23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET 14OCAK2001 PAZAR HABERLER Fener'deki Panayotisa Kilisesi birden fazla adı ve öyküleriyle 13. yüzyıldan beri ayakta duruyor Bizans'tanyaşayantekkilise -_~ -—- aliç'in M M kıyısından, m m Fener'in, m m oradan tam _A_ -JL. doksan dokuz basamaklı merdiveni çıkıp sola doğru kıvnldıktan sonra başlayan yokuş, sonradan, eskiye özenilerek döşenmiş kesme taşlann yeşile çalan grisine bezenmiş... Yolun çatalma, kuleyi andıran yükseltisiyle gül kurusuna boyah küçûk bir kilise yerleşmiş; yolun altında durup bakınca rengi ve biçımiyle açmakta olan bir goncayı çağnştınyor... Kilisenin yüksek bahçe duvan, binayı kollannın arasına alıp sarmalamış; irili ufaklı beyaza çalan taşlarla örülmüş duvarda taşlann arasına artık rengi solmuş incecik kırmızı tuğlalar belli bir düzenle sıralanmış... Dış cephesıne beyaz kontûrler atılmış gül kurusu yapıda ve ona uyumlu duvarda sokağa bakan tüm pencerelere demir parmaklıklann üzerine demir kafesler geçirilmiş ve kapılar yekpare demir; siyaha çalan koyu kahveye boyalı demirlerin aykın rengi, gûl kurusunun üstünde hoş karartılar oluşturuyor... Yokuşun sonundan iki yana açılan sokak boş ve sessiz... Kilisenin kapısı sağdaki dar sokağın içüıde... Sokağın sessizliğini, karşı komşunun bahçe duvanndan aşağıya atlayacakmışçasına hamleler yaparak havlayan iri bir köpek bozuyor. Bir kamyonet sokağın başına park etmiş; köpek, duvann üstûnden yolu tutruğunun farkında... Yandaki evin açık penceresinde vakit öldûren bir kadın "KorknMym" diyor. Kapının açılması Montaigne "Bir kapının kapall OİduğunU anlamak için o kapıyı itmek gerekir" demış. Kilisenin bahçe duvarındaki demir kapı gerçekten kapalı; itilmekle açılmıyor... Penceredeki kadın "Zfliçahn" diyor. Geriye çekilip bakınca kilisenin duvannın üstûnden çan kulesi görünüyor. Zilden neden sonra kapı aralanıyor; kapının aralığındaki kalın kara kaşlı, parlak siyah saçlı, yaşı 30 var yok, bir kadın "Ne istiyorsunuz" dedikten sonra ıçen gıriş için Patrikhane'den iki nüsha izin kâğıdı istiyor; yaşlı bir çınann yükseldigi avluya alıcı gözüyle bakılmasına bile izin vermiyor. Istanbul'da Bizans döneminden kalıp halen kullanılmakta olan bu tek kiliseyi görebilmek ve aynı zamanda Tann'nın Evi'ne giriş için Patnkhane'den mühürlü iki nüsha kâğıtla tam doksandokuz basamaklı merdiveni bir kez daha çıkmak da yetmiyor, çünkü kadın -kı zangoç- kapıyı açmıyor; bir yere gitmiş olabilir... Birden fazla adı ve öyküsüyle insanı kendine çeken kiliseden ters yüzü ve yokuş aşağı inerken gizem dolu öyküler tarih sahnesine çıkış sırasıyla Haliç'in üstünde uçuşuyor... Haçhlar, 1204'tegirdikleri Konstantinopolıs'in altını üstüne getırdıkten sonra 1261de VIII. Mihael Palaiologos gelip Latin Impatorluğu'na son veriyor... Bizans'ta "Paleologus Rönesansı" olarak anılan kentın yenıden ımanna başladığında Mihael'in dayısı Isaakhios Doukas, Meryem Ana'nın adına işte bu kiliseyi/manastın Panayotisa Kilisesi'ni yaptınyor. Yüzlerce yıl içindeki tadilat nedeniyle artık olmayan tetrakonk plan -ki bu yapı D E N İ Z S O M Sonradan, eskiye özenilerek döşenmiş kesme taşlann yeşile çalan grisine bezenmiş yolun