servisi
b - Colors dergisi,
dünyadaki çöp
sorununu,
nükleer ve
kimyasal atıklar
ile tek
kullanımiık
ürünlerin
oluşturduğu
kirliliği konu
ertiği 'Trash'
(çöp) başlıklı
kırkıncı sayısmda, bilinçsiz tüketim
alışkanlıklân yüzünden gelecek kuşaklann
'Çöpte bir dünya' mirasıyla karşı karşıya
bırakıldığına dikkat çekiyor. Dergi, ilk
sayfalannda McDonald's, Coca-Cola, Philip
Morris ve Nestle gibi dünyanın önde gelen
firmalannm çevreci mesajlanna yer veriyor.
Colors, "Bir zamanlar" adlı bölümünde dünya
genelinde denizlerde, havada ve karada
yaşanan kırlenmeyle ilgili birçok çarpıcı örnek
veriyor. Aynca "Irısanlar" bölümünde de tek
kullanımiık ürünlerin yol açtığı kirlilığin
boyutlanna ve bu ürünlerin yerine nelerin
tercih edilebileceğine değiniyor. Derginin 'Yan
Etkiler' ve 'Profesyoneller" adlı bölümlerinde
kimyasal ilaçlann ve radyoaktif sızıntılann
insanlar üzerindeki etkileri ile çöpü meslek
edinen insanlann hayatına değiniliyor.
Papjsin sanat labirenti Ven
ödiyorunf
• Kültür Servisi-
Ünlü yazar Jean
Echenoz, 1999
yılında Fransa'nın en
saygın edebiyat
ödülü olan Goncourt
ödülünü 'Ben
Gidiyorum' kitabı ile
kazanmıştı. Doğan
Kitap tarafindan
piyasaya sunulan
kitabm çevirisini
Aysel Bora yaptı.
Kitap, Paris'te bir galeri sahibi olan Ferrer'in
çevresinde olup biten olaylardan yola çıkarak
modern yaşamdan çarpıcı keşifler sunuyor.
'Tüpkiye'de Kitap Okunuyor mu?'
• ANKARA (AA) - Bilkent Üniversitesi Türk
Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Dr. Süha
Oğuzertem'in başlatıp yönlendirdiği ve yüksek
lisans öğrencileri Gül Sılacı ve Reyhan
Tutumlu'nun yaptığı "Türkiye'de Kitap
Okunuyor mu?" konulu Bilkent'in Kanat adlı
bülteninde de yayunlanan araştırma. kitabın
Cumhuriyet dönemindeki yolculuğu
konusunda çarpıcı sonuçlar ortaya koydu.
Türkiye'de 1934'ten itibaren geçen 66 yılda
320 bin 290 kitap okurla buluştu. 1973 yüı
Cumhuriyet tarihinde kişi başına en fazla kitap
düşen yıl olurken 1995 yılında yayunlanan
kitap mıktan ise nüfusa oranlandığında 1934
yılımn bıle altına indi. 1934 yılmda 10 bin 275
kişiye bir kitap düşerken 1995 yılmda 12 bin
89 kişiye bir kitap düştüğü belirlendi.