çatalına, kuleyi andıran yükseltisiyle gül kurusuna boyalı küçük bir kilise yerleşmiş; yolun altında durup bakınca rengi ve biçimiyle açmakta olan bir goncayı çağnştmyor... Şalteri indirince içerideki lambalar aynı anda yanıyor; tavandan sarkan avizeler ışıldıyor; ışük, kristallerin arasında renkten renge giriyor; duvarlardaki büyük boy ikonlann yaldızlan parlıyor, tümü gümüş kabartma ikonalar göz alıyor. Kilise, harcnıda taşımaya devam ettiği tarihin kokusu ile görkemini kendi içinde yaşıyor. planında ortadaki bir karenin dört kenannda yonca yaprağına benzeyen birer çıkıntı bulunuyor ve kemerler duvarlara bitişik sütunlara dayanıyor- Hıristiyanlığın ilk dönemlenndeki mozoleleri andınyor ve Haçlılar'ın yıkmış olabıleceği tetrakonk planlı mozoleden bozma manastınn yerine aynı planda bir kilisenin yapılmış olabileceği sanılıyor. Kilisenin ötekı adı Muhlotisa ise başka bir öyküyü yaratıyor... Öykünün kahramanı bu kez Mihael'in kızı Maria Pailogina... Mihael imparator ama imparatorluğu pamuk ipliğinin ucunda... Cengiz Han'ın torunu Hulagu Han, Asya'nın öteki ucundan kalkıp Bağdat'a kadar gelmiş; Anadolu'daki Selçuklular'a korku salarak Iran'da Moğol devleti Ilhanlı'yı kurmuş... Böylesi bir ortamda dost olmak ve dostluk için akraba olmak gerekıyor... Mihael, kızı Maria'yı Hulagu'ya eş olarak veriyor... Maria yoldayken 1265'te Hulagu ölüyor...Maria, tlhanlı ülkesine vannca Hulagu'nun oğlu Abaka'yla evlenip yine han kansı oluyor. Abaka Han, 1281 'de ölüyor; Maria, Konstantinopolis'e dönüyor, Haçlılar'ın yıktığı manastınn yerine yenisini yaptınyor. İşte bu nedenle kilisenin Muhlotisa adı, Mongoliotisa'dan yani Moğollar'dan geliyor... Ne ki öykünün bu kısmı burada bitmıyor çünkü Muhlotisa adının Muhlioa kentınden geldığı de söyleniyor, II. Mehmet, Mora sefenne çıktığında antik adı Tegea olan Muhlioa'da yaşayanlan alıp Istanbul'a getirdiğinde Fener'deki bu kilisenin çevresine yerleştiriyor ve kilisenin adı Muhlioa'dan Muhlotisa oluyor. Muhlotisa yani küflü... Muhlotisa'daki öykü başka bır öyküyü doğuruyor. Maria'nın ölümünden sonra manastıra evlatlığı yerleşiyor. Onun da ölümünden sonra kızı Eirene Phflanthropana manastırda yaşıyor ve fakat kazanç kapısı haline getirdiği manastırla çevreyi istismar edince 1351 de açılan soruşturmada bina üzenne hak iddia ettiği belgeler sahte çıkıyor; manastırdan atılıyor. Bir başka öykü Tarih sahnesine, H. Mehmet'le, 1453'te başka bir öykü çıkıyor... Fetih sırasında Osmanlı askerleri kilise çevresinde pusuya düşürülüp öldürüldüğü için kilise Matomenieklisia yani Kanlı Kilise adını alıyor. Fakat II. Mehmet, öldürülen askerlerine karşılık kiliseye dokunmadığı gibi 1467'de Fatih Camisi'ni yaptınrken kalfa Hristodulos'un çahşmalanndan öylesine hoşnut kahyor ki Panayotisa Kilisesi'ni bir fermanla Rum kalfamn yaşlı annesine armağan olarak Patrikhane'ye veriyor... Hangi öykü gerçek bilinmez ama bir gerçek var ki o da Istanbul'da Bizans döneminde yapılmış kiliseler arasından bir tek Meryem Ana ya da Panayotisa, ya da Muhlotisa ya da Küflü, ya da Matomenieklisia ya da Kanlı Kilise 13. yüzyıldan 21. yüzyıla Ortodokslar tarafından kullanılan tek kilise olarak geliyor ve öykünün bu bölümünde Patrikhane'den alınmış iki nüsha izin kâğıdına rağmen kalın kara kaşlı ve parlak siyah saçlı kadın, demir kapıyı kilitleyip gittiği için kendini göstermiyor... tnat bu ya, ertesi gün, tam doksan dokuz basamaklı merdivene gerek kahnadan, otomobille Haliç kıyısından tepedeki Özel Rum Lisesi "kmnra oknhı n kerteriz alarak ve rampa iyice dikleşmeden birinci vitese atarak, okulun sağından kıvnlmca birkaç dakikada kilisenin kapısının önüne geüniyor. Tanzimaria yapılan Osmanlı, Istanbul'da yem kilise yapımını yasaklamış; camiye çevrihneyip de kilise olarak kalanlar zaman içinde depremlere, yangınlara ve yıllara yenik düşmüş; 19. yüzyılın başında Tanzimat'uv kazanımıyla Ortodokslar -. • •. Bizans'tan kalma kiliseleri yıkıp yenilerini yapmış. Panayotisa ise 19. yüzyılın sonunda içindeki tadilat ve eklenen çan kulesiyle u ka*anım"ı atlatmış; dış görünüşünü koruyarak Bizans'tan ben ıbadete açık "tek kilise'' olarak günümüze kadar gelmiş... Admı bıle söylemeyen zangoç, ne sorulursa sorulsun "Ben bflmem" diyor. Bir bilınmezin içinde avludan kiliseye giriliyor; ahşap kapının arkasında iki kanatlı siyah bir demir kapı çıkıyor. Kapı açıldığmda, tepedeki küçük bir pencereden sızmaya çâlışan gün ışığınm loşluğunda bir kutunun içindeki şalteri indirince tüm lambalar aynı anda yanıyor; tavandan sarkan avizeler ışıldıyor, ışık, kristallerin arasında renkten renge giriyor; duvarlardaki büyük boy ikonlann yaldızlan parlıyor; tümü gümüş kabartma ikonalar göz alıyor.. Kilise, harcında taşımaya devam ettiği tanhin kokusu ile görkemini kendı içinde yaşıyor. Kilisenin içinden birkaç basamakla inilen suyu çoktan kurumuş ayazma, öykülerde Haçhlar'm yıktığı mozolenin mezar kısmını akla getiriyor. Bir papazının olmadığı ve bir papazın çevredeki birkaç kıliseyle bırlikte ilgılendıği Panayotisa'da ne sorulursa "Ben bihnem" diyen kalın kara kaşlı, parlak siyah saçlı kadın, çerçevelenip duvara asılmış tuğralı Arapça yazıyı gösteriyor hiç ummadık bir anda... Bunun, Fatih'in fermanı olduğunu söyleyip geri çekiliyor... Sankı, dahasım anlatmak için para bekliyor. Yaşı 30 var yok kadına, kiliseyi istismar eden Eirene'nin adı yakışıyor. Haliç'in üstünde Fener'de kendini korumuş bir kilisede tarihin kokusuyla yoğurabileceğiniz kendinıze ait bir öykü yaşayabilmek için iki nüsha izin kâğıdı ve galiba "Ben büroenTı aşabilmek ıçın de adma banknot denilen birkaç kâğıt parçası gerekiyor... YOLHİKÂYELERt TAYFUN TALtPOĞLU Neden Cumhuriyet? Çünkü Cumhuriyet, ne kendini, ne de gözlerimizi boyadı. Siyah beyazın renklendirdiği bu dünya, benim yaşantıma 66'lı yıllarda girdi. Çünkü o zamanlar adını aldığı Cumhuriyet ve onun itkelerine sahip çıkmak, . , moda değil, biryaşambiçimiydi. Devlet memuru olan babam Yunus Yalçın • ••; Talipoglu, televizyonsuz yaşantımızda "• ve her akşam soframızda, birçoğunu anlamadığımızı bile bile bizi, kocaman adam yerine koyar, ağabeyim Haluk'la biriikte bize yorumlan okur, bizim çocukça düşüncelerimizi de yılmadan dinlerdi. Yemekten sonra, şiir albümüm Seyyah'a bir şiirini aldığım üst komşumuz, Tahsin Kavak'lara çıkriır, anlamlı ve adam gibi içilen rakı eşliğinde şiirier okunur, eger keyfi yerindeyse 1 diğer komşu Asaf Erguner, tamburuyla >L - Türk Sanat Müziği icra ederdi. Ama her sohbette "Cumhuriyet" yine vardı. Çünkü bugün olduğu gibi o gün de, okunmak için alındıysa, zaten bitirilemezdi. Ljse ve üniversite çağlanmda - ki onu okuyanlann cezalandınldığı yıllardı- o siyah beyaz sayfalar çoğu zaman dost olur, ufkumuzu açardı. Cumhuriyet okumak, bugün olduğu gibi o gün de ayncalıktı. Yalntzca, bedeli daha ağır ödenirdi. Babam, bu yüzden sürgünlerden hiç başını alamadı. Ama bundan hiç pişman olmayan "adam gibi bir adamdı". Ve onun olmadığı günler gazete, sanki onun boşluğunu doldurmaktaydı. Gün geldi, aynı bedeli ben ödedim. "Komûnist" gerekçesiyle •'"**' kaymakam yapılmadığımda, benim elimde "Cumhuriyet okuru olmak" gibi ikinci bir diplomam vardı. ... 4 uunntıs: Milliyet gazetesine gece muhabiri olarak o,..^, ^ Jşe başladığımda, gazetem yine yanımdaydı. Ve yazılanma baktığımda ' . ",' izini görmekteydim. Bu gün attıncı yılını dolduran • '' • v»/. Yol Hikâyesi Bam Teli'nde metinlerim begeniliyorsa - , bunda pay, babamın, dolayısıyla Cumhuriyet'indir. Ama gerçekle, televizyonculuğa başladığım yrf, Uğur Mumcu'nun cenazesinde karştlaşfam. O gün, törende yaklaşık bir milyon kişi vardı. Ama gazetenin tirajı 90 bindi. Yani birileri yalan söylüyordu. Eğer o bir milyonun beş yüz bini Cumhuriyet ya da benzeri : "boyasız basından " yana olsaydı, bu gün birçok mestektaşımız, • gazetenin, tabak çanağın yanında promosyon olarak verildiği günlerin utancını yaşamayacaktı. Tanıyanlar bilir, "Yûzünüz neredeyse gönlünüz orada, gönlünüz neredeyse yûzünüz orada olsun" derim. İşte onun için şimdi Cumhuriyetteyim. Haftada bir, sizinle buluştuğumda, "yol hikâyeleri" anlatırken, düşüncelerimizi de belirteceğiz. Zaman zaman Belki birçoğunuzla ters düşeceğlz. Ama biz, doğru bildiğimizi söylemeye devam edeceğiz. Cumhuriyet'in demokratik ortamında bir araya geleceğiz. Hepinize iyi yolculuklar ve merhaba!... Kızılcahamam MHP'li bakatüam kampta brifing KIZILCAHAMAM (Cumhuriyet) - MHP'li milletvekilleri ve bakan- lann katıldığı Kızılca- hamam kampında mil- letvekillerine dış politi- ka ve ekonomi konusun- da brifing verildi. MHP Genel Başkan Yardım- cılan ŞevkatÇetin,Şev- ket Bülent Yahnici ve Süleyman Servet Sa- zak'ın da aralannda bu- lunduğu bir grup mil- letvekili ormanda silah sıktılar. MHP'nin Kızılcaha- mam Patalya Oteli'nde- ki seminer kampı dün başladı. Toplanrının ilk gününde dış politika ve ekonomi konusunda milletvekillerine brifing verildi. Dışişleri Bakan- lığı'ndan gelen büyü- kelçiler, Avrupa Birliği, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu konulannda Türkiye'nin politikala- nnı anlatırken milletve- killerinin sorulanm da yanıtladılar. MHP'li milletvekillerinin top- lantıda, ağırlıklı olarak AB 'nin katılun ortaklı- ğı belgesindeki öncelik- ler arasında yer alan Kürtce TV ve anadilde eğitim gibi konularda MHP'nin itirazmı dile getirerek sorularyönelt- tüderi, ancak bûyükelçi- lerin bu sorular karşı- sında yorum yapmadık- lanifadeedildi Toplan- tı arasında bir grup mil- letvekili ormana çıka- rak havaya ateş etri.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